ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1972/24
Karar Sayısı:1973/21
Karar Günü:8/5/1973
Resmi Gazete tarih/sayı:31.12.1973/14759
İptal
davasını açan : Cumhuriyet Senatosunun, üye tamsayısının altıda birini aşan
sayıda üyeleri.
İptal
davasının Konusu : 17/7/1964 günlü, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun
19/2/1972 günlü, 14104 mükerrer sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 7/2/1972
günlü, 1517 sayılı (17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun
123 üncü maddesinin tadili hakkında Kanun) un 1. maddesiyle değiştirilen 123.
maddesinin dördüncü fıkrası kuralının biçim ve esas yönünden Anayasa'nın 85/1
92/5., 86/1., 41/ 2., 129/1. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüş; yine
Anayasa'nın değişik 147., değişik 149. ve 150 maddelerine dayanılarak iptali
istenilmiştir.
II -
YASA METİNLERİ:
l -
İptali istenen Kanun kuralı:
506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 1517 sayılı Kanunla değişik 123. maddesinin
iptali dava edilen dördüncü fıkrası, Beşinci Tertip Düstur - Cilt 11, Birinci
Kitap, sayfa : 483 teki metne göre, şöyledir:
"Madde
123/4 - Sosyal Sigortalar Kurumu ilaç fabrikaları da kurabilir."
2 -
Davacının dayandığı Anayasa kuralları:
506
sayılı Kanunun 1517 sayılı Kanunla değişik 123. madesinin dördüncü fıkrasının
Anayasa'ya aykırılığı iddiasını desteklemek üzere davacının ileri sürdüğü
Anayasa kuralları aşağıda açıklanmıştır:
"Madde
41/2 - iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı demokratik yollarla
gerçekleştirmek; bu maksatla, milli tasarrufu artırmak, yatırımları toplum
yararının gerektirdiği önceliklere yöneltmek ve kalkmma planlarını yapmak
Devletin ödevidir."
"Madde
85/1 - Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Meclisler, çalışmalarını, kendi
yaptıkları içtüzüklerinin hükümlerine göre yürütürler."
"Madde
86/1 - Her meclis üye tamsayısının salt çoğunluğuyla toplanır ve Anayasa'da
başkaca hüküm yoksa, toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla karar
verir."
"Madde
92/5 - Millet Meclisi, Cumhuriyet Senatosundan gelen metni benimsemezse, her
iki Meclisin ilgili komisyonlarından seçilecek eşit sayıdaki üyelerden bir
karma Komisyon kurulur. Bu komisyonun hazırladığı metin Millet Meclisine
sunulur. Millet Meclisi, Karma Komisyonunca veya Cumhuriyet Senatosunca veya
daha önce kendisince hazırlanmış olan metinlerden birini olduğu gibi kabul
etmek zorunda dır. Cumhuriyet Senatosunda üye tamsayısının salt çoğunluğu ile
kabul edilmiş olan madde değişikliklerinde, Millet Meclisinin kendi ilk metnini
benimsemesi için, üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyu gereklidir. Bu halde,
açık oya başvurulur."
"Madde
129/1 - İktisadi, sosyal ve kültürel kalkınma plana bağlanır.
Kalkınma
bu plana göre gerçekleştirilir."
III
- İLK İNCELEME:
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 23/5/1972 gününde Muhittin Taylan,
Avni Givda, Fazıl Uluocak, Sait Koçak, Nuri Ülgenalp, Şahap Arıç, İhsan Ecemiş,
Recai Seçkin, Ahmet Akar, Kani Vrana, Mustafa Karaoğlu, Muhittin Gürün, Lûtfi
Ömerbaş, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun katılmalarıyle yapılan ilk
inceleme toplantısında:
1 -
506 sayılı Kanunun 123. maddesini değiştiren ve getirdiği yeni metnin dördüncü
fıkrası dava konusu edilen 7/2/1972 günlü, 1517 sayılı Kanunun 19/2/1972 günlü,
14104 mükerrer sayılı Resmj Gazete'de yayınlandığı; dava dilekçesinin Anayasa
Mahkemesi Genel Sekreterliğince 10/5/1972 gününde kaleme havale edilerek 420
sıra ve 1972/24 esas sayısını aldığı; 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 26.
maddesinin birinci fıkrası kuralına göre davanın o günde açılmış sayılacağı ve
süresi içinde olduğu;
2 -
Davanın Cumhuriyet Senatosu üyelerinden M. Nuri Ademoğlu (Adana), Nahit Altan
(Çanakkale), Abdurrahman Bayar (Mardin), İsa H. Bingöl (Muş), Turgut Cebe
(Ankara), Mehmet Çamlıca (Kastamonu) İ. Etem Erdinç (Kütahya), Nurettin Ertürk
(Sivas), Mustafa Gülcügil (İsparta), Mehmet Güler (Balıkesir), Fevzi Halıcı
(Konya), Sakıp Hatunoğlu (Erzurum), H. Enver Işıklar (Samsun), Hüseyin
Kalpaklıoğlu (Kayseri), İ. Etem Karakapıcı (Urfa), Mümin Kırlı (İzmir), Orhan
Kor (İzmir), Yiyit Köker (Ankara), İ. Tevfik Kutlar (Gaziantep), Sabahattin
Orhon (Giresun), Cahit Ortaç (Bursa), Talip Özdolay (İçel), Rifat Öztükçine
(istanbul), Refet Rendeci (Samsun), O. Edip Somunoğlu (Erzurum), Orhan Süersan
(Manisa), Akif Tekin (Antalya). Gürhan Titrek (Çankırı), M. Orhan Tuğrul
(Bilecik), Sami Turan (Kayseri), Sırrı Turanlı (Adıyaman), A. Kemal Turgut
(Denizli), Ömer Ucuzal (Eskişehir), Alaaddin Yılmaztürk (Bolu), A. Hikmet
Yurtsever (Bingöl) ve Reşat Zaloglu (Trabzon) tarafından açıldığı dava
dilekçesinde imzaları bulunan Cumhuriyet Senatosu üyelerinin sayısının otuz
altı olduğu; bu toplamın Anayasa'nın 70. maddesine göre Cumhuriyet Senatosu üve
tamsayısının altıda birini geçtiği; dilekçenin birinci sayfasını ve ikinci
sayfasının başını kaplayan, ad, soyadı, seçim bölgeleri, imza çizelgesinin
sonunda "36 imzanın şahıslarına ait olduğu tasdik olunur - Genel
Sekreter" açıklaması, imza ve mühür bulunduğu; dilekçedeki ad, soyadı ve
seçim bölgelerinin 10/6/1968 günlü Cumhuriyet Senatosu albümünde yazılı
olanlara uygun düştüğü;
3 -
Dilekçede 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 25. maddesinin son fıkrası
uyarınca kendisine mahkemece tebligat yapılacak üyenin gösterilmediği; imza
onama açıklaması altındaki imza ve mühürün okunmadığı, dilekçe sayfalarına sayı
konmamış olduğu, ancak sayfalar arasında anlam yönünden bağlantı bulunduğu
saptanmış ve imza bölümünün en başında yer alan Cumhuriyet Senatosu Adana Üyesi
M. Nuri Ademoğlu kendisine tebligat yapılacak üye olarak kabul edilebileceği
gibi dilekçenin düzenlenme biçimine ve yukarıda açıklananlara göre dosyadaki
eksikliklerin geri çevrilmeyi gerektirmediği sonucuna verilmiştir.
Kâni
Vrana ve Ahmet H. Boyacıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
Böylece
Anayasa'nın değişik 147., değişik 149. ve 150. ve 44 sayılı Kanunun 21., 22.,
25., ve 26. maddelerine uygun olduğu görülen işin esasının incelenmesine Kâni
Vrana ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşıoylarıyle ve oyçokluğu ile 23/5/1972
gününde karar verilmiştir.
IV -
ESASIN İNCELENMESİ :
Davanın
esasına ilişkin rapor, dava dilekçesi, iptali istenen kanun kuralı, Anayasa'ya
aykırılık iddiasına dayanaklık eden ve konuyu ilgilendiren Anayasa kuralları;
bunlarla ilgili gerekçeler ve başka yasama belgeleri, konu ile ilişkisi bulunan
öteki metiner okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A -
Dava konusu kuralı kapsayan Kanunun biçim yönünden Anayasa'ya aykırılığı
sorunu:
Davacı
dava konusu kuralı kapsayan kanuna ilişkin teklifin Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki inceleme ve görüşülme evreleriyle ilgili olarak dört aksaklık
ileri sürmekte; kuralın biçim yönünden Anayasa'ya aykırılığının böylece
oluştuğunu ve durumun iptali gerektirdiğini belirlemektedir. Bunlar aşağıda bir
bir tartışılacaktır.
l -
Davacının bu konudaki birinci iddiası Cumhuriyet Senatosundaki görüşmeler
sırasında Bütçe ve Plan Komisyonu yerine Sosyal İşler Komisyonu raporunun esas
alınmış, Bütçe ve Plan Komisyonu sözcüsünün konuşturulmamış ve kendi raporlarmm
dikkate alınmasına ilişkin önergesinin oylanmamış olduğu; bu tutumun da
Cumhuriyet Senatosu İçtüzüğünün 17., 19., 35. ve 16/10/1962 günlü, 77 sayılı
Kanunun 3. ve Anayasa'nın 85. maddeleri kurallarına aykırı düştüğü yolundadır.
Cumhuriyet
Senatosundaki, iddiayı ilgilendiren işlemler şöyledir:
a)
Kanun teklifi, Millet Meclisinden gelince, Başkanlıkça Sosyal İşler Komisyonuna
havale edilmiştir. Cumhuriyet Senatosu İçtüzüğünün 17. Maddesinin III işaretli
fıkrasının 8 sayılı bendine göre Sosyal işler Komisyonu sağlık ve çalışma
alanlarındaki kamu faaliyetleriyle ilgili, onbir üyeden oluşmuş bir
komisyondur. Kanun teklifinin konu ve kapsamına göre bu havale içtüzüğün 23.
maddesinin (Cumhuriyet Senatosu Başkanı, Millet Meclisi Başkanlığından gelen
tasarı ve teklifleri ilgili komisyonlara resen havale eder.) yolundaki birinci fıkrası
kuralına uygun düşmektedir.
Sosyal
İşler Komisyonu Millet Meclisinden gelen metni benimsemiş, öncelik ve
ivedilikle görüşülmesini istemiş; ayrıca Bütçe ve Plan komisyonuna yollanmasını
Başkanlığa önermiştir. Konu böylece rapora bağlanmış olduğuna göre tutumun
içtüzüğün (Kendisine havale edilen tasarı ve teklifin başka bir komisyona
ilişkin bulunduğu görüşünde olan komisyonunun tasarı ve teklifini o komisyona
havale edilmesini Başkanlıktan isteyebileceğini ve bu komisyonun belli bir konu
üzerinde başka bir komisyondan düşünce almasını gerekli görmesi halinde o
komisyondan düşüncesini sorabilmesini) kurala bağlayan 31. maddesiyle ilgisi
yoktur, öte yandan İçtüzüğün 19. maddesinin birinci fıkrası Başkanlığı uzun
vadeli planla ilgili gördüğü tasarı ve teklifleri en son olarak plan
Komisyonuna havale etmekle yükümlü tuttuğuna göre, Sosyal işler Komisyonu
raporundaki önerinin işlem üzerinde ayrı bir etki ve sonucu olamayacağı da
ortadadır.
Cumhuriyet
Senatosu Başkanlığı işi Plan Komisyonuna havale etmiş ve bu komisyon Millet
Meclisi metnini benimsemiyerek 13/9/1971 günlü, 2/341 150 sayılı raporla
tümünün reddi yoluna gitmiştir.
İş
Genel Kurula gelince 30/9/1971 günlü 120. Birleşimin 1. oturumunda Sosyal İşler
Komisyonu sözcüsü ve bir Cumhuriyet Senatosu üyesi Sosyal İşler Komisyonu
raporunun görüşmelerde esas tutulması için, önerge vermişler; leyhte, aleyhte
birer üyenin konuşmasından sonra önerge oylanmış ve kabul edilmiştir.
Cumhuriyet
Senatosu İçtüzüğünün 19. madesinin son fıkrasında (Plan Komisyonu diğer komisyonların
rapor ve metinlerinde yürürlükteki uzun vadeli plana aykırı bulduğu hususları
belirtir ve metni uzun vadeli plana uygun şekle sokar. Bu takdirde, Genel
Kuruldaki görüşmelerde esas, Plan Komisyonunun raporudur.) kuralı vardır.
"Uzun
vadeli planın yürürlüğe konması ve bütünlüğünün korunması hakkında"
16/10/1962 günlü, 77 sayılı Kanunun 3. maddesinin 3 sayılı bendinin birinci
fıkrasında da yukarıdaki kuralın tıpkısı yer almıştır.
Görülüyorki
Genel Kurul görüşmelerinde Plan Komisyonunun raporunun ele alınması için
Komisyonun görüşülecek kanun tasarı veya teklifinin metni üzerinde
değişiklikler yapmış ve onu uzun vadeli plana uygun biçime sokmuş olması; başka
deyimle ortada bu komisyonunun tasarı veya teklife ilişkin bir metninin
bulunması gereklidir. Olayda böyle bir metin yoktur; çünkü Plan Komisyonu,
teklifin tümünü reddi yoluna gitmiştir. Böyle bir durumda ne yapılacağı ne 77
sayılı Kanunda ne de Cumhuriyet Senatosu İçtüzüğünde belirtilmiş değildir.
Cumhuriyet Senatosu Genel Kurulu da durumu kendi görüşünce değerlendirmiş ve
Sosyal İşler Komisyonu raporunun görüşmelere esas alınmasına karar vermiştir.
Bu tutumun içtüzük kurallarına ve dolayısiyle Anayasa'nın 85. maddesine
aykırılığından söz edilemiyeceği ortadadır.
b)
Cumhuriyet Senatosu Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında Bütçe ve Plan
Komisyonu sözcüsünün konuşturulmamış ve kendi raporlarının dikkate alınmasına
ilişkin önergesinin oylanmamış olduğu yolundaki iddialara gelince Cumhuriyet
Senatosu Tutanak Dergisi 67. cildinin 10. toplantı, 120. ve 121. Birleşimlere
ilişkin bölümlerine göre durum şöyledir:
Genel
Kurulda kanun teklifinin maddelerine geçilip bunun üzerinde bir çok Cumhuriyet
Senatosu üyesi konuştuktan sonra Bütçe ve Plan Komisyonu Başkanı Plan Komisyonu
raporunun görüşmelerde esas alınmasını bir önerge ile istemiş; Başkan olayda
İçtüzüğün 19. maddesinin uygulanma olanağı bulunmadığı, teklifin tümü
üzerindeki görüşmelerin bitip maddelere geçildiği gerekçesiyle önergeyi işleme
koymamıştır. Görüşmelerin başında Genel Kurul, Sosyal İşler Komisyonu raporunun
esas alınmasını kabul ettiğine ve ileri sürdüğü gerekçeye göre Başkanın
tutumunun İçtüzük kurallariyle çeliştiği düşünülemez.
Bütçe
ve Plan Komisyonu sözcüsü 120. Birleşiminde (Cumhuriyet Senatosu Tutanak
Dergisi Cilt: 67, sayfa: 901) kendi açıklamasına göre İçtüzüğünün 65. maddesine
dayanarak, başka deyimle "kendine sataşılan üye" sıfatiyle söz
istemiş; Başkan aynı maddenin ikinci fıkrasının verdiği takdir hakkını
kulanmış, sataşma görmiyerek söz vermemiş, sözcünün direnmesi üzerine aynı
maddenin son fıkrası uyarınca Genel Kurulun oyuna başvurulmuş ve istek Genel
Kurulca reddedilmiştir. 121. Birleşimde (5/10/1971 günlü) sözcü yeniden 65.
maddeye dayanarak söz istemiş; Başkan yapılan konuşmalarda şahsi sataşma
olmadığını; Sosyal işler Komisyonu raporu görüşmelere esas tutulduğu için Bütçe
ve Plan Komisyonunun İçtüzüğün Komisyonların genel kurulda konuyu savunmalarına
ilişkin 35. maddesine uyan bir durumu da olmadığını ve sırası geldikte söz
hakkını kullanabileceğini ileri sürerek söz vermemiş; ancak söz isteyenin
diretmesi üzerine Genel Kurul karariyle kendisine söz verilmiş ve Bütçe ve Plan
Komisyonu sözcüsü böylece düşünce ve görüşlerini açıklama olanağını bulmuştur.
