ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1975/200
Karar Sayısı:1976/9
Karar Günü:10/2/1976
Resmi Gazete tarih/sayı:10.5.1976/15583
İtiraz
eden Mahkeme: 9. Tümen Askeri Mahkemesi.
İtirazın
konusu: 22/5/1930 günlü, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununun 25/5/1972 günlü,
1590 sayılı Kanunla değişik 95. maddesinin 1. fıkrasının (c) ve (d) bentlerinin
Anayasanın 62. ve 28. maddelerine aykırılıkları nedeniyle iptalleri istemidir.
I.
OLAY :
926
sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun kapsamına giren subay,
astsubay, uzmançavuş ve uzman jandarma çavuşları iş güçlüğü ve iş riski
zamlarının ödenmesi hakkındaki kararın 23/12/1974 günlü, 7/9207 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararnamesiyle kabulü ve 31/12/1974 gününde Resmi Gazete'de yayınlanması
üzerine bu kararla astsubaylar için saptanan zamları az bulan ve kocalarına
böylece haksızlık edildiğini ileri süren Kars'taki askeri birliklerde görevli
55 astsubay eşinin, olayı 24/1/1975 günü yaptıkları gösteri yürüyüşü ile
kınamaları ve 3 astsubay eşinin de, gösteriye katılanların Askeri Ceza Kanununa
göre suçlandırılmakta ve ifade vermeye zorlanmakta olduklarından ve bir kaçının
gözaltına alındığından, eşleri astsubayların derhal başka yerlere
atandıklarından söz ederek, yürüyüş komitesi adına 25/1/1975 günü Başbakan'a
birlikte tel çekerek şikâyette bulunmaları nedeniyle hepsi hakkında 9. Tümen
Askeri Savcılığınca 11/2/1975 ve eki 13/3/1975 günlü iddianamelerle bu tümen
Askeri Mahkemesinde kamu davaları açılmış; gösteri yürüyüşü yapanların Askeri
Ceza Kanununun 25/5/1972 günlü, 1590 sayılı Kanunla değişik 95. maddesinin 1.
fıkrasının (d) bendine, birlikte şikâyette bulunanların da aynı fıkranın (c)
bendine göre cezalandırılmaları istenmiştir.
9.
Tümen Askeri Mahkemesi, sanıkları yargılayıp, savcının esasa ilişkin iddiasını
ve sanıkların da savunmalarını aldıktan sonra, davada uygulanması istenen
Askeri Ceza Kanununun değişik 95/1. maddesinin (c) bendinin Anayasa'nın 62.
maddesine ve (d) bendinin de Anayasanın 28. maddesine aykırı görüldüğünü
belirterek, dosyanın Anayasanın 151. ve 44 sayılı Kanunun 27. maddeleri
uyarınca Anayasa Mahkemesine gönderilmesine 13/11/1975 gününde oybirliğiyle kendiliğinden
karar vermiştir.
III.
YASA METİNLERİ :
A)
22/5/1930 günlü, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununun 25/5/1972 günlü, 1590 sayılı
Kanunla değişik 95. maddesi:
"Madde
95- 1. Hakkı ve görevi olmadığı halde askeri muamelât, teşkilât, harekât,
tesisat veya tertibata müteallik işler hakkında :
a)
Müzakere veya istişare için asker kişileri topluyan,
b)
Birlikte beyanat veya şikayette bulunmak üzere imza toplıyan
c)
Birlikte beyanat veya şikâyette bulunan,
d)
Her ne suretle olursa olsun gösteri veya tezahüratta bulunan,
Kim
olursa olsun altı aydan üç seneye kadar hapsolunur.
2.
(a) fıkrasında yazılı toplantıya bilerek katılanlar ile (b) fıkrasında yazılı
beyanat ve şikayetlere imza koyanlar altı aya kadar hapsolunur.
3.
Kendisine özel bir mezuniyet verilmediği halde, görevi ve sıfatı icabı muttali
olduğu askeri muamelât, teşkilât, hareket, tesisat veya tertifaata müteallik
işler hakkında beyanat veren, yazı veya sair surette açıklamada bulunanlar her
kim olursa olsun, fiili daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde altı aydan
üç seneye kadar hapsolunur.
4. Astlık
- üstlük münasebetlerini zedelemeye, âmir veya komutanlara karşı güven hissini
yok etmeye matuf olarak alenen tahkir veya tezyif edici fiil ve herekette
bulunanlar altı aydan üç seneye kadar hapsolunur.
5-
Bu maddede yazılı suçların basın yoliyle işlenmesi halinde ceza artırılarak
verilir.
6.
Bu maddenin 3 ve 4 ncü fıkralarında yazılı suçlar hakkındaki soruşturma icrası
Milli Savunma Bakanının iznine tabidir."
Bu
maddenin birinci fıkrasının (c) ve (d) bentlerinin iptali istenmiştir.
B)
Mahkemenin dayandığı Anayasa kuralları:
"Madde
28- Herkes, önceden izin almaksızın, silâhsız ve saldırısız toplama veya
gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahiptir.
Bu
hak, ancak kamu düzenini korumak için kanunla sınırlanabilir."
"Madde
62- Vatandaşlar, kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikayetleri
hakkında, tek başlarına veya topluca, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet
Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir.
Kendileriyle
ilgili başvurmaların sonucu, dilekçe sahiplerine yazılı olarak
bildirilir."
IV.
İLK İNCELEME :
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 155. maddesi uyarınca 9/12/1975 gününde Kani Vrana,
Şevket Müftügil, İhsan Ecemiş, Ahmet Akar, Halit, Zarbun, Ziya Önel, Abdullah
Üner, Ahmet Koçak, Sekip Çopuroğlu, Muhittin Gürün, Lütfi Ömerbaş, Hasan
Gürsel, Ahmet Salih Çebi, Nihat O. Akçakayalıoğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun
katılmaları ile yapılan ilk inceleme toplantısında, aşağıdaki konular üzerinde
durulmuştur :
l-
Sanıklar, kendilerine yüklenen gösteri yürüyüşü eylemini, Milli Savunma
Bakanlığınca düzenlenen ve Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan iş
güçlüğü ve iş riski ek ödemelerinin subaylarınkine oranla azlığına ve birlikte
şikâyeti ise; bu yürüyüş nedeniyle askeri idarenin gerek kendileri ve gerek eşleri
astsubaylar hakkındaki işlemlerine karşı yapmışlardır.
926
sayılı Kanun kapsamına giren subay, astsubay, uzmançavuş ve uzman jandarma
çavuşlara iş güçlüğü ve iş riski zammı ödenmesi, sözü geçen kanuna 31/7/1970
günlü, 1323 sayılı Kanunla eklenmiş olan 3. madde ile kabul edilmiştir;
ilgililere hangi görevleri için ne miktar zam ödeneceği ve uygulaması 1976 ya
kadar Milli Savunma, içişleri ve Maliye Bakanlıklarınca hazırlanan esaslara
göre oluyordu. 20/1/1976 günlü, 1933 sayılı Kanunla yapılan değişikliğe göre bu
esaslar, Genel Kurmay Başkanlığı ile Milli Savunma Bakanlığının birlikte lüzum
göstermeleri üzerine Maliye Bakanlığının görüşü alındıktan sonra, Mili Savunma
Bakanlığının teklifi ile Bakanlar Kurulunca saptanacaktır.
Mahkemenin
bakmakta olduğu davadaki olayların nedenim oluşturan bu iş güçlüğü ve iş riski
zammı kararı ve eki çizelgeleri, bunları yürürlüğe koyan 23/12/1974 günlü,
7/9207 sayılı Kararname metninden de anlaşılacağı üzere, Maliye Bakanlığının
olumlu görüşü alındıktan sonra Milli Savunma Bakanlığınca hazırlanmıştır. Söz
konusu iş güçlüğü ve iş riski zammının kanunların gösterdiği yöntemlere göre
hazırlanışı yukarıdaki açıklamalar karşısında "askeri muamelât" dan
sayılması gerekli bir işlem olup, tümü sivil olan sanıkların bu yolla Askeri Ceza
Kanunun değişik 95. maddesiyle bağlantıları kurulmakta ve 9. Tümen Askeri
Mahkemesinde yargılanmaları da 25/10/1963 günlü, 353 sayılı "Askeri
Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu" nun 8/6/1972 günlü, 1596
sayılı Kanunla değişik II. maddesinin (A) fıkrası ve aynı kanunun 22. maddesi
gereği bulunmaktadır.
