ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1969/37
Karar Sayısı:1971/8
Karar Günü:21/1/1971
Resmi Gazete tarih/sayı:31.8.1971/13942
İptal
dâvasını açan : Türkiye İşçi Partisi.
İptal
dâvasının konusu : 7/4/1969 günlü, 13168 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan
19/3/1969 günlü, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 3. maddesinin (b) bendinin,
35., 63., 86., 134., 158., 186., 187., 188., 189., 190., 191., 193., 194.,
195., 196., 197., 198. ve 199. maddelerinin ve geçici 1., 2., 3., 4., 5., 6.,
8., 9. ve 17. maddelerinin Anayasa'nın 2., 12., 14., 19., 20., 21., 31., 40.,
42., 48., 62., 122. ve 132. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüş; yine
Anayasa'nın 149. ve 150. maddelerine dayanılarak iptalleri istenilmiştir.
II-
YASA METİNLERİ :
l-
İptali istenen kanun hükümleri :
19/3/1969
günlü 1136 sayılı avukatlık Kanununun dâva konusu maddelerinin, daha aşağıda
görüleceği üzere dâvanın açılmasından sonra yürürlükten kalkmaları veya
değişmeleri yüzünden haklarındaki iptal istemlerinin karara bağlanmasına yer
olmadığına karar verilenler dışında kalanları şöyledir :
"Madde
3/b - Avukatlık mesleğine kabul edilebilmek için;
................................................
b)
Türk hukuk fakültelerinin birinden mezun olmak veya yabancı bir memleket hukuk
fakültesinden mezun olup da Türkiye hukuk fakülteleri programlarına göre noksan
kalan derslerden başarılı sınav vermiş bulunmak,
.................................... gerektir."
"Madde
63- Baro levhasında yazılı bulunmıyanlar ve işten yasaklanmış olan avukatlar,
şahıslarına ait olmıyan dâva evrakını düzenliyemez, icra işlemlerini takip
edemez ve avukatlara ait diğer yetkileri kullanamazlar. Baro levhasında yazılı
bulunmıyanlar avukatlık unvanını da taşıyamazlar.
Birinci
fıkra hükmüne aykırı eylemde bulunanlar yüz liradan bin liraya kadar ağır para
cezasına ve tekerrürü halinde altı aydan bir yıla kadar hapis cezasına mahkûm
edilirler.
Avukatlık
yapmak yetkisini taşımadıkları halde muvazaalı yoldan alacak devralarak ve
kanunların tanıdığı başka hakları kötüye kullanarak avukatlara ait yetkileri
kullananlar üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile birlikte beşyüz liradan
beşbin liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar.
Mahkemeler,
icra ve iflâs daireleri ve barolar, bu maddenin kapsamına giren bir olayı
öğrenince Cumhuriyet Savcılığına bildirmek zorundadırlar. Yapılacak kovuşturma
sonucu Cumhuriyet Savcısı tarafından baroya bildirilir."
"Madde
86- Baro levhasında yazılı her avukat gerek olağan, gerekse olağanüstü genel
kurul toplantılarına katılmakla yükümlüdür. Haklı bir engele dayanmış olmadıkça,
bu toplantılara gelmiyen avukatlara baro başkanı tarafından ilk defasında
uyarma, tekerrüründe 100 liradan 500 liraya kadar para cezası verilebilir.
Ancak, para cezası verilebilmesi için, uyarma cezasının tebliğ edildiği yazıda,
engeli olmadan genel kurula tekrar katılmama halinde para cezası verileceğinin
açıklanmış olması gerekir.
64
üncü maddenin 3 ve 4 üncü fıkraları, bu maddeye göre verilen uyarma ve para
cezaları hakkında da uygulanır."
"Madde
134- Avukatlık onuruna yahut meslek düzeni ve geleneklerine uymıyan eylem ve
davranışlarda bulunanlarla, meslekî çalışmada görevlerini yapmıyan veya
görevinin gerektirdiği dürüstlüğe uygun şekilde davranmıyanlar hakkında bu
kanunda yazılı disiplin cezaları uygulanır."
"Madde
158- Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu ve barolar disiplin kurulları,
gösterilen delilleri, soruşturma ve duruşmadan edinecekleri kanıya göre
serbestçe takdir ederler.
Bu
kurullar, disiplin cezalarının verilmesinde, avukatlık onur ve itibarını
korumak, mesleğin adalet amaç ve gereklerine ve meslekî düzen, gelenek ve
âdetlere uygun olarak yerine getirilmesini sağlamak ilkesini gözönünde
tutarlar."
"Madde
186- 188 inci maddede yazılı olanlar dışında kalan avukatların 506 sayılı
Sosyal Sigortalar Kanununun 86 ncı maddesinde gösterilen "Topluluk
Sigortasına" girmeleri zorunludur. Ancak, bu zorunluluk (Malullük,
yaşlılık ve ölüm sigortası) bakımından olup, (İş kazaları ve meslek
hastalıkları), (Hastalık) ve (Analık) sigortalarına girmek avukatın isteğine
bağlıdır."
"Madde
187- Geçici 2 nci maddenin kapsamına giren avukatlar, T. C. Emekli Sandığına
borçlanma haklarını aynı maddede gösterilen süre içinde kullanmadıkları
takdirde, 186 ncı madde uyarınca Topluluk Sigortasına girmek
zorunluluğundadırlar."
"Madde
190- Topluluk Sigortası primlerini, topluluk sözleşmesinde gösterilen zamanda
ödemiyen avukatın adı baro yönetim, kurulunun karariyle, birikmiş prim borcunu,
sözleşmedeki şartlar dairesinde ödeyinceye kadar, baro levhasından silinir ve
durum ilgili yerlere bildirilir.
Topluluk
Sigortası primi ödememesinin sonuçları, prim borçlusu avukatın şahsın münhasır
olup, bu sonuçların, aylık Topluluk Sigortası Sözleşmesine katılmış olan diğer
sigortalılara veya baroya sirayet hakkında bir hüküm sözleşmeye
konulamaz."
"Madde
191- 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 86 ncı maddesi gereğince barolarla
Sosyal Sigortalar Kurumu arasında yapılacak sözleşmelere esas teşkil eden tip
sözleşme, Çalışma Bakanlığı, Türkiye Barolar Birliği ve Sosyal Sigortalar
Kurumu arasında yapılacak görüşmelerle tespit edilir.
Tip
sözleşmede yapılacak değişiklikte de yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.
Bu
kanunun yürürlüğe girmesinden sonra kurulacak olan barolar da, kuruluşlarını
takip eden bir ay içinde tip sözleşmeye göre Topluluk Sigortası Sözleşmesi
yapmak üzere Sosyal Sigortalar Kurumuna başvururlar. Yeni teşekkül eden baroya
kayıtlı avukatlar, evvelce kayıtlı oldukları baroda iken girdikleri Topluluk
Sigortası ile kazandıkları haklar saklı kalmak üzere, yeni kaydoldukları
baronun topluluk sigortasına girerler."
"Madde
193- 6207 sayılı Avukatlar Yardımlaşma Kanununun 1. 4 ve 5 inci maddeleri
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde
l- Her baro merkezinde Baro Genel Kurulu karariyle (Avukatlar Yardımlaşma
Sandığı) kurulabilir.
Sandığa
üye olmak isteğe bağlıdır.
Sandıkların
kurulmasından amaç, yardıma muhtaç oldukları baro yönetim kurullarınca kabul
edilen veya yönetmeliklerde gösterilecek süre ile üye olup da ihtiyarlığı,
hastalığı yahut maluliyeti gibi sebepler yüzünden fiilen çalışmıyacak hale
gelerek barolarla ilgisini kesen avukatlar ile avukatlık yapmakta iken
ölenlerin daha evvelden gösterecekleri kimselere, göstermedikleri takdirde
yönetmeliklerde gösterilecek mirasçılarına tespit olunacak şekil ve miktarda
yardımları sağlamak ve düzenlemektir.
Sandıkların
idareleri ile çalışma tarzları ve 2 nci maddenin giderlere ait (a) fıkrasında
yazılı istihkak şartları, oranlan, miktarları ve 2 nci maddenin birinci
fıkrasının (b) ve (c) bentleri ile 4 üncü maddenin ikinci fıkrasında yazılı
duhuliye, aidat ve katılma paylarını ödemiyenler hakkında uygulanacak esaslar
baro yönetim kurulları tarafından hazırlanıp, genel kulullarca kabul edilen
yönetmeliklerde gösterilir.
Sandıkların
idare ve temsilî baro yönetim kurullarına aittir.
Madde
4- Yardımlaşma Sandığına üye olmıyan avukatlarla, adlî müzaharete nail olan
kimselerin vekâletini alan avukatlar üçüncü madde hükmünden ayrıktırlar.
Yardımlaşma
Sandığına üye olan avukatlar ikinci maddenin birinci fıkrasının (b) ve (c)
bentlerinde gösterilen duhuliye ve aidattan başka, yönetmeliklerde tespit
edilecek maktu aylık katılma payı da verirler.
Madde
5- Pul bedelini müvekkilinden aldığı sabit olan veya üçüncü maddenin birinci
fıkrası hükmüne aykırı olarak merciince uygun bir mehil tayini suretiyle
yapılan ihtara rağmen pul yükümlülüğünü yerine getirmiyen veya tamamlamıyan
avukattan, baro disiplin kurulu kararı ile, ilk defasında (50) ve her
tekerrüründe (100) lira para cezası alınır ve Avukatlık Kanununun 162 nci
maddesi gereğince tahsil edilerek sandığa gelir kaydolunur."
"Madde
194- 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 61 inci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir :
Madde
61- Dâvaya vekâlet deruhte etmesine kanunen imkân bulunmıyan vekil mahkemeye
kabul olunmaz. Bu takdirde, mahkemeye kabul edilmiyen vekilin müvekkiline,
keyfiyetten bahisle, bir defaya mahsus olmak üzere re'sen davetiye
gönderilir."
"Geçici
Madde 2- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte T. C. Emekli Sandığındaki
emekliliğe esas teşkil eden hizmetleri toplamı en az 15 yıl olan avukatlardan;
A)
Emekli keseneği ödedikleri memuriyet veya hizmetten bu kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten önce her ne sebeple olursa olsun ayrılmış olanlar kendilerine
emeklilik veya malullük aylığı bağlanmamış olmak şartiyle, T. C. Emekli Sandığı
ile ilgilerinin kesildiği tarihten bu Kanunun yürürlük tarihine kadar Sosyal
Sigortaya da tabi olmaksızın geçen fiilî avukatlık sürelerinin tamamını veya bu
sürenin emekliliğe esas olan eski hizmetlerinin süresi ile birlikte 25 yılı
doldurmaya yetecek kısmını aşağıdaki hükümlere göre borçlanabilirler.
Fiili
avukatlık süresinin tamamını borçlananlar aşağıdaki (B) ben-' di hükümlerine
göre T. C. Emekli Sandığı ile ilgilerini devam ettirebilirler. Bunlardan T. C.
Emekli Sandığı ile ilgilerini devam ettirmek istemiyenlerle fiilî avukatlık
süresinin bir kısmını borçlanmak suretiyle emekliliğe esas hizmet sürelerini 25
yıla çıkarmış olanlara aşağıdaki hükümlere göre emekli aylığı bağlanır.
B)
Emekli keseneği ödedikleri memuriyet veya hizmetten bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihte veya daha sonra her ne sebeple olursa olsun ayrılanlar, toplam
süre 30 yılı geçmemek üzere, T. C. Emekli Sandığı ile ilgilerini devam
ettirebilirler.
(A)
bendine göre borçlanabilmek için ilgilinin, listesine yazılı bulunduğu baronun
topluluk sigortasına katıldığı tarihten itibaren üç ay içinde, bu baro
aracılığı ile T. C. Emekli Sandığına yazılı olarak başvurması zorunludur.
Borçlanılacak miktar, ilgilinin T. C. Emekli Sandığına evvelce kesenek ödediği
memuriyet veya hizmette son aldığı maaş yahut ödenek derecesindeki kıdeminden
itibaren o memuriyet veya hizmetin asgari terfi süresi nazara alınarak 2 veya 3
yılda bir terfi etmiş sayılmak suretiyle T. C. Emekli Sandığı Kanunu hükümleri
dairesinde, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar ki fiilî avukatlık süresi
için ödemesi gereken keseneklerin (Kurum hissesi dahil) tamamıdır. Ancak,
kesenekler ve kurum hissesi ait olduktan geçmiş yıllarda yürürlükte bulunan T.
C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre hesaplanır.
Borçlanılan
süre ile T. C. Emekli Sandığına tabi eski memuriyet veya hizmet süreleri
toplamı 30 yılı geçemez. Fiilî avukatlık süresinin bu miktarı aşan kısmı için
borçlanmak mümkün değildir.
Borçlanılacak
miktar, ilgilinin talebine göre, T. C. Emekli Sandığı tarafından yapılacak
tebligat üzerine en geç l ay içinde toptan veya on yıl içinde on eşit taksitle
ödenir. T. C. Emekli Sandığına tabi eski memuriyet veya hizmetlerinden
ayrılırken keseneklerini almış olanlar bunun tamamını kanunî faizi ile
birlikte, borçlanılan miktarın tamamının veya ilk taksidinin ödenmesi süresi
içinde sandığa iade ile yükümlüdürler. Kesenekleri süresi içinde iade
etmiyenlerin bu madde hükümlerinden faydalanmaları mümkün değildir.
Borçlanan
kimseler emekliliğe esas olan eski memuriyet veya hizmet sürelerine
borçlandıkları sürenin eklenmesi suretiyle hesaplanacak süre üzerinden ve
borçlandıkları miktarın tamamım ödedikleri tarihten itibaren 5434 sayılı Kanuna
göre emekli aylığına hak kazanırlar. Emekli aylısına hak kazanılabilmesi için
toplam süresinin 25 yıl olması yeterlidir.
Taksitle
ödemede, borcun tamamını ödiyemeden ölen veya T. C. Emekli Sandığına göre malûl
olan avukatların kendilerine veya hak sahibi mirasçılarına ölüm veya maluliyeti
takibeden ay başından itibaren 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre malullük
yahut dul ve yetim aylığı bağlanır. Şu kadar ki, ödenmemiş yıllık taksitlerin
her biri 12 eşit parçaya bölünerek o yılın malullük veya dul ve yetim
aylıklarından kesilir ve artan miktar hak sahiplerine ödenir.
Taksitle
ödemede, bir taksiti zamanında ödemiyen ve T. C. Emekli Sandığınca yapılan
tebligat üzerine l ay içinde bu borcunu yerine getirmiyenlerin borçlanma
durumuna son verilir ve ödedikleri miktara tekabül eden süresinin eski
memuriyet veya hizmetlerine eklenmesi suretiyle hesaplanacak süre üzerinden T.
C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre işlem yapılır.
Yukarıdaki
fıkralar gereğince kendilerine veya hak sahibi mirasçılarına emekli, malullük
veya dul ve yetim aylığı bağlananlara borçlanmadan önceki fiilî memuriyet veya
hizmetlerin tutarı üzerinden T. C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre
ikramiye ödenir.
(B)
bendinden faydalanabilmek için ilgilinin, T. C. Emekli Sandığına kesenek
ödediği memuriyet veya hizmetten ayrılmasını takip eden bir ay içinde Sandığa
dilekçe ile başvurması ve kendisine emekli aylığı bağlanmamış veya kesenekleri
iade edilmemiş olması gereklidir. (A) bendinin ikinci fıkrası delaletiyle (B)
bendinden faydalananlar İçin bu süre borçlanma taleplerinin kabul edildiğinin
Sandıkça kendilerine tebliği tarihinden başlar.
(B)
bendinden faydalanmak dileği ile yapılan başvurmanın T. C. Emekli Sandığınca
kabul edildiğinin ilgiliye tebliğini takibeden aybaşından itibaren sandığa
kesenek ödeme yükümlülüğü doğar. Kesenekler (Kurum hissesi dahil) her ayın ilk
haftası içinde doğrudan doğruya veya T. C. Emekli Sandığının belirteceği bir
banka aracılığı ile Sandığa ödenir.
Kesenek
ve kurum hissesi, ilgilinin T.C. Emekli Sandığına kesenek öedediği evvelki
memuriyet veya hizmette son iktisap ettiği maaş veya ödeneğindeki kıdeminden
başlamak üzere, o memuriyet veya hizmetin en az yükselme süresine göre iki veya
üç senede bir terfi ediyormuşçasına yürütülecek maaş dereceleri üzerinden
hesaplanır.
(B)
bendi uyarınca T. C. Emekli Sandığı ile ilgileri devam edenlerin emekliliğe
esas sürelerin 30 yılı doldurduğu, sandıkla ilgilerinin kesilmesini yazılı
olarak istedikleri, öldükleri yahut T. C. Emekli Sandığı Kanununa göre malûl duruma
girdikleri veya borçlanma hükümlerinde gösterildiği şekilde sandık tarafından
verilen bir aylık süre içinde ödememekte temerrüt ettikleri takdirde bu
durumların husule geldiği tarihi takip eden aybaşından itibaren sandıkla
ilgileri kesilir, ve toplam süreleri üzerinden kendilerine yahut hak sahibi
mirasçılarına 543ı sayılı, Kanun uyarınca emekli, malullük, dul veya yetim
aylığı bağlanır. Bu kimselere ödenecek ikramiye hakkında borçlanma ile ilgili
hükümler kıyasen uygulanır.
Geçici
3, 4 ve 5 inci maddeler uyarınca borçlandıkları süre ile birlikte emekliliğe
esas hizmetleri tutarı 15 yıl veya daha fazla olanlar da bu maddenin (B) bendi
hükmünden faydalanabilirler."
(Geçici
2. maddenin A bendi 1238 sayılı Kanunla değiştirilmiş ve aynı kanunla bu
maddeye iki fıkra eklenmiştir.)
"Geçici
Madde 5- Geçici 2, 3, ve 4 üncü maddelerin kapsamına giren avuklatlarını bu
maddeler gereğince borçlandıkları fiili avukatlık sürelerinden önce Sosyal
Sigortalar Kurumu kapsamına giren hizmetleri de mevcutsa, Sosyal Sigortalar
kapsamına giren hizmetler 5/1/1961 tarihli ve 228 sayılı Kanunun aylık
bağlanmasına ilişkin esasları dairesinde T. C. Emekli Sandığındaki hizmetler
(Borçlanılan süreler dahil) ile birleştirilir.
Bu
madde hükmünden faydalanmak isteyenlerin, T. C. Emekli Sandığına
başvurmalarının şekli ve süresi hakkında geçici 3 üncü madde hükmü kıyasen
uygulanır."
"Geçici
Madde 6- Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Avukatlar Yardımlaşma Sandığında
üye bulunan avukatlar, levhasına yazılı oldukları baroya müracaat ederek
sandıktaki kayıtlarının silinmesini isteyebilirler.
Yukarıki
fıkra gereğince sandıktan kayıtları silinen avukatların sandıktaki
alacaklarının, üyelik süresi ve sandık mevcuduna göre kendilerine ödenmesi
şekli, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde ilgili baro
yönetim kurulu tarafından hazırlanıp baro genel kurulunca onaylanan bir
yönetmelikle tespit edilir."
"Geçici
Madde 8- Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden Önce Siyasal Bilgiler Okulu veya
fakültesinden mezun olup da eksik kalan derslerden hukuk fakültesinde sınav
vermiş olanlar, bu Kanunun uygulanmasında hukuk fakültesi mezunu
sayılırlar."
"Geçici
Madde 9- Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce Yargıtay'da hukuk mezunu
başkâtip olarak en az dört yıl süre ile hizmet etmiş olanlar, 3 üncü maddenin
(c) bendindeki kayıttan vareste tutulurlar."
"Geçici
Madde 17- Yargı mercileri, Cumhuriyet savcılıkları, icra memurlukları nezdinde
başkâtiplik, zabıt kâtipliği, zabıt kâtibi muavinliği yahut icra memurluğu veya
yardımcılığı görevlerinden birini en az on yıl süre ile yapmış olan kimseler,
bu Kanunun 3 üncü maddesi uyarınca avukatlık mesleğine kabul için aranılan
tahsil, staj ve sınav dışındaki şartları haiz olurlar ve 5 inci maddede yazılı
engeller kendilerinde bulunmazsa, eri az üç avukat veya davavekili olmayan bir
yerde, o yerin bağlı olduğu baroca tutulan listeye yazılmak şartiyle,
münhasıran o yerin hukuk mahkemeleri ve icra iflâs dairelerinde dâva ve iş
takibedebilirler.
Bu
kimseler münhasıran vekâlet görevini yapabilecekleri yerde, listeye yazılma
tarihinden itibaren üç ay içinde bir büro açmak zorundadırlar. Bu zorunluğa
uymayanların adları listeden silinir.
Bu
kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununun 61 inci maddesinin son fıkrası gereğince vekâlet görevini yapanlar,
geçmiş adalet hizmetine ait şarta bakılmaksızın birinci fıkrada yazılı diğer
şartlara sahip oldukları takdirde o yerin bağlı bulunduğu baroca tutulan
listeye yazılmak suretiyle, münhasıran o yerdeki hukuk mahkemeleri ve icra ve
iflâs dairelerinde vekâlet görevini yapmaya devam ederler. Ancak, listeden
herhangi bir suretle adlan silinenler, birinci fıkrada yazılı şartların
tamamına sahip olmadıkça bir daha listeye yazılamazlar. Bu kimseler, bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde bir büro açmak
zorundadırlar. Aksi halde listeye yazılmazlar; listeye yazılmışlarsa adlan
listeden silinir.
Yukarıdaki
fıkralar uyarınca vekâlet görevini yapmak hakkı o yer avukat veya dâvavekilleri
sayısının üçü bulması halinde kendiliğinden sona erer. Sona erme tarihinden
itibaren üç ay içinde, ilgili şahsın aynı baro bölgesi içinde üç avukat veya
davavekili bulunmayan başka bir yere naklederek büro açması halinde, listedeki
kaydı, nakledilen yer işaret edilmek suretiyle devam eder. Belli süre içinde
nakil yapılmamışsa ilgilinin adı baroca listeden silinir.
Geçici
13 üncü maddenin listeye yazılma için yapılacak başvurma ile ilgili ikinci
fıkrası hükmü bu kimseler hakkında da kıyasen uygulanır.
Listeyle
ilgili olup, geçici 13 üncü maddenin son fıkrasında gösterilen hususlar ve bu
maddeye göre vekâlet görevini ifa edeceklere verilecek yetki belgesinin neleri
ihtiva eyliyeceği 182 nci maddede yazılı yönetmelikte gösterilir.
Bu
Kanunun ikinci, dördüncü, beşinci, yedinci, sekizinci, dokuzuncu,, onbirinci ve
onikinci kısmı ile 49, 57, 58, 59, 60, 61, 62. ve 65 inci maddeleri dışında
kalan hükümleri bu maddenin kapsamına giren kimseler hakkında da kıyasen
uygulanır.
Baro
giriş ve yıllık kesenekleri bu maddenin kapsamına giren kimselerden alınmaz.
Bu
maddenin birinci fıkrasında gayri diğer fıkraları kanun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren 4 yıl sonra yürürlükten kalkar."
(Geçici
17. maddenin dördüncü ve sonuncu fıkraları 1238 sayılı Kanunla
değiştirilmiştir.)
2-
Davacının dayandığı Anayasa hükümleri :
1136
sayılı Kanunun kimi hükümlerinin Anayasa'ya aykırı olduğu yolundaki iddiayı ve
iptal istemini desteklemek üzere davacı tarafından ileri sürülen Anayasa
maddeleri aşağıda gösterilmiştir :
"Madde
2- Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanan, millî, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir."
"Madde
12- Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefi inanç din ve mezhep
ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiçbir
kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz."
"Madde
14- Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını geliştirme haklarına ve kişi
hürriyetine sahiptir.
Kişi
dokunulmazlığı ve hürriyeti, kanunun açıkça gösterdiği hallerde, usulüne göre
verilmiş hâkim, karan olmadıkça kayıtlanamaz.
Kimseye
eziyet ve işkence yapılamaz.
İnsan
haysiyetiyle bağdaşmayan ceza konulamaz." ,
"Madde
19- Herkes, vicdan ve dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
Kamu
düzenine veya genel ahlâka veya bu amaçlarla çıkarılan kanunlara aykırı olmayan
ibadetler, dinî âyin ve törenler serbesttir.
Kimse,
ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlarını
açıklamaya zorlanamaz. Kimse, dinî inanç ve kanaatlarından dolayı kınanamaz.
Din
eğitim ve öğrenimi, ancak kişilerin kendi isteğine ve küçüklerin de kanunî
temsilcilerinin isteğine bağlıdır.
Kimse,
Devletin sosyal, iktisadî, siyasî veya hukukî temel düzenini, kısmen de olsa,
din kurallarına dayandırma veya siyasî veya şahsî çıkar veya nüfuz sağlama
amacıyla, her ne suretle olursa olsun, dinî veya din duygularını yahut dince
kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz. Bu yasak dışına
çıkan veya başkasını bu yolda kışkırtanlar kanuna göre cezalandırılır;
dernekler, yetkili mahkemece ve siyasî partiler, Anayasa Mahkemesince temelli
kapatılır."
"Madde
20- Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir; düşünce ve kanaatlarını
söz, yazı, resim ile veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak
açıklayabilir ve yayabilir.
Kimse,
düşünce ve kanaatlarını açıklamaya zorlanamaz."
"Madde
21- Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu
alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.
Eğitim
ve öğretim, Devletin gözetim ve denetimi altında serbesttir.
Özel
okulların bağlı olduğu esaslar, Devlet okulları ile erişilmek istenen seviyeye
uygun olarak kanunla düzenlenir.
Çağdaş
bilim ve eğitim esaslarına aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz."
"Madde
31- Herkes, meşru bütün vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri Önünde davacı veya dâvâlı olarak, iddia ve savunma hakkına sahiptir.
Hiçbir
mahkeme; görev ve yetkisi içindeki dâvaya bakmaktan kaçınamaz."
"Madde
40- Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel
teşebbüsler kurmak serbesttir.
Kanun,
bu hürriyetleri, ancak kamu yararı amacıyla sınırlayabilir.
Devlet,
özel teşebbüslerin millî iktisadın gereklerine ve sosyal amaçlara uygun
yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri
alır."
"Madde
42- Çalışma herkesin hakkı ve ödevidir.
Devlet,
çalışanların insanca yaşaması ve çalışma hayatının kararlılık içinde gelişmesi
için, sosyal, iktisadî ve malî tedbirlerle çalışanları korur ve çalışmayı
destekler; işsizliği önleyici tedbirler alır.
Angarya
yasaktır.
Memleket
ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda vatandaşlık ödevi niteliği alan beden
veya' fikir çalışmalarının şekil ve şartları, demokratik esaslara uygun olarak
kanunla düzenlenir."
"Madde
48- Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Bu hakkı sağlamak için sosyal
sigortalar ve sosyal yardım teşkilâtı kurmak ve kurdurmak Devletin
ödevlerindendir."
"Madde
62- Vatandaşlar, kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek-ve şikâyetleri
hakkında, tek başlarına veya topluca, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet
Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir.
Kendileriyle
ilgili başvurmaların sonucu, dilekçe sahiplerine yazılı olarak
bildirilir."
"Madde
122- Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluştan, kanunla meydana getirilir ve
organları kendileri tarafından ve kendi üyeleri arasından seçilir.
İdare,
seçilmiş organları, bir yargı mercii kararma dayanmaksızın, geçici veya sürekli
olarak görevinden uzaklaştıramaz.
Meslek
kuruluşlarının tüzükleri yönetim ve işleyişleri demokratik esaslara aykırı olamaz."
"Madde
132- Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasa'ya, kanuna, hukuka ve
vicdanî kanaatlarına göre hüküm verirler.
Hiçbir
organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve
hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde
bulunamaz.
Görülmekte
olan bir dâva hakkında Yasama Meclislerinde yargı yetkisinin kullanılması ile
ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu
organlar ve idare, mahfeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare,
mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine
getirilmesini geciktiremez."
III-
İlk inceleme :
Anayasa
Mahkemesi içtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 3/7/1969 gününde Lûtfi Ömerbaş,
İhsan Keçecioğlu, Salim Başol, A. Şeref Hocaoğlu, Delâlettin Kuralmen, Hakkı
Ketenoğlu, Fazıl Uluocak, Sait Koçak, Avni Givda, Muhittin Taylan, İhsan
Ecemiş, Ahmet Akar, Ziya Önel, Mustafa Karaoğlu ve Muhittin Gürün'ün
katılmalariyle yapılan ilk inceleme toplantısında :
a)
Kimi hükümleri dâva konusu edilen 19/3/1969 günlü, 1136 sayılı Avukatlık
Kanununun 7/4/1969 günlü, 13168 sayılı Resmî Gazete'de yayımlandığı; dâva
dilekçesinin 24/6/1969 gününde Anayasa Mahkemesi Genel Sekreterliğince kaleme
havale edildiği, 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Yasanın 26. maddesine göre dâvanın
bu tarihte açılmış sayılması gerektiği ve süresi içinde olduğu; davacı Türkiye
İşçi Partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsilcisi bulunduğu; davacı
parti tüzüğünün 17. maddesine göre 13 kişiden kurulu olan Merkez Yürütme
Kurulunun 21/6/1969 gününde 9 kişi ile yaptığı 23 sayılı toplantıda
"Avukatlık Kanununun Anayasa'ya aykırı maddeleri aleyhine Anayasa
Mahkemesinde iptal dâvası açılmasına" karar verildiği (Ankara 9.
Noterliğinin 10713 sayılı şerhiyle onanlı örnek); dâvanın bu karara dayanılarak
parti Genel Başkanınca açılmış olduğu; Türkiye İşçi Partisi Genel Yönetim
Kurulunun 31/5/1969 günlü, IV. dönem - 3 sayılı toplantısında "Anayasa'ya
aykırı görülecek kanunların iptali hakkında Anayasa Mahkemesinde dâva açılması
ve buna ilişkin bilcümle işlemlerin yerine getirilmesi için parti Merkez
Yürütme Kuruluna tam yetki verilmesinin" oybirliği ile kararlaştırıldığı
(Ankara 9. Noterliğinin 10714 sayılı şerhiyle onanlı örnek) görülmüştür.
b)
Bundan sonra önce 44 sayılı Yasanın 25. maddesinin birinci fıkrasının l sayılı
bendi uyarınca Türkiye İşçi Partisinin iptal dâvası açılması için karar vermeğe
yetkili organı belli edilmek üzere görüşme açılmış ve parti tüzüğünün 17.
maddesine göre Merkez Yürütme Kurulunun 44 sayılı Yasanın yukarıda değinilen
hükmünün öngördüğü en yüksek merkez organı olduğu ve bu organın kararma
dayanılarak Parti Genel Başkanınca getirilen dâvanın bu yönden usulünce açılmış
sayılması gerekeceği sonucuna varılmıştır. Celâlettin Kuralmen, Sait Koçak,
Muhittin Taylan ve Muhittin Gürün davacı parti tüzüğünün 14. ve 15. maddeleri
uyarınca Genel Yönetim Kurulunun en yüksek merkez organı olduğunu, bu kurulun
kararında da dâva konusu kanundan söz edilmediğini ve en yüksek merkez
organının kararma dayanılmaksızın açılan dâvanın yetki yönünden reddi
gerektiğini ileri sürerek bu görüşe katılmamışlardır.
c)
Daha sonra merkez yürütme kurulunun kararında Anayasa'ya aykırılık dolayısiyle
iptali istenecek maddelerin gösterilmemiş olmasının eksiklik sayılıp
sayılmayacağı üzerinde durulmuş ve kararda iptale konu olacak kanun açıkça
gösterilmiş ve dâvanın bu kanunun Anayasaya aykırı maddelerini kapsaması
öngörülmüş bulunduğundan Anayasaya aykırı maddelerin ayrı ayrı
belirlenmemesinin eksiklik sayılamayacağı ve işin esasının incelenmesine karar
verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Şeref Hocaoğlu, Celâlettin Kuralmen,
Fazıl Uluocak, Avni Gîvda, Ziya Önel, Mustafa Karaoğlu ve Muhittin Gürün bu
görüşe katılmamışlardır.
Böylece
tamamlanan ilk inceleme sonunda :
1-
Türkiye İşçi Partisi tüzüğünün 17. maddesi uyarınca Merkez Yürütme Kurulunun
partinin en yüksek merkez organı olduğuna ve bu nedenle de dâvanın yetkili
organın kararma dayanılarak açıldığına Celâlettin Kuralmen, Sait Koçak,
Muhittin Taylan ve Muhittin Gurün'ün Genel Yönetim Kurulunun en yüksek merkez
organı olduğu ve bu kurulun kararında da dâva konusu kanundan söz edilmediği
yolundaki karşıoylariyle ve oyçokluğu ile;
2-
Merkez yürütme kurulunun kararında iptali istenecek maddelerin gösterilmemiş
olmasının eksiklik sayılamayacağına ve işin esasının incelenmesine Şeref
Hocaoğlu, Celâlettin Kuralmen, Fazıl Uluocak, Avni Givda, Ziya Önel, Mustafa
Karaoğlu ve Muhittin Gurün'ün karşıoylariyle ve oyçokluğu ile,
3/7/1969
gününde karar verilmiştir.
IV-
ESASIN İNCELENMESİ :
Dâvanın
esasına ilişkin rapor, dâva dilekçesi, 1136 sayılı Kanunun iptaii istenilen
hükümleri, Anayasa'ya aykırılık iddiasına dayanaklık eden Anayasa maddeleri;
bunlarla ilgili gerekçeler ve başka yasama belgeleri; konu ile ilişkisi bulunan
öteki metinler okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
l-
Dâva konusu hükümlerden değişmiş veya yürürlükten kalkmış olayların durumu :
19/3/1969
günlü, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun dâva konusu hükümlerinden bir bölümü
dâva açıldıktan sonra değişmiş veya yürürlükten kalkmış olduğu için önce
bunların saptanması gerekmektedir. Tarama sonunda varılan sonuç şudur :
a)
İptali istenen hükümlerden 35., 188., 195. maddeler ve 1., 3. ve 4. geçici
maddeler 7/3/1970 gününde yani dâva açıldıktan sonra yürürlüğe giren 26/2/1970
günlü, 1238 sayılı "19 Mart 1969 gün ve 1136 sayılı Avukatlık Kanununun
bazı maddelerinin değiştirilmesi, bazı maddelerine fıkralar ve kanuna geçici
bir madde eklenmesi" hakkındaki Kanunun 1. maddesiyle değiştirilmiştir.
l
Mart 1969 gününden başlayarak yürürlüğe giren 23/10/1969 günlü, 1186 sayılı
(506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesi ve bu
kanuna bazı maddeler eklenmesine dair kanun) un 19. maddesiyle 506 sayılı
Sosyal Sigortalar Kanununa eklenen maddede "1136 sayılı Avukatlık
Kanununda Sosyal Sigortalarla ilgilendirilenler hakkında da 506 sayılı Kanunla
bu kanun hükümleri uygulanır" hükmü yer almakta ve yine 1186 sayılı
Kanunun 22. maddesiyle "1136 sayılı Avukatlık Kanununun geçici 1.
maddesinin bu kanuna aykırı hükümleri" yürürlükten kaldırılmış bulunmakta
idi. (1186 sayılı Kanun 3 Kasım 1969 günlü, 13341 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanmıştır.)
b)
189., 196., 197, ve 198. maddeler aynı 1238 sayılı Kanunun 6. maddesiyle
yürürlükten kaldırılmıştır.
c)
Geçici 2. maddenin A bendi aynı kanunun 3. maddesiyle değiştirilmiş ve bu
maddeye yine bu kanunla iki fıkra eklenmiştir.
ç)
Geçici 17. maddenin dördüncü ve sonuncu fıkraları yine 1238 sayılı Kanunun 4.
maddesiyle değiştirilmiştir.
d)
1136 sayılı Kanunun 199. maddesi 1580 sayılı Belediye Kanunu ile 13 Mart 1329
günlü İdarei Umumiyei Vilâyet Kanununa birer madde eklenmesini öngörmektedir.
Bu ek maddelerde "bir kadroya bağlı olarak aylık veya ücreti belediye
bütçesinden yahut belediyenin yönetim ve denetimi altındaki daire, müessese
veya şirketlerden verilen müşavir ve avukatlar" ın ve "bir kadroya
bağlı olarak aylık veya ücreti il özel idaresi bütçesinden verilen müşavir ve
avukatlar" m takip ettikleri dâva ve işlerde mahkeme ve icra dairelerince
müvekkilleri lehine tarifesine göre takdir edilecek avukatlık ücretinin tahsil
olunan bölümünün hukuk müşavirliği veya müdürlüğü personeline belediye meclisi
ve il genel meclîsi tarafından belirlenecek esaslara göre dağıtılması hükme
bağlanmıştır.
14/6/1965
günlü, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 31/7/1970 günlü, 1327 sayılı
Kanunla değişik 146. maddesinde "Devlet memurlarına kanunların, tüzük ve
yönetmeliklerin ve amirlerin tayin ettiği görevler karşılığında bu kanunla
sağlanan haklar dışında ücret ödenemiyeceği, hiçbir menfaat
sağlanamayacağı"; yine 657 sayılı Kanunun 1327 sayılı Kanunla değişik 237.
maddesinde (b bendi) "diğer kanunların bu kanuna aykırı hükümlerinin Genel
Kadro Kanununun yürürlüğe girdiği ayın (Kasım 1970) son gününden itibaren
yürürlükten kalkacağı"; aynı kanunun 1327 sayılı Kanunun 90. maddesiyle
getirilen ek geçici 6. maddesinde "il özel idareleri ile belediyeler
hizmetlerin gerektirdiği görevler için 657 sayılı Kanunun 36. maddesi ile tesis
edilen sınıflardan kadrolar alınacağı"; ek geçici 21. maddede ise "ek
geçici 6. maddede yazılı kurumlar personeline Devlet memurlarına ödenenler
dışında herhangi bir ödeme yapılamayacağı" yazılıdır. "Avukatlık
hizmetleri" de ayrı bir sınıf olarak 657 sayılı Kanunun 1327 sayılı
Kanunla değişik 36. maddesinin V. bölümünde yer almış ve Devlet memuru
avukatlar bakımından 657 sayılı Kanunda 1136 sayılı Kanunun 199. maddesinde
belediye ve özel idare avukattan için öngörülen nitelikte bir ödeme hükme
bağlanmamıştır.
Şu
hale göre 1136 sayılı Kanunun 199. maddesi hükümsüz kalmış durumdadır.
e)
Özetlenecek olursa : 1136 sayılı Kanunun dâva konusu hükümlerinden 35., 188.,
189., 195., 196., 197., 198., 199. maddeleri ve geçici 1., 3. ve 4. maddeleri
ve geçici 2. maddenin A bendi ve geçici 17. maddenin dördüncü ve sonuncu
fıkraları iptal dâvasının açıldığı gündeki muhtevalarını koruyamamış ve daha
sonra çıkan üç kanunla değiştirilmiş, yürürlükten kaldırılmış veya hükümsüz
kılınmış ve geçici 2. maddenin şimdiki son iki fıkrası da yine dâva açıldıktan sonra
maddeye eklenmiş bulunmaktadır Şu duruma göre dâva konusu olmaktan çıkmış
bulunan bütün bu hükümler hakkında artık bir karar verilmesine yer kalmamış
olmak gerekir.
2-
Dâva konusu hükümlerin geriye kalan bölümünün Anayasa'ya aykırı olup olmadığı
sorunu :
Dâva
konusu hükümlerin yukarıda sözü edilen bölümü ayrıldıktan sonra geriye 1136
sayılı Avukatlık Kanununun 3. maddesinin (b) bendi, 63., 86., 134., 158., 186.,
187., 190., 191, 193., 194. maddeleri, geçici 5., 6., 8. ve 9. maddeleri,
geçici 2. maddenin (A) bendi ve 1238 sayılı Kanunla bu maddeye eklenen fıkralar
dışındaki hükümleri ve geçici 17. maddenin dördüncü ve sonuncu fıkraları
dışındaki hükümleri kalmaktadır. Bunların Anayasa'ya aykırı olup olmadığı
aşağıda ayrı ayrı tartışılacaktır :
a)
3. maddenin (b) bendi :
1136
sayılı Kanunun 3. maddesi avukatlığa kabul koşullarını belirlemektedir.
Maddenin (b) bendi öğrenim koşuluna ilişkindir. Bu bent hükmüne göre avukatlık
mesleğine kabul edilebilmek için, öteki koşullardan ayrı olarak, bir de Türk
hukuk fakültelerin birinden mezun olmak veya yabancı bir ülke hukuk
fakültesinden mezun olup da Türkiye hukuk fakülteleri programlarına göre eksik
kalan derslerden başanlı sınav vermiş bulunmak gereklidir. Bu koşulun önceki
Avukatlık kanununun öngördüğü öğrenim koşulundan değişik yönü eski düzenlemede
"eksik kalan derslerden hukuk fakültesinde sınav vermiş Siyasal Bilgiler
mezunları" na da avukatlık mesleğine kabul edilme olanağı tanınmışken
(3499 sayılı kanunun - madde l/C) yeni düzenlemede bu yolun kapanmış bulunmasıdır.
Fark sınavına vermiş Siyasal Bilgiler mezunlarının hukuk fakültesi mezunları
ile eşdeğerde tutulması hükmü 2556 sayılı Hâkimler kanununda (madde 3/6) ve
3456 sayılı Noter kanununda da (madde 7/ VII) yer almıştır.
Davacı,
Anayasa'ya aykırılık gerekçesini özellikle eskiden tanınmış-olan bir olanağın
bu kez kaldırılmasiyle oluşan durumun üzerine oturtmaktadır. Avukatlık
mesleğinin niteliğine göre bu mesleğe gireceklere gerekli temel bilgileri
vermeğe en elverişli öğretim kurumunun hukuk fakülteleri olduğunda kuşku
yoktur. Bir üniversite içinde hukuk fakültesi varken ayrıca birde siyasal
bilgiler fakültesi açılmasının zorunlu görülüşü ile de ortaya çıktığı üzere bu
iki fakültenin kurulmasiyle güdülen ereğin aynı olduğu ve bu fakültelerde
okutulan bilim dallarının ve okutuluş biçiminin birbirleriyle eşdeğerde
bulunduğu hiçbir zaman düşünülemez. Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunlarının
eksik okudukları derslerden hukuk fakültesinde sınav vermeleri yoliyle iki
fakülte arasında kurulmak istenen bir çeşit muadelet bünyeye inemeyen, daima
yüzeyde kalacak bir zorlama olmaktan ileri gidemeyeceği için böyle bir
düzenlemenin kuruluş ereklerinden gelen temeldeki yetişme farkını gidermesine
olanak yoktur.
Hukuk
fakültesini bitirenlerin hâkimlik avukatlık ve noterlik bakımından ülke
ihtiyaçlarını gereği gibi karşılayacak sayıda olmadıkları sürece Kanun
koyucunun böyle geçici bir tedbire başvurarak darlığı gidermesi olağandır. Bir
zamanlar hukuk öğrenimi yapmamış kimselerin hâkim bile olabildikleri
unutulmamalıdır. Ancak bu çeşit tedbirlerin darlık ve zorunluluk ortadan
kalktıktan sonra da sürüp gitmesi düşünülemiyeceği gibi kanunla istisnaî olarak
tanınmış böyle bir olanağın daha sonra bu duruma geçecekler için kazanılmış bir
hak gibi sonuna dek korunması gerekeceği de savunulamaz.
Kanun
koyucunun bir kamu hizmetinde görevin gerektirdiği niteliklerin saptanmasını ve
saptanmış niteliklerin değiştirilmesini, Anayasa çerçevesi içinde kalmak
kaydiyle, görevin ve ülkenin gereklerine ve zorunluklarına göre serbestçe
taktir edebileceğini kabul eylemek yerinde olur. Çünkü bu gerek ve zorunlukları
en iyi bilecek durumda olan kanun koyucudur. 3499 sayılı Kanunun avukatlık
mesleğine kabulü öğrenim bakımından düzenleyen koşulunun 1136 sayılı kanunun 3.
maddesinin inceleme konusu (b) bendi ile değiştirilmesinde yapılmış olan da
budur. Burada değişiklik tarihinden önce kazanılmış hakların korunup korunmamış
olduğunun önemi vardır. Kanunun geçici 8. maddesine bakılınca "bu kanunun
yürürlüğe girmesinden önce Siyasal Bilgiler Okulu veya fakültesinden mezun olup
da eksik kalan derslerden hukuk fakültesinde sınav vermiş olanların bu kanunun
uygulanmasında hukuk fakültesi mezunu sayılacakları" hükmünün maddede yer
aldığı ve böylece kazanılmış hakların korunmuş bulunduğu görülür.
Yukarıda
belirtildiği üzere fark sınavını vermiş Siyasal Bilgiler mezunları ile hukuk
fakülteleri mezunları yetişmelerindeki farklılık dolayısiyle avukatlık mesleği
yönünden eşit durumda bulunmadıklarından bunların 1136 sayılı Kanun önünde de
eşit olmaları düşünülemez ve bu nedenle de hukuk fakültesi mezunlarına tanınmış
bir imtiyazdan ve Anayasa'nın 12. maddesine aykırılıktan söz edilemez.
İnceleme
konusu hüküm, Anayasa'nın 14. maddesinde yazılı kişinin "maddî ve manevî
varlığını geliştirme" hürriyetinin ve 21. maddede yazılı "bilim ve
sanatı serbestçe öğrenme" hakkının özüne dokunmakta değildir. Bu hak ve
hürriyet yalnızca kamu yaran düşüncesiyle, yani haklı bir nedenle ve kanun
yoliyle avukatlık konusunda belirli ölçüde bir sınırlama görmüştür. Kaldı ki
kişiler için maddî ve manevî varlıklarını geliştirmenin ve bilim ve sanat
edinmenin tek yolu avukatlık mesleğine girebilme olmadığı gibi mutlak avukat
olmak isteyen Siyasal Bilgiler mezunlarına hukuk fakültelerini bitirip kanunun
öğrenim koşulunu yerine getirme olanağının açık bulunduğu da ortadadır. Öte
yandan 1136 sayılı Kanunun 3. maddesinin (b) bendinin avukatlık mesleğine kabul
edilebilme koşullarından yalnız birini hükme bağladığı unutulmamalıdır. Aynı 3.
maddede daha beş koşul yer almış ve 5. maddede ayrıca avukatlığa kabulü önleyen
dokuz engel sayılmıştır. Özetlemek gerekirse inceleme konusu hükmün Anayasa'nın
14. ve 21. maddelerine aykırı bir yönü yoktur.
Yukarıda
açıklandığı gibi inceleme konusu hüküm yalnızca, "avukatlık" denilen
kamu hizmetinde kanun koyucunun bu görev için gerekli gördüğü niteliklerden
birini saptamaktadır. (Anayasa madde 58) Hükmün kamu kurumu niteliğinde meslek
kuruluşu olan (1136 sayılı Kanun - sekizinci Kısım; madde 76-108) baroların
yönetimi ve işleyişine ilişkin esaslarla ve Anayasa'nın 122 maddesinin
"meslek kuruluşlarının yönetim ve işleyişlerinin demokratik esaslara
aykırı olamayacağı" ilkesini koyan son fıkrasiyle bir ilgisi bulunduğu
düşünülemez.
Hâkimler
ve Noter Kanunlarında halâ fark sınavını vermiş Siyasal Bilgiler mezunlarına
öğrenim bakımından bu mesleklere girebilme olanağı tanıyan hükümlerin bulunması
durumuna gelince: İleride hâkimler ve noterler için, avukatlarda olduğu gibi
yapılacak yeni düzenlemelerde bu bakımdan bir değişikliğe gidilip gidilmeyeceği
belli olmamakla birlikte çeşitli kanunlarda çeşitli hükümler bulunmasının bir
hükmü Anayasaya aykırı düşürmeğe yeterli olamayacağı ve Anayasaya uygunluk
denetiminde ölçü olarak kanun hükümlerinin değil Anayasa kurallarının ele
alınması gerektiği ortadadır.
Özetlenecek
olursa : 1136 sayılı Kanunun 3. maddesinin (b) bendinin Anayasa'nın 12., 14.,
21., 122. maddelerine ve başka hükümlerine aykırı bir yönü yoktur. Dâvanın bu
hükme yönelen bölümünün reddi gerekir.
Avni
Givda, Şahap Arıç, İhsan Ecemiş ve Muhittin Gürün bu görüşe katılmamışlardır.
b)
63. madde :
1136
sayılı Kanunun 63. maddesi baro levhasına yazılı bulunmayanların ve işten
yasaklanmış avukatların, şahıslarına ait olmayan dâva evrakını düzenlemelerini,
icra işlerini takip etmelerini, avukatlara ilişkin öteki yetkileri kullanmalarını,
baro levhasında yazılı bulunmayanların avukatlık unvanını taşımalarını
yasaklamakta ve aksine davrananlara verilecek cezalan belirlemektedir.
Davacı
Anayasaya aykırılık gerekçesinde daha çok 1136 sayılı Kanunun yalnız
avukatların yapabileceği işleri belirleyen 35. maddesi üzerinde durmuş ve bu
arada 63. maddenin de Anayasaya aykırılığını ileri sürmüştür.
35.
madde, dâvanın açılmasından sonra 1238 sayılı Kanunla değiştirilmiş ve böylece
inceleme konusu dışında kalmış olduğundan hükmün tartışılmasına yer ve olanak
bulunmamaktadır, 1136 sayılı Kanunda, çalışma hürriyetine kamu yaran kaygısiyle
sınırlama getiren böyle bir hüküm yer aldığına göre avukatlık yetkilerinin
başkalarınca kullanılmasını yasaklayan ve yaptırıma bağlayan bir maddeye de
gereksinme olacağı ortadadır. 63 madde bu ereği güden bir hükümdür.
Kamu
hizmeti sayılan avukatlık görevi için kanun koyucunun gerekli gördüğü
niteliklerden yoksun bulunan veya bu nitelikleri yitiren kimselerin o kamu
hizmetinde çalışabilmeleri elbette kî düşünülemez. 63. maddenin, şu
niteliğiyle, Anayasaya aykırı bir yönü yoktur. Dâvanın bu maddeye yönelen
bölümünün reddi gerekir.
c)
86. madde :
1136
sayılı Kanunun 86. maddesi baro levhasında yazılı avukatlara baronun olağan ve
olağanüstü genel kurul toplantılarına katılma yükümünü getirmekte; yaptırım
olarak uyarma ve para cezaları kabul etmekte; toplantıya gelmeme haklı bir
engele dayanıyorsa bu davranışı ceza kapsamı dışında bırakmaktadır.
Barolar,
meslek hizmetleri görmek, meslekî ahlâk ve dayanışmayı korumak, avukatlığın
genel yararlarına uygun olarak gelişmesini sağlamak ereğiyle oluşan, tüzel
kişilikli kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır. (1136 sayılı
Kanun-madde 76). Baro genel kurulu baroların en başta gelen organıdır. (Aynı
Kanun-madde 79). Genel kurulun yönetim, disiplin ve denetleme kurullarının
üyelerini, baro başkanının ve Türkiye Barolar Birliği delegelerini seçmek;
levhada yazılı avukatlardan alınacak giriş keseneği ile yıllık keseneğin
miktarlarını ve ödeme tarihlerini belirtmek; yönetim kurulunun baronun gelir ve
giderleri ile mallarının yönetimi hakkında vereceği hesapları incelemek ve
yönetim kurulunun ibra edilip edilmeyeceği hakkında karar vermek; baro
bütçesini onaylamak; yönetim kurulunca hazırlanacak iç yönetmeliği inceleyerek
onaylamak; muhtaç avukatlara ve bunların ölümlerinde geride bıraktıkları
kimselere yapılacak yardımın biçimini ve miktarını saptamak; mesleke ilişkin
istekleri görüşüp karara bağlamak; avukat bürolarının niteliklerini belirtmek;
yasalarla verilen öteki yetkileri kullanmak gibi önemli görevleri vardır. (Aynı
Kanun-madde 81).
İnceleme
konusu 86. maddenin, baro genel kurallarının güçlükle toplanabilmelerine karşı
duyulan tepkinin bir anlatımı olduğunda ve böyle önemli bir organa haklı engeli
bulunanlar dışında tüm avukatların katılmasını, bu yolla da organın daha iyi
gelişmesini ve daha isabetli ve güçlü kararlar vermesini sağlama ereğini
güttüğünde kuşku yoktur. Aynı maddede bir yaptırıma yer verilmesinin de, bir
meslek kuruluşunun toplantılarına katılmamanın suç sayılmasından değil
toplantılara katılma bir yüküm olunca bu yükümün bir takım, disiplin
cezalariyle desteklenmesinin zorunlu oluşundan ileri geldiği ortadadır. Madde,
yalnızca toplantılara katılma yükümünü getirdiğine ve avukatları düşünce ve
kanaatlarını açıklamaya zorlayan herhangi bir hükmü kapsamadığına göre,
davacının ileri sürdüğü gibi, Anayasa'nın 20. maddesine aykırı bir durumu
oluşturmakta değildir.
Öte
yandan baro genel kurulu gibi bir organa ne kadar çok üyenin katılması
sağlanabilirse o meslek kuruluşunun işleyişinin demokratik esaslara uygunluğu o
oranda güvence altına alınabileceğinden hükmün Anayasa'nın 122. maddesine
aykırı olduğu da savunulamaz.
Özetlenecek
olursa : 86. maddenin Anayasa'nın 20. ve 122. maddelerine veya başka bir
kuralına aykırı yönü yoktur. Dâvanın bu hükme yönelen bölümünün reddi gerekir.
ç)
134. madde :
1136
sayılı Kanunun 134. maddesinde avukatlık onuruna yahut meslek düzen ve
geleneklerine eylem ve davranışlarda bulunanlarla, meslekî çalışmada
görevlerini yapmayan veya görevinin gerektirdiği dürüstlüğe uygun biçimde
davranmıyanlar hakkında bu kanunda yazılı disiplin cezalarının uygulanacağı
açıklanmıştır.
Davacı
bu maddeyi geleneklere bağlı kalmayı zorlayıcı bir hüküm olarak ele almakta;
böylece kişinin manevî varlığını geliştirme hakkının özünden zedelendiğini,
vicdan, düşünce, kanaat ve bilim ve sanatı serbestçe öğrenme hürriyetlerine
ilişildiğini ileri sürmekte ve hükümde yargı organlarının bağımsızlığını
kısıtlar bir nitelik bile görmektedir.
Uzunca
bir geçmişi bulunan bir meslek topluluğunda o mesleğin yürütülmesine özgü bir
takım karşılıklı davranış kurallarının ve ortak ahlâk görüşü ve değer
hükümlerinin yavaş yavaş ve kendiliğinden oluşup yerleşmesi ve böylece ortaya
bir meslek geleneğinin çıkması olağandır. Avukatlık gibi, hekimlik gibi bilgi
ve tecrübenin yanında özellikle bir ahlâk disiplinini de zorunlu kılan
mesleklerde bu anlamda bir geleneğin gerçekten önemi vardır. 1136 sayılı
Kanunun 134. maddesinde sözü edilen ve korunmak istenen gelenek işte bu
nitelikte olan bir gelenektir. Bu çeşit gelenekler bir kamu hizmeti mesleğinin
itibarının korunmasında ve gereğince ifasında en azından kanun hükümleri kadar
etkili olur; o nedenle de uyulması ve korunmaları gerekir.
Şu
açıklamalardan anlaşılacağı üzere avukatlara ilişkin disiplin cezalarının
uygulanacağı halleri belirleyen bir maddede bu haller arasında "meslek
geleneklerine uymayan eylem ve davranışlar"ın da sayılması ile tutuculuk
ve ortaçağ loncalarının değer yargılarım canlandırma arasında bağlantı
kurulmasına olanak bulunmadığı gibi böyle bir hükmün bir mesleğin özü
bakımından geleceğe ve yücelişe yönelmeyi ve kişinin manevî varlığım
geliştirmesini önleyeceğini; vicdan, düşünce, kanaat ve bilim ve sanatı
serbestçe öğrenme hüriyetlerini zedeleyeceğini, yargı organlarının
bağımsızlığını bile kısıtlayacağını düşünmenin yeri ve abartıcı bir tahayyül
gücünden ve tek yönde işleyen bir mantıktan başka dayanağı olamaz.
Özetlemek
gerekirse : 134. maddenin Anayasa'nın geleceğe yönelmiş ilerici ruhuna, 14,
19., 20., 21., 132. maddelerine aykırı, hatta bunlarla ilgili ve başka Anayasa
kurallariyle çelişen yönü yoktur. Dâvanın bu maddeye yönelen bölümünün reddi
gereklidir.
d)
158. madde :
1136
sayılı Kanunun 158. maddesinde avukatlara disiplin cezası verilirken delillerin
nasıl takdir edileceği ve gözönünde tutulacak ilke belirlenmiştir. Maddeye göre
Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu ve barolar disiplin kurulları
gösterilen delilleri soruşturma ve duruşmadan edinecekleri, kanıya göre
serbestçe takdir ederler; disiplin cezalarının verilmesinde avukatlık onur ve
itibarını korumak, mesleğin adalet erek ve gereklerine ve meslekî düzen,
gelenek ve adetlere uygun olarak yerine getirilmesini sağlamak ilkesini
gözönünde tutarlar.
Davacı
bu madde ile de meslek geleneklerinin korunmak istenmesi üzerinde durmuş ve
hükmü 134. madde ile bir arada ele alarak aynı gerekçe ile Anayasa'nın aynı
maddelerine aykırılık iddiasını ileri sürmüştür. 134. madde dolayısiyle
"meslek gelenekleri" deyimine ilişkin olarak ve hükmün Anayasa'ya
aykırı bulunmadığım belirlemek üzere yukarıda (IV./2-ç) bölümünde açıklananlar
158. madde için de geçerlidir ve bunların burada tekrarlanması gereksizdir. O
bölümde belirtilen nedenlere göre 1136 sayılı Kanunun 158. maddesinin
Anayasa'nın geleceğe yönelmiş, ilerici ruhuna, 14., 19., 20., 21., 132.
maddelerine aykırı, hatta bunlarla ilgili ve başka Anayasa kurallariyle çelişen
yönü bulunmadığından dâvanın bu maddeye yönelen bölümünün de reddi gerekir.
e)
186. madde.
1136
sayılı Kanunun 186. maddesinde topluluk sigortasına girmeleri mutlak biçimde
zorunlu olanlar açıklanmıştır. Maddeye göre 188. maddede yazılı olanlar yani T.
C. Emekli Sandığından yararlananlar ve Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamına
girenler dışında kalan avukatların 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 86.
maddesinde gösterilen "topluluk sigortası"na girmeleri zorunludur.
Ancak bu zorunluluk "malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortası" bakımından
olup "iş kazaları ve meslek hastalıkları", "hastalık" ve
"analık" sigortalarına girmek avukatın isteğine bağlıdır.
Bu
maddeye 1238 sayılı Kanunun 2. maddesiyle bir fıkra eklenmiştir. Eklenen
fıkraya göre, "topluluk sigortasına tabi olan avukatlar hakkında bu
kanundaki özel hükümlere aykırı olmamak kaydı ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanunu ve Emekli Sandıkları ile maluliyet, ihtiyarlık ve ölüm sigortaları
kanunlarına tabi hizmetlerin birleştirilmesi hakkındaki 5/1/1961 günlü, 228
sayılı Kanun ve bu kanunların ek ve tadilleri hükümleri uygulanır." Ek
fıkra dâva ve inceleme konusu dışında kaldığından burada 186. maddenin yalnızca
birinci fıkrasının tartışılmasiyle yetinilecektir.
Davacı
186. maddenin ve bu madde ile ilgili öteki hükümlerin avukatları işçilere göre
imtiyazlandırdığını ve bu nedenle de Anayasa'nın 12. maddesine aykırı olduğunu
ileri sürdüğü gibi yine Anayasa'nın 48. maddesiyle de çelişkiye düşüldüğü
iddiasındadır.
186.
maddenin dâva ve inceleme konusu hükmü yalnızca bir ilke hükmüdür. Madde,
Emekli Sandığından yararlananlarla Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamına girenler,
başka deyimle sosyal güvenlik hakkının gereklerini belirli bir ölçüde sağlamış
bulunanlar dışındaki avukatların topluluk sigortasına girmelerini bu ilke ile
zorunlu kılmaktadır. Hüküm böylece, sınırlı kapsamı ile ele alındıkta varılacak
sonuç şudur :
Anayasa'nın
48. maddesine göre herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Bu hakkı sağlamak
için sosyal sigortalar ve sosyal yardım teşkilâtı kurmak ve kurdurmak Devletin
ödevlerindendir. Sosyal güvenlik konusunda şimdiye dek olan uygulamalarda
işçilere öncelik tanınmış ve vakit vakit çıkartılan çeşitli yasalarla bunlar
bakımından sosyal güvenlik hakkının gerek ve sonuçlarının sağlanmasına
çalışılmıştır. Ancak böyle bir uygulamanın öteki yurttaşlara ve bu arada
serbest mesleklerde çalışanlara sosyal güvenlik haklarının sağlanması
girişimlerinin daha uzun süreler bir yana bırakılması anlamında alınamayacağı
ortadadır. Ele geçecek her olanakta Devletin anayasal ödevini yerine getirmede
daha ileri adımlar atacağında ve atması gerektiğinde kuşku yoktur. Nitekim
17/7/1964 günlü, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, ancak bir hizmet akdine
dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanları bu kanun uyarınca
sigortalı saydığı (madde 2/1) ve sigortalılarla bunların eş ve çocuklarına ve
ölümlerinde bu kanuna göre hak sahibi kimselerine iş kazaları, meslek
hastalıkları, hastalık, analık, malûllük, yaşlılık ve ölüm hallerinde sosyal
sigorta yardımları sağlamayı (madde l. madde 2/3) erek edindiği halde kanuna
göre sigortalı durumunda bulunmayanlara da sosyal sigorta yardımlarından
yararlanma konusunda geniş olanaklar sağlayabilecek bir hükme, 86. maddeye
kanun metni içinde yer verilmiştir. 506 sayılı Yasanın 86. maddesi "Sosyal
Sigortalar Kurumu, 2. ve 3. maddelere göre sigortalı durumunda bulunmıyanların
Çalışma Bakanlığınca onanacak genel şartlarla (İş kazalariyle meslek
hastalıkları), (hastalık,) (analık), (malûllük, yaşlılık ve ölüm)
sigortalarından birine, birkaçına veya hepsine toplu olarak tabi tutulmaları
için işverenlerle veya dernek, birlik, sendika ve başka teşekküllerle
sözleşmeler yapılabilir" hükmünü kapsamaktadır. 1136 sayılı Kanunun 186.
maddesiyle getirilen ilke 506 sayılı Yasanın 86. maddesiyle tanınan olanağın
"malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortası" bakımından bir bölüm avukatlar
için zorunlu kılınmasından ibarettir. Böyle bir hükmün Anayasa'nın 48.
maddesine aykırılığının söz konusu edilemeyeceği, tam tersine 48. maddeye uygun
bir tutumun sonucu olduğu ortadadır.
Öte
yandan bu ülkenin işçileri sosyal güvenlik hakkına ne ölçüde sahip ve o hakkın
gereklerine ne derece lâyık iseler bütün öteki vatandaşların ve bu arada
serbest mesleklerde çalışanların aynı ölçüde sosyal güvenlik hakkına sahip ve
aynı derecede o haktan yararlanmağa lâyık bulunduklarında kuşku yoktur. Şu
duruma göre 1136 sayılı Kanunun küçük bir topluluk bakımından da olsa sosyal
güvenlik sağlayan ve böylece bir Devlet ödevinin yerine getirilmesine yol açan
186. maddesinin bir imtiyaz hükmü gibi niteliklendirilmesi düşünülemez.
6207
sayılı Kanunun her baro merkezinde baro genel kurulu karan ile kurulabilmesini
öngördüğü avukatlar yardımlaşma sandıklarının sağlayacağı sosyal yardımların
son derece sınırlı oluşu ve bugüne dek uygulamalardan alınan sonuçlar
karşısında, davacının ileri sürdüğü gibi, avukatların bu sandıklarla
yetinmelerini istemenin Anayasa'nın 48. maddesi gereklerine uygun bir görüş
olarak kabul edilmesi olanaksızdır. Öte yandan kalkınma planında ele alınmış
bulunan sosyal güvenliğe ilişkin erek ve tedbirlerin, avukatlık mesleği 1136
sayılı Kanunla yeniden düzenlenirken, küçük bir çevrede de olsa uygulama
alanına sokulmasında çok tartışma götürür bir konu olan "öncelik"
sorunu yönünden Anayasaya aykırılık görülmesi hukukî dayanaktan yoksun bir
iddia olmaktan ileri gidemez.
Özetlenecek
olursa : 1136 sayılı Kanunun 186. maddesinin Anayasa'nın 12. ve 48. maddelerine
veya Öteki kurallarına aykırı yönü yoktur. Dâvanın bu maddeye yönelen bölümünün
reddi gerekir.
f)
187. madde :
1136
sayılı Kanunun 187. maddesi topluluk sigortasına girme zorunluğu şarta bağlı
olanları açıklamaktadır. Maddeye göre geçici 2. maddenin kapsamına giren
avukatlar T. C. Emekli Sandığına borçlanma haklarını aynı maddede gösterilen
süre İçinde kullanmadıkları takdirde, 186. madde uyarınca topluluk sigortasına
girmek zorunluğundadırlar. 187. madde Emekli Sandığına borçlanma olanaklarını
yitirdikleri için sosyal güvenlik hakları sağlanamayan bir bölüm avukatların
kayıplarının topluluk sigortası yoliyle telâfisi ereğini gülmektedir. 186.
maddenin niteliğini ve Anayasaya aykırı bulunmadığım belirtmek üzere yukarıda
(IV. /2 - e) bölümünde açıklananlar 187. madde için de geçerlidir ve bunların
burada tekrarlanması gereksizdir. O bölümde belirtilen nedenlere göre 1136
sayılı Kanunun İ87. maddesinin Anayasa'nın 12. ve 48. maddelerine ve başka
kurallarına aykırı yönü bulunmadığından dâvanın bu maddeye yönelen bölümünün
reddi gerekir.
g)
190. madde :
1136
sayılı Kanunun 190. maddesinde topluluk sigortası prim borcunun ödenmemesinin
sonuçlan yer almaktadır. Maddeye göre sigorta primlerini topluluk sözleşmesinde
gösterilen zamanda ödemiyen avukatın adı baro yönetim kurulunun karariyle,
birikmiş prim borcunu sözleşmedeki koşullar uyarınca ödeyinceye dek baro
levhasından silinir. Primi ödememenin sonuç lan borçlu avukatın şahsı ile
sınırlıdır. Bu sonuçların aynı topluluk sigortası sözleşmesine katılmış olan
öteki sigortalılara veya baroya bulaşmasına ilişkin bir hüküm sözleşmeye
konulamaz.
Topluluk
sigortasına girme zorunluluğu ilke olarak, 186, maddede yer aldığına göre
sigorta primlerinin sözleşme koşullan uyarınca ödenmesini sağlamak üzere bir
yaptırım gerekeceği ortadadır.
Sosyal
Sigortalar Kurumunun, 506 sayılı Kanunla öngörülen sosyal yardımları
gerçekleştirebilmesi için, elinde bulunan başlıca kaynak sigorta primleridir.
Bu nedenle sigorta primlerinin yükümlülerce vaktinde ve aksamadan ödenmesinin
ve böylece gelir kaynağının sürekli olarak beslenmesinin ve güçlendirilmesinin
büyük önemi vardır. 506 sayılı Kanunda sigorta primlerinin ödenmesiyle ilgili
olarak bir takım tedbirlere yer verilmiştir. 1136 sayılı Kanunun 186.
maddesiyle getirilen "zorunlu topluluk sigortası" yeni bir durumu
oluşturduğundan bu sigorta ile ilgili primlerin ödenmesine ilişkin tedbir
hükmünün de yine 1136 sayılı Kanunda belirlenmesi gerekir. Dâva ve inceleme
konusu 190. maddenin ereği budur ve hükmün, şu niteliğine göre, Anayasa'ya
aykırı bir yönü bulunmamaktadır. Dâvanın bu maddeye yönelen bölümünün reddî
gereklidir.
h)
191. madde :
1136
sayılı Kanunun 191. maddesi "Tip sözleşmenin hazırlanmasına ve topluluk
sözleşmesine girişe" ilişkindir. Maddeye göre 506 sayılı. Sosyal
Sigortalar Kanununun 86. maddesi uyarınca barolarla Sosyal Sigortalar Kurumu
arasında yapılacak sözleşmelerin temelini oluşturacak tip sözleşme Çalışma
Bakanlığı, Türkiye Barolar Birliği ve Sosyal Sigortalar Kurumu arasında
açılacak görüşmelerle saptanır. Tip sözleşmede değişiklik de aynı yolla olur.
Maddede kanunun yürürlüğe girmesinden sonra kurulacak baroların topluluk
sigortasına nasıl girecekleri de açıklanmıştır.
"Zorunlu
topluluk sigortası" ilke olarak 1136 sayılı Kanunun 186. maddesinde
belirlendiğine göre tip sözleşmenin düzenleniş biçiminin 191. madde ile
saptanması yerinde ve maddenin Anayasa'ya aykırı bir yönü bulunmadığı
ortadadır. Dâvanın bu maddeye yönelen bölümünün reddi gerekir.
i)
193. madde :
1136
sayılı Kanunun 193. maddesi 6207 sayılı Avukatlar Yardımlaşma Kanununun 1., 4.
ve 5. maddelerini değiştirmektedir. 6207 sayılı Kanuna göre baro merkezinde
baro genel kurulu karariyle avukatlar yardımlaşma sandığı kurulduğu takdirde
küçük bir istisna dışında her avukat bölgesi sandığının üyesi sayıldığı halde
bu kez sandığa üye olmanın isteğe bağlı tutulması 193. maddenin getirdiği
başlıca değişikliği oluşturmaktadır. Avukatlar için genellikle topluluk
sigortasına girme zorunluğu konularak sosyal güvenlik hakları sağlandığından
çok daha sınırlı bir yardımlaşmayı öngören bu sandıklara girmenin isteğe bağlı
duruma getirilmesi olağandır.
Davacı,
1136 sayılı Kanundaki sosyal sigortalara ilişkin bütün hükümleri bir arada ele
alarak aynı gerekçe ile tümünün Anayasa'ya aykırılığını ileri sürerken
avukatlar yardımlaşma sandığı ile ilgili 193. maddeyi de öteki maddeler
arasında saymıştır. Avukatların 1136 sayılı Kanunla sosyal güvenlik haklarını
sağlayacak olanakları elde etmiş bulunmalarının ayrıca kendi aralarında
katılması isteğe bağlı bir yardımlaşma düzeni kurmalarım engelleyemeyeceği ve
böyle bir yardımlaşmanın
Anayasa'ya
aykırı olacağının düşünülemeyecği ortadadır. Dâvanın bu maddeye yönelen
bölümünün reddi gerekir.
ı)
194. madde :
1136sayıh
Kanunun 194. maddesi 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 61.
maddesini değiştirmektedir. Değişikliğe göre 61. maddede yalnızca "dâvaya
vekâleti üzerine almasına yasaca olanak bulunmayan vekilin mahkemeye kabul
edilemeyeceği ve bu durumda müvekkile bir kez için resen çağın
gönderileceği" hükmü yer almıştır.
61.
maddenin eski biçimine göre ise vekilin baroda kayıtlı avukatlardan, baro
kurulmamış yerlerde en aşağı üç dâva vekili varsa bunlardan seçilmesi; bu
nitelikte olmayan vekil yargılamada hazır bulunsa bile yargılamanın gıyapta
yapılıp bitirilmesi; sözlü yargılama düzenine bağlı işlerde bu kuralın
uygulananı aması gerekmekte ve baro kurulmayan veya üç dâva vekili bulunmayan
yerlerde herkes dilediğine vekâlet verebilmekte idi.
Davacı,
Avukatlık Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununun eski 61. maddesinin son fıkrasının tanıdığı olanak ortadan
kalkacağından arzuhalcilik ve muakkiplik mesleğine yeni girmek isteyeceklere
kapıların kapandığını ve yüksek avukatlık ücretlerini ödeyemeyecek durumda
olanların haklarını alamıyacaklarını ve hükmün Anayasa'nın 2., 12., 31., 40.,
42. ve 62. maddelerine aykırı olduğunu ileri sürmektedir.
Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununun 61. maddesinin 194. maddede olduğu gibi
değiştirilmesi "dâvaya vekâlet" konusunda 1136 'sayılı Kanunun
getirdiği düzenlemenin doğal sonucudur. Bu Kanun, avukatlık mesleği dışında olanlara
avukatlık yetkilerinden yararlanma olanağı veren eski hükümlerin tasfiyesinde
3499 sayılı Kanuna göre daha da ileri bir atılım oluşturmaktadır. Yasaca
avukatlık hizmet ve yetkilerinin yerine getirilmesi belirli bir öğrenim ve
yetişme düzenine ve sıkı koşullara bağlanmış disiplinli bir topluluğa
bırakılınca aynı hizmet ve yetkileri bu nitelikte olmayan kimselere açık tutan
yolların yine yasa ile kapatılmasındaki zorunluk ortadadır.
194.
madde üzerindeki inceleme, bu maddenin ilke bakımından kaynağı ve dayanağı
sayılabilecek olan 1136 sayılı Kanunun yalnız avukatların yapabilecekleri
işlere ilişkin 35. maddesinin Anayasa'ya aykırı olup olmadığının tartışılmasını
gerektirir. Yukarıda değinildiği üzere bu madde dâvanın açılmasından sonra 1238
sayılı Kanunla değiştirilmiş ve böylece dâva konusu dışında kalmış olduğundan
hükmün tartışılmasına yer ve olanak bulunmamaktadır. 1136 sayılı Kanunda,
çalışma hürriyetine kamu yararı kaygısiyle sınırlama getiren böyle bir hüküm
yer aldığına göre Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun eski 61. maddesinde bu
ilkeye aykırı düşen nitelikteki bir hükmün olduğu gibi bırakılması elbette
düşünülemez.
Burada
önemli olan, dâva açmaya yeteneği olanların kendi dâvalarını bizzat açmalarının
ve takip etmelerinin engellenmiş bulunup bulunmadığıdır. Kanunun 35.
maddesinde; maddenin eski biçiminde (Dâva açmaya yeteneği olan herkesin kendi
dâvasını bizzat açabileceğine ve işini takip edebileceğine), maddenin 1238
sayılı Kanunla değişik biçiminde ise (Dâva açmaya yeteneği olan herkesin kendi
dâvasına ait evrakı düzenleyebileceği ne, dâvasını bizzat açabileceğine ve
işini takip edebileceğine) dair açık ve kesin bir hükme yer verilmiş ve
kişilerin kendi davalarını bizzat açmak ve takip edebilmek haklarının
engellenmesinden özenle kaçınılmıştır.
Görülüyor
ki 1136 sayılı Kanunun 194. maddesinin, ne davacının ileri sürdüğü gibi
Anayasa'da yer alan hukuk devleti, kanun önünde eşitlik ilkelerine, hak arama,
çalışma, sözleşme hürriyetlerine ve yurttaşın dilekçe hakkına ne de Anayasa'nın
başka hükümlerine aykırı yönü yoktur. Dâvanın bu maddeye yönelen bölümünün
reddi gerekir.
j)
Geçici 2. madde :
1136
sayılı Kanunun geçici 2. maddesinin 1238 sayılı Kanunla değiştirilen A bendi ve
maddeye yine bu yasa ile eklenen fıkralar dışındaki hükümleri emekli keseneği
ödedikleri memuriyet veya hizmetlerden bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte
veya daha sonra ayrılan avukatların T. C. Emekli Sandığı ile ilgilerini
sürdürmelerine olanak tanımakta ve bu konuda gerekli düzenlemeyi getirmektedir.
Davacı,
geçici 2. maddeyi 1136 sayılı Kanunun Anayasa'ya aykırılığını ileri sürdüğü
avukatların Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamına alınmalarına ilişkin hükümleri
arasında saymış ve bu madde için özel bir gerekçe göstermemiştir. Görüldüğü
gibi madde, sosyal Sigortalar yönünden hüküm getirmemekte ve belirli
durumlardaki avukatların Emekli Sandığı ile ilgilerini sürdürmeleri konusunu
düzenlemektedir. Avukatların bir bölümüne bir çeşit sosyal güvenlik hakkı
sağlayan bu hükmün Anayasa'ya aykırı olmadığı ortadadır. Dâvanın 1136 sayılı Kanunun
geçici 2. maddesinin A bendi ve maddeye 1238 sayılı Kanunla eklenen fıkralar
dışında kalan hükümlerine yönelen bölümünün reddi gerekir.
k)
Geçici 5. madde :
Bu
madde 1136 sayılı Kanun uyarınca Emekli Sandığı ile ilgilendirilen veya
sandıkla ilgilerini sürdüren avukatlardan Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamına
giren hizmetleri bulunanların bu hizmetlerinin "Emekli Sandıklan ile
maluliyet, ihtiyarlık ve ölüm sigortaları kanunlarına tabi hizmetlerin
birleştirilmesi" hakkındaki 5/1/1961 günlü, 228 sayılı Kanunda yer alan
aylık bağlanmasına ilişkin esaslar dairesince T. C. Emekli Sandığı kapsamındaki
hizmetleri ile birleştirilmesini sağlamaktadır. Hükmün, bu niteliğine göre,
Anayasa'ya aykırı yönü yoktur. Dâvanın 1136 sayılı Kanunun geçici 5. maddesine
yönelen bölümünün reddi gerekir.
1)
Geçici 6. madde
Bu
madde, 1136 sayılı Kanunun, 6207 sayılı Kanuna göre kurulmuş Avukatlar
Yardımlaşma Sandığına üye yazılmayı zorunlu olmaktan çıkarıp isteğe bağlı kılan
193. maddesinin doğal gereği olarak kanunda yer almış ve kanunun yürürlüğe
girdiği tarihte sandığa üye bulunan avukatlara sandık kayıtlarını sildirebilme
ve sandıktaki paralarım çekebilme olanağını tanımıştır. Yukarıda (IV/2-i)
bölümünde 193. maddenin Anayasa'ya aykırı bulunmadığı belirlendiğine göre buna
ilişkin geçici maddenin Anayasa'ya aykırı olmadığını saptamak üzere başkaca
gerekçe gösterilmesinin yeri yoktur. Dâvanın bu maddeye yönelen bölümünün reddi
gerekir.
m)
Geçici 8. madde :
1136
sayılı Kanunun geçici 8. maddesi, bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce Siyasal
Bilgiler Okulu veya fakültesinden mezun olup da eksik kalan derslerden Hukuk
Fakültelerinde sınav vermiş olanları, bu kanunun uygulanmasında hukuk fakültesi
mezunu saymaktadır. Yukarıda (IV/2-a) bölümünde Anayasa'ya aykırı olmadığı
belirtilen 3. maddenin (b) bendine ilişkin olan ve bir takım kazanılmış haklan
saklı tutan geçici 8. maddenin Anayasa'ya aykırı bulunmadığı ortadadır. Dâvanın
bu maddeye yönelen bölümünün reddi gerekir.
n)
Geçici 9. madde :
1136
sayılı Kanunun bu maddesine göre kanunun yürürlüğe girmesinden önce Yargıtayda
hukuk mezunu başkâtip olarak en az dört yıl süre ile hizmet etmiş olanlarda
avukatlığa kabul koşullarından "avukatlık stajını tamamlayarak staj bitim
belgesi almış bulunmak" yükümü aranmayacaktır.
Avukatlık
Kanununun 4. maddesinin, adlî ve askeri hâkimlik ve savcılıkta, Anayasa
Mahkemesi aslî ve geçici raportörlüklerinde, Danıştay dâva daireleri başkan ve
üyelikleriyle başkanunsözcülüğü, kanunsözcülüğü ve bu daireler başyardımcılıkları
ve yardımcılıklarında veya kuruluşlarında avukat bulunan bakanlıklar ve katma
bütçeli genel müdürlükler hukuk müşavirliği görevlerinde ve yahut üniversiteye
bağlı fakültelerin hukuk ilmi dersleri profesörlük ve doçentliklerinde yahut
Hâkimler Kanununa göre hâkimlik veya savcılık sınıflarından sayılan hizmetlerde
en az dört yıl çalışmış olanları, bir de yine bu maddede yazılı niteliklere ve
koşullara uymak kaydiyle yabancı avukatlardan Türk vatandaşlığına alınanları
avukatlık stajı ve avukatlık sınavı yükümlerinin dışında bırakmasına karşılık
geçici 9. madde Yargıtayda hukuk mezunu başkâtip olarak en az dört yıl çalışmış
bulunanları yalnızca staj kaydından vareste tutmuştur.
1136
sayılı Kanunun stajı düzenleyen dördüncü kısmı hükümlerine göre avukatlık stajı
bir buçuk yıldır. İlk altı ayı mahkemelerde, kalan bir yılı da en az beş yıl
kıdemi olan bir avukat yanında yapılır (madde 15). Staj süresi Baro Yönetim
Kurulu karariyle altı ay uzatılabilir, (madde 25).
Stajın,
avukatlık mesleğine gireceklerin - hukuk öğrenimi sırasında edindikleri
bilgileri uygulama alanına aktarmalarına fırsat veren ve adalet komisyonunun,
baronun ve yanında çalışılan avukatın gözetimi altında (madde 24), yanında staj
gördükleri hâkim ve cumhuriyet savcılarının yol göstericiliği ile bu alanda da
yetişmelerini sağlayan bir hazırlık evresi, olduğunda kuşku yoktur.
Kanun
koyucu, hukuk mezunu olarak Yargıtay'da geçen dört yıllık başkâtipliği
mahkemelerde ve avukat yanında geçirilen bir buçuk yıllık avukatlık stajı ile
eşdeğerde tutmuş ve bu olanağı son derece sınırlı olarak yalnızca 1136 sayılı
Kanunun yürürlüğe girmesinden önce niteliği kazanmış bulunanlara tanımıştır.
Dört yıl Yargıtay başkâtipliği eden bir hukuk mezununun uygulama alanında
edinebileceği bilgi ve tecrübelerin varacağı aşama düşünülürse kanun koyucunun
bu gibilerde ayrıca staj koşulunu aramaması nedeni daha kolay anlaşılır. Kaldı
ki geçici 9. madde kapsamına girenler mesleğe alınabilmek için avukatlık
sınavını da başarı ile vermek zorundadırlar ve Yargıtay başkâtiplikleri
sırasında avukatlık stajı ile öngörülen yetişme aşamasına varamamış olanların
sınav engelini geçemiyecekleri ortadadır.
Yukarıdan
beri "açıklananlardan anlaşılacağı üzere davacının ileri sürdüğü gibi
geçici 9. madde ile hukuk mezunu Yargıtay başkâtipleri yararına bir ayrıcalık
tanınmış veya Anayasa'nın kanun önünde eşitlik ilkesinin zedelenmesine yol
açılmış değildir. Yalnızca hukuk fakültesini bitirmiş kimselerle hukuk
fakültesini bitirdikten sonra dört yıl Yargıtay başkâtipliği etmiş kimseler bilgi
ve tecrübe yönünden genellikle birbirlerine eşit durum ve nitelikte
olamayacaklarından bunların avukatlık stajı konusunda aynı koşullara bağlı
tutulmamaları haklı nedene dayanır ve kanun önünde eşitsizlikten söz edilmesine
yol açamaz. Belirli bir hizmette belirli bir süre çalışma sonucunda ilgililerce
elde edilmesi beklenen bilgi ve tecrübenin kanun koyucu tarafından avukatlık
stajını gerektirmeyecek nitelikte görülmesinin ise bir zümreye ayrıcalık
tanınması biçiminde yorumlanması düşünülemez.
Özetlenecek
olursa, 1136 sayılı Kanunun geçici 9. maddesinin Anayasa'ya aykırı yönü yoktur.
Dâvanın bu hükme yönelen bölümünün reddi gerekir.
c)
Geçici 17. madde :
Geçici
17. maddenin 1238 sayılı Kanunla değişik dördüncü ve sonuncu fıkraları
dışındaki hükümleri başlıca iki düzenleme getirmektedir. Bunlardan birincisi
(Geçici 17. madde, birinci fıkra) yargı mercileri, cumhuriyet savcılıkları,
icra memurlukları nezdinde başkâtiplik, zabıt kâtipliği, zabıt kâtibi
muavinliği, icra memurluğu veya yardımcılığı görevlerinden birini en az on yıl
süre ile yapmış kimselere belirli koşullar altında' en az üç avukat veya
dâvavekili olmayan bir yerde o yerin hukuk mahkemeleri ve icra ve iflâs
dairelerinde dâva ve iş takibetme yetkisi tanıyan hükümdür. Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununun 61. maddesinin değiştirilmesi ve bu arada maddenin son
fıkrasının da kaldırılması yüzünden doğabilecek boşluk ve daralmayı karşılamak
ve avukat ve dâvavekili bulunmayan yerlerde yurttaşların hak arama
hürriyetinden yararlanmalarının aksamaya uğraması olasılığını önlemek üzere
öngörülmüş olan bu hükmün Anayasa'ya aykırılığı düşünülemez. Esasen davacı da
geçici 17. maddenin Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürmekle birlikte bu fıkra
üzerinde durmuş değildir.
İkinci
düzenleme (Geçici 17. madde - üçüncü fıkra) 1136 sayılı Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten önce Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 61. maddesinin son
fıkrası uyarınca vekâlet görevini yapanların kazanılmış haklarının
olabildiğince saklı tutulmasına ilişkindir ve bu nitelikte bir hükmün Anayasa'ya
aykırılığı yolundaki iddiaya Anayasa içinde uygun bir destek bulmanın olanağı
yoktur. Fıkra hükmünden yararlanacakların baroca tutulacak listeye yazılma ve
büro açma yükümlerine gelince : Davacının Anayasa'ya aykırı olarak nitelediği
yükümün kamu hizmeti sayılan avukatlık mesleğinin yetkilerini hukuk
mahkemelerinde ve icra ve iflâs dairelerinde kullanacak olan kimselerin
baroların gözetimi altında disiplinli bir topluluk olarak hizmet görmelerini
sağlamak için düşünülmüş basit bir tedbirden ileri gitmediği ve tedbirin de
kamu yararı kaygısiyle alındığı ortadadır.
Görülüyor
ki 1136 sayılı Kanunun geçici 17. maddesinin 1238 sayılı Kanunla değişik
dördüncü ve sonuncu fıkraları dışındaki hükümlerinin ne davacının ileri sürdüğü
gibi Anayasa'da yer alan hukuk Devleti, kanun önünde eşitlik ilkelerine, hak
arama, çalışma, sözleşme hürriyetlerine ve yurttaşın dilekçe hakkına ne de
Anayasa'nın başka kurallarına aykırı yönü yoktur. Dâvanın bu maddeye yönelen
bölümünün de reddi gerekir.
V-
SONUÇ :
1-
19/3/1969 günlü, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun dâva konusu hükümlerinden :
a)
35., 188., 195, maddeler ve geçici 1., geçici 3. ve geçici 4. maddeler 7/3/1970
gününde yani dâva açıldıktan sonra yürürlüğe giren 26/2/1970 günlü, 1238 sayılı
Kanunla değiştirilmiş;
b)
189., 196., 197. ve 198. maddeler yine aynı 1238 sayılı Kanunla yürürlükten
kaldırılmış;
c)
Geçici 2. maddenin A bendi yine 1238 sayılı Kanunla değiştirilmiş ve bu kanunla
sözü geçen geçici 2. maddeye fıkralar eklenmiş,
ç)
Geçici 17. maddenin dördüncü ve sonuncu fıkraları yine 1238 sayılı Kanunla
değiştirilmiş;
d)
199. madde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 1327 sayılı Kanunun
değiştirdiği 146. ve 237. maddeleri ile ve bu kanuna yine 1327 sayılı Kanunla
katılan ek geçici 6. ve ek geçici 21. maddelerle hükümsüz kılınmış,
Olduğundan
bu hükümler hakkında karar verilmesine yer olmadığına oybirliğiyle;
2-
19/3/1969 günlü, 1136 sayılı Kanunun dâva konusu hükümlerinden geriye kalan,
3.
maddesinin (b) bendinin, 63. maddesinin,
86.
maddesinin, 134. maddesinin, 158. maddesinin,
186.
maddesinin,
187.
maddesinin,
190.
maddesinin,
191.
maddesinin,
193.
maddesinin,
194.
maddesinin,
Geçici
2. maddesinin A bendi ve 1238 sayılı Kanunla eklenen fıkralar dışındaki
hükümlerinin,
Geçici
5. maddesinin, Geçici 6. maddesinin, Geçici 8. maddesinin, Geçici 9.
maddesinin,
Geçici
17. maddesinin dördüncü ve sonuncu fıkraları dışındaki hükümlerinin,
Anayasa'ya
aykırı olmadığına ve dâvanın bu hükümlere yönelen bölümünün reddine 3. maddenin
(b) bendinde Avni Givda, Şahap Arıç, İhsan Ecemiş ve Muhittin Gürün'ün
karşıoylariyle ve oyçokluğu ile ve öteki hükümlerde oybirliğiyle,
21/1/1971
gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Hakkı
Ketenoğlu
|
Başkanvekili
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Celalettin
Kuralmen
|
Üye
Fazıl
Uluocak
|
|
|
|
|
Üye
Avni
Givda
|
Üye
Nuri
Ülgenalp
|
Üye
Muhittin
Taylan
|
Üye
Şahap
Arıç
|
|
|
|
|
Üye
İhsan
Ecemiş
|
Üye
Ahmet
Akar
|
Üye
Ziya
Önel
|
Üye
Kâni
Vrana
|
|
|
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Şevket
Müftügil
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
19/3/1969
günlü, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun avukatlığa kabul koşullarını belirleyen
3. maddesinin öğrenim koşuluna ilişkin b bendine göre hukuk fakülteleri
dışındaki öğretim kurumlarım bitirenlerin avukatlık mesleğine kabul
edilmelerine olanak yoktur.
Gergi
bu karşıoy yazısının ilişkin bulunduğu Anayasa Mahkemesinin 21/1/1971 günlü,
1969/37-1971/8 sayılı kararında belirtilen "avukatlık mesleğinin
niteliğine göre bu mesleğe gireceklere gerekli temel bilgileri vermeğe en
elverişli öğretim kurumunun hukuk fakülteleri olduğu" yolundaki görüş
yerindedir. Ancak unutulmamalıdır ki hukuk fakülteleri, söz gelimi bir tıp,
eczacılık veya orman fakültesi gibi, öğrencilerini belirli bir mesleğe
hazırlayan ve yönelten öğretim kurumlarından değildir. Hukuk fakülteleri
tabiatiyle avukat yetiştirmek ereği ile kurulmuş olmadıklarından buralarda
ileride avukat olacaklar için özel bir eğitim ve öğretim düzeninin uygulanması
da düşünülemez. Fakülteyi bitirdikten sonra özel bir hazırlık ve yetiştirme
evresini gerektiren hizmetlere girecekler bu zorunlu aşamalardan geçerek meslek
yeteneğini kazanırlar. Nitekim avukat olabilmek için hukuk fakültesini bitirmek
yetmemekte; 1136 sayılı Avukatlık Kanununun dördüncü kısım hükümleri (Madde :
15 - 27) uyarınca en az bir buçuk yıl avukatlık stajı yaparak staj bitim
belgesi almak ve yine aynı kanunun beşinci kısım hükümlerine göre (Madde :
28-33) avukatlık sınavını başarmış olmak gerekmektedir. (Aynı kanun - madde :
3/c, d).
Hukuk
fakültelerindeki öğretimin, avukatlık yönünden, niteliği bu olunca bu fakültede
temsil edilen bilim dallarının çoğunun esaslı bir biçimde temsil edildiği başka
öğretim kurumlarını bitirenlerin de, eksik okudukları derslerden sınav vermek
kaydiyle, avukatlığa kabul edilme bakımından hukuk fakültesini bitirenlerle eşdeğerde
bir öğrenim görmüş sayılmalarındaki zorunluluk kendini gösterir. Oysa dâva
konusu hüküm bu doğal sonuca aykırı düşen, hem de eski 3499 sayılı Avukatlık
Kanununda bulunmayan bir sınırlama getirmektedir.
Anayasa'nın
58. maddesinin ikinci fıkrasına göre kamu hizmetine alınmada görevin
gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez. Bir kamu hizmeti
olan avukatlığa (1136 sayılı Kanun - madde 1) girebilmek için bu kanunun 3.
maddesinin b bendi ile getirilen öğrenim koşulu, yukarıda açıklandığı üzere
"görevin gerektirdiği nitelikler" kavramını aştığı için Anayasa'nın
yasakladığı bir ayınım oluşturan ve Anayasa'nın 58. maddesinin ikinci fıkrası
buyruğuna aykırı düşen bir sınırlamadır. Bu nedenle dâva konusu hükmün iptali
gerekir.
21/1/1971
günlü, 1969/37-1971/8 sayılı Anayasa Mahkemesi kararına, 1136 sayılı Avukatlık
Kanununun 3. maddesinin b bendinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve dâvanın o
hükme yönelen bölümünün reddine karar verilmiş olması bakımından yukarıda
belirlenen gerekçe ile karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
1136
sayılı Avukatlık Kanununun mesleğe kabul şartlarını düzenleyen 3. maddesinin
(b) bendinin Anayasa'ya aykırı olduğu, aynı kanun hakkında başka bir iptal
dâvası sonucunda Anayasa Mahkemesince verilmiş bulunan 21/1/1971 günlü ve Esas
1969/33 - Karar 1971/7 sayılı karara ait karşıoy yazısında açıklanmıştır.
Burada
tekrarını gerekli görmediğimiz aynı nedenlerle bu kararın da söz konusu hükme
ilişkin bölümüne karşıyız.
|
|
|
Üye
Şahap
Arıç
|
Üye
İhsan
Ecemiş
|
Üye
Muhittin
Gürün
|