(Aynı Dergi Sayfa 938 ve sonrası)
İşlemin
yukarıdan beri açıklanan oluşma ve gelişme biçimi ortada İçtüzüğe aykırı
sayılabilecek bir davranışın bulunmadığını göstermeye yeterli olduğu için bu
konuda başkaca açıklamaya yer görülmemektedir.
2 -
Davacının biçim yönünden Anayasa'ya aykırılık konusundaki ikinci iddiası
içtüzüğün ivedilikle görüşme kurallarına uyulmadığı ve tutumun Cumhuriyet
Senatosu İçtüzüğünün 46. ve 47. ve dolayısiyle Anayasa'nın 85. maddelerine
aykırı düştüğü yolundadır. Aykırılığı oluşturan nedenler (İvedilik) için esaslı
sebep gösterilmek gerekirken gösterilmediği gibi maddelere geçildikten sonra
ivedilik kararı alındığı ivedilik önergesinin lehte ve aleyhte birer üyeye söz
verildikten sonra oylanması gerekli iken bu kurula da uyulmadığı biçiminde
açıklanıp özetlenmektedir.
Cumhuriyet
Senatosu Tutanak Dergisi 67. cildinin 10. toplantı, 120 - 122. Birleşimlerine
ilişkin bölümünden de yararlanılarak iddia ve durum aşağıda her iki yönden ayrı
ayrı ele alınacaktır:
a)
Sosval İşler Komisyonunun 3/9/1971 günlü. 2/341- 9 sayılı raporunda kanun
teklifinin öncelik ve ivedilikle görüşülmesi önerilmiştir. Başkaca; 30/9/1971
günlü; 120. Birleşimde Çalışma Bakanı da teklifin öncelik ve ivedilikle
görüşülmesini isteyen bir önerge vermiştir. Başkan önerge üzerinde söz isteyen
olup olmadığını sormuş; isteyen çıkmamış Başkan "yok" deyimini
tutanağa geçirtip durumu saptamıştır. Sonra önergenin öncelikle görüşme bölümü
oylanarak kabul edilmiştir. (aynı tutanak Dergisi Sayfa: 881).
Öte
yandan 122. Birleşimde (7/10/1971 günlü) Başkan teklifin maddelerine
geçilmesini oylamış; kabul edildikten sonra ivedilikle görüşme önerisi
bulunduğunu söyleyerek öneri üzerinde söz isteyen üyenin bulunup bulunmadığını
sormuş; isteyen çıkmamış ve öneri oylanarak kabul edildikten sonra maddeler
üzerinde konuşacaklara söz verilmeye başlanmıştır. (Aynı Dergi- Sayfa: 980)
Demek
ki ivedilik önerisinin lehte ve aleyhte birer üyeye söz verilmeden oylandığı
iddiası yerinde değildir. Söz isteyen varmı diye sorulduktan ve söz isteyen
çıkmadıktan sonra Başkanın oylamaya geçmesinde bir aksak yön yoktur ve bu durum
karşısında tutumun içtüzüğün 47 nci maddesinin "ivedilik önergesinin
lehinde ve aleyhinde birer üyeye söz verilerek işari oyla kabul veya
reddedileceğini" belirliyen ikinci fıkrası kuralına aykırılığından söz
edilemez.
b)
İvedilik konusunda iddia iki yönlüdür. Birincisi ivedilik önerisi ve kararının
esaslı sebebe dayandırılmadığı; ikincisi kararın maddelere geçildikten sonra
alındığıdır.
aa)
Cumhuriyet Senatosu İçtüzüğünün 46 ncı maddesine göre; bir tasarı veya teklif
Cumhuriyet Senatosuna sunulurken veva birinci görüşmesinden önce Hükümet veya
teklif sahibi yahut ilgili komisyon ivedilik kararı verilmesini isteyebilir.
Bir tasarı veva teklifin yalnız bir kez görüşülmesiyle yetinilmesi için
Cumhuriyet Senatosunun kabul edeceği esaslı bir sebep olmadıkça ivedilik kararı
verilemez.
Olayda,
yukarıda değinildiği üzere, bu yönden iki öneri yapılmıştır. Birincisi Sosyal
İşler Komisyonunun raporunda, ikincisi Çalışma Bakanının öne'gesindedir.
Çalışma Bakanının önergesinde ivedilik önerisini destekleyecek esaslı bir sebep
gösterilmiş değildir. Komisyon raporuna gelince; burada ivedilik önerisi ayrı
ve özel bir gerekçeye dayandırılmamış olmakla birlikte rapor "... Kurumun
her sene serbest eczanelere tedavi giderlerini geniş çapta etkileyen bir kâr
ödemek zorunda kaldığı... bu kârın Kurumun yataklı tesisleri için temin ettiği
ilâç maliyetinin % 42,3 kadar fazlası olduğu, serbest eczanelere ödenen
giderin giderek arttığı ve artacağı ... Eczanelere ödenen yılık kârın Kurum
için 500 yataklı bir hastane karşılığı demek olduğu ... ilâç sanayiinin ilaç
ham madde sanayii haline getirilmesine öncülük edilip milli ilâç sanayii
kurulacağı, düzenleyici ve geliştirici bir rol oynanacağı ... karma ekonomi
düzeni içinde gerçek bir rekabet ortamı yaratılacağı ..." ndan söz
edildikten sonra bu nedenlere açık bir gönderme yapılarak "yukarıda izah
ettiğimiz sebeplerden ötürü mezkûr kanun teklifi ... aynen kabul edilerek
öncelik ve ivedilikle görüşülmek üzere ... Yüksek Başkanlığa sunulmuştur."
denilmiştir. Bu açıklama biçimine göre Sosyal Sigortalar Kurumuna ilâç
fabrikaları da kurabilme yetkisinin verilmesini savunmak üzere ileri sürülen
gerekçenin ivedilik önerisi yönünden de geçerli olduğu anlaşılmaktadır. Sözü
geçen gerekçenin ise kanun teklifinin ivedilikle görüşülmesi istemini haklı
gösterecek, içtüzüğün 46 ncı maddesinin aradığı, Cumhuriyet Senatosunca kabule
değer, esaslı sebep niteliğinde olduğu da ortadadır. (Aynı Dergi 918 ve 919
uncu sayfalar arasındaki 1664 sıra sayılı basma yazı.)
Öte
yandan Anayasa Devleti herkese tanınan sosyal güvenlik hakkını sağlamak için
Sosyal Sigortalar ve Sosyal Yardım teşkilâtı kurmak ve kurdurmak (madde 48) ve
herkesin beden ve ruh sağlığa içinde yaşayabilmesini ve tıbbi bakım görmesini
sağlamakla (madde 49) ödevli tutmuştur. İşçi sağlığını ve dolayısiyle sosyal
güvenlik hakkını bu denli yakından ilgilendiren ve Devletin Anayasa'nın 48. ve
49 uncu maddelerinde yazılı yükümlerinin bir oranda yerine getirmesine aracılık
edecek olan bir kanun teklifinin (1517 sayılı Kanuna ilişkin teklif) öncelik ve
ivedilikle görüşülmesi önerilerinde, İçtüzüklerin aradığı gerekçe ve önemli
sebep koşullarının bir anlamda kendiliğinden var olduğunu kabul etmek yanlış
bir tutum da sayılamaz.
Olayda
ivedilik önerisinin esaslı sebebe dayandırılmış sayılamayacağı yolunda da bir
görüş bulunduğu için yukarıdaki açıklamaları bir an geçersiz sayarak konunun
soyut bir biçimde ilgili içtüzük kuralları değerlendirilmek yoliyle incelenmesi
yerinde olacaktır.
Anayasa'nın
85 inci maddesinin birinci fıkırası kuralı uyarınca Türkiye Büyük Milet Meclisi
ve Meclisler çalışmalarını kendi yaptıkları içtüzükler hükümlerine göre
yürütmek durumundadırlar. Anayasanın bu kuralından içtüzük hükümlerine Yasama
Meclisince uyulmamış veya bu hükümlerin yanlış uygulanmış olmasının olayla
ilgili kanunu kesin olarak Anayasaya aykırı duruma getireceği anlamı
çıkarılamaz. Nitekim bu görüş 6/4/1972 günlü, 13/18 sayılı Anayasa Mahkemesi
kararında (24/7/1972 günlü, 14255 sayılı Resmi Gazete) "İçtüzüklerin
biçimine ilişkin tüm hükümlerinin aynı önem derecesinde bulunduğu düşünülemez.
Bunlar arasında Yasama Meclisince verilen kararın geçerliği üzerinde etkili
olabilecek nitelik taşıyanlar bulunduğu gibi ayrıntı sayılabilecek nitelikte
olanlar da vardır. Birinci kümeye gireceklere aykırı tutumun" iptal
nedenini oluşturacağını, buna karşılık öteki biçim kurallarına uymamanın iptali
gerektirmeyeceğini kabul etmek yerinde olur. Anayasada gösterilmeyen ve yalnız
içtüzükte bulunan biçim kuralları arasında böyle bir ayırım yapılması zorunludur.
Çünkü İçtüzüklerdeki biçim kurallarına aşırı bağlılık Yasama Meclislerinin
çalışmalarını gereksizce aksatır. İçtüzük hükümlerine aykırı düşen işlemlerden
hangilerinin iptal nedeni sayılacağı sorunu, uygulanacak içtüzük hükümlerinin
önemine ve niteliğine göre çözülecek ve incelemeleri sırasında Anayasa
Mahkemesince değerlendirilip saptanacak bir konudur." biçiminde dile
getirilmiştir. Anayasa Mahkemesinin bu değerlendirmeyi yaparak işi bir çözüme
bağlarken yalnız içtüzük hükümlerinin önem ve niteliğini değil aynı zamanda
kendi görev ve yetki sınırlarını da birlikte göz önüne almasında zorunluluk
vardır. Anayasaya uygunluk denetimi Anayasaca Anayasanın biçim kurallarına
inhisar ettirilen veya kanunun yapısı yönünden öz üzerinde denetim olanağı
bulunmayan işlerde, Anayasa Mahkemesinin İçtüzük hükümlerini katı bir biçimde
ele alarak değerlendirmeyi buna göre yapması doğal sayılmak gerekir. Öte yandan
öz yönünden de denetim yetkisinin veya olanağının bulunduğu konularda Anayasa
Mahkemesinin aynı katılıkta işi ele alarak bir değerlendirme yapması
savunulamaz ve böyle bir görüş haklı da gösterilemez. O halde dava konusu kanun
kuralını kapsayan teklifin Cumhuriyet Senatosunda ivedilikle görüşülmesine
ilişkin karar verilirken, işin esas yönünden de Anayasaya uygunluk denetiminden
geçirilmesi olanağı bulunduğu için, kuralın biçim yönünden iptalini
gerektirecek ölçü ve nitelikte bir aksaklık bulunup bulunmadığı geniş olarak
ele alınmalı ve araştırılmalıdır.
Böyle
yapıldıkta ivedilik kararı alınması konusundaki yukarıdan beri tartışılan
aksaklığın incelenen kuralın biçim yönünden iptalini gerektirir bir nitelik ve
ağırlık taşımadığı kendiliğinden ortaya çıkar.
bb)
İvedilik kararının teklifin tümü üzerindeki görüşmeler bittikten ve maddelere
geçildikten sonra alınmış olması durumuna gelince:
Yasama
Meclisleri İçtüzüklerinin hükümlerine göre kanun tasarı ve tekliflerinin sonuca
bağlanabilmesi için iki kez görüşülmeleri kuralıdır. (Cumhuriyet Senatosu
İçtüzüğü Madde 69) Başkan tasarı veya teklifin tümü üzerinde konuşmak isteyenlere
söz vererek, bu görüşme evresi sona erince maddelere geçilmesini oya koyacak;
kabul edilirse görüşme sürdürülecek, edilmezse tasarı veya teklif reddedilmiş
sayılacaktır (Madde 73). Tasarı veya teklifin ikinci görüşülmesinde tümü
üzerinde görüşme olanağı yoktur. (Madde 75).
Cumhuriyet
Senatosu İçtüzüğünün bu kurallarına göre kanun tasarı veya teklifi ister iki
kez görüşülsün isterse ivedilik önergesi kabul edilerek bir kez görüşülmesi
kararlaştırılsın tümü üzerindeki görüşme olanağı tektir. O halde ivedilik
önerisinin maddelere geçilmesi oylanıp kabul edildikten sonra oya sunulması
sonucu etkileyecek bir durumu oluşturmaktadır. Kaldı ki içtüzükte ivedilik
önerilerinin ileri sürülme süresi düzenlendiği halde bunların oya sunulacağı
zaman belirtilmemiştir. Maddelere geçilmesi kabul edilmeyen tasarı veya
teklifin reddedilmiş sayılacağı içtüzük kuralı gereği olduğuna göre ve ivedilik
müessesesine tasarı veya teklifin reddine yol açmak için değil tersine işin
ivedi görüşülmesini sağlamak için yer verildiğine göre ivedilik önerilerinin
maddelere geçilmesi kabul edildikten sonra oya konulmasının içtüzüklerinin bu
yolu benimseme ereğine daha uygun düşeceği de tutarlı biçimde savunulabilir.
cc)
Özetlemek gerekirse: Yukarıda ayrıntılariyle açıklandığı üzere iptali istenen
kuralı kapsayan kanun teklifinin Cumhuriyet Senatosunda ivedilikle
görüşülmesine ilişkin, olarak, kuralın biçim yönünden iptalini gerektirir
nitelikte bir aksaklık görülmemektedir. Kaldı ki kural ivedilikle görüşme
sonunda Cumhuriyet Senatosunca teklif metninden de çıkarılmıştır. (12/10/1971
günlü, 123 üncü Birleşim - aynı Dergi - Sayfa: 1027, 1031, 1032). Öteyandan
öncelik ve ivedilik kararlarında içtüzüklere uymayan durumların yukarıda
belirlendiği gibi, değerlendirilmesi görüşü Anayasa Mahkemesinin 17/10/1972
günlü, 1972/16 - 49 sayılı kararında da (1/3/1973 günlü, 14463 sayılı Resmi
Gazete -Sayfa: 248/254) benimsenmiş bulunmaktadır.
Muhittin
Taylan, Avni Givda, Fazıl Uluocak ve Ahmet Akar bu görüşe katılmamışlardır.
3 _
Davacının biçim yönünden Anayasaya aykırılık konusundaki üçüncü iddiası teklif
Cumhuriyet Senatosunda değiştirilip Millet Meclisine geri gönderilmekte Karma
Komisyon kurulması için 20/10/1971 günlü birleşimde alınan kararda yeter
sayının oluşmamış bulunduğu ve böylece Anayasanın 86 ncı maddesinin birinci
fıkrası kuralına aykırı davranıldığı yolundadır.
Dayanak
olarak da o sıralarda aynı birleşimde (Bazı orman suçlarının affına dair kanun
teklifi )nin açık oylamaya sunulmuş ve sonuçta yalnız 84 üyenin oy vermiş ve
böylece çoğunluk kalmamış bulunduğunun anlaşılmış olması gösterilmektedir.