2-
Mahkemenin iptal isteği ile ilgili Askeri Ceza Kanununun değişik 95. maddesinin
1. fıkrasında unsurları ayrı 4 çeşit suç vardır ve sanıkların işledikleri ileri
sürülen gösteride ve birlikte şikâyette bulunmaktan ibaret eylemler, bu fıkrada
yazılı "askeri muamelât, teşkilât, harekât, tesisat veya tertibata
müteallik işler" den sadece "askeri muamelât" ile ilgilidir.
Bu
nedenlerle ve dosyada başka bir eksiklik de bulunmadığından işin esasının; 22/5/1930
günlü, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununun 25/5/1972 günlü, 1590 sayılı Yasa ile
değişik 95. maddesinin 1. fıkrasının (c) ve (d) bendlerinin "askeri
muamelât" ile ilgili işlerle sınırlı olarak incelenmesine oybirliğiyle
karar verilmiştir.
V.
ESASIN İNCELENMESİ:
İtirazın
esasına ilişkin rapor, 9. Tümen Askeri Mahkemesinin gerekçeli kararı, iptali
istenen yasa hükümleri, bu isteğe dayanak olarak gösterilen Anayasa kuralları
ve gerekçeleri ve konu ile ilgili öteki metinler ve belgeler okunup incelendikten
sonra, gereği görüşülüp düşünüldü :
Önce
Askeri Ceza Kanununun iptal isteği ile ilgili 95. maddesinin niteliği ve Milli
Savunma Hizmetleri bakımından önemi ve maddenin 1972 de yeniden düzenlenmesini
zorunlu kılan nedenler kısaca belirtildikten sonra, itiraz edilen yasa
hükümlerinin Anayasa kurallarına uygunluğu konusu İncelenecektir :
A)
22/5/1930 günlü, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununun 95. maddesi 1972 de
değiştirilmeden önce şöyle idi:
"Madde
95- 1. Hakkı ve vazifesi olmadığı halde askeri muamelât, teşkilât ve tesisat
veyahut tertibata müteallik işler hakkında müzakere ve istişare için askeri
toplayan veya bu gibi hususlar hakkında birlikte beyanat ve şikâyette bulunmak
üzere imza toplayan her kim olursa olsun üç seneye kadar hapsolunur.
2.
Böyle bir toplanmağa bilerek gelen veya beyanat ve şikâyetlere iştirak eden
altı aya kadar hapsolunur." (2. Tertip Düstur, Cilt : 11, S. 387).
Yurdumuzu,
bağımsızlığımızı ve Cumhuriyeti dış ve iç düşmanlara karşı korumak ve kollamak
görev ve sorumluluğunu yüklenmiş olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin, bu hayati
görevi tam olarak yerine getirebilmesi için, harp sanatını öğrenmesi kadar,
üstün bir disiplin düzeyinde bulunması da zorunludur. Askerliğin temeli olan
disiplin, ordu içinde, kanunlara ve nizamlara riayetin ve âmirlere mutlak
itaatin gevşemesi ile bozulabileceği gibi, dıştan gelebilecek sorumsuz
davranışlarla da etkilenebilir. Askeri Ceza Kanununun beşinci faslında
"askeri itaat ve inkiyadı bozan suçlar" arasında yer almış bulunan
95. madde, 1. fıkrası ile daha çok ordu dışından gelebilecek disiplin bozucu
kimi davranışları önlemek istemiştir. Hakkı ve görevi olmadığı halde bu fıkrada
sayılan konularla ilgili olarak müzakere ve istişarede bulunmak için asker
kişileri toplamak, birlikte beyanat veya şikâyet için onlardan imza almak,
birlikte beyanat ve şikâyette, gösteri ve tezahüratta bulunmak, gibi
davranışların ordu düzenini, âmire mutlak itaati ve ona olan güven hissini
zedeleyeceği kuşkusuzdur. Nitekim maddenin değişiklik gerekçesinde de
açıklandığı gibi son yıllarda orduya dıştan yönelmiş kimi davranışlar
karşısında Askeri Ceza Kanununun 95. maddesi, silâhlı kuvvetlerin yürütmekte
olduğu hizmet ve faaliyetleri tam olarak koruyamaz bir duruma gelince bu
maddenin yeniden düzenlenmesi gerekmiş ve 25/5/1972 günlü, 1590 sayılı Kanunla
değiştirilmiştir.
