ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1976/21
Karar Sayısı : 1976/22
Karar Günü : 13.4.1976
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN MAHKEME: Eyüp Asliye Ceza Mahkemesi.
İTİRAZIN KONUSU: 15.5.1974 günlü, 1803 sayılı “Cumhuriyetin 50 nci Yılı Nedeniyle Bazı Suç ve Cezaların Affı Hakkında Kanun”un 13. maddesinin ikinci fıkrasının biçim yönünden Anayasaya aykırı olduğu önü sürülmüştür.
I- OLAY:
Evinin kömürlüğünde kaçak kol ve masa saatlarını bulundurmak ve saklamaktan sanık hakkında 1918 sayılı Kanunun 25. maddesinin üçüncü fıkrası ve 58. maddesi uyarınca yürütülen yargılamanın 5.2.1976 günündeki duruşması sırasında sanık vekilinin 1803 sayılı Yasanın 13. maddesinin ikinci fıkrasının biçim yönünden Anayasaya aykırı olduğunu iddia etmesi üzerine görüşleri sorulan C.Savcısı ile müdahil vekilinin bu sava katılmadıklarını bildirmelerine karşın Mahkeme, iddianın ciddî olduğu kanısına vararak Anayasanın değişik 151. maddesi uyarınca anılan kuralın iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurmaya karar vermiştir.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ:
Mahkemenin gerekçeli kararında, 1803 sayılı Kanunun 3. maddesinin ikinci fıkrasındaki hükmün, Millet Meclisinde oylanması sırasında Anayasanın 92. maddesinin beşinci fıkrasına aykırı işlem görmesi yüzünden Anayasa Mahkemesinin 5.3.1975 günlü, 1975/4-36 sayılı kararıyla iptal edilmiş bulunduğundan söz edildikten sonra aynı Kanunun bu davada uygulanacak olan 13. maddesinin ikinci fıkrasının da aynı durumda olması nedeniyle biçim yönünden Anayasaya aykırı düştüğü ve bu bakımdan sanık vekilinin iddiasının ciddî olduğu kanısına varıldığı belirtilmektedir.
III- YASA METİNLERİ:
A- 15.5.1974 günlü, 1803 sayılı Af Kanununun, dava ile ilgili 13. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Madde 13- Bu kanun hükümleri, bir ceza mahkûmiyeti olmasa ve faile ait bulunmasa dahi kanunen veya dış ticaret rejimi hakkındaki kararlara göre kullanılması, yapılması, taşınması, bulundurulması, satılması ve yurda sokulması suç teşkil eden veya inhasara tabi olan eşyanın müsaderesine engel değildir.
Ancak, yukarıki fıkra hükmü dışında kalan eşya, ithalde alınan gümrük ve diğer vergi ve resimler ile ardiye ücreti ve sair masrafların ödenmesi halinde sahiplerine verilir.”
B- Anayasanın dayanılan 92. maddesinin beşinci fıkrası şöyledir:
“Millet Meclisi, Cumhuriyet Senatosundan gelen metni benimsemezse, her iki Meclisin ilgili komisyonlarından seçilecek eşit sayıdaki üyelerden bir karma komisyon kurulur. Bu komisyonun hazırladığı metin Millet Meclisine sunulur. Millet Meclisi, karma komisyonca veya Cumhuriyet Senatosunca veya daha önce kendisince hazırlanmış olan metinlerden birini olduğu gibi kabul etmek zorundadır. Cumhuriyet Senatosunda üye tamsayısının salt çoğunluğu ile kabul edilmiş olan madde değişikliklerinde, Millet Meclisinin kendi ilk metnini benimsemesi için, üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyu gereklidir. Bu halde açık oya başvurulur.”
IV- İLK İNCELEME:
Anayasa Mahkemesi 13.4.1976 gününde toplanmış ve İçtüzüğün 15. maddesi uyarınca ilk incelemeyi yaparak aşağıdaki sorunlar üzerinde durmuştur.