Millet
Meclisi Tutanak Dergisi - Cilt 18, Dönem 3, Toplantı 2, Birleşim 185 - Sayfa:
758/781 üzerinde yapılan incelemeye göre durum şudur:
27/10/1971
günü saat 15 te başlayan 185 inci Birleşim açılınca Başkan ad okumak yoliyle
yoklama yapmış ve çoğunluğun bulunduğunu tutanağa geçirmiştir. Gündemin 2 nci
sırasında "bazı orman suçlarının affı ve bunlardan mütevellit idare şahsi
haklarının düşürülmesi" ne 3 ncü sırasında ise dava konusu kurala ilişkin
kanun teklifleri yer almaktadır. 2 nci sıradaki işin görüşülmesi bitirilerek
"kupaların sıralar arasında gezdirilmesi yoliyle" açık oylamaya
geçilmiş; (Aynı Dergi, sayfa: 758); yine o sırada 3 üncü sıradaki iş
görüşülerek Senato değiştirisinin benimsenmemesi ve Karma Komisyona
gönderilmesi kararlaştırılmıştır (aynı Dergi Sayfa: 770). Gündemin 5 nci
sırasındaki iş görüşülürken Başkan açık oylama işleminin bittiğini (Aynı Dergi
Sayfa: 776); 6 ncı sırada ki iş görüşüldükten sonra da açık oylama sonucunu bildirmiş
oylama ya 84 üyenin katıldığını ve gelecek birleşim oylamanın tekrarlanacağını
söyleyerek çoğunluğun bulunmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle oturuma son
vermiştir (aynı dergi sayfa: 718).
Açık
oylama sonucu ancak açık oylama işleminin bittiği andaki durumu kesinlikle
ortaya koyar. Bunun, daha öncesi bakımından güvenilir kanıt
olarak benimsenmesine olanak yoktur. Çünkü aradan bir süre geçtikten sonra
yetersayının kalmamış olması dava konusu kurala ilişkin teklifin Karma
Komisyona gönderilmesinin kabul edildiği sırada da toplantı ve karar
yetersayısının bulunmadığı anlamına gelemez. Birleşim başında yolunca yoklama
yapılıp çoğunluğun bulunduğu saptandığına, Karma Komisyona gönderme konusu
görüşülürken yetersayı olup olmadığında Başkanlık Divanınca tereddüde
düşülmediği gibi üyeler de yetersayı olmadığını ileri sürmediğine göre o sırada
yetersayının bulunduğunu kabul etmek yerinde olur.
Özetlemek
gerekirse; toplantı ve karar yetersayısı yönünden Anayasanın 86. ncı maddesinin
(her Meclisin üye tamsayısının salt çoğunluğuyla toplanacağına ve Anayasada
başkaca hüküm yoksa toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar
vereceğine) ilişkin birinci fıkrasına aykırı bir durum ve tutumun bulunduğu
yolundaki iddia dayanaksız kalmıştır.
4 -
Davacının biçim yönünden Anayasaya aykırılık konusundaki dördüncü iddiası Karma
Komisyon raporunun bu Komisyon Başkan veya sözcüsü bulunmadan Millet Meclisi
Geçici Komisyonu huzuruyla görüşülmesi sürdürülerek Anayasa'nın 92 nci
madesinin beşinci fıkrası kuralına aykırı davranıldığı yolundadır.
Karma
Komisyon 1/2/1972 günlü, 2/4962/323-2 sayılı raporunda Millet Meclisi metninin
reddine, Cumhuriyet Senatosu metninin benimsenmesine ve bu metnin komisyonca
hazırlanan metin olarak Başkanlığa sunulmasına karar vermiştir. (Milet Meclisi
Tutanak Dergisi - Cilt: 20622 inci ve 623 üncü sayfalar arasındaki 310 a 2 nci
ek işaretli basma yazı). Anayasanın 92 nci maddesinin beşinci fıkrasına göre
Millet Meclisi, Cumhuriyet Senatosundan gelen metni benimsemezse, her iki
Meclisin ilgili Komisyonlarından seçilecek eşit sayıdaki üyelerden bir karma
komisyon kurulur. Bu komisyonun hazırladığı metin Millet Meclisine sunulur.
Millet Meclisi Karma Komisyonunca veya Cumhuriyet Senatosunca veya daha önce
kendisince hazırlanmış olan metinlerden birini olduğu gibi kabul etmek
zorundadır. Olayda kabule konu olabilecek yalnızca iki metin vardır. Çünkü
Karma Komisyonun kendisi bir metin sunmamış, Cumhuriyet Senatosu metnini
kabulle yetinmiştir. Oysa Millet meclisi daha önce bu metni benimsememiştir;
onun için de Karma Komisyon kurularak Anayasanın 92 nci maddesinin beşinci
fıkrası gereği yerine getirilmiştir.
Millet
Meclisi Tutanak Dergisi - Cilt: 20 - Dönem 3 - toplantı 3 - Bir leşim 36,
sayfa: 557, 558, 564, 566, 567 üzerindeki incelemeler Karma komisyon Başkanı ve
sözcüsünün görüşmelerde, komisyon yerinde hazır bulunmadığı yolundaki iddiayı
doğru çıkarmaktadır.
Bu
yasama işlemlerinin yürütülmesi sırasında Anayasanın geçici 3 üncü maddesi
uyarınca Millet Meclisinde uygulanmakta olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin l
Kasım 1956 günlü Dahili Nizamnamesinin 35 inci maddesinde bir tasarıyı veya
teklifi Genel Kurulda başlıca ilişkin bulunduğu komisyonun savunacağı; 44 üncü
maddesinde ise mazbatası görüşülen bir komisyonun yahut komisyon adına
savunmaya yetkili mazbata muharriri veya bir üyenin komisyonlara ayrılan
masanın başında bulunacakları yazılıdır. Karma Komisyon 1961 Anayasasiyle
getirilmiş bir yenilik olduğu için, tabiatiyle Dahili Nizamnamede öngörülmemiş
bulunduğundan durumun bir boşluğu oluşturduğu ortadadır. Sözü geçen 35 inci ve
44 üncü maddeler kurallarının kıyas yoliyle Karma Komisyon yönünden de geçerli
olacağı bir an için düşünülebilse dahi bu iki içtüzük kuralına uymamanın, işin
Millet Meclisinin esasen Karma Komisyonca önerilen Cumhuriyet Senatosu metnini
daha önce benimsememiş olması ve baştan beri Sosyal Sigortalar Kurumunun ilâç
fabrikası açmasından yana bir eğilim göstermesi ile oluşan özelliği de
gözönünde tutulursa yasama belgesinin biçim yönünden iptalini gerektirecek
ağırlıkta bir aksaklık sayılamıyacağı görülür.
5 -
Sonuç : Yukarıdan beri açıklananlarla anlaşılacağı üzere yasama işlemlerinde
17/7/1964 günlü, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 17/2/1972 günlü, 1517
sayılı Yasa ile değişik 123 üncü maddesinin dava konusu dördüncü fıkrasının biçim
yönünden iptalini gerektirir bir aksaklık yoktur. Davanın bu konuya yönelen
bölümü reddedilmelidir.
Muhittin
Taylan, Avni Givda, Fazıl Uluocak ve Ahmet Akar bu görüşe katılmamışlardır.
B -
Dava konusu kuralın esas yönünden Anayasaya aykırılığı sorunu
Davacı
506 sayılı Kanunun değişik 123 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan
(Sosyal Sigortalar Kurumu ilâç fabrikaları da kurabilir.) kuralının esas
yönünden Anayasaya aykırılığını ileri sürerken Anayasanın 41. inci maddesinin
ikinci, 129 uncu maddesinin birinci fıkralarına dayanmaktadır. Sözü geçen iki
kurala göre iktsadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı demokratik yollarla
gerçekleştirmek: bu erekle milli tasarrufu artırmak, yatırımlar toplum
yararının gerektirdiği önceliklere yöneltmek ve kalkınma plânlarım yapmak
Devletin ödevidir. (Madde 41/2). iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınma plana
bağlanır; kalkınma bu plana göre gerçekleştirilir (Madde 129/1).
