"...
II. Mahkemenin Anayasa'ya aykırılık gerekçesi özeti :
1/3/1965 de yürürlüğe giren 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 18 inci maddesinin ikinci fıkrasında; sigortalı işçinin meslek hastalığına neden olabilecek işten eylemli olarak ayrılmasıyle meslek hastalığının çıkması arasında tüzükte belirtilen süreden daha uzun bir sürenin geçmemesi halinde kendisine sosyal yardımlardan yararlanabilmesi olanağı öngörülmüştür. 506 sayılı Yasa ile yürürlükten kaldırılan 4772 sayılı İş Kazaları ile Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortalan Yasası'nın 19 uncu maddesinin ikinci fıkrasında; meslek hastalığını oluşturacak işten ayrıldıktan sonra bir yıl içinde meydana çıkacak meslek hastalıkları için sigorta geliri bağlanacağı hükme bağlanmış iken, 506 sayılı Sosva1 Sigortalar Yasası'nın 18 inci maddesinde bu sürenin tüzükte belirtilmesi Öngörülmüş, fakat bu tüzük şimdiye dek çıkarılmamış olduğundan aynı Yasa'nın geçici 15 inci maddesine dayanılarak Çalışma Bakanlığınca düzenlenen genelge işleme esas tutulmuştur. 22/27-1965 günlü, 892 sayılı "Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Genelgesi" nin 61 inci maddesinin dördüncü kısmında ise, davacının hastalısına ilişkin raporlara uygun olan pnömokonyoz'larda slikoz için sorumluluk süresi 5 yıl olarak kabul edilmiştir. Yani sözü geçen meslek hastalığını oluşturacak isten ayrıldıktan sonra 5 yıl içinde hastalık meydana çıkarsa, işçi için sigorta yardımı sözkonusu olabilecektir. Bu süre geçtikten sonra meydana çıkacak meslek hastalıkları için sigorta yardımı yapılmayacaktır.
Oysa Anayasa'nın 48 inci maddesine göre; herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Bu hakkı sağlamak için sosyal sigortalar ve sosyal vardım teşkilâtı kurmak ve kurdurmak Devlete düşen ödevlerdendir. Bu tür meslek hastalıklarının dosyadaki sağlık kurulu raporunda da belirtildiği üzere 5 - 10 - 15 yıl sonra meydana çıkabileceği kabul edilmesi göre, yardım sorumunu tüzükte saptanan bir süre ile sınırlamak Anayasa'nın 48 inci maddesiyle bağdaşamaz. Bu madde doğrultusunda çıkarılan yasa, tüzük ve yönetmeliklerin, ulaşılmak istenen amacın eksiksiz gerçekleşmesini sağladığı da ileri sürülemez. Her ne kadar Anayasa'nın 53 üncü maddesinde, Devletin iktisadî ve sosyal amaçlara ulaşma ödevlerinin malî kaynakların yeterliliği ölçüsüyle birlikte düşünülmesi öngörülmüş ise de, olayda bu maddenin uygulama olanağı yoktur. Çünkü burada sorum Sosyal Sigortalar Kurumuna düşmektedir ve bu Kurum, yüklenilen rizikoların ağırlık derecesine göre pirim tutarlarında değişiklik yapabilecek ve yüklendiği sorumu karşılayabilecektir. Bundan başka hastalığın 5 yıl geçtikten sonra meydana çıkmasında işçiye yüklenecek herhangi bir kusur da düşünülemez. Ekonomik yönden güçsüz olan işçinin her zaman işveren hakkında dâva açıp tazminat isteyebilmesi beklenemez. İşçiye böyle bir yüküm yüklemek, sigortalı işçinin güvençle bağlandığı Sosyal Sigortalar Kurumunun niteliği ile de bağdaştırılamaz. İşçiye, meslek hastalıkları için bir güvence kaynağı olarak ortaya çıkan Sosyal Sigortalar Kurumunun sorumunu bir süre ile sınırlamak Anayasa'nın 48 inci maddesinin salt ve açık hükmüne aykırıdır."
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1972/1
Karar Sayısı:1972/20
Karar Günü:27/4/1972
Resmi Gazete tarih/sayı:22.12.1972/14399
İtiraz yoluna başvuran : Zonguldak 3 üncü iş Mahkemesi.
İtirazın konusu : 17/7/1964 günlü, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 18 inci maddesinin ikinci fıkrasını Anayasa'nın 48. maddesine aykırı gören mahkeme, Anayasa'nın 1488 sayılı Yasa ile değişik 151 inci maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
I. Olay :
Davacı; 1/3/1955 tarihine kadar E. K. İ. Kurumunda, yeraltı kömür ocaklarında çalıştığını ve bu günden sonra ocak dışında bir göreve geçtiğini, 2/8/1966 gününde E. K. I. Hastanesinde yapılan muayenesi sonunda meslek hastalığına yakalandığının anlaşıldığını, sigorta yardımlarından yararlanmak üzere başvurduğunda kendisine, ocak dışında çalışmaya başladığı gündenberi 5 yıl geçmiş elması nedeniyle 506 sayılı Yasa'nın 18 inci maddesi uyarınca yararlanma olanağı bulunmadığı karşılığı verildiğini, oysa sözü edilen maddenin olayda uygulanma olanağı olmadığını ileri sürerek malullük aylığı bağlanmasını ve birikmiş aylıklarının ödenmesini dâva etmiş, mahkemece dâvayı çözmek için 506 sayılı dâvayı çözmek için 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 18/2 nci maddesinin olayda uygulanması gerektiği kabul edilmiş, fakat bu maddenin de Anayasa'nın 48 inci maddesine aykırı olduğu görüşüne varılarak Anayasa'nın 151 inci maddesine göre Anayasa Mahkemesine başvurulmasına ve duruşmanın başka güne bırakılmasına karar verilmiştir.
III. Yasa metinleri :
A- 17/7/1964 günlü, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 18 inci maddesi "(Beşinci Tertip Düstur - cilt : 3/2 - sayfa 2833 ve 2834 deki metne göre):
"Madde 18- Meslek hastalığı halinde, bu Kanunda yazılı yardımlardan yararlanmak için, sigortalının çalıştığı işde meslek hastalığına tutulduğunun hekim raporu ile tespit edilmesi gereklidir.
Meslek hastalığı, sigortalı olarak çalıştığı ve böyle hastalığa sebep olacak işten ayrıldıktan sonra meydana çıkmış ise, sigortalının bu Kanunla sağlanan yardımlardan yararlanabilmesi için eski işinden fiilen ayrılmasiyle hastalığın meydana çıkması arasında bu hastalık için tüzükte belirtilen süreden daha uzun bir zamanın geçmemiş olması şarttır."
B- Anayasa'nın 48 inci maddesi:
"Madde 48- Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Bu hakkı sağlamak için sosyal sigortalar ve sosyal yardım teşkilâtı kurmak ve kurdurmak Devletin ödevlerindendir."
IV. İlk inceleme :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 15 inci maddesi uyarınca 3/2/-1972 gününde Muhittin Taylan, Avni Givda, Fazıl Uluocak, Nuri Ülgenalp, Şahap Anc, İhsan Ecemiş, Recai Seçkin, Ahmet Akar, Halit Zarbun, Ziya Önel, Kani Vrana, Mustafa Karaoğlu, Muhittin Gürün, Lûtfi Ömerbaş ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun katılmalariyle yapılan ilk incelemede, önce itiraz konusu kuralı mahkemenin bakmakta olduğu dâvada uygulama durumunda bulunup bulunmadığı, başka deyimle mahkemenin Anayasa'nın değişik 151 inci maddesi uyarınca itiraz yoluna başvurmaya yetkili olup olmadığı üzerinde durulmuştur.
Mahkemenin Anayasa'ya aykırılığını ileri sürdüğü ve iptalini istediği 506 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin ikinci fıkrası kuralına göre meslek hastalığı, sigortalı böyle bir hastalığa sebep olacak işten ayrıldıktan sonra meydana çıkmışsa, yardımlardan yararlanabilmek için ilgilinin eski işinden fiilen ayrılmasiyle hastalığının meydana çıkması arasında bu Hastalık için tüzükte belirtilen süreden daha uzun bir zamanın geçmemiş olması gerekir. Dâvada, dâvâlı sürenin dolmuş olduğunu ileri sürmüş, davacı aksi iddiada bulunmuştur. Şu durum karşısında mahkeme işi önce bu iddialar yönünden incelemek zorundadır ve böylece itiraz konusu hükmü bakmakta bulunduğu dâvada uygulamış olacaktır.
