ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1971/44
Karar Sayısı:1972/29
Karar Günü:6/6/1972
Resmi Gazete tarih/sayı:3.3.1973/14465
İptal
dâvasını açan : Milliyetçi Hareket Partisi.
I-
İptal dâvasının konusu :
11/7/1971
günlü, 13892 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 3/7/-1971 günlü, 1425 sayılı
(5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa ek ve geçici maddeler
eklenmesine ve bu Kanun ile diğer Kanunların bazı hükümlerinin değiştirilmesine
ve kaldırılmasına dair Kanun) un :
A-
1. maddesinin c bendinin;
B-
7. maddesiyle 5434 sayılı Kanuna eklenmiş bulunan :
Geçici
1. maddenin son fıkrasının, geçici 2. maddenin, geçici 4. maddenin son
fıkrasının geçici 6. maddenin son fıkrasının, geçici 14. ve 20. maddelerin,
Anayasa'nın
genel kural ve ilkeleriyle 2., 12., 48., 61. ve 126. maddelerine aykırı
bulundukları öne sürülerek iptal edilmelerine karar verilmesi istenilmiştir.
III-
Metinler :
A-
8/7/1971 günlü, 1425 sayılı Kanunun (Düstur Tertip 5 - Cilt 10 - sayfa 2921)
Anayasaya aykırı oldukları öne sürülen hükümleri ;
Madde
l- Bu Kanunda geçen :
a)
.....................
b)
.....................
c)
"Emekli aylığı bağlanmasına esas aylık" deyimi; bu Kanuna ekli
gösterge tablosunda her derece kademe için gösterilen rakamların katsayı ile
çarpılması sonunda bulunacak tutarları,
İfade
eder.
Madde
7- 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa aşağıdaki geçici
maddeler eklenmiştir.
Geçici
Madde l- 1/3/1970 tarihi ile 28/2/1971 tarihi arasında emekli, adî malullük,
vazife malullüğü, dul ve yetim aylığı bağlanmış olanların, aylıkları (Kurumlarınca
personel kanunları hükümlerine göre yapılacak intibakları dikkate alınmak
suretiyle 1/3/1971 tarihinden itibaren bu kanun esaslarına göre hesabedilerek
kendilerine ödenir.
Bunların
aylıklarının bağlandığı tarihle 28/2/1971 tarihi arasındaki aylık ve ikramiye
farkları, Bakanlar Kurulunca belirtilecek zaman, şekil ve usule göre
kendilerine ödenir.
Ancak
l Aralık 1970 tarihi ile l Mart 1971 tarihi arasındaki 3 aylık farklar Kanunun
neşrinden itibaren 3 ay içersinde ödenir.
(Maddenin
yalnız son fıkrası hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğu öne sürülmektedir).
Geçici
Madde 2- Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi, Temsilciler Meclisi üyesi,
dışarıdan atanmış bakan iken veya bu görevlerden ayrılıp da başka bir göreve
girmeden, bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce emekliye ayrılmış bulunanların
emekli aylıkları ile ölenlerin, dul ve yetimlerinin aylıklarının intibak ve
yükseltme işlemleri, birinci dereceden emekli olanlardan bu derecenin dördüncü
kademesi üzerinden, diğer derecelerden emekli olanlarda ise bu derecelerin
beşinci kademesi başlangıç alınarak yapılır.
Emekli
iken Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğine seçilmiş olup da bu Kanunun
yayımlandığı tarihte bu sıfatları devam edenler veya etmeyenler ile bunlardan
ölenlerin dul ve yetimlerinin aylıkları hakkında da yukarıdaki fıkra hükmü
uygulanır.
Geçici
Madde 4- Bütçe kanunlarına bağlı (ç) işaretli cetvelde ismen gösterilen
kişilerden; Sivas Kongresince seçilen Temsil Heyeti üyeleri ile eş ve
çocuklarına, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Birinci döneminde bulunan üyeler
ile eş ve çocuklarına, Kurtuluş Savaşında ve iç isyanların bastırılmasında
fevkâlede hizmetlerinden dolayı şahıslarına veya bunlardan şehit olanların dul
ve yetimlerine ayrı ayrı kabul edilen özel kanunlarla vatanî hizmet tertibinden
bağlanmış olan aylıklar ile Kore Savaşında üstün başarısından ötürü vatanî
hizmet tertibinden maaş alanların aylıkları yüzde yüz oranında artırılmıştır.
Bunların
aylıkları hakkında da ek 5 inci maddedeki alt sınır hükümleri uygulanır.
Ancak,
dul ve yetimlere bağlanmış aylıkların alt sınıra yükselmesinde özel kanunlardaki
nispetler gözönünde tutulur.
Bu
aylıkların 1/3/1970 - 28/2/1971 tarihleri arasına ait fıkraları geçici l inci
maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarındaki esaslar uyarınca ilgililere ödenir.
(Maddenin
yalnız son fıkrası hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğu öne sürülmektedir).
Geçici
Madde 6- 1/3/1970 tarihinden 30/11/1970 tarihine kadar 5434 sayılı Kanunla bu
Kanuna atıf yapan kanunlar gereğince hizmet borçlanması hususunda, sandığa
müracaat edenlerin borçlanma işlemlerinde, müracaat ettikleri tarihteki emeklilik
keseneklerine esas aylıklarının, 31/7/1970 tarihli ve 1322 sayılı Kanunun
yürürlüğünden önceki % 35 nispetinde zamlı tutarları esas alınır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyelerinden 1/3/1970 tarihinden bu Kanunun yayımlandığı
tarihi takibeden 90 inci günün sonuna kadar borçlanma isteğinde bulunmuş veya
bulunacak olanların borçlanma işlemlerinde yukarıdaki fıkrada tanımlanan aylık
miktarları esas tutulur.
(Maddenin
yalnız son fıkrası hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğu öne sürülmektedir).
Geçici
Madde 14-Bu Kanun hükümlerinin uygulanmasından dolayı Sandığın her türlü kanunî
gelirleri ile kanunî giderleri ve harcamaları arasında ortaya çıkacak gelir
fazlası Genel Bütçeye gelir kaydolunur.
Sandığın
nakit durumu gerekli ödemeleri ve harcamaları karşılayamadığı takdirde.
Sandığın talebi üzerine, Maliye Bakanlığı Bütçesinin sosyal transferler
bölümüne bu husus için konulacak ödenekten Sandığa tediyede bulunulur.
Geçici
Madde 20- 5/3/1970 tarih ve 1243 sayılı Kanunun birinci maddesinde sayılan
meslek mensuplarından halen Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olanlar da 5
yıllık süre aranmaksızın sözügeçen Kanunun birinci maddesi hükümlerinden aynen
yararlanırlar. Borçlanma işlemleri geçici 6 ncı maddenin ikinci fıkrasına göre
uygulanır.
B -
Davacının dayandığı Anayasa hükümleri :
Davacı
iptalini istediği yukarıdaki hükümlerin Anayasa'nın genel kural ve ilkelerine
ve aşağıda yazılı maddelerine aykırı olduğunu öne sürmektedir :
Madde
2- Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanan, millî, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.
Madde
12- Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep
ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiçbir
kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Madde
48- Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Bu hakkı sağlamak için sosyal
sigortalar ve sosyal yardım teşkilâtı kurmak ve kurdurmak Devletin
ödevlerindendir.
Madde
61- (20/9/1971 günlü 1488 sayılı Yasa ile değişik) herkes, kamu giderlerini
karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.
Vergi,
resim ve harçlar ve benzeri malî yükümler ancak kanunla konulur.
Kanunun
belli ettiği yukarı ve aşağı hadler içinde kalmak, ölçü ve esaslara uygun olmak
şartiyle, vergi resim ve harçların muafiyet ve istisnalariyle nisbet ve
hadlerine ilişkin hükümlerde değişildik yapmaya, Bakanlar Kurulu yetkili
kılınabilir.
Madde
126- Devletin ve kamu iktisadî teşebbüsleri dışındaki kamu tüzel kişilerinin
harcamaları yıllık bütçelerle yapılır.
Kanun,
kalkınma planları ile ilgili yatırımlar veya bir yıldan fazla sürecek iş ve
hizmetler için özel süre ve usuller koyabilir.
Genel
ve katma bütçelerin nasıl yapılacağı ve uygulanacağı kanunla gösterilir. Bütçe
Kanununa bütçe ile ilgili hükümler dışında hiç bir hüküm konulamaz.
IV-
İlk inceleme :
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 21/10/1971 gününde Muhittin Taylan,
Avni Givda, Fazıl Uluocak, Sait Koçak, Şahap Arıç, İhsan Ecemiş, Recai Seçkin,
Ahmet Akar, Halit Zarbun, Ziya Önel, Kani Vrana, Mustafa Karaoğlu, Muhittin
Gürün, Şevket Müftügil, Ahmet H. Boyacıoğlu'nun katılmalariyle yapılan ilk
inceleme toplantısında, dosyanın eksiği bulunmadığı ve dâvanın 20/9/1971 günlü,
1488 sayılı Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarihten önce açıldığı
anlaşıldığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
V-
Sözlü açıklama :
Dâvanın
esasının incelenmesi için çıkartılan gündem gereğince' 24/2/1972 gününde Muhittin
Taylan, Avni Givda, Fazıl Uluocak, Sait Koçak, Nuri Ülgenalp, Şahap Arıç, Recai
Seçkin, Ahmet Akar, Halit Zarbun, Ziya Önel, Kani Vrana, Mustafa Karaoğlu,
Muhittin Gürün, Lûtfi Ömerbaş ve Şevket Müftügil'in katılmalariyle yapılan
toplantıda konunun özelliği nedeniyle ilgili kuruluşlar olarak Maliye Bakanlığı
ile T. C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünün sözlü açıklamaya çağrılmasına karar
verilmiştir.
İptali
istenen hükümlerin, pek geniş alanı ve o ölçüde de ayrıntıları olan
"Emeklilik" mevzuatını ilgilendirmekte olması itibariyle sözü geçen
hükümlerin bu mevzuat içindeki gerçek yerinin, kanunun öteki hükümleriyle olan
ilgi ve bağlantılariyle varsa aylık durumlarının ve özelliklerinin ve bu
konulardaki uygulamaların gereği gîbî açıklığa kavuşabilmesi için kanunu
hazırlayan ve hükümet düzeyinde uygulanmasını sağlayan ve denetleyen Maliye
Bakanlığı ile uygulamayı bizzat yapan T. C. Emekli Sandığı uzmanlarına konunun
teknik yönlerini incelettirerek sözlü açıklamalarının dinlenmesinin yararlı
olacağı sonucuna varılmıştır.
Avni
Givda ve Recai Seçkin bu düşünceye katılmıyarak sözlü açıklamaya gerek
görmemişlerdir.
Karar
gereğince ilgili kuruluşlara yapılan tebligat üzerine sözlü açıklama için
saptanan 11/4/1972 gününde sözü geçen kuruluşlar adına gelen yetkili
görevlilerce sözlü açıklama yapılmıştır.
VI-
Esasın incelenmesi:
Havanın
esasına ilişkin rapor, dâva dilekçesi, Anayasa'ya aykırılığı öne sürülen Kanun
hükümleriyle Anayasa'nın ilgili hükümleri, bunlara ilişkin gerekçelerle Yasama
Meclisleri tutanakları, konu ile ilişkisi bulunan öteki metinler ve sözlü
açıklama tutanakları okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
A -
1425 sayılı Kanunun 1. maddesinin c bendinin Anayasa'ya aykırı olup olmadığı
sorunu:
Tam
metni yukarıda II işaretli bölümde yazılı bulunan davacı görüşünün bu soruna
ilişkin olanı şu noktalarda toplanabilir;
1-
Önceki kanunlarla emekli aylığının bağlanmasına, emekli keseneği kesilen aylık
tutarları esas olarak kabul edilmiş iken bu kanunla o yol bırakılmış, keseneği
ödenen aylıkla ilgisi olmayan ve başkaca herhangi bir dayanağı da bulunmayan,
yapma nitelikte bir (gösterge tablosu) ihdas olunarak emekli aylığının
bağlanmasında tablodaki rakamların kat sayı ile çarpımı sonunda oluşan miktar
esas alınmak suretiyle memurlara, kesenek verdikleri aylıkları üzerinden emekli
olmak yolu kapatılmıştır.
2-
Memurlara öteden beri 30 fiilî hizmet yılı için emekli kese verdikleri
aylıklarının % 50 si emekli aylığı olarak bağlanırken ve 7/2/1969 günlü, 1101.
sayılı Kanunla da bu miktar % 70 oranına çıkartılmış iken bu kanunla bu oran %
50 nin bile altına düşürülmüş tür.
3-
23/10/1969 günlü, 1186 sayılı Kanunla Sosyal Sigorta emeklileri ve T. C. Emekli
Sandığından emekli aylığı bağlananlar arasında, sosyal güvenlik ve emekli
aylığı bakımından eşitlik sağlanmış iken 1425 sayılı Kanunun söz konusu hükmü
ile memurlar aleyhine olmak üzere bu eşitlik büyük ölçüde bozulmuştur.
Davacı,
bu nedenlerle hükmün Anayasa'nın genel kural ve ilkeleriyle 2., 12. ve 48.
maddelerine aykırı olduğu sonucuna vararak iptaline karar verilmesini
istemektedir.
Öne
sürülen bu görüşler aynı sıra ile aşağıda incelenmiştir :
1)
Anayasa'da, memurların emeklilik haklariyle doğrudan ilgili sayılabilecek iki
hüküm vardır : Bunlar da 48. ve 117. maddelerdir.