1-Anayasa Mahkemesinin itirazı incelemeye görevli ve yetkili olup olmadığı sorunu:
Suç ve cezaların affı hakkındaki yasaların Anayasa’ya uygunluk denetimine bağlı olup olmayacağı sorunu üzerinde durulmuş ve bunların da Anayasa uygunluk denetimine bağlı bulunduğu sonucuna varılmıştır. Bu konuda ayrıntılı gerekçeler Anayasa Mahkemesinin 28.11.1974 günlü, Esas: 1974/34, Karar: 1974/50 sayılı kararında tümüyle açıklanmış bulunduğundan (Resmî Gazete; gün 21.1.1975, Sayı: 15125), bunların burada yinelenmesine gerek görülmemiştir.
Şu duruma göre bu işe bakmanın Anayasa Mahkemesinin görevi içinde bulunduğu açıktır.
Halit Zarbun, bu görüşe katılmamıştır.
2- Mahkemenin itiraz yoluna başvurmaya yetkili olup olmadığı sorunu:
(I- Olay) bölümünde açıklandığı üzere sanık, kaçak 1900 adet erkek kol saati ile 18 adet masa saatini evinin kömürlüğünde bulundurmak ve saklamak suçundan 1918 sayılı Yasanın 25. maddesinin üçüncü fıkrası ile 58. maddesi uyarınca yargılanmaktadır. 15.5.1974 günlü, 1803 sayılı Af Kanununun 13. maddesinin kimi hükümleri iptal edilmiş olan birinci fıkrası, özel veya genel af ayırımı yapmaksızın, Af Kanunu hükümlerinin, bir ceza mahkûmiyeti olmasa ve faile ait bulunmasa dahi kanunen veya dış ticaret rejimi hakkındaki kararlara göre kullanılması, yapılması, taşınması, bulundurulması, satılması ve yurda sokulması suç teşkil eden veya inhisara tâbi olan eşyanın müsaderesine engellik edemiyeceği kuralını koymuştur.
Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair 1918 sayılı Kanunun 1. maddesi:
A) Herhangi bir maddeyi veya eşyayı gümrük muamelesine tâbi olmaksızın Türkiyeye ithal veya Türkiyeye ithale teşebbüs etmek;
B) Türkiyeye ithali veya Türkiyeden ihracı memnu olan herhangi bir madde veya eşyayı ithal veya ihraç veya bunlara teşebbüs etmek;
C) A, B bentlerinde yazılı kaçak eşyayı memleket dahilinde bir yerden diğer yere bilerek nakletmek, satın almak, satmak, saklamak, satılığa arzetmek veya alınıp satılmasına delalet eylemek;
Eylemlerini işlemeyi kaçakçılık olarak nitelendirmiştir.
Bu hükme göre, ithal kotalarında yer alsa bile bir malın gümrük muamelesini yaptırmaksızın, başka bir deyişle gümrük vergisi ödemeksizin Türkiye’ye sokulması, satın alınması ve saklanması kaçakçılık suçunu oluşturur. Bu durum, suç konusu kaçak eşyayı kanunen yurda sokulması bulundurulması suç teşkil eden eşya niteliğine dönüştürdüğünden, olayda Af Kanununun 13. maddesinin birinci fıkrası hükümlerinin uygulanması zorunludur.
Oysa Eyüp Asliye Ceza Mahkemesi, 1803 sayılı Yasanın 13. maddesinin olayda uygulanması gerekli olan birinci fıkrasının değil, ikinci fıkrasının Anayasaya aykırılığını öne sürmekte ve iptalini istemektedir.
1918 sayılı Kanun, bir malın gümrük muamelesi yaptırılmaksızın kaçak olarak yurda sokulmasını ve saklanmasını suç saydığına göre, 13 maddenin birinci fıkrasının kapsamı içinde olan bu eşyayı ikinci fıkranın kapsamı içinde görmeye olanak yoktur.
Bu durumda eldeki işte 1803 sayılı Yasanın 13. maddesinin itiraz konusu ikinci fıkrasının davada uygulama olanağı olmadığından Mahkemenin bu kural hakkında Anayasa Mahkemesine başvurma yetkisi yoktur. Bu nedenle bu fıkraya yönelen itirazın, Mahkemenin yetkisizliği yönünden reddine karar verilmelidir.
Abdullah Üner, Lûtfi Ömerbaş, Ahmet Salih Çebi, Nihat O. Akçakayalıoğlu görüşe katılmamışlardır.
V- SONUÇ:
1- İşin incelemesinin Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkisi içinde bulunduğuna Halit Zarbun’un karşıoyuyle ve oyçokluğu ile;
2- 15.5.1974 günlü, 1803 sayılı Kanunun 13. maddesinin itiraz konusu ikinci fıkrası davada uygulanacak hüküm olmadığından itirazın, Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine Abdullah Üner, Lûtfi Ömerbaş, Ahmet Salih Çebi, Nihat O. Akçakayalıoğlu’nun karşıoylariyle ve oyçokluğu ile;
13.4.1976 gününde karar verildi.
Başkan
Kâni VRANA
Üye
İhsan ECEMİŞ
Ahmet AKAR
Halit ZARBUN
Ziya ÖNEL
Abdullah ÜNER
Karşı oy yazısı eklidir.
Ahmet KOÇAK
Şekip ÇOPUROĞLU
Fahrettin ULUÇ
Muhittin GÜRÜN
Lûtfi ÖMERBAŞ
Ahmet Salih ÇEBİ
Adil ESMER
Nihat O. AKÇAKAYALIOĞLU
Ahmet H. BOYACIOĞLU
KARŞIOY YAZISI
21.1.1975 günlü ve 15125 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Mahkememizin 28.11.1974 günlü, 1974/34-50 sayılı kararına ilişkin karşıoy yazımda açıkladığım gerekçelerle, bu işe bakmak Anayasa Mahkemesinin görevi dışındadır. Bu sebeple çoğunluğun bu husustaki görüşüne de katılmıyorum.
Bir ihbar üzerine yapılan aramada sanığın evinin kömürlüğünde gümrük resmi verilmeksizin yurda sokulmuş kol ve masa saatleri bulunarak sanık hakkında 1918 sayılı Kanun hükümlerine göre kamu dâvası açılmıştır.
2- Kaçakçılığın men ve takibine dair 1918 sayılı Kanunun 1. maddesinde:
A- Her hangi bir madde veya eşyayı gümrük muamelesine tabi olmaksızın Türkiye’ye ithal veya Türkiye’ye ithale teşebbüs etmek,
B- Türkiye’ye ithali veya Türkiye’den ihracı memnu olan bir madde veya eşyayı ithal veya ihraç veya bunlara teşebbüs etmek,
C- A ve B bendlerinde yazılı kaçak eşyayı memleket dahilinde bir yerden diğer yere bilerek nakletmek, satın almak, satmak, saklamak, satlığa arzetmek veya alınıp satılmasına delalet etmek,
eylemleri kaçakçılık olarak nitelendirilmiştir.
3- Bu olayda suç konusu saatler, ithal kotalarında memlekete getirilmesine izin verilmiş, gümrük muamelesine tabi tutularak ithal edilebilen ve yukarıda 2 sayılı paragrafın (A) bendinde belirtilen eşyadandır.
Halbuki, yukarıda 2 sayılı paragrafın (B) bendindeki eşya ise: Her ne suretle olursa olsun gümrük muamelesine tabi tutulamaz, hiçbir suretle yurda sokulamaz, yurttan çıkarılamaz. Bu eşya ve maddelerin, kullanılması, yapılması, taşınması, bulundurulması ve satılması da yasak olup suç teşkil eder. Bu tür eşya ve maddeler, yasalarda ve Dış Ticaret rejimi ile ilgili kararlarda ve ayrıca Gümrük Yönetmeliğinin 481. maddesi uyarınca ilân edilmiş olan listede açıkça belirtilmiştir. Örneğin uyuşturucu maddeler, ateşli silahlar, bomba, dinamit ve benzeri yıkıcı ve tahrik edici maddeler ve saire gibi.
Gümrük muamelesine tabi tutularak yurda sokulabilen eşyanın, gümrükten kaçırılarak getirilmesi halinde yukarıda (B) bendinde yazılı yasak eşya niteliğine de dönüşemez.
1803 sayılı Af Kanununun 13. maddesinin birinci fıkrası, yukarıda 2 sayılı paragrafın (B) bendinde yazılı yasak eşya ve ikinci fıkrası da yasak olmıyan ve gümrük muamelesine tabi tutularak yurda getirilebilen eşya ile ilgili hükümleri kapsamaktadır.
Bu olayda dâva konusu saatler ise, kullanılması, bulundurulması, taşınması, satılması, yurda sokulması yasak ve suç teşkil eden eşyadan olmadığından bu dâvada 1803 sayılı Af Kanununun 13. maddesinin birinci değil, ikinci fıkrası uygulanacaktır ve Mahkemenin bu fıkra hakkında Anayasa Mahkemesine başvurma yetkisi vardır.
Bu nedenle, itirazın esasının incelenmesi gerekir.
Sanıklar hakkında Asliye Ceza Mahkemesine açılan kamu davası, 1918 sayılı Yasanın, 27/2, 58. maddelerine dayandırılmıştır. Sanıkların suç konusu eşyayı, gümrük işlemlerini yaptırmadan yurda soktukları ileri sürülmüştür. Bu eşyanın, Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair 1918 sayılı Yasanın 1. maddesinin B bendinde belirtilen ve yurda sokulması kesinlikle (Gümrük işlemleri yaptırılsa bile) yasaklanmış olan eşya niteliğinde bulundukları iddia edilmiş değildir. Bu nedenlerle ve Anayasa Mahkemesinin aynı konuya ilişkin 25.9.1975 günlü ve 1975/163-186 sayılı kararına bağlı karşıoy yazısında belirttiğim gerekçelerle Asliye Ceza Mahkemesi, 1803 sayılı Af Yasasının 13. maddesinin birinci fıkrasını değil, ikinci fıkrasını uygulamak durumundadır ve Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir.
1- Yerel Mahkeme sanıklar hakkında 1803 sayılı Kanunun 13. maddesinin 2. fıkrasının uygulanacak hüküm olduğunu kabul ederek, bu fıkranın Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
Uygulanacak kanun hükmünü saptamak mahkemeye aittir. Uygulamanın kanuna uygun olup olmadığını denetlemekte Yargıtay’a ait olup Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışındadır.
2- Diğer taraftan, çoğunluğun olayda uygulanması gerektiğinden söz ettiği 1803 sayılı Af Yasasının 13. maddesinin birinci fıkrasında aynen “bu kanun hükümleri, bir ceza mahkûmiyeti olmasa ve faile ait bulunmasa dahi kanunen veya dış ticaret rejim hakkındaki kararlara göre kullanılması, yapılması, taşınması, bulundurulması, satılması ve yurda sokulması suç teşkil eden veya inhisara tabi olan eşyanın müsaderesine engel değildir.” yazılıdır. Bu fıkra hükmünün uygulanabilmesi için o eşyaların kanun veya dış ticaret rejimi hakkındaki kararlara göre kullanılması, yapılması, taşınması, bulundurulması, satılması ve yurda sokulması suç teşkil eden veya inhisara tabi eşyadan bulunması gerekir. Burada “yurda sokulması suç teşkil eden” sözcüklerinden maksat gümrük kaçakçılığı suçu değildir. Gümrüğü ödenmek suretiyle dahi yurda sokulamayacak eşyadır. 2. fıkradaki “ancak yukarıdaki fıkra hükmü dışında kalan eşya, ithalde alınan gümrük ve diğer resimler ile ardiye ücreti ve sair masrafların ödenmesi halinde sahiplerine verilir.” hükmü de bu görüşümüzü desteklemektedir. Zira, gümrüğe tabi olan eşyayı gümrüksüz yurda sokmakta suçtur. Bu suçun irinci fıkradaki “yurda sokulması suç teşkil eden” eşyanın yurda sokulması suretinde kabul edilmesi halinde 2. fıkra hükmünün uygulama olanağı kalmaz. Nitekim 1918 sayılı Kanunun 1. maddesinin 1. bendinde gümrük kaçakçılığından, 2. bendinde memnu eşya kaçakçılığından bahsedilmiştir. Dava konusu eşyanın memnu eşyadan olmadığı kabul edilmesine göre olayda 1803 sayılı Kanunun 13. maddesinin 1. fıkrası hükmü değil 2. fıkrası hükmünün uygulanması gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan gerekçelerle itiraz konusunu teşkil eden 13. maddesinin 2. fıkrası olayda uygulanacak hükümdür. Bu itibarla işin incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi lâzımgelirken itiraz konusu hükmün olayda uygulanacak hüküm olmadığından bahisle itirazın reddedilmesi hakkındaki çoğunluk görüşüne karşıyım.