Bu sonuca göre, dosyanın eksiği de bulunmadığından, Anayasa'nın değişik 151 inci ve 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 27 nci maddelerine uygunluğu görülen işin esasının incelenmesine Muhittin Taylan ve Kani Vrana'nın mahkeme itiraz konusu kuralı uygulama durumunda bulunmadığı için başvurmanın yetki yönünden reddi gerektiği yolundaki ve Muhittin Gürün'ün gerekçedeki karşıoylariyle ve oyçokluğu ile 3/2/1972 gününde karar verilmiştir.
V. Esasın incelenmesi :
Dâvanın esasına ilişkin rapor, mahkemenin gerekçeli kararı, iptali istenen 506 sayılı Yasa'nın 18 inci maddesi, Anayasa'nın 48 inci maddesi ve bunlarla ilgili yasama belgeleri, konu ile ilgili öteki metinler okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 18 inci maddesinin itiraz konusu ikinci fıkrasında meslek hastalığına tutulan bir işçinin sigorta yardımlarından yararlanabilmesi için tüzükte belirlenecek sürelerin dolmamış olması öngörülmüştür. Bu süre, işçinin meslek hastalığına neden olabilecek işinde eylemli olarak ayrılmasiyle hastalığın meydana çıkması arasındaki zamanı kapsamaktadır ve ilgili belgede her meslek hastalığı için ayrı ayrı tablolarda açıklanmaktadır. Anayasa'ya uygunluk denetiminin sağlam bir sonuca ulaşabilmesi için herşeyden önce bu sürenin hukuksal niteliği araştırılmak gerekir.
Anayasa'nın 48 inci maddesinde : (Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Bu hakkı sağlamak için sosyal sigortalar ve sosyal yardım teşkilâtı kurmak ve kurdurmak Devletin ödevlerindendir.) denilmektedir. Çalışma koşulları yönünden her meslekin ayrı özellikleri vardır. Çeşitli mesleklerin, sağlık bakımından, insanlar üzerinde zamanla yaptığı olumsuz etkiler meslek hastalıklarını doğurmaktadır. İşte Anayasa'nın 48. maddesinde sözü edilen sosyal güvenlik hakkı, kişinin sağlık yönünden uğradığı bu kayıpların karşılanmasını da içeren bir haktır. 506 sayılı Yasa sosyal güvenlik hakkını, sigortalı çalışanlar bakımından, türlü yönleriyle düzenlenmiştir. Yasa bir meslek hastalığına tutulan kişiye yapılacak yardımın tutarını ve biçimini göstermiştir. Yasaca düzenlenen bir hakkın hangi hallerde artık ileri sürülemiyeceğini yine Yasa'nın belirlemesi asıldır. Çünkü sosyal güvenlik hakkı anayasal bir haktır. Bu haktan ne zaman yararlanılamıyacağı, başka bir deyimle hakkın sınırlanması, Anayasa'nın 11 inci maddesinde açıklanan koşullar çerçevesinde, ancak yasa ile düzenlenebilir. Sınırlama: ülke ve mîllet bütünlüğünün, Cumhuriyetin, millî güvenliğin korunması amacını gütmeli, kamu düzeni, kamu yararı, genel sağlık, genel ahlâk ilkelerinin gereği olmalı veya Anayasa'da açıklanan öteki nedenlere dayanmalıdır. Ancak sınırlama yapılırken asla hakkın özüne dokunulmamalıdır.