Değişiklik
gerekçesinde aynen "Bu maddenin yürürlükte bulunan şekli, günümüzün sosyal
yaşantısında belirgin hale gelmiş bir takım sosyal ve politik gelişmeler
nedeniyle Türk Silâhlı Kuvvetlerinin Kanunlarla belli edilmiş yetkiler
çerçevesinde yürütmekte olduğu hizmet ve faaliyetlerini gereği gibi himaye
edemez bir duruma gelmiş, bu suretle yetkili askeri şahısların hizmetlerini
olumlu bir şekilde yerine getirmeye matuf gayret ve çalışmaları, silâhlı
kuvvetler dışındaki sivil kişiler veya bu kişiler tarafından ancak önceden
belli edilmiş amaçlar için kurmuş oldukları cemiyet veya benzeri teşekkülleri
amaçlarından saptırmak suretiyle bu örgütleri ve davranışlarını silâhlı
kuvvetler hizmetleri aleyhine etkileme çabalan gösterilmiştir."
denmektedir. (M. M. T. D., Dönem: 3, Toplantı : 2, Birleşim : 93-96 Cilt : 24,
S. Sayısı : 515, S: 1-2).
Görülmektedir
ki 95. madde bu konudaki gereksinmeleri karşılamak bakımından daha elverişli
bir duruma getirilmiştir.
B)
Mahkemece itiraz edilen hükümlerin Anayasa kurallarına uygunluğu konusu:
l-
Askeri Ceza Kanununun değişik 95. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendi:
İtirazda
bulunan Mahkemenin gerekçesinde, maddenin 1. fıkrasının (c) bendinin, her kim
olursa olsun, hakkı ve görevi olmadığı halde askeri muamelata ilişkin işler
için birlikte şikâyette bulunanların cezalandırıldığı ve böylece kişinin,
kendisi veya kamu ile ilgili dilek ve şikâyetleri hakkında yetkili makamlara
başvurma hakkının önlendiği, bu önlemenin ise Anayasa'nın 62. maddesine aykırı
düştüğü ileri sürülmektedir.
Anayasanın
"vatandaşlar, kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikâyetleri
hakkında, tek başlarına veya topluca, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet
Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir. Kendileriyle ilgili başvurmaların
sonucu, dilekçe sahiplerine yazılı olarak bildirilir." biçimindeki 62.
maddesi kişinin temel haklarından olan "siyasal haklar ve ödevler"
bölümünde yer almıştır. Dilekçe ve şikâyet hakkının ne gibi durum ve koşullarla
kısıtlanabileceği bu madde metninde belirtilmemiştir. Kişiye tanınan temel
hakların, kamu yararı, milli güvenlik ve genel ahlâk gibi nedenlerle de olsa
özüne dokunulamıyacağı anayasal bir kuraldır; ancak, kişinin, bu konuda
alabildiğine sınırsız ve başıboş bir davranma hakkı olduğunun kabulü kimi
durumlarda aile hayatını, sosyal yaşantıyı huzursuzluğa ve toplum çıkarlarını
zarara sokabilir. Nitekim, Anayasanın 11. maddesinin birinci fıkrasında, temel
hak ve hürriyetlerin, Devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğünün, Cumhuriyetin,
milli güvenliğin, kamu düzeninin, kamu yararının, genel ahlâkın ve genel
sağlığın korunması amacı ile veya Anayasanın öteki maddelerinde gösterilen özel
sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak ancak kanunla
sınırlanabileceği belirtilmiş ve kanun koyucuya belli durumlarda bu hakları
sınırlama yetkisi tanınmıştır.
Bu
durum karşısında, Askeri Ceza Kanununun değişik 95. maddesinin 1. fıkrasının
(c) bendinin, Anayasanın 62. maddesi ile kişiye tanınmış başvurma hakkının
özüne mi dokunduğu, yoksa sınırlama niteliğinde mi olduğu konusu önem
kazanmaktadır.
