ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1969/31
Karar Sayısı:1971 /3
Karar günü:12/1/1971
Resmi Gazete tarih/sayı:26.3.1971/13790
İstemde
bulunan mahkeme : Danıştay Dâva Daireleri Kurulu
İstemin
konusu: Özel bir yüksek okulca verilen diplomaların iptali konusunda,
Danıştay'da, Millî Eğitim Bakanlığına karşı açılan dâvada ileri sürülen
Anayasa'ya aykırılık iddiası ciddi görülerek 8/6/1965 günlü, 625 sayılı Özel
Öğretim Kurumları Kanununun 1. ve 13. maddelerinin İptali istenmiştir,
A-
Olay : Bir mühendis adına vekilince Danıştay'da İzmir Ege özel Mimarlık ve
Mühendislik Yüksek Okulunun inşaat mühendisliği ^.ölümünü bitiren sekiz kişiye
inşaat mühendisliği diploması verilmesi yolundaki işlemin iptali istemiyle dava
açılmış ye olayda uygulanması gereken 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları
Kanununun Anayasa'nın bir çok maddelerine aykırı olduğundan konunun Anayasa
Mahkemesine incelettirilmesi istenmiştir.
1968/670
sayılı dâvaya bakan Danıştay Dâva Daireleri Kurulu, davacı vekilince ileri
sürülen Anayasa'ya aykırılık iddiasını ciddî görerek konunun Anayasa
Mahkemesince incelenmesine 14/3/1969 gününde karar vermiştir.
C-
İptali istenilen kuralların savunulması için ileri sürülen görüşler :
Bu
görüşler Millî Eğitim Bakanlığının Danıştay'daki dâvada verdiği karşılık yazısı
ile Bakanlık Temsilcisinin mahkememizdeki sözlü açıklamalarında ve mahkememize
vermiş olduğu yazıda belirtilmiş olup şöylece özetlenebilir :
1)
Anayasa'nın 21. maddesinde özel okulların bağlı oldukları esasların Devlet
okullarıyle erişilmek istenilen düzeye uygun olarak yasa ile düzenlenmesi
ilkesi benimsenmiştir. Bu maddede Anayasa koyucu herhangi bir sınırlandırmaya
gitmeden salt olarak özel okullardan söz etmektedir. Bundan başka Devlet
okulları yalnızca ilk ve orta dereceli okullar değildir; yüksek dereceli Devlet
okulları da vardır, olabilir. Demek ki Anayasa özel yüksek okulların açılmasını
öngörmüş bulunmaktadır. Buna göre 625 sayılı Yasada özel yüksek okullara değgin
kurallar bulunması Anayasa'nın az önce anılan ilkesinin zorunlu bir sonucudur.
2)
625 sayılı Yasada Özel yüksek okulların açılışında, sınavlarının yapılmasında,
ders programlarının saptanmasında Anayasa'nın öngördüğü düzey denkliğini
sağlayacak kurallar konulmuş ve böylece Anayasa'nın düzey denkliğine ilişkin
buyruğu yeterince yerine getirilmiştir. Sözü edilen Yasanın sınavlara ilişkin
13. maddesinde sınavların üniversite ya da Devlet yüksek okullarında görevli
iki profesör ve özel yüksek okulda ders veren kimsenin katılacakları bir
komisyonca yapılması öngörülerek Devlete yüksek okullarındaki ve
üniversitelerdeki sınavların bağlı olduğundan daha sıkı bir düzen kurulmuş
bulunmaktadır. Gerçekten üniversitelerle Devlet yüksek okullarında sınavlar tek
bir öğretim üyesince yapılmakta iken, özel yüksek okullarda çoğunluğu Devlet
okullarında görevli bulunan üç öğretim üyeli bir kurulca yapılmaktadır.
3)
Üniversite ve yüksek okulun birbirlerinden başka kuruluşlar olması ve
Anayasa'nın 120. maddesinin yalnızca üniversiteleri kapsamına almış bulunması
dolayısiyle yüksek okulları kapsamı dışında bıraktığı düşünülürse
üniversitelere özgü olan özel kuralların yüksek okulları da içine aldığı
düşüncesine artık yer verilemez. Nitekim batı uygarlığına bağlı ülkelerde gerek
üniversiteler ve gerekse yüksek okullar birbirlerinden ayrı varlıklar olarak
kabul edilmektedir.
4)
Sosyal gelişmeler bir çok alanlarda insan yetiştirmeyi zorunlu kılmaktadır.
Üniversitelere belli alanlar için belli sayıda insan yetiştirme görevi
yükletilemeyeceğinden, gereken alanlara yeterli sayıda insan yetiştirme işi
yeniden kurulan ya da durumları değiştirilerek geliştirilen yüksek okul, ya da
akademilere gördürülebilmektedir. Bütün bu işlerin üniversitelere gördürülebileceğini
ileri sürmek, Anayasa'nın 120. maddesinin öngördüğü yapıda bulunması zorunlu
olan üniversitelerin nitelikleriyle dahi bağdaştırılamaz.
Ç-
Dayanılan Anayasa Kuralları :
Madde
10- Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez, temel hak
ve hürriyetlere sahiptir.
Devlet
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, fert huzuru, sosyal adalet ve hukuk
devleti ilkeleriyle bağdaşamayacak surette sınırlayan siyasî, iktisadî ve
sosyal bütün engelleri kaldırır; insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi
için gerekli şartlan hazırlar.
Madde
11- Temel hak ve hürriyetler, Anayasa'nın sözüne ve ruhuna uygun olarak ancak
kanunla sınırlanabilir.
Kanun,
kamu yararı, genel ahlâk, kamu düzeni, sosyal adalet ve millî güvenlik gibi
sebeplerle de olsa bir hakkın ve hürriyetin özüne dokunamaz.
Madde
12- Herkes dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep
ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiçbir
kişiye, aileye zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Madde
21- Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu
alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.
Eğitim
ve öğretim, Devletin gözetim ve denetimi altında serbesttir.
Özel
okulların bağlı olduğu esaslar, Devlet okulları ile erişilmek istenen seviyeye
uygun olarak kanunla düzenlenir.
Çağdaş
bilim ve eğitim esaslarına aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.
Madde
36- Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yaran
amaciyle, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aylan olamaz.
Madde
40- Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel
teşebbüsler kurmak serbesttir. Kanun, bu hürriyetleri, ancak kamu yaran
amaciyle sınırlayabilir.
Devlet,
özel teşebbüslerin millî iktisadın gereklerine ve sosyal amaçlara uygun
yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri
alır.
Madde
50- Halkın öğrenim ve eğitim ihtiyaçlarını sağlama Devletin başta gelen
ödevlerindendir.
İlk
öğrenim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için mecburidir ve Devlet okullarında
parasızdır.
Devlet,
maddî imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, en yüksek öğrenim derecelerine
kadar çıkmalarını sağlamak amaciyle burslar ve başka yollarla gerekli
yardımları yapar.
Devlet,
durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları, topluma yararlı kılacak
tedbirleri alır.
Devlet,
tarih ve kültür değeri olan eser ve anıtların korunmasını sağlar.
Madde
120- Üniversiteler, ancak devlet eliyle ve kanunla kurulur. Üniversiteler
bilimsel ve idarî özerkliğe sahip kamu tüzel kişileridir.
Üniversiteler,
kendileri tarafından seçilen yetkili öğretim üyelerinden kurulu organları
eliyle yönetilir ve denetlenir; özel kanuna göre kurulmuş Devlet üniversiteleri
hakkındaki hükümler saklıdır.
Üniversite
organları öğretim üyeleri ve yardımcıları üniversite dışındaki makamlarca, her
ne surette olursa olsun, görevlerinden uzaklaştırılamazlar.
Üniversite
öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe araştırma ve yayında bulunabilirler.
Üniversitelerin
kuruluş ve işleyişleri, organları ve bunların seçimleri, görev ve yetkileri,
öğretim ve araştırma görevlerinin üniversite organlarınca denetlenmesi, bu
esaslara göre kanunla düzenlenir.
Siyasî
partilere üye olma yasağı, üniversite öğretim üyeleri ve yardımcıları hakkında
uygulanmaz. Ancak, bunlar partilerin genel merkezleri dışında yönetim, görevi
alamazlar.
D-
İptali istenilen Yasa Kuralları :
8/6/1965
günlü ve 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu, (Düstur, 5. Tertip, 4. Cilt,
3. Kitap, S. 2847 v. sonr.)
Madde
l- Özel öğretim kurumlan; Türkiye Cumhuriyeti uyruklu gerçek kişiler, özel
hukuk tüzel kişileri veya özel hukuk hükümlerine göre idare edilen tüzel
kişiler tarafından açılan her derecede okullar, haberleşme ile öğretim yapan
yerler, çeşitli kurslar, dershaneler, biçki - dikiş yurtları ve benzeri
kurumlar ile yabancılar tarafından açılmış bulunan öğretim kurumlandır.
Madde
13- Yüksek dereceli özel okullarda diplomaya esas olan teorik ve pratik
derslerin imtihanları Millî Eğitim Bakanlığınca yaptırılır.
İmtihan
kurulları birisi dersin öğretmeni olmak üzere ilgili özel okulda görevi
bulunmayan ve o dersin üniversitedeki öğretim üyeleri veya yine o dersin resmî
yüksek okuldaki öğretmenleri arasından seçilecek 2 üye ile birilikte 3 üyeden
kurulur ve imtihanlar üniversitenin veya resmî yüksek okulun usulüne göre
yapılır.
İmtihan
kurullarına katılacak üniversite veya bilimsel özerkliğe sahip yüksek okul
öğretim üyeleri, Millî Eğitim Bakanının istemesi üzerine ilgili fakülte veya
yüksek okullarca, usulüne göre seçilir.
İmtihan
kurulu üyelerinden okulun mensubu olmayanlara verilecek ücret Millî Eğitim
Bakanlığınca tespit olunur ve ilgili özel öğretim kurumunca ödenir.
İmtihanların
hangi derslerden olduğu ne zaman ve ne şekilde yapılacağı her özel yüksek
öğretim kurumunun yönetmeliğinde gösterilir.
İmtihan
hakları ve askerlik durumları bakımından özel yüksek okul öğrencilerine, resmî
yüksek okul öğrencileri gibi işlem yapılır.
E-
625 sayılı Yasanın Özel Yüksek Öğretimle ilgili Öbür Kuralları:
Madde
8- Millî Eğitim Bakanlığı birinci fıkrada kendisine tanınan yetkiyi yüksek
dereceli özel okullar için, kendi teşkilâtına dâhil kurumlarla lüzumu halinde
üniversitelerden alınacak öğretim üyelerinden müteşekkil bir uzmanlar heyeti
vasıtasıyla kullanır.
Üniversiteler
Millî Eğitim Bakanlığınca istenen nitelikteki öğretim üyelerini usulüne göre
seçerek Millî Eğitim Bakanına bildirir.
Bu
heyete dahil kişilere ifa edecekleri hizmetler için yönetmeliğine göre tayin
edilecek ücretler Millî Eğitim Bakanlığınca ödenir.
Madde
48- Yukarıdaki maddede yazılı cezalar ilk öğrenim derecesindeki özel okul
öğretmenleri hakkında 1702 sayılı Kanunun 36 ve müteakip maddelerinde yazılı il
millî eğitim disiplin kurulu, orta ve yüksek öğrenim veren özel okul
öğretmenlerine Millî Eğitim Bakanlığı Disiplin Kurulu tarafından verilir.
F-
İlk inceleme :
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi gereğince yapılan ve Başkan Vekili Lûtfi
Ömerbaş, üye Feyzullah Uslu, A. Şeref Hocaoğlu, Fazlı Öztan, Celâlettin
Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu, Fazıl Uluocak, Sait Koçak, Avni Givda, Muhittin
Taylan, İhsan Ecemiş, Recai Seçkin, Ahmet Akar, Halit Zarbun ve Muhittin
Gürün'ün katıldığı, 19/6/1969 günlü toplantıda dosyada eksiklik bulunmadığına
ve işin esasının incelenmesine üyelerden Şeref Hocaoğlu, Celâlettin Kuralmen ve
Muhittin Gürün'ün itiraz konusu Kanunun dâvada uygulanacak hüküm olup
olmadığının belli olması, yani Danıştay'ın itirazda bulunmaya yetkili olduğunun
anlaşılabilmesi için dâvada süre aşımı bulunup bulunmadığı konusunda Dâva
Daireleri Kurulunun karar vermiş olması gerektiğinden, bu eksik tamamlanmadan
önce esasın incelenmesine geçilemiyeceği yolundaki karşı oylariyle ve
oyçokluğuyle karar verilmiştir.
Mahkemelerden
gelen işlerde, mahkemece Anayasa'ya aykırılığının incelenmesi istenen yasa
kuralının dâvada uygulanacak kural olup olmadığını, Anayasa Mahkemesinin
inceleme görevi vardır; çünkü Anayasa'nın 151. maddesi bir dâvaya bakmakta olan
mahkemenin o dâvada uygulanacak bir yasanın hükümlerini Anayasa'ya aykırı
görmesi veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddî
olduğu kanısına varması durumlarında aykırılık yönünün incelenmesini Anayasa
Mahkemesinden isteyeceğini bildirmektedir. Ancak bu inceleme dâvada uygulama
yeri bulunmayan bir kuralın Anayasa Mahkemesine getirilmesini önleme ereğine
dayanmaktadır, yoksa Anayasa Mahkemesinin, kendisine iş gönderen mahkemelerin
kararlarını denetlemekle görevli bir mahkeme olduğu anlamına gelmemektedir.
Danıştay'da açılan dâvada mahkememizce incelenmesi istenen yasa kurallarının
uygulama yeri bulunduğu, dâvanın bu yasaya dayanan bir dâva olmasından açıkça
anlaşılmaktadır. Buna göre Danıştay'ın dâvada uygulanmıyacak bir yasa kuralının
incelenmesini istediği kabul olunamaz. Danıştay'dan dâvada hak düşüren sürenin
geçmiş olup olmadığını karara bağlamasını istemek, Anayasa'nın 151. maddesiyle
Mahkememize yükletilen görevin sınırlarını aşmak ve Danıştay kararının hukuka
uygunluğunu denetlemek olur.
G-
Sözlü açıklamalara ve bilgi sorulmasına ilişkin kararlar :
Başkanlık
boş ve Başkan Vekilinin mazereti bulunması dolayısiyle 44 sayılı Kanunun 37.
maddesi uyarınca Feyzullah Uslu'nun belli oturumu yönetmek üzere oybirliğiyle
Başkan seçildiği ve üye Salim Başol, A. Şeref Hocaoğlu, Fazlı Öztan, Celâlettin
Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu, Sait Koçak, Avni Givda, Şahap Arıç, İhsan Ecemiş,
Recai Seçkin, Ahmet Akar, Halit Zarbun, Mustafa Karaoğlu ve Muhittin Gürün'ün
katıldığı 18/12/1969 günlü toplantıda :
1-
a) Yüksek okul ile üniversite kavramlarının bilimsel yönden açıklanması ve
aradaki ayırım ölçülerinin saptanması;
b)
625 sayılı ve 8/6/1965 günlü Özel Öğretim Kurumlan Kanununun yüksek öğretimle
ilgili hükümlerinin Anayasa'ya aykırılığı iddiası konusundaki üniversite düşüncesinin
bildirilmesi için iki ay içinde cevap verilmesi kaydiyle bütün üniversitelere
yazı yazılmasına, Şeref Hocaoğlu, Hakkı Ketenoğlu, Avni Givda, Şahap Arıç,
İhsan Ecemiş, Recai Seçkin ve Ahmet Akar'ın karşı oylariyle ve oyçokluğuyle;
2-
(Üniversite) ve (Yüksek Okul) kavranılan üzerinde raportörlükçe bilimsel açıdan
İnceleme yapılarak ek rapor düzenlenmesine, Salim Başol, Şeref Hocaoğlu, Avni
Givda, İhsan Ecemiş, Recai Seçkin ve Muhittin Gürün'ün karşı oylariyle ve
oyçokluğu ile;
3-
(Üniversite) ve (Yüksek Okul) kavramları ile özel yüksek okul diplomalarının
niteliği ve kanunî dayanağı üzerinde sözlü açıklamada bulunmak üzere Millî
Eğitim Bakanlığı temsilcisinin çağrılmasına, Salim Başol, Şeref Hocaoğlu, Avni
Givda, İhsan Ecemiş, Recai Seçkin ve Muhittin Gürün'ün karşı oylariyle ve
oyçokluğu ile;
4-
Öteki ilgililerin sözlü açıklamalarının dinlenmesine yer olmadığına Ege Özel
Mimarlık ve Mühendislik Yüksek Okulu yönünden Feyzullah Uslu, Celâlettin
Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu, Sait Koçak, Halit Zarbun, Mustafa Karaoğlu ve
Muhittin Gürün'ün; Türkiye özel Yüksek Öğretim Kurumları Derneği yönünden
Feyzullah Uslu, Celâlettin Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu, Sait Koçak, Halit Zarbun
ve Muhittin Gürün'ün; Danıştay dâvasında davacı İzzettin Silier yönünden
Feyzullah Uslu, Celâlettin Kuralmen ve Halit Zarbun'un karşı oylariyle ve
oyçokluğuyle;
5-
Sözlü açıklama gününün başkanlıkça belirlenmesine oybirliğiyle karar
verilmiştir.
5/5/1970
gününde Millî Eğitim Bakanlığı Temsilcisinin sözlü açıklamaları dinlenmiştir.
Az
önce açıklanan kararın 1. bendi uyarınca gönderilen yazılara karşı Atatürk
Üniversitesi Rektörlüğünden 23/3/1970 günlü, İstanbul Teknik Üniversitesi
Rektörlüğünden 28/2/1970 günlü, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Rektörlüğünden
30/4/1970 günlü, Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğünden 4/4/1970 günlü, İstanbul
Üniversitesi Rektörlüğünden 16/5/1970 günlü, Ankara Üniversitesi Rektörlüğünden
11/6/1970 günlü,. Ege Üniversitesi Rektörlüğünden 27/2/1970 günlü yazılar
alınmıştır.
H-
Esasın İncelenmesi :
Esasa
ilişkin raporla ek rapor, iptal gerekçeleriyle dosyadaki belgeler, iptali
istenilen hükümlere ilişkin yasama belgeleri ile Anayasa'nın ilgili hükümleri
ve bunlara ilişkin yasama belgeleri incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü :
Dâvanın
çözümü için ilk önce Anayasa'nın 21. ve 120. maddeleri sonra, bu maddeler
arasındaki ilişkiler ve daha sonra bu maddelerin ışığı altında istem konusu
yasa kuralları incelenmeli ve daha sonra da Anayasa'nın 50. maddesinin anlamı
ile istem konusu Yasa kurallarının ilişkisi üzerinde durulmalıdır.
l-
Anayasa'nın 21. maddesinin kapsadığı ilkeler :
Anayasa'nın
(Bilim ve sanat hürriyeti) başlıklı 21. maddesinin birinci fıkrasında bilim ve
sanatı öğrenme ve öğretme özgürlüğü, temel hak olarak ve herhangi bir
sınırlandırma söz konusu olmaksızın benimsenmiştir. Bu ilke, herkesin isteyen
kişiye bilim ve sanati öğretebileceği ve yine herkesin istediği kimseden bilim
ve sanati öğrenebileceği ilkesidir.
Maddenin
ikinci fıkrasında ise eğitim ve öğretimin, Devletin gözetim ve denetimi altında
serbest olduğu bildirilmiş, üçüncü fıkrasında özel okulların bağlı olduğu temel
kuralların yasalarca ve Devlet okullarıyla erişilmek istenilen düzeye denk
bulunmak üzere düzenleneceği, 4. fıkrasında ise çağdaş bilim ve eğitim
ilkelerine aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamıyacağı ilkeleri
öngörülmüştür.
Bu
maddenin birinci fıkrası genel' olarak öğrenme ve öğretme özgürlüğünü
düzenlemiş, ikinci ve sonraki fıkraları ise eğitim ve öğretime ilişkin kurallar
koymuştur. Maddenin birinci fıkrası kuralı ile sonraki fıkraları kuralları
karşılaştırıldığında, ilk fıkradaki özgürlüğün daha sonraki fıkralarda eğitim
ve öğretim alanında, bir kaç yönden sınırlandırıldığı anlaşılmaktadır, başka
deyimle birinci fıkrada öngörülen öğrenme ve öğretme özgürlüğü, öğretim ve
eğitim alanlarında önemli kısıtlamalara uğratılmıştır.
Herhangi
bir hukuk kuralının tek başına değil, .içinde bulunduğu metnin tümü gözönünde
tutularak yorumlanması, hukuk bilimince benimsenmiş ilkelerden olduğu için,
inceleme konusu 21. maddenin ilk fıkrasındaki kuralın, bu madde içindeki ve
Anayasa'nın başka maddeleri içindeki sınırlandırmalar yokmuşçasına
yorumlanması, söz konusu edilemez; bundan ötürü, öğrenim ve öğretim
özgürlüğünün, salt olarak öngörülmüş bulunduğu yollu bir ilke, benimsenemez.
İnceleme
konusu 21. maddenin 3. fıkrasında özel okullar ve Devlet okulları sözleri,
genel biçimde daha açıkçası öğretim aşaması bakımından herhangi bir
sınırlandırmadan söz edilmeksizin anılmış olduğu için, bu 21. madde açısından
özel yüksek okulların açılmasına ilke olarak, engel bulunmadığı
anlaşılmaktadır.
Bu
madde ayrıca her kişinin bilim ve san'atî açıklamaya, yaymaya ve bu alanda her
türlü araştırmaya yetkili olduğunu dahi belirtmektedir.
2-
Anayasa'nın 120. maddesinin kapsadığı ilkeler :
Anayasa'nın
(Üniversiteler) başlıklı 120. maddesinde üniversitelerin ancak Devlet eliyle ve
yasa ile kurulabileceği ilkesi başka deyimle üniversite kurma konusunda Devlet
tekeli ilkesi benimsendiği gibi üniversitelerin bilim ve yönetim bakımından
özerk kamu tüzel kişileri olmaları ilkesi de kabul edilmiştir; üniversiteler
açısından, özerklik ilkesinin kapsamı, üniversitelerin kendileri tarafından
seçilen yetkili öğretim üyelerinden kurulu organları eliyle yönetileceği ve
denetleneceği, üniversite organlarının, öğretim üyelerinin ve yardımcılarının
üniversite dışındaki makamlarca, her ne biçimde olursa olsun, görevlerinden
uzaklaştırılamıyacağı yolunda kurala bağlanmıştır. Bundan başka üniversite
öğretim üyeleri ve yardımcılarının serbestçe araştırma ve yayında
bulunabilecekleri ilkesi benimsenmiştir. 120. maddenin son fıkrasındaki kural
konumuzla ilgili değildir.
Anayasa
koyucu bu maddede öngördüğü ilkelerle üniversite kurmak isteyen yasa koyucuya
birtakım kesin buyruklar vermekte ve aynı zamanda özel kişilerin ya da yasadan
gayrı bir işlemle Devletin üniversite kurmasını yasaklamaktadır. Anayasa'da
üniversite kavramı tanımlanmış olmadığından herşeyden önce üniversitenin ne
demek olduğu üzerinde, inceleme yapılması gereklidir.
Anayasa
açısından üniversite kavramını belirleyecek ölçülerden birisinin yasa ile
üniversite adı altında kurulmuş bulunma ölçüsü olduğu, yasa ile kurulmuş
olsalar bile üniversite adı altında kurulmuş bulunmayan yüksek öğretim ve
eğitim kurumlarının üniversite sayılamıyacağı ileri sürülebilir. Şunu
belirtelim ki, yasalarla üniversite adı altında ve Anayasa'nın 120.
maddesindeki ilkeler doğrultusunda kurulan kurumların Anayasa açısından
üniversite sayılacakları herkesin tartışmasız kabul edeceği bir gerçektir.
Ancak bunun dışında kalan belli nitelikteki bîr takım yüksek öğretim
kurumlarının dahi üniversite sayılıp sayılmayacaklarının belirlenmesi için
Anayasa'nın 120. maddesindeki ilkelerin neye dayanılarak konulmuş bulundukları
araştırılmalıdır.
a)
Çağdaş uygarlığın temeli, insanların davranışlarında, eylemlerinde aklı egemen
kılmalarıdır. Bunun yolu ise bilimsel çalışma yoludur; bu yolun kılavuzu olan
ilke de bilimin insanların yaşamasında gerçek yol gösterici sayılması
ilkesidir. Bu ilkenin eylemli olarak uygulanabilmesi için toplumun yapısının
kilit yerlerinde bilimsel gerçeği arayıp bulabilecek, uygulayabilecek ve bütün
düşünce ve davranışlarında bilimsel gerçeğin isterlerinden ayrılmayacak
kişilerin bulunması, bunun sağlanması için de bu nitelikte kişilerin
yetiştirilmiş olması zorunludur. Bilimsel çalışma, yalnız aklın ve gözlemin
biçimlendirdiği bir çalışma olması dolayısiyle böyle bir çalışmaya ve bilimsel
yolda eyleme yönelecek kişilerin bilimsel gerekler dışında bir etki ile
karşılaşmaksızın yetiştirilmeleri temel bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır.
Yalnızca bilimsel ve nesnel ölçülere göre biçimlendirilmiş bir öğretim ve
eğitimin gerçekleştirilmesi, toplumsal açıdan büyük önem gösteren alanlardaki
yüksek öğretim ve eğitimin gerek siyasal çevrelerin ve özellikle siyasal
iktidarın, gerekse toplumdaki çeşitli kümelerin etkilerinin dışında tutulmuş
bir öğretim ve eğitim düzeni ile olabilir. Bu düzenin gerçekleştirilmesi
düşüncesi üniversitelerin Devletçe ve yasa ile kurulması ve üniversitelerin
yönetimsel ve bilimsel özerklikle donatılması ilkelerinin ortaklaşa gerekçesidir.
Aşağıdaki
b bendinde Devletçe kurulma ilkesine, başka deyimle Devlet tekeli ilkesine, c
bendinde özerklik ilkesine temel olan Özel gerekçeler açıklanacaktır.
b)
Toplumdaki çeşitli kümelerin toplum açısından önemli alanlardaki yüksek
öğretimi etkilemesini önlemek için Anayasa'nın 120. maddesinde üniversitelerin
ancak Devlet eli ile ve yasa ile kurulması öngörülmüştür. Gerçekten
üniversitelerin ancak Devletçe ve yasa ü kurulabileceği ilkesi, özel kişilerin
üniversite açmalarını yasaklamakta ve böylelikle bir takım yarar veya düşünce
topluluklarının kendi çıkarlarına uygun ve tek yanlı bir yüksek eğitim ve
öğretim vermelerini önlemektedir.
Temsilciler
Meclisindeki görüşmelerden anlaşıldığı üzere (Temsilciler Meclisi Tutanak
Dergisi, cilt 4, S. 28-45 ve 389-400) üniversite açılmasının Devlet tekeline
verilişinin bir gerekçesi de yabancıların Türkiye'de yüksek eğitim yerleri açma
yolu ile Türk kültürünün zararına ve kendi kültürleri yararına işleyen bir
eğitim ve öğretim sağlamalarım önlemektir.
c)
Üniversitelere yönetim ve bilim açısından özerklik tanınmasının gerekçesi ise
siyasal çevrelerin ve özellikle iktidarın üniversite çalışma, öğretim ve
eğitimini etkisi altında bulundurması yolunu kapamak ve üniversite
çalışmalariyle öğretim ve eğitimini her türlü dış etkiden uzak bir ortam içinde
sürdürmektir. Her siyasal kuruluşun kendisine göre birtakım görüşleri ve
anlayışları vardır ve bu kuruluşlar eğitim ve öğretimi kendi görüş ve
anlayışları doğrultusunda etkileme eğilimini gösterebilirler. Oysa toplumsal
açıdan çok önemli bulunan alanlarda görev alacak yetenekli kimselerin
yetiştirilmesi, (Az yukarıda da belirtildiği gibi) bunların yalnızca nesnel ve
bilimsel düşüncelere dayanan bir eğitim ve öğretimden geçmiş bulunmalarına
bağlıdır. Her ne kadar bilimin ilerlemesi ile bilimsel gerçeklerde de birtakım
değişmeler olabilmekte ve olmakta ise de bu değişmelerin nedeni siyasal
çevrelerin ve özellikle iktidarların ya da çeşitli kümelerin düşünceleri
değildir ve bu türlü değişmeler, toplum için zararlı değil, ancak yararlı
olabilir.
ç)
Anayasa'nın 120 nci maddesindeki üniversitelerin Devletçe ve yasa ile
kurulması, yönetim ve bilim yönlerinden özerk olması ilkelerinin, bilimsel
gerekler dışındaki etkilerden uzak tutulmuş bir çalışmayı öğretimi ve eğitimi
sağlamak ereği ile benimsendiği. Anayasa Mahkemesinin bundan önce vermiş olduğu
iki kararının gerekçelerinde de açıkça bildirilmiştir. (Esas 65/32,.Karar 66/3
sayılı, 4/2/1966 günlü karar - Resmî Gazete sayı 12317, gün 8/6/1966, Anayasa
Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 4, S. 33 ve sonra; Esas 67/32, Karar 68/57
sayılı, 3/2/1968 günlü karar Resmî Gazete sayı 13346, gün 8/11/1969, Anayasa
Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 7, S. 84 ve sonr.)- Böylece Anayasa
Mahkemesinin bu konuda, şimdiki kararda belirtilen görüşü, bundan önce
belirtmiş olduğu düşüncelerinin aynıdır.
d)
Anayasa'nın 120 nci maddesindeki Devlet tekeli ve özerklik ilkelerinin
benimsenmesine temel olan düşünce, toplum yapısının kilit yerlerinde görev
alacak kişilerin yalnızca bilimsel gereklere uygun biçimde ve bilimsel isterler
dışında kalan etkilerden uzak olarak yetiştirilmesi olunca, toplumun kilit
yerlerinde görev alacak kişileri yetiştiren ve fakat adı üniversite olmayan
bütün kurumların Anayasa'nın 120 nci maddesine göre üniversite niteliğinde
sayılması gerekir, başka deyimle üniversite diye anılmayan, ancak verdiği
yüksek öğretim, nitelikçe üniversite öğretimi olan veya bu öğretimin
sonuçlarını sağlayan bütün kurumlar, Anayasa'nın 120 nci maddesi açısından
üniversite kavramı içinde sayılmak gerekir.
e)
Hukuk düzeni bir kurum için kural koyarken bu kurumu tanımlamazsa, koyduğu
kurala o kurumun toplumsal alanda geçerlikte bulunan tanımını temel tutmuş ve o
kurumun toplum içindeki görevini yapan bütün kurumlan o kurala bağlamak istemiş
demektir. Gerçekten hukuk kuralları toplumsal ilişkileri düzenleyen ve
genellikle yaptırıma bağlıyan kurallardır. Öğretim ve eğitim kurumlarının
toplumsal görevi ise genellikle nitelikli adam yetiştirmek ve yetişenlere belli
yetkiler sağlıyan belgeler vermektir. Nitelikli adam yetiştirilmesi, belli
dersleri okutmak, belli uygulamaları yaptırmak yoluyle, yetişenlere belge
verilmesi ise belli öğretim dönemi içinde ve sonunda öğrencileri belli kuramsal
ve uygulamaya ilişkin sınavlardan geçirmek ve sınavların sonucunda başarıyı saptamak
yolu ile olur. Eğitim ve öğretim kurumlarının toplumsal görevi belli dersleri
okutmak ve belli sınavlardan geçirdikten sonra belli yetkiler sağlıyan belgeler
vermek olduğuna, Anayasa'nın 120 nci maddesinde üniversitenin her şeyden önce
bir öğretim kurumu olarak gözönünde tutulmuş bulunduğuna ve onun tanımının
ancak toplumsal görevine bakılarak yapılmasının zorunlu olmasına göre
Anayasa'nın 120 nci maddesince üniversite demek, yalnız üniversite adını
taşıyan kurumlar demek değildir; üniversitelerin toplumsal görevini yapan,
başka deyimle, hiç olmazsa temel çizgileri bakımından üniversite öğretim ve
eğitimini sağlıyan, üniversite diplomasına eşit değerde diploma veren ve ancak
adı üniversite olmayan yüksek öğretim ve eğitim kurumları da bu tanımın kapsamına
girmektedir.
Üniversite
görevi yapan yüksek öğretim kuruluşlarının, toplumsal açıdan, üniversite
sayılması gerektiğine göre, 4936 sayılı Üniversiteler Kanununun l inci
maddesiyle 2 nci maddesinin ilk fıkrası uyarınca kurulmuş bulunan bütün
kurumlar, yüksek okul, ya da enstitü gibi adlarla anılmakta bulunsalar, ya da
tek bir fakülte biçiminde kurulmuş olsalar bile, yine üniversite kavramı içine
girerler; çünkü bunlar üniversite öğretimi yapmak için varlık kazanmış birer
kurumdur (13/6/1946 günlü, 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu, Düstur 3. Tertip,
cilt 27, S. 1323).
Hukukta
yapılacak yorumlarda sözden çok öze önem verilmesi ve yorumda sözün özü
belirtmeğe yarayan bir araç olduğunun kesinlikle gözönünde tutulması, çağdaş
hukuk biliminin benimsendiği temel ilkelerdendir. Burada üniversite deyimini
yorumlarken benimsediğimiz yol, öze de önem veren bir yol olmak bakımından
üstün bir durumdadır; oysa yasaların yalnızca üniversite adı altında kurdukları
kuruluşları üniversite saymak ve üniversite görevi yapan başka yüksek eğitim ve
öğretim kurumlarım yalnızca üniversite adı altında kurulmadıkları için
üniversite saymaktan kaçınmak, ancak söze ve kurumun kuruluş biçimine önem
veren bir yorum olur bu da çağdaş yorum kurallarına uygun düşmez.
Anayasa'nın
120 nci maddesinde üniversite kuracak olan Devlet için yerine getirilmesi
zorunlu birtakım buyruklar ve yasaklar vardır. Bunlar üniversitenin Devlet
eliyle ve yasa ile kurulması buyruğu, üniversitelere bilimsel ve yönetimsel
özerklik sağlanması buyruğu, özel kişilere üniversite açtırma yasağı,
üniversitenin organları ile öğretim üye ve yardımcılarının üniversiteler
dışında kalan bir makam ya da kişi tarafından görevlerinden uzaklaştırılması
yasağıdır. Bu yasaklar ve buyruklar yasa koyucuyu da, Devletin Öbür organlarını
da, Anayasa'nın 8 nci maddesi uyarınca, bağlamaktadır. Eğer 120 nci maddedeki
üniversite sözünü yalnızca yasa ile üniversite adı altında kurulmuş olma
anlamında alırsak ve üniversite görevi yapıp da üniversite adı altında kurulmuş
olmayan yüksek öğretim kurumlarını bu anlamın kapsamı dışında tutarsak,
nitelikçe üniversite öğretimi yapan ve nitelikçe üniversite diplomaları
değerinde diplomalar veren kuruluşlar, yasa koyucunun Anayasa'nın 120 nci
maddesindeki buyrukları ve yasaklan gözönünde tutmaksızın kurulabileceğini
kabul etmiş ve böylece Anayasa'nın 120 nci maddesinde öngörülen ve az yukarıda
özetlenen buyruklara ve yasaklara uymayı yasa koyucunun dileğine bırakmış
oluruz. Böyle bir görüş ise Anayasa kurallarını dolambaçlı yoldan hiçe saymak
demek olur ve hukuk açısından hiç bir biçimde savunulamaz.
3-
Anayasa'nın 21. ve 120. maddeleri arasındaki ilişki :
Anayasa'nın
21. ve 120. maddeleri ile benimsenen ve yukarıda açıklanan ilkeler
karşılaştırıldığında; Devletin gözetim ve denetimi altında olmak ve düzey
denkliği sağlamak, çağdaş bilim ve eğitim ilkelerine uygun olmak koşulu ile
öğretim ve eğitimi serbest kılan Anayasa'nın üniversite öğretimi konusunda bu
serbestliği tanımadığı ve böylelikle üniversite öğretimi yapmak üzere kurulmuş
olan kurumların ancak Devlet eliyle ve özerk tüzel kişi biçiminde kurulmasını
Öngördüğü sonucuna varılır. Gerçekten Anayasa'nın 21. maddesinde çizilen
sınırlara saygı gösterilerek özel bir üniversite kurulmasına, ya da üniversite
öğretimi niteliğinde öğretim yapan özel bir yüksek öğretim kurumu kurulmasına
Anayasa'nın 120. maddesi kuralları engel bulunmaktadır. Bir kurumda yapılan
yüksek öğretimin üniversite öğretimi niteliğinde olması ise öğretimin, herhangi
bir üniversiteye bağlı bir yüksek okul, enstitü, fakülte gibi bir kurumda ya da
tek başına kurulmuş bir fakültede yapılan öğretime hiç değilse temel çizgileri
bakımından denk bulunması ve bundan başka o öğretim sonunda verilen diplomanın
fakülte ya da üniversiteye bağlı yüksek okul veya enstitü gibi bir yüksek
öğretim kurumunca verilen diplomaya genellikle eşit sayılabilecek haklar
sağlaması ile anlaşılır.
Bir
yüksek öğretim kurumunca verilen diplomanın herhangi bir fakültece ya da
üniversiteye bağlı bir yüksek öğretim kurumunca verilen diplomaya genellikle
eşit sayılabilecek haklar sağlaması dahi, o yüksek öğretim kurumundaki
öğretimin, üniversite öğretimi niteliğinde olduğunu kabule yeterli
bulunacaktır; zira, yukarıki bentte belirtildiği üzere Anayasa'nnı 120.
maddesinin temeli olan düşünce, toplum yapısının kilit yerlerinde görev alacak
kişilerin yansız bir öğretim ve eğitim görmüş kişiler olmasıdır, başka deyimle
yansız yüksek öğretim ve eğitimden geçmemiş olanların toplumun kilit yerlerinde
görev almalarını engellemektir oysa yansız yüksek öğretim görmemiş kişiler
üniversite diplomasına denk diplomalar dolayısiyle böyle yerlerde görev
alabileceklerdir, bu yolla Anayasa'nın 120. maddesinin konuluş ereğine aykırı
durumlar gerçekleşecektir. Şu da belirtilmelidir ki herhangi bir zamanda
üniversite öğretimi kapsamına alınmış olmayan bir öğretim konusu, sonradan bir
üniversitece kurulan bir yüksek okul ya da bir fakültenin Öğretim alanına
alınabilir ve bu konuya ilişkin öğretim artık üniversite öğretimi niteliğini
kazanabilir. Böyle bir durumda bu eğitim dalı dahi, Anayasa'nın 120. maddesi
kurallarının kapsamına girer.
Herhangi
bir yasa metninde konulan bir ilkenin, o ilkenin düzenlediği madde içinde, ya
da o yasanın yahut başka bir yasanın herhangi bir maddesiyle sınırlandırılması
hukuk tekniğince olabilir. Buna göre Anayasa'nın bir maddesinde tanınan
herhangi bir hakkın, Anayasa'nın başka bir maddesiyle sınırlandırılmasına engel
yoktur; nitekim Anayasa'nın 21. maddesindeki öğretim kurumlan kurma özgürlüğüne
Anayasa'nın 120. maddesiyle bir ayrık durum getirilmiş bulunmaktadır; yukarıda
belirtildiği gibi 120. madde yalnızca üniversite adı altında yasa ile kurulmuş
bulunan kuruluştan değil, yaptığı öğretim üniversite öğretimi niteliğinde olan
ve adı üniversite olmayan bütün kuruluşları dahi kapsamına almakta olduğundan
üniversite öğretimi niteliğinde öğretim yapan bütün kurumlar, bu maddenin
koyduğu sınırlandırma içine girmektedir.
Özgürlükleri
hukuk düzeninin temeli sayan Anayasa'nın yorumunda, özgürlükleri sınırlandıran
Anayasa kurullarının dar bir yoruma bağlanması gerektiği ileri sürülerek,
üniversite adını taşımayan kurumların 120. maddenin kapsamı dışında kaldığı
savunulamaz; çünkü ister ana kural, ister ayrık durum yaratan bir kural olsun,
her kuralın kendi kapsamına giren veya girecek olan bütün olaylara uygulanması
zorunludur. Bundan dolayı, Anayasa'nın 120. maddesindeki kuralların dahi,
kapsamına giren veya sonradan girecek olan bütün durumlara uygulanması gerekir.
Anayasa'nın
11. maddesi uyarınca temel bir hakkın ve özgürlüğün özüne dokunulamayacağı
ilkesi, temel hak ve özgürlüklere yalnızca yasalarla konulacak sınırlandırmalar
için söz konusu olduğundan, Anayasa'nın 120. maddesinin ve 21. maddesinin
karşılıklı ilişkilerine değinen ve üniversite öğretimi niteliğindeki Öğretimde
Devlet tekelinin öngörülmüş olduğunu kabul eden yorumun, Anayasa'nın 11.
maddesine aykırı olduğu söylenemez. Kısacası Anayasa'nın öngördüğü bir temel
hak ve özgürlüğün yine Anayasa'ca sınırlandırılması durumunda Anayasa'nın 11.
maddesinin uygulanma yeri olamaz.
4-
Dâva konusu yasa kurallarının Anayasa'nın 21. ve 120. maddeleri açısından
değerlendirilmesi :
a)
625 sayılı özel okullar Yasasının 1. maddesinde nitelikçe üniversite Öğretimi
yapan özel yüksek okulların açılamayacağını gösteren herhangi bir sınırlandırma
olmaksızın, her durumdaki özel yüksek okulun açılabilmesi ilkesi benimsenmiş
bulunmaktadır; oysa yukarıda yazıldığı üzere yaptığı öğretim nitelikçe
üniversite öğretimi olan bütün yüksek öğretim kurumlan 120. madde uyarınca
yalnız devletçe ve yasa ile, bilim ve yönetim bakımından özerk kamu tüzel
kişileri biçiminde kurulabilir. Özel okulun devletçe kurulması düşünülemeyeceği
gibi Anayasanın 21. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı olarak Anayasa'nın 120.
maddesi uyarınca özerk, yani Devlet gözetim ve denetimi dışında kalan, bir
biçimde kurulması dahi düşünülemez.
Yukarıda
belirtildiği gibi Anayasa'nın 120. maddesinde üniversiteler için Devlet
tekelinin öngörülmüş olmasiyle güdülen erek toplum yaşamı bakımından büyük önem
taşıyan öğretim alanlarını yalnız özerk kamu tüzel kişilerine bırakmaktadır.
Buna göre herhangi bir üniversitenin öğretim alanına girmiş bulunan konularda
özel kişilerin yüksek öğretim kurumu kurmaları, 120. maddenin konuluş
ereklerinin birisiyle çelişir ve bu bakımdan Anayasa'ya aykırı olur. Ayrıca,
ileride üniversite öğretimi alanına girecek olan bir öğretim konusunda özel
yüksek okul açılması veya daha önce açılmış böyle bir okulun sürdürülmesi dahi
o zaman Anayasa'ya aykırı bir duruma girmiş olacaktır.
Yukarıda
açıklandığı gibi, Devlet tekelinin bir başka ereği de yabancıların Türkiye'de
üniversite kurarak kendi kültürlerini Türk kültürünün zararına yaymalarını önlemektir.
Üniversite görevi yapan özel yüksek okullar bu amaca dahi aykırı düşecektir.
Yine
yukarıda belirtildiği gibi, üniversitelerin özerkliği ilkesi benimsenirken
güdülen erek, üniversite öğretimi niteliğindeki yüksek öğretimi nesnel,
bilimsel ölçüler dışındaki etkilerin .başka deyimle siyasal çevrelerin veya
çeşitli çıkar veya düşünce kümelerinin etkileri dışında tutmaktır. Özel yüksek
okul zorunlu olarak (Anayasa'nın 21. maddesinin ikinci fıkrası gereğince)
Devletin gözetim ve denetimi altında bulunacaktır. Bundan başka özel yüksek
okullar belli iktisadî çevrelerin veya düşünce kümelerinin çıkarlarına uygun
bir öğretime daha yatkın birer ortamdırlar. Demek ki üniversite görevi yapan
özel yüksek okullar, Anayasa'nın 120. maddesinde öngördüğü özerklik ilkesinin
konulmasıyla güdülen erek ile dahi çatışmaktadırlar.
İmdi,
tartışma konusu 1. maddenin özel yüksek okullara ilişkin kuralı, Anayasa'nın
120. maddesine aykırılığı nedeniyle iptal edilmelidir.
Devletin
üniversitelere, onların özerkliği dolayısiyle, gerekli alanlar için, belli
sayıda adam yetiştirme ödevi yükleyemeyeceğine göre üniversite görevi yapan
özel yüksek okulları yasaklamakla toplumda çok çeşitli işler için çeşitli
uzmanlara olan gereksinmeyi dahi karşılayamamak durumunun yaratılacağı görüşü
doğru değildir. Çünkü bir kez Devlet, yasalar yaparak kuracağı üniversitelerle,
ya da üniversitelerle anlaşıp kurduracağı yeni fakültelerle çeşitli alanlar
için çeşitli uzmanlar yetişmesini sağlayabilir. Bundan başka bir takım alanlar
için üniversite eğitimi niteliğinde eğitim yapmayan ve verdiği diplomalarla
üniversite diplomalarına genellikle eşit sayılabilecek yetkiler sağlamayan
yüksek okullar açabileceği gibi Anayasa'nın 21. maddesindeki koşullara uyularak
özel kişilerce bu türlü okulların açılmasına izin verebilir ve böylece çeşitli
işler için türlü uzmanlara olan gereksinmeyi karşılayabilir. Kaldı ki, bir
takım gereksinmelerin karşılanamaması gibi bir sakınca gerçekten var olsa bile,
böyle bir durum Anayasa'ya aykırı bir kuralın yürürlükte kalmasına yol açamaz.
Üniversitelerdekine
benzer özel eğitim yapılamayacağı düşüncesinin Anayasa'nın 21. maddesinin
birinci fıkrasındaki öğrenim özgürlüğüne aykırı düşeceği görüşü doğru değildir;
çünkü (Yukarıda 1. bentte belirtildiği üzere) bilim ve sanatı öğretme ve
öğrenme özgürlüğü, Anayasa'nın 21. maddesinin 2. ve sonraki fıkralariyle 120.
maddesinde sınırlandırılmıştır.
Birtakım
batı ülkelerinde özel okullar için Anayasa güvencesi sağlanmış olmasının özel
yüksek okulların Türkiye'de her alanda varlığının kabulü için bilimsel bir
dayanak olacağı dahi düşünülemez; gerçekten. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın
120. maddesi böyle bir düşüncenin savunulmasına engeldir; çünkü, (Yukarıda 1.
bentte açıklandığı gibi) Anayasa'nın yorumunda 120. maddeyi bir yana atarak
yalnızca 21. maddeden sonuç çıkarmak yanlış olur. Anayasa'nın 120. maddesinde
üniversite kurma konusunda özel girişim için bir yasak konulmuştur; bu anayasal
sınırlandırma karşısında, Anayasanın 40. maddesindeki özel girişimler kurma
özgürlüğüne ya da 36. maddesindeki mülkiyet güvencesine dayanılarak her alanda
özel yüksek okul açılabileceği savunulamaz.
b)
625 sayılı Yasanın itiraz konusu 13. maddesi, yüksek özel okullarda yapılacak
sınavların ilkelerini saptamaktadır. Bu kural sözü geçen Yasanın özel yüksek
okulların varlığını ve kurulmasını öngören birinci maddesiyle sıkı sıkıya
bağlıdır. 1. madde özel yüksek okullar açısından Anayasa'nın 120. maddesine
aykırı görülmüş bulunduğuna göre onunla sıkı sıkıya bağlantısı bulunan 13.
maddedeki kuralın dahi sözü edilen 120. maddeye aykırı olduğu sonucuna varılır.
Çekçekten özel yüksek okulların varlığı Anayasa'ya aykırı olunca bunların
çalışmalarının bir evresi olan sınav işlemlerinin dahi sözü geçen 120. madde
kuralına aykırı olması hukuk mantığına göre bir zorunluktur.
Tartışma
konusu 13. madde, özel yüksek okullar için üniversitelerde yapılan sınavlara
ilişkin kurallardan başka bir kural düzeni benimsemiş olmakla sınav düzeni
bakımından dahi üniversitelerle bir tutulması gereken özel yüksek okul
öğrencilerini haklı bir neden olmaksızın başka kurallara bağlı tutmuş ve
böylece Anayasa'nın 12. maddesindeki yasa önünde eşitlik ilkesini de kendi
açısından zedelemiş bulunmaktadır. Demek ki tartışma konusu kuralın,
Anayasa'nın 120. maddesine aykırı olmadığı bir an için var sayılsa bile,
Anayasa'nın 12. maddesine aykırılığı nedeniyle, yine iptali gerekecektir.
Özel
yüksek okullardaki sınav düzeninin üniversitelerdeki düzenden daha sıkı olduğu
görüşü de eşitlik ilkesine aykırılığı ortadan kaldırmayacaktır; zira, gerçeğe
uygun olsa bile, böyle bu durumda da özel yüksek okullar öğrencilerinin
zararına olarak yasa önünde eşitlik ilkesi zedelenmiş bulunacaktır.
5-
Anayasa'nın 50. maddesinin kapsadığı temel ilke :
Anayasa'nın
50. maddesindeki kuralların dayanağı, halkın öğrenim ve eğitim ihtiyaçlarını
sağlamanın Devlet için en başta gelen ödevlerden olduğu ilkesidir. Bu maddede,
halkın öğrenim ve eğitim gereksinmelerinin karşılanmasının, nitelikçe kolluk
işleri, yargı işleri gibi, Devletin en önemli ödevlerinden olduğu ilkesi
benimsenmiş ve kesinlikle açıklanmıştır. Demekki öğrenim ve eğitim yoluyla
halkı yetiştirme, Devletin yerine getireceği en önemli kamu hizmetlerindendir.
Gerçekten Anayasa'nın (Başlangıç) kurallarından anlaşıldığı gibi Türk toplumunu
uygar uluslar ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi durumuna getirmek
için insan yetiştirmenin en önemli bir Devlet işi sayılması olağandır. Plana
bağlı toplumsal, iktisadî ve kültürel kalkınmanın ilk koşulu da, nitelikli adam
yetiştirmektir. Bu ise ancak öğretim ve eğitimle gerçekleşebilir. Demekki,
Anayasa'nın 50. maddesi kuralının Anayasa'nın kalkınmaya ilişkin 41 ve 129.
maddeleri ile de sıkı sıkıya bağlantısı vardır. Dikkat edilirse Anayasa'nın
öngördüğü Devlet ödevlerinden hiçbiri için kullanılmış olmayan (Devletin başta
gelen Ödevlerindendir) sözleri, bu ö-dev için Anayasa'da yer almıştır. Öğretim
ve eğitim Devletin en önemli ödevlerinden sayılınca bu konuda devlete yardımcı
olarak özel kesimce açılacak ve işletilecek kurumların kazanç amacı güden
kurumlar olmaması zorunlu olarak ortaya çıkar; Devletin başta gelen ve salt
iktisadî alan dışında bulunan bir ödevi için yardımcı olmak üzere açılacak ve
işletilecek bir kurumun zarardan korunmak düşüncesiyle yetinmeyip kazanç amacı
gütmesi, sosyal Devlet ilkesi ile bağdaştırılamaz ve böyle bir duruma izin
veren hiçbir kural, Anayasamızda yer almış değildir. Gerçekten salt iktisadî
nitelikte olmayan kamu işlerinin Devletçe ve Devlet kaynaklarıyle ve kazanç
amacı güdülmeksizin görülmesi, Anayasa'nın temel ilkelerindendir.
6-
Dâva konusu yasa kurallarının Anayasa'nın 50. maddesi açısından
değerlendirilmesi :
a)
625 sayılı Yasanın 1. maddesinde özel öğretim kurumlarının ve bu arada özel
yüksek okulların her türlü gerçek ve tüzel kişilerce açılabileceği yazılı
bulunmaktadır. Demek ki iktisadî kazanç ereği güden özel kişiler bir ticaret
evi olarak özel yüksek okul açabilecekleri gibi ticarî kazanca yönelen
kollektif, anonim ortaklıklar gibi ticaret ortaklıkları dahi böyle bir okul
açabileceklerdir. Bu kuralı Anayasa'nın az önce açıklanan 50. maddesi kuralının
ışığı altında incelediğimizde Anayasa'nın sözü edilen kuralına aykırı bulunduğu
görülür. Gerçekten kazanç amacı güden gerçek kişilerin ya da (Kazanç ereğine
yönelmiş ticaret ortaklıkları gibi) tüzel kişilerin özel öğretim ve eğitim
kurumlan açmaları, Devletin başta gelen ödevlerinden bulunan bir temel ödevin
kazanç amacı güden gerçek veya tüzel kişilerce yerine getirilmemesi gereği
karşısında, Anayasa'ya aykırı bulunmaktadır. Demekki sözü edilen 1. madde
kuralı, bir an için Anayasa'nın 120. maddesine aykırı sayılmasa bile, 50.
maddesine ve Devletin salt iktisadî nitelik taşıyan işleri dışında kalan
alanlarda Devlete yardımcı durumundaki özel kuruluşların kazanç amacı
güdememeleri gereğine aykırı bulunmaktadır; bu yüzden de iptali gerekir.
Şu
da unutulmamalıdır ki devletin başta gelen ödevinin kazanç ereği güden özel
kuruluşlarca yerine getirilmesi; Öğretim ve eğitimin temel hedefinden
saptırılması, gitgide soysuzlaştırılması sakıncasını doğurur ve böylelikle
eğitim ve öğretim yoluyle hem bilgili, hem nitelikli yurttaşlar
yetiştirilmesine yönelen anayasal erekten iyice uzaklaşılmış olur.
b)
Yukarıki 4. bentte açıklandığı üzere 13. madde, Yasanın 1. maddesiyle sıkı
sıkıya bağlantılı bulunduğundan, 1. maddedeki Anayasa'ya aykırılık durumu, bu
madde için dahi Anayasa'nın yukarıki (a) bendinde anılan madde ve ilkesi
açısından da gerçekleşmiş bulunmaktadır.
7-
Başkan Hakki Ketenoğlu, Üye Celâlettin Kuralmen, Fazıl Uluocak, İhsan Ecemiş ve
Halit Zarbun, 625 sayılı Yasanın 1. ve 13. maddelerinin Anayasa'ya aykırılığı
dolayısıyle iptali gerektiği görüşüne katılmamışlardır.
İtiraz
konusu Yasa kurallarının iptali yolunda oy vermiş bulunan üyelerden Nuri
Ülgenalp ile Muhittin Gürün, Anayasa'nın 50. maddesine dayanan iptal
gerekçesine katılmadıkları gibi iptal yolunda oy kullanan üyelerden Nuri
Ülgenalp, Recai Seçkin, Kani Vrana ve Şevket Müftügil dahi gerekçenin
yazılışına çeşitli yönlerden katılmamışlardır.
8-
625 sayılı Yasada uygulama yeri kalmayan kuralların durumu:
Anayasa
Mahkemesi kuruluşunu ve yargılama usulünü düzenleyen 44 sayılı Yasanın 28.
maddesi gereğince Anayasa Mahkemesi, herhangi bir yasa kuralının iptali
soncunda o yasa içinde bulunup da iptal istemine konu edilmemiş olan ve artık
uygulama yeri kalmayan öbür kuralların dahi iptaline karar vermeye yetkilidir.
625
sayılı Yasanın iptal isteminin konusu dışında bulunup da iptali öngörülen
maddeleri dolayısiyle artık uygulama yeri kalmayacak olan maddeleri gözden
geçirilmiş ve böylece sözü edilen Yasanın 8. maddesinin özel yüksek okullara
ilişkin 2., 3. ve 4. fıkralarının, 48. maddesinin özel yüksek okullara ilişkin
bulunan kuralının iptali gerektiği sonucuna varılmıştır.
Sonuç
: l- 8/6/1965 günlü, 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun I. maddesinin
özel yüksek okullar bakımından Anayasa'ya aykırı olduğuna ve bu yönünün
iptaline. Hakkı Ketenoğlu, Celâlettin Kuralmen, Fazıl Uluocak, İhsan Ecemiş ve
Halit Zarbun'un karşı oylariyle ve oyçokluğu ile;
2-
Aynı kanunun 13. maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline Hakkı
Ketenoğlu, Celâlettin Kuralmen, Fazıl Uluocak, İhsan Ecemiş ve Halit Zarbun'un
karşı oylariyle ve oyçokluğu ile;
3-
a) Aynı kanunun 8. maddesinin özel yüksek okullara ilişkin 2., 3. ve 4,
fıkralarının,
b)
48. maddenin yüksek öğrenim veren özel okullara ilişkin hükmünün,
44
sayılı Kanunun 28/2. maddesi uyarınca iptallerine oybirliğiyle;
4-
İptal kararının 9/7/1971 gününde yürürlüğe girmesine oybirliği ile;
12/1/1971
gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Hakkı
Ketenoğlu
|
Üye
Celalettin
Kuralmen
|
Üye
Fazıl
Uluocak
|
Üye
Sait
Koçak
|
|
|
|
|
Üye
Avni
Givda
|
Üye
Nuri
Ülgenalp
|
Üye
Muhittin
Taylan
|
Üye
Şahap
Arıç
|
|
|
|
|
Üye
İhsan
Ecemiş
|
Üye
Recai
Seçkin
|
Üye
Ahmet
Akar
|
Üye
Halit
Zarbun
|
|
|
|
Üye
Kâni
Vrana
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Şevket
Müftügil
|
KARŞI
OY YAZISI
Mahkememiz,
625 sayılı Kanunun l, 8, 13 ve 48. maddelerinin yüksek okullarla ilgili
hükümlerim iptal etmiştir.
Bu
karara aşağıdaki nedenlerle karşıyız.
A)
Daha önce konuyu, Anayasa düzeni içinde incelemek ve belirtmek faydalı
olacaktır.
Anayasa'nın
(bilim ve sanat hürriyetleri) başlıklı 21. maddesinin birinci fıkrasında;
(Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu
alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir) hükmü ile öğrenim ve öğretimin
ana prensibi konmuştur. Bu hak geneldir ve herkes içindir. Öğrenme ve öğretme
derecelerinden hiçbirisi istisna edilmemiş, ilk - orta ve yüksek derecelerdeki
her türlü öğrenim ve öğretim, kişilere hak olarak tanınmıştır. Herkese tanınan
bu hakkın kayıtlamaları, ilk önce bu maddenin diğer fıkralarında saptanmış
bulunmaktadır.
İkinci
fıkrası ile öğrenme ve öğretmenin eğitim ve öğretim biçiminde olanlarının
devlet gözetim ve denetimi altında serbest olacağı ortaya konmuştur. Demek
oluyor ki; eğitim ve öğretimin yapıldığı her türlü resmî ve özel okullarda
devlet denetim ve gözetimi, devlet için bir ödev, eğitim ve öğretim için bir
koşuldur. Eğitim ve Öğretim niteliğinde işlem yapan hiçbir kurum, devletin
denetim ve gözetimi dışında kalamaz.
Maddenin
üçüncü fıkrası ile de özel okulların bağlı olduğu esasların, devlet okulları
ile erişilmek istenen seviyeye uygun olarak kanunla saptanacağı kuralı
konmuştur.
İkinci
fıkra ile devletin denetim ve gözetimi altında bulunan özel okulların her
derecesi, ikinci bir kayıtlamaya tabî tutulmuş ve o da devlet okullarındaki
seviyeye uygunluğun sağlanması kuralından ibaret bulunmuştur.
Aynı
maddenin dördüncü fıkrası ile yeni bir kayıtlama yapılmış ve çağdaş bilim ve
eğitim esaslarına aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamayacağı ilkesi ortaya
konmuştur.
21.
maddenin öğrenim ve öğretim ile ilgili olan ilke ve esasları yanında
Anayasa'nın diğer hükümleri de şunlardır.
a)
Anayasa'nın başlangıç kısmının üçüncü paragrafındaki ilke :
Bu
ilke, milletin bütün fertlerini bölünmez bir bütün halinde, millî şuur ve
ülküler etrafında toplayan, millî birlik ruhu içinde daima yücelmeyi amaç bilen
Türk milliyetçiliğinden hız ve ilham alınması ilkesidir. Bu ilkeye göre resmî
olsun, özel olsun bütün öğretim düzeni, milletin yüceltilmesi amacına uygun ve
Türk milliyetçiliğine dayanmış olacaktır. Özerk olsun olmasın hiçbir öğretim
kurumu bu ilkeye sırt çeviremez.
b)
Başlangıç kısmının dördüncü paragrafı da öğretime yön veren başka bir hüküm
taşır. O da öğretimin millî mücadele ruhuna vatan içindir inancı) millet
egemenliğine ve Atatürk devrimlerine bağlılığın tam şuuruna sahip kılma
temellerine oturtulmuş olması ve eğitimin bu doğrultuda yapılması ilkesidir.
c)
Bu kısmın beşinci paragrafında da (insan hak ve hürriyetlerini, millî
dayanışmayı, sosyal adaleti, ferdin ve toplumun huzur ve refahını
gerçekleştirmeyi ve teminat altına almayı mümkün kılacak demokratik hukuk
devletini, bütün hukukî ve sosyal temelleriyle kurmak amacının
gerçekleştirilmesi) ni sağlayacak biçimde eğitim yapılması zorunluğunu yükleyen
ilke yer almaktadır.
Bu
hükme göre insan hak ve hürriyetini bütün yaşantılarda ve belli sınırlamalar
ölçüsünde tanımayan, ferde huzur ve refah sağlamayan, demokratik hukuk devleti
yerine diktatoryal bir devlet sistemini öngören bir eğitim yapılamayacak ve
benzeri öğretim, Anayasa'ya aykırı düşecektir.
Eğitime
yön veren diğer hükümler :
Yukarıdaki
ilkeler yanında Anayasa'mızın diğer hükümleri de vardır.
ç)
Özellikle devlet biçiminin (Cumhuriyet) olacağını ve bu Cumhuriyet idaresinin
(insan haklarını, millî demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti) olması
koşullarını ve devletin (ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütün) olduğu
esasını koyan l, 2 ve 3. maddeleri de eğitimi sınırlayan ve çerçeveleyen hükümlerdir.
Resmî ve özel hiçbir öğretim kurumu bu hükümlere ters düşen eğitim yolunu
tutamaz. Anayasa'mızın 9. maddesi ile konan devlet biçiminin Cumhuriyet
olduğuna ilişkin hükmün değişitilemiyeceği kuralında ve Türkiye Cumhuriyetinin
Anayasal vasfını belirten 1-3. maddelerle ortaya konan Cumhuriyetin temel
biçiminin saklı bulunduğunda şüphe yoktur. Bu nedenle işbu maddeler, öğretim ve
eğitimi çerçeveleyen aşılamaz hükümlerdir.
d)
Anayasa'nın 21. maddesiyle ilgili bu ilke ve hükümler yanında "temel haklar"
için (devlet, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, fert huzuru, sosyal adalet
ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan, siyasî iktisadî
ve sosyal bütün engelleri kaldırır, insanın, maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartlan hazırlar) hükmünü taşıyan 10. maddenin ikinci
fıkrası ile "herkesin maddî ve manevî varlığını geliştirme) hakkını
saptayan 14. maddesi de yer almaktadır.
e)
Anayasa'mızın ilkinci kısmının üçüncü bölümünde (sosyal ve iktisadî haklar ve
ödevler) başlığını taşıyan maddelerinden 40. madde ise; herkese dilediği alanda
çalışma ve sözleşme hürriyetini tanırken devlete de özel teşebbüslerin güvenlik
ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alma ödevini
vermektedir.
f)
Aynı bölümün 50. maddesinde yer alan (halkın öğrenim ve eğitim ihtiyaçlarını
sağlama devletin başta gelen ödevlerindendir) hükmü de öğretim ve öğrenim
ihtiyaçlarını sağlamayı, devlet ödevleri arasına almaktadır.
g)
Yüksek öğrenimin bir türünün (üniversite) lerde yapılmasını düzenleyen 120 nci
madde ile Türk toplumunun çağdaş uygarlık seviyesine erişmesi amacını ve
Türkiye Cumhuriyetinin lâiklik niteliğini tespit eden 153 üncü madde de 21 inci
madde ile konan öğrenim ve eğitim hak ve hürriyeti ile doğrudan ilgili bulunan
hükümlerdendir.
Herkesin
öğrenme, öğretme maddî manevi varlığını geliştirme haklan ile devletin, öğrenim
ve gelişmeyi sağlama ödevini gösteren, sınırlama ve kayıtlama derecelerini
açıklayan hükümlerden esasları yukarıda belirtilmiştir.
h)
Hak ve ödevi sınırlayıcı diğer kurallara da değinmek yerinde olacaktır.
Bunların da Anayasa'mızın 10 uncu maddesinin birinci fıkrası ileli inci
maddesinin ikinci fıkrası olduğu şüphe götürmez. 10 uncu maddenin birinci
fıkrası (herkes kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel
hak ve hürriyetlere sahiptir.) hükmünü koyarak Anayasa'nın temel haklara
verdiği önemi belirtmiştir. Bunun için her temel hakta olduğu gibi öğrenme ve
öğretme hakkını ve eğitim biçimini düzenleyen Anayasa yorumcusu ile kanun
koyucu bu önemi gözönünde tutmak zorundadır. 11 inci maddenin ikinci fıkrası
kanun koyucu ile Ana yasa yorumcusunu daha çok kayıtlayıcıdır.
B)
Bu hükümlerin ifade ettiği anlam şöyledir :
1-
Temel haklardan olan öğretim ve öğrenim hakkı. Anayasal hürriyet ve hak olarak
21 inci madde ile düzenlenmiş ve herkese tanınmıştır.
2-
Temel hak ve hürriyetin sınırlan ile çerçevesi. Anayasa başlangıç ilkeleriyle
1., 2., ve 3 üncü maddeler, 14 üncü madde, 21 inci maddenin 2, 3 ve 4 üncü
fıkraları ile gösterilmiştir.
3-
Eğitim ve öğretim ile öğrenimle devlete yüklenen ödevler, yine başlangıç
ilkeleriyle l,, 2., 3., 9., 10., 11., 12., 14., 21/2., 3., 4., 40/3., 41/2.,
50., 120., ve 153 üncü maddelerde belirlendirilmiştir. Bu hükümlere göre
öğretim hakkı ile, devlet ödevinin birbirlerini sınırladığı söz götürmez bir
gerçektir. Bu nedenle kişi hakkı, kamu yaran, kamu düzeni ve millet güvenliği
için Anayasa'nın belirttiği kayıtlamalara, devlet ödevi de: kişinin temel
haklarına (Anayasa ölçüsünde) saygılı olmak zorundadırlar. Böylece asıl sorunun
kişi hakları ile devlet ödevleri arasında Anayasal dengeyi sağlamak olduğu
anlaşılıyor.
Öğrenme
ve öğretme hakkını sınırlayan Anayasa ilke ve hükümlerinden pekçoğu açık ve
seçiktir. Bunlardan 50 nci madde ile 120 nci maddenin 21 inci maddenin birinci
fıkrası ile kişiye tanınan hakkı ne ölçüde kayıtlayabileceği sorunu üzerinde
durulmağa değer.
50
nci madde :
Bu
madde, 21 nci madde ile herkese tanınmış olan hakka ilişkin ihtiyaçların
sağlanması işini devletin başta gelen ödevlerinden birisi olarak ortaya koymaktadır.
Bu maddenin yazılışı, maksadı belirten bir anlam taşımaktadır. 21/1 inci madde
gibi herkesin öğrenim ve eğitim ihtiyaçlarını değil toplumu ele alarak (halk)
ın öğrenim ve eğitim ihtiyacını konu almıştır. Halkın öğretim ve eğitim
ihtiyaçlarını devlet nasıl sağlar. Kuşku götürmez ki, bu ihtiyaçlar doğrudan ve
sadece devlet eliyle sağlanır anlamını taşımaz. Çünkü Anayasa'mızın kabul
ettiği sosyal devlet, yargı, savunma iç ve dış emniyeti sağlama işlerini
kendisi yapar. Diğer devlet işlerini Büyük Atanın anladığı ve uyguladığı gibi,
kişilerin yeteneksiz olduğu büyük hizmetleri devlet, yapabildiklerini de devlet
yanında özel teşebbüs yerine getirir. Doğal, olarak özel teşebbüs eliyle
görülen işler de devlet gözetimi altında yerine getirilir. Birlikte yapılan
hizmetlerin başında eğitim ve öğretim işleri, sağlık işleri ve planlı kalkınma
işleri gelir. 22 nci madde ile basın ve haber alma hürriyetini sağlama da
devlete görev olarak verilmiştir. Bu sağlayış, devletin engelleri ortadan
kaldırması, yardım etmesi ve koruması ile olur. Basın ve haber almanın Özel
teşebbüsleri ise kişiler tarafından yapılır. 37 nci madde ile toprağın verimli
olarak işletilmesini gerçekleştirmek de devlete görev olarak verilmiştir. Bu
görev toprağın devlet tekeli altında işletilmesi gereğini kapsamaz.
Anayasa'mız, bunlar gibi birçok devlet ödevlerinde özel teşebbüs alanları
tanımıştır. (Devletin başta gelen ödevlerindendir) vasıfının verilmesi sadece
önemini belirtir. Bu sıfat, özellikle devlet tarafından yapılması gerektiği
anlamına gelmez. Kaldı ki Anayasa 21 inci maddenin birinci fıkrası ile herkese
öğretme hakkı tanımış ve 3 Üncü fıkrası ile de özel okulla öğretim ve eğitim
yapmayı devlet okulları yanında açıkça kabul etmiştir. Buna göre eğitim ve
öğretimin. 50 nci madde ile devlete baş görev olarak verilmesi nedenine
dayanılarak özel okullar 50 nci madde karşısında eğitim alanında yer alamaz
demeğe imkân yoktur.
Esasen
50 nci madde, eğitim ve öğretim devlet tarafından sağlanır demiyor,
"öğrenim ve eğitim ihtiyaçlarını sağlama devletin başta gelen
ödevlerindendir" diyor. Bu demektir ki bir bilim derece ve dalında özel
okul açılmamışsa o alanı, devlet dolduracak ve kişilerin öğrenme ihtiyacını
mutlaka sağlayacaktır. Sermaye azlığı, öğretici darlığı, verim yetersizliği
nedenleriyle özel okul müteşebbisleri bir bilim ve meslek öğretim alanını boş
bırakırlarsa Anayasa'nın 50 nci maddesinin verdiği devlet ödevi, hemen harekete
geçecek ve halkın bu alanlarda da öğrenim ihtiyacını karşılayacaktır.
50
nci maddenin ikinci fıkrasındaki (ilk öğretim... devlet okullarında parasızdır)
hükmü de devlet okullarından başka okullar bulunacağının delilidir.
Bu
nedenlerle 50 nci maddenin belirttiği devlet ödevi, 21 inci maddenin birinci
fıkrası ile tanınan öğretim hakkını ortadan kaldırmadığı gibi sınırlamaz da.
Devlet, öğretim alanını inceleyecek, eksikliklerini tamamlayacaktır. Özel
okulları, resmî bilim öğretim yeterliğine götürecek ve bu yollarla halkın
öğrenim ve eğitim ihtiyaçlarını giderecektir. Bu arada halkın öğrenim ihtiyacım
karşılamakta olan özel okullara kanunî imkânlariyle yardım ve onları teşvik
edecektir.
Anayasa'nın
eğitim ve öğretim ile ilgili yukarıda belirtilen hükümleri karşısında 50 nci
maddeyi ters bir yoruma tabi tutmak ise Anayasa'ya aykırı bir yorum olur.
120
nci madde :
Bu
madde, (idare) bölümünün "özel kuruluşlar" başlıklı kısmının ilk
maddesidir.
Anayasa'mızın
düzenlenmesinde devletin eğitim ve Öğretim ödevi tüm olarak genel idare
bölümüne alınmıştır. Özel okulların bağlı olduğu esasların kanunla
düzenleneceği 21/3 üncü de, ilk öğretimin devlet okullarında parasız yapılacağı
50 nci madde de belirtilmişse de bunların ve orta okullarla yüksek okulların
idare biçimi Anayasa'da yer almamıştır, 120. maddesi ise yüksek öğretim
kurumlarından biri olan (Üniversite) lerin kuruluş ve idaresinin esaslarını
düzenlemiş bulunmaktadır.
Burada
yüksek öğretim alanında yer alan (üniversite) nin niteliği üzerinde durmak
gerekiyor.
Üniversitelerin
tanımlanması, çoğu zaman kuruluşu ve görevi esas tutularak yapılmıştır.
(Üniversiteler, fakültelerden, enstitü, okul ve bilimsel kurumlardan oluşmuş,
özerkliği ve tüzel kişiliği olan yüksek bilim, araştırma ve öğretim
birlikleridir) diye tanımlayanlar bulunduğu gibi "üniversiteler, akademik
çalışma, bilimleri genişletip derinleştirecek inceleme ve araştırmalar yapan
genel kültür ve meslekî bilgiyi hedef tutan kurumlardır" diyenler de
vardır.
Bu
tanımlamalara göre üniversite; yüksek bilim, araştırma ve öğretim yapan çeşitli
bilim kurumları birliğinin, özerklik ve tüzel kişilik yönetimi ile çalışan bilim,
araştırma ve öğretim kurumudur.
Üniversite
yüksek bilim ve kültür çalışmaları yanında yüksek öğrenim de verir amma bu
koşullardan yoksun olan yüksek öğretim kurumları yüksek okullar adı altında
toplanırlar.
Yüksek
okullar ise şöyle tanımlanmaktadır :
(Bir
tek disiplinde, belli bir alanda meslekî bilgi ve maharet kazandırmak, meslek
adamı yetiştirmek amacına yönelen kurumlardır.)
Uygar
bütün dünyada ve çok eskidenberi yurdumuzda, üniversiteler yanında yüksek
okullara yer verilmiştir.
Anayasa'mız
21 inci maddesiyle hiç bir ayırım yapmadan yüksek öğrenime ve öğretimi bir bak
olarak herkese tanıdıktan sonra ilk ve ortada olduğu gibi yüksek öğretimin
idare biçimini de göstermemiştir.
120
nci maddedeki üniversite deyiminin yüksek okulların kapsamadığını kabul eden
birçok bilim adamımız bulunduğu gibi görüşleri sorulan bütün üniversitelerimiz
de üniversite ve yüksek okul kavramının ayn kavramlar olduğunu belirtmişlerdir.
Üniversite ve yüksek özel okul ayrımını belirleyebilmek için bilimsel bakımdan
üniversitelerin teori ve tatbikatı bir arada yürüttüklerini, yüksek okulların
ise daha çok teknik, tatbikat, meslekî bilgi ve maharet verme yönünden öğrenim
yaptıklarını belirtmek gerekir.
Üniversiteler,
kendileri tarafından seçilen yetkili öğretim üyelerinden kurulu organları ile
yönetilir ve denetlenir. Üniversite öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe
araştırma ve yayında bulunabilirler ve üniversite birçok bilimsel kurumlar
birliğidir. Buna karşılık yüksek okullar özerkliğe, kamu tüzel kişiliğine sahip
bulunmamakta, yönetimi ile denetimi Millî Eğitim Bakanlığına ait olduğu gibi
her yüksek okul ayrı disiplin içinde görev yapmaktadırlar.
120
nci maddenin kapsamına özel yüksek okulların girip girmediğinin tarihî açıdan
incelemek için Anayasa'mızın hazırlanış safhalarına kısaca göz atmak yerinde
olacaktır.
Temsilciler
Meclisi Üyelerinden Cemil Sait Barlas "... Halbuki her şeyden önce
üniversitenin yaratıcı, araştırıcı olması lâzım. Okul mahiyetinde üniversite
olmaz. Talebeyi araştırmaya alıştırmak, düşündürmek, araştırmaya sevk edecek
şekilde teçhiz etmek lâzımdır. Burada devlete, üniversite kurulması hususunda
direktif veriyoruz. Hocaların vasıfları hakkında direktif veriyoruz, fakat
üniversitenin gayesi hakkında tek kelime yok,"
Üye
Bahri Savcı (...O kadar ki ilmî neşriyat bir sistemi prensibi bir doktrin
mevzuunu dilediği gibi ele alabilecektir. Aynı mütalâalar alalade kimselerin
imzası altında çıktığı zaman belki Ceza Kanununa göre işleme tabi
tutulabilecektir ama, ilim adamı tarafından serbestçe teşrihler, tefsirler
yapılabilecektir. Mutlak bir hürriyet anlayışı ve anayasa himayesi altında
bilim adamı çalışabilecek, üniversitenin dışında hiçbir idarî, siyasî makam
veyahut mevzuata bağlı kalmadan ilmî mahiyetteki çalışmalar umumî efkârı
aydınlatma mahiyetindeki çalışmalar himaye edilecektir.)
Üye
İsmail Ulutaş; (... Üniversiteler özel kanunla ve hükümet tarafından kurulur
denilmektedir. Hükümetin eline bırakılmıştır. Böylece dondurulmuş, yani özel
kimselerin üniversite kurma teşebbüsleri ortadan kaldırılmıştır. Bu yolu
büsbütün kapatmamak lâzımdır... Eğer lalettayin bir teşebbüse bu memlekette
üniversite açma hakkım verirsek bu da mahzurlu olacaktır.)
Üye
Karamustafaoğlu; (... İlmî bu memleketin en ücra köşelerine kadar götürmek
mecburiyetinde olan bir memleket olduğumuza göre bu işin devlete bırakılması ve
hususî teşebbüsün bir kenara itilmesi doğru olmuyor arkadaşlar. Hamiyetli
birkaç vatandaşımızın bir araya gelip vakıf tesis etmeleri ve yüksek okul ve
fakülte açmaları bu hükümle önleniyor demektir. Bu da doğru değildir.)
Nedim
Ergüven; (... Üniversitelerin özel teşebbüs tarafından kurulmasını öngören bir
önerge veriyorum.)
Cevdet
Dursunoğlu; (... Üniversite sermaye ister, Türkler kuramaz, özel teşebbüs olur.
Ecnebiler faydalanır, bu da mahzurludur.)
Anayasa
Komisyonu sözcüsü Muammer Aksoy; (Memleketimizde daha çok uzun bir müddet yani
nesiller boyunca üniversiteler ancak devlet tarafından kurulacaktır. Üniversite
kurmak o kadar pahalı bir şeydir ki fabrika kurmaya dahi benzemez. Milyon ve
milyarlar meselesidir. Özel şahısların altında kalkamayacakları bir yüktür.
Özel üniversite yolunu açarsak bu bizi hiç istemediğimiz sonuçlara sürükler.)
Biçiminde
konuşmuşlardır.
Bedrettin
Tuncel, devlet gözetiminde vakıf niteliğinde özel üniversitelere yer verilmesi,
vatandaşlık vazifesini yapabilme imkânının veren ilk tahsilin devlet eliyle ve
ilk tahsilden sonrasının Özel teşebbüs eliyle de yapılabilmesi tezini savunmuş
ve komisyon sözcüsü,
Turan
Güneş; Bu isteğe karşı (Tuncel arkadaşımızın özel üniversite istemesi üzerine
özel üniversite üzerinde biraz daha geniş malumat vermek lüzumu hasıl oldu,
Türk üniversitesi, bir doktrini olan, muayyen bir görüşü savunan bir üniversite
değildir. Türk üniversitesi, fikirleri ve üyeleri ile hür bir üniversitedir.
Her türlü fikrin beyan edildiği, her tefekküre açık müessesedir... Hür ve millî
üniversitenin esasları Anayasa'ya konulmak istenmiştir. Üniversiteler dış
gözetim altında değildir. Özel üniversite dış gözetime tabi olacağı için hür
sayılamayacaktır. Devlet gözetimi altındaki bir öğretim devletin arzuladığı
fikirleri benimseyecektir. Bu da üniversitelikle bağdaşmaz. Bu bakımdan yabancı
üniversitelerin kurulmasına mani olmak için teklif ettik bu hükmü) şeklinde
görüşlerini açıklamışlardır.
Temsilciler
Meclisi üyeleri ile bu meclisin Anayasa Komisyonu sözcülerinin ifadelerinde
yalnız üniversite tartışılmış, onun vasıflan, gerekleri ve devlet eliyle
kurulması nedenleri üzerinde görüşülmüş ve Karamustafaoğlu'ndan başka hiç bir
üye yüksek okuldan bahsetmemiştir.
Karamustafaoğlu
da (Hamiyetli birkaç vatandaşımızın bir araya gelip vakıf tesis etmeleri,
yüksek okul ve fakülte açmaları bu hükümle önleniyor demektir) şeklinde bir
cümle sarfetmiş ve bu cümlede yüksek okulla fakülte bir arada kullanılmakla
yüksek okulun üniversitenin bir kurumu olan fakülte ile eş anlamda ele alındığı
sanısı doğmuştur.
Çünkü
ne Anayasa'nın taslağında ne gerekçesinde ve ne de Temsilciler Meclisindeki
diğer konuşmalarda yüksek okuldan bahsedilmemiş ve Karamustafaoğlu da yüksek
okul veya fakülte diye bir ayırım yapmamıştır. Cemil Sait Barlas'ın (Her şeyden
önce üniversitenin yaratıcı araştırıcı olması lâzım. Okul mahiyetinde
üniversite olmaz) sözleri de 120. madde konusunun yalnız üniversiteler olduğunu
gösterir.
Yukarıdaki
görüşmelerin ortaya koyduğu üniversitelerin devlet eliyle kurulması nedeni,
sadece Türklere ait sermayenin bu büyük teşebbüsü özel olarak kurmaya imkân
vermediği ve bunun için özel teşebbüsle üniversite kurma imkânının yabancılara
yarayacağı ve böylece Türkiye'nin üniversitelerle kültür yapma ve yayma yararı
aleyhine doğabilecek zararı önlemek amacından ibarettir. Onun dışında bir
neden, her iki Anayasa komisyonu sözcüsü tarafından ortaya konmamış ve maddeyi
hazırlayan Anayasa komisyonunun görüşü olarak özel teşebbüsle yüksek okul
kurmak isteyenlere karşı olan bir görüş açıklanmamıştır.
Bunlar
göstermektedir ki yüksek okullar resmî olsun, özel olsun 120. maddenin kavramı
dışındadırlar. Anayasa koyucu, fikir hürriyeti ve araştırma hürriyeti içinde
üniversitelerin çalışabilmesini, her fikir ve araştırmaya üniversitelerde yer
verilmesini, dışardan bunları etkileyecek bütün baskıların engellenmesini
sağlamayı amaç edinmiştir.
Özel
yüksek okullar dolayısiyle düşünceleri sorulan Profesör İlhan Onat, Doçent
Doktor Gündüz Gökçen, Turan Güneş, Hüseyni Nail Kübalı, Prof. Vakur Varsan,
Prof. Bülen Nuri Esen; Üniversite ile yüksek okulun eş anlamda olmadıklarını ve
üniversitelerin devlet eliyle kurulmasının yüksek okulların üniversite
sayılmalarını veya yüksek okulların da devlet eliyle kurulmasını
gerektirmediğini ve üniversitenin bir bilim ve öğretim bütünü teşkil ettiğini,
Anayasa'nın 120. maddesinin hazırlık çalışmalarında Anayasa koyucunun
üniversiteyi yüksek okulları kapsayan bir kavram olarak kabul ettiğini gösterir
herhangi bir işaret bulunmadığını ve Anayasa'nın 120. maddesinin üniversiteyi
yüksek okuldan ve tekmil diğer eğitim ve yetiştirme kurumlarından ayırmış
bulunduğunu, üniversitenin özerklik isteyen bir müessese bulunmasına rağmen
yüksek okulun üniversel bir karakter taşımadığını, belli bir bilgi, meslekî
bilgi alanına inhisar ettiğini Kurucu Meclisin üniversite ve yüksek okul
ayrılığını açıkça kabul ettiğini, sosyal ve hürriyetçi olan Anayasa'mızın
sosyalist bir anayasa olmaması dolayısiyle üniversite ve özel okul ayırımının,
Anayasa'nın bu esprisinin gerektirdiğim yüksek okul özel okulların Anayasa'nın
21. maddesi hükümleri içinde aranması lâzım ve öğretim hüriyetinin yüksek özel
okulun varlığını sonuç olarak ortaya koyduğunu ve Anayasa hükümlerinin özel
yüksek okulların Anayasa'ya aykırı olduğu sonucuna götürmediğini söylemişler ve
Prof. Aldıkaçtı da aynı anlamdaki görüşünü açıklamıştır.
Prof.
Muammer Aksoy, Prof. Sungur Tekin, Bahri Savcı ve Mümtaz Soysal ise aksi görüşü
benimsemişlerdir.
Anayasa'mızın
yukarıdaki hükümlerine ve bu hükümlerin hazırlık çalışmalarına göre üniversite
ile yüksek okul birbirinden ayrıdır ve 120. madde ancak yüksek öğretimi değil
onun üniversiteler tarafından yapılanının idaresini düzenlemiştir. Çünkü
öğretim ve eğitimi herkese bir hak olarak tanıyan 21. maddede yüksek öğretimin
tüm olarak devlet eliyle yapılacağı belirtilmemiş yüksek öğrenime de şamil olan
öğretme ve öğrenme hakkını mutlak olarak bırakmıştır. İlk ve orta öğretimle
yüksek öğretim kurumlarının hangi yollarla idare edileceğini Anayasa
düzenlememiş ise de, yüksek öğretimin üniversite eliyle yapılanının
düzenlenmesini 120. madde ile ele almış ve diğer okul ve okutma kurumları
düzenlemeleri, kanunlara bırakılmıştır. 21. maddenin üçüncü fıkrası özel
okulların her derecede olanının kanunla düzenleneceğim ayrıca tasrih etmiştir.
Anayasa'nın
50. maddesinde (Devlet maddî imkânlardan yoksun başanlı öğrencilerin yüksek
öğrenim derecelerine kadar çıkmalarını sağlama amacı ile burslar ve başka
yollarla gerekli yardımları yapar) hükmünü koyarken yüksek öğretimden
(Üniversite) diye bahsetmeyerek (Yüksek öğretim derecelerine kadar) demekle
yüksek öğrenimin bir kül olduğu ve üniversite dışında da yüksek öğrenim ve
öğretim yapılabileceği esasını destekleyen bir ifadeye yer vermiştir.
Yukarıda
açıklamaya çalıştığımız öğrenim ve öğretim hakkının sınırları ve kayıtlamaları
ile 120. maddenin anlamına ilişkin izah, özel yüksek okulların üniversite
dışında kaldığını ortaya koymuş ve herkese tanınan bir hak olarak, özel yüksek
okulların gerçek ve tüzel kişiler tarafından açılmasına, Anayasa'nın 10.
maddesinin son fıkrası, 14. maddenin birinci fıkrası, 21. maddenin tümü, 40.
maddenin birinci ve üçüncü fıkraları imkân vermekte bulunmuş ve bu yoldaki
kuruluşları desteklemekle de devlet ödevlendirilmiştir.
Anayasa
hazırlık ve hükümlerinin ve bilimsel görüşlerin bu sonucuna rağmen mahkememiz
aşağıda kısaca arzedeceğimiz gerekçelerle 625 sayılı kanunun özel yüksek okullara
ilişkin hükümlerini iptal etmiştir.
Yukarıda
çizdiğimiz hukuk tablosu, karşı oyun nedenlerini ortaya koymuşsa da iptal
nedenlerinden bir kaçına değinmekte fayda ummaktayız.
l-
Mahkememiz, 120. madde ile konulan üniversiteler hususundaki devlet tekelinin,
temel nedeninin toplum yapısının kilit yerlerinde görev alacak kişilerin
yalnızca bilimsel gerekler içinde yetiştirilmesi gereği olduğu, bu amacı
sağlamakla görevli yüksek okulların da adları üniversite olmasa dahi bilimsel,
gerekler içinde yetiştirme koşullarını sağlaması icap ettiği ve bunun için
öğrencilerini hür, serbest ve bilimsel öğrenim içinde yetiştirmesi gereken
yüksek okulların üniversite sayılmaları gerektiği öne sürülmüş ve hukuk düzeni
bir kurum için- kural koyarken bu kurumu tanımlamazsa koyduğu kurala o kurumun-
toplumsal alanda geçerlikte bulunan tanımını temel tutmuş ve ö kurumun toplum
içindeki görevini yapan bütün kurumları o kurala bağlamak istemiş demek olduğu,
Üniversite dersleri okutan ve onlara mahsus diploma veren ve fakat adı
üniversite olmayan kurumların da bu tanımın kapsamına girmesi gerektiği,
yasaların yalnız üniversite adı altında kurdukları kuruluşları üniversite
saymak ve üniversite görevi yapan başka eğitim ve öğretim kurumlarını yalnız
üniversite adı altında kurulmadıkları için üniversite saymaktan kaçınmak ancak
söze ve kurumun kuruluş biçime önem veren bir yorum olacağı, yorumda öze önem
vermek lâzımdır biçimindeki yorum kurallarına uygun düşmeyeceği gerekçeleriyle
iptale gidilmiştir.
Kararın
dayandığı yukarıdaki gerekçe, bilimin teorik ve uygulama yönlerini, dününü,
bugününü ve geleceğini serbestçe inceleyen ve bu koşullar içinde çalışmasını
sağlamak için özerklik, kamu tüzel kişiliği gibi temel koşullara bağlanan
üniversite ile sadece muayyen bir teknik ve bilim tatbikatının öğretildiği
yüksek okulların aynı paralelde görülmesinden ve aynı anlamda kabulünden
doğmaktadır. Anayasa koyucunun belirtilen maksadına ve Anayasa'mız hükümlerine
aykırı düşmesi mümkün bir geniş yorum ile her yüksek bilim eğitimi yapan, meslek
adamı yetiştiren yüksek okulları, tamamen bilim adamı yetiştiren üniversite ile
bir tutmakta Anayasa'ya uygunluk olmadığı yukarıda açıklanmıştı.
Resmî
ve özel yüksek okullar, mezunlarına yüksek okul diploması verebilir. Bu, hiçbir
zaman bu diplomanın üniversite mezunlarına sağladığı hakları bütünü ile temin
ettiği anlamım taşımaz. Haurio'nun dediği gibi yüksek okul mezunlarının şu veya
bu mesleğin şu veya bu derecesine ait hakları sağlayacağını, devlet
hizmetlerine alınıp alınmayacağını düzenlemek tamamen kolluk ve yürütme işidir.
Kişiler, özel okullarda kendi meslek ve işleri için yüksek öğrenim
yapabilecekleri gibi özel kuruluşlarda da görev yapabilirler ve uygun görülen
devlet işlerinde de.
Yüksek
okul mezunlarının hepsinin kararda denildiği gibi toplum yapısının kilit
yerlerinde görev almaları, bir yüksek öğrenim koşulu bulunmadığı gibi devletin
özel okulların eriştikleri seviyeye göre şu veya bu kertede o okulların
diplomalarım da değerlendirmesi mümkündür. Yüksek öğrenim yapan herkesin devlet
hizmetinin kilit noktalarında görev alacağını düşünmek karma ekonomi ve
hürriyetçi sosyal devlet düzeni içinde, isabetli bir düşünce olmasa gerek.
Resmî iş ve hizmet yerleri kadar özel iş yerleri de vardır. Bu arada yalnız
bilgili kişi olmak için okumak ve öğrenmek de mümkün.
Üniversite
öğretiminin tarafsız olmasını istemek çok yerinde olur. Bunun yanında devlet,
programım gerçekleştirmek için şu veya bu teknik ve bilim alanında, yeterli
kişiler yetiştirmek ihtiyacını duyabilir ve bu meslek adamlarını yetiştirmeye
yarar yüksek okullar açma zorunda kalabilir. Devlet yönetiminin bir gereğidir
bu. Tarafsız öğretim yapan özerk ve her olayı bilimsel açıdan ele alan
üniversitelerden bu ihtiyacın zamanında karşılanmasını beklemek sakıncalar
yaratabilir. Bunun için muayyen programlar içerisinde ve devletin o günkü
ihtiyaçlarına cevap vermek üzere meslek adamlarını yetiştirecek resmî veya özel
yüksek okullar açılması devlet için bir ihtiyaç olabilir. Gerek devlet
ihtiyaçları açısından ve gerekse öğrenim hürriyeti açısından resmî veya özel
yüksek okullardan vazgeçmeye hukukî imkân yoktur. Ters anlayış, kişi hakkını
olduğu kadar 50. maddenin birinci fıkrası ile devlete verilen Ödevi de
kısıtlar. Özel yüksek okulların devlet gözetimi altında çalışması 21/2. madde
icabıdır. Resmî okullar da devlet yönetimi ile gerçekleşir. Devlet ise millet
yararına çalışan Anayasal bir organdır. Gözetiminin devlet zararına olamayacağı
şüphesizdir. Bu nedenle devlet denetimi altında yüksek öğretim yapmak
zararlıdır diye bir sonuca ulaşılamaz.
Bir
öğretim kurumunun belli iktisadî kuruluşların düşünce ve yararlarına göre
hareket etmeleri ihtimali resmî ve özel her öğretim kurumu için düşünülebilir.
Bunun için de devlet gözetimi, üniversitelerde genel ve diğer resmî ve özel
okullarda ise ileri derecede öngörülmüştür. Bütün öğretimin millet ve devlet
yararına işlemesi de böylece sağlanır.
2-
Üniversitenin bir bilim dalında öğretimi benimsemiş olması yüksek okulların
açılmasına engel teşkil ettiğine ve bu alanda yüksek okul açılamayacağına
ilişkin karar gerekçesinin tartışılması :
Anayasa'mızın
bu yolda bir engel tanımadığı yukarıda belirtildi. Yüksek okullarla üniversite
öğretim ve çalışmalarının farkı açıklandı. Yurdun ihtiyaçları daha geniş ölçüde
meslek adamı gerektirirse üniversite dışındaki yüksek okullarda meslek adamı
yetiştirilir. Üniversiteler yurt ihtiyacını karşılayabilirse devlet bu
alanlarda resmî yüksek okul açmaz ve özel yüksek okulları da sınırlar. Bu iş
Anayasa ve prensip sorunu değil yürütmenin kanunlara dayanarak düzenlemesi
işidir. Kaldı ki yüksek okulların üniversitenin el attığı öğretini dalında daha
dar programla ve daha kısa zamanda, yetiştirme yoluna da gidebilir. Tabiatiyle
bu okulların mezunlarına verilen diplomaların değeri, aynı meslek bilimini daha
geniş olarak ve daha uzun bir eğitim süresinde veren üniversitelerin verdiği
diplomalardan daha farklı olacağı ve her iki diploma, belirli bir mesleğin
kademeli işleri için yetki verecektir. Bütün bu düzenlemeler adalet, hukuk ve
selim aklın ışığında yapılacaktır. Bu nedenlerle ve 120. maddenin yüksek
okulları kapsamı dışında bırakmış olması yönünden üniversitelerin öğretim
konusuna giren bilim ve meslek alanlarında, yüksek okul açılmasına Anayasal bir
engel yoktur.
3-
Devlet ihtiyacını karşılamak üzere çeşitli uzmanlar yetiştirecek yüksek okullar
açılmasını yasalarla veya üniversitelerle yapılacak anlaşmalarla
sağlanabileceği gerekçesi var kararda.
Bilimsel
özerklik, öğretim, araştırma ve yaymada serbestlik prensibi, üniversitelere,
bir kanunla veya anlaşma yolu ile şu veya bu fakültenin açılması, şu veya bu
meslek adamını yetiştirecek yüksek okullar kurulması yolunda kesin bir sonuca
götürecek bir telkinde bulunmaya elvermez. Bu görüşün, 120. madde sarahatına ve
kararımızın yukarıdaki diğer gerekçelerine uygun düşeceği şüphelidir. Anlaşma
ihtimali kadar anlaşamamak ihtimali de vardır. Bir meslek adamı yetiştirilmesi
yönünde üniversitelerle anlaşılamazsa memleket ve devlet ihtiyacı için gerekli
meslek adamlarının yetiştirilmesi imkânsız bir hale gelir. Bu ise kamu
hizmetini aksatır ve yurda zararlı olur.
4-
Bir takım alanlarda üniversite eğitimi niteliğinde eğitim yapmayan ve verdiği
diplomalarla üniversite diplomalarına eşit haklar sağlamayan yüksek okulların
açılabileceği ve Anayasa'nın 21. maddesindeki koşullara uyularak bu tür yüksek
okullara izin verilebileceği de gerekçeler arasındadır.
Bu
gerekçe 625 sayılı Kanunun birinci maddesinin yüksek okullara ait hükmünün tüm
olarak iptal edilmiş olması esasına aykırı düşer. Çünkü mahkeme kararında
birinci madde mutlak olarak yüksek okullara ait hüküm yönünden iptal
edilmiştir. Bu iptal hükmünde üniversite niteliğinde eğitim yapmayan okullar
müstesnadır kaydı bulunmadığı gibi kararın bu kısmında (Üniversite niteliğinde
tahsil veremeyen özel yüksek okullara ilişkin birinci madde hükmünün iptaline)
de denmemiştir. Bu mutlak iptal hükmü karşısında üniversite niteliğinde eğitim
yapmayan ve verdiği diplomaları üniversite diplomalarına denk olmayan yüksek
okul açabilir sonucunun gerekçede belirtilmesi kararımız için bir eksikliktir.
Meslek öğretimi yapan her yüksek okulun Anayasa'ya aykırı olmadığının
tartışılması yukarıda yapılmış ve gerekçeleri de gösterilmiştir.
5-
Mahkememiz, yüksek öğretim ve eğitimin Anayasa'nın 120. maddesi ile devlet
tekeline alınmış bulunması 21. maddeye sadece yüksek öğretim yönünden
sınırlandırmış bulunduğu için bu sınırlandırmanın 21. maddeye aykırı
düşmeyeceği görüşündedir.
21.
madde ile ortaya konan öğretim ve öğretim hak ve hürriyetini yüksek biçimde
olanlarının yalnız devlet eliyle yapılacağı ve özel resmî okullarda bu hakların
yeri olmadığı sonucuna götüren mahkememizin bu kabulü serbestçe öğretim ve
öğrenim hakkının yüksek öğrenim kısmını kökünden sınırladığı için Anayasa'ya
uygun düşmemektedir. Çünkü böyle bir anlayış üniversitede gündüz öğretim
yapıldığı için çalışmak ve geceleri okumak mevkiinde bulunan öğrencinin hakkı
kısıtlanmış olur. Her sene sayılan artan öğrencileri, tamamen içine alamayan
üniversiteye girememiş bulunanların yüksek öğrenimi büsbütün ortadan kalkar
veya geciktirilerek kısıtlanmış olur. Yine orta tahsilini zayıf okullarda yapan
ve bu yüzden üniversitelere giriş sınavlarını kazanamayan birçok köy ve ilçe
lise mezunlarının yüksek öğrenim yapmalarına set çekilmiş bulunur. Bunun
ötesinde herhangi bir nedenle belli üniversiteden daha üstün öğretim yapması
mümkün olan bir özel yüksek okulun öğretiminden öğrenci mahrum bırakılmış olur.
Nitekim Amerika, İngiltere ve Almanya gibi devletlerde resmî üniversitelerin
üstünde seviye sağlayan özel üniversite kurumları ve yüksek okullar görülmüş
bulunmaktadır. Bu nedenlerle 120. maddenin, yüksek öğrenim ve öğretim yönünden
tüm yüksek okulları kapsar anlamda bir yorumlamaya tabi tutulması 21. maddenin
herkese tanıdığı öğrenim ve öğretim hakkını kökünden zedelemiş olur. 10 ve 11.
maddelerle beliren Anayasa ruhu böyle bir anlayışa müsait değildir.
6-
Devletin yeteneksizliği dolaysıyla ihtiyacı yetecek ölçüde üniversite
açamamasını özel yüksel okulların kabulüne yer vermeyeceği sorunu :
Mahkememiz,
üniversite için zorluk teşkil eden sorunun öğretim üyesi bulunmak olduğunu ve
oysa ki bugünkü yüksek özel okullarda hocaların çoğunun üniversitelerdeki
öğretim üyeleri bulunduğunu ve olsa olsa kaynağın yerinde kullanılmaması gibi
bir sorun bulunduğunu öne sürmüş ve Anayasa'nın 53. maddesine dayanılamaz
demiştir.
Son
senelerde üniversite sınavına giren 70000 kişi olduğu halde üniversiteler ancak
20000 öğrenci alabilmektedir. 50000 öğrenci yüksek öğretim için üniversiteler
dışında kalmaktadır. 20000 öğrenciyi her sene içine alan üniversitelerimiz,
bütçede bir milyarı aşan bir masrafa mal olmakta, Erzurum Atatürk Üniversitesi
ile Karadeniz Teknik Üniversitesi, henüz profesör ve doçent kadrolarım
dolduramamış bulunmaktadır. Özel Yüksek okullardan bazılarında geçimini
genişletmek için öğretim üyeliği yapan üniversite profesörlerinin açılacak yeni
üniversitelerde görev alacakları şüpelidir. Bugünkünün daha iki buçuk misli
bina ve kadro ile kurulacak üniversitelerin kuruluş masrafları hariç sadece
yıllık harcamaları için dört milyar liraya ihtiyaç vardır. Kalkınmak ve her
sene nüfusu 300000 civarında artan yurtdaşlara iş alanları ve asgarî geçim
şartları hazırlamak ödevi ile yükümlü bulunan devletin daha 3 - 4 milyar
liralık bir masrafı kabul etmesi, kalkınma ve sosyal tedbirler alma hamlelerini
aksatır. Sermaye ayrılsa bile bugünkünün üç misli öğretim kadrosunun
sağlanabileceği çok şüphelidir. Anayasamız'ın 53. maddesi, yurdumuzun bu
şartlarını da gözde tutarak (Devlet... sosyal amaçlara ulaşma ödevlerini ancak
iktisadî gelişme ile malî kaynaklarının yeterliği ölçüsünde yerine getirir) hükmünü
koymuştur. Mecburen bu hükme riayet edilerek yüksek öğrenim çağındaki yurt
çocuklarının tümüne yeter biçimde üniversite kurulamaması halinde de önemli
sayıdaki yurt çocuklarının yüksek öğrenimden yoksun kalmaları sonucu
doğacaktır. Bu nedenlerle Mahkememizin yurt çocuklarına yeter ölçüde üniversite
açılması sorunu basit nedenler göstererek önemsememesinde de isabet
görülememiştir.
7-
Batı demokrasilerindeki özel okullara ait güvencenin Anayasamız'ın 120. maddesi
karşısında bir değer taşımadığı hususu da gerekçede yer almıştır. Bu görüşün,
yine 120. maddenin kapsamına giren üniversiteye ilişkin hükmü bütün yüksek
öğrenimi kapsadığı görüşüne, dayanmaktadır.
120.
maddenin kapsamı hakkındaki görüşümüz yukarıda belirtilmiştir. Anlayışımıza
göre bu madde yüksek okulları kapsamamaktadır. Üniversitelerin devlet tekeline
alınmasının nedeni, Türklerin yeter sermaye sağlamasının güç olduğu için temel
öğretim yapan üniversitelerin yabancı sermaye eline düşeceği ve bunun de millî
kültür namına mahsurlu olduğu hususudur. Anayasamız'a dayanak olmuş Avrupa
demokrasilerin de resmî veya özel yüksek eğitime yer verilmesi, Amerika,
Japonya ve Almanya gibi en zengin demokratik memleketlerin bile üniversite
tekelini yaratmamış olmaları, bütün yüksek öğretimi kapsayan bir üniversite
anlayışına gitmemeleri, bizim için bir tarafa itilecek değil önemle gözde
tutulacak uygulamalardır.
Mahkememizin
verdiği iptal kararının dayanağı, yüksek öğretimin, 120. madde ile üniversite
biçiminde devlet tekelinde olduğu görüşüne da-yanmaktadır. Bu görüşün 120.
maddenin tarihi ve lâfzı yorumuna uymayan bir yorumlamaya dayanması nedeniyle
bu yoldaki yorumun Anayasa hukuku karşısındaki mevkiini tayin etmek gerekiyor :
Anayasa'nın
10. maddesine göre öğrenim ve öğretim temel hakkı, ki-siliğe bağlı, dokunulmaz,
vazgeçilmez bir haktır. Devlet bu hakkı engelleyen bütün bağları kaldırmakla ve
insanların maddî, manevî varlığının gelişmesi için gerekli tedbirleri almakla
görevlendirilmiştir.
11.
maddeye dayanılarak temel hak ve hürriyetler kanunlarla sınırlanabilir amma,
hiç bir nedenle hak ve hürriyetin özüne dokunulamaz.
Bu
hükümler kişinin temel hak ve hürriyeti ile devletin bu hak ve hürriyetleri
düzenleme ve kamu yararı gibi nedenlerle kayıtlama sınırlarını belirten
hükümlerdir. Temel haklarla devlet ödevini denkleştiren Anayasa felsefesi, bu
maddelerde saklıdır. Hak ve hürriyet dengesini bozan yasama tasarrufları kadar
yargı yorumu da Anayasa'nın bu hükümlerine ve bunlarla belirtilen Anayasa
ruhuna aykırı düşer.
Çünkü
21. maddenin birinci fıkrası ile herkese tanınan ve okul dereceleri ile bağlı
olmayan öğrenim ve öğretim hakkı mutlaktır. Anayasa'nın temel hak ve
hürriyetleri bölümünde orta ve yüksek öğretim ayrımı yapılmamıştır.
Anayasa'nın
devlet (İdare) sini düzenleyen hükümleri içinde (Özel) kuruluşlar arasında yer
verilmesi amacı ile yüksek öğretim biçimlerinden birisi olan (üniversite) lerin
bulunması madde amacını aşırı ölçüde genişleterek işbu 120. maddenin bütün
yüksek öğretimin devlet tekeline verildiği yolunda bir yoruma tabi tutulmasına
imkân vermez. Böyle bir yorum Anayasa'nın 10., 11. maddelerine ve Anayasa ruhuna
aykırı düşer. Eğer Anayasa koyucuda yüksek öğretim devlet tarafından
yapılacaktır düşüncesi bulunsaydı bunu Anayasa'nın 21. maddesinin ikinci
fıkrasında (Eğitim ve öğretim, devletin gözetim ve denetimi altıda serbesttir)
yerine (ilk ve orta öğretim, devletin gözetimi ve denetimi altında serbesttir,
yüksek öğretim devlet tarafından yapılır) şeklinde bir ibare kullanır ve kişiye
tanınan öğretim hakkı alanı yine temel hakkı saptayan maddede açıklanırdı.
Böylece yüksek öğretim idarelerinden yalnız birisini düzenleyen 120. madde île
temel hakkın yüksek öğretime ilişkin olanı tamamen kaldırmak gibi Anayasa
tedvininde hata sayılabilecek bir düzenlemeye gitmezdi. Kaldıki 21. madde ile
ortaya konan yüksek öğretim hakkının 120. madde ile ortadan kaldırılması, hukuka
olduğu kadar mantığa da aykırı olur. Anayasa'nın bir maddesi ile hak tanıma ve
diğer maddesi ile onu ortadan kaldırmak abes bir işlem sayılır. Bu türden bir
hareketin devletin hayatına yüzyıllarca düzen kaynağı olacak temel bir kanunun
tedvininde olacağını düşünmek dahi güçtür.
120.
maddenin aşın yorumu ile bütün yüksek öğretimin devlet tekelinde olacağı
yolundaki kabul, Anayasamız'ın sözüne ve ruhuna hiç bir nedenle uygun düşmez.
10. ve 14. maddeler, devletin sağlaması gereken gelişme orta öğretime münhasırdır
denemez.
Mahkememiz
kararında özel okullar, kâr amacı ile hareket ettikleri için Anayasa'nın 50.
maddesine uygun düşmeyeceği gerekçesine de yer vermiştir. Kararın 5 sayılı
bölümünde bu gerekçe şöylece dile getirilmektedir.
"Anayasa'nın
öngördüğü devlet ödevlerinden hiçbiri için kullanılmış olmayan (Devletin başta
gelen ödevlerindendir) sözleri, bu ödev için Anayasa'da yer almıştır. Öğretim
ve eğitim devletin en önemli ödevlerinden sayılınca bu konuda devlete yardımcı
olarak özel kesimce açılacak ve işletilecek kurumların kazanç amacı güden
kurumlar olmaması zorunlu olarak ortaya çıkar. Devletin başta gelen ve salt
iktisadî alan dışında bulunan bir ödevi için yardımcı olmak üzere açılacak ve
işletilecek bir kurumun zarardan korunmak düşüncesi ile yetinmeyip kazanç
amacını gütmesi, sosyal devlet ilkesi ile bağdaştırılamaz. Ve böyle bir duruma
izin veren hiç bir kural Anayasamız'da yer almış değildir. Gerçekten salt
iktisadî nitelikte olmayan kamu işlerinin devletçe ve devlet kaynakları ile ve
kazanç amacı güdülmeksizin görülmesi Anayasa'nın temel ilkelerindendir."
a)
50. maddedeki "devletin başta gelen ödevlerindendir" cümlesi, bu
madde ile devlete verilen işin en başta gelen devlet işi olmadığının delilidir.
Bir gerçektir ki devletin dış ve iç emniyetinin sağlanması adaletin
gerçekleştirilmesi, ulusun iktisadî, sosyal ve kültürel kalkınması gibi devlet
ve millet için hayati önem taşıyan görevleri bulunmaktadır. Mîllet sağlığını
korumak ve bütün ana hizmetlerin yerine getirilebilmesini gerçekleştirmeye yarayan
ulaşım ihtiyacını temin etmek de devletin başta gelen işlerindendir.
b)
Anayasamızda devlet ve ulus için büyük önem taşıyan işlerin yalnız devlet
eliyle sağlanacağına ve bu hizmetlerde özel teşebbüsün yer alamayacağına dair
bir hüküm yoktur. Buna karşılık Anayasa'mız Millî kalkınma ve kültürel
kalkınmada devlet yanında özel teşebbüse de yer vermiştir.
c)
Anayasa'nın 40. maddesinin birinci fıkrası, özel teşebbüs kurmayı herkes için
hürriyet ve hak olarak tanımıştır, ikinci fıkrası ile bu hürriyetlerin kamu
yararı amacı ile sınırlanabileciğini belirtmiş ve üçüncü fıkrası ile de özel
teşebbüsün devlet tarafından güvenlilik ve kararlılık içinde çalışmasını
sağlamak ödevini, devlete yüklemiştir.
41.
maddenin ikinci fıkrasında (İktisadî, sosyal ve kültürel kalkınmayı demokratik
yollarla gerçekleştirmek ...devletin ödevidir) denmektedir. Kültürel
kalkınmanın sağlanması ödevi devlete verilirken bunun yalnız devlet tarafından
yapılacağı sonucuna gidilemeyeceğini, maddenin üçüncü fıkrasının kültürel
kalkınmanın, "demokratik yollarla gerçekleştirmek; bu maksatla millî
tasarrufu artırmak, yatırımları toplum yararının gerektirdiği önceliklere
yöneltmek suretiyle yapılacağı koşullarını ortaya koymaktadır. Bu hüküm
devletin, millî tasarrufu artıracak ve yatırımları toplum yararının
gerektirdiği önceliklere yöneltecek tedbirleri alması, yurtdaşların da artan
tasarruflarım kültürel kalkınmada kullanmalarını emredicidir.
ç)
Anayasa'mızın 129. maddesi "iktisadî, sosyal ve kültürel kalkınma plâna
bağlanır. Kalkınma bu plâna göre gerçekleştirilir" hükmünü taşır. Millî
kalkınmanın yalnız devlet eliyle gerçekleştirileceğine dair Anayasa'mızda bir
hüküm bulunmamakla beraber 129. maddedeki kalkınmanın da 41. maddenin yukarıya
alınan hükümleri içinde bu kültürel kalkınmanın dahi devlet ve yurtdaşın
elbirliğiyle gerçekleştirileceği yolundadır.
5
Ekim 1960 tarih ve 91 sayılı Kanun ile 18 Ekim 1962 tarihli' ve 77 sayılı Kanun
ve Mahkememizin denetiminden geçerek bazı hükümleri iptal edilen 933 sayılı
Kanun hükümleri de 129. maddenin devlete verdiği iktisadî, sosyal ve kültürel
kalkınmanın uygulama biçimlerini göstermekte ve bu kanunlar dahi kalkınmanın
her çeşidinde devlet ve yurtdaş birliğini öngörmektedirler.
d)
Bunların yanında (bilim ve sanat hürriyeti başlıklı 21 inci maddenin üçüncü
fıkrası "özel okulların bağlı olduğu esaslar devlet okullariyle erişilmek
istenen seviyeye uygun olarak kanunla düzenlenir." Demekte ve böylece özel
yüksek eğitim ve öğretim sorununu temel hak olarak hiç bir şüphe ve tereddüde
meydan vermeyecek biçimde ortaya koymaktadır.
Anayasa'nın
bu hükümleri ortada iken 50 nci madde halkın öğrenim ve öğretim ihtiyaçlarını
sağlamayı devlete baş ödev olarak vermiştir esasına dayanılarak bu ödevin
sadece devlet tarafından yerine getirilebileceği ve özel okul açanlar kâr amacı
güdeceği için yurtdaşların bu hizmeti yapamayacakları yolunda bir yorumlama,
Anayasa'nın sarih hükümlerine aykırı düşer.
e)
Hiç şüphe yoktur ki özel sermaye ile kurulan özel okullar eğitim ve öğretimi
ücretli olarak yapacaktır. Çünkü bu kurumlar, kuruluş yatırımları ve cari
harcamaları için büyük sermayeler koymakta ve hizmetler yapamaktadırlar.
Sermayenin kârsız olarak kullanılmasına, iktisat bilimi içinde imkân yoktur.
Nitekim devlet dahi bazı bilim dallan için ücret almaktadır.
Kâr
amacı meşrudur. Meşru olmayan kâr, aşın olan kârdır. Anayasa'nın 21 inci
maddesinin ikinci fıkrası gereği olarak eğitim ve öğretim, resmî olsun özel
olsun devletin gözetim ve denetimi altındadır. Bu hüküm gereği olarak devlet,
özel okulların resmî okullar seviyesinde öğretim yapması işini gözetip
deneteceği gibi özel teşebbüsün haksız ve aşın kâr sağlamalarını da bu yolla
önlemek vazifesidir. Uygulamalara baktığımız zaman görürüz ki hiçbir özel okul,
eğittiği kişilerden istediği gibi ücret alamaz ve istediği bir programı
uygulayamaz. Özel okullar bir ücret tarifesine ve bunun uygulanmasını sağlayan
denetime tabidirler.
Devlet
denetimi yürütme kadar yasama tarafından da yapılabilir. Ve özel okullar resmî
denetim yanında basının ve halkın denetimine de tabidirler. Bu çerçeve
içersinde aşın kâr gerçekleştirilemez. Nitekim sağlık ve ulaşım işlerindeki
devlete yardımcı özel kuruluşlar da aynı denetime tabidir ve yaptıkları hizmet
için istedikleri ücret ve geliri sağlayamazlar.
Her
hak ve hürriyetin kötüye kullanılabilmesi gibi özel okulların da iyi
çalışmaması ve aşın kâr sağlamağa kalkışması mümkündür. Bunu, devlet gözetim ve
denetimi önler. Şurası bir gerçektir ki resmî idare ve özel teşebbüsle görülen
kamu hizmetleri, kötüye kullanılabiliyor diye bu hizmetin ifasından
vazgeçilemez ve ancak müeyyideler hükmünü icra eder.
f)
Karma iktisat sistemini benimseyen Anayasa'mız özel teşebbüsün kârını hak
olarak tanımış ve bu sektörün güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını
sağlamayı 40 inci madde ile devlete görev olarak vermiştir. Kârın gayrimeşru
olduğunu düşünerek müteşebbislerin haklarını kısıtlamak veya yok etmek
Anayasa'mızın belirtilen sistemine uygun düşmez.
Sosyal
devlet, özel kuruluşların ve özel okulların kâr sağlamasına engel değildir.
Buna ancak belirli biçimdeki sosyalist devlet düzeni karşı çıkabilir. Sosyal
devlet, Anayasa'mızın ikinci maddesinde belirtildiği gibi "insan haklarına
ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan millî, demokratik, lâik"
hukuk devletidir. İnsan haklarının içinde, özel teşebbüs Biçiminde ve kâr amacı
ile iktisadî ve kültürel alanlarda devlet düzeninde görev alma haklan da
vardır.
Bütün
bunlar, 50 nci maddenin kararın beşinci bölümünde belirtilen bir yorumla
yorumlanmasına, Anayasa hukuku yönünden imkân vermez. Böyle olunca da eğitim ve
öğretimin, her biçiminin özel okullar açma yolu ile yerine getirilmesini
sağlayan 625 sayılı Kanunun birinci maddesinin yüksek okullara ilişkin hükmü,
Anayasa'mızın diğer maddelerine olduğu kadar 50 nci maddesine de aykırı düşmez.
Mahkeme
kararının bu bölümünde "salt iktisadî nitelik taşıyan özel
kuruluşlar" ibaresine yer verilmektedir. Bu görüş de yerinde değildir.
Milliyetçi bir yurtdaş veya yurtdaşlar grubunun kâr kastını bir tarafa
bırakarak eğitimin bir kolunda çalışmayı, yurt hizmeti saymaları olanağı
bulunduğu gibi sermayesinin asgarî kân ile birlikte eğitime hizmet etmek
amacını birleştirerek çalışacak yurtdaş ve yurtdaş gruplarının çıkmayacağım
düşünmek de yerinde bir anlayış olmasa gerek. Yetişmiş yurtdaşların
yetiştirmeyi de amaç edinerek özel okullarla ereklerine ulaşmayı
isteyebilecekleri, çok yerinde bir kabul olur.
g)
Mahkememiz kararında "devletin başta gelen ödevinin kazanç ereği güden
özel kuruluşlarla yerine getirilmesi; öğretim ve eğitimin temel hedeflerinden
saptırılması, gitgide soyuzlaştırılması sakıncasını doğurur ve böylelikle hem
eğitim ve öğretim yolu ile hem bilgili, hem nitelikli yurtdaşlar
yetiştirilmesine yönelen Anayasal gerekten iyice uzaklaştırılmış olur"
denmektedir.
Yukarıda
da belirtildiği gibi; işleyen ve çalışan bir devletin, yurdunu ve ulusunu seven
devlet görevlilerinin her an gözetim ve denetimi altında bulunan kuruluşların
böyle bir soyuzlaşmaya gitmesi ihtimali düşünülmemelidir. Zararlı olan böyle
kuruluşları devlet kapatır. Veya sapmalarını önler. Eğer denetimle ilgili
görevliler vazifelerini yapmaz ve kötü niyetli kuruluşlara zemin hazırlarsa bu,
kuruluşların, okulların değil devlet görevlilerinin kusurudur. Böyle ihtimaller
uygar milletlerin resmî eğitim düzenlerinde de görülebilmekte ve son yılların
başlıca sorununu teşkil etmektedir, istemeyen hareketlere öğretim kurumlarında
tanık olunması ise kurumların kapatılmasını değil düzeltilmesini gerektirir.
Resmî olsun özel olsun her eğitim kurumunda görülebilecek yolsuzluk ihtimalini
gözde tutarak eğitim müesseselerini suçlamak isabetli olmaz. Yolsuzlukları
yapan yöneticidir, kurumların Anayasa ve hukuk düzenindeki varlıkları değil.
Kötü çalışan idareciler sorumlu tutulur ve bu idareciler bir özel okulun sahipleri
iseler o okul kapatılır. Amma devlet, gözetim kusurundan dolayı Anayasa'da
varlığı kabul edilmiş olan özel öğretimi toptan kaldırmaz. Bozuk çalışan resmî
okullarda görülebilecek bozuklukların tüm olarak resmî okulların kaldırılmasına
sebep sayılamayacağı gibi.
Özel
okullarla bilgili ve nitelikli yurtdaş yetiştirilmesi gereği 21 inci maddenin
ikinci fıkrasındaki devlet gözetimi ile sağlanır. Denetim ve gözetimden uzak
idare ve kişiler elindeki okulların resmî olsun, özel olsun bu vasıfta öğrenci
yetiştirmemesi mümkün ve bu kusur da kanunlar ve Anayasa ile kendilerine
verilen görevin, resmî organların yerine getirmemiş olmasından doğar ve
hizmetin kusurudur.
h)
Kararın dördüncü bölümünün (b) bendinde "...13. madde, özel yüksek okullar
için üniversitelerde yapılan sınavlara ilişkin kurallardan başka bir düzen
benimsemiş olmakla sınav düzeni bakımından dahi üniversitelerle bir tutulması
gereken özel yüksek okul öğrencilerini haklı bir neden olmaksızın başka
kurallara bağlı tutmuş ve böylece Anayasa'nın 12 nci maddesindeki yasa önünde
eşitlik ilkesini de kendi açısından zedelemiş bulunmaktadır" denmekte ve
625 sayılı Kanunun 13 üncü maddesini bu gerekçe ile de iptal etmiş
bulunmaktadır.
Özel
yüksek okulda yapılan öğretimin resmî yüksek okullarda veya üniversitelerde
yapılan öğretim seviyesinde olması 21 inci madde gereğidir. 13 üncü maddenin,
okul öğretim üyesi yanında ayrıca sınavlarda iki yüksek okul veya üniversite
öğretim üyesinin bulunmasını emretmedi, Anayasa'nın seviye birliğinin sağlama
hükmüne verdiği önemi gösterir. Bu, devlet ve Anayasa garantisidir. Üniversite
özerkliği içinde çalışan ve yüksek okullarda vazife göre bir öğretim üyesi,
kendi müesseselerinde okumuş bir öğrenici sınavında yeterli olabilirse de bunu
özel okulda okumuş öğrenci sınavı için yeterli bulmamış ve iki resmî öğretim
üyesi ile seviye güvencesinin daha iyi sağlanacağını öngörmüştür. Bu hükümde
kamu yaran bulunduğuna kuşku yoktur. Kamu yaran için konmuş bulunan bu hükümle,
üniversite ve resmî yüksek okul sınavlarını mukayese ederek eşitliğin ihlâl
edildiğini değil. Anayasa emrinin daha güvenceli olarak gerçekleştirildiğini
düşünmek gerekir. Kaldı ki 13 üncü madde bütün özel yüksek okullar içindir.
Belirli kişilere tanınmış bir üstünlük veya kayıtlama da değildir. Bu
yönleriyle 13 üncü maddenin Anayasa'nın 12 nci maddesine aykırı olduğu görüşüne
de katılamamaktayız.
625
sayılı Kanunun belirli hükümlerinin, yukarıda açıklamağa çalıştığımız
Anayasa'nın ruhuna ve diğer hükümlerine aykırı bir yorumlama ile iptal edilmesi
nedeniyle kararın karşısındayız.
|
|
|
Başkan
Hakkı
Ketenoğlu
|
Üye
Fazıl
Uluocak
|
Üye
Halit
Zarbun
|
KARŞIOY
AÇIKLAMASI
Mahkemece,
625 sayılı ve 8/6/1965 günlü "Özel öğretim kurumlan" kanununun l inci
maddesi Anayasa'nın 120. ve 50 nci maddelerinin dayandığı ilkelere, 13 üncü
maddesi ise ayrıca Anayasa'nın 12 nci maddesine aykırı görüldüklerinden
iptallerine karar verilmiştir.
625
sayılı Kanunun l inci maddesinde "Özel öğretim kurumları, Türkiye
Cumhuriyeti uyruklu gerçek kişiler, özel hukuk, tüzel kişileri veya özel hukuk
hükümlerine göre idare edilen tüzel kişiler tarafından açılan her derecedeki
okullar, haberleşme ile öğretim yapan yerler, çeşitli kurslar, dershaneler,
biçki-dikiş yurtları ve benzeri kurumlar ile yabancılar tarafından açılmış
bulunan öğretim kurumlarıdır." denilmektedir.
Mahkeme,
iptal kararında özel yüksek okulların Üniversite niteliğinde öğretim yaptığı
görüşünden hareket ederek ve 625 sayılı Kanunun l inci maddesininde nitelikçe
Üniversite öğretimi yapan özel yüksek okulların açılamıyacağını gösteren
herhangi bir sınırlama bulunmadığından her durumdaki özel yüksek okullar
açılabilmesi ilkesini benimsediğini sebep göstererek bu maddenin Anayasa'nın
120 nci maddesine aykırı olduğu ileri sürmüş bulunmaktadır.
Yukarıya
aynen geçirilmiş olan itiraz konusu l inci maddede, özel yüksek okul
mezunlarının üniversite mezunlarına verilmiş haklara sahip olacaklarına dair
bir kayıt olmadığı gibi Üniversite niteliğinde öğretim kurumu açılmasını
sağlıyacak bir hüküm de mevcut bulunmadığı görülmektedir.
Anayasa'nın
120 nci maddesi ise sadece (Üniversitelerin Devlet eliyle ve kanunla
kurulacağını) bildirmekte ve üniversitelerin niteliklerini göstermektedir. Bu
madde de "Yüksek okullar" söz konusu edilmemiştir.
Gerçekten
de yüksek okullar, üniversiteden ayrı ve mahiyetleri büsbütün başka
kurumlardır. Kuruluşları, görevleri, işlemleri ve idare bakımından
üniversitelere benzemezler. Üniversitelerin görevleri özetle ilim yapmak,
yaptırmak ve bu gaye ile adam yetiştirmek olan tamamiyla Akademik kurumlardır
ve yine akademik dereceler sağlıyan diplomalar verirler. Bunun içindir ki
Anayasa'nın 120 nci maddesince üniversitelerin (bilimsel ve idarî özerkliğe
sahip kamu tüzel kişileri) oldukları (kendileri tarafından seçilen yetkili
Öğretim üyelerinden kurulu organlar eliyle yöneltilecekleri ve
denetlenecekleri) (organlarının, öğretim üyeleri ve yardımcılarının üniversite
dışındaki makamlarca, her ne suretle olursa olsun görevlerinden
uzaklaştırılamıyacakları) (öğretim üyeleri ve yardımcılarının serbestçe
araştırma ve yayında bulunabilecekleri) (Kuruluş ve işleyişleri, organları ve
bunların seçimleri, görev ve yetkileri, öğretim ve araştırma görevlerini
Üniversite organlarınca denetlenmesinin bu esaslara göre kanunla düzenleneceği)
(Siyasî partilere üye olmak yasağının üniversite öğretim üyeleri ve
yardımcıları hakkında uygulanmıyacağı, ancak bunların partilerin genel
merkezleri dışında yönetim görevi alamıyacakları) hükümlerini koymuştur. Buna
karşı yüksek okullar bu gibi özelliklerin hiç birisine sahip değildirler,
Anayâsa'nın 21 inci maddesinin 2 nci fıkrası gereğince doğrudan doğruya
devletin gözetim ve denetimi altında bulunurlar. Aynı konuda hem üniversitede
ve hem de yüksek okullarda öğretim yapılması aradaki farkı ortadan kaldırmaz.
Çünkü aynı konuda başka nitelik ve seviyede öğretim yapmak imkânı vardır. Bu
sebeple de Anayasa'nın 21 inci maddesinin 2 nci fıkrasında kabul olunan "eğitim
ve öğretim devletin gözetimi ve denetimi altında serbesttir." ilkesine 120
nci maddeyle ancak yüksek öğretimin üniversite bölümü için bir istisna konulmuş
ve bu kurumların Devlet tarafından kurulacağı esası kabul edilmiştir. Bu
istisnayı bütün yüksek öğretimi kapsıyacak şekilde genişletecek bir yoruma da
imkân yoktur. Eğer Anayasa Koyucu, bu istisnayı bütün yüksek öğretime koymak
istemiş olsaydı, bunu açıkça ifade edeceği şüphesizdi. Kurucu mecliste yapılan
müzakereler sırasında da Anayasa koyucunun böyle bir kasti bulunduğu açıklanmış
değildir. Bunun aksine Anayasa üniversiteler hariç, yüksek öğretimin özel
öğretime de açık tutulduğunu gösteren hükümler kabul etmiş bulunmaktadır:
"Bilim ve sanat hüriyeti" yanbaşlığını taşıyan 21 inci maddesinin 2.
fıkrasıyla "eğitim ve öğretimin devletin gözetimi ve denetimi altında
serbesttir. "İlkesini koymuş ve onu takibeden fıkrada da "özel
okulların bağlı olduktan esaslar, Devlet okulları ile erişilmek istenen
seviyeye uygun olarak kanunla düzenlenir," demek suretiyle derece kaydı
olmadan "Özel okul" açılabileceğini göstermiş ve hatta onların
erişmelerini gerekli gördüğü seviyeyi de işaret etmiştir. Bu itibarla yukarıya
aynen geçirilemiş olan 625 sayılı Kanunun özel öğretim kurumlarını bildiren
itiraz konusu l inci maddesinin Anayasa'nın 120. maddesine aykırı düşen ve
yüksek özel okullara üniversite niteliği sağlıyan, bu okulları üniversitelerle
eşit tutan hiç bir hükmü bulunmadığı açıktır. Bu bakımdan maddenin özel yüksek
okullar yönünden iptali için bir sebep bulunmamaktadır.
Diğer
taraftan mahkeme, kararında "Anayasa'nın 50 nci maddesinde halkın öğrenim
ve eğitim ihtiyaçlarını sağlamak devletin en başta gelen ödevlerindendir.
Denildiği için bu konuda Devlete yardımcı olarak özel kesim tarafından açılacak
ve işletilecek kurumların kazanç amacı güden kurumlar olmaması zorunlu
olduğundan ve bu kurumların kazanç amacı gütmesinin, sosyal devlet ilkesiyle
bağdaşamıyacağından itiraz konusu kanun maddesinin bir an için Anayasa'nın 120
nci maddesine aykırı sayılmasa bile 50 nci maddesine ve devletin sadece
iktisadi nitelik taşıyan işleri dışında kalan alanlarda devlete yardımcı
durumdaki özel kuruluşların kazanç gayesi gütmemeleri gereğine aykırı
bulunduğundan bu yüzden iptali gerektiği" kanısına da yer verilmiştir.
Gerçekten,
Anayasa'nın "Temel haklar ve Ödevler" kısmını "Sosyal ve
iktisadî haklar ve ödevler" bölümünde bulunan ve "öğretimin
sağlanması" kenar başlığını taşıyan 50 nci maddesinin l inci fıkrasında
"halkın öğrenim ve eğitim ihtiyaçlarını sağlamak devletin başta gelen
ödevlerindendir." denilmiş, fakat 2 nci fıkraya da "ilköğretim, kız
ve erkek bütün vatandaşlar için mecburidir ve devlet okullarında
parasızdır." hükmü konulmuştur. Öteki fıkralarında ise devletin maddî
imkânlardan yoksun başarılı öğrencilere ve durumları sebebiyle özel eğitime
ihtiyacı çılanlara yapacağı yardımlardan bahsedilmektedir. Demek ki Anayasa'-ya
göre, Devletin başta gelen ödevlerinden olan öğretim ve eğitimi yalnız ilk
öğretim kısmı devlet okullarında ve parasızdır. Diğer derecelerde ve bu arada
yüksek öğretimin paralı olmasına Anayasa bakımından bir engel yoktur. Bundan
başka 53 üncü madde de devletin "bu bölümde belirtilen iktisadî ve sosyal
amaçlara ulaşma Ödevlerini ancak iktisadî gelişme ile malî kaynaklarının
yeterliği ölçüsünde yerine getirildiğini" belirtmektedir. Anayasa'da
öğretini ve eğitimin devletin başta gelen ödevlerinden olarak gösterilmiş
olması ise bu ödevin öncelik taşıyan bir önemde bulunduğuna işaret etmekten
ibaret olup yoksa bu ödevin mutlak suretle devletçe yapılacağını ve özel
teşebbüse bırakılamıyacağı anlamı gelmez. Yukarıda sözü edilen 21 nci madde
böyle bir görüşe yer bırakmamaktadır. Ayrıca, Anayasa'nın 40 inci maddesinde de
"herkesin dilediği alanda çalışma hürriyetine sahip olduğu ve özel
teşebbüs kurmanın da serbest bulunduğu" ilân edilmiştir. Bu hükümler
karşısında özel okulların özel teşebbüs tarafından kurulmasının Anayasa'ya
aykırı düşeceği düşünülemez. Yine bu konuda özel teşebbüsle kazanç amacı
güdülmesine izin veren hiç bir kural Anayasamız'da yer almış olmadığı ve bunun
sosyal devlet ilkesiyle bağdaşamıyacağı görüşü de yukarda işaret olunan
hükümler dolayısiyle dayanaktan yoksun bulunmaktadır. Kaldıki; özel okulların
sadece kâr sağlamak gayesini elde etmeleri de imkân dahilinde değildir. Çünkü
bir yandan gelir kaynakları olan öğrenci ücretlerinin devlet tarafından kontrol
ve tespit olunduğu gibi, diğer yandan yaptıkları eğitim ve öğretim hizmetine
göre bina, eğitim ve öğretim vasıtaları, nitelikli öğretmen kullanmak
hususlarda yapacakları zorunlu masrafların yine devlet denetimi ve gözetimi
altında sarf olunması icabetmektedir. Buna göre kazanç sağlamakta tam surette
serbest değillerdir. Bu bakımdan da, özel kurumların öğretim ve eğitimi temel
hedeflerinden saptıracağı ve gitgide koyu s uzlaştıracağı düşüncesine de
katılmak müşküldür. Sonuç olarak, itiraz konusu 1. maddenin Anayasa'nın 50.
maddesi hükümleriyle çelişen ve iptalini gerektiren bir yönü yoktur.
625
sayılı Kanunun diğer itiraz konusu olan 13. maddesine gelince; bu madde yüksek
özel okullarda yapılacak imtihanların esaslarım tespit etmektedir. Bu
esasların, devlet eliyle kurulan eğitim ve öğretim kurumlarındaki imtihan
esaslarında farklı tutulması; özel eğitim ve öğretimin de devletin gözetim ve
denetimi altında bulunması, özel okulların bağlı olduktan esasları devlet
okulları ile erişilmek istenen seviyeye uygun olarak kanunla düzenlenmesi lâzım
geleceği hakkındaki Anayasa Kaidelerinin uygulanmasını sağlamak amacı gibi
haklı bir sebebe da yanmaktadır. Bir takım yurttaşların farklı hükümlere basılı
tutulmaları haklı bir sebebe dayanmakta olduğu hallerde ise kanun karşısında
eşitlik ilkesinin çiğnenmiş olmasından söz edilemiyeceği de aşikârdır. Bu
bakımdan itiraz konusu 13. maddenin Anayasa'nın 12. maddesini zedelediği kabul
olunamaz. ,
Bu
sebeplerle 625 sayılı Kanunun itiraz konusu 1. ve 13. maddelerinin iptaline
ilişkin karara katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
l-
a) 8/6/1965 günlü, 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun yüksek öğretimle
ilgili hükümlerinin Anayasa'ya aykırı olup olmadığı sorununu çözmek Anayasa
Mahkemesinin görevidir. Onun için bu konuda üniversitelerin düşüncelerini
almanın yeri ve gereği yoktur.
b)
"Üniversite" ve "yüksek okul" kavranılan ülkemizdeki
uygulamalarla da açıklığa kavuşmuş bulunduğundan işin raportörlükçe
"bilimsel açı" dan incelenmesi ve bu konuda üniversitelerden açıklama
istenmesi gereksizdir.
c)
Mili Eğitim Bakanlığı bu itiraz baş vurmasına kaynaklık eden Danıştay'daki
dâvada gereği gibi açıklamalarda bulunmuştur. 22/4/1962 günlü, 44 sayılı
Kanunun 40. maddesi uyarınca da Devletin yasama, yürütme ve yargı organlariyle
idare makamları ve bütün gerçek ve tüzel kişiler ve teşekküller Anayasa
Mahkemesinin istediği bilgi, evrak ve belgeleri belirtilen süre içinde vermekle
ödevlidirler, öte yandan "üniversite" ve "yüksek okul"
kavranılan üzerinde Millî Eğitim Bakanlığınca yapılacak açıklamanın Anayasa
Mahkemesinin incelemelerine bir yaran ve etkisi olacağı düşünülemez. Şu duruma
göre ("Üniversite" ve "yüksek okul" kavramları ile özel
yüksek okul diplomalarının niteliği ve kanunî dayanağı üzerinde sözlü
açıklamada bulunmak üzere Mîllî Eğitim Bakanlığı temsilcisinin çağırılmasına)
yer olmamak gerekir.
2-
Üniversitelerden düşünce istenmesi, raportöre ek inceleme yaptırılması ve sözlü
açıklamada bulunmak üzere temsilci çağırılması yolunda verilecek bir kararın
işi uzatmaktan ve esas hakkındaki karan geciktirmekten başka sonucu olamayacağı
ortadadır.
3-
1969/31 esas sayılı dâvanın ilk inceleme evresinde 18/12/1969 gününde verilen
ve yukarıdaki görüşlere aykırı düşen karara bu nedenlerle karşıyım.
Yukarıdaki
karışoy yazısına, 1. maddesinin (a), bendi yönünden, katılıyorum.
GEREKÇEYE
İLİŞKİN KARŞIOY YAZISI
1-
Anayasa'nın 120. maddesinin amaç ve konulusu nedenleri ile yüksek öğretimin
toplum hayat bakımından taşıdığı büyük önemi belirten 2 numaralı paragraftaki
gerekçelere göre, üniversite niteliğindeki yüksek öğretimin tamamiyle Devletin
tekelinde olması gerekir ve halen üniversitelerin öğretim kapsamında olmayan
konularda dahi özel yüksek okul açılamaz. Bu düşüncenin aksini belirten
gerekçeye katılmıyorum.
2-
Anayasa'nın 50. maddesi gereğince, halkın öğretim ve eğitim ihtiyaçlarını
sağlama Devletin başta gelen ödevi olmakla beraber yine Anayasa'nın 21.
maddesiyle herkese öğrenme ve Öğretme hakkı tanınmış, eğitim ve öğretimin
Devletin gözetimi altında serbest olduğu, Devlet okulları yanında bu okullarla
erişilmek istenen seviyeye uygun olarak özel okulların açılması kabul
edilmiştir. Bu nedenle devletin eğitim ve öğretim ödevi, kolluk ve yargı işleri
ödeviyle kıyaslanamaz. Aksi düşüncenin kabulü halinde, derece farkı
gözetmeksizin öğretimin tamamının, ilk ve orta öğretim dahil, Devlet tarafından
yapılması lâzım gelir ki bu takdirde 21. maddenin açık hükmü ihmal edilmiş
olur. 21. maddenin sözleri hiçbir kuşkuya yer vermeyecek kadar açıktır. Yine
21. maddedeki (Herkes) tabiri mutlak olup gerçek kişiler ve; kâr gayesi güdüp
gütmediğine bakılmaksızın, tüzel kişiler de özel okullar açabilirler. Bu
okullar Devletin gözetiminde olduğuna göre Devlet alınacak ücretleri de kontrol
edebilecektir. 21. madde hükmü yalnız öğretim derecesi yönünden Anayasa'nın
120. maddesi hükmü ile kayıtlanmıştır.
Yukarıda
açıkladığım gibi üniversite niteliğinde yüksek okulları açmak yalnız Devlete
ait bulunduğu cihetle vakıflar dahi bu nitelikte özel yüksek okul açamaz.
Gerekçenin bu kısmına da katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
l-
625 sayılı Kanunun birinci maddesi bakımından :
A-
Bu madde yönünden dâvanın çözümü için maddede geçen her derecedeki okullar
sözünün açılmasına cevaz verdiği kabul edilen öğretim kurumlarının niteliğine,
sonrada, Anayasa'da bu nitelikte bir öğretim kurumunun açılmasına engel bir
hüküm bulunup bulunmadığına bakılmalıdır.
İnceleme
konusu maddede : (Özel öğretim kurulları; Türkiye Cumhuriyeti uyruklu gerçek
kişiler, özel hukuk tüzel kişileri veya özel hukuk hükümlerine göre idare
edilen özel kişiler tarafından açılan her derecedeki okullar, haberleşme ile
öğretim yapan yerler, çeşitli kurslar, dersaneler, biçki - dikiş yurtları ve
benzeri kurumlar ile yabancılar tarafından açılmış bulunan öğretim
kurumlandır.) hükümleri yer almıştır.
Bu
maddede geçen (Her derecedeki okullar) sözü ile özel yüksek okulların da
kastedildiği, kanunun diğer hükümlerinden açıkça anlaşılmaktadır.
Anayasa'da
özel yüksek okul açılmasına engel bir hükmün bulunmaması bir yana, Anayasalın
konuya ilişkin 21. maddesinde, "eğitim ve öğretim, devletin gözetim ve
denetimi altında serbesttir. Özel okulların bağlı olduğu esaslar devlet
okulları ile erişilmek istenen seviyeye uygun olarak kanunla düzenlenir."
denilmek suretiyle, özel yüksek okul açılmasına da cevaz verildiği açık
olduğundan, incelenen hükmün bu muhtevası bakımından Anayasa'ya aykırılığı söz
konusu olamaz.
Kararda
da, Anayasa'ya göre özel yüksek okul açılmasına, ilke olarak, engel bulunmadığı
kabul edildiği halde, inceleme konusu maddenin özel yüksek okullar bakımından
Anayasa'ya aykırılığı sebebiyle, bu yönünün iptaline karar verilmiş ve bu karar
verilirken de, dâva konusu hükmü kapsamı bakımından, "625 sayılı Kanunun
1. maddesinde nitelikçe üniversite öğretimi yapan özel yüksek okulların
açılamayacağını gösteren herhangi bir sınırlandırma olmaksızın, her durumdaki
özel yüksek okulun açılabilmesi ilkesinin benimsenmiş bulunduğu",
gerekçesine dayanılmıştır.
Halbuki;
madde metninde üniversite sözü geçmediği gibi, kapsadığı özel öğretim
kurumlarının üniversiteler biçim, seviye ve niteliğinde öğretim
yapabileceklerine ve bu kurumlardan çıkanların üniversiteden çıkanlar ile eş
haklara sahip sayılacağına dair bir hüküm veya böyle bir maksadın güdüldüğüne
delalet eden bir ifade de bulunmamaktadır. Buna karşılık kanunda, açılmasına
cevaz verdiği özel yüksek okulların resmî okullarla eş ve denk tutulduğunu
gösteren hükümlerde vardır. Bu da Anayasanın 21. maddesine uygundur.
Anayasa'nın
21. maddesindeki hükümlerin gereği olarak çıkarılmış bulunan 625 sayılı Konunda
özel yüksek okullardan söz edilirken her derecede denilmiş olmakla
üniversitelerin de kastedilmiş bulunduğu kabul edilemez. Bu kanun özel öğretim
kurumlarının ve bunlar arasında bulunan özel yüksek okulların kuruluş, açılış,
işleyiş ve denetim yönlerini düzenlemektedir. Üniversitelerle bir ilgisi
yoktur. Ve her derecede sözüne dayanarak üniversite biçiminde ve niteliğinde,
bu kanuna tabi, bir özel öğretim kurumu açılamaz. Üniversiteler kendi
kanunlarına tabidirler. Maddede nitelikçe üniversite öğretimi yapan özel yüksek
okulların açılamayacağını gösteren bir hükmün bulunmaması ise, kanunun konusu
ve amacı bakımından, böyle bir açıklamaya lüzum ve ihtiyaç duyulmadığındadır.
Maddede, her derecedeki yüksek öğretim sözü değil, her derecedeki yüksek okul
sözü kullanılmış olduğuna göre de hükümde üniversitelerle iltibasa mahal veren
bir durum yoktur. Kaldı ki madde üniversiteleri de kapsar şeklinde yorumlandığı
takdirde de, yüksek okul açılabileceği ilke olarak kabul edildiğine göre yüksek
okullar bakımından değil üniversiteler bakımından iptaline karar verilmesi
gerekirdi.
Burada
şu yönün belirtilmesinde de yarar görülmektedir: Üniversite ile yüksek okul
sözleri kavram olarak aynı anlama gelmediği gibi vakıa olarak da aynı kurumlar
değildirler. Ayrı sosyal ihtiyaçlardan doğmuş, aynı zamanda fakat ayrı ayrı var
olmuş ve yaşamışlardır. Birbirine benzeyen yönlerinin bulunması da bu durumu
etkilememiştir. Üniversiteler ile yüksek okullar arasında kuruluş, işleyiş ve
denetim, fonksiyon, öğretim seviyesi gibi yönlerden önemli farklar vardır. Bu
kurumların birbirine benzeyen yönleri ise yüksek okulların da, üniversiteler
gibi, lise üstü öğretim yapmaları ve üniversitelerin dahi, ilmî inceleme,
araştırma ve yayınlarda bulunma, lisans üstü öğretim yapma, akademik rütbe,
unvan ve derece verme gibi ayırıcı niteliklerinden olan aslî fonksiyonları
yanında, yüksek okullar gibi, toplumda duyulan ihtiyacı karşılamak üzere bazı
meslek ve sanat alanları veya devlet hizmetleri için tatbikatçı
yetiştirebilmeleridir.
Mezunlarına
kanunların tanıdığı bazı haklara bakarak üniversite ile yüksek okulu denk
saymak doğru olamaz. Kanunlar bazı meslek ve sanat veya hizmet bakımından orta
okul mezunu ile üniversite mezunu arasında fark gözetmeyebilir. Bu çeşit
hükümler öğretim kurumlarını seviyelerinin ve niteliklerinin denkliği
bakımından bir ölçü olarak kabul edilemez. Bazı meslek ve sanatların veya kamu
görevlerinin gerektirdiği niteliklerle ilgili olan veya (özel veya resmî) belli
bir yüksek okuldan çıkanların haklarını ve yetkilerini gösteren hükümlerde
Anayasa'ya bir aykırılık bulunup bulunmadığı yönü ise ayrı bir konudur. Kaldı
ki 625 sayılı Kanunda özