"...
II- Mahkemenin gerekçesi özeti :
Davacı köy, dâvâlı köy aleyhine Posof Asliye Hukuk Mahkemesine başvurarak yayla yerlerine vaki müdahalenin Önlenmesine karar verilmesini istemiştir. Yapılan yargılama sonunda dâva konusu yayla yerini eskidenberi davacı köyün kullandığı, Rus işgali zamanında dahi bu yerin davacı köye ait olduğu kabul edilerek dâvâlı köyün müdahalesinin-önlenmesine dair verilen karar Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi tarafından "dâva konusu yerin bulunduğu çevre itibariyle davacı Köyün kadim ve mahasses merası olduğu yolundaki iddianın, 474 sayılı Kanunun 3. maddesi gereğince tahsisi gösteren geçerli bir belge ile ispatı zorunludur. Mahkemenin hükmüne dayanak yaptığı 13/12/1912 tarih ve 1788 sayılı ilmühaber, 6/9/1939 tarih, 89 sayılı ilçe idare kurulu karan ve Kadastro Genel Müdürlüğünden celp edilen 31 numaralı kayıt, tahsisi gösteren bir belge niteliğinde değildir. Bu yön düşünülmeden yazılı şekilde dâvanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır" gerekçesiyle bozulmuş ve mahkemece bozma kararına uyulmuştur.
Anlaşmazlığa uygulanması gereken ve Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülen 474 sayılı Kanun sadece Artvin, Ardahan ve Kars İlleriyle Kulp ve Iğdır İlçelerinde ve Hopa İlçesinin Kemalpaşa Bucağında tatbik edilebilir. Sözü edilen Kanunun 3. maddesine göre kura ve kasa-bata ait olan meralar ile yaylak ve kışlak, pazar, panayır, namazgah koru, mesire, meydan gibi menafii umumiyeye mahsus ve metruk mahaller tahdit ve mesaha ile badettesbit ait oldukları kura ve kasabat namlarına kaydedilecektir. Kanunun bu maddesi hükmü karşısında bu bölgedeki mera ve yayla anlaşmazlıklarında delil olarak sadece tahsis belgesi aranmakta, böyle bir belge yoksa Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun öngördüğü diğer delillere başvurulamamaktadır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 5/5/1967 günlü, 228 sayılı kararında sözü edilen Kanunun uygulandığı yerlerdeki meralarda kadim teamülden ve eskisi gibi yararlanmadan söz edilemiyeceği, bu yerlerin köy ve kasabalara, idarî mercilerce tahsis edilmesi gerektiği belirtilmektedir. Öte yandan bu Yasanın uygulanmadığı yerlerdeki mera ve yaylalar hakkında 2024 sayılı tefsir kararında "... gerek Arazi Kanununun 101. maddesi ve gerekse Çiftçiyi Topraklandırma Kanununun geçici üçüncü maddesi münhasıran intifa mevzuuna mümas hükümleri vaz ile iktifa etmiş ve gayrimenkulun aynına sâri olabilecek herhangi bir tedvin mevzuunu izahtan müctenip kalmıştır... İzah olunan sebeplere binaen mera, yaylak ve kışlak diye vasıflandırılan yerlerdeki intifa hakkının aidiyeti cihetine müteallik olmak üzere mektup beyyine ibrazı mümkün bulunmayan hallerde vukufehli ve şahit ikame ve istimaına vesair delillere istinat olunmasına cevaz bulunduğu neticesine varıldığı..." açıklanmaktadır. Bu durum karşısında isbat vasıtaları sınırlandırıldığından 474 sayılı Kanunun 3. maddesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 31. maddesinde ifadesini bulan "Herkes, meşru bütün vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve dâvâlı olarak, iddia ve savunma hakkına sahiptir" ilkesine aykırı düştüğü gibi, isbat vasıtası yönünden Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun tanıdığı imkânları bölgelere göre farklı uygulamaya tabi tutması bakımından da 12. maddede yer alan kişilerin kanun önünde eşitliği ve hiç bir kimseye imtiyaz tanınamayacağı ilkelerine de aykırı bulunmaktadır."
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1971/11
Karar Sayısı:1971/53
Karar Günü:25/5/1971
Resmi Gazete tarih/sayı:17.1.1972/14075
İtiraz yoluna başvuran : Posof Asliye Hukuk Mahkemesi.