(c)
Bendi kişiyi sadece, hakkı ve görevi olmadığı halde askeri muamelâta ilişkin
işler hakkında birlikte beyanat ve şikâyette bulunmaktan alıkoymaktadır. Bunun
dışında, kişi tek başına, gerek başkaları ile birlikte olarak kendisiyle veya
kamu ile ilgili olsun, her konu hakkında beyanat ve şikâyette bulunmakta özgür
olduğu gibi, hakkı ve görevi ise askeri muamelata ilişkin işler hakkında dahi
beyanatta ve şikâyette bulunabilecektir. Bu durum da göstermektedir ki kişinin
dilek ve şikâyet için yetkili makamlara başvurmasını sağlayan anayasal hakkın
özüne dokunulmamış, bu hak çok dar bir konuda sınırlandırılmıştır. Bu sınırlama
ise, yukarıda (A) bölümünde belirtildiği gibi, Silâhlı Kuvvetler için çok önemli
olan ve yurt savunması ile yakın ilgisi bulunan ordu disiplininin bu tür
davranışlarla zedelenmesini önlemek ve dolayısıyla milli güvenliği korumak
amacı ile yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi daha önceki kimi kararlarında ve
özellikle, Anayasa nizamını, milli güvenlik ve huzuru bozan bazı fiiller
hakkındaki 5/3/1962 günlü, 38 sayılı Kanunun 4. maddesi hükmünün Anayasa'ya
aykırı olmadığına ilişkin bulunan 8/4/1963 günlü, Esas: 1963/25, Karar: 1963/87
sayılı, yine Türk Ceza Kanununun 141/1. ve 142/1. maddelerinin Anayasaya aykırı
bulunmadığına ilişkin 26/9/1965 günlü, Esas: 1963/173, Karar:1965/40 sayılı ve
yine 1630 sayılı Dernekler Kanununun 35. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde
yeralan ve derneklerin, Silahlı Kuvvetler personelinin hakları ile ilgili yasa
hükümlerinin uygulanmasını veya yeni hükümler konulmasını sağlamak yolunda
faaliyette, bulunmalarını yasaklayan kuralın Anayasaya aykırı bulunmadığına
ilişkin 18, 19 ve 20 Aralık 1973 günlü, Esas: 1973/3, Karar: 1973/37 sayılı
kararlarında, konular değişik olmakla beraber, hakkında iptal davası açılan
veya mahkemelerce itiraz olunan yasa hükümlerinin temel hakların özüne
dokunmadığını, kamu yararı nedeniyle onları sınırladığını ve sınırlamaların
Anayasaya uygun bulunduğunu belirtmiştir. (Resmi Gazete: 18/7/1963-11457,
25/7/1967-12656, 18/6/1974-14919; Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi: Sayı : l
-Sayfa 221, Sayı 4-Sayfa 239, Sayı 11- Sayfa 298).
2-
Askeri Ceza Kanununun değişik 95. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendi:
İptal
isteğinde bulunan 9. Tümen Askeri Mahkemesi (d) bendi hükmüne ilişkin
gerekçesinde; Anayasa'nın 28. maddesi ile herkesin önceden izin almaksızın,
silahsız ve saldırısız toplanma veya gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahip
olduğunu, bu hakkın, ancak kamu düzenini, koruma için kanunla sınırlanabileceği
kuralının konmuş bulunduğunu, bu (d) bendi ile ise soyut olarak gösteri ve
tezahüratın yasaklanmış olması ile hakkın özüne dokunulmuş ve tümüyle ortadan
kaldırılmış olduğunu ileri sürmektedir.
Oysa,
askeri idarenin askeri muamelât işlerinde aldığı kararların onu beğenmeyen
kişilerce toplanma ve gösteri yürüyüşü ve tazahürat yapma nedeni sayılarak
caddelerde, alanlarda kınanması ordu disiplinini, sarsar, askeri hizmeti
aksatır ve bu gibi davranışlar orduyu tedirgin ettiği gibi toplumu da rahatsız
ve huzursuz kılar. Askeri Ceza Kanununun değişik 95. maddesinin 1. fıkrasının
(d) bendi hükmü, yukarıda (A) bölümünde belirtildiği gibi, silâhlı kuvvetlerin
disiplin düzenini ve amirlere olan güven hissini bozmamak ve dolayısiyle milli
güvenliği ve kamu düzenini korumak düşüncesi ile konulmuştur. Anayasanın 28.
maddesinin ikinci fıkrası kuralına göre, toplanma ve gösteri yürüyüşü yapma
hakkı kamu düzeni korumak için kanunla sınırlanabilir. Anayasa Mahkemesinin,
Türk Ceza Kanununun 143. maddesinin, kişinin dernek kurma hakkını koruyan
Anayasanın 29. maddesine aykırı olmadığına ve bu konudaki iptal isteğinin
reddine ilişkin 28/1/1964 günlü, Esas : 1963/128, Karar : 1964/8 sayılı
kararında da belirtildiği üzere, "kamu düzeni" deyimi; toplumun huzur
ve sükununun sağlanmasını, devletin ve devlet teşkilâtının korunmasını ifade
etmektedir ve dış ve iç tehlikelere karsı devlet varlığının muhafazası demek
olan "milli güvenlik" de kamu düzeni kavramının kapsamı içindedir. Bu
itibarla, kişinin toplanma ve gösteri yürüyüşü yapma hakkının, (d) bendi ile ve
milli güvenlik düşüncesi ile sınırlanmış olması Anayasanın 28. maddesine aykırı
bir durum oluşturmaz. Yukarıda (c) bendi için (B) bölümünde tartışılan
Anayasaya uygunluk nedenleri (d) bendi için de geçerlidir.
Yukarıda
belirtilen nedenlerle Askeri Ceza Kanununun 25/5/1972 günlü, 1590 sayılı
Kanunla değişik 95. maddenin 1. fıkrasının (c) ve (d) bentleri Anayasanın 62.
ve 28. maddelerine aykırı değildir, itirazın reddi gerekir.
Ziya
Önel, Şekip Çopuroğlu, Muhittin Gürün, Ahmet Salih Çebi, Adil Esmer ve Ahmet H.
Boyacıoğlu itiraz konusu hükümlerin, asker statüsü dışındaki kişiler bakımından
Anayasaya aykırı olduğu yolundaki düşünceleri ile bu görüşe katılmamışlardır.
VI.
SONUÇ :
22/5/1930
günlü, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununun 25/51972 günlü, 1590 sayılı Kanunla
değişik 95. maddesinin l sayılı fıkrasının (c) ve (d) bentlerinde yazılı
kuralların askeri muamelât ile ilgili işlerle sınırlı olarak yapılan
incelemeleri sonunda; Anayasaya aykırı bulunmadıklarına ve itirazın reddine
Ziya Önel, Şekip Çopuroğlu, Muhittin Gürün, Ahmet Salih Çebi, Adil Esmer ve
Ahmet H. Boyacıoğlu'nun (asker statüsü dışındaki kişiler için Anayasaya aykırı
oldukları) yolundaki karşıoylariyle ve oyçokluğu ile 10/2/1976 gününde karar
verildi.
|
|
|
|
Başkan
Kâni
Vrana
|
Başkanvekili
Şevket
Müftügil
|
Üye
Ahmet
Akar
|
Üye
Halit
Zarbun
|
|
|
|
|
Üye
Ziya
Önel
|
Üye
Ahmet
Koçak
|
Üye
Şekip
Çopuroğlu
|
Üye
Fahrettin
Uluç
|
|
|
|
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Hasan
Gürsel
|
Üye
Ahmet
Salih Çebi
|
|
|
|
Üye
Adil
Esmer
|
Üye
Nihat
O. Akçakayalıoğlu
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
Konu
hakkında sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için önce Anayasanın hükümlerini
ele almak sonra da itiraz konusu kuralları gözden geçirmek gerekmektedir.
I-
Anayasanın değişik 11. maddesinde "Temel Hak ve hürriyetler, Devletin
ülkesi ve milletiyle bütünlüğünün, Cumhuriyetin, milli güvenliğin, kamu
düzeninin, kamu yararının, genel ahlâkın ve genel sağlığın korunması amacı ile
veya diğer maddelerinde gösterilen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna
uygun olarak, ancak kanunla sınırlanabilir.
Kanun,
temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunamaz" ilkesi yenilmiştir.