506 sayılı Yasa'nın 18 inci maddesi bu açıdan incelenecek olursa madde hükmünün sosyal güvenlik hakkını belirli bir süre sonra tamamen düşüren veya onu zamanaşımına uğratan ve böylece kişiyi sosyal güvenlik ve yardım haklarından yoksun bırakan bir nitelik taşımadığı görülür. Çünkü 506 sayılı Yasa'nın 18 inci maddesinde sözü edilen süre ne hak düşürücü bir süredir, ne de zamanaşımı süresidir. Bu sadece meslek hastalığının meydana çıkması için tıp bilimi uyarınca saptanan en yüksek süredir; meslek hastalığı ile işçinin daha önce çalıştığı işyeri ve çalışma koşullan arasında bir bağlantıyı, bir neden - sonuç ilişkisini oluşturmaktadır ve tamamen teknik nitelik taşımaktadır. Oysa bir hakkın düşmesine veya zamanaşımına uğramasına ilişkin sürenin haktan yararlanmak isteyince geçirilmesi halinde, kişinin, varlığı tartışmasız olan hakkı bir daha ileri sürülemez. Bunun koşulları yasalarda gösterilmiştir.
Demek ki, hak düşürücü veya zaman aşımına uğratıcı sürelerin söz-konusu olduğu hallerde, baştanberi hakkın varlığı tartışmasız kabul edilmektedir. Ancak bu süre geçirildiği için haktan yararlanma olanağı yoktur. Oysa 506 sayılı Yasa'nın 18 inci maddesinde sözü edilen sürenin aşılması halinde esasen hak doğmamaktadır. Yani bu süre geçirildikten sonra meydana çıkan meslek hastalığının, işçinin daha önce çalıştığı işyeri ve oradaki çalışma koşullarıyle ilgili olduğu bilimsel yönden kabul edilmemektedir. Yasa'nın gönderme yaptığı tüzük veya genelgede her meslek hastalığı için ayrı ayrı tablolar halinde saptanan sürelerin bilimsel yönden tartışması yapılabilir. Ancak tüzük veya genelge gibi idare işlemlerinin kanuna uygunluğunu denetlemek idare yargı yerlerine ait bulunduğundan, öngörülen sürenin kapsamını ve yeterliliğini burada tartışmak olanak dışıdır.
Yukarıda ayrıntılarıyle açıklandığı üzere iptal konusu Yasa'nın 18 inci maddesinin ikinci fıkrasında açıklanan sürenin niteliği tamamen tekniktir, tıp bilimi gereklerine göre saptanmıştır. Sosyal güvenlik hakkını düşüren, zamanaşımına uğratan veya erteleyen bir süre olarak nitelendirilebilse idi, genelge veya tüzük konusu yapılamaz ve Anayasa'nın 11 inci maddesi uyarınca ancak kanunla düzenlenebilirdi. Çünkü yasaca verilen ve varlığı kabul edilen bir haktan yararlanabilme olanağının sınırlandırılması idare işlemlerine konu yapılamaz.
Öte yandan bütün meslek hastalıklarının işyeri ile ilişkisini saptayan meydana çıkma sürelerinin tüm hastalıkları kapsayacak, tek bir sayı ile belirtilmesine insan sağlığı biliminin gerekleri de elverişli değildir. Her meslek hastalığı için ayrı sürelerin öngörülmesi, çeşitli bulgulara göre çeşitli hastalık tablolarının hazırlanması yasa konusunu aşan ayrıntılı bir çalışma olur. Bilim ve tekniğe dayanan bu çalışmaların,, yeni buluşlar karşısında sık sık gözden geçirilmesi zorunluğu da, konunun, yasa ile değil, yasanın verdiği yetkiye dayanarak idare işlemleriyle düzenlenmesini daha olumlu ve ereğe uygun kılmaktadır.
Şu duruma göre 506 sayılı Yasa'nın 18 inci maddesinin ikinci fıkrası hükmünün Anayasa'nın 48 inci maddesine aykırı olduğu kabul edilemez. Esasen 506 sayılı Yasa'nın kapsamı ve niteliği de bu sonucu çıkarmaya elverişli bulunmaktadır. Gerçekten sözü edilen yasa, kişiye genel sosyal güvenlik hakkı sağlayan bir yasa değildir. 506 sayılı Yasa (Madde 1), sözleşme ile bir işyerinde çalışanlardan sigortalı olarak nitelendirilen bir bölük kimseleri konu almış, bunların iş kazalariyle meslek hastalıktan, hastalık, analık, malullük, yaşlılık ve ölüm hallerinde hangi koşular çerçevesinde sosyal sigorta yardımı göreceklerini düzenlemiştir. Çalışanların tümü yasa kapsamında olmadığı gibi, yardım konusu hallerde ayrı ayrı belirtilmiş ve yardımın bu özel hallerin gerçekleşmesine bağlı tutulduğu açıklanmıştır. Herhangi bir hastalık nedeniyle sigortalıya tedavi giderlerinden başka sürekli iş görememezlik geliri bağlanması veya onun ölümü halinde hak sahiplerine gelir ödenmesi yasaca kabuledilmiş değildir. Bu yardımların sağlanması için meslek hastalığının varlığa şarttır. Oysa genel sosyal yardım ve güvenlik hakkı sağlayan yasalarda, nedeni hangi hastalık olursa olsun, kişilere sözü edilen gelirlerin bağlanması zorunluğu öngörülmektedir. Ülkemizde henüz bu nitelikte bir genel sağlık sigortası yoktur. 506 sayılı Yasa özel niteliği dolayısiyle ancak meslek hastalıkları için sürekli sosyal yardım hakkını düzenlemektedir. Meslek hastalığının niteliği ve işyeri ile bağlantısı usulünce saptanmadan bu yardımdan yararlanabilme olanak dışıdır. Yasa'nın bu özelliği dolayısiyle de sözü edilen 18 inci maddenin ikinci fıkrasının Anayasa'nın 48 inci maddesine aykırılığı düşünülemez.
Özetlenecek olursa; 506 sayılı Yasa'nın 18 inci maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen süre, meslek hastalığının işyeri ile ve oradaki çalışma kosullariyle bağlantısını sağlayan teknik nitelikte bir süredir. Bu süre geçtikten sonra meydana çıkacak hastalıklar, meslekî nitelikte oldukları kabuledilse bile, işçinin daha önce çalıştığı işyeri ile ve oradaki iş kosullariyle bağlantılı olamazlar. Böyle olunca sosyal yardım isteme hakkı doğmuş sayılamaz. Varlığı kabul edilmeyen bir hakkın sınırlandırılması da söz konusu olamaz. Demek ki, Yasa'da öngörülen süre hakkın sınırlandırılması niteliğinde değildir. Sürenin saptanması da bu gerekçe ile tüzük veya genelge konusu olabilir. İtiraz, gösterilen nedenlerle reddedilmelidir.
Sonuç : 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasasının 18 inci maddesinin ikinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine 27/4/1972 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan
Muhittin Taylan
Başkanvekili
Avni Givda
Üye
Fazıl Uluocak
Sait Koçak
Nuri Ülgenalp
Şahap Arıç
İhsan Ecemiş
Recai Seçkin
Ahmet Akar
Halit Zarbun
Kâni Vrana
Muhittin Gürün
Lütfi Ömerbaş
Şevket Müftügil
Ahmet H. Boyacıoğlu
KARŞIOY YAZISI
506 sayılı Kanunun (Meslek hastalığının tesbiti) başlığını taşıyan 18 inci maddesinin birinci fıkrasında "Meslek hastalığı halinde, bu kanunda yazılı yardımlardan yararlanmak için, sigortalının çalıştığı işte meslek hastalığına tutulduğunun hekim raporu ile tesbit edilmesi gereklidir." denmiş bulunmaktadır.
Meslek hastalığının meydana çıkması veya başlaması deyimleri eş anlamda olup hastalığı saptayan rapor tarihi ile aynı değildir. Çünkü bir hastalık daha önce başlar ve meydana çıkar ve fakat ya o anda veya daha sonra saptanır. O halde rapor tarihi, hastalığın meydana çıktığı tarih değildir. Nitekim uygulamalar dahi bu yönde geçmektedir.
Olayımızda hastalığın, davacının bu hastalığa sebebiyet veren işten ayrılmadan önce meydana çıktığı ek kurul raporu ile belgelendirilmiş bulunmaktadır.
Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise "Meslek hastalığı, sigortalı olarak çalıştığı ve böyle bir hastalığa sebep olacak işten ayrıldıktan sonra meydana çıkmış ise, sigortalının bu kanunla sağlanan yardımlardan yararlanabilmesi için, eski işinden fiilen ayrılması ile hastalığın meydana çıkması arasında bu hastalık için tüzükte belirtilen süreden daha uzun bir zaman geçmemiş olması şarttır." biçiminde bir sorumluluk süresi konulmuştur.