İtirazın konusu : 6 Ramazan 1342 ve 10 Nisan 1340 günlü ve 474 sayılı Artvin, Ardahan, Kars Vilayetleriyle Kulp ve Iğdır ve Hopa Kazasının Kemalpaşa Nahiyesindeki arazide hakkı tasarruf ait Kanunun "... Kura ve kasabata ait olan meralarla yaylak ve kışlak, pazar, panayır, namazgah, koru, mesire, meydan gibi menafii umumiyeye mahsus ve metruk mahaller tahdit ve mesaha ile badettesbit ait oldukları kura ve kasabat namlarına kaydedilecektir" yolundaki 3. maddesi hükmünün Anayasaya aykırı olduğu davacı avukatınca ileri sürülmüş ve hüküm mahkemece de Anayasa'nın 12. ve 31. maddelerine aykırı görüldüğü için Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının 151. maddesine dayanılarak Anayasa Mahkemesine başvurulmuştur.
I- Olay :
Davacı köyün tasarruf ve intifaında bulunan yaylaya başka bir köyün tecavüz ve müdahale etmesi sonucunda açılarak 1962/58 esas sayısını alan müdahalenin önlenmesi dâvasının Posof Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan duruşmasında davacı avukatının 474 sayılı Yasanın üçüncü maddesinde yer alan "... kura ve kasabata ait olan meralarla yaylak ve kışlak, pazar, panayır, namazgah, koru, merise, meydan gibi menafii umumiyeye mahsus ve metruk mahaller tahdit ve mesaha ile badettesbit ait oldukları kura ve kasabat namlarına kaydedilecektir" hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürmesi üzerine, mahkeme, söz konusu hükmün Anayasa'nın 12. ve 31. maddelerine aykırı olduğu görüşüne vararak Anayasa Mahkemesine başvurulmasına 17/11/1970 gününde karar vermiştir.
III- Yasa metinleri :
l- İtiraz konusu hüküm :
474 sayılı Kanunun 3. maddesinin itiraz konusu hükmü şöyledir :
(Madde 3- ... Kura ve kasabata ait olan meralarla yaylak ve kışlak, pazar, panayır, namazgah, koru mesire, meyan gibi menafii umumiyeye mahsus ve metruk mahaller tahdit ve mesaha ile badettesip ait oldukları kura ve kasabat namlarına kaydedilecektir.)
2- Dayanak olarak ileri sürülen Anayasa hükümleri :
Anayasaya aykırılık iddiasını desteklemek üzere mahkemece öne sürülen Anayasanın 12. ve 31. maddeleri aşağıda gösterilmiştir.
(Madde 12- Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayrımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.)
Madde 31- Herkes, meşru bütün vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya dâvâlı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki dâvaya bakmaktan kaçınamaz.)
IV- İlk inceleme :
Anayasa Mahkemesi içtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 2/3/1971 gününde Hakkı Ketenoğlu, Celâlettin Kuralmen, Sait Koçak, Avni Givda, Nuri Ülgenalp, Muhittin Taylan, İhsan Ecemiş, Recai Seçkin, Ahmet Akar, Halit Zarbun, Kani Vrana, Muhittin Gürün, Lûtfi Ömerbaş, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun katıldığı ilk inceleme toplantısında dosyanın eksiği bulunmadığı anlaşıldığından işin esasının incelenmesi oybirliğiyle kararlaştırılmıştır.
V- Esasın incelenmesi :
İtirazın esasına ilişkin rapor, Posof Asliye Hukuk Mahkemesinin 25/1/1971 günlü, 1962/58 sayılı yazısına bağlı olarak gelen gerekçeli karar ve ekleri, Anayasaya aykırılığı ileri sürülen hükümler, Anayasanın konuyu ilgilendiren maddeleri; bunlarla ilgili gerekçeler ve başka yasama belgeleri; konu ile ilişkisi görülen diğer metinler okunduktan ve sözlü açıklamaya gerek olmadığı belli edildikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
l- 474 sayılı Yasanın 3. maddesinin dâvada uygulanma yeri olup olmadığı sorunu :
İtiraza konu olan 3. madde hükmünün ve özellikle bu hükmün köy yaylaklarına taallûk eden bölümünün mahkemece görülmekte olan dâvada uygulanma olanağı bulunup bulunmadığını tayin ve tespit edebilmek için gerek 474 sayılı Kanunun ve gerekse bu Kanunda değişiklik yapan kanunların yeterince incelenmesi ve itiraz konusu edilen köy yaylaklarına ilişkin 3. madde hükmünün görülen dâvada uygulanma niteliği taşıyıp taşımadığının araştırılması gerekir.
Sözü edilen Kanunda adı yazılı beldeler anavatana ilhak edilince bu yerlerde bulunan arazi üzerindeki hakkı tasarrufun bir kanunla yeniden düzenlenmesi gerekmiş, 474 sayılı Kanun bu maksatla tedvin olunmuştur. Anılan Kanunun 1. maddesi o yerlerde oturanlara, hangi koşullarla tapu senedi verileceğini, 2. maddesi ise birinci madde şümulü dışında kalan arazının, istirdatı müteakip gelmiş olan veya sonradan usulü dairesinde iskân edilen muhacirler Mübadele ve İmar ve İskan Kanunu hükümleri dairesinde dağıtılacağını göstermektedir. Evkafı sahiha hakkında bu Kanun hükmünün uygulanmıyacağı, köy ve kasabalara ait meralarla kamu yararına tahsis edilen yaylak, kışlak, pazar, panayır, namazgah, koru, mesire ve meydan gibi metruk mahallerin tahdit ve mesaha ile tesbitlerinden sonra köy ve kasabalar adına kaydedileceği buyruğu üçüncü maddede yer almıştır. 4. maddede eski mülkiyetin devam etme koşullan ve unsurları belirtilmiş, bundan başka 1293 tarihinden sonra Rus idaresi zamanında asli hududu tağyir edilerek yaylak ve mera ve çayır arazideki intifa hakkı kaldırılmış veya başka köye verilmiş ve böylece ihtiyaçları tazyik olunmuş köylerin, müsait olduğu takdirde civar köylerden yaylak, mera, çayır ve arazi verilerek, hududunun tesbit edileceği; 5. maddede birinci ve üçüncü maddelerin kapsamı dışında olup hükümet elinde kalan arazinin 1293 tarihinden önceye ait tapu senedine sahip olup da 1330 tarihinden önce göç eden ve arazilerini satmayanlara bu emlâk ve arazinin geri verilmesi usulü, 6. maddede tahrir heyetinin kuruluş ve vazifeleri, öteki maddelerde de ayrıntılara ilişkin hükümleri saptanmıştır.
Sözü edilen Kanunda öngörülen hükümler esasen ihtiyacı karşılamadığı gibi bazı yanlış uygulamalar da iktisaden perişan durumda olan bu yerlerde barınan yurttaşları daha da sıkıntılı durumlara sokmuştur. Nitekim İskân Kanunu layihası muvakkat encümeni mazbatasında şu hususlar yer almaktadır : "Kars Vilayetiyle Beyazıdın Iğdır ve Tuzluca (Kulp) ve Erzurum'un Oltu ve Çoruh Vilâyetinin Artvin ve Şavşat ve Borçka Kazalarına ve Kemalpaşa Nahiyesine gerek Kars ve Moskova muahedelerine uyarak ve gerekse (mülteci) sığınma suretiyle gelmiş ve Hükümetçe vatandaş olarak kabul edilmiş muhacir ve sığıntılar (mülteciler) Hükümetçe hakkı hıyarlarını Türkiye"den başka Devletlerden yana kullanıp gitmiş olan Rus tebasından kalma Devlet malı toprak ve evlere yerleştirilmiş iseler de gerek bu muhacir ve sığıntıların (mültecilerin) vasıfları ve gerekse gayrimenkullerin mahiyeti itibariyle meri iskân Kanunlarının ruh ve sarahatine uymamakta olduğundan parasız iskânları yapılamamış olduğu anlaşılmıştır. Bu Kanunun tayin ettiği yerlerin hususiliği ve oralara gelmiş olan soydaşlarımızın geldikleri günden beri vatandaşlık hak ve vazifelerine bağlanmış olmalariyle Devlete ait ev ve topraklar parasız kendilerine temlik edilmek suretiyle iskâna istihkak kesbetmiş oldukları cihetle kanun teklifi bazı yazılış şekilleri değiştirilmek suretiyle kabul edilmiştir.
Bu yerler halkından iken sırf Türk dâvası güttüklerinden dolayı muhtelif istilâlarla evleri yıkılmış ve evsiz kalmış az miktar ailelerin de Devletin lütuf ve atıfetinden müstağni bulunmadıkları gözetilerek kendilerine barınacak parasız ev verilmesi üçüncü ve buralardaki yaylalar emvali metruka vasfile menfaati icare verilmekte ve hariçten servet sahibi kimseler iltizam ve esasen hayvancı olan köylüye yüksek fiyatla devrederek çiftçiyi sıkmakta olduğundan meri hükümlere göre halkın intifaına terki altıncı madde ile kabul edilmiştir.
474 sayılı Kanunun 4. ve 5. maddeleri bir takım müktesep haklan ihlâl etmekte olduğu anlaşıldığından ve bu maddelerin istihdaf ettiği gaye şimdiye kadar hasıl olmuş olduğundan 7. madde ile ilgası kararlaştırılmıştır. (9/5/1934 günlü, E. 2/104 K. 6 sayılı mazbata, T. B. M. M. zabıt ceridesi 4. devre 22. cilt)
Sözü edilen kanun teklifinin T. B. M. M. de görüşülmesi sırasında teklif sahibi Kars Milletvekili aşağıya alınan konuşmayı yapmıştır : (Ömer Kâmil B. "Kars"- Efendim, bu kanunda göstermiş olduğunuz yerlerdeki otlakları, yaylakları şimdiye kadar Maliye, müzayedeye veriyor, satıyor, bunları emvali metruka addediyordu. Tabiî köylülerin meraya, yaylaya ihtiyacı vardır. Bunun için oradaki meraların, yaylaların satılmıyarak köylülere terkedilmesi ahkâmı umumiye dahilinde bendeniz tarafından teklif edilmişti. Encümen onu bu şekle soktu. Bunların tahdit edilerek köylerin sınırlan dahiline alınması kaydını koyduk. Bunların müzayede ile satılmasında çok mahzurlar oluyordu. Herhangi bir sermayedar çıkıyor, köyün yaylasını ufak bir para mukabilinde satın alıyor ve sonra köylülere yüksek bir fiyatla satıyordu. Bundan çok zararlar husule geliyordu.
Bu sebebe binaen ahkâmı umumiyeye tevfik edilerek yaylaların dahî köylülerin intifama terkedilmesidir maksut... "T. B. M. M. Zabıt Ceridesi : Cilt 22, Devre 4, Sahife 225")
Böylece 2502 sayılı Kanunun 6. maddesi ile aşağıda gösterilen hüküm çıkarılmıştır.
(Madde 6- 474 numaralı Kanunun üçüncü maddesinde sayılan yaylak ve kışlaklar Köy Kanununun üçüncü maddesi hükümlerine göre sınırlandırılarak köylerin, kasabaların ve şehirlerin ihtiyaçları nispetinde Hükümetçe dağıtılıp bunların ortak intifalarına parasız bırakılır. "3. Tertip Düstur Cilt 15, Sahife 438")
Sonradan 17/3/1950 gününde kabul edilen 5606 sayılı Kanunla bu madde aşağıdaki biçimde değiştirilmiştir.
(Madde 6- 474 sayılı Kanunun 3. maddesi şümulüne giren ve fakat Çiftçiyi Topraklandırma Kanununun uygulanma sırası gelmemiş o-lan ilçelerdeki yaylak ve kışlaklar Toprak Kanuniyle kabul edilen nisbet ve esaslar ölçüsünde olmak şartiyle Köy Kanununun 3. maddesi hükmüne göre sınırlandırılarak köylerin, kasabaların ve şehirlerin ihtiyâçtan için mahallî Hükümetçe bunların müşterek intifalarına parasız tahsis olunur.
Bu yaylak ve kışlaklar hiç bir sebep ve suretle özel ve tüzel kişilere veya Hazine adına tapuya bağlanamaz. Ancak bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce tapuya bağlanmış olan yerlerde 2644 sayılı Kanunun 31. maddesi gereğince sahiplerinin müktesep haklan mahfuzdur.
Çiftçiyi Topraklandırma Kanununun uygulandığı ilçelerdeki birinci fıkraya göre yapılması gereken sınırlandırma ve tahsis işleri bahsi geçen kanun hükümleri dairesinde cereyan eder. "Üçüncü Tertip Düstur Cilt 31, Sahife 1790")
Bu kanunun teklifinin incelenmesine ilişkin olan 23/5/1949 günlü, E. 2/60- K. 37 sayılı Maliye Komisyonu raporunda "... teklif iki konuyu ihtiva etmektedir : 1. Umumi harp sonunda Rusya'dan kurtarılan bölgelerdeki yaylak ve kışlakların, köy, kasaba ve şehirlerin müşterek intifa ve istifadelerine terkolunması için zaten mevcut olan hükümlere usul bakımından bazı hususlar eklemek ve bunların böyle özel mülkiyete mevzu olamıyacağını belirtmek;
2- ..................
Birinci husus hakkındaki görüşmelerden sonra :
Şark bölgelerindeki yaylak ve kışlakların hayvancılığımızın gelişmesi bakımından önemi aşikâr bulunduğundan esasen mevcut hükümlere göre köy, kasaba ve şehirlerin intifa ve istifadelerine bırakılmış olan bu gibi yerlerin sınır tahdidlerinin- eğer mevcut ise- toprak komusyonları tarafından yapılması ve bu gibi yerlerin bundan böyle özel mülküyete mevzu olamaması hususlarını ihtiva eden sağlık komisyonu metininin 6. maddesi esas itibariyle muafık bulunmuş ancak bu maddenin ikinci fıkrasındaki yayla tabiri maddenin birinci ve üçüncü fıkraları ile ahenkli olabilmesi için yaylak ve kışlak olarak değiştirilmiştir..." (T.B.M.M. Tutanak dergisi Cilt 25, S. Sayısı 218)
Bütün bu yasama çalışmaları, 2502 sayılı Yasanın 474 sayılı Kanunun 3. maddesinde öngörülen ilkeyi değiştirmediğini, aksine yaylak ve kışlaklar hakkında yanlış uygulamaları kökünden kaldırmak suretiyle maddede anlatımını bulan bu kuralın geçerli olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bundan başka itiraz yoluna başvuran mahkemenin elindeki işte 4753 sayılı Çifçiyi Topraklandırma Kanununun ve 5606 sayılı Yasa ile değiştirilen 2502 sayılı Kanunun 6. maddesinin son fıkrasında yer alan "Çiftçiyi Topraklandırma Kanununun uygulandığı illerdeki birinci fıkraya göre yapılması gereken sınırlandırma ve tahsis işleri bahsi geçen kanun hükümleri dairesinde cereyan eder" tarzındaki hükmün uygulandığı ve anlaşmazlığı bu kanun maddesinin doğurduğu da ileri sürülmüş değildir.
Kaldı ki Anayasa'nın 151. maddesi, itiraz yolu ile dâva açılabilmesini, Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülen yasa hükmünün yürürlükte olmasına değil o hükmün o dâvada uygulanma koşuluna başlamıştır. İtiraz eden mahkemece uyulmak suretiyle kesinleşen yargıtay bozma ilâmında "iddianın 474 sayılı Kanunun 3. maddesi gereğince tahsisi gösteren geçerli bir belge ile isbatı zorunludur" denilerek böylece bu dâvada 474 sayılı Artvin, Ardahan, Kars Vilâyetleri ile kulp ve Iğdır Kazaları ve Hopa Kazasının Kemalpaşa Nahiyesindeki Arazide Hakkı Tasarrufa Ait Kanunun 3. maddesi hükmünün köy yaylakları bakımından uygulanma durumunda bulunduğu saptanmış ve incelemenin bu sınırlama uyarınca yapılması kararlaştırılmıştır. Muhittin Gürün, hükmün yürürlükte olmaması dolayısıyle mahkemece uygulama olanağı bulunmadığını belirterek bu görüşe katılmamıştır.
2- İnceleme konusu hükmün Anayasa'ya aykırı olup olmadığı sorunu :
Rus işgal ve istilâsına uğradıktan sonra yeniden ulusal sınırlar içine alınan ve "Elviyeyi selâse" adı ile anılan bu yerlerde, mülkiyet ve tasarruf durumunu düzenlemek ve yerleşme politikasını süratle uygulamak Devletin başta gelen ödevlerindendir. Başka bir Devletin işgal ve istilâsı sonucu ahalisi göç etme zorunluğunda kalan, mülkiyet ve tasarruf düzeni bozulan veya değiştirilen bir toprak kesiminin yeniden Anavatana ilhakında, arazi üzerindeki mülkiyet ve tasarruf durumlarını ve yerleşme sorununu ele alarak sağlam esaslara bağlamak kamu düzeninin bir gereğidir. Devlet, egemenlik hakkının doğal sonucu olarak yurdun bu kesiminde kamu düzenini ve bunun temel dayanağını oluşturan mülkiyet ve tasarruf rejimini yeniden kurarken, yasalarla, değişik ve özel bazı hüküm ve kurallar getirmek ve olaya özgü kimi idarî tedbirler almak zorunluğundadır. Yurdun bu kesiminde istilâ sonucu olarak değişmiş veya değiştirilmiş toprak ve mülkiyet durumunu, millî karakteri taşıyan yeni esaslara bağlamak, iskân ve yerleşme politikasını düzenlemek, başka bir deyimle bu yerlerde kamu düzenini yeniden tesis etmek için yasalarla alman bu gibi tedbirlerin, Anayasa'nın 12. maddesinin öngördüğü eşitlik ilkesiyle çeliştiği ve buna aykırı düştüğü söz konusu edilemez. Kaldı ki, itiraz konusu hüküm köy ve kasabalara ait olan meralarla yaylak ve kışlak, pazar, panayır, namazgah, koru, mesire meydan gibi toplum yararına terk ve tahsis edilmiş yerlerin tahdit ve teshirlerinin yapılmasını ve ait olduğu köy ve kasaba adına kaydedilmesini idareye görev olarak vermiştir. Toplum yararına öncelik veren ve böylece o köy veya kasabada oturanlarla oralara sonradan yerleştirileceklerin haklarını bu yolla güvence altına alan bir yasa hükmünün eşitliği bozduğundan ve hak arama özgürlüğünü ortadan kaldırdığından söz edilemiyeceği gibi, bu gibi yerler üzerinde doğan anlaşmazlıklar sebebiyle isbat belgesi yönünden teessüs eden içtihat ve yapılan uygulamalar da hükmün Anayasa'ya aykırılığını ortaya koyamaz.
Yukarıdanberi açıklananlarla ortaya çıktığı üzere 474 sayılı Kanunun 3. maddesinin öngördüğü "kura ve kasabata ait olan meralarla yaylak ve kışlak, pazar, panayır, namazgah, koru, mesire, meydn gibi menafii umumiyeye mahsus ve metruk mahaller tahdit ve mesaha ile badettesbit ait oldukları kura ve kasabat namlarına kaydedilecektir" yolundaki hükmün sınırlama kararı uyarınca köy yaylakları yönünden Anayasa'nın ne 12. ve 31. maddelerine ve ne de diğer hükümlerine aykırı yönü yoktur; itirazın reddi gerekir.
VI- Sonuç :
6 Ramazan 1342 ve 10 Nisan 1340 günlü ve 474 sayılı Artvin, Ardahan, Kars Vilayetleriyle Kulp ve Iğdır Kazaları ve Hopa Kazasının Kemalpaşa Nahiyesindeki arazide hakkı tasarrufa ait Kanunun 3. maddesinin itiraza konu olup sınırlama kararı uyarınca koy yaylakları yönünden incelenen hükmünün Anayasa'ya. aykırı olmadığına ve itirazın reddine oybirliğiyle 25/5/1971 gününde karar verildi.
Başkanvekili
Avni Givda
Üye
Fazıl Uluocak
Sait Koçak
Nuri Ülgenalp
Muhittin Taylan
Şahap Arıç
Recai Seçkin
Ahmet Akar
Halit Zarbun
Ziya Önel
Kani Vrana
Muhittin Gürün
Lütfi Ömerbaş
Şevket Müftügil
Ahmet H. Boyacıoğlu
KARŞIOY YAZISI
10 Nisan 1340 günlü ve (Artvin, Ardahan, Kars Vilayetleriyle Kulp ve Iğdır Kazaları ve Hopa Kazasının Kemalpaşa Nahiyesindeki arazide hakkı tasarrufa ait) 474 sayılı Kanunun, Posof Asliye Hukuk Mahkemesince Anayasaya aykırılığı öne sürülen 3. maddesi hakkında, yürürlükte olmaması ve görülen dâvada uygulanacak bir hüküm niteliğinde de bulunmaması itibariyle, Anayasanın 151. maddesine dayanılarak Anayasa'ya aykırılık itirazında bulunulamaz. Şöyleki :
l- Posof Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan dâvanın konusu, adı geçen ilçeye bağlı iki köy arasındaki yayla ihtilâfıdır.
474 sayılı Kanunun Anayasaya aykırılığı öne sürülen 3. maddesi ise, diğer arazi çeşitleri yanında, (menafii umumiyeye mahsus ve metruk yaylakların) tahdit ve mesaha ile ait oldukları köyler adına kaydedileceği hükmünü taşır.
Görüldüğü gibi maddenin konusu olan yaylaklar, köylerin özel mülkiyetine konu olan gayrimenkuller olmayıp Devletçe ve bir kanunla köylerin faydalanmasına terk ve tahsis edilen yerlerdir. Bu nitelikleri itibariyle söz konusu yaylakların, Devletçe sonradan görülecek yeni lüzum ve ihtiyaçlara göre yeni düzenlemelere tabi tutulmasına kanunî ve hukukî bir engel yoktur ve bu kabil yeni düzenlemeler karşısında ilgili köylerin söz konusu eski hükme dayanarak bir takım istekler öne sürmeleri ve kazanılmış hak iddiasında bulunmaları mümkün değildir. Zira bu gibi kamu hukukuna ilişkin olan hallerde yürürlükten kaldırılmış olan eski düzenin ve o düzeni koyan eski hükmün uygulanması artık söz konusu edilemez.
474 sayılı Kanunun 3. maddesinin yaylaklara ilişkin hükmü ise aşağıda açıklandığı gibi yıllarca önce yürürlükten kaldırılmıştır :
1- 14/6/1934 gününde yürürlüğe giren 9/6/1934 günlü ve (Kars Vilâyetiyle Bayazıt, Erzurum ve Çoruh Vilâyetlerinin bazı parçalarında muhacir ve sığıntıların yerleştirilmesi ve yerli çiftçilerin topraklandırılması hakkında) ki 2502 sayılı Kanunun 6. maddesi,
(474 numaralı Kanunun 3. maddesinde sayılan yaylak ve kışlaklar Köy Kanununun 3. maddesi hükümlerine göre sınırlandırılarak köylerin kasabaların ve şehirlerin ihtiyaçları nispetinde Hükümetçe dağıtılıp bunların ortak intifalarına parasız bırakılır.) hükmünü getirmiş ve 7. maddesiyle de 474 sayılı Kanunun 4. ve 5. maddelerini yürürlükten kaldırmıştır.
Görülmektedir ki, 474 sayılı Kanunun söz konusu 3. maddesi hükmü, 2502 sayılı Kanunla yeni bir esasa bağlanmış ve sözü geçen 3. maddedeki yaylakların sınırlarının çizilmesi işinin Köy Kanununun 3. maddesindeki hükümlere göre yapıldıktan sonra ihtiyaçları nisbetinde köylere dağıtılarak köylülerin ortak intifalarına parasız bırakılması kabul edilmiştir.
Şu halde 474 sayılı Kanunun 3. maddesinde sözü edilen yaylaklardan köylerin intifalandırılmaları işlemi hakkında 2502 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 14 Haziran 1934 gününden itibaren bu kanunun yukarda yazılı 6. maddesi hükmü uygulanacağından bu tarihten sonrası için 474 sayılı Kanunun 3. maddesinin yaylakların köylere tahsisine ilişkin hükümlerinin uygulanması olanağı kalmamış ve sonuç olarak da 474 sayılı Kanunun bu konudaki hükümleri kapalı biçimde yürürlükten kaldırılmış bulunmaktadır.
2- Öteyandan yukarıdaki 1. fıkrada sözü edilen 2502 sayılı Kanunun 6. maddesi de, 23 Mart 1950 gününde yürürlüğe giren 17 Mart 1950 günlü (Kars ili ile Bayazıt, Erzurum ve Çoruh İllerinin bazı parçalarında muhacir ve sığıntıların yerleştirilmesine ve yerli çiftçilerin topraklandırılmasına dair olan kanunda değişiklik yapılması hakkındaki) 5606 sayılı Kanunun 1. maddesiyle değiştirilmiş ve 2. maddesiyle de 474 sayılı Kanunun 1. ve 5. maddeleri kaldırılmıştır.
6. maddenin bu değişmeden sonraki hükmü şöyledir :
(Madde 6- 474 sayılı Kanunun 3. maddesi şümulüne giren ve fakat Çiftçiyi Topraklandırma Kanununun uygulanma sırası gelmemiş, olan ilçelerdeki yaylak ve kışlaklar Toprak Kanunu ile kabul edilen nispet ve esaslar ölçüsünde olmak şartiyle Köy Kanunun 3. maddesi hükmüne göre sınırlandırılarak köylerin, kasabaların ve şehirlerin ihtiyaçları için mahallî Hükümetçe bunların müşterek intifalarına parasız tahsis olunur.
Bu yaylak ve kışlaklar hiçbir sebep ve suretle özel ve tüzel kişilere veya Hazine adına tapuya bağlanamaz. Ancak bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce tapuya bağlanmış olan yerlerde 2644 sayılı Kanunun 31. maddesi gereğince sahiplerinin müktesep haklan mahfuzdur.
Çiftçiyi Topraklandırma Kanununun uygulandığı ilçelerdeki birinci fıkraya göre yapılması gereken sınırlandırma ve tahsis işleri bahsi geçen kanun hükümleri dairesinde cereyan eder.)
Görüldüğü gibi 474 sayılı Kanunun 3. maddesinde sözü geçen yaylakların, köylerin ortak faydalandırılmalarına tahsis olunma işlemi bu defa da 5606 sayılı Kanunun söz konusu hükmü ile yeni bir değişikliğe tabi tutulmuştur. Şöyleki :
1- Çiftçiyi Topraklandırma Kanunun uygulanma sırası gelmemiş olan ilçelerde bulunan ve 474 sayılı Kanunun 3, maddesi kapsamına giren yaylaklar, bu kanundaki nisbet ve esaslar ölçüsünde olmak şartiyle Köy Kanunun 3. maddesi hükmüne göre sınırlandırılarak köylerin ihtiyaçları için mahallindeki idare makamlarınca köylülerin ortak faydalanmalarına tahsis olunacaktır.
2- Çiftçiyi Topraklandırma Kanununun uygulanmasına başlanan ilçelerdeki bu çeşit yaylakların sınırlandırma ve tahsis işlemleri ise söz konusu kanun hükümleri dairesinde yapılacaktır.
Her iki halde de artık, 474 sayılı Kanunun 3. maddesinde yer alan (ölçme ve sınırlandırmaya ve tahsise) ilişkin hükümlerin yürürlükten kalkmış bulunduğunu kabul etmek zorunluğu ortadadır.
Öte yandan söz konusu madde hükmünün, yürürlükte bulunduğu zamandaki tatbikatı bakımından köyler için kazanılmış bir hak konusunun ortaya çıkmasına sebep olamıyacağı ise bu karşıoy yazısının baştarafında belirtilmiştir. 5606 sayılı Kanunla değişik 6. maddenin ikinci fıkrasında yer alan ve (Özel ve tüzel kişiler adına daha önce tapuya bağlanmış bulunan) yerler bakımından tanınmış olan (kazanılmış hak) konusu ise, özel hukuk tüzel ve özel kişileriyle ilgili olup bir amme idaresi olan köylere ilişkin değildir ve esasen bu hükümle 2644 sayılı Tapu Kanununun 31. maddesine yapılan gönderme ile saklı tutulmuş olan (kazanılmış hakkın) konusu, ölçüm fazlalarına ilişkin olup konu ile doğrudan doğruya ilgili de değildir.
Bu duruma göre 474 sayılı Kanunun, yürürlükte olmayan ve yürürlükte olduğu zamana bağlı olarak da köyler bakımından halen uygulanması mümkün bulunmayan söz konusu 3. maddesi hükmünün bu dosyaya konu olan ve Posof Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmış bulunan dâvada da uygulama olanağı bulunmadığından Anayasanın 151. maddesi gereğince adı geçen mahkeme bu madde hakkında Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkili değildir.
Bu nedenle itirazın, esasın incelenmesine geçilmeden reddine karar verilmesi gerekirdi.
Kararın bu bölümüne yukarıda açıkladığım düşüncelerle karşıyım.