117
maddede, (Memurların nitelikleri, atanmaları ödev ve yetkileri, hakları ve
yükümleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.), 48.
maddede ise (Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Bu hakki sağlamak için
sosyal sigortalar ve sosyal yardım teşkilâtı kurmak ve kurdurmak Devletin
ödevlerindendir.) denilmek suretiyle memur haklarından olup, onların sosyal
güvenliğini sağlama yollarından birisini oluşturan "emeklilik"
rejiminin, bu ilkelerin amacı doğrultusunda olmak üzere kanunlarla
düzenleneceği belirtilmiş bulunmaktadır. Zira Anayasa'nın 117. maddesi
gereğince (haklan) nın kanımla düzenlenmesi gereken memurların, tüm yurttaşlar
gibi Anayasa'nın 48. maddesi kapsamına da girdiklerinden ve bu maddede yer alan
sosyal güvenlik hakkına, en az maddede belirtilen nitelik ve koşullariyle,
sahip bulunduklarından kuşku gösterilemez. Tersine bir düşünce, tüm yurttaşlara
tanınan sosyal güvenlik hakkının memur yurttaşlara tanınmaması sonucunu doğurur
ki böyle bir düşüncenin, Anayasa'nın genel ilkeleriyle, özellikle 117. ve 48. maddelerin
amaçlariyle bağdaştırılması olanaksızdır. Hatta denebilir ki 117. madde
kapsamına giren memurların 48. madde gereğince öteki yurttaşlar gibi sahip
oldukları sosyal-güvenlik haklarının, bütün yaşamlarını ve enerjilerini
bağlayarak yürüttükleri kamu güveninin önemine uygun ölçülerde güvence
sağlayacak nitelikte olmak üzere kanunlarla düzenlenmesi bu iki maddenin ortak
ereğini oluşturur.
Şu
açıklamalardan zorunlu olarak aşağıdaki sonuç çıkmaktadır.
Memurların
emeklilik sisteminin ve bu sistemin belkemiği olan emekli aylığının miktarının,
Anayasa'nın genel ilkelerine ve sosyal sigorta gereklerine uygun olarak
adaletli ve eşit ölçüler içinde kalmak ve ülkenin sosyal ve ekonomik durumu ve
memurların görevlerinin niteliğiyle uyuşan bir sosyal güvenlik hakkı sağlamak
şartiyle kanunla düzenlenmesi gereklidir.
Görüldüğü
gibi bu düzenlemede yer alacak hükümlerden bir bölümü, açıklanan koşullara
uygun olmak şartiyle Yasa Koyucunun takdirine dayanacak, öteki bölümünü ise
(sosyal sigorta gerekleri) gibi takdir dışında kalacak matematik ve istatistik
bilimlerinin uygulanma sonuçlan oluşturacaktır.
Örneğin,
emekli aylığını, Yasa Koyucu yukarıda belirtilen Anayasa koşullarına uymak
şartiyle yerinde göreceği miktarda saptadıktan sonra bu aylığın Sosyal Sigorta
esaslarına uyar biçimde ödenmesini sağlayabilmek için (işveren) durumundaki
Devletle (çalışan) memurdan alınması gerekli (kesenek) miktarı, matematik ve
istatistik bilimlerinin esasları uyarınca yaptırılacak "aktüer"
incelemeleri sonucuna göre belirlenerek gerekli kanun düzenlemesi buna uygun
olarak yapılacaktır.
Şu
duruma göre bu konuda önemli olan, keseneğin matrahı ve kesilme biçimi değil,
kurulan emeklilik düzeninin ve emeklilik aylığının miktarının yukarıdaki
koşullara uygun olarak saptanmasıdır. Düzen ve aylık miktarı yukarıdaki
koşullara uygunsa keseneğin eskiden ve şimdi olduğu gibi alınan aylık
üzerinden, veya alınan aylıkla böyle bir ilişki kurulmayarak maktu miktarlar
biçiminde saptanmasında ve emekli aylığının da eskiden olduğu gibi kesenek
kesilen aylıkla orantılı olarak veya aylıkla ilgilendirilmeyerek maktu
miktarlar biçiminde veya bu kanunla yapıldığı gibi başka bir ölçü üzerinden
bağlanmasında ilişilecek bir yon bulunamaz.
Esasen
hayat sigortası sisteminde primin, sigorta edilen menfaate sigortalının sağlık
ve yaş durumuna göre sigortacı tarafından matematik kurallarına ve hayat istatistikleri
verilerine uygun olarak yapılacak hesap sonunda saptanarak sigorta edilenden
belli zamanlarda tahsil edilen maktu bir bedelden ibaret olduğu düşünülecek
olursa emekli keseneğinin kesildiği memuriyet aylığının bağlanacak emekli
aylığına esas teşkil etmesinde bir zorunluk bulunmadığı kolayca anlaşılır.
Bu
bakımdan, 1425 sayılı Kânunun 1. maddesinin iptali istenen (c) bendi ile emekli
aylığının bağlanmasına kesenek kesilen görev aylığı yerine kurumsal bir takım
hesapların ve rakamların esas tutulmuş olmasında Anayasa'ya aykırılık yoktur.
2)
7/2/1969 günlü, 1101 sayılı Kanunla emekli aylığı (30 yıl fiili hizmete göre)
memuriyet aylığının % 70 i olarak kabul edilmiş iken 1425 sayılı Kanunla bunun
% 50 nin altına düşürülmüş olduğu iddiası doğrudur. Ancak bu tutumun Anayasa'ya
aykırı sayılabilmesi için bu oran düşmesi sonucunda emekli aylıklarında
yukarıda l sayılı bentte açıklanan anayasal ilke ve koşullara aykırı bir
durumun oluşmuş bulunması gereklidir.
1425
sayılı Kanunun bu açıdan incelenmesi aşağıdaki sonuçları ortaya koymaktadır:
a)
Sözü geçen Kanun hükümleri sonucunda emekli aylıklarının, memuriyet aylıklarına
oranı, davacının öne sürdüğü ölçüde düşmüş olmakla birlikte emekli aylığının
miktarı, memur aylıklarındaki yükselme nedeniyle eskiye göre önemli bir artış
göstermiştir.
Bugünkü
miktarları bakımından emekli aylıklarının sağladığı sosyal güvenliğin, yurdun
sosyal ve ekonomik durumu açısından toplumun öteki kesimlerine göre adaletsiz
ve eşitsiz nitelikte olduğu ve bu nedenle de Anayasa'nın 48. ve 117.
maddelerinde öngörülen sosyal güvenlik hakkım, Anayasa'nın 53. maddesi de
gözönünde bulundurulmak suretiyle Devletin şimdiki ekonomik gücü ve toplumun
genel ekonomik dengesi ile orantılı olarak sağlamış sayılamayacağı yolunda bir
iddia öne sürülemez. Esasen davacı da bu açıdan bir aykırılık öne sürmeyerek
sadece emekli aylığı ile görev aylığı arasındaki orantının düşmesinden söz
etmiştir. Emekli aylığının açıklanan niteliği bozulmadıkça yalnızca söz konusu
orantının düşmüş olmasının Anayasa'ya aykırılık nedeni sayılması olanaksızdır.
b)
Kesilen keseneklerle Emekli Sandığından sağlanan yararlar arasında adaletli bir
orantı olup olmadığı, başka deyimle bu konuda memur aleyhine bir durum bulunup
bulunmadığı gibi bir sorun ise davacı tarafından öne sürülmediği gibi matematik
kurallara dayandırılması gereken bu konuda Maliye Bakanlığı ve T. C. Emekli
Sandığı temsilcilerince kandırıcı bir bilgi de verilememiştir.
Zira
Emekli Sandığınca Sandığın mali durumu hakkında bazı incelemeler yaptırılmış
olduğu bildirilmiş ise de söz konusu 1425 sayılı kanun hazırlanmasında, ilgili
kurumdan ve iştirakçiden (memurdan) kesilen keseneklerle bu kanunla, kurulan
yeni emeklilik düzeni sonucu sağlanan yararlar arasındaki orantının saptanması
için yapılması zorunlu olan ve 5434 sayılı T. C. Emekli Sandığı Kanununun 29;
maddesinde her beş yılda bir yapılması buyurulan nitelikteki aktüer
incelemelerine benzer bir incelemenin yapılmadığı anlaşılmaktadır. Şu duruma
göre bu konuda herhangi bir sonuca ulaşmanın olanaksız bulunduğu ortadadır.
Yukarıda
açıklanan nedenlerle aylıklarının yeni tutarları üzerinden, eskiye göre, daha
çok miktarda kesenek kesildiği halde bağlanan emekli aylığı ile memuriyet
aylığı arasındaki oranın düşürülmüş olmasının Anayasa'ya aykırı durumun varlığı
için yeter sayılması mümkün değildir.
3)
Sosyal Sigortalar emeklileri ile Emekli Sandığı emeklileri arasında, sağlanan
yararlar bakımından farklı bir durumun yaratılmış olduğu iddiası da doğrudur.
Gerçekten hizmet yılı aynı olan ve birbirine eşit veya çok yakın miktarda aylık
ve ücret alan Sosyal Sigortalar Kurumuna bağlı bir işçi ile Emekli Sandığına
bağlı bir memur arasında bağlanan emekli aylıklarının miktarı bakımından memur
aleyhine olmak üzere büyük farkların mevcut olduğu görülmektedir.
Ancak
(çalışanlar) m bu iki bölüğü arasındaki fark yalnız emekli aylığı miktarında
görülenden ibaret değildir.
Aylık
bağlanmasına hak kazandıran hizmet süresi, aile bireylerine sağlanan tedavi
yardımları, konut kredisi, asgari ücret gibi öteki bir çok konularda da işçi
lehine farklı bir durumun bulunduğu bilinmektedir.
Buna
karşı; keseneğin miktarı, işte kararlılık gibi öteki bazı konularda da işçi
aleyhine sayılabilecek statü farklılıktan bulunmaktadır.
Bu
nedenlerle işçilerle memurlar arasında sosyal güvenlik hakkı bakımından tam bir
kıyaslama yaparak aralarında Anayasa'nın 48. maddesi açısından bir eşitsizliğin
var olduğu sonucuna varmak için her iki Statünün bir bütün halinde ele alınarak
kıyaslamaya gidilmesi ve her iki gurup çalışan arasında, işin niteliğinin
gerektirdiği doğal farklılıkları da gözönünde tutarak derinliğine ve
genişliğine bir inceleme yapılması zorunludur. Ancak böyle bir inceleme sonunda
hangi hükümlerin Anayasa'ya aykırı veya uygun olduğu belli olabilir.
Oysa
dava konusu Kanun, memurların yalnızca emekli aylıklarım düzenlemekte
olduğundan bu kanunu vesile yaparak dava dışındaki Öteki hükümleri karar
kapsamı içine almak olanaksızdır. Çünkü Anayasa Mahkemesi iptal davalarında
istem ile bağlıdır. (22/4/1962 günlü 44 sayılı kanun - Madde 28) Bu nedenlerle
açıklanan nitelikte bir incelemeye yer görülmemiştir.
Öte
yandan sözlü açıklamada işçiler bakımından farklı bir durum yaratmış bulunan
kanunun (hiçbir aktüeryal hesaba dayanmadığı bu bakımından büyük mahzurlarının
meydana çıktığı ve değiştirilmesine tevessül edildiği) belirtilmiş olduğundan
bu durumdaki bir hükmün Anayasa'nın eşitlik ilkesi açısından ölçü olarak ele
alınıp bu ölçüye uymayan öteki hükümlerin Anayasa'ya aykırı olduğunun öne
sürülmesi yerinde değildir.
Yukarıdaki
nedenlerle 1425 sayılı Kanunun I. maddesinin c bendi Anayasa'ya aykırı
olmadığından bu konuya ilişkin istek ret olunmalıdır.
B-
1425 sayılı kanunun 7. maddesiyle 5434 sayılı Kanuna eklenmiş bulunan geçici 1.
maddenin son fıkrası hükmünün Anayasaya aykırı olup olmadığı sorunu :
Söz
konusu geçici 1. madde ile, 1/3/1970 - 28/2/1971 tarihleri arasında bağlanmış
olan emekli, adli malûllük, vazife malûllüğü, dul ve yetim aylıklarının bu
kanundaki yeni hükümlere göre hesap edilerek yüksetilmesi hükmü konulduktan
sonra, yükselme sonucunda oluşacak fakların ödenmesi için iki ayrı usul kabul
edilmiş bulunmaktadır.
1-
1/3/1970 tarihinden 30/11/1970 tarihine kadar olan aylık ve ikramiye farkları
Bakanlar Kurulunca belirtilecek zaman, biçim ve usule göre,
2-
1/12/1970 1/3/1971 tarihleri arasındaki 3 aylık farklar kanunun yayımından
başlayarak 3 ay içinde,
Ödenecektir.
Bu
davada, maddenin son fıkrasında yer alan ve az yukarıda 2 sayılı bentte
açıklanan 1/12/1970 - 1/3/1971 tarihleri arasındaki 3 aylık farkın kanunen
yayımından başlıyarak 3 ay içinde ödeneceğine ilişkin kuralın Anayasaya aykırı
olduğu öne sürülerek iptaline karar verilmesi istenmektedir.
Davacı
söz konusu hükmün, 1/3/1970 tarihinden önceki emeklileri kapsamı dışında
bırakarak bu tarih ile 28/2/1971 tarihi arasında emekli olanların 1/12/1970 tarihinden
sonraki üç aylıklarının üç ay içinde ödenmesini kabul etmesi nedeniyle
emeklilerin bir bölüğüne imtiyaz tanımış olduğu ve bu bakımdan Anayasa'nın 2.
ve 12. maddelerine aykırı bulunduğu kanısındadır.
Gerçekten
1425 sayılı Kanunun 7. maddesiyle 5434 sayılı Kanuna eklenen geçici 3. maddenin
son fıkrası hükmü ile 1/3/1970 tarihinden Önce bağlanmış olan emekli, dul ve
yetim aylıklarının da 1/3/1970 tarihinden geçerli olmak üzere yükseltilmesi ve
yükseltme işlemleri tamamlanıncaya kadar bu aylıklarının 1/3/1971 tarihinden
itibaren % 50 avans ilâvesiyle ödenmesi kabul edilmiş ancak maddenin son
fıkrasiyle bunların, l Aralık 1970 - 1/3/1971 tarihleri arasındaki 3 aylık maaş
farklarının, geçici 1. maddenin son fıkrasındakilerde olduğu gibi kanunun
yayımından başlıyarak 3 ay içinde ödenmesi yerine geçici 1. maddenin ikinci
fıkrasındakilerde, olduğu gibi Bakanlar Kurulunca belirtilecek zaman biçim ve
usule göre ödenmesi esası konulmuştur.
Bu
hüküm farkının dayandığı neden araştırıldıkta şu sonuçlara ulaşılır;
a-
1/3/1970 günü Devlet Memurları Kanununun bir bölüm hükümlerinin, bu arada aylık
miktarına ilişkin olanlarının yürürlüğe girdiği tarihtir. Bu tarih ile l Aralık
1970 günü arasında yeni tutarlara göre fiilen ödeme yapılmış olmamakla birlikte
dereceler ve aylık tutarları belli olmuş ve farklar, Memurların hakkı olarak
Hazinece borçlanılmış, Bakanlar Kurulunca belirtilecek süre içinde ve
saptanacak usule göre ödenmesi esası benimsenmiştir. (31/7/1970 günlü, 1327
sayılı Kanun - Madde : 93)
Demek
ki 1/3/1970 den sonra emekliye ayrılanların görevlerinin yeni derece ve
aylıkları belli olmuş durumdadır. Oysa 1/3/1970 den önce emekli aylığı
bağlanmış olanların 1101 sayılı Kanun gereğince yeni derece ve aylıklarının, o kanundaki
usullere göre ayrıca belli edilmesine ilişkin işlemlerin ikmali gerekmektedir.
b- l
Aralık 1970 ise, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa göre memurlara yeni
derece ve aylık tutarları üzerinden fiilen ödeme yapılmasına başlama tarihidir.
Söz
konusu geçici 1. ve 3. maddeler ile 1/3/1970 tarihinden önce veya sonra emekli
aylığı bağlananlara Devlet Memurları Kanunu ile kabul edilen yeni tutarlar
üzerinden yapılacak ayarlama sonucunda çıkacak aylık farklarının ödenmesi,
memurların görev aylık farklarının ödenmesinde uygulanan usule benzer bir
kurala bağlanmış, yani 1/3/1970 - 1/12/1970 dönemine ilişkin farkların Bakanlar
Kurulunca belirtilecek zaman, biçim ve usule göre ödenmesi esası benimsenmiş,
memurlar 1/12/1970 den itibaren yeni tutarlar üzerinden aylık almaya
başladıktan için Devlet Memurları Kanununun geçerli olduğu 1/3/1970 den sonra
emekli aylığı bağlanan, yani görev aylıklarına ilişkin yeni esasların
haklarında uygulanacak duruma girmesinden sonra emekli olanların 1/12/1970 den
sonraki 3 aya düsen aylık farklarının memur aylık farklarına muvazi olarak
Kanunun yayımından sonra 3 ay içinde ödenmesi kabul edilmiştir.
Buna
karşı 1/3/1970 den önce emekliye ayrılanların 1101 sayılı Kanun gereğince özel
bir aylık ayarlaması işlemine tabi tutulmaları gerektiğinden bunların 1/12/1970
den sonraki 3 aylık farklarının ödenmesinde bu tarihten önceye ilişkin farklar
için uygulanan usulün değiştirilmesi gerekli görülmeyerek bu 3 aylık farkın da
Bakanlar Kurulunca belirtilecek zaman, biçim ve usule göre ödenmesi uygun
görülmüştür.
Yukarıdaki,
açıklamadan söz konusu farklı hükmün nedeninin, iki istihkakın dayandığı görev
aylıkları arasında farklı bir düzenin oluşmuş bulunmasından ve birinciler için
yeni düzen doğrudan uygulandığı halde ikinciler için 1101 sayılı Kanunda
öngörülen ayarlamadan sonra yeni düzene geçilmesinin mümkün olabilmesinden ve
işlemlerin ikmali için de bir zamana ihtiyaç bulunmasından ileri geldiği ortaya
çıkmaktadır.
Bu
bakımdan 1/12/1970 - 1/3/1971 tarihleri arasındaki 3 aylık emekli malûllük, dul
ve yetim aylıklarının farklarının ödenmesi konusunda geçici 1. maddenin son
fıkrasiyle, geçici 3. maddenin son fıkrasına göre, birinciler lehine olarak
değişik bir usulün benimsenmiş olmasının, yapılan yönünden iki ayrı çeşit
istihkakın farklı usuller uygulanmak yoliyle tahakkuk ettirilebilmesinin bir
sonucu olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.
Kaldı
ki, bîr istihkakın, özellikle borçlusu Devlet olan bir alacağın Ödenmesinde
uygulanacak en doğru usulün, mukavaleye dayalı vadeler dışında, hemen ödeme
olduğunda kuşku olmamak gerekir. Borcuna sadakat konusunda Devletin gösterdiği
titizliğin, yurttaşın Devlete olan güvenini artıracağı ve yurttaş -Devlet
ilişkilerini sağlıklı düzeyde tutacağı bir yana bırakılsa bile bu konuda
vereceği iyi örneğin, bireyler arasındaki ilişkileri de etkileyerek sosyal ve
ekonomik hayatta dirlik ve düzenlik ortamını oluşturmak suretiyle büyük ölçüde
kamu yararı sağlayacağı meydandadır.
Bu
bakımdangeçici 1. maddenin iptali istenen ve bir bölüm istihkakın 3 ay içinde
ödenmesini öngören son fıkrası hükmü yerinde ve doğrudur. Bu konudaki
eşitsizliği, bir kısım hak sahiplerinin istihkakının ödenmesini Bakanlar
Kurulunun belirliyeceği tarihe erteleyen geçici 3. maddenin son fıkrası
yaratmaktadır. Bu fıkra ise, davacı tarafından iptal davasına konu yapılmamış
olduğundan 44 sayılı Kanunun 28. maddesi gereğince istem ile bağlı bulunan
Anayasa Mahkemesince karar kapsamının sözü geçen hükme kadar uzatılması
olanaksızdır.
Yukarıdaki
nedenlerle geçici 1. maddenin son fıkrası hükmü Anayasanın 2. ve 12.
maddelerine aykırı bulunmadığından bu hükmün iptaline ilişkin istek ret
olunmalıdır.
C-
1425 sayılı Kanunun 7. maddesiyle 5434 sayılı Kanuna eklenen geçici 2. maddenin
Anayasaya aykırı olup olmadığı sorunu :
Söz
konusu geçici 2. madde hükmü, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi, Temsilciler
Meclisi Üyesi ve dışardan atanmış bakanlardan bu kanunun yayımlandığı tarihten
önce emekliye ayrılmış olanlarla bunların dul ve yetimlerinin aylıklarının
intibak ve yükseltme işlemlerinin (emeklilik bakımından kazanılmış hak olan
derece ve kademe aylığı) esasından ayrılarak, sadece bunlara münhasır olmak
üzere, birinci dereceden emekli olanlar için bu derecenin 4. kademesinin, öteki
derecelerden emekli olanlar için de derecelerinin beşinci kademesinin başlangıç
alınarak yapılması esasını kabul etmektedir.
Davacı
bu hükmün, adı geçen kişilere kazandıkları kademeler üzerinden emekli olma
hakkını vermesi bakımından Anayasanın 2. ve 12. maddeleri hükümlerine aykırı
olduğunu öne sürmektedir.
Konunun
gereği gibi açıklığa kavuşturulabilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyelerinin emeklilik kanunları karşısındaki durumlarının belirlenmesinde yarar
vardır :
l-
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana benimsenegelen bir ilke olarak Türkiye Büyük.
Millet Meclisi üyeliği, memurların tabî bulundukları emeklilik düzeni içinde
emekliliğe hak veren bir görev değildir. Ancak 31/3/1926 günlü, 788 sayılı
Memurin Kanununun 70. ve 73. maddeleriyle mesleği memuriyet olup da
milletvekilliğine seçilenlerin milletvekilliğinde geçirdikleri süreler
emeklilik fiilî hizmetinden sayılarak emeklilik süresini dolduranlara onbin
kuruş üzerinden emekli maaşı bağlanması kabul edilmiştir.
Sorunda
yürürlüğe giren 3/6/1930 günlü, 1683 sayılı Askerî ve Mülkî Tekaüt Kanununun
23. maddesiyle milletvekillerinin bu statüleri aynen sürdürülmüş, ancak
13/4/1936 günlü, 2941 sayılı Kanunun 1. maddesiyle söz konusu 23. maddeye
eklenen fıkralar gereğince emekli aylıklarının hesabında bu tarihe kadar
uygulanmakta olan 3. derece memuriyet aylığı olan "100" lira değiştirilerek
2. derece memuriyet aylığı olan 125 lira esas tutulmuştur. 3/8/1944 günlü, 4644
sayılı Kanunla (Madde 7) ücretli görevlerden milletvekilliğine seçilenlerin de
emeklilik haklarının devam etmesi kabul olunmuştur.
1683
sayılı Kanunun 25. maddesi Büyük Millet Meclisi başkanlariyle Bakanlar Kurulu
üyeleri için ayrı ve istisnaî bir hüküm getirmiş, bunlara mesleklerinin
memuriyet olup olmamasına ve hizmet sürelerine bakmaksızın ayrılışlarında
birinci derece memuriyet maaşı üzerinden aylık bağlanmasını kabul etmiştir.
Hükümlerinin
bir bölümü 1/7/1949 tarihinde geri kalanları da !/' 1/1950 gününde yürürlüğe
girmiş bulunan 8/6/1949 günlü, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu ile milletvekilliği ve Bakanlar Kurulu üyeliği, tüm olarak emeklilik
statüsü dışına çıkartılmış, ancak kanunun yürürlüğe girdiği tarihte
milletvekili veya Bakanlar. Kurulu üyesi bulunanların eski hükümlere göre geçen
hizmet sürelerinin bundan sonrakilere ne yolda eklenerek emeklilik durumlarının
sürdürüleceği geçici nitelikte kabul edilmiştir. (5434 sayılı Kanun : geçici
madde 55 - 64)
9/6/1952
günlü, 5951 sayılı Kanunla bu esastan tekrar eskiye dönülerek emeklilik hakkı
tanınan görevlerde bulunduktan sonra milletvekilliğine seçilenlerin,
seçimlerinden itibaren 6 ay içinde yazı ile Emekli Sandığına başvurmaları
şartiyle emeklilik durumlarının devam edeceği kurala bağlanmış, ancak emekli
aylığının bağlanmasına esas tutulacak olan aylık miktarları, bütün öteki
iştirakçiler gibi, kazanılmış hak olan ve herkes gibi keseneği ödenen derece
aylığı olarak kabul edilmiş ve kanunun 3. maddesiyle en yüksek miktarının da
Devlet baremindeki ikinci derece aylık tutarını geçmemesi esası konulmuştur.
Kanunun
2. maddesiyle bunların hem kendi keseneklerinin hem de kurumlarınca ödenmesi
gereken karşılıklarının milletvekillerince ödenmesi öngörülmüştür.
Bu
Kanunun gerekçesi özet olarak; memur yurttaşların seçilmeleri halinde emeklilik
haklarının kesilmesi suretiyle onların Anayasa ile tanınmış olan seçilme
haklarım kullanmalarının güçleştirilmiş olacağı, oysa aydın kitlenin büyük bir
bölümünü oluşturan memur zümresinin bilgi ve ihtisasından Büyük Millet
Meclisinin müstağni kalamayacağı nihayet paylarına düşen primi ödeyerek evvelce
kazanmış oldukları sigortalı sıfatını korumayı sürdürmelerinin hiç bir malî ve
mantıkî sakıncası da bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır. (T. B. M. M.
Tutanak Dergisi : Donem : 9, Toplantı : 21, Cilt : 15, sayfa : 323 ve 381, 175
S. Sayılı, Basma Yazı; Cilt : 16; sayfa : 141 - 147)
Ancak,
kısa bir süre sonra, 13/2/1954 günlü, 6244 sayılı Kanunla, kesenek karşılığının
milletvekilince ödeneceğine ve emekliliğe esas aylık derecesinin Devlet
baremindeki ikinci derece aylık tutarını geçemeyeceğine ilişkin hükümler
kaldırılmıştır.
Yasama
Meclisi üyelerinin emeklilikleri konusunda yukarıda kısaca özetlenen evrelerden
de anlaşılacağı gibi, emekliliğe tabi bir görevden gelmeleri şartiyle orada
kazandıkları sosyal güvenlik haklarının kesintisiz sürdürülmesini sağlamak
ereğîyle, bunların memurların sosyal güvenlik kurumu olan Emekli Sandığı ile
olan ilişkilerini sürdürmeleri istisnaî hal olarak kabul edilmiştir. Bu
hükümlerin hiç birinde memurlardan üstün ve hak edilmemiş birtakım yararlar
sağlamak suretiyle Yasama Meclisi üyeliğini, eşit koşullarla kesenek ödeyen
öteki iştirakçilerden farklı ve imtiyazlı bir duruma sokmak öngörülmemiştir.
Ancak
dâva konusu geçici 2. madde iledir ki Yasama Meclisleri üyelerinin emekliliği
konusunda (kazanılmış derece ve kademe aylığı) esasından uzaklaşılarak hak
kazanılmamış bir kademe aylığının emekliliğe esas tutulduğu ve böylece öteki
iştirakçilere göre imtiyaz sayılabilecek nitelikte farklı bir durumun
yaratıldığı görülmektedir.
Bu
maddenin Kanuna giriş şekli şöyle olmuştur :
Hükümetçe
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan Kanun tasarısında Yasama Meclisleri
üyeleri hakkında özel bir hüküm yoktur. Buna göre, onların yeni aylıklara
intibak işlemlerinin de bütün öteki iştirakçiler hakkında uygulanan genel
hükümlere tabi tutulmasını öngörüldüğü anlaşılmaktadır ki doğru olanı da budur.
Ancak
tasarının Millet Meclisi Maliye Komisyonunda görüşülmesi sonunda (Yasama organı
üyesi iken 1. derece üzerinden emekli aylığı bağlanmış olanların bu
aylıklarının 1. derecenin son kademesi üzerinden yükseltilmeye tabı tutulmasını
sağlamak maksadiyle tasarıya geçici 2. maddenin) eklendiği ve Bütçe Plân
Komisyonunun da aynı öneriye katılarak maddeyi koruduğu görülmektedir. (Millet
Meclisi Tutanak Dergisi, Dönem : 3, Toplantı : 2, 13. Birleşim : 96, Basma Yazı
S Sayısı : 291, sayfa : 5 ve 10)
Tasarının
Millet Meclisindeki görüşülmesinde sıra bu maddeye geldiğinde Bütçe ve Plân
Komisyonunun gerekçesiz bir önergesiyle madde şu yolda değiştirilmiş ve
görüşmelere bu yeni metin esas alınmıştır : (Geçici Madde 2- Yasama organı
üyesi veya dışarıdan atanmış bakan iken bu Kanunun yayınlandığı tarihten önce
emekliye ayrılmış bulunanların emekli aylıklarının intibak ve yükselme
işlemleri ek 1. maddedeki ek gösterge esasları da gözönünde bulundurularak,
emekli oldukları derecenin son kademesi üzerinden yapılır.)
Görüldüğü
gibi yalnızca 1. derece üzerinden emekli olanlara ilişkin ilk öneri hangi
dereceden emekli olursa olsun bütün yasama organı üyelerini kapsamına alacak
biçimde genelleştirilmiş ve bunlara bulundukları derecenin kazandıkları kademe
aylığı yerine derecelerinin en son kademe aylığı üzerinden aylık bağlanması
önerilmiş, ancak bu ayrıcalığın nedeni üzerinde hiçbir açıklama yapılmamıştır.
Millet
Meclisindeki görüşmeler sırasında, bu hükmün Yasama Organı üyelerine bir
imtiyaz getirdiği öne sürüldüğü gibi buna karşı da bu hükmün, ek : 1. madde ile
Yasama Meclisleri üyelerinin emekliliklerine ilişkin olarak benimsenen esası
daha Önce Yasama Meclisleri üyeliği yapmış olanlara da teşmil suretiyle
adaletin sağlandığından ve memuriyetten siyasete atılanların memur iken
alacakları haklan burada kaybetmemeleri gerektiğinden söz edilmiş ve sonunda
madde komisyonun önerisi gibi aynen kabul edilmiş ve geçici 2. madde olarak
tasarıya girmiştir. (Millet Meclisi Tutanak Dergisi, Dönem : 3, Toplantı : 2,
Cilt : 13, sayfa : 467-471)
Cumhuriyet
Senatosu'nca bu tasarıyı incelemek üzere kurulan geçici komisyon, söz konusu
geçici 2. maddeye (ek I. madde de yapılan değişikliklere paralel olarak yeniden
düzenlenmiştir) gerekçesiyle şu biçime dönüştürmüştür.
(Geçici
Madde 2- Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi veya dışardan atanmış bakan iken bu
Kanunun yayımlandığı tarihten önce emekliye ayrılmış bulunanların emekli
aylıktan ile ölenlerin dul ve yetimlerinin aylıklarının intibak ve yükselme
işlemleri, birinci dereceden emekli olanlarda bu derecenin dördüncü kademesi
üzerinden, diğer derecelerden emekli olanlarda ise, bu derecenin beşinci
kademesi başlangıç alınarak yapılır.
Emekli
iken Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğine seçilmiş olup da bu Kanunun
yayımlandığı tarihte bu sıfatları devam edenler veya etmeyenler ile bunlardan
ölenlerin dul ve yetimlerinin aylıkları hakkında da yukarıki fıkra hükmü
uygulanır.) (Cumhuriyet Senatosu Tutanak Dergisi : Toplantı 10, Cilt: 65,
Birleşim : 80, Basma Yazı S. Sayısı : 1605)
Cumhuriyet
Senatosu Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bu hükmün Büyük Millet
Meclisi üyelerine emeklilik hallerinde "bir imtiyaz, bir faikiyet"
verdiği belirtilmiş ve maddenin kapsamı biraz daha genişletilerek kabul
olunmuş, bu değişiklik Millet Meclisince de aynen benimsenerek yürürlükteki
geçici 2. madde meydana gelmiştir.
Hükümet
tasarısında bulunmayan ve Millet Meclisi Maliye ve Bütçe Plân Komisyonlarında
tasarıya eklenen bu hüküm ile ilgili olmak üzere Millet Meclisi ve Cumhuriyet
Senatosu Genel Kurullarında öne sürülen görüşler şöylece özetlenebilir :
1-
Bu Yasama organı üyeliğinin özel durumunun gerektirdiği bir imtiyaz, bir
faikiyet hükmüdür.
2-
Ek 1. madde ile Yasama Meclislerinin halen görevde bulunan üyelerinin
emeklilikleri konusunda benimsenmiş olan esasın daha Önce Yasama Meclisi
üyeliği yapmış olanlara da teşmilinden ibarettir. Böylece eski ile yeni
arasında adalet tesis edilmiş olmaktadır.
3-
Memuriyetten Yasama Meclisi üyeliğine geçenlerin memuriyette kalmaları halinde
kazanacakları hakların devamını sağlamak amacını taşımaktadır. (Cumhuriyet
Senatosu Tutanak Dergisi : Toplantı : 10, Cilt : 65, sayfa : 615, Millet
Meclisi Tutanak Dergisi Dönem : 3, Toplantı : 2, Cilt : 15, sayfa : 291,
Birleşim : 12 Basma Yazı S. Sayısı : 291 e 1. ek, sayfa 13)
Sonuncudan
başlayarak bu görüşlerin incelenmesi konuya yeterince aydınlık getirecektir.
l-
Memuriyetten Yasama Meclisi üyeliğine seçilenlerin memuriyetteki kazanılmış
haklarının sürdürülmesi yolu ile aydın kitlenin bir bölümünün siyasete
geçmesinin kolaylaştırılmasında kamu yararı bulunup bulunmadığı tartışılabilir.
Bu düşüncenin doğruluğu bir an benimsense bile bunun yolu, mevcut ve kazanılmış
bir hakkın kaybedilmesini önleyici ve Yasama Meclisi üyeliğine geçtikten sonra
da devamım sağlayıcı nitelikteki hükümlerin kabul edilmesidir.
Oysa
yukarıdaki açıklamalarda da görüldüğü gibi geçici 2, madde ile, memuriyette
iken kazanılmış olan hak devam ettirilmekle kalınmamış, kazanılmamış bir kademe
aylığı üzerinden emekli aylığı bağlanması yolu tutulmuştur.
Bu
bakımdan gerekçe olarak ileri sürülen düşünceye ters düştüğü açık olan söz
konusu hükmün böyle bir gerekçe ile savunulması olanaksızdır.
2-
Gerçekten 1425 sayılı Kanunun 2. maddesiyle 5434 sayılı T. C, Emekli Sandığı
Kanunu'na eklenen ek 1. maddenin üçüncü fıkrasında Yasama Meclisi üyeleriyle
dışardan atanan bakanların emeklilik kesenekleri, tüm iştirakçiler için
uygulanan (kazanılmış hak elan derece ve kademe aylığı) esası bir yana
bırakılmak suretiyle hak olarak kazanılmamış bulunan kademelere (birinci dereceye
yükselmiş olanlar için bu derecenin dördüncü kademesi, öteki derecelerde
bulunanlar için bulundukları derecelerin beşinci kademesi) dayandırılmış,
böylece savunulabilir bir nedeni olmayan farklı bir hak, bir imtiyaz tanınarak
Anayasa'nın 12. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı bir durum yaratılmıştır.
İnceleme
konusu olan geçici 2. madde hükmü ile de, ek 1. maddenin niteliği yukarıda
açıklanan hükmüne mütenazır olarak daha önce emekliye ayrılmış olan Yasama
Meclisleri üyeleriyle dışardan atanmış bakanlara aynı imtiyazlı durumun
sağlanması amacının güdüldüğü açıkça görülmektedir.
Anayasa'ya
aykırılığı apaçık olan ve davacı tarafından bu dosyadaki iptal dâvasına konu
yapılmamış bulunan bir hükmün, Kanunun daha önceki maddelerinde yer almış
bulunması, aynı nitelikteki başka hükümlerin Kanunun öteki maddelerine
konulmaları için haklı bir neden teşkil edemeyeceğinden söz konusu geçici 2.
madde hükmünü bu yoldan savunmak üzere öne sürülen düşünceler de geçerli
değildir.
3-
Hükmün Yasama Meclisleri üyeleri ve dışardan atanan bakanların özel durumları
gerektirdiği için "bir imtiyaz, bir faikiyet" yaratılması amacıyla
Kanuna konulmuş bulunduğu düşüncesine gelince :
Yukarıda
Özetlenen tarihi gelişiminden de anlaşılacağı üzere, Yasama Meclisleri
üyelerinin memurların emeklilik statüleriyle ilişkileri, ilke olarak yoktur.
Ancak ülkenin sosyal durumunun bir zorunluğu olarak, aydın kitlenin büyük bir
bölümünü oluşturan memurların hizmet ve ihtisaslarından yasama çalışmalarında
faydalanmak için bunların siyasete geçmelerini kolaylaştırmakta kamu yararı
görülmüş, bu amaçla memurlukta kazanılan emeklilik hakkının Yasama Meclîsi
üyeliğinde de sürdürülmesi esası benimsenmiştir.
Bu
durumda olanlara tanınan en yüksek emeklilik tavanı, önceleri baremin 3.
derecesi iken, sonradan 2. dereceye çıkartılmış, kesenek esasına dayanan Emekli
Sandığı kurulurken, Yasama Meclisi üyeleri emeklilik dışında bırakılmış, kısa
bir süre sonra yeniden Sandık sistemine alınıp öteki memurlar gibi kazanılmış
hak olan aylık derecesi üzerinden emeklilik haklarının devam edeceği esası
kabul olunmuştur.
Bu
konuda konulan ilke, memurlukta kazanılan hakkın Yasama Meclisi üyeliğinde de
devamını sağlamak olduğuna göre söz konusu hakkı oluşturan koşulların, sanki
memurluk sürüp gidiyormuşçasına aynen korunması, yani aynı sandıkta, aynı
kesenek; aynı hizmet süresi, aynı hak ve yükümlerin sürdürülmesi için gerekli
düzenlemenin yapılması maksada yeterli olur. Yoksa (hak devam ettiriliyor)
gerekçesi öne sürülerek bu hakkın niteliği veya niceliği bir yana bırakılıp koşullarda
haklı nedene dayanmayan değişiklikler yolu ile üstün ve kazanılmamış haklar
sağlamak çabası içine girildiğinde, önceleri haklı gibi görünen ilke kaybolur
ve ortada gerekçesine uymayan, haksız yarar ve imtiyazlar sağlayan bir hüküm
kalır.
Demokratik
Hukuk Devleti ilkesini Cumhuriyetin nitelikleri arasında sayan bir Devlet
yapısı içinde Yasama Meclisleri üyelerinin "faikiyet ve imtiyaz"
istemeleri düşünülemez. Böyle bir isteğe dayanan hükmün Anayasa'nın 2.
maddesindeki (Hukuk Devleti) ve 12. maddesindeki eşitlik ilkelerine aykırılığı
açıktır.
Bu
nedenlerle 1425 sayılı Kanunla 5434 sayılı Kanuna eklenen, Yasama Meclisleri
üyelerinden ve dışardan atanmış bakanlardan emekli olanların ve bunların dul ve
yetimlerinin emekli dul ve yetim aylıklarının kazanılmamış kademe aylıkları
üzerinden intibak ve yükseltmeye tabi tutulacağına ilişkin geçici 2. madde
hükmü, Anayasa'nın 2. maddesindeki Hukuk Devleti ve 12. maddesindeki eşitlik
ilkelerine aykırı olduğundan iptal olunmalıdır.
Fazıl
Uluocak, İhsan Ecemiş ve Ahmet H. Boyacıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
Ç-
1425 sayılı Kanunun 7. maddesiyle 5434 sayılı Kanuna eklenen geçici 4. maddenin
son fıkrasının Anayasa'ya aykırı olup olmadığı sorunu :
Söz
konusu geçici 4. madde ile vatanî hizmet aylığı alanların bir bölümünün
aylıkları yüzde yüz oranında artırılmakta ve maddenin iptali istenen fıkrası
ile de bu artırma nedeniyle ortaya çıkan 1/3/1970-28/2/1971 tarihleri arasına
ait farkların;
a)
1/3/1970 - 30/11/1970 tarihleri arasındaki bölümünün Bakanlar Kurulunca belirtilecek
zaman, biçim ve usûle göre,
b)
1/12/1970 - 28/2/1971 tarihleri arasındaki 3 aylık bölümünün de Kanunun
yayımından başlayarak 3 ay içinde,
Ödenmesi
esası kabul edilmektedir.
Görüldüğü
gibi bu düzenleme ile 1/3/1970'den sonra bağlanan emekli aylıklarına ilişkin
farkların ödenmesi konusunda geçici 1. madde ile kabul edilmiş bulunan usulün
bu maddenin konusu olan vatanî hizmet aylıklarının artış farklarının
ödenmesinde de aynen uygulanması öngörülmüş bulunmaktadır.
Davacı
bu fıkranın, 1/12/1970 - 28/2/1*71 tarihleri arasındaki üç aylık farkın 3 ay
içinde ödenmesine ilişkin hükmünü, geçici 1. maddede olduğu gibi 1/3/1970
tarihinden önce emekli, olanlardan farklı olarak üç aylık maaşın üç ay içinde
verilmesini öngörmüş olması nedeniyle Anayasa'nın 2. ve 12. maddelerine aykırı
görmektedir.
Geçici
4. maddenin konusu olan (vatanî hizmet aylıkları), emekli aylığı olmadığı gibi
o nitelikte bir istihkak da değildir. Üstün ölçüde yurt hizmeti yapmış olanlara
veya onların dul ve yetimlerine Devletin şükran duygularının bir ifadesinden
ibaret olan bu aylıkları, emekli aylıklariyle kıyaslayarak, ödeme usulleri
bakımından da olsa, aralarında bir eşitlik aramak yerinde değildir.
Bu
bakımdan iptal isteğinin gerekçesi geçerli sayılamaz.
Kaldı
ki, geçici 1. maddenin son fıkrasına ilişkin olarak yukarıda VI. bölümün B
bendinde yapılan açıklamalarda da belirtildiği gibi, derhal ödenmesi asıl olan
bir istihkak hakkında buna yakın bir usulün benimsenmiş olmasını, başka benzer
istihkakların ödenmesinin vadeye bağlanmış bulunması veya ödenmelerinin
belirsiz bir zamana bırakılmış olması halleri Anayasa'ya aykırı duruma
dönüştüremez.
Bu
konular yukarıda B bendinde geniş bir biçimde açıklanmış olduğundan burada da
aynen geçerli olan düşüncelerin tekrarı gereksiz bulunmuştur.
Bu
nedenlerle dâva konusu geçici 4. maddenin son fıkrası hükmü Anayasa'ya aykırı
olmadığından bu fıkranın iptaline ilişkin isteğin reddine karâr verilmelidir.
D-
1425 sayılı Kanunun 7. maddesiyle 5434 sayılı Kanuna eklenen geçici 6. maddenin
son fıkrası hükmünün Anayasa'ya aykırı olup olmadığı sorunu :
Bu
madde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun yürürlüğe girdiği ve fakat bu
Kanunla kabul edilen yeni aylık tutarlarının ödenmesine henüz başlanmadığı
1/3/1970 - 30/11/1970 tarihleri arasındaki devrede borçlanma isteğinde bulunmuş
olanların borçlanma işlemlerinde, ilgililerin ellerine geçmeyen yeni tutarların
yerine % 35 zamlı olarak almaya devam ettikleri eski tutarların esas alınmasını
kabul etmiş bulunmaktadır.
Bu
hükme göre, sözü göçen devrenin bitiminden, yani 30/11/1970 tarihinden sonra
borçlanma isteğinde bulunanların borçlanma işlemlerinde artık eski tutarların
değil, fiilen almaya başladıkları yeni tutarların esas alınması gerekmektedir.
Maddenin
iptali istenen son fıkrası ile, Emekli Sandığının tüm iştirakçileri hakkında
uygulanan bu genel kuraldan uzaklaşılarak, 30/11-1970 tarihinden sonra bu
Kanunun yayımlandığı tarihi (11/7/1971) takip eden 90. günün sonuna, yani 9
Ekim 1971 akşamına kadar borçlanma isteğinde bulunan Yasama Meclisleri
üyelerinin borçlanma işlemlerinin, yeni tutarlar üzerinden aylık aldıkları
halde, eski aylık tutarlarının esas alınması suretiyle yapılması
öngörülmektedir. Yani tüm iştirakçilerin yeni aylık tutarları üzerinden
borçlandıkları bir devreyi, Yasama Meclisleri üyeleri daha düşük olan eski
aylık tutarları üzerinden borçlanabilmektedirler.
Davacı,
dilekçesinde, öteki iştirakçilere göre Yasama Meclisleri üyeleri lehine olarak
kabul edilmiş bulunan bu farklı hükmün, T. B. M. Meclisi üyelerine borçlanma
miktar ve süresi bakımından imtiyaz tanınması itibariyle Anayasa'nın 2. ve 12.
maddelerine aykırı olduğu görüşünü öne sürmektedir.
Kanuna
ilişkin Hükümet tasarısında ve Millet Meclisi Maliye ve Bütçe Plân
Komisyonlarınca hazırlanan metinlerde bulunmayan bu hükme Millet Meclisince de
yer verilmemiştir.
Ancak
tasarıyı inceleyen Cumhuriyet Senatosu Geçici Komisyonunca, (eklenen bir fıkra
ile Türkiye Büyük Millet .Meclisi üyeleri hakkında da aynı hükmün uygulanacağı
belirtilmiştir) gerekçesiyle tasarının geçici 6. maddesine bu dâva ile iptali
istenen söz konusu hükmün eklendiği ve Cumhuriyet Senatosu Genel Kurulunda da
konu üzerinde görüşme olmadan oylanarak kabul edildiği görülmektedir. (Cumhuriyet
Senatosu Tutanak Dergisi : Toplantı 10, Cilt : 65, sayfa : 621 ve aynı Cilt :
80, Birleşim, sonundaki 1605 S. Sayılı basma yazı sayfa : 4 ve 19)
Komisyon
gerekçesinde yer verilen (aynı hükmün uygulanacağı) deyimi ile, maddenin ilk
fıkrasında bütün iştirakçiler hakkında uygulanması öngörülmüş bulunan genel
nitelikteki hükmün Yasama Meclisleri üyeleri hakkında da uygulanacağını
belirtmek maksadının güdüldüğü ifade edildiği halde eklenen fıkra metninin,
birinci fıkradaki hükmünden ayrı ve Yasama Meclisleri üyeleri için özel bir
yarar ve imtiyaz sağlayıcı nitelikte olduğu görülmektedir.
Haklı
nedene dayanmayan, hattâ hükmü maddeye ekleyen Komisyonun raporunda belirttiği
gerekçeye de uymayan söz konusu fıkra hükmünün Anayasa'nın 12. maddesindeki
eşitlik ilkesine aykırılığı ortadadır ve bu nedenle de iptaline karar
verilmelidir.
E-
1425 sayılı Kanunun 7. maddesiyle 5434 sayılı Kanuna eklenen geçici 14.
maddenin Anayasa'ya aykırı olup olmadığı sorunu :
Söz
konusu madde ile Sanığın her türlü kanunî gelirleri ile giderleri ve
harcamaları arasında ortaya çıkacak gelir fazlasının Genel Bütçeye gelir
kaydolunması ve Sandığın nakit durumu gerekli ödemeleri ve harcamaları
karşılayamadığı takdirde, Sanığın talebi üzerine Maliye Bakanağı Bütçesinin
sosyal transferler bölümüne bu husus için konulacak ödenekten Sandığa ödeme
yapılması ilkesi kabul olunmaktadır.
Kanan
metninde bu hüküm "Geçici Madde" olarak adlandırılmış ise de herhangi
bir olay veya zaman ile sınırlı olmayıp daimî niteliği bulunduğundan hükmün
geçici maddeler arasına konulmasının yerinde olmadığı görülmektedir.
Her
ne kadar tasarının Cumhuriyet Senatosu Genel Kurulundaki görüşülmesi sırasında
maddenin bu niteliği üzerinde yapılan eleştirilere karşı komisyon, sözcüsüne
Emekli Sandığı sistemi üzerinde incelemeler yapıldığı, varılacak sonuca göre
sandığın bünyesinin kesin biçimini alacağı, bu itibarla Sandığın mali bünyesine
ilişkin söz konusu hüküm o zaman kesin bir düzenlemeye dönüşeceği için maddenin
geçici olarak adlandırıldığı öne sürülmüş ise de bir maddenin geçicilik
niteliği, o maddenin teklifi île sonradan ulaşılması tasarlanan ereğe göre
değil, bizzat madde de yer alan hükmün bir süre veya bir olay ile sınırlı
olmasına göre belli olduğundan ve söz konusu maddenin metninde ise böyle bir
sınırlama değil sürekli bir hüküm niteliği bulunduğundan maddenin (geçici) diye
nitelendirilmesinin doğru olmadığı anlaşılmaktadır.
Davacı
siyasî parti, bu hükmün, çalışanların güvenliğini tehlikeye sokacak nitelikte
olması nedeniyle Anayasa'nın 2. ve 48., Sandık gelirinin bir vergi olmaması
sebebiyle 61. ve Devletin gelir ve giderlerinin Bütçe Kanununda gösterilip
düzenleneceğini bildiren 126. maddelerine aykırı olduğu görüşünü öne
sürmektedir.
Kanuna
ait Hükümet tasarısında, geçici 14. maddenin şimdiki biçimiyle var olduğu,
Millet Meclisi ile Cumhuriyet Senatosunun ilgili komisyonlarında ve genel
kurullarında yapılan görüşmeler sonunda da aynen benimsenerek Kanunlaştığı
görülmektedir. (Millet Meclisi Tutanak Dergisi : Dönem : 3, Toplantı : 2, Cilt
: 13, sayfa : 493 - 504, 96 Birleşim sonundaki 291 S. Sayılı Basma Yazı : sayfa
: 6, 11, 28; Cumhuriyet Senatosu Tutanak Dergisi : Toplantı : 10, Cilt : 65,
sayfa : 623 - 638, 80. Birleşim sonundaki 1605 S. Sayılı Basma Yazı : sayfa :
4, 20, 21)
Söz
konusu maddenin Hükümet tasarısındaki numarası 12 olup gerekçesi şöyledir :
(Geçici
onikinci madde, 1971 yılı Bütçe Kanununda sevkedilen hükme paralel olarak
getirilmiş olup, Sandık gelir fazlasının genel bütçeye gelir kaydedebileceği
hakkındadır.)
Yasama
Meclislerindeki görüşmeler sırasında bu maddenin, sandığın 5434 sayılı Kanunla
saptanmış olan hüviyetini ve tüzel kişiliğini zedelediği, Sandık gelir
fazlasını Hazineye aktarmak suretiyle bu gelirin emekliler lehine Sandığın
sorumlu ve yetkili kurallarınca gereği gibi işletilme ve nemalandırılmasının ve
sonucundan emeklilerin zaten dar olan geçim durumlarının biraz olsun
ferahlatılması yönünde kullanılmasının önlendiği ileri sürülmüş, buna karşı
Sandığın bir Devlet kurumu olduğu, büyük ölçüde Devlet katkısı bulunan
gelirlerinin tümünü, onun ancak bir bölümüne katılan emeklilere ait saymanın
yerinde olmadığı ve binnetice Devlet topluluğuna dahil bir kurumun gelir
fazlasının Devletin iktisadî kalkınma konularına yönetilmesinin isabetli
bulunduğu, esasen bu madde ile emekli, dul ve yetim aylıklarının ödenmesi
Hazinece güvence altına alınmış olduğundan bu ödemelerde herhangi bir aksamanın
söz konusu olamıyacağı görüşleri ileri sürülerek sonuçta madde oylanarak aynen
kabul edilmiştir.
Konuya
girmeden önce bir noktanın belirtilmesinde yarar vardır :
T.
C. Emekli Sandığı, tüzel kişiliği olan ve hakkında kendi Kanunundaki özel
hükümler dışında Devlet iktisadî teşekküllerine ilişkin hükümler uygulanan bir
Devlet kurumudur. Devletin temel kuruluşlarından (yürütme) içinde yer alır ve
Maliye Bakanlığına bağlıdır. (5434 sayılı Kanun- Madde 1) Sandığın mallan,
gelir ve alacakları Devlet mallarının hak ve ruçhanlığını haizdir. Bunlara
karşı suç işleyenler hakkında Devlet mallarına karşı suç işleyenler gibi
kovuşturma yapılır. (Aynı Kanun- Madde 20)
Bu
maddelerden açıkça anlaşıldığı gibi T. C. Emekli Sandığının mallan Devlet malı
değildir. Anayasa'nın 2. maddesindeki sosyal Devlet ve 48. maddesindeki sosyal
güvenlik ilkelerinin gereklerine uyularak işveren sıfatiyle Devletin ve Devlet
kurumlarının, çalışan sıfatiyle de iştirakçilerin ödedikleri primlerden
(kesenek ve karşılığında) ve ayrıca Devletin ve kurumların Sandığın yönetim
giderlerini karşılamasından oluşan bîr sermaye, T. C. Emekli Sandığı tüzel
kişiliğinin işletme ve idaresine bırakılmıştır.
Anayasa'nın
48. maddesinde, herkesin ve bu terimin genel kapsamı içinde olan memurların
sahip oldukları sosyal güvenlik hakkım sağlamak için sosyal sigortalar ve
sosyal yardım teşkilâtı kurmanın ve kurdurmanın Devletin ödevlerinden bulunduğu
ilkesi yer almaktadır.
Buna
göre, Devletin, sosyal güvenlik kurumlarını, niteliğinin gereklerine göre
(sosyal sigorta) veya (sosyal yardım) teşkilâtı biçiminde kurması
gerekmektedir.
Memurların
emeklilik hakları, işveren ve çalışanlar arasında ortaklaşa katkıda bulunmak
suretiyle meydana getiren sosyal güvenlik sistemdin kapsamı içinde olduğuna ve
Devletçe tek taraflı olarak memura tanınmış bir sosyal yardım kurumu
niteliğinde bulunmadığına göre hu hakkın "sosval sigorta" esaslarına
uygun olarak kurulacak bîr teşkilât eliyle sağlanmasında anayasal zorunluk
bulunduğu ortadadır.
Esasen
böyle anayasal zorunluğun bulunmadığı bir dönemde bile, emeklilik sisteminin
zaman içinde gelişen niteliği Yasa Koyucu bu yöne zorlamış ve 5434 sayılı
Kanunla T. C. Emekli Sandığı, yaşlılık, malûllük ve ölüm sigortası niteliğinde
kurulmuş, sermayesinin amaca uygun biçimde idare ve işletilmesi için gerekli
yetkiler ve tüzel kişilik kuruma verilmiştir.
Öte
yandan Kanunun 29. maddesiyle Maliye Bakanlığına, en az beş yılda bir defa,
harp halinde, harbin sona erdiği tarihten itibaren en çok 6 ay içinde Sandığın
malî durumunu ve bu Kanunla kabul edilen çeşitli ödemeleri her yönden, biri
aktüer olmak üzere, teknik uzmanlara inceletme görevi verilmiştir.
Aynı
maddeye göre, inceletmeler sonunda Sandığın malî durumunun sağlamlaştırılması
ve geleceğinin zarardan korunması için bu Kanun hükümlerinde değişiklik
yapılması gerekli görülürse, bir Kanun tasarısı hazırlanarak Büyük Millet
Meclisine sunulması ve bu Kanundan sonraki ilk incelemenin de üç yıl içinde
aktüerlere yaptırılması gerekmektedir.
Görüldüğü
gibi bu Kanunla, bir sosyal sigorta kurumu niteliğinde olmak üzere bilimsel ve
matematik esaslara uygun olarak idare ve işletilmesi Öngörülmüş bulunan T. C.
Emekli Sandığının, gelirlerinde giderlerini aşan bir artış olursa. Bunun, ya
iştirakçilerin sigorta edilen haklarının genişletilmesi yolunda kullanılması
buna yurdun sosyal ve ekonomik durumu açısından gerek görülmediği takdirde,
iştirakçilerle işveren kurumların yükümlerinin hafifletilmesi için Kanunda değişiklik
yapılması gerekmektedir.
Böyle
yapılmayarak Sandığın gelir fazlasının Hazineye irat kaydolunması durumu,
yukarıda açıklandığı gibi Anayasa'nın 48. maddesine aykırı olduktan başka 61.
maddesine de aykırılık gösterir. Zira bu gelir fazlasının Hazineye irat kaydı
sonunda, Sandık iştirakçilerinin hakkı olan ve hatta bir bölümü bizzat bu
iştirakçilerden toplanan paraların Devletin genel giderleri için sarfedileceği
ortadadır. Bunun neticesinde Sandık iştirakçileri, Devletin giderlerine, öteki
yurttaşlardan ayrı olarak ve fazladan katılmaya zorlanmış olmaktadır. Bunun
haklı bir nedeni olmadığı gibi sözü geçen iştirakçilerin bu biçimde özel ve
fazla bir malî yüküm altına sokulmalarını gerektiren üstün bir mali güce sahip
bulundukları da düşünülemez. Şu hale göre bu hüküm Anayasa'nın 1488 sayılı
Kanunla değişik 61. maddesinde yer alan (Herkes, kamu giderlerini karşılamak
üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.) ilkesindeki koşullara da
aykırılık göstermektedir.
Yukarıdaki
nedenlerle dâva konusu geçici 14. maddenin birinci fıkrası Anayasanın 48. ye
61. maddelerine aykırı olduğundan iptaline karar verilmelidir.
Şahap
Arıç ve İhsan Ecemiş bu görüşe katılmamışlardır.
Maddenin
ikinci fıkrasına gelince :
Bu
fıkrada, Sandığın nakit durumunun gerekli ödemeleri ve harcamaları
karşılayamaması halinde, bunların Sandığın isteği üzerine, Maliye Bakanlığı
Bütçesine konulacak ödenekten ödenmesi öngörülmektedir.
Yukarıda
da belirtildiği gibi Sandığın gelir ve giderlerinin kendine yeterli alması
asıldır. Bunun sağlanmasının yollan da Kanunda gösterilmiştir. Buna rağmen
Hükümetin görevlerini zamanında ve ereği gibi yerine getirmemesi nedeniyle
Sandığın, karşılamak zorunda olduğu sosyal güvenlik hakkının malî yükümlerini
yerine getiremez duruma düşmesi halinde, Anayasanın 48. maddesi gereğince bu
hakkı sağlamakla asıl görevli olan Devletin sorumunun ortaya çıkması ve bu
nedenle de bu sorumun gerektireceği malî yükümlerin Devletçe karşılanması
doğaldır.
Geçici
14. maddenin söz konusu ikinci fıkrası bu açıdan ele alındığında Anayasa'nın
48. maddesine uygun bir düzenleme olduğu anlaşılır.
Bu
nedenle Anayasa'ya uygun bulunan bu fıkra hükmüne ilişkin isteğin reddine karar
verilmelidir.
F-
1425 sayılı Kanunun 7. maddesiyle 5434 sayılı Kanuna eklenen geçici 20.
maddenin Anayasa'ya aykırı olup olmadığı sorunu :
Söz
konusu madde ile, 1243 Sayılı Kanunun 1. maddesinde sayılan meslek
mensuplarından halen T. B. M. Meclisi üyesi olanların, yani halen Milletvekili
ve Cumhuriyet Senatosu üyesi olan tıp mesleği mensuplarının, o Kanunda yazılı 5
yıl süre ile Sağlık Bakanlığı kadrolarında görev yapma koşulu aranmaksızın sözü
geçen Kanunun 1. maddesi hükümlerinden yararlanmaları öngörülmektedir.
Davacı,
dilekçesinde bu hükmün, borçlanmada ve öteki yönlerde yalnız T. B. M. Meclisi
üyesi olanlara bir imtiyaz tanınması nedeniyle Anayasa'nın 2. ve 12.
maddelerine aykırı bulunduğunu öne sürmektedir.
3017
sayılı Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Teşkilat ve Memurin Kanununa bir madde
ile iki geçici madde ilâvesine dair olan, 5/3/-1970 günlü, 1243 sayılı Kanunun
1. maddesi hükmü şöyledir :
(Yurt
içinde veya dışında mesleklerini serbest ifa etmekte veya barem dışı ücretli
hizmetlerde çalışmakta iken ilk defa memuriyette intisap ederek veya
memuriyetten ayrıldıktan sonra aynı şekilde serbest meslek veya barem dışı
hizmetlerde çalışıp tekrar memuriyete dönerek Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı
teşkilâtında vazife alan tabip, diş tabibi, eczacı ve yardımcı sağlık
personelinin serbest veya barem dışı hizmette geçirdikleri sürenin 3/4 ü
sosyalizasyon bölgelerinde en az 3 yıl çalışanların veya çalışacak olanların
tamamı memuriyette geçmiş gibi sayılarak girebilecekleri derecelere atanmaları
yapılır ve bu suretle kıdeme eklenen müddetlerin azamî on yılı 5434 sayılı T.
C. Emekli Sandığı Kanunu esasları dairesinde borçlandırılarak emeklilik fiilî
hizmet süresine ilâve olunur. Bu suretle borçlananların Bakanlık teşkilatında
beş yıl hizmet görmeleri ve borçlarını beş yıl içinde T. C. Emekli Sandığına
ödemeleri gerekir. İlgililerin terfi ve emeklilik kıdemlerine eklenecek
şiirlerde bilfiil meslekleri ile iştigal etmiş olmaları şarttır.) (Düstur 5.
Tertip, Cilt : 9, sahife : 716) .
Görüldüğü
gibi bu Kanun, serbest çalışan sağlık personelinin Sağlık ve Sosyal Yardım
Bakanlığı kadrolarında görev almaları sağlama amacını taşımaktadır.
Bu
amacın sağlanması için de Kanun iki temele dayandırılmıştır.
l-
Söz konusu sağlık personeli mutlak surette Sağlık ve Sosyal fardım Bakanlığı
teşkilâtında görev almalıdır.
Bu
nedenle Devletin öteki Bakanlıklarında ve sağlık kuruluşlarında görevli sağlık
personeli bu Kanundan faydalandırılmamıştır.
2-
Bu suretle görev alanların beş yıl Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı
teşkilâtında bilfiil göreve devam etmeleri şarttır.
Kanunun
geçici 1. maddesinin birinci fıkrası ile, Kanunun yayımı tarihinden itibaren
iki yıl içinde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına müracaat edenlerin bu
hükümlerden faydalanması esası konulmuş aynı maddenin ikinci fıkrasiyle de
seçimle alınan görev sebebiyle iki yıl içinde müracaat edememiş olanların bu
görevlerinden ayrıldıktan sonra altı ay içinde müracaatları halinde birinci
maddeden faydalanmaları kabul olunmuştur.
Görüldüğü
gibi Yasama Meclisleri üyelerine bu Kanundan yararlanma yolu da açık tutulmuştur.
Dâva
ve inceleme konusu geçici 20. madde ile, seçimle görev alanlardan sadece asıl
meslekleri tabip, diş tabibi, eczacı ve yardıma sağlık personeli olan
milletvekili ve Cumhuriyet Senatosu üyeleri hakkında yukarıdaki hükümler
yeterli görülmiyerek sözü geçen 1243 sayılı Kanunun amacına taban tabana zıt
düşen ve hiçbir haklı nedene de dayanmayan imtiyaz sağlayıcı nitelikteki bu
hüküm kabul olunmuştur. Zira bu hükümle 1243 sayılı Kanunun iki temeli, yani
(Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı teşkilatında bilfiil görev alma ve en az beş
yıl müddetle çalışma) koşulları bir yana bırakılarak, hiçbir neden olmadığı
halde Yasama Meclisleri üyesi iken de söz konusu Kanunla tanınan haklardan
faydalanılması kabul edilmiştir.
1425
sayılı Kanuna ilişkin Hükümet tasarısında ve Millet Meclisince kabul olunan
metinde ve hatta Cumhuriyet Senatosunun tasarıyı inceleyen Geçici Komisyon
metninde bulunmayan bu hüküm, Cumhuriyet Senatasu Genel Kurulunda geçici 19.
maddesinin görüşülmesinin bitip de geçici 20. maddesinin görüşülmesine
başlanacağı sırada bir Cumhuriyet Senatosu üyesince geçici 20. madde olarak
verilen ve hiçbir gerekçeyi ihtiva etmeyen bir önergenin, söz alan
olmadığından, görüşmesiz oylanıp kabul edilmesi suretiyle Kanuna girmiş
bulunmaktadır. (Cumhuriyet Senatosu Tutanak Dergisi : Toplantı : 10, Cilt : 65
sayfa : 646)
Görüldüğü
gibi haklı herhangi bir gerekçeye dayanmayan ve sadece asıl meslekleri tıp
dalının çeşitli bolüm ve kademesi olan Yasama Meclisleri üyeleri hakkında ve
onların sırf bu sonucu sıfatlan dolayısiyle tanınmış olan bu hüküm ile aynı
mesleğin Yasama Meclisleri üyesi olmayan öteki mensuplarına karşı bir üstünlük
ve ayrıcalık sağlama amacının güdüldüğü, başkaca herhangi bir açıklamayı
gerektirmeyecek derecede ortadadır.
Bu
niteliği ile Anayasa'nın 12. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırılığı belirgin
olan söz konusu geçici 20. maddenin iptaline karar verilmelidir.
VII-
Sonuç :
11/7/1971
günlü, 13892 sayılı Resmî Gazete'de de yayımlanan "5434 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'na Ek ve geçici maddeler eklenmesine ve bu
Kanun ile diğer Kanunların bazı hükümlerinin değiştirilmesine ve
kaldırılmasına" dair 8/7/1971 günlü 1425 sayılı Kanunun :
A-
1. maddesinin (c) bendinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve dâvanın bu hükme
yönelen bölümünün reddine oybirliği ile;
B-
7. maddesiyle 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa eklenen:
1)
Geçici 1. maddenin son fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve dâvanın bu
hükme yönelen bölümün reddine oybirliğiyle,
2)
Geçici 2. maddenin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline Fazıl Uluocak, İhsan
Ecemiş ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun karşı oylariyle ve oyçokluğu ile,
3)
Geçici 4. maddenin son fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve dâvanın bu
hükme yönelen bölümünün reddine oybirliğiyle,
4)
Geçici 6. maddenin son fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline
oybirliğiyle,
5)
Geçici 14. maddenin :
a)
Birinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline Şahap Arıç ve İhsan
Ecemiş'in karşı oylariyle ve oy çokluğu ile,
b-
İkinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve dâvanın bu hükme yönelen bölümünün
reddine oybirliğiyle,
6)
Geçici 20. maddenin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline oybirliğiyle;
6/6/1972
gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Muhittin
Taylan
|
Başkanvekili
Avni
Givda
|
Üye
Fazıl
Uluocak
|
Üye
Sait
Koçak
|
|
|
|
|
Üye
Nuri
Ülgenalp
|
Üye
Şahap
Arıç
|
Üye
İhsan
Ecemiş
|
Üye
Recai
Seçkin
|
|
|
|
|
Üye
Ahmet
Akar
|
Üye
Ziya
Önel
|
Üye
Kâni
Vrana
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
|
|
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Şevket
Müftügil
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
Kararın,
1425 sayılı Kanunun 7. maddesiyle 5434 sayılı T. C. Emekli Sandığı Kanununa
eklenen geçici 14. maddenin iptaline ilişkin kısmına ait karşı oy yazısı :
İptal
dâvasının ek geçici 14. maddeye ilişkin kısmı, bir sosyal güvenlik kurumu olan
T. C. Emekli Sandığı'nın gelir fazlasının Hazineye irat kaydedilmesi
çalışanların güvenliğini tehlikeye sokacak nitelikte olup Anayasa'nın 2. ve 48.
maddelerine ve Sandık gelirleri bir vergi olmaması sebebiyle 61. ve 126.
maddelerine aykırı olduğu, esaslarına dayanmaktadır.
Anayasa
Mahkemesince bu konu hakkında: Sözü geçen ek geçici 14. maddenin iptaline
çoğunlukla karar verilmiştir.
Çoğunluk
gerekçesinde bu husus hakkında kabul edilen esaslar özetlenecek olursa :
Anayasa'nın
48. maddesi hükümlerine göre, Devletin sosyal güvenlik kurulmasını, niteliğinin
gereklerine göre sosyal sigorta ve sosyal yardım teşkilâtı biçiminde kurması
gerekmektedir.
Memurların
emeklilik haklan işveren ve çalışanlar arasında ortaklaşa katkıda bulunmak
suretiyle meydana getirilen sosyal güvenlik sisteminin kapsamı içinde olduğuna
ve Devletçe tek taraflı olarak memurlara tanınmış bir sosyal yardım kurumu
niteliğinde bulunmadığına göre bu hakkın sosyal sigorta esaslarına uygun olarak
kurulacak bir teşkilât eliyle sağlanmasından anayasal bir zorunluk bulunduğu
ortadadır.
5434
sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu ile, bir sosyal sigorta kurumu niteliğinde
olmak üzere bilimsel ve matematik esaslara uygun olarak idare ve işletilmesi
öngörülmüş bulunan T. C. Emekli Sandığının gelirlerinde giderlerini aşan bir
artış bulunursa bunun ya iştirakçilerin sigorta edilen haklarının
genişletilmesi yolunda kullanılması veya iştirakçilerle işveren kurumların
borçlarının hafifletilmesi için Kanunda değişiklik yapılması gerekmektedir.
Böyle
yapılmıyarak Sandığın gelir fazlasının Hazineye irat kaydedilmesi, Anayasa'nın
48. maddesine aykırı olduktan başka, bu gelir fazlasının Hazineye irat kaydolunması
ile, Sandık iştirakçilerinin hakkı olan ve hatta bir bölümü bu iştirakçilerden
toplanan paraların Devletin genel giderlerine diğer yurtaşlardan ayrı ve
fazladan katılmaya zorlanmış olmaktadır ki bunun haklı bir nedeni bulunmadığı
gibi bu iştirakçilerin bu biçimde özel ve fazla bir malî yüküm altına
konulmalarını gerektiren üstün bir malî güce sahip bulundukları da sözkonusu
olmadığından Anayasa'nın 61. maddesine aykırıdır." şeklindedir.
Aşağıda
açıklanan nedenlerle bu görüşe katılmıyorum :
Durum
şudur : T. C. Emekli Sandığı, Maliye Bakanlığına bağlı ve bütün idari giderleri
Hazineden ödenen bir Devlet kurumudur. Sandık, 5434 sayılı Kanunla, kuruluş ve
işleyiş tarzı itibariyle sosyal sigorta niteliğini haiz olmak üzere
kapitalizasyon sistemine göre kurulmuş idi. Bu sistem, bağlanan aylıkların
ödenen keseneklerle orantılı olarak "tayin edilmesi esasına dayanmakta
olduğundan emekli aylıklarının zamanla değişen iktisadî şartlara göre
arttırılmasına imkân vermediği görülerek sonradan çıkarılan Kanunlarla getirilen
hükümlere göre kapitalizasyon sisteminden ayrılmış ve bugünkü sisteme geçilmiş
olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim, bugün eskiden emekliye ayrılmış olan binlerce
memurun aylıklarında bugünkü iktisadî şartlara göre yükseltmeler; yapılmış
bulunmaktadır.
İptal
konusu geçici 14. madde ile sandığın gelir fazlasının genel bütçeye irat kayıt
olunacağı esası kabul edilmekle beraber, sandığın açığının Hazinece ödeneceği
esası dahi kabul edilmiş; bu esas ile Devletçe şandık iştirakçilerine âti için
bir garanti sağlamış bulunmaktadır.
T.
C. Emekli Sandığının iptal konusu bu kanun hükmü ile aldığı hüviyet artık bir
sosyal sigorta değildir. Ancak, Emekli Sandığının bu haliyle bir sosyal
güvenlik temin etmiş olduğunda da kuşku yoktur.
Durum
böylece açıklandıktan sonra Devletin, sağlayacağı bu sosyal güvenliği, bugün
için, sosyal sigorta şeklinde sağlama durumunda ve zorunda olup olmadığı
konusuna gelince :
Anayasanın
48. maddesinde aynen "Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Bu hakkı
sağlamak için sosyal sigortalar ve sosyal yardım teşkilâtı kurmak ve kurdurmak
Devletin ödevlerindendir." hükümleri yer almıştır. 48. maddenin açık
hükmüne göre Devlet bu sosyal güvenliği sağlama ödevini sosyal sigorta veyahut
sosyal yardım teşkilâtı ile sağlama hususunda bir takdir yetkisine sahiptir.
Yukarıda
da açıklandığı üzere Devlet, T.C. Emekli Sandığının bugünkü hüviyeti ile
memurlara sosyal güvenlik temin etmiş fakat bunu temin ederken, takdir
yetkisini kullanarak, şimdilik bu güvenliğin sosyal sigortalar biçiminde bir
teşkilât ile sağlanmasına imkân görmemiş, ancak, yine Anayasanın 48. maddesinde
öngörülen sosyal yardım teşkilâtı ile sağlamış, bu suretle anayasal ödevini
yerine getirmiştir.
T.C.
Emekli Sandığı bugünkü hüviyeti ile bir sosyal yardım teşkilâtıdır. Zira,
Devlet memurlarının çalışamadığı emeklilik devresi için, memurdan bu hususta
kesilen paranın iki misline yakın miktarda para vermekte ve sandığın nakti
durumu gerekli ödemeleri ve harcamaları karşılayamadığı takdirde bunu da
ödemeyi garanti etmektedir. İşte bunlar sosyal yardımdan başka bir şey
değildir; Emekli Sandığı da bir sosyal yardım teşkilâtıdır.
Devlet
tarafından verilen paranın tek taraflı verilmiş olmayıp memur ile ortaklaşa
verilmiş olması ve sandığın gelir fazlasının bir kanun hükmü ile Hazineye irat
kaydedilmesi Devletin, memurun çalışmadığı emeklilik devresi için verdiği
paranın ve ileride husule gelecek açığın Hazineden ödeneceği garantisine göre
vereceği paraların sosyal yardım niteliğini ortadan kaldırmaz. Zira Anayasada
sosyal yardım teşkilâtının bir tarifi yapılmamış, muayyen bir şekle bağlı
tutulmamıştır.
Bundan
başka, Devletin bu sosyal güvenliği muhakkak surette sosyal sigorta teşkilâtı
ile sağlamak zorunda olduğu da ileri sürülemez. Zira, Devlet Anayasa'nın 48.
maddesinde yer alan sosyal güvenliği temin için iktisadî ve sosyal hayatın
düzenini kurarken yine Anayasanın 41. maddesinde yer alan birtakım anayasal
kurallara bağlı ve 53. maddesinin tanıdığı imkânlarla sınırlı tutulmuştur.
Anayasanın
41. maddesi hükümleriyle Devlete, iktisadî ve sosyal hayatı, birinci fıkrada
yazılı amaca göre, birlikte, düzenlerken iktisadî, sosyal ve kültürel
kalkınmayı demokratik yollarla gerçekleştirmek ve bu maksatla millî tasarrufu
artırmak, yatırımları toplum yararının gerektirdiği önceliklere yöneltmek ve
kalkınma plânları yapmak ödevleri de verilmiş ve aynı zamanda Anayasanın 53.
maddesindeki "Devlet, bu iktisadî ve sosyal amaçlara ulaşma ödevlerini
ancak iktisadî gelişme ile malî imkânlarının yeterliliği ölçüsünde yerine
getirir." şeklindeki hükümlerle de Devletin iktisadî ve sosyal ödevlerini
yerine getirmesi iktisadî ve malî imkânların yeterliği derecesiyle
sınırlanmıştır.
Görülüyor
ki Devlet, iktisadi ve sosyal hayatı düzenlerken, Anayasanın 41. ve 53.
maddeleri hükümlerince bağlı olduğu anayasal kurallar ve yüklendiği ödevlerin
yerine getirilmesi hususunda mevcut imkânlar bakımından, bir takdir yetkisine
sahip bulunmaktadır.
Devlet,
bu takdir yetkisini kullanarak Anayasa'nın 41. maddesi hükmünce, yatırımları
toplum yararının gerektirdiği önceliklere yöneltmek üzere, T. C. Emekli
Sandığının gelir fazlasını alıp diğer iktisadî ve sosyal yardım sahalarına
harcamak yetkisine dahi sahiptir.
Açıklanan
bu anayasal esaslar karşısında Devlet, sosyal güvenliği, sosyal sigorta
biçiminde kuracağı ve işleteceği bir teşkilât eliyle temin etmek zorunda
olmayıp, sosyal yardım teşkilâtı biçiminde kuracağı ve işleteceği bir teşkilat
elifle temin etmek ve onun gelir fazlasını Hazineye gelir kaydederek diğer
iktisadi ve sosyal yardım sahalarına harcamak yetkisine sahiptir. Bu durumda,
Devlet, çoğunluk gerekçesinde belirtildiği üzere "Emekli Sandığının
gelirlerinde giderlerini aşan bir artış olursa bunun, iştirakçilerin sigorta
edilen haklarının genişletilmesi yolunda kullanılması veya iştirakçilerle
işveren kurumların yükümlerinin hafifletilmesi için Kanunda değişiklik
yapılması gerektiği" yolundaki, sosyal sigorta şeklinde işletmenin
gereklerini teşkil eden esaslara göre hareket etmek zorunda değildir.
Keza,
yukarıda açıklanan anayasal esaslara ve Devletin, iştirakçilerden kesilen
paranın iki misline yakın bir miktarda para ödenmesi ve Sandığın husule gelecek
açığın ödemeyi garanti etmesi karşısında, iptal konusu geçici 14. maddedeki,
Emeldi Sandığının gelir fazlasının Hazineye gelir kayıt olunacağı hükmünün
"Sandık iştirakçilerinin hakkı olan ve bir bölümü bu iştirakçilerden
toplanan paraların Devletin genel giderlerine diğer yurttaşlardan ayrı ve
fazladan katılmaya zorlama niteliğinde olduğu" şeklinde manalandırılması
mümkün görünmemektedir.
Sonuç:
Yukarıdan beri açıklanan nedenler karşısında T. C. Emekli Sandığının gelir
fazlasının Hazineye gelir kaydolunacağı hükmünü ihtiva eden iptal konusu ek
geçici 14. madde hükmü, Anayasa'nın 48. maddesi hükmüne aykırı olmadığı gibi
61. maddesi hükmüne de aykırı düşmemektedir. Bu durumda, dâvanın, iptal konusu
ek geçici 14. maddenin iptaline ilişkin kısmının reddine karar verilmesi gerekirdi.
Anayasa Mahkemesi kararının sözü geçen geçici 14. maddenin iptaline ait kısmına
karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
l-
1425 sayılı Kanunun inceleme konusu olan geçici 2. maddesi aynı Kanunun ek 1.
maddesiyle Yasama Meclisi üyeleriyle dışardan atanan bakanlara tanınmış olan
haklan, bu durumlarda iken daha önce emekliye ayrılmış olanlara da teşmil eden
ve netice itibariyle de eskiler ile yeniler arasında eşitliği ve adaleti
sağlayan bir hükümdür.
Yasama
Meclisi üyeleri ile dışarıdan atanan bakanların emeklilikleri konusundaki
düzenlemede Anayasa'ya bir aykırılık bulunup bulunmadığını tartışma yeri 1425
sayılı Kanunun geçici 2. maddesi değil, aynı Kanunun ek 1. maddesi olması
gerekir. Ek 1. madde ise bu dâvanın konusu dışındadır ve bu dâva sebebiyle
incelenmesi ve Anayasa'ya aykırılığının ileri sürülmesi de mümkün değildir.
Ek
1. madde yürürlükte iken inceleme konusu 2. maddenin iptali ile ise, Kanunun
yürürlüğünden önce emekli olanlarla sonra emekli olanlar arasında haklı bir
sebebe dayanmayan bir ayırım meydana gelmekte ve Anayasa'ya aykırılığın
giderilmesi yerine, bir başka yönden Anayasa'ya aykırı bir sonuç doğmaktadır.
Kaldı
ki, iptal edilen hükümde sözü geçen kişilerle Emekli Sandığının başka
iştirakçileri arasında fiilî ve hukukî durumları bakımından az çok bir
farklılık bulunduğuna göre emeklilik durumları da az çok farklı olarak
düzenlenebileceğinden, bu ölçüdeki bir ayrım ve özellik hiçbir haklı sebebe
dayanmayan, Anayasa'ya aykırı bir durum sayılmaz.
2-
1425 sayılı Kanunun iptali istenilen hükümlerinden geçici 14. maddesinin 1.
fıkrasındaki (Bu Kanun hükümlerinin uygulanmasından dolayı Sandığın her türlü
kanunî gelirleri ile Kanuni giderleri ve harcamaları arasında ortaya çıkacak
gelir fazlası genel bütçeye gelir kaydolunur.) hükmü Anayasa'nın 48. ve 61.
maddelerine aykırı görülerek iptal edilmiş, aynı maddenin 2. fıkrasındaki
(Sandığın nakit durumu gerekli ödemeleri ve harcamaları karşılayamadığı
takdirde, Sandığın talebi üzerine, Maliye Bakanlığı bütçesinin sosyal
transferler bölümüne bu husus için konulacak ödenekten Sandığa tediyede
bulunulur.) hükmünde ise Anayasa'ya bir aykırılık görülmemiştir.
Bir
kez, Emekli Sandığı Anayasanın 48. ve 117. maddelerinin kapsamına giren, Maliye
Bakanlığına bağlı, sosyal güvenlik kurumu niteliği ağır basan, bîr Devlet
kurumu olduğundan, Devletle olan ilişkisine bu açıdan bakmak gerekir ve
aralarındaki malî transferlerde de durum böyledir. Öte yandan bu konuda
isabetli bir sonuca varabilmek için söz konusu 14. maddenin her iki fıkrası
birlikte gözönünde tutulmalıdır. Gerçekten, bu fıkralar birlikte mütalâa
edilirse, bu ilişkide Genel bütçenin yükümü sandığınkinden daha ağır olduğu ve iştirakçileri
koruma amacı güttüğü görülür. Çünkü, Sandığın gelirlerinden bir bölümünün genel
bütçeye gelir kaydolunabilmesi, Sandığın kanunî gelirlerinden kanuni
giderlerinin ve her türlü harcamalarının çıkması şartına bağlandığı halde,
Sandığa Hazineden yapılacak yardım için yalnız nakit durumunun Sandığın ödeme
ve harcamalarını karşılayamaması kâfi görülmüştür. Her iki fıkra Anayasa'nın
48. ve 117. maddesinin gereği olan ve Sandığı korumak ve iştirakçilerin
haklarını teminat altına almak amacı ile konulmuş, birbirine bağlı hükümlerdir
ve bu düzenleme Hazineye gelir sağlama amacı ile yapılmamıştır.
Sandık
iştirakçilerinin haklarının ve yükümlerinin tesbitinde inceleme konusu hükmün
hiç bir etkisi yoktur. Bunların, miktarı, toplumun sosyal ve ekonomik durumuna
göre ve memurların görevlerinin niteliğine uygun bir sosyal güvenlik sağlamak
şartiyle, Kanunla düzenlenir. Yapılan tahmin ve hesaplara rağmen, Sandığın
gelirlerinde madde de yazılı şekildeki bir gelir fazlası olması veya gelir ve
paranın yetmemesi halinde iştirakçilerin haklarında ve yükümlerinde değişiklik
yapılma" Emekli Sandığının kuruluş ve işleyiş, sistem ve amacı ile
bağdaşamıyacağı gibi, kararsızlık ve güvensizlik sebebi olacağından çoğunluğun
gelir fazlası hakkında böyle bir sonuç doğuracak nitelikteki görüşüne katılmak
mümkün değildir.
İnceleme
konusu hükmün Sandık kanalı ile ve başka kamu hizmetlerine harcanmak üzere,
memurlardan prim adı altında bir para almak amaciyle konulmadığı ve memurların
ödeyecekleri primin tespitinde hiçbir etkisinin olamıyacağı açıktır. Tersine
bir uygulama halinde de primi tespit eden hüküm üzerinde durulması gerekir.
Hazine
için bir gelir kaynağı bulma amacı ile değil, doğabilecek muhtemel bir neticeyi
düşünerek bir kamu kurumu olan Sandığın gelirlerinden ihtiyaç fazlası bir
bölümünü, maddede yazılı şartlarla, onun ödeme ve harcamalarını garanti etmiş
durumda olan genel bütçeye aktarılmasında da Anayasa'ya aykırı bir yön yoktur.
Bu
sebeplerle kararın bu yönlere ilişkin bölümlerine karşıyım.
Sayın
İhsan Ecemiş'in geçici 2. madde hakkındaki 1. bentte yazılı düşüncelerine
katılıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
8/7/1971
günlü 1425 sayılı Kanunun 2. maddesiyle 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununa 13 ek madde, 7. maddesiyle de 25 geçici madde eklenmiştir.
Ek
1. maddenin üçüncü fıkrası, "Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri
ile dışarıdan atanan bakanlardan emeklilik keseneğine esas aylıkları birinci
dereceye yükselenlerin emeklilik kesenekleri, bu derecenin dördüncü kademesi
aylığı üzerinden kesilir. Emeklilik keseneğine esas aylıkları diğer derecelerde
bulunanların emeklilik kesenekleri ise, bu derecenin beşinci kademesi aylıkları
başlangıç alınarak kesilir ve yürütülür" hükmünü getirmiş, geçici 2.
maddesi de "Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyesi, Temsilciler Meclisi üyesi,
dışarıdan atanmış bakan iken veya bu görevlerden ayrılıp da başka bir göreve
girmeden, bu Kanunun yayınlandığı tarihten önce emekliye ayrılmış bulunanların
emekli aylıkları ile ölenlerin dul ve yetimlerinin aylıklarının intibak ve
yükseltme işlemleri birinci dereceden emekli olanlarda bu derecenin dördüncü
kademesi üzerinden, diğer derecelerden emekli olanlarda ise bu derecelerin
beşinci kademesi başlangıç alınarak yapılır. Emekli iken Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyeliğine seçilmiş olup da bu Kanunun yayınlandığı tarihte bu sıfatları
devam edenler veya etmiyenler ile bunlardan ölenlerin dul ve yetimlerinin
aylıkları hakkında da yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır" yolundaki intibak
ve yükseltme işlemlerine dair hükümleri düzenlemiştir.
Davacı
bu hükümlerden ikincisinin yani geçici 2. maddenin Anayasa'ya aykırılığını
ileri sürerek iptalini istemiştir ve dâvasını birinci hükme yöneltmemiştir.
l-
Kural olarak Anayasa Mahkemesi pozitif hukuk bakımından Anayasa'ya uygunluk
denetiminde önüne getirilen dâvadaki istemin konusu ile bağlıdır; istemin
konusu dışında kalan hükümler hakkında karar verme yetki ve olanağına sahip
değildir. Nitekim bu husus, 44 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanunun 28. maddesinde "Anayasa Mahkemesi,
kanunların ve yasama meclisleri içtüzüklerinin Anayasa'ya aykırılığı hususunda
ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere dayanmaya mecbur değildir.
Mahkeme, taleple bağlı kalmak kaydiyle, başka gerekçe ile de Anayasa'ya
aykırılık kararı verebilir" denilmek suretiyle açık bir biçimde
belirtilmiştir. Gerçi bir kanunun belirli hükümlerinin Anayasa'ya aykırılığının
ileri sürülmesinde, Anayasa Mahkemesinin, sözkonusu hükmün anlamım saptarken
incelemelerini kanunun dâva edilmeyen hükümlerine de sirayet ettirilebilme
yetkisinin varlığından kuşku edilemez. Şu yönü hemen belirtmek lâzımdır ki,
Anayasa Mahkemesinin bu yoldaki inceleme yetkisi, dâva dışında kalan hükümleri
Anayasa'ya uygunluk denetimi biçiminde ele alması anlamına gelmez; zira Anayasa
Mahkemesinin bu tarzda bir yetkisi yoktur. Çoğunluk kararında, "Yasama
Meclisi üyelerinin emekliliği konusunda -Kazanılmış derece ve kademe aylığı -
esasından ayrılarak hak kazanılmamış bir kademe aylığının emekliliğe esas
tutulduğu ve bu suretle diğer iştirakçilere nazaran imtiyaz sayılabilecek
nitelikte farklı bir durumun yaratıldığı görülmektedir" denildikten sonra
"Anayasa'ya aykırılığı aşikâr olan ve davacı tarafından bu dosyadaki iptal
davasına konu yapılmamış bulunan bir hükmün, kanunun daha önceki maddelerinde
yer almış bulunması, aynı nitelikteki başka hükümlerin kanunun öteki maddelerine
konulmaları için haklı bir neden teşkil edemiyeceğinden" söz edilmesi
inceleme kavramı dışında kalan, dâva ve istem konusu içinde olmayan hükümlerin
Anayasa'ya aykırı bulunduklarını ortaya koyan, yetki dışı yapılmış tasarruflar
biçiminde kendini göstermektedir. Anayasa Mahkemesi istem konusu hükmü kendi
kapsam ve çerçevesi içinde ele alarak konuyu çözmek durumundadır ve bunu böyle
yapmak zorundadır.
2-
Dâva dışında kalan hüküm üzerindeki Anayasa Mahkemesinin yetkisi, Anayasa'ya
aykırılığı öne sürülen hükmün sırf anlamını saptamak için başvurulan bir yol
olunca konuyu başka açıdan ele almak lâzım gelir. Çünkü 1425 sayılı Kanunla
getirilen ek l. maddenin üçüncü fıkrası dâva edilmemiş ve bu hükmün Anayasa'ya
aykırı bulunduğu yolunda bir istemde bulunmamıştır.
1425
sayılı Kanunla getirilen geçici 3. madde, "1/3/1970 tarihinden önce
bağlanmış emekli, adi malûllük, vazife malûllüğü, dul ve yetim aylıklarının
yükseltme işlemleri, 7/2/1969 tarihli ve 1101 sayılı Kanunun ek 2. maddesine
istinaden Bakanlar Kurulunca bu Kanunun yayımı tarihînden itibaren en geç altı
ay içinde tespit edilecek esasla uyarınca 1/3/1970 tarihinden
geçerli olarak yapılır" yolunda bir buyurucu hüküm getirmiştir. Dâva
konusu geçici 2. madde hükmü kanunda yer almasaydı bu maddenin kapsamı içinde
bulunanların intibak ve yükseltme işlemleri de 1101 sayılı Kanunun ek "2.
maddesine dayanılarak ve 1425 sayılı Kanunla getirilen ek 3. maddesi ile
yapılacaktı. Dâva konusu maddenin kapsamına girenlerin arzettiği özellik
yüzünden, ana kuralın dışında bunlar için değişik intibak ve yükseltme esasları
getirilmesinde Anayasa'ya aykırı olan ve eşitliği bozan bir yön yoktur. Çünkü
7/2/1969 günlü 1101 sayılı Kanunun ek 2. maddesi "Bu kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten sonra barem, teşkilât, kadro ve sair kanunlarda yapılacak
değişiklikler sonunda aylık tutarlarında husule gelecek yükselmeler; aynı
rütbe, kadro unvanı ve dereceden bağlanmış bulunan emekli, adî malullük ve
vazife malullüğü aylıkları ile dul ve yetim aylıkları hakkında da uygulanır.
Yükseltmeye
esas olacak rütbe, kadro unvanı, derece ve sair yönlerden eşitlikleri; Devlet
Personel Dairesi, Maliye Bakanlığı, T. C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü ve
ilgili kurumların birlikte hazırlayacakları teklif üzerine Bakanlar Kurulunca
tesbit olunur" ilkesini getirmektedir.
Dâva
konusu geçici 2. maddenin Anayasa'ya aykırı bulunması nedeniyle iptal edilmesi
üzerine iki sonuç ortaya çıkmaktadır:
a)
Ya bu maddenin kapsamı içinde olanların intibak ve yükseltme işlemleri hiç
yapılmıyacak ve durumları olduğu gibi kalacaktır. Bunun eşitliği zedelediği
şöyle dursun hakkın özünü tahrip ettiğinden kuşku edilemez ve böyle bir sonucu
hukukça savunmak olanağı yoktur.
b)
Ya da bunların intibak ve yükseltme işlemleri, geçici 2. madde iptal edildiği
için geçici 3. maddedeki esaslar dairesinde yerine getirilecektir. Bu takdirde
Anayasa Mahkemesi kararının ve bunun hukukî sonuçlarını izah etmek mümkün
değildir.
3-
Aynı çatı altında aynı görevi yapan, aynı yetkileri kullanan ve hizmete
girişleri, yükselme koşulları, derece ve kademeleri eşit olan kimselerden bir
bölüğünü emekli iken Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğine seçilmiş olmaları,
bunların, meclislerin üyesi iken emekli olanlardan farklı ve zayıf bir sosyal
güvenliğe sahip kılınmaları için haklı bir neden olarak da gösterilemez ve
böyle farklı bir durum, hukukî dayanaktan da yoksundur.
Çoğunluk
kararına gerekçe yapılan dayanaklar ancak 1. maddenin üçüncü fıkrası hakkında
açılmış bir dâvada geçerli olabilir.
Sonuç
: Yukarıdan beri açıklanan nedenlerle, kararın bu bölümü hakkında çoğunlukça
öne sürülen gerekçelere dayanılarak varılan sonuca ve işi çözmek için uygulanan
yönteme katılamıyorum.
Bu
düşünce ve kanı ile çoğunluk görüşüne karşıyım.