Yukarıda işaret edildiği üzere dâva, hastalığın davacının daha hastalığa sebebiyet veren işte çalışırken meydana çıktığı raporla belgelendirildiğinden, itiraz yoluna başvuran mahkeme, 18 inci maddenin ikinci değil, sadece birinci fıkrası hükmünü uygulama durumundadır.
Bu bakımdan başvurmanın yetki yönünden reddi gerektiğinden, işin esasının incelenmesine ilişkin 3/2/1972 günlü karara karşıyız.
Kani Vrana
Dosyadaki kâğıtlara göre davacının, 1/3/1955 gününe kadar yer altı kömür ocaklarında çalışıp bu tarihten sonra ocak dışında bir göreve geçtiği ve meslek hastalığına yakalandığının da E. K. İ. Hastahanesinin 2/8/1966 günlü raporu ile saplanmış bulunduğu anlaşılmaktadır.
Şu duruma göre davacının meslek hastalığının, böyle bir hastalığa sebep olacak işten ayrıldıktan 11 seneyi aşkın bir zaman sonra meydana çıkmış olduğu görülmektedir.
506 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin ikinci fıkrasında geçen (... meydana çıkmış ise ......) deyimi ile hastalığa tutulma tarihinin değil, hastalığın hekim raporu ile belli edildiği tarihin, yani rapor tarihinin kasdedilmiş olduğu açıktır. Zira Kanun Koyucunun maksadı hastalığa tutulma tarihi olsaydı doğrudan bu deyimi kullanırdı. Zira (Hastalığa tutulma) deyimi ile (Hastalımın meydana çıkması) devimlerinin ayrı anlamları olduğu ve Kanun Koyucunun da bunları bildiği, kuşkuya yer vermiyecek kadar açıktır. Esasen sözkonusu 18 inci maddenin ilk fıkrasiyle, (Meslek hastalığına tutulma) ile (Sigortalıdan çalıştığı iş) arasında bir ilişki olması şartı konulduğu, yani sigortalının çalıştığı işte meslek hastalığına tutulmuş olduğunun hekim raporu ile tespit edilmiş bulunması gerektiği kuralı konulduktan sonra ikinci fıkra ile söz konusu hastalığın, hastalığa sebep olacak işten ayrıldıktan sonra meydana çıkması, yani hastalığın varlığının hekim raporu ile kabul edilmesi halinde olunacak muamele gösterilmektedir. Kanun Koyucunun birinci fıkrada (Tutulma) deyimini kullanmış olduğu halde ikinci fıkrada bunu bırakarak (Meydana çıkma) deyimi kullanmış olmasının anlamı ortadadır.
Şu duruma göre hastalığın tüzükte tespit edilen süre içinde meydana çıkması halinde sözkonusu ikinci fıkranın uygulanma olanağı esasen yoktur. Bu dâvada, dâvâlı sürenin dolmuş olduğunu ileri sürmekte, davacı ise (Hastalığın meydana çıkması) deyimine (Hastalıca tutulma) anlamı vererek Sürenin dolmadığını iddia etmektedir. Mahkeme, davacı görüşünü benimsediği takdirde sözü geçen 18 inci madde olayda uygulanacak hüküm niteliğinde olmadığından Mahkemenin bu hüküm hakkında Anavasa'nın 151 inci maddesine dayanarak Anayasa'ya aykırılık itirazında bulunması mümkün değildir.
Ancak yukarıki açıklamalarda görüldüğü gibi dâvâlının sürenin dolmuş olduğu yolundaki görüşü kanuna daha uygun bulunduğundan mahkeme 506 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin sözkonusu ikinci fıkrasını uygulamak suretiyle dâvayı çözecektir. Bu sonuca göre dâvaya bakan Zonguldak 3 üncü İş Mahkemesinin sözü geçen fıkra hakkında Anayasa'nın 151 inci maddesine dayanarak itirazda bulunmağa yetkili sayılması gereklidir.
Kararın bu konuya ilişkin bölümüne, gereken açıklıkta görmediğim oradaki gerekçe ile değil, yukarıki gerekçe ile katılıyorum.