Bu
ilkede açıkça belirtildiği üzere, temel hak ve hürriyetler, bu maddede sayılan
veya Anayasanın diğer maddelerinde gösterilen nedenlerle, Anayasanın sözüne ve
özüne uygun olarak ancak kanunla sınırlanabilecek, bununla beraber bu
sınırlama, temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunmayacak, başka bir deyimle
temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldıran veya kullanılamaz hale sokan bir
nitelik göstermeyecektir.
II-
Anayasanın 28. maddesinde "Herkes, önceden izin almaksızın, silâhsız ve
saldırısız toplanma veya gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahiptir.
Bu
hak, ancak kamu düzenini korumak için kanunla sınırlanabilir" 62.
maddesinde de "Vatandaşlar, kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve
şikâyetleri hakkında tek başlarına veya topluca, yetkili makamlara ve Türkiye
Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir.
Bu
hak, ancak kamu düzenini korumak için kanunla sınırlanabilir" 62.
maddesinde de "Vatandaşlar, kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve
şikâyetleri hakkında, tek başlarına veya topluca, yetkili makamlara ve Türkiye
Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir.
Kendileriyle
ilgili başvurmaların sonucu, dilekçe sahiplerine yazılı olarak bildirilir"
kuralları öngörülmüştür.
Açıklamaya
gerek yoktur ki, bu iki hak da, Anayasanın vatandaşlar için öngördüğü temel
haklardandır ve bu haklar da belirtilen nedenlerle ve yasa ile özlerine
dokunulmaksızın sınırlanabilirler.
III-
Bir mesleğe intisap etmek, her şeyden önce o mesleğin kurallarına kesin olarak
uymayı gerektirir. Bu nedenle o meslek mensupları kimi haklardan peşinen vazgeçmiş
duruma girerler. Askerlik meslekinde ise bu husus kendini daha da belirgin
olarak gösterir. Çünkü askerliğin temelinde disiplin, itaat ve astlık, üstlük
ilişkileri yatar. Türk ordusunu belirgin olan bu vasıflarından soyutlamaya
olanak yoktur. Nitekim Anayasanın 62. maddesinin Temsilciler Meclisindeki,
görüşülmesi sırasında sorulan bir soruya komisyon sözcüsü "nihayet
askerlik mesleki bakımından ileri sürülen endişelere gelince: bunlar varit
olamaz - bir insan veya vatandaş olarak değil de, bir mesleğe intisap etmiş
görevli olarak, bazı hak ve hürriyetlerin kayıtlanması sonucu ile karşılaşmak
ayrı bir meseledir. Biz Anayasada, insan haklarını düzenliyoruz. Zaten belli
bir statüyü kabul neticesinde hürriyetlerin sınırlanması, yalnız dilekçe hakkı
bakımından mı bahis konusudur' Meselâ bir subayın seyahat hürriyeti tam mıdır'
Nöbeti tutmuyorum; filân yere gidiyorum diyebilir mi' Söz ve münakaşa
hürriyeti, hele amirlerine karşı tam olarak, sağlanmışmıdır' Değil subaylar,
diğer memurlar bile, bir partiye intisap edebilir mi'
Muayyen
bir statüye giren vatandaşlar, bu statünün icabı olarak, bazı hürriyetlerinden
kısmen vazgeçmek durumundadırlar. Bunda, hürriyetlerle çelişme yoktur."
(Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi Cilt: 3, sayfa 361) yolunda cevaplamıştır.
IV-
İtiraz konusu yapılan kural ise:
"İ-
Hakkı ve görevi olmadığı halde askeri muamelât, teşkilât, harekât, tesisat veya
tertibata müteallik işler hakkında;
........................................................
c)
Birlikte beyanat veya şikâyette bulunan,
d)
Her ne suretle olursa olsun gösteri veya tezahüratta bulunan,
Kim
olursa olsun altı aydan üç seneye kadar hapsolunur" yasağını
getirmektedir.
Maddede
geçen "kim olursa olsun" deyimi, bu fiilleri işleyenlerin askerlik
statüsü içinde olsun veya olmasın bir ayırım yapılmaksızın aynı ceza ile
cezalandırılacağı anlamına gelir. Böyle olunca durumu bu açılardan ayrı ayrı
ele almakta yarar vardır.
1-
Asker kişiler açısından, itiraz konusu kuralın Anayasaya aykırı bir yönünün
olduğu öne sürülemez. Çünkü bu mesleğe girenler, yukarıda da açıklandığı gibi
bu mesleğin kurallarını benimsemişler ve kimi haklarından iptidaen feragat
etmek durumuna girmişlerdir. Askerlik disiplini aksine bir düşünceye
elvermiyecek derecede ağırlık taşır. Davada yargılananlar sivil kişiler olmakla
birlikte, sözü edilen kuralın asker kişiler açısından Anayasaya uygun
bulunduğunu belirtmek gerekir.
2-
Askerlik statüsü dışında kalan kişilere gelince; burada aynı nedenlerin öne
sürülmesine olanak görülememektedir. Şöyle ki, maddede geçen "Hakkı ve
görevi" kavramı yetkiyi içerdiğinden, başka bir deyimle sübjektif hak
mefhumunu kapsamadığından, bu deyime kişisel sübjektif hak niteliği tanımaya
olanak yoktur. O halde bu hükmün, kanunlarla kendisine yetki tanınan ve bu
yolla hakkı ve görevi belli edilen askerlik makamları ile hükümet yetkilileri
biçiminde anlaşılması gerekir. Bu yetkililerin dışında olan bütün vatandaşların
anayasal hakları itiraz konusu yapılan hükümle sınırlanmış olmamakta, bunun çok
ötesinde Anayasanın 28. ve 62. maddelerinde öngörülen hakların özü bütün
vatandaşlar açısından ortadan kaldırılmaktadır. Oysa Anayasanın 11. maddesi,
temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasına cevaz vermekle beraber bunların özüne
dokunulamıyacağı yolunda açık bir buyruk getirmektedir.
Ordu
mensuplarının kullanamaması o mesleğin bünyesi, önemi ve gereğinden olan ve bu
amaçla yasalarca yasaklanmış bulunan kimi hakların, bunların eşleri veya
çocukları ya da yakınları marifetiyle ve dolaylı bir biçimde kullanılmasına göz
yumulmasının da aynı sakıncaları doğuracağında kuşku edilemez. Bu gibi
sakıncaları önlemenin yolu ise, Anayasanın 11. maddesinde veya diğer
maddelerinde belirtilen nedenlere dayanılarak kanunlarla hak ve özgürlükleri
sınırlamaktır. Nedeni ne olursa olsun, askerlik meslekiyle yakın ilişkileri
olan bu gibi kişileri de aşan ve bütün vatandaşların temel hak ve
özgürlüklerinin tümünü ortadan kaldıran yasa hükümlerinin, Anayasanın çizdiği
sınırın ötesine geçerek bu hak ve özgürlükleri kullanılamaz hale getirmek
suretiyle özünü tahrip ettiği ve böylece Anayasaya aykırı bir durum oluşturduğu
açıktır. Bu durum da ne milli güvenlik ve kamu düzeni gibi kavramlardan söz
etmeğe ve ne de diğer nedenlere dayanmaya olanak yoktur. Bundan başka itiraz
konusu yasa kuralını, Anayasanın değişik 11. maddesinin 3. ve 4. fıkralarında
belirtilen nitelikte ve temel hakların kötüye kullanılmasını önleyen bir ceza
yaptırımı biçiminde görmek de mümkün değildir. Çünkü itiraz olunan yasa hükmü
ile, askerlik statüsü dışında bulunan bütün vatandaşların toplantı hak ve
hürriyetleri ve topluca yazı ile başvurmak ve şikâyet etmek hakları temelinden
yok edilmiştir.
Özetlemek
gerekirse, itiraz konusu hükümlerin, asker statüsü dışında kalan kişilerin
temel hak ve hürriyetlerini kullanılmıyacak hale getirmek ve böylece ortadan
kaldırmak suretiyle Anayasanın değişik 11., 28 ve 62. maddelerine aykırı
düştüğünden, asker statüsü dışında kalan kişiler açısından iptaline karar
verilmesi gerekir.
Bu
kanaatla çokluk görüşüne karşıyız.
|
|
|
Üye
Ziya
Önel
|
Üye
Şekip
Çopuroğlu
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
|
|
|
Üye
Ahmet
Salih Çebi
|
Üye
Adil
Esmer
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|