ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1977/123
Karar Sayısı:1978/16
Karar Günü:16/2/1978
Resmi Gazete tarih/sayı:7.5.1978/16280
İtiraz
yoluna başvuran : Trabzon Asliye Ceza Mahkemesi.
İtirazın
Konusu : 26/4/1961 günlü, 298 sayılı "Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen
Kütükleri Hakkında Kanun'un 6. ve 143. maddelerinin Anayasa'nın temel
ilkelerine ve 10. maddesine aykırılığı öne sürülerek iptaline karar verilmesi
istenilmektedir.
I.
OLAY :
21
yaşını doldurmadığı halde kendisini seçmen olarak kütüğüne yazdırmış olan bir
kişi hakkında Trabzon Cumhuriyet Savcılığınca 26/4/1961 günlü 298 sayılı
Yasanın 143. maddesine dayanılarak aynı yer Asliye Ceza Mahkemesinde kamu
davası açılmıştır.
Davanın
ilk duruşmasında sanık avukatı tarafından 298 sayılı Kanunun uygulanması
istenen 143. maddesinin ve bu maddenin ilgili bulunduğu 6. maddesinin
Anayasa'ya aykırı olduğu öne sürülmüş, Cumhuriyet Savcılığınca, iddia ciddî
görülmemekle birlikte işin Anayasa Mahkemesinden geçirilmesinin iyi olacağı
düşüncesi belirtilmiş, Mahkemece de sanık avukatınca öne sürülen Anayasa'ya
aykırılık nedenlerinin ciddî olduğu kanısına varılarak Anayasa Mahkemesine
itiraz yoluyla başvurulmasına ve bu konuda verilecek karara kadar davanın geri
bırakılmasına karar verilmiştir.
III.
YASA METİNLERİ :
l -
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki 26/4/1961 günlü, 298
sayılı Kanunun, Anayasa'ya aykırılığı öne sürülen 6. ve 143. maddeleri :
"Madde
6 - Yirmibir yaşını bitiren her Türk seçmendir."
"Madde
143 - Seçme yeterliği bulunmadığı halde kendisini veya bu yeterliği olmayan bir
başkasını her ne suretle olursa olsun seçmen kütüklerine kaydettiren veya bu
şekilde kaydedilmiş olanların seçmen kütüğünden silinmesine aynı şekilde mani
olan veya seçme yeterliği bulunan birinin aynı fiil ve hareketlerle seçmen
kütüğünden silinmesine sebep olan üç aydan bir seneye kadar hapis cezasiyle
cezalandırılır."
Yukarıda
yazılı fiiller "cebir veya tehdit veya şiddet veya nüfuz veya tesir icrası
suretiyle yapıldığı takdirde faile verilecek ceza, bir seneden beş seneye kadar
hapistir."
2)
Konu ile ilgili Anayasa kuralları :
Anayasa'nın
temel ilkeleri :
İtirazda,
298 sayılı Kanunun 6. ve 143. maddeleri hükümlerinin Anayasa'nın temel
ilkelerine ve 10. maddesine aykırı olduğu öne sürülmüş ise de "temel
ilkeler" deyimiyle Anayasa'nın hangi maddelerindeki ilkelerin kasdedildiği
açıklanmamış olduğundan burada somut olarak belirli bir Anayasa maddesi
yazılamamıştır. Aşağıda yapılacak incelemede, Anayasa'nın "Başlangıç"
bölümü ile "Birinci Kısım" ındaki "genel esaslar" ın konu
ile ilişkili hükümleri açısından Anayasa ya aykırılık savı
değerlendirilecektir.
"Madde
10 - Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak
ve hürriyetlere sahiptir.
Devlet
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, fert huzuru, sosyal adalet ve hukuk
devleti ilkeleriyle bağdaşamayacak surette sınırlayan siyasî, iktisadî ve
sosyal bütün engelleri kaldırır; insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi
için gerekli şartları hazırlar."
"Madde
55 - Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak, seçme ve geçilme
hakkına sahiptir.
Seçimler,
serbest, eşit, gizli, tek dereceli genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına
göre yapılır."
IV.
İLK İNCELEME :
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 3/11/1977 gününde, Kâni Vrana,
Şevket Müftügil, Ziya Önel, Abdullah Üner, Ahmet Koçak, Şekip Çopuroğlu,
Fahrettin Uluç, Muhittin Gürün, Lûtfi Ömerbaş, Ahmet Erdoğdu, Hasan Gürsel,
Ahmet Salih Çebi, Âdil Esmer, Nihat O. Akçakayalıoğlu, Ahmet H. Boyacıoğlu'nun
katılmalarıyle yapılan ilk inceleme toplantısında aşağıdaki sorunlar üzerinde
duruşmuştur.
l -
Anayasanın 151. ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkındaki 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 27. maddesine göre bir davaya
bakmakta olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak kanun hükümlerini Anayasaya
aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının
ciddi olduğu kanısına varırsa, itiraz yoliyle Anayasa Mahkemesine başvurabilir.
Trabzon
Asliye Ceza Mahkemesindeki dava, savcılıkca, sanığın 298 sayılı Kanunun 143.
maddesi gereğince cezalandırılması iddiasiyle açılmıştır. Bu duruma göre
Mahkemece uygulanacak hükmün, ilk bakışta söz konusu 143. maddeden ibaret
olduğu, bu yüzden de yalnız bu madde hakkında itiraza yetkili bulunduğu
sanılabilir. Ancak metni yukarıda yazılmış olan 143. maddenin konu ile ilgili
olan hükmü, seçme yeterliği olmayan kişinin kendisini seçmen kütüğüne
kaydettirmesini suç saymaktadır. Bu yoldaki iddia ile açılan bir davanın çözümü
için mahkemenin, önce seçme yeterliğine ilişkin hükümleri inceleyerek sanığın
bu yeterliğe sahip bulunup bulunmadığını saptaması, ondan sonra 143. maddedeki
öteki koşulların var olup olmadığının araştırılmasına geçmesi zorunludur.
Şu
duruma göre Trabzon Asliye Ceza Mahkemesi bu davanın çözümünden 298. sayılı
Kanunun 143. maddesi ile birlikte seçmen yeterliğini belirliyen 6. maddesini de
uygulamak durumundadır, bu nedenle 6. madde için de itirazda bulunmağa
yetkilidir.
Kâni
Vrana, Nihat O. Akçakayalıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
2 -
İtirazda bulunan mahkeme, 298 sayılı kanunun 143. maddesi hakkında herhangi bir
sınırlama yapmadan tümünün Anayasaya aykırılığını öne sürmüştür.
143.
madde, seçme yeterliği bulunmadığı halde kendisini seçmen kütüğüne yazdırmayı
suç saydığı gibi, bu yeterliğe sahip olmayan bir başkasını seçmen kütüğüne
kaydettirmeyi veya bu şekilde kaydedilmiş olanların seçmen kütüğünden
silinmesini engellemeyi veya seçmen yeterliği bulunan birinin seçmen kütüğünden
silinmesine neden olmayı da suç saymakta, bu suçların cebir veya tehdit veya
şiddet veya nüfuz veya tesir icrası suretiyle işlenmesi halinde de cezayı
ağırlaştırmaktır.
Halbuki
yukarıda (Olay) bölümünde belirtildiği gibi Trabzon Asliye Ceza Mahkemesindeki
dava, seçme yeterliği olmayan bir kişinin kendisini seçmen kütüğüne
kaydettirmiş olması nedeniyle açılmıştır. Şu duruma göre mahkemece bu davada
143. maddenin tümünün uygulanmasına olanak bulunmadığından, Anayasaya aykırılık
itirazının sözü geçen 143. maddenin davada uygulanacak bölümü ile sınırlı
olarak incelenmesi gerekmektedir.
3 -
Dosyanın başkaca bir eksiği bulunmamaktadır. Bu suretle yapılan inceleme
sonunda;
1 -
26/4/1961 günlü, 298 sayılı Kanunun itiraz konusu 6. maddesinin, Mahkemenin
görmekte olduğu davada uygulama yeri bulunduğuna Kani Vrana ve Nihat O.
Akçakayalıoğlu'nun karşıoylarıyle ve oyçokluğuyla,
2 -
Dosyanın eksiği bulunmadığından işin esasının 26/4/1961 günlü, 298 sayılı
Kanunun 6. maddesinin tümü ve 143. maddesinin de davada uygulanacak bölümü
yönünden incelenmesine oybirliğiyle.
Karar
verilmiştir.
V.
ESASIN İNCELENMESİ :
İşin
esasına ilişkin rapor, itiraz yoluna başvuran mahkemenin kararı ve ekleri,
iptali istenen yasa ile ilgili Anayasa kuralları, bunlara ilişkin yasama
meclisleri tutanakları okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü.
Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki 26/4/1961 günlü, 298 sayılı
Kanunun 6. maddesine yönelik bir iptal davası ve bir mahkemece yapılan itiraz
üzerine Anayasa Mahkemesince daha önce verilen 21/6/1963 günlü,
1963/192-1963/161 sayılı 21/10/1975 günlü, 1975/147-1975/201 sayılı kararlarda
sözü geçen madde hükmün de Anayasaya aykırılık bulunmadığı belirtilerek dava ve
itirazın reddine karar verilmiştir. (Resmî Gazeteler: 1/8/1963 günlü 11469
sayılı, 9/4/1976 günlü, 15554 sayılı.)
Sözü
geçen kararlarda da belirtildiği gibi sorunun çözümü, seçmen yaşının 21 olarak
kabul edilmiş olmasının, Anayasa ilkelerine aykırı olup olmadığının
saptanmasına bağlı bulunmaktadır. 298 sayılı Kanunun Kurucu Meclisteki
görüşülmesi sırasında, bu yaşın yanında veya karşısında olmak üzere öne
sürülmüş bulunan düşünceler söz konusu yaşa ilişkin olan hükmün Anayasaya
aykırı olup olmadığının çözümünde etkili değildir. Çünkü bu düşünceler, seçmen
yaşının 21 olarak saptanmasının yurt koşulları açısından olumlu veya olumsuz olacağını
açıklamak amacıyle öne sürülmüşlerdir. Bir kanun hükmünün yurt şartlarına
uyarlığı veya uyarsızlığının saptanması ile Anayasaya uygunluk veya aykırılık
durumunun belirlenmesinin, birbiriyle ilgisi bulunmayan değişik sorunlar
olduğunda kuşku yoktur.
Öteyandan,
kanun kabul edildiği tarihten bu yana geçirilen ekonomik ve sosyal gelişme ve
oluşmalar karşısında 21 yaşın artık yurt koşullarına ters düşmeğe başladığı
veya aksine o zamanki değerinden bir şey kaybetmediği yolundaki düşüncelerin
de, yine yukarıda belirtilen nedenlerle, Anayasaya uygunluk veya aykırılığın
çözümünde olumlu ve ya olumsuz yönde etkileri sözkonusu değildir. Bu düşünceler
olsa olsa hükmün değiştirilmesine ilişkin yeni bir kanuna gerekçe olabilirler.
Bu
bakımdan aşağıda Anayasaya aykırılık sorunu incelenirken bu düşünceler üzerinde
durulmayarak itiraza konu yapılan hükümlerin Aua3'asa ilkeleri ve kuralları
açısından değerlendirilmeleri yapılacaktır.
l -
298 sayılı kanunun 6. maddesi hükmünün Anayasaya aykırı olup olmadığı sorunu:
A -
Anayasanın temel ilkeleri açısından sorunun incelenmesi:
Mahkemenin
gerekçeli kararında ve sanık avukatının mahkemece ciddî olduğu kanısına varılan
İtirazına ilişkin dilekçesinde söz konusu 6. madde hükmünün, Anayasanın (Temel
ilkelerine) aykırı olduğu öne sürülmüş ise de bu ilkelerin neler olduğu ve
Anayasanın hangi maddelerinde yer aldıkları somut olarak gösterilmemiştir.
Ancak itiraz edilen hükmün ağırlığının Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerile
ilgili olması bakımından sorunun, Anayasanın Başlangıç bölümü ile Birinci
kısmın genel esaslar bölümünde yer alan "Demokratik Devlet" ilkesi
açısından ele alınabileceği düşünülerek bu konu üzerinde durulmuştur.
Bir
devlet sisteminin "Demokratik" sayılabilmesinin ilk koşulu T.C.
Anayasasının 4. maddesinde belirlendiği gibi, egemenliğin kayıtsız şartsız
Millette olmasıdır. Sözügeçen 4. maddeye göre Millet bu egemenliğini
Anayasasının koyduğu esaslar içinde yetkili organlar elile kullanır. Anayasada
gösterilen bu organların başında ise Türkiye Büyük Millet Meclisi gelmektedir.
Şu duruma göre bu organın kuruluşuna milletin katkısı, Demokratik esas ve
ölçüler içerisinde olmalıdır. Yani Milletin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
seçimlerine katılabilmesi için gerekli görülen yaş koşulu, Demokratik ölçülere
uygun bulunmalıdır. Anayasanın 55. maddesi, seçmen yaşının saptanmasını T. B.
M. Meclisine bırakmıştır. T. B. M. Meclisi, bu yetkisini, sınırsız ve keyfi
takdiri ile kullanma durumunda olmayıp Anayasanın konuya ilişkin kurallarını
gözönünde bulundurmak zorundadır.
Bu
bakımdan 298 sayılı Kanunun, seçmen yaşını 21 olarak saptayan 6. maddesi
hükmünün, bu kurallardan birisi olan "Demokratik Devlet" ilkesine
aykırı bulunup bulunmadığı üzerinde durulması gerekmektedir.
Demokrasi
ile idare olunan ülkelerin büyük bir bölümünün kanunları üzerinde yapılan
araştırma sonunda, seçmen olabilmek için 21 yaşını doldurulmuş olması koşulunu,
bizden çok önceleri demokratik devletlerini kurmuş olan ve hatta bu gün bile
demokrasinin öncüleri sayılmakta bulunan bir çok ülkenin uygulamakta olduğu
görülmüştür.
Bu
durum, seçmen yaşının 21 olarak kabul edilmiş olmasının, bir memleketin
"demokratik devlet" niteliğini yitirmesine neden olmadığını açıkça
göstermektedir.
Öğretide
de seçmen yaşı bakımından herhangi bir yaş üzerinde birleşilmiş değildir.
Seçmen yaşı, her toplumun siyasal, ekonomik, sosyal özellikleri ve seçim
hakkının toplum yaşamındaki etkisinin önemi gibi etkenlerin değerlendirilmesi
ve sonuçta amaç bakımından uygun görülenin yeğ tutulması yoluyla
saptanmaktadır.
Yurdumuz
açısından da sözkonusu yaş, milletin Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşuna
olan katkısını azaltma amacıyle değil, memleketin sosyal ve ekonomik
koşullarının gereği sayılmış ve böylece bu katkının daha etkili ve bilinçli
olmayı sağlayacağı düşüncesiyle kabul edilmiştir. Bu yaşın kabul edilmiş
olmasıyle de "Demokrasi" ilkesinin sınırı aşılmış değildir.
Bu
nedenlerle seçmen olabilmek için 21 yaşın doldurulmuş olması koşulunda,
Anayasanın Demokratik Devlet kuralına aykırı bir yön görülmemiştir.
Bu
açıklama, seçmen yaşının mutlaka 21 olması gerektiği veya bunun memleket
şartlarına uygun bulunduğu savlarının Mahkememizce de kabul edildiği anlamına
alınmamalıdır. Çünkü yukarıda da açıkça belirtildiği gibi Anayasaya uygunluk
denetiminde, bu konuların sorunu çözümü ile bir ilgisi yoktur. Yasa koyucu,
Anayasanın 55. maddesindeki yetkisini kullanarak ve Anayasanın konuya ilişkin
ilkelerini de gözönünde tutarak seçmen yaşını bir kanunla, erginlik yaşına
kadar, yurt koşullarının gerektireceği her hangi bir yaşa indirebilir.
B -
Anayasanın 10. maddesi açısından sorunun incelenmesi :
Anayasanın
10. maddesi, herkesin kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez
temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu, bu hak ve hürriyetleri fert huzuru,
sosyal adalet ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmıyacak suretle sınırlıyan
siyasî, iktisadî ve sosyal engeller varsa, Devletin bunları kaldıracağı
kuralını koymaktadır.
Seçme
ve seçilme hakkı, Anayasanın ikinci kısmını oluşturan (Temel haklar ve ödevler)
in, Dördüncü bölümü olan (siyasî haklar ve ödevler) arasında, 55. maddede, yer
aldığından kuşkusuz bir temel haktır. Ancak seçme hakkını 21 yaşını
dolduranlara tanıyan kanun hükmünü, Anayasa'nın 10. maddesinde sayılanlar
cinsinden bir (sınırlama) veya (engel) saymaya olanak yoktur. Çünkü Anayasanın
kendisi, 55. maddesiyle, söz konusu temel hakkın, yasakoyucunun saptayacağı
koşullarla oluşacağı ilkesini kabul etmiştir. Kanunun bu ilkeye dayanarak
koyduğu koşullar (sınır) veya (engel) değil, temel hakkı oluşturan öğelerdir.
Yani seçme temel hakkı, Anayasanın öngördüğü bu koşullarla birlikte
doğmaktadır.
Bu
nedenle 298 sayılı Kanunun, 21 yaşını bitiren her Türkün seçmen olduğunu
belirliyen 6. maddesi hükmünün Anayasanın 10. maddesiyle bir ilgisi ve ona
aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
C -
Anayasanın 55. maddesi açısından sorunun incelenmesi :
Anayasanın
55. maddesinin birinci fıkrası (Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun
olarak seçme ve seçilme hakkına sahiptir.) kuralını koymaktadır.
Bu
hükümle Anayasanın, seçmen olabilme koşullarının düzenlenmesi işini yasa
koyucuya bıraktığı açıkça görülmektedir. Seçmen yaşı da bu koşullardan birisini
oluşturduğundan, yasa koyucu 298 sayılı Kanunla bu görevini yerine getirmiş ve
seçmen olabilmek için 21 yaşını doldurulmuş olması koşulunu koymuştur.
Durum
bu derece açık iken 21 yaşın Anayasaya aykırı bulunduğu Anayasa ilkelerinin,
erginlik yaşı olan 18 yaşın seçmen yaşı olmasını gerektirdiği öne sürüldüğünden
incelemenin Anayasanın hazırlanması ve kabulü evrelerine kadar uzatılması
zorunlu olmuştur.
Temsilciler
Meclisi Anayasa Komisyonunca hazırlanan ve Kurucu Meclisteki görüşmelere esas
tutulmuş bulunan Anayasa Tasarısının 53. maddesinde "vatandaşlar,
Anayasada gösterilen şartlara uygun olarak seçme ve seçilme hakkına
sahiptir" denilmek suretiyle seçmen olma koşullarının saptanması da
Anayasaya bırakılmış ve 66. maddesi ile de "onsekiz yaşını dolduran ve
kısıtlı veya kamu hizmetlerinden yasaklı olmayan her Türk, Millet Meclisi
Seçimlerinde seçmendir.
Subay
ve Astsubaylar ve askeri öğrenciler oylarını, karargah ve kışlalar dışında ve
diğer seçmenlerle birlikte kullanırlar.
Erat
oy kullanamaz" denilmek suretiyle seçmen olabilmenin koşulları Anayasada
düzenlenmek istenilmiştir. Bu suretle o zamana kadar 22 olan seçmen yaşının,
erginlik yaşı olan 18'e düşürülmesi öngörülmüş, gerekçesi de tasarıyı inceleyen
komisyon raporunun sözü geçen maddelere ilişkin bölümlerinde açıklanmıştır.
Temsilciler
Meclisindeki görüşmeler sonunda, 53. maddedeki seçmen olma şartlarının
Anayasada gösterileceğine ilişkin olan hüküm tasarıdan çıkartılarak bu
koşulların kanunda gösterilmesi ilkesi kabul edilmiş ve bu değişikliğe uygun
olarak 66. madde de tasarıdan çıkartılmıştır. Bu konuda yapılan görüşmeler
sırasında 53. maddede seçmen yaşının 18 olarak belirlenmesini isteyen bir
önerge de Temsilciler Meclisince reddedilmiştir.
Bu
açıklamalar göstermektedir ki, seçmen olabilmek için 18 yaş da dahil olmak
üzere, Anayasada herhangi bir yaş saptanmasını Anayasa koyucu doğru bulmamış,
bunun kanunla belli edilmesini yasa koyucuya bırakmıştır. Bu durum karşısında
seçmen yaşının, erginlik yaşı olan 18 olarak kabulünün Anayasa gereği olduğunu,
bu açıdan 298 sayılı Kanunun seçmen olmak için 21 yaşın doldurulmuş olması
koşulunu koyan 6. maddesinin Anayasaya aykırı bulunduğunu öne sürmeye olanak
yoktur. Çünkü Anayasa Koyucunun amacı böyle olsaydı, tasarıda kabul edilmiş
bulunan 18 yaşa ilişkin hükmü çıkarmaz, görüşmelerde yapılmış olan öneriyi de
reddetmez, veya başka bir yaşı belirtir, bu suretle Anayasada bu esasa açıkça
yer vermiş olurdu. Durum bu kadar açık iken aksi düşüncenin öne sürülmesi
Anayasada olmayan bir kuralın, Anayasada varsayılması gibi hukukça geçerli
olmayan bir savdan ibarettir.
Medenî
kanunda erginlik yaşının 18 olarak kabul edilmiş olması, Anayasadan sonra
yürürlüğe giren Siyasî Partiler Kanununda, ergin olanlara siyasî partilere üye
olma hakkının tanınmış bulunması ve bu suretle hukuk ve siyaset alanına katılma
ve geçerli işlemler yapma hakkı tanınmış olan bir kişiye seçmen olma hakkının
tanınmamış olması da Anayasaya aykırılık nedeni sayılamaz. Çünkü söz konusu
hükümler birer Anayasa kuralı olmayıp kanun hükümleridir.
Öğretide
de medenî ehliyet erginlik yaşı ile seçme ehliyeti yaşının aynı olması
gerektiği konusunda birleşilmiş bir görüş yoktur. Uygulamada da durum aynıdır.
Çünkü bu iki konu, niteliği birbirinden çok değişik olan alanları
ilgilendirmekte ve her memleket kendi sosyal ve ekonomik yapısının gereklerini
göze alarak bu iki yaşı birleştirmekte veya ayrı yaşlar kabul etmektedir.
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası da medenî hakları kullanma işi ile seçmen olarak oy verme
işinin kamu yönetimindeki etkileri bakımından eşit sayılacağına ve erginlik
yaşı ile seçmen olma yaşının aynı olacağına ilişkin bir ilke koymayarak bunun
düzenlenmesi işini yasa koyucuya bırakmıştır. Şayet Anayasa Koyucu, seçmen
yaşının erginlik yaşı olmasını isteseydi, Anayasanın 68., 72. ve 95.
maddelerinde yaptığı gibi bunu da açıkça belli ederdi, yukarıda değinildiği
gibi, belli etmek bir yana bunun tamamen tersini yapmıştır.
Anayasadan
beş yıl sonra kabul edilen 13/7/1965 günlü, 648 sayılı Siyasî Partiler Kanunu
ile bir siyasî partiye üye olma yaşının erginlik yaşma indirilmiş olması da,
iki konu arasında Anayasaca kurulmuş bir bağlantı olmadığından sorunun çözümüne
etkili değildir. Kaldı ki kanun koyucu seçmen olma ile siyasî parti üyesi
olmayı yurt koşulları bakımından eşit nitelikte görmüş olsaydı, 298 Sayılı
Kanunda da aynı değişikliği yapabilirdi.
Öte
yandan 648 sayılı Kanunda bile siyasî parti üyesi olmak için erginlik yaşı
yeterli sayılırken siyasî partinin kurucusu olmak için milletvekili seçilme
yaşını, yani 30 yaşını, doldurmuş olmayı gerekli görmüştür.
Görüldüğü
gibi yasa koyucu kamu yönetimiyle ilgili hakların kullanılmasında, bunların
etki ve önem derecelerine göre farklı yaşlarda olma ilkesini benimsemiştir.
298
Sayılı Kanunun 6. maddesi de seçmen olarak kamu yönetimine katılabilmek için,
medenî hukuk alanındaki işlerde aranan ehliyet yaşından farklı olan bir yaşın,
yani 21 yaşın doldurulmasını uygun bulmuştur. Yasa Koyucunun bu takdirinde
Anayasa ilkelerine ters düşen bir yön yoktur. Ancak yukarıda da değinildiği
gibi, Yasa Koyucunun, günün ekonomik ve sosyal koşullarının gerektirmesi
halinde yeni bir kanunla seçmen yaşını 18'e indirmesine Anayasa açısından bir
engel de bulunmamaktadır.
Konuyu
bitirmeden önce Anayasanın 55. maddesinin ikinci fıkrasında geçen ve konu ile
ilgisi bulunan "tek dereceli genel oy" ilkesi üzerinde de kısaca
durmakta yarar vardır. Bu deyim, seçimin tek dereceli olacağını ve kanundaki
koşullara sahip olan tüm seçmenlerin oya katılabilmelerine olanak sağlanacağını
anlatmaktadır. Bu deyimden, hiç bir koşul aranmadan tüm vatandaşların seçime
katılmalarının öngörüldüğü anlamı çıkarılamaz. Çünkü böyle bir düşünce,
erginlik yaşı da dahil olmak üzere hiç bir yaş koşulunun konulamaması gibi bir
sonucu da beraberinde getirir.
Özetlemek
gerekirse; yukarıda açıklanan ve daha önce de Anayasa Mahkemesinin 21/6/1963 ve
21/10/1975 günlü 1963/192-1963/161 ve 1975/147 -1975/201 sayılı kararlarında
belirlenen nedenlerle 298 sayılı Kanunun 6. maddesi hükmü Anayasaya aykırı
değildir, itiraz reddedilmelidir.
Kâni
Vrana, Şevket Müftügil, Abdullah Üner, Fahrettin Uluç, Hasan Gürsel, Âdil Esmer
ve Ahmet H. Boyacıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
2 -
İtiraz yoluna başvuran mahkeme, 298 sayılı Kanunun 143. maddesinin tümünün
Anayasaya aykırı olduğunu öne sürmüş, Mahkememiz ise 3/11/1977 gününde yaptığı
ilk inceleme sonunda, bakılmakta olan davada maddenin tümünün değil, yalnız
olayda uygulanacak bölümünün incelenmesine karar vermiştir.
Sözü
geçen 143. maddenin bu olayda uygulanacak bölümüne karşı yapılan bir itiraz
üzerine Anayasa Mahkemesince verilen 21/10/1975 günlü, 1975/147 1975/201 sayılı
kararla sözkonusu hükümde Anayasaya aykırılık bulunmadığına karar verilmiştir.
Gerçekten
143. maddenin olayda uygulanacak olan bölümü "seçmen yeterliği bulunmadığı
halde kendisini (...) her ne suretle olursa olsun seçmen kütüklerine
kaydettirenlere...." verilecek cezayı belirleyen hükmünden ibarettir.
Burada sözü edilen seçmen yeterliğinin koşullarından birisi, aynı kanunun 6.
maddesinde yer alan seçmen yaşıdır. İtirazda bulunan mahkeme, 6. madde hükmünü
Anayasaya aykırı gördüğü içindir ki onun yaptırımı olan 143. maddeyi de 6.
maddeye bağlı olarak itiraz konusu yapmıştır.
Yukarıda
6. maddenin Anayasaya aykırı olmadığı saptandığına göre bu madde hükmüne aykırı
bir eylemin yaptırımını oluşturan ve bu bakımdan 6. maddeye bağlı olan 143.
maddenin sözü geçen bölümünde de Anayasaya aykırılıktan söz edilemez.
Bu
nedenlerle 298. sayılı Kanunun 143. maddesinin bu dosyaya konu olan olayda
uygulanacak bölümüne ilişkin itiraz da reddolunmalıdır.
SONUÇ
:
l -
26/4/1961 günlü, 298 sayılı Kanunun 6. maddesinin Anayasaya aykırı
bulunmadığına, itirazın reddine Kani Vrana, Şevket Müftügil, Abdullah Üner,
Fahrettin Uluç, Hasan Gürsel, Âdil Esmer ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun
karşıoylarıyle ve oyçokluğuyla,
2 -
Aynı kanunun 143. maddesinin olayda uygulanacak bölümün de Anayasaya aykırı
olmadığına, itirazın reddine oybirliğiyle,
16/2/1978
gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Kâni
Vrana
|
Başkanvekili
Şevket
Müftügil
|
Üye
Ziya
Önel
|
Üye
Abdullah
Üner
|
|
|
|
|
Üye
Ahmet
Koçak
|
Üye
Fahrettin
Uluç
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
|
|
|
|
Üye
Ahmet
Erdoğdu
|
Üye
Hasan
Gürsel
|
Üye
Ahmet
Salih Çebi
|
Üye
Adil
Esmer
|
|
|
|
Üye
Nihat
O. Akçakayalıoğlu
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
Üye
Necdet
Darıcıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
I -
Konunun Anayasa açısından sağlıklı bir biçimde değerlendirilebilmesi için, önce
seçmen yaşını saptayan Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
Hakkındaki Kanun'un 6. maddesinin oluşumundaki düşünceleri gözden geçirmek,
sonra konu ile ilgisi ve ilişkisi bulunan kimi yasalarda ne gibi değişmeler
olduğunu araştırmak ve itiraz konusu yasa hükmünün yürürlüğe girdiği günle
bugün arasında Türk toplumundaki oluşum ve gelişimi gözönünde tutmak
gerekmektedir.
Anayasa'nın,
"Başlangıç" kısmında, "Bütün fertlerini, kaderde, kıvançta ve
tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde, milli şuur ve ülküler etrafında
toplayan ve milletimizi, dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli
bir üyesi olarak millî birlik ruhu içinde daima yüceltmeyi amaç bilen.... Millî
Mücadele ruhunun, millet egemenliğinin, Atatürk Devrimlerine bağlılığın tam
şuuruna sahipolarak; insan hak ve hürriyetlerini, millî dayanışmayı, sosyal
adaleti, ferdin ve toplumun huzur ve refahını gerçekleştirmeyi ve teminat
altına almayı mümkün kılacak demokratik hukuk devletini bütün hukukî ve sosyal
temelleriyle...." biçiminde açıklanan yönerge böyle bir incelemeyi ve
araştırmayı zorunlu kılmaktadır. Gerçekten bir yasa hükmünün yurt gerçeklerine
ve koşullarına uyarlılık içinde bulunması ya da onlara tamamen ters düşmesi,
raporda çoğunlukça açıklandığı gibi birbiriyle ilişkisi bulunmayan sorunlar
değil, tam tersine Anayasa'ya uygunluk denetiminde gözden uzak tutulamayacak
hususlardandır.
l -
Bilindiği gibi, 27 Mayıs 1960 Devriminden sonra 13/12/1960 günlü, 157 sayılı
Yasa ile kurulan ve "Kurucu Meclis" in, temel amacı; Anayasa ile
Seçim Kanununu yapmak ve en geç 29 Ekim 1961 gününde iktidarı yeni seçilecek
Türkiye Büyük Millet Meclisine devretmekten ibaretti.
Temsilciler
Meclisi "Seçim Kanunu Komisyonu" raporu incelendiğinde aşağıda
belirtilen hususlar göze çarpmaktadır. İtiraza konu 6. madde üzerinde bu
Komisyonda düşünülenlerin açıkça belirlenmesi için raporun bu bölümünün aynen
alınmasında yarar görülmektedir.
"Bu
madde ile, her kanunda ayrı ayrı tayin edilmiş bulunan (seçmen yaşı) bir yaşta
toplanmak istenmiştir. Memleketimizde yapılacak bütün seçimlerde seçmen yaşı bu
suretle bir seviyede birleştirilmiş olacaktır.
Seçmen
olmaya esas tutulacak bahsin de onsekiz veya yirmibir yaşlardan birinin tercihi
geniş tartışmalara yol açmıştır.
İçtüzüğün
9. ve 17. maddelerinden faydalanılarak bu konu, Anayasa Komisyonu ile yapılan
müşterek toplantıda da müzakere edilmiştir.
Seçmen
yaşı hususunda öne sürülen görüş ve fikirler şu suretle özetlenebilir:
a)
Vatandaşın siyasî rüşde sahib olabileceği bir çağda seçme hakkını iktisab
etmesi icabeder. Bizim memleketimizde siyasî rüşt sağlayacak olgunluğun
yirmibir yaşından evvel hasıl olabileceği düşünülemez.
b)
Demokratik rejime bağlı olan memleketlerde umumiyetle seçmen yaşı onsekizin
üstünde ve yirmibir yaş etrafında tespit edilmiş bulunmaktadır.
c)
Nüfusumuzun % 78'i köylerde oturmaktadır. Onsekiz ile yirmibir yaş arasındaki
nüfusun mühim bir miktarı da bu nisbet dahilinde köylerde yaşamaktadır. Siyasî
olgunluk bir bakıma müstakil iş ve güç ve ocak sahibi olmaya bağlıdır. Köylerde
ise, yirmibir yaşından evvelki nesil ana ve babasının yanında oturup
geçinmektedir. Bunlara rey hakkı tanınırsa, bir tabi seçmen zümresi meydana
gelecektir.
d)
Seçmen yaşı yirmibirden aşağı olarak kabul edilirse, seçimlere katılmak
suretiyle siyasetin içine girmiş olan ve ekseriyetle siyasî partilerden birine
kaydedilmiş bulunan nesiller askere çağrıldıkları zaman siyaset askerliğe
girmiş olacaktır. Bundan kaçınılmalıdır. Ayrıca, askere giden gençlerin, orduda
okuyup yazma öğrenmeleri ve daha olgun bir hale gelmeleri mümkün bulunduğuna
göre, seçmen yaşının askerlik hizmetinin bitmesine göre ayarlanmasında fayda vardır.
Buna
karşılık olan fikirler :
1 -
Onsekiz yaş kanunlarımızda rüşt yaşıdır. Bu yaşı tamamlayanlar her türlü
tasarruflarda bulunmak ehliyetini kazanırlar ve mükellefiyetlere tabi olurlar.
Medenî ve ticarî sahada her türlü tasarruflara hak kazananların ve vergi ve
sair gibi mükellefiyetler yüklenenlerin siyasî haktan faydalanmamaları için
haklı bir sebep gösterilemez.
2 -
Bizde onsekiz yaşını dolduran kadın ve erkek bilhassa köylerde evlenmiş, çoluk
çocuk sahibi olmuş ve ekseriya işinde de istiklâlini kazanmıştır. Bu durumda
olanların seçmen olabilmesi tabiidir.
3 -
Olgunluk kazanmak bakımından onsekiz ile yirmibir arasında ehemmiyetli bir fark
bulunabileceği düşünülemez.
4 -
Umumî rey esası, vatandaş kitlesinin mümkün olduğu kadar fazla bir çoğunluğunun
seçimlere katılmasını gerektirir. Seçmen yaşını onsekizin ikmaline bağlamakla
bu esas sağlanmış olur.
5 -
Siyasetin asker ocağına sokulmasının yirmibir yaşın esas tutulmasiyle
önlenebilmesi düşüncesi tamamen nazaridir. Vatandaş memleket kaderiyle
alâkalanacak hale gelince siyasî partilerden biri lehine fikir sahibi olmuş ve
bir partiye girmek hakkını da kazanmıştır.
6 -
Hukukî tasarruflara imkân veren onsekiz yaşın tamamlanmasını siyasî hakkın
kullanılmasını esas almakta şu bakımdan da zaruret vardır. Kanunların
hazırlanmasından, kabulünden ve tatbikinden doğacak neticeler bu yaştakilere de
tesir edecektir. Bu tesirler karşısında bir vatandaş zümresine rey vermek
suretiyle kanaat ve isteklerini ifade etmesine meydan vermemek onu tabiî
hakkından mahrum etmek olur ki, bu netice demokratik esaslarla bağdaşamaz.
Bunlara
ilâve edilecek başka görüşler de mevcuttur. Ancak Anayasa Komisyonu ile
birlikte yapılan müzakerelerde ifade edilen esaslar başlıca bu noktalar
etrafında toplanmıştır.
Komisyonumuzca
konu bu görüşler altında incelenmiş ve onsekiz yaşın seçmen yaşı olarak
kabulüne karar verilmiştir." (Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, Cilt l,
sayfa 5-6, basma yazı S. sayısı 33)
Temsilciler
Meclisi, konuyu komisyon raporunda öngörülen biçimde karara bağlamış, Millî
Birlik Komitesinin geri çevirmesi üzerine, yirmibir yaş, seçmen yaşı olarak
yasalaşmıştır.
2 -
13/7/1965 günlü, 648 sayılı Siyasî Partiler Kanununun, ki Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki 298 sayılı Kanundan dört sene sonra
kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. 8. maddesinde siyasî partilere üye
olamayacak kimseler belirtilirken "reşit olmayanlar" deyimi
yeralmaktadır. Bu maddenin anlatımına göre, maddenin öngördüğü diğer koşulları
taşıyan 18 yaşını bitirmiş yani reşit vatandaşların, aynı Kanunun 9. maddesinde
öngörülen parti tüzüklerinde üyeliğe kabul için aksine bir kayıtlama
bulunmadığı takdirde dilediği siyasî partiye üye olma hakkına sahip olduğu
açıkça ortadadır.
Demek
ki, 648 sayılı Siyasî Partiler Kanunu gereğince 18 yaşını bitiren her vatandaş
dilediği siyasî partinin üyesi olabilecek, parti örgütünün her kademesinde
görev alabilecek ve partinin disiplinine uyarak çalışma yapabilecektir.
3 -
Yukarıda değinilen seçim komisyonu raporunda, nüfusun % 78'inin köylerde
oturduğu açıklanmaktadır. Oysa 1975 nüfus sayımı sonuçlarına göre kentlerde
oturanlar köylerde oturanları geçmiştir. Diğer yandan köyden şehire doğru hızlı
bir akımın süre geldiği yetkililer tarafından devamlı olarak açıklanmaktadır.
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun
yürürlüğe konulduğu tarihte, ilçeler şöyle dursun, illerin tümünde dahi lise
yokken, bugün hemen hemen lisesiz ilçe kalmamış, hatta pek çok bucakta liseler
açılmış ve eğitim sürdürülerek sayısız genç lise diploması almıştır. Ulaştırma
olanakları o günlerle kıyaslanamayacak ölçüde artmış, toplu haberleşme araç ve
gereçleri büyük bir gelişim göstermiştir.
Bu
nedenlerle Türk toplumunun ve özellikle bu toplumun genç kesimini 1961
yılındaki kuşaklarla kıyaslamak ve onlarla bir tutmak olanağı kalmamıştır.
II -
Karşıoy yazısının bu bölümünde Anayasa'ya uygunluk denetimi üzerinde durulacak
ve bu konudaki görüşlerimiz ortaya konulacaktır.
Toplumların
da yaşayan varlıklar olduğu ve belli bir süreç içinde değişim ve gelişim
gösterdikleri bilimsel bir gerçektir.
Yürürlüğe
girdikleri anda toplumun gereksinmelerine uygun olan ve Anayasa'ya da uygunluk
arzeden kimi yasa hükümlerinin, geçen zaman içinde toplumun ihtiyaçlarını
karşılamak şöyle dursun yurt gerçeklerine ve koşullarına ters düşmek suretiyle
Anayasa'ya aykırılık sorununu da ortaya çıkardıkları bilim çevrelerinde de
kabul edilen bir gerçektir. Yeri gelmişken şu yönün de açıklanması gerekir ki,
Anayasa ve yasa kuralları, bunları yapanların iradelerinden ayrılarak bağımsız
birer varlık kazanırlar ve zamana göre yorumlanması gereken bir nitelik
gösterirler, Anayasaların bir toplumun hayatında akıp giden zamana göre
yorumlanması gerçeği de yorum kuralları gereğidir.
A)
Anayasa'nın 55. maddesi, seçme seçilme hakkında kesin kurallar getirmemiş, bu
hakkın ölçü ve sınırını saptamayı yasa kurallarına bırakmıştır.
Yukarıda
da açıkladığımız üzere "Kurucu Meclis" in temel amacı; Anayasa'yı ve
Seçim Yasasını yapmak ve iktidarı en geç 29 Ekim 1961 gününde yeni seçilecek
Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne devretmektir. Başka bir anlatımla "Kurucu
Meclis" in esas görevi, Anayasa'yı ve Seçim Yasasını yapmaktır.
Anayasa
tasarısının Temsilciler Meclisinde görüşülmesi sırasında seçmen yaşının onsekiz
olması yolundaki bir önergenin reddedilmesi, Anayasa koyucunun 21 yaşı
benimsediği anlamında değil, aynı kuruluşun hem Anayasa'yı ve hem de Seçim
Yasasını yapmakla görevlendirilmiş bulunması bakımından bağlayıcı bir kuralın
Anayasa'da yer almamasını, bu yönün Seçim Yasasının yapılışında saptanmak
istenmiş olmasını açıkça ortaya koyar.
Yasama
organının bir yasa hükmünü koyarken tanı bir serbestlik içinde bulunduğunu ve
örneğin seçmen yaşını dilediği biçimde bir yasa ile saptama yetkisine sahip
olduğunu düşünmek olanaksızdır. Çünkü Yasama Organı, Anayasa'nın temel ilke ve
kurallariyle bağlıdır ve toplumun gerçekleriyle gereksinmelerini de gözönüne
almak zorundadır.
Zamanın
yasa koyucusu, yirmibir yaşından küçük gençlerin siyasetle ilgilenmelerini hem
toplum ve hem de askerî yönlerden sakıncalı görerek seçmen yaşını yirmibir
olarak saptamıştır. Oysa sonradan yürürlüğe giren 13/7/1965 günlü, 648 sayılı
Siyasi Partiler Kanunu, siyasi partilere üye olma yaşını rüşt yaşı olarak kabul
etmiştir. Demekki yasama Organı, onsekiz yaşını bitiren gençlerin siyaset
yapmalarım, Anayasa'nın 56. maddesinde, ister iktidarda ister muhalefette
olsunlar demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları olarak nitelendirilen
siyasi patilerin üyesi olarak parti örgütünün her kademesinde görev almalarını,
görev aldıkları örgütü oluşturan seçimlere katılmasını ve böylece siyasi
kadroların saptanmasında söz ve oy sahibi olmalarını sakıncalı bulmamış, tam
tersine bu gençlerin siyasal hayata katkıda bulunmalarında yarar görmüştür. Bu
durum dahi seçmen yaşını yirmibir olarak saptayan yasa kuralının başlı başına
dayanaksız kaldığını göstermeye yeterlidir.
B)
Anayasa'nın 10. maddesinin ikinci fıkrası, "Devlet, kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, fert huzuru, sosyal adalet ve hukuk devleti ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasi ve sosyal bütün engelleri kaldırır;
insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlar" hükmünü getirmiş ve Devleti kimi yükümlülükler altına sokmuştur.
Toplum
yaşamında açıkça görülen gelişim, şehirlerdeki nüfusun artması ve genç
kuşaklardaki okuma oranın büyük bir artış göstermesi, siyasi partilere onsekiz
yaşını bitirenlerin üye olabilmesi gibi durumlar gençlerde yönetime katılma ve
ona yön verme eğilimini uyandırmış ve bu arzu giderek şiddetlenmiştir. Toplumun
öğrenci kesimindeki çalkantıda ve çatışmada bu durumun payı olmadığı öne
sürülemez. Oysa Devlet, fert huzurunu bozan ve gençlerin heyecanlarını oy
sandığı etrafında toplayarak kanalize etmek suretiyle kimi engelleri
kaldırmakla yükümlüdür.
C)
Anayasa'ya göre Türk Devletinin belirgin özelliğinden birisi de çoğulcu
demokrasi temeline oturtulmuş bulunmasıdır. Bir Milletin itici gücünü oluşturan
genç kuşaklardan bir bölüğünü demokrasinin can damarı olan seçme hakkından,
geçerliğini yitirmiş nedenlere dayanarak yoksun etmek Demokratik Devlet
kavramiyle bağdaştırılamaz.
Yeri
gelmişken şu yönü de belirtmek gerekir ki, Anayasa Mahkemesinin görevi kural
koymak değil, Yasama Organı tarafından yasa ile konulmuş kuralları Anayasa'ya
uygunluk denetiminden geçirmektir. İtiraz konusu kural, seçmen yaşını 21 olarak
saptamıştır ve Anayasa'ya uygunluk denetiminden geçirilecek olan da budur.
Seçmen yaşının ne olması gerektiğini saptamak ise Anayasa Mahkemesinin değil,
Yasama Organının görevine girer.
SONUÇ:
Özetlemek
gerekirse, 1961 yılında çıkarılan itiraz konusu Yasanın 6. maddesi, yukarıda
açıklandığı üzere Anayasa'nın temel ilkelerine ve özellikle 10. ve 2.
maddelerine aykırı bir duruma büründüğünden iptal edilmelidir.
Bu
görüşle sözü edilen kanun hükmünü Anayasa'ya uygun bulan çoğunluk kararına
karşıyız.
|
|
|
Başkan
Kâni
Vrana
|
Başkanvekili
Şevket
Müftügil
|
Üye
Fahrettin
Uluç
|
|
|
|
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
|
KARŞIOY
YAZISI
298
sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanunun seçmen
yaşı ile ilgili 6. maddesinin, Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali için
Trabzon Asliye Ceza Mahkemesince Anayasa Mahkemesine başvurulması üzerine
yapılan inceleme sonunda çoğunlukla itirazın reddine karar verilmiştir. Bu
karara karşı oy'umun nedenleri aşağıdadır :
l -
298 sayılı Yasanın itiraz konusu 6. maddesinde; (Yirmibir yaşını bitiren her
Türk seçmendir.) denilmiştir.
Konunun
sağlıklı biçimde değerlendirilebilmesi için önce seçmen yaşının 21 olarak
kabulüne neden olan görüşleri gözden geçirmek sonra bu maddeyi Anayasa hukuku
ile Türk hukuk sistemi açılarından incelemek gerekmektedir :
Sözü
edilen 6. maddenin Temsilciler Meclisinde görüşülmesi sırasında seçmen yaşının
18 mi yoksa 21 mi olması konusu üzerine tartışmalar geçtiği, 21 yaşı
savunanların özetle şu gerekçeleri öne sürdükleri anlaşılmıştır :
a)
Türkiyede nüfusun büyük çoğunluğu köylerde oturmaktadır. 18, 19, ve 20
yaşlarındaki köy delikanlılarının çoğu okuyup yazma bilmedikleri gibi
köylerinden de dışarı çıkmamışlar ve henüz askerlik yapmadıklarından
olgunlaşmamışlardır. Bunlar, ana babalarının tesiri altında kaldıkları gibi yanlarında
çırak, maraba veya sığırtmaç olarak çalıştıkları köy ağalarının da baskıları
altındadırlar.
b)
Şehirlerde yaşayan gençlerde de 18 yaş, his ve hayal çağıdır. Etrafın etkisi
altındadırlar. Bu nedenle bunlar doğru dürüst oy kullanamazlar.
c)
18 yaşındaki gençlere oy verme hakkı tanınırsa bunlar, politikanın içine
atılmış olacaklar ve askere gittiklerinde politikayı asker ocağına
sokacaklardır.
d)
Bizim eski mevzuatımızda seçmen yaşı 22 olarak kabul edilmiştir. O tarihten
bugüne kadar memleketin kültüründe bir gelişme olmamıştır. Halbuki seçim ve oy
verme işi bir kültür meselesidir.
e)
Medenî rüşt ile siyasî rüşt ayrı ayrı şeylerdir. Ceza mevzuatımızda da durum
böyledir. Nitekim ceza kanununa göre 18 yaşını bitirenler tam ceza ehliyetini
haiz, değillerdir. (Oysa Türk Ceza Kanununun bu husustaki hükümleri bu
konuşmaların yapıldığı tarihten yaklaşık 8 sene kadar önce ve 9/7/1953 günlü ve
6123 sayılı Yasa ile değiştirilmiş ve tam ceza ehliyet yaşı 21 den 18 e
indirilmiş bulunmakta idi.)
f)
Cemiyetler Kanununa göre bir siyasî partiye üye olabilmek için seçmen
ehliyetini haiz olmak lâzımdır. Şu halde 18 yaşın kabul edilmesiyle öğrenciler
siyasî partilerin ocak bucak başkanları olabilecekler, yönetim kurullarına
girebileceklerdir. (Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, Cilt l, Sahife
517-597, Cilt 2, sahife 529-544)
Temsilciler
Meclisinde böylece yapılan görüşmeler sonunda seçmen yaşı 21 olarak
saptanmıştır.
Yukarıdaki
iddiaların yapılmasından bu yana geçen 18 yıla yakın zaman içinde ülkemizde
kültür ve eğitim alanlarında bir hayli ilerlemeler olduğu, eğitim ve öğretimin
yaygın bir hal aldığı, halkımızın daha çok bilinçlendiği, seçimin, özgürlükçü
demokratik yönetimlerde gerçekten büyük önem taşıdığının daha iyi anlaşılmış
olduğu gözönünde tutulursa bu gibi iddiaların bugün ne kadar geçersiz ve
tutarsız bir hale geldiği belli olur. Kaldıki o tarihte de bu gibi iddiaların
bilimsel dayanaktan yoksun kaldığı, konuşmacıların supjektif görüş ve
kanılarından öteye gitmediği de anlaşılmaktadır.
2 -
Öne sürüldüğü gibi Anayasa taslağının temsilciler meclisinde görüşülmesi
sırasında seçmen yaşının 21 olarak belirlenmesi konusunda bir eğilim
benimsenmemiş, yalnız seçmen yaşının Anayasada değil seçim kanununda
belirlenmesi uygun görülmüş, Anayasanın 55. maddesi bu anlayış içinde düzenlenmiştir.
Kanun
koyucu, yasa yaparken dilediği gibi hareket etmek serbestliğinde olmayıp kanun
teklif ve tasarılarının meclislerde görüşülmesi sırasında meclislerin
içtüzüklerinin biçim kurallarından başlıyarak Anayasa ilkelerine ve Türk Hukuk
sisteminin ana kurallarına uygun davranmak zorundadır. Seçimlerin temel
hükümleri ve seçmen kütükleri hakkındaki 298 sayılı yasanın itiraz konusu
seçmen yaşı ile ilgili 6. maddesi hakkında da durum böyledir.
Anayasa'nın
2. maddesinde "Türkiye Devletinin Demokratik bir hukuk devleti"
olduğu yazılıdır. 10. maddesinde de "Devlet, Temel Hak ve Hürriyetleri
Hukuk Devleti ilkeleriyle bağdaşmıyacak surette sınırlayan siyasî, iktisadî ve
sosyal bütün engelleri kaldırır." denilmiştir.
Anayasanın
bu maddelerindeki "hukuk devleti" kavramı, kişi hak ve özgürlüklerine
saygı gösteren, bu hakları koruyan, adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu
devam ettirmeye kendini zorunlu kılan, bütün çalışmalarında Anayasaya ve hukuka
uyan devlet demektir. Anayasanın bu ilkesinden hareket edilerek gerek Anayasa
Mahkemesinin yerleşmiş kanısına ve gerek öğretide genellikle benimsenmiş görüşe
göre Anayasa Mahkemesinin yasaların Anayasaya uygunluk denetimini yaparken
yalnız Anayasadaki ilkeleri değil bundan başka bu ilkelerin dayandığı hukuk kurallarını
ve hukukun genel prensiplerini de dikkate alması gerekmektedir. İtiraz konusu
yasanın seçmen yaşı ile ilgili 6. maddesi bu temel ilkeler açısından ele
alınırsa aşağıdaki sonuçlara varılacaktır.
3 -
Türk Medenî Hukukuna göre, (Türk Medenî Kanunu Madde 9, 10, 11) 18 yaşını
bitiren herkes her türlü tasarrufta bulunma ehliyetini haizdir. 18 yaşını
bitiren kişi Anayasa'nın 31. maddesi gereğince meşru bütün vasıta ve yollardan
yararlanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma hakkına sahip olacaktır.
4 -
Yine 18 yaşını bitiren kimse, ceza hukuku bakımından da tam ceza ehliyetini
haiz bulunmaktadır.
Cezada
tam sorumluluk 21 yaşın ikmali, diğer deyimle 22 yaşında başlamakta iken Türk
Ceza Kanununun bu konu ile ilgili maddeleri 9/7/1953 günlü ve 6123 sayılı Yasa
ile değiştirilerek 18 yaşın ikmali diğer deyimle 19 a indirilmiştir. Bununla
ilgili Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu raporunda şöyle denilmiştir :
"Her memlekette yaş itibariyle ceza ehliyetinin tayinine iklim şartlarıyla
sosyal ve kültürel seviyenin birinci derecede yer aldığı malumdur. Fizyolojik
inkişaf ve tekamülün erken başladığı memleketlerde ceza mes'uliyetini tayin
eden yaş hadlerinin ona göre ayarlanması ceza hukuku ve suç politikası
bakımından önemli bir mesele teşkil eder. Fizyolojik teşekkülâtı, fark ve
temyiz kabiliyeti normal ve zamanında inkişaf etmiş olan bir kimsenin mücerret
henüz 21 yaşını doldurmamış olduğu ileri sürülerek ceza mes'uliyetini tam
saymamak ve kendisine verilecek cezadan tenzilât yapmak izahı güç bir
keyfiyettir.
Memleketimizin
iklim şartları, fizyolojik teşekkülatın, fark ve idrak kudretinin zamanında ve
hatta diğer memleketlere nazaran nisbeten erken olarak inkişafını icap
ettirecek mahiyettedir.
Nihayet
ehliyet ve mes'uliyet bahsinde Medenî Kanun hükümlerinin gözönünde
bulundurulması icabeder. Türk Menedî Kanununun 9, 10 ve 11. maddelerinde 18
yaşını bitiren bir kimsenin medenî hakları kullanmağa selâhiyattar olduğu,
iktisabe ve iltizame ehil bulunduğu tasrih edilmiştir. Medenî Hukuk sahasında
iktisabe ve iltizame ehil olan bir kimsenin ceza hukuku sahasında tam ehliyeti
haiz sayılmamasının ilmen izahı pek kolay olamaz.
Her
memlekette kabul edilen hukuk ve ceza sistemine göre memleketin iklim şartları,
sosyal ve kültürel seviyenin inkişafı nazarı itibare alınarak yaştan dolayı
ceza mes'uliyeti muhtelif şekil ve manzaralar arzetmektedir. Memleketimizde
fizyolojik teşekkülât ve bunun neticesi olarak fark ve temyiz kabiliyeti birçok
memleket çocuklarından daha evvel inkişaf etmektedir. Bu sebepledir ki, daha
evvelki Ceza Kanunumuz 18 yaşın ikmali ceza mes'uliyeti için kâfi görmekte idi.
Ve fakat Ceza Kanunumuz 1889 tarihli eski İtanyan Ceza Kanunundan aynen tercüme
edilerek alınması sırasında bu mevzu üzerindeki memleketimizin iklim şartları
ve hususiyetleri üzerinde durulmamış ve tam ceza ehliyeti 22 yaşa
çıkarılmıştır. Medenî memleketlerde ceza sistemlerinde inkişaf birçoklarında ve
hele Ceza Kanunumuzun alınmış olduğu İtanya'da son zamanlarda tam ceza ehliyeti
18 yaşa indirilmiş olduğu görülmektedir.
Ceza
Kanunumuzun kabulü tarihi ile bugüne kadar geçen zaman arasında sosyal ve
kültürel inkişafı da nazarı itibare alırsak 18 yaşına basan ve Medenî Kanun
muvacehesinde reşit sayılan kimsenin her türlü idrak ve anlama kabiliyetine
malik olduğu ve yaptığı ve yapacağı işi tam manasıyla kavramış olduğu nazarı
itibare alınınca ceza ehliyeti bakımından Ceza Kanununa göre yeni bir sistemin
getirilmesini teklif eden ve ceza ehliyetinin 22 yaştan 18 yaşın hitamına
indirilmesi yolundaki teklif kabul edilmiştir.
Bu
gerekçeler Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca da benimsenerek tam ceza
ehliyeti 18 yaşa indirilmiştir.
5 -
Siyasî ehliyet sorunu :
13/7/1965
günlü ve 648 sayılı Siyasî Partiler Yasasında siyasî ehliyet medenî ehliyetle
eşit duruma getirilmiş (adı geçen kanun madde 8), 18 yaşını bitiren kimsenin
bir siyasî partiye üye olabileceği öngörülmüştür. Bu yaştakiler parti içinde
her türlü siyasî faaliyetlerde bulunabilecekler, parti yönetim kurullarında
görev alabilecekler ve hatta o partinin genel başkanlığına da
seçilebileceklerdir.
Bilindiği
gibi siyasî partiler, toplum ve devlet düzenini ve kamu faaliyetlerini kendi
görüşleri doğrultusunda yönetmek amacıyla kurulan siyasî örgütlerdir. Siyasî
partiler Büyük Millet Meclisi seçimlerini kazanıp iktidara gelmek ve parti
programlarındaki görüş ve amaçlarını gerçekleştirmek için bütün seçimlerde her
türlü yasal çalışmalarda bulunurlar. Siyasal alanda bu kadar geniş ve önemli
hak ve yetki sahibi olabilen 19 yaşındaki bir parti üyesine salt, 21 yaşını
bitirmediği öne sürülerek seçimlerde oy kullandırılmamasının hukuken haklı ve
kabul edilebilir bir yönü olmadığı açıktır.
Siyasî
partiler yasasının açıklanan bu hükümleri karşında (Siyasî ehliyet ile medenî
ehliyetin ayrı ayrı şeyler olduğu) yolundaki eski bir görüşün geçerliliğini
artık kaybettiğini söylemeye bile gerek yoktur.
6 -
Türkiye Cumhuriyeti, demokratik hukuk kurallarına göre yönetilen bir devlettir,
egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milletinindir. (Anayasa madde 4). (Demokrasi)
sözcüğünün halk iktidarı ile eşit anlama geldiğini söylemeye bile gerek yoktur.
Özgürlükçü demokratik ülkelerde seçime katılma oranı da ayrı bir önem taşır. Bu
oran ne kadar geniş tutulursa millet iradesine o kadar çok yer verilmiş ve
Anayasanın 4. maddesindeki amaca da o kadar çok yaklaşılmış olur.
Seçmen
yaşının gereksiz yere büyük tutulması millet iradesinin o ölçüde
kısıtlanmasından başka birşey değildir. Bunun da (Millet Egemenliği) ilkesiyle
bağdaşmıyacağı kuşkusuzdur.
7 -
Özetlemek gerekirse :
Seçimlerde
oy verme hakkını 22 yaşla sınırlayan ve kısıtlayan 298 sayılı yasanın itiraz
konusu 6. maddesi, açıklanan nedenlerle Anayasanın 2, 4 ve 10. maddelerindeki
ilke ve amaçlara ve Türk Hukuk düzeninin temel ilkelerinden olan medenî, cezaî
ve siyasî ehliyet yaşlarına aykırı düştüğünden iptali gerekir. İtirazın reddine
dair verilen çoğunluk kararına karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
Konusu
aynı olan bir dava nedeniyle, Anayasa Mahkemesinin, 9/4/1976 günlü, 15554
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmış bulunan, Esas : 1975/147 Karar: 1975/201
sayılı kararına ilişkin karşıoy yazımda açıkladığım sebeplerle çoğunluk
görüşüne katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
9.4.1976
günlü, 15554 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmış bulunan, Esas : 1975/147, Karar
: 1975/201 sayılı Anayasa Mahkemesi kararına ilişkin karşıoy yazısında
açıkladığım nedenlerle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.