Davacı
Anayasaya aykırılık iddiasını, Sosyal Sigortalar Kurumunun ilaç fabrikaları da
açabilmesinin plan gereğince gerçekleştirilmesi öngörülmüş bir konu olmadığını;
daha önce gerçekleştirme olanağı verilmeden plan içi bir konunun dahi
kanunlaştırılamıyacağını ileri sürerek açıklamaktadır.
Önce
şurasını belirtmekte yarar olacaktır: Dava konusu kural belirli bir süre içinde
belirli bir işin yapılmasını öngören bir yasal buyruk veya yönerge değildir.
Sosyal Sigortalar Kurumuna tanınmış bir olanağı, koşullar elverdikçe
kullanılabilecek bir yetkiyi içermektedir. (Sosyal Sigortalar Kurumu ilâç
fabrikaları da kurulabilir.) kuralındaki deyiş biçimi bunun böyle olduğunu
apaçık gösterdiği için başkaca bir tartışma ve açıklamaya geçilmesine yer
görülmemiştir. Bu nitelikte bir kuralı desteklemek veya haklı çıkarmak için
elbette ki ikinci beş Yıllık Planda açık ve kesin bir yönerge aranması
düşünülemez. Çünkü buna yasal bir gereksinme yoktur. Öte yandan engelleyici
herhangi bir kural da planda yer almış değildir. Tam tersine "işçi
sağlığını koruyucu hizmetlere ......öncelik verileceği", "sosyal
güvenlik sistemi içinde toplanan fonların yatırıma yönetilmesi......",
"......toplumun ruh ve beden sağlığı içinde yaşaması kalkınmanın
amacıdır...... insan gücü, ruh ve beden sağlığı iyi olduğu oranda kalkınma
çabasında verimli olabilir......", ".......ilaçların içindeki ham madde
miktarlarında farklar yaparak rekabete girilmesi önlenecektir...",
"Devletin kamu ve özel kesimler arasında...... eşitliği
sağlayacağı......., tekelci güçlerin belirmesine engel olucu...... sağlık gibi
sosyal amaçlı yatırımları yapacağı......." yolunda deyimler (Kalkınma
planı, 2 nci Beş yıl sayfa 209, 210, 215, 101 v.b.) Sosyal Sigortalar Kurumunun
ilâç fabrikaları açması yolunda esindirici ve yüreklendirici işaretler olarak
benimsenebilir. Öte yandan daha sonra yürürlüğe giren 3 üncü Beş Yıllık Planda
"... Devletin...... özel kesimin faalivetlerini özendirici, destekleyici,
caydırıcı, yönetici yatırımlara girişmesi... ilâç ham maddelerinin yurt içinde
üretilmesi ...dışa bağlılığın azaltılması... hazır ilâç ve aktif maddelerin
kalite ve çeşitliliğinin sınırlarıdırılması... kontrollerinin sağlanması...
ilâç israfının önlenmesi ..." yolunda öneriler bulunduğunun da gözönünde
tutulması gerekir.
Görülüyor
ki dava konusu kuralın, davacının ileri sürdüğü gibi Anayasanın 41 inci ve 129
uncu maddeleriyle çelişir bir yönü yoktur. Konu yine Anayasanın Başlangıç
bölümü ile 2., 10. 48., 49 uncu maddeleri ilkelerinin ışığı altında ele
alınırsa, kuralın Anayasaya aykırı olmak bir yana o ilkeler gereğinin bir
oranda yerine getirilmesi anlamını taşıdığı ayrıca ortaya çıkar, Sosyal adalet
ve sosyal devlet kavramları, Devletin insanın maddi, manevi varlığının
gelişmesi için gerekli koşulları hazırlama, çalışanları koruma, sosyal
sigortalar ve sosyal yardım teşkilatı kurmak ve kurdurmak herkesin beden ve ruh
sağlığı içinde yaşayabilmesini ve tıbbi bakım görmesini sağlamak yükümleri
karşısında Sosyal Sigortalar Kurumunun ve hastalık sigortasının yeri ve anlamı
açıktır. 1971 yılında 255 milyon liralık ilâç sarfiyatı olduğu anlaşılan Sosyal
Sigortalar Kurumunun (Kurum Genel Müdürlüğünün 16/11/1972 günlü, 554982 sayılı
yazısı) ilâç fabrikası açabilmesi, işçi sağlığını ve dolayısiyle sosyal
güvenlik hakkını çok yakından ilgilendirir; Devletin anayasal yükümlerini bir
alanda ve bir oranda yerine getirmek üzere aracılık eden yoğun bir faaliyeti
sıkıca etkileyecek bir konudur. Kurumun uzun yılların uygulamaları ve
denemeleri ile vardığı sonuçlara ve saptadığı gereksinmelere göre kendi ilâç
sorununa yeni bir yön ve düzen verebilmesinin ayrıca elindeki fonların ereğe
daha uygun bir biçimde ve daha çok değerlendirilmesine ve böylece çalışmaların
anayasal yönerge doğrultusunda giderek daha da gelişmesine ve etkili olmasına
yol açacağı ortadadır. Dava konusu kuralın, açık metnine göre, Anayasanın 40
ıncı maddesinde anlatımım bulan çalışma hürriyetine ve özel teşebbüsler kurma
serbestliğine bir sınırlama getirmediğine burada işaret edilmesi yerinde
olacaktır.
Özetlemek
gerekirse; 506 sayılı Kanunun değişik 123 üncü maddesinin dava konusu dördüncü
fıkrası esas yönünden Anayasaya aykırı değildir. Davanın bu konuya yönelen
bölümü de reddedilmelidir.
V -
SONUÇ:
l -
Yasama işlemlerinde 17/7/1964 günlü, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun
17/2/1972 günlü, 1517 sayılı Yasa ile değişik 123 üncü maddesinin dava konusu
dördüncü fıkrasının biçim yönünden iptalini gerektiren bir aksaklık olmadığına
ve davanın bu konuya yönelen bölümünün reddine Muhittin Taylan, Avni Givda,
Fazıl Uluocak ve Ahmet Akar'ın karşıoylariyle ve oyçokluğu ile;
2 -
Dava konusu kuralın esas yönünden Anayasaya aykırı olmadığına ve davanın bu
konuya yönelen bölümünün de reddine oybirliğiyle
8/5/1973
gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Muhittin
Taylan
|
Başkanvekili
Avni
Givda
|
Üye
Fazıl
Uluocak
|
Üye
Sait
Koçak
|
|
|
|
|
Üye
Nuri
Ülgenalp
|
Üye
Şahap
Arıç
|
Üye
İhsan
Ecemiş
|
Üye
Ahmet
Akar
|
|
|
|
|
Üye
Halit
Zarbun
|
Üye
Ziya
Önel
|
Üye
Abdullah
Üner
|
Üye
Kâni
Vrana
|
|
|
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Şevket
Müftügil
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
Bu
karşıoy yazısının ilişkin bulunduğu 8/5/1973 günlü, 1972/24-1973/21 sayılı
Anayasa mahkemesi Kararında; 17/7/1964 günlü 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanunun 7/2/1972 günlü, 1517 sayılı Kanunla değişik 123. maddesinin dava konusu
dördüncü fıkrasını kapsayan kanun teklifinin Cumhuriyet Senatosu Genel
Kurulunda görüşülmesi sırasında ivedilik önerisi ve kararının esaslı sebebe
dayandı olmaması ve kararın maddelere geçildikten sonra alınmış bulunması
biçiminde oluşan içtüzüğe aykırı tutumun kuralı biçim yönünden Anayasaya aykırı
duruma düşürdüğü yolundaki davacı iddiası yerinde görülmeyerek yasama
işlemlerinde biçim yönünden iptali gerektirir bir aksaklık olmadığına ve
davanın bu konuya yönelen bölümünün reddine karar verilmiştir.
İvedilikle
görüşme önerisinin gerekçesi var sayılabileceği; olmasa bile iş esas yönünden
de Anayasaya uygunluk denetiminden geçirilebileceği için içtüzük kurallarına
aykırı davranışın iptali gerektiecek ağırlıkta bulunmadığı; ivedilikle görüşme
önerisinin oylanma zamanının içtüzükte belirlenmediği ve oya sunmanın en
elverişli zamanda vapıldığı görüşünde olan çoğunluğun vardığı sonuca, aşağıda
ayrıntıları ile açıklanacağı üzere, katılmağa olanak yoktur.
