ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1970/56
Karar Sayısı:1971/45
Karar Günü:20/4/1971
Resmi Gazete tarih/sayı:16.12.1971/14044
İstemde
bulunan : İmroz Sulh Ceza Mahkemesi.
İstemin
konusu : 22/4/1962 günlü, 45 sayılı Yüksek Hâkimler Kurulu Kanununun 26/6/1970
günlü, 1307 sayılı Kanunla değiştirilmiş olan ve Cumhuriyet savcılarına geçici
yetki verilmesini düzenleyen 89. maddesinin Anayasa'nın 137. maddesine
aykırılığı nedeniyle iptali istenilmiştir.
I-
OLAY :
İmroz
Sulh Ceza Mahkemesinin bakmakta olduğu bir ceza dâvasını iddianameyle açan
savcının kendisine Adalet Bakanlığınca, Yüksek Hâkimler Kurulu Kanununun 1307
sayılı Yasa ile değişik 89. maddesine dayanılarak verilmiş geçici yetki ile
görev yapmakta bulunduğunu gözönünde tutan mahkeme, geçici yetkiye ilişkin Yasa
kuralının Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına vararak dâvayı ertelemiş ve Anayasa'ya
aykırılık konusunda karar verilmek üzere Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
III-
YASA KURALLARI :
l-
İtiraz konusu kanun hükmü :
45
sayılı Yüksek Hâkimler Kurulu Kanununun 26/6/1970 günlü, 1307 sayılı Kanunun 1.
maddesiyle değiştirilen 89. maddesi şöyledir :
Değişik
madde 89 : Gerekli hallerde 77. maddede yazılı kurulun kararı alınarak
Cumhuriyet Savcı yardımcıları ile Cumhuriyet Başsavcı Yardımcılarına ve
Cumhuriyet savcılarına asli görevlerine ilâveten diğer adli görevleri dahi geçici
olarak ifa ettirmeye Adalet Bakanlığı yetkilidir.
Bir
yargı çevresinin savcısız kalmasını gerektiren vefat, hastalık, ilgililerin
görevlerini veya görev yerlerini terketmeleri gibi âcil hallerde hizmetin
aksamaması için yetki Adalet Bakanlığınca verilerek en kısa süre içerisinde
Atama ve Nakil Kurulunun onayına sunulur. Bu şekilde görevlendirilen yetkilinin
Kurulca değiştirilmesi halinde, o yer için Kurulun yetkili kılacağı ilgilinin
gelip işe başlamasına kadar, önceki yetkilinin yaptığı bütün işlemler geçerli
sayılır.
Kendi
yargı çevreleri dışında geçici olarak görevlendirilenler o yerde dört aydan
fazla çalıştırılamazlar.
Ancak,
görevi başında bulunmayan Cumhuriyet savcı veya Cumhuriyet savcı yardımcısının
uzun sürecek bir hastalığı bahis konusu ise bu süre uzatılabilir.
Birinci
fıkrada yazılı olanların, gerektiğinde Bakanlık hizmetlerinde geçici olarak
görevlendirilmesi, doğrudan doğruya Adalet Bakanlığınca yapılır ve bunlar
hakkında üçüncü fıkradaki dört aylık süre hükmü uygulanmaz.
2-
Dayanılan Anayasa kuralı :
Madde
137 : Kanun, Cumhuriyet Savcılarının ve Kanun sözcülerinin özlük işlerinde ve
görevlerini yapmalarında teminat sağlayıcı hükümler koyar.
Cumhuriyet
Başsavcısı, Başkanunsözcüsü ve Askeri Yargıtay Başsavcısı, yüksek mahkemeler
hâkimleri hakkındaki hükümlere tabidir.
IV-
İLK İNCELEME :
Anayasa
Mahkemesi içtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 17/11/1970 gününde Lûtfi Ömerbaş,
Celâlettin Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu, Fazıl Uluocak Sait Koçak, Avni Givda,
Nuri Ülgenalp, İhsan Ecemiş, Recai Seçkin, Ahmet Akar, Halit Zarbun, Kani
Vrana, Muhittin Gürün, Şev ket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun
katılmalariyle yapılan ilk inceleme toplantısında:
1-
Mahkemenin itiraz konusu hükmü uygulama durumunda bulunduğuna ve işi Anayasa
Mahkemesine getirebileceğine, Celâlettin Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu, Fazıl
Uluocak, Sait Koçak, Avni Givda, İhsan Ecemiş ve Ahmet Akar'ın itirazın
mahkemenin yetkisizliği yönünden reddi gerektiği yolundaki karşı oylarıyla ve
oyçokluğu ile;
2-
Dosyada duruşma tutanağı örneğinin bulunmaması işin niteliğine göre eksiklik
sayılamıyacağından esasın incelenmesine oybirliği ile karar verilmiştir.
Yukarıdaki
ara kararının l ve 2 sayılı bentlerinin gerekçeleri şudur :
a)
Bir mahkemenin herhangi bir dâvayı görmesi için ilk önce davanın usule uygun
biçimde açılmış olup olmadığını incelemesi gerekir; bunun için de davacının
usul yönünden dâva açmağa yetkili olup olmadığını araştırması zorunludur. Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun benimsediği ilkeye göre dâva, savcı denilen
"Devlet görevlisi tarafından açılır. Dâvayı açan görevlide belli dâva
bakımından savcılık niteliği yoksa, onun geçerli biçimde iddianame düzenleyip
dâva açmış olması düşünülemez. Bu bakımdan dâvayı açan savcının hukuksal
durumunu düzenleyen yasa kuralları, bakılmakta olan dâvada uygulanması gereken
kurallardandır. Eğer mahkeme ceza dâvasını açan savcının dâva yeterliği
bakımından hukuksal durumunu inceleme yetkisine sahip olmasa idi, o zaman
savcının durumuna ilişkin yasa kuralının Bakanlıkça ve savcının dâva açmasına
ilişkin ceza yargılama usulü kuralının da savcı tarafından uygulanmış olması
dolayısiyle bu kuralların uygulanması evresinin geçmiş sayılması, hukuk
açısından, bir zorunluk olacaktır. Özetlenecek olursa denilebilir ki, mahkeme,
önüne gelen dâvanın davacının hukuksal durumu bakımından usule uygun olarak
açılmış bulunup bulunmadığını incelemekle ödevli olduğuna göre bu hukuksal
durumu düzenleyen yasa kuralları dahi mahkemenin o dâvada uygulayacağı
kurallardan olmaktadır.
Burada
bir yön üzerinde durulması yararlı olacaktır. O da, dâvaya ilişkin olan ve
gerçekleşmiş bulunması olağan sayılan usul koşullarının ilke olarak dâvalarda,
gerçekleşmiş sayılmasıdır. Bundan dolayı, bütün konuların, istem veya itiraz
beklenmeksizin incelenmesi, kural olarak zorunlu bulunan ceza dâvalarında bile,
gerçekleşmesi olağan sayılan koşullar ayrıca incelenmez; meğer ki bu gibi
koşulların gerçekleşmiş olmadığı kuşkusunu uyandıran bir özellik söz konusu
olsun.
Savcıların
açtıkları dâvaların hemen hepsinde savcının hukuksal durumu olağan sayılır,
dâvanın onu açmış bulunan görevli bakımından yasaya uygun biçimde açılmış olup
olmadığı sorunu üzerinde durulmaz. Ancak bu dâvada savcının durumundaki özellik
onun durumunun hukuka uygunluğu yönünden kuşku uyandırdığı için savcının belli
ceza dâvasını açmaya yetkili durumda olup olmadığının incelenmesi ve mahkemenin
savcının durumuna ilişkin hukuk kuralım Anayasa yönünden değerlendirmesi
zorunluğu ortaya çıkmıştır.
b)
44 sayılı Yasanın 27. maddesinin ikinci fıkrası gereğince dosyadaki belgelerden
konu ile ilgili görülenlerin onanmış örnekleri, Anayasa Mahkemesi Başkanlığına
gönderilir. Bu dâvada mahkeme duruşma tutanağı örneklerini göndermiş değildir.
Ancak bu durum bir eksiklik sayılamaz. Çünkü mahkemenin gerekçeli kararına göre
hukuksal durum yelerince aydınlanmış ve Anayasaya aykırılık sanık tarafından
ileri sürülmeyip doğrudan doğruya mahkemece ortaya atıldığı için sanığın bu
konudaki görüşlerinin sorulup öğrenilmesine ve bu yönün tutanağa geçirilmesine
44 sayılı Yasanın anılan 27. maddesi uyarınca gerek bulunmamıştır.
V-
ESASANI İNCELENMESİ:
Esasa
ilişkin rapor, konu ile ilgili Yasa ve Anayasa kurallarıyla Anayasa
Mahkemesinin 1970/39 - 1971/44 sayılı, 20/4/1971 günlü kararı incelendi gereği
görüşülüp düşünüldü :
Yüksek
Hâkimler Kurulu Kanununun itiraz konusu değişik 89. maddesi kuralı, Anayasa
Mahkemesinin 1970/39 - 1971/44 sayılı, 20/4/1971 günlü kararıyla iptal edilmiş
ve iptal kararının 15/10/1971 gününde yürürlüğe girmesine karar verilmiş
bulunması karşısında, bu dosyadaki işin esasının incelenmesine ve konunun
karara bağlanmasına yer olmadığına karar verilmelidir.
Ahmet
H. Boyacıoğlu anılan iptal kararının 15/10/1971 gününde yürürlüğe girmesinin
karara bağlanmış olması karşısında eldeki 1970/ 56 sayılı ise esas olan ceza
dâvasında Anayasa'ya aykırı kuralın uygulanmasına yol açılacağı gözönünde
tutularak bu dosyada işin yeniden incelenmesi ve Anayasa'nın 152. maddesinin
dördüncü fıkrası uyarınca olayla sınırlı ve tarafları bağlayıcı bulunmak üzere
ve bugünden geçerli olacak biçimde iptal karan verilmesi gerektiği görüşünü
savunmuşsa da bu düşünce çoğunlukça benimsenmemiştir. Anayasa'ya aykırı bir
kuralın geçici bir süre için bile olsa uygulanmasının sakıncalı bir durum
yarattığı açıktır. Ancak Anayasa'nın 152. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci
ve üçüncü cümlelerinde (Gereken hallerde, Anayasa Mahkemesi, iptal hükmünün
yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih kararın verildiği
günden başlıyarak altı ayı geçemez.) denilerek iptal kararının yürürlüğe
girmesini geciktirme yetkisi Anayasa Mahkemesine tanınmış ve böylelikle bir
takım olaylarda Anayasaya aykırı kuralın yürürlükte kalmasından doğacak sakınca
bu türlü bir kuralın birden bire kaldırılmasından doğacak sakıncaya göre daha
hafif sayılmış, böylece ağır bir sakıncayı önlemek için daha az sakıncalı bir
durum geçici bir süre için benimsenmiştir. Anayasa Mahkemesi, savcılara ilişkin
atama, yer değiştirme ve geçici yetki verme kurallarının kararın verildiği
günde ortadan kalkmasıyla oluşacak boşluğu ve bundan doğacak ağır zararları
gözönünde tutarak iptal kararının yürürlüğe girmesini geciktirmeyi gerekli
gördüğüne göre Anayasaya aykırı bir durumun geçici bir süre için
gerçekleşmesinden doğacak sakıncayı kural boşluğundan doğacak sakıncaya oranla daha
hafif bulmuş olduğunu anlatmıştır. Bu durum karşısında İmroz Sulh Ceza
Mahkemesinde görülen dâva açısından hemen yürürlüğe girecek biçimde iptal
kararı verilmesinin gereği yoktur.
VI-
SONUÇ :
22/4/1962
günlü, 45 sayılı Yüksek Hâkimler Kurulu Kanununun 26/6/1970 günlü, 1307 sayılı
Kanunun 1. maddesiyle değiştirilen 89. maddesi 1970/39 sayılı dâvada 1971/44
sayılı ve 20/4/1971 günlü kararla ve iptal kararı 15/10/1971 gününde yürürlüğe
girmek üzere iptal edilmiş bulunduğundan bu maddenin iptaline ilişkin istemin
esasının incelenmesine ve konunun karara bağlanmasına yer olmadığına Ahmet H.
Boyacıoğlu'nun karşı oyu ile ve oyçokluğu ile 20/4/1971 gününde karar verildi
|
|
|
|
Başkan
Hakkı
Ketenoğlu
|
Başkanvekili
Avni
Givda
|
Üye
Celâlettin
Kuralmen
|
Üye
Fazıl
Uluocak
|
|
|
|
|
Üye
Muhittin
Taylan
|
Üye
Şahap
Arıç
|
Üye
İhsan
Ecemiş
|
Üye
Recai
Seçkin
|
|
|
|
|
Üye
Ahmet
Akar
|
Üye
Halit
Zarbun
|
Üye
Kani
Vrana
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
|
|
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Şevket
Müftügil
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
l-
Mahkemenin bakmakta olduğu dâva :
Anayasa'nın
151. ve 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 27. maddelerine göre bir mahkemenin
Anayasa'ya uygunluk denetimi için Anayasa Mahkemesine getirebileceği hükümler
ancak bakmakta olduğu davada uygulanacak olanlarla sınırlıdır. Başka deyimle
itiraz yoluna başvuran mahkemenin elinde bakmakta olduğu bir dâva bulunmalı ve
Anayasa Mahkemesine getirdiği hükümleri o dâvada doğrudan doğruya uygulama
durumunda olmalıdır.
İmroz
Sulh Ceza Mahkemesinin elinde bakmakta olduğu bir dâva bulunduğunda kuşku
yoktur. Bu, cezasını Tarım Açık Ceza Evinde çekmekte iken özel izin alarak
memleketine gittiği halde dönmediği ve böylece firar suçunu işlediği ileri
sürülen bir kimse hakkında yetkili Cumhuriyet Savcısının 12/8/1970 günlü,
1970/91-63 - 23 sayılı iddianamesiyle ve sanığın Türk Ceza Kanununun 299.
maddesinin ikinci fıkrası uyarınca cezalandırılması istemiyle açılan ve
mahkemenin 1970/35 sayısında kayıtlı bulunan kamu davasıdır. Demek ki olayda
Anayasa Mahkemesine itiraz yoliyle başvurulabilmesi için Anayasa'nın 151. maddesinde
öngörülen koşullardan birincisi vardır.
İkinci
koşulun var olup olmadığına gelince : Bu konu aşağıda tartışılacaktır :
2-
Mahkemenin itiraz konusu hükümle ilişkisi :
İmroz
Sulh Ceza Mahkemesinin Anayasa'ya uygunluk denetimi için Anayasa Mahkemesine
getirdiği hüküm, 22/4/1962 günlü, 45 sayılı Yüksek Hâkimler Kurulu Kanunun
26/6/1970 günlü, 1307 sayılı Yasa ile değiştirilen ve Cumhuriyet Savcılarına
geçici yetki verilmesini düzenleyen 89. maddesidir. Mahkeme bakmakta olduğu
dâvanın, İmroz Cumhuriyet Savcılığını yapmak üzere o hükme göre geçici yetki
verilen Yenice Cumhuriyet Savcısınca açılmış olduğuna dayanarak kendisini
Anayasa Mahkemesine başvurmağa yetkili görmüştür.
45
sayılı Kanunun değişik 89. maddesi, İmroz Sulh Ceza Mahkemesinin bakmakta
olduğu "firar" dâvasında uygulayacağı, hüküm değildir. Bu madde
mahkemenin elindeki dâva açılmadan önce, 23/7/1970 günlü, 43867 sayılı yazı ile
Yenice Cumhuriyet Savcısına İmroz Cumhuriyet Savcılığı için geçici yetki
verilirken, mahkeme dışındaki bir mercice, yani Adalet Bakanlığınca
uygulanmıştır, itiraz konusu hüküm, o niteliktedir ki, ancak bu hüküm uyarınca
bir işlem yapılmak yoliyle; ya geçici yetki verilerek yahut geçici yetki
kaldırılarak uygulanabilir. Onun içindir ki 45 sayılı Yasanın 89. maddesinin
bir mahkemece uygulanması hiç bir zaman söz konusu olamaz.
İçine
kuşku düşen bir hâkim, çoğunluk gerekçesinde açıklandığı üzere elindeki dâvayı
açan kimsenin gerçekten Cumhuriyet Savcısı olup olmadığını araştırabilir;
durumu Adalet Bakanlığından sorabilir; görevlinin Adalet Bakanlığınca 45 sayılı
Yasanın 89. maddesine göre geçici yetki ile donatılmış olduğunu saptayabilir.
Ancak şu, tutum hiç bir zaman o hükmün bakılmakta olan dâvada hâkimce
uygulandığı veya uygulanacak olduğu anlamını taşımaz. Çoğunluk ise, dâvaya
kaynak olan iddianamede Cumhuriyet Savcısının adı altındaki "yetkili"
deyimini görmesinin veya okumasının mahkemeye "geçici yetki" yi
düzenleyen kanun hükmü yönünden Anayasa'nın 151. maddesinde açıklanan yolu
kullanma yetkisini kazandırdığı görüşündedir.
Böyle
bir görüş Anayasa'nın 151. maddesinde geçen "uygulanacak" deyimi
değil delâlet ettiği hukuki kavramdan, sözlük anlamından bile uzak düşürecek
biçimde bir yorum zorlanması olur; iptal dâvası (Anayasa madde 149) ve itiraz
(Madde 151) yolları arasında hiç bir ayrım bırakmaz. Oysa bu iki yol arasındaki
anayasal ayrım, bilindiği üzere, göze batacak keskinliktedir.
3-
İtiraz konusu hükmün dâva sanığı ile ilişkisi :
Öte
yandan itiraz konusu hükmün iptal edilmesinin dâva sanığının durumuna ve
haklarına ne etkisi olacağı da üzerinde durulmağa değer bir sorundur. Anayasa
Mahkemesinin iptal kararları geriye yürümez (Anayasa - Madde 152/3.) Adalet
Bakanlığı 23/7/1970 gününde, yürürlükte bulunan bir kanun hükmüne dayanarak
Yenice Cumhuriyet Savcısına İmroz Cumhuriyet Savcılığı için geçici yetki vermiş
ve bu savcı da yine itiraz konusu hükmün yürürlükte bulunduğu 12/8/1970 gününde
kamu dâvasını açmıştır. Demek ki geçici yetkili Cumhuriyet Savcısı yasa içi bir
tutumdadır ve açtığı dâva hukukça geçerlidir. İptal kararı böyle, dâva
sanığının durumunu ve haklarını etkileyemeyecektir. Anayasa'nın 151. maddesinin
konuluş ereğiyle de çatışmakta bulunan bu sonuç Mahkemenin uygulanacak değil
uygulanmış bir hükmü Anayasa Mahkemesine getirmesinden ve Anayasa Mahkemesinin
de başvurmayı kabul etmesinden ileri gelmektedir.
4-
Sonuç :
Yukarıdan
beri açıklandığı gibi, mahkeme bakmakta olduğu dâvada uygulama durumunda
bulunmadığı 45 sayılı Kanunun değişik 89. maddesini Anayasa'ya uygunluk
denetimi için Anayasa Mahkemesine getiremez. Anayasa'nın 151. ve 44 sayılı
Kanunun 27. maddelerine uymayan itirazın, itirazda bulunan mahkemenin
yetkisizliği yönünden reddi gereklidir.
1970/56
esas sayılı işte 17/11/1970 günlü ilk inceleme toplantısında itiraz ve inceleme
konusu hükmün mahkemenin elindeki dâvada uygulanma yeri olduğu ve esasın
incelenmesi gerektiği yolunla verilen karara bu nedenlerle karşıyız.
|
|
|
Avni
Givda
|
Fazıl
Uluocak
|
Ahmet
Akar
|
KARŞ1OY
YAZISI
İmroz
Sulh Ceza Mahkemesinden Anayasa'ya aykırılık iddiasiyle getirilen Yüksek
Hâkimler Kurulu Yasasının 1307 sayılı Yasa ile değişik 89. maddesi, doğrudan
doğruya açılmış bir iptal dâvası sonunda 20/4/1971 günüde ve E: 1970/39, K:
1971/44 sayılı kararla Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş ve iptal
kararının 15/10/1971 gününde yürürlüce girmesi kararlaştırılmıştır.
Bu
karardan sonra ele alınan ve İmroz Sulh Ceza Mahkemesine itiraz yolu
ile getirilen değişik 89. maddenin, Anayasa Mahkemesinin 1970/39 esas, 1971/44
karar sayılı ve 20/4/1971 günlü karariyle iptaline ve iptal kararının
15/10/1971 gününde yürürlüğe girmesine karar verilmiş bulunması karşısında,
işin esasının incelenmesine ve konunun karara bağlanmasına yer olmadığına karar
vermiştir.
Çoğunluk
bu karara varırken; Anayasa'nın 152. maddesinin 2. fıkrasının ikinci ve üçüncü
cümelelerinde "gereken hallerde, Anayasa Mahkemesi, iptal hükmünün
yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih kararın verildiği
günden başlayarak altı ayı geçemez" kuralı benimsenerek Anasaya
Mahkemesine yetki tanınmış ve böylece Anayasa'ya aykırı kuralın bir müddet daha
yürürlükte kalmasının doğuracağı zararın o kuralın birden bire kalkmasının
ortaya koyacağı zarardan ehven olacağını saptayan Anayasa'nın bu sakıncalı hale
bir süre için katlanmasını yeğ tutmuş olduğu temel fikrine dayanmış ve bu
düşünce ile İstemin esasını incelememiştir.
Anayasa'nın
Anayasa Mahkemesi kurmakla güttüğü ereğin sıhhatli ve isabetli olarak
belirlenmesi ve "gereken hallerde, Anayasa Mahkemesi, iptal hükmünün
yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın verildiği
günden başlayarak altı ayı geçemez", ayrıca "Anayasa Mahkemesi, diğer
mahkemelerden gelen Anayasa'ya aykırılık iddiaları üzerine verdiği hükümlerin,
olayla sınırlı ve yalnız tarafları bağlayıcı olacağına da karar verebilir"
derken bu kurallarla ne demek istediğini doğru ve yüzeyde kalmayan bir biçimde
araştırılarak saptanması, isabetli bir sonuca varmanın ilk koşuludur.
l-
Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonunun, Anayasa tasarı sının genel
gerekçesinin "yargı" bölümünde, "hukuk Devletinin temel unsuru
Devlet faaliyetlerinin hukuk kurallarına uygun olmasıdır. Bu uygunluğu
sağlayacak makamlar yargı organlarıdır. Tasarı bütün Devlet faaliyetini
kaideler hiyerarşisi içinde kazai murakabeye tabi tutmuş bulunmaktadır.
Yasama
organının faaliyetleri yeni kurulan Anayasa Mahkemesinin kazaî denetimi
altındadır. Bu denetimin müessiriyetini sağlamak için ilgililere tanınan iptal
dâvası yetkisi yanında, defi yoluyla murakabe imkânı da açık
bırakılmıştır." satırları yer almıştır. Gerçekten Devlet çalışmalarının
hukuk kurallarına uygun olarak yapılması, hukuk Devletinin temel ve mümeyyiz
öğesidir. İdarenin hiç bir eylem ve işleminin, hiç bir halde yargı mercileri
denetimi dışında bırakılmayacağını (Madde 114) kurala bağlayan Anayasa, yasama
organı faaliyetlerini de Anayasa Mahkemesinin yargı denetimine (Madde 147 f 1)
bağlı tutarak iptal dâvası yanında itiraz yoluna da yer vermek suretiyle bu
denetimin etken olması ereğini gütmüştür
II-
Anayasa Mahkemesi 11/2/1971 günlü ve E-1971/3, K- 1971/17 sayılı kararında
"Bilindiği gibi Anayasa, Anayasaya aykırı hükümlerin yürürlükten
kaldırılması, başka bir deyimle ayıklanması için - iptal dâvası - müessesesini
kurmuştur. (Madde 149 ve geçici madde 9/2) Bu müessesenin işleyişi soyut
konularda genel nitelikte sonuçlar doğurur. İptal dâvası sonunda iptaline karar
verilen hüküm karar gününde; iptalin yürürlüğe girmesi için kararda başka bir
gün öngörülmüşse o günde kendiliğinden yürürlükten kalkar. (Madde 152/2)
Anayasa'ya
aykırılık iddialarım Anayasa Mahkemesine getirebilme yolunu mahkemelere açık
tutan düzenin işleyebilmesi ise : Ortada somut bir olayın, yani belli bir
dâvanın bulunması, Anayasaya aykırılığı ileri sürülen kanun hükmünün mahkemenin
o dâvadaki taraflarca ileri sürülmesi ve mahkemenin iddianın ciddî olduğu
kanısına varması veya hükmü kendiliğinden Anayasaya aykırı görmesi gibi
koşulların gerçekleşmesine bağlıdır. Anayasa Koyucunun bu son derece dar
çerçeveli düzenle güttü erek, - iptal dâvası - müessesesinin varlığına rağmen
her nasılsa yürürlükte kalabilmiş bir takım Anayasaya aykırı hükümler yüzünden
belirli kişilerin belirli haksızlıklara uğramalarını önlemektir. Anayasanın
151. maddesinin getirdiği düzende Anayasaya aykırılık iddiası bir dâvada
bekletici sorun olarak ortaya çıkar. Mahkeme Anayasaya aykırı gördüğü veya
Anayasaya aykırılığı iddiasının ciddî olduğu kanısına vardığı kanun hükümlerini
uygulamaz ve Anayasa Mahkemesine baş vurur.
İptal
dâvası açmaya hakkı olanların bir kanunun yalnızca Anayasaya aykırı bulunduğu
yönündeki görüşleri Anayasaya uygunluk denetimi düzenini işletmeye yeterken
burada böyle bir hükmün ancak belirli bir kişinin belirli haklarını etkileme
durumuna geçişi halinde düzen, işleme yoluna girebilmektedir. Anayasanın 151.
maddesinde öngörülen yolun, 149. maddedekinin tersine Anayasaya aykırılık
konusunun soyut ve genel değil somut ve özel bir açıdan ele alındığının ve
belirli olayları ve onların taraflarını ön alanda tuttuğunun bir başka kanıtı
da mahkemelerden gelen Anayasaya aykırılık iddiaları üzerine verilmiş
hükümlerin olayla sınırlı ve yalnız tarafları bağlayıcı olmasını yahut tıpkı
iptal dâvası sonunda verilmiş kararlar gibi genel nitelikte etkiler yaratmasını
Anayasanın, Anayasa Mahkemesinin takdirine bırakmış bulunmasıdır. (Madde 152/4)
Demek ki Anayasanın 151. maddesine göre verilen bir hüküm, ancak Anayasa
Mahkemesince aksine bir karar alınmadıkça bir iptal dâvası sonunda verilmiş
hükümlerin etki ve kapsamını edinebilir. O halde 151. maddede öngörülen düzenin
baş ereği ve o düzenle doğrudan doğruya elde edilebilecek bir sonuç değildir.
Bunun düzenin dolaylı bir etkisi, bir yan sonucu gibi görülmesi daha yerinde
olur" denilerek iptal dâvası ile itiraz yolunun ayrıntılı noktaları
üzerinde yüksek Mahkemenin düşünce, tutum ve davranışı, konuyu ele alış biçimi
ve itiraz yoluna verdiği önem kesin olarak açıklanmış bulunmaktadır.
Anayasanın
152. maddeci Anayasa Mahkemesi kararlarının niteliğini ve bu mahkemenin iptal
kararlarını alırken taşıdığı yetkilerin çerçevesini çizmektedir. Anayasa
Mahkemesinin, "mahkemelerden gelen aykırılık iddiaları üzerine verdiği
hükümlerin, olayla sınırlı ve yalnız tarafları bağlayıcı olacağına da karar
verebilir" biçiminde açıklanan yetkisini kullandığı takdirde, artık o
dâvada, ayrıca aynı maddenin 2. fıkrasına ikinci ve üçüncü cümlelerinde yer
alan ve "gereken hallerde, Anayasa Mahkemesi, iptal hükmünün yürürlüğe
gireceği tarihi ayrıca kararlaştırılabilir. Bu tarih, kararın verildiği günden
başlayarak altı ayı geçemez." biçiminde açıklanan yetkisinin kullanma
olanağına sahip olmadığında işin bünyesi bakımından kuşku edilemez. Buna karşı,
Anayasada, itiraz yolu ile gelen bir işte, 152. maddenin 2. fıkrasının ikinci
ve üçüncü cümlelerinde öngörülen yetkinin kullanılmış olmasının, Anayasaya
aykırılığı ortaya koyan o işin kaderi ile baş başa bırakılacağı yani aynı
maddenin - 4. fıkrasında yer alan yetkinin uygulanmıyacağı hususunda, açıklık
şöyle dursun bir delâlet dahi yoktur. Bunun gibi bir iptal dâvası sonucunda
Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilen ve fakat iptal hükmünün yürürlüğe
gireceği tarih ayrıca kararlaştırılan bir kanun hükmünün itiraz yolu ile iptali
isteminin "esasın incelenmesine ve konunun karara bağlanmasına yer
olmadığına" denilmek suretiyle inceleme dışı bırakılması, Anayasanın
sistemi ve ereğine ters düştüğü kadar Anayasanın 31. maddesinde ifadesini bulan
"hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki dâvaya bakmaktan
kaçınamaz" temel ilkesiyle de açık bir biçimde çatışır.
III-
Anayasanın Temsilciler Meclisindeki görüşmeleri sırasında Temsilciler Meclisi
Anayasa Komisyonuna bu konuda aşağıdaki sorular sorulmuştur :
".......
Anayasaya aykırı kanunlardan bu güne kadar şikâyette bulunduğumuz, bunları
ortadan kaldırmak için bir takım tedbirler düşündüğümüz yüksek malumunuzdur.
Ancak, bu şekilde Anayasa Mahkemesince Anayasaya aykırı olduğu tespit olunan
bir kanunun 6 ay daha tatbik edilmesi imkânını sağlamak elbette tecviz
edilmiyecek bir yetki olarak tezahür eder. Filhakika bu maddeden ve durumdan
istifade eden bir siyasî parti, yarın bir kanun çıkararak Anayasaya aykırı
olmasına ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararına rağmen, bu kanunu 6 ay daha
tatbikatta bırakarak, vatandaşlara Anayasaya aykırı bir takım külfetler tahmil
edebilir. Bu suretle, 6 aylık bir süre içinde Anayasa dışı bir kanunu tatbik
etmek imkânı bulabilir. Bu suretle vatandaşlar daima Anayasaya aykırı bir
kanunun kendilerine tatbik edildiği endişesi ve ızdırabı içinde
bulunacaklardır. Bundan başka, sürenin son günü ve kanun yürürlükten kalktıktan
bir gün sonra, aynı objektif durumda olan bir vatandaşa bu kanun tatbik
edilmiyecektir. Bu suretle, hem kanun önünde eşitlik prensibini hem de
Anayasayı ihlâl eder gibi bir durum hasıl olacaktır...... Bunun dışında,
komisyonun bilhassa tavzih etmesi lâzımdır. Anayasaya aykırı olan kanun sadece
teşrii organına hitabedir ve teşrii organ bu kanunu Anayasaya uygun bir kanunla
tebdil eder. Anayasaya uygun kanun yapar mı denilmek istiyor' yoksa, bu kanun 6
ay suretle tatbik edilecekmi Anayasaya aykırı kanun vatandaşlara uygulanırsa,
vatandaşlar mahkemeye sevk edildikleri zaman defi yoluyla bu kanuna itiraz
etmek hakkına sahip bulunacaklarmıdır' Vatandaş, hiç değilse, Anayasaya aykırı
kanunun kendilerine tatbik edildiği zaman, mahkemede defi yoluna müracaat
imkânını bulmalıdır. Aksi takdirde, Anayasaya aykırılık sebebiyle iptal edilen
kanun altı av yürürlükte ve tatbikatta kalacak, defi yoluna da müracaat
olunmıyacağı için, Anayasa dışı ve antidemokratik bir icraatla karşılaşmak
mümkün olacaktır. Bu hususun sayın komisyon tarafından tavzih edilmesini
bilhassa rica ediyorum." (T. C. Anayasası Cilt 3, Sahife 3795 - 3796 Kâzım
Öztürk) "Muhterem arkadaşlar. Sayın komisyon sözcüsüne teşekkür ederim,
fakat bendeniz diyorum ki; Anayasa Mahkemesi, bir kanunu, Anayasaya aykırı
görerek iptal etmiştir. Ancak, bu kanunun ilgili hükmü daha altı ay yürürlükte
bırakacaksa, bu takdirde, hüküm vatandaş hakkında uygulanacak mı uygulanmıyacak
mı' Bu kanun, artık yürürlükte olmadığına göre, acaba vatandaş, mahkemede, bu
kanun, Anayasaya aykırıdır bana tatbik edilemez diye, defi yoliyle itiraz
edebilecek mi, edemiyecek mi'" (T. C. Anayasası Cilt 3 Sahife 3799 - 3800
Kâzım Öztürk)
Bu
sorunları Anayasa Komisyonu sözcüsü aşağıdaki şekilde cevaplandırmıştır :
"Bu
altı aylık müddetin konulmasının sebebi, iptal istemiyle bir kanun boşluğuna
mani olmak içindir. Yoksa Anayasaya aykırı olan kanunu vatandaşlara tatbik
etmek için değil, binaenaleyh bu devre içinde dahi defi dâvası açmak gayet
tabiî caizdir."
Gerçekten
bu açıklamaların Anayasa Mahkemesini bağlayıcı yönü olduğunu ileri sürmeye
imkân yoksada Anayasayı hazırlayanların, bu konuda neyi düşündüklerini,
getirilen sistemin ereğinin ne olduğunu açıklayıcı belgeler olması bakımından
bunların değersizliği de söz konusu edilemez. Kaldı ki bu belgelerdeki açıklamaların
Anayasanın ereği doğrultusunda bulunması yönünden de ayrıca önemi açık bir
değer taşıdığında da kuşku yoktur.
IV-
Anayasanın 152. maddesinin 4. fıkrasındaki "Anayasa Mahkemesi, diğer
mahkemelerden gelen Anayasaya aykırılık iddiaları üzerine verdiği hükümlerin,
olayla sınırlı ve yalnız tarafları bağlayıcı olacağına da karar verebilir"
ilkesi elbette bir maksadı sağlamak üzere konulmuştur. Bu dâva, sözü edilen
fıkranın uygulanmasını gerekli kılan tipik bir örnek ortaya koymuştur. Ayrıca
Temsilciler Meclisindeki görüşme sırasında sorulan soru ve verilen cevap da, bu
maddenin uygulanma örnekleri arasındadır. Keza başka kanunlarca yürürlükten
kaldırılan kanunlarla hak kazandıklarını iddia edenler tarafında veya bunlara
karşı açılan dâvalarda öne sürülen Anayasaya aykırılık iddialariyle açılan
itiraz dâvalarında verilecek iptal kararının, esasen kanunun yürürlükte
olmaması nedeniyle herkes için geçerli olmayıp sadece tarafları bağlayıcı ve
olayla sınırlı olması, işin tabiî ve zarurî bir sonucu olmaktadır. O halde
Anayasanın bu hükmünün gereksizliğinden de söz edilemez. Anayasada öngörülen bu
yetkinin kullanılmaması, iptal kararının yürürlükte kaldığı süre içinde bir
takım vatandaşları cezalandırmak gibi bir sonuç ortaya koyar. Oysa Anayasa,
vatandaşların haklarının bu kabil Anayasaya aykırı sataşmalardan korunmak için
bu kuruluşları öngörmüş ve başvurma yollarını düzenlemiştir.
V-
Yukarıda değinilen ve açıklanan çoğunluğun dayandığı gerekçe her şeyden evvel
"herkes, meşru bütün vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya dâvâlı olarak, iddia ve savunma hakkına
sahiptir" kuralını getiren Anayasanın 31. ve kamu yararı, genel ahlâk,
kamu düzeni, sosyal adalet ve millî güvenlik gibi sebeplerle de olsa, bir
hakkın ve hürriyetin özüne dokunulamıyacağı buyruğunu açıklayan 11. maddelerine
ters düşmekte ve bu sonucun benimsenmesi ayrıca eşitlik ilkesini de temelden
zedelemektedir.
Özetlemek
gerekirse, görülmekte olan dâvada uygulanma niteliğinde olan 89. madde
incelemenin yapıldığı anda iptal edilmiş ve fakat iptal kararının yürürlüğe
gireceği tarih ayrıca tespit edildiğinden, bu hüküm, esasın incelendiği şu anda
uygulanma durumunda bulunmaktadır. Anayasa, vatandaşların Anayasaya aykırı
kanunların uygulanmasından korunmalarını sağlamak için itiraz yolu ile dâva
açılmasını öngörmüş ve Anayasa Mahkemesini olayla sınırlı ve yalnız tarafları
bağlayıcı nitelikte karar verebilme yetkisi ile de donatmıştır. Bu yetkinin
kullanılması eşitsizlik yaratmaz; aksine Anayasaya aykırı kanunun uygulanmasına
maruz kalanların bundan kurtulmalarının sağlanması yönünden etkenlik yaparak
kanun önünde eşitliği sağlar.
Sözü
edilen 89. maddenin iptaline karar verilmiş olduğuna göre, işin, dâva konusu
edilen olayla sınırlı ve yalnız tarafları bağlayıcı nitelikte olmak üzere
karara bağlanması gerekeceği kanaatiyle çokluk görüşüne karşıyım.