Anayasa'nın
85. maddesinin birinci fıkrası uyarınca Türkive Büvük Millet Meclisi ve
Meclisler çalışmalarını kendi yaptıkları içtüzüklerin hükümlerine göre
yürütürler. Anayasa Mahkemesinin Yasama Meclislerinin içtüzüklerinin biçime
ilişkin kuralları üzerindeki oturmuş görüşü, kararda da belirtildiği gibi,
şöyle özetlenebilir: "İçtüzüklerin biçime ilişkin tüm hükümlerinin aynı
önem derecesinde bulunduğu düşünülemez. Bunlann arasında Yasama Meclislerince
verilen kararın geçerliği üzerine etkili olabilecek nitelik taşıyanlar
bulunduğu gibi ayrıntı sayılabilecek nitelikte olanlar da vardır. Birinci
kümeye girenlere aykırı tutumun iptal nedenini oluşturacağını, buna karşılık
öteki biçim kurallarına uymamanın iptali gerektirmeyeceğini kabul etmek yerinde
olur. Anayasada gösterilmeyen ve yalnız içtüzükte bulunan biçim kuralları arasmda
böyle bir ayırım yapılması zorunludur. Çünkü İçtüzüklerdeki biçim kurallarına
aşırı bağlılık Yasama Meclislerinin çalışmalarım gereksizce aksatır. İçtüzük
hükümlerine aykırı düşen işlemlerden hangilerinin iplal nedeni sayılacağı
sorunu uygulanacak içtüzük hükmünün önemine ve niteliğine göre çözülecek ve
incelemeleri sırasında Anayasa Mahkemesince değerlendirilip saptanacak bir
konudur."
Yasama
Meclisleri İçtüzüklerinde (olayla ilgili olarak Cumhuriyet Senatosu İçtüzüğü
madde 69, 44) kanun tasan ve tekliflerinin iki kez görüşülmesi kural olarak
kabul edilmiş; hangi tasarıların tek görüşmeye bağlı tutulacağı, iki görüşmeye
bağlı tasarı ve tekliflerin bir kez görüşülmesiyle nasıl yetinilebileceği
istisna hükümleri halinde ayrıca gösterilmiştir.
Bir
kanun tasarı veya teklifinin bir kez görüşülmesiyle yetinilmesi konusuna Yasama
Meclisleri İçtüzükleri büyük önem vermişler ve konuyu sıkı kurallara
bağlamışlardır. Bu kurallar şöyle özetlenebilir: Bir tasarı veya teklif Yasama
Meclisine sunulurken veya birinci görüşmesinden önce hükümet, teklif sahibi
yahut ilgili komisyon ivedilik kararı verilmesini istemelidir. Ortada Yasama
Meclisinin kabul edeceği esaslı bir neden bulunmalıdır. İvedilik kararı yazılı
ve gerekçeli olarak istenmelidir.
Cumhuriyet
Senatosu İçtüzüğü: madde 46, 47, 48.)
İçtüzük
hükümleriyle konu üzerinde gösterilen titizlik yerinde ve olağan görülmelidir.
yasaların Devlet hayatındaki yerlerinin önemi ve ağırlığı herhangi bir
açıklamayı gerektirmeyecek biçimde ortadadır. Böylesine önemli bir yasama
belgesinin, üzerinde özenle durularak ereğe en uygun biçimde, eksiksiz olarak
çıkabilmesini ve ayrıca manevi değer ve nüfuzunun yüksek tutulmasını sağlamak
üzere uyulması en azından zorunlu bulunan kural ve koşulların yeri Yasama
Meclisleri İçtüzükleridir. Bu kural ve koşullara göre iki kez görüşülmesi
gerekli bir kanun tasarısı veya teklifi üzerinde tek görüşme ile yetinilmesi,
başka deyimle ana kuraldan uzaklaşılması elbette güçlü, kabule değer bir
gerekçeyi zorunlu kılar, ivedilikle görüşülme istemlerinde gerekçenin
açıklanmasının kanunların Anayasaya uygunluğunun denetlendiği bir ülkede bir
başka önemi vardır. Böylece Anayasa Mahkemesi bir kanun tasarı veya teklifinin
görüşülmesinde ana kuraldan uzaklaşılması nedenini değerlendirme olanağını bulmuş
olacaktır.
İvedilik
kararının istenmesi zamanına ilişkin içtüzük kuralları da önemli, ağır basan
biçim kurallarıdır. Kuralın, sonuç olarak ve konuya ilişkin içtüzük
maddelerinin tümü birlikte ele alındıkta ivedilik kararının verilmesi zamanını
da saptadığı görülür. Bu zaman tasarı veya teklifin birinci görüşmesinin
başlaması ile sona erer. Bundan sonraki evrelerde böyle bir istemde bulunması
veya istemin karara bağlanması artık söz konusu olamaz. Bu da işin niteliğinin
bir gereğidir. Çünkü hakkında ivedilik kararı verilmiş bir tasarı veya teklif
ancak bir kez görüşülebilecek, üzerinde ikinci kez düzeltme ve değişiklik
yapılması olanağı kalmayacaktır. Bu durumu görüşmeler başlamadan önce tüm
Yasama Meclisi üyeleri bilmeli ve tutumlarına ona göre yön vermelidirler.
Birinci görüşme başladıktan, hele olayda olduğu gibi maddelere geçilmesi kabul
edildikten sonra ivedilik kararı verilmesi bir bölüm Yasama Meclisi üyelerini
bir olup bitti ile karşılaştırır.
Yukarıdan
beri açıklananlarla varılan sonuç şudur: Yasama Meclisleri İçtüzüklerinin
ivedilik istemlerinin gerekçeli olmasına, kanun tasarı veya teklifinin birinci
görüşmesi başlamadan önce verilmesine ve bu buyruğun doğal sonucu olarak da
birinci görüşme başlamadan önce karara bağlanmasına ilişkin kuralları bir
kanunun geçerliği üzerinde etkili olabilecek nitelikte önemli ve esaslı biçim
kurallarıdır. Bunlara aykırı tutumlar o kanunun biçim yönünden iptali nedenini
oluşturur.
Şurasını
da belirtmek yerinde olur ki söz konusu içtüzük kurallarının ayrıntı hükümlerinden
imişcesine ihmal edilebileceğini savunmaya, bu kuralların yukarıda tartışılan
nitelikleri elvermez. Kanunların geçerliği için zorunlu belli başlı usul
koşullarından birkaçını oluşturan söz konusu kurallara uyulmaksızın çıkarılmış
bir kanunun akıbetine bu aykırılığın etkisi olmadığı yolunda bir görüş giderek
tüm içtüzük kurallarının uygulanıp uygulanmamasını Yasama Meclislerimin
tamirine bırakmaya varır ve Anayasanın 85. maddesinin birinci fıkrasının
buyurucu hükmünü işlemez duruma getirerek uygulama dışı bırakır. Böyle bir
tutumu haklı göstermeye ve hukuk açısından savunmaya olanak yoktur.
Burada
tıpkı 1517 sayılı Yasada olduğu gibi ivedilik konusunda da İçtüzük hükümlerine,
aykırı davranıldığı için 17/3/1972 günlü, 1576 sayılı Kanunun biçim yönünden
Anayasa'ya aykırı görülerek, iptaline gidilmiş bulunduğuna işaret edilmesi
yerinde olacaktır (6/4/1972 günlü, 1972/1318 sayılı Anayasa Mahkemesi kararı
7/4/1972 günlü 14152 mükerrer sayılı ve 24/7/1972 günlü, 14255 sayılı Resmi
Gazeteler) Bir içtüzük kuralının Yasama Meclislerince verilen kararların
geçerliği üzerinde etkili olabilecek nitelik taşıdığı ve kurala aykırı düşen
işlemin biçim yönünden iptal nedeni sayılacağı Anayasa Mahkemesince saptanmışsa
bu ölçünün bütün benzeri durumlarda geçerli olması gerekir. Kanunlarm
kümelendirilip bir bölümü için biçim yönünden iptal nedeni sayılan durumların
öteki bölüm kanunlar için iptali gerektirmez nitelikte görülmesi hukukça itibar
edilebilir ve savunulur bir tutum olamaz.
Olaya
gelince; dava konusu kuralı kapsayan 1517 sayılı Kanuna ilişkin teklifin
Cumhuriyet Senatosu Genel Kurulundaki görüşülmesi ile ilgili olarak ivedilik
istemi, kararda da belirtildiği üzere 30/9/1971 günlü, 120. Birleşimde Çalışma
Bakanınca verilen önergede, bir de Sosyal işler Komisyonunun 3/9/1971 günlü,
2/341 - 9 sayılı raporunda yer almıştır. Bakanın önergesinde hiçbir gerekçe
yoktur. Komisyon raporunda da içtüzüğün buyruğuna uyacak esaslı bir neden
gösterilmemekte; raporun sonunda aynen "....... yukarıda izah ettiğimiz
sebeplerden ötürü mezkûr kanun teklifi ...... aynen kabul edilerek öncelik ve
ivedilikle görüşülmek üzere ...... Yüksek Başkanlığa sunulmuştur,"
denilmektedir. Burada rapordaki sebeplere, yapılan göndermenin yalnızca
teklifin Komisyonca benimsenmesi yönünden olduğu ve ivedilik isteminin içtüzük
kuralına uygun olarak esaslı bir nedene dayandırılmasının asla düşünülmediği
kullanılan ibare metniyle apaçık ortadadır. Kaldı ki teklifin kabulüne ilişkin
gerekçeye bir gönderme yapılmış olması halinde de içtüzük kuralı gerecinin yerine
getirildiği düşünülemez. Çünkü teklifin kabulüne ilişkin gerekçe ile ivedilik
işlemine dayanak olacak "Cumhuriyet Senatosunun kabul edeceği esaslı
sebep" ayrı nitelikler taşır.
Teklifin
önemi ve kapsamı üzerinde durulunca ivedilikle görüşme önerisinde içtüzüğün
aradığı gerekçe ve esaslı sebep koşulunun bir anlamda var olduğunu kabul
etmenin yanlış bir tutum sayılamıyacağı yolunda Anayasa Mahkemesi kararında yer
verilen görüşe katılmanın ise dayanıksız kalacağı ortadadır. Çünkü her kanun
tasarı ve teklifinin kendine göre bir önemi vardır ve bu önemin gerek
gerekçede, gerekse komisyon raporlarında belirtilmesi olağan ve zorunlu olduğu
gibi, o tasarı veya teklifin getirdiği düzenlemenin belirli süreler içinde
kanunlaşması istendiği için Türkiye Büyük Milet Meclisine sunulmuş bulunduğu
ortadadır. İçtüzüklerin aradığı ve üstünde titizlikle durduğu ise, yukarıda da
değinildiği üzere, ivedilik kararı verebilmesi için esaslı bir nedenin varlığı
ve bu nedenin önerilerde açıklanmış olmasıdır. Kaldı ki bir kanun tasarısı veya
teklifinin konusunun önemli oluşu onun olağan usullere ve konunun öneminin
gereklerine uygun olarak ağır ağır dikkat teenni ile incelenip görüşülmesini
zorunlu kılar.
Görülüyor
ki dava konusu kuralı kapsayan 1517 sayılı Kanuna ilişkin teklifin Cumhuriyet
Senatosu Genel Kurulundaki görüşülmesi sırasında gerekçesiz istemler üzerine,
içtüzüğe uygun olmayan böyle bir önerinin oylanmasına bile olanak yok iken,
ivedilik kararı verilmiş; ivedilik istemi teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
bittikten ve maddelere geçilmesi kabul edildikten sonra söz konusu olmuş ve
karara bağlanmıştır. Bu, Cumhuriyet Senatosu İçtüzüğünün 46. maddesine aykırı
bir davranıştır. Böyle bir davranış ivedilik kararını değersiz ve hükümsüz
bıraktığı için ana kuraldan ayrılma ve kanun teklifini bir kez görüşme işlemi
de böylece hukuki dayanaktan yoksun kalmış ve Cumhuriyet Senatosu İçtüzüğünün
69. madesinde yer alan ana kurala da ayrıca aykırı düşülmüştür. Anayasa'nın 85.
maddesinin birinci fıkrası ile çelişen şu durum 506 sayılı Kanunun 123.
maddesine 1517 sayılı Kanunun getirdiği yeni metnin dava konusu dördüncü
fıkrasının biçim yönünden iptalini gerekli kılar.
8/5/1973
günlü, 1972/24 - 1973/21 sayılı Anayasa Mahkemesi Kararının "yasama
işleminde Cumhuriyet Senatosu Genel Kurulunda ivedilik kararı verilmesiyle
ilgili olarak biçim yönünden iptali gerektirir bir aksaklık olmadığına ve biçim
konusuna yönelen davanın reddine" ilişkin bölümüne yukarıda açıklanan
nedenlerle karşıyız.
|
|
|
|
Başkan
Muhittin
Gürün
|
Başkanvekili
Avni
Givda
|
Üye
Fazıl
Uluocak
|
Üye
Ahmet
Akar
|
KARŞIOY
YAZISI
l-
22/4/1962 günlü, 44 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkındaki Kanunun 21. maddesinde, iptal da vası açmaya yetkili olan makam ve
merciler gösterilmiş; 25. maddesiyle de iptal davasının açılması ve temsil
hususu düzenlenmiştir. 25. maddenin son fıkrasında "dava 21. maddenin 1.
fıkrasının 5. bendinde yazık yasama meclisleri üyeleri tarafından açıldığı
takdirde dilekçede, kendilerine mahkemece tebligat yapılmak üzere, en çok iki
üyenin gösterilmesi gereklidir" hükmü yer almıştır. Aynı Kanunun 26.
Maddesindeki Anayasa Mahkemesince tespit edilen noksanlıkların verilen süre
içinde giderilmemiş olmas halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi
buyruğu, Yasa Koyucu tarafından bu konuya verilen önemi başlıbaşına ortaya
koymaya yeterlidir.
Gerçi
dava dilekçesinin başında ismi yazılı olanı bu manada anlamak bir kolaylık
olarak düşünülebilir. Ancak yasa hükmü sırf bir kolaylığı değil, yukarıda
açıklandığı biçimde bir düzenleme getirerek, daha çok dava işlemlerinin
güvenlilik içinde cereyan etmesini arzuladığından dava dilekçesinin noksan
olarak düzenlendiğini kabul etmek gerekir.
2 -
Diğer taraftan meclislerin altıda bir oranındaki üyeleri tarafından açılan
iptal davalarında dava dilekçelerinin düzenlenme koşulları 44 sayılı Yasada
gösterilmemekle beraber, bu dilekçelerin umumi usul kurallarına uyularak
düzenlenmesi ve duraksamaya yer bırakmıyacak bir nitelik taşıması Anayasa
Mahkemesinin yargısal denetimi icabıdır.
Oysa
dosyada davacıların Cumhuriyet Senatosu üyesi olduklarını gösteren bir belge
yoktur. Sadece dilekçenin 2. sahifesinde, okunamayan bir mühür ve onun üzerinde
de aynı nitelikte bir imza ile "36 imzanın şahıslarına ait olduğu tasdik
olunur. Genel Sekreter" sözleri yer almakta ise de 3 ve 4. sahifelere hiç
bir şerh imza ve mühür vazedilmemiştir. Davanın hukuki yapısına ve varlığına
etki yapacak bu denli noksanlıkların varlığı ortada iken ve bu noksanlıkların
Senato albümüne bakılarak giderilmesi de söz konusu değilken dava dilekçesinde
noksanlık olmadığı yolundaki çokluk görüşüne karşıyız.
|
|
Üye
Kâni
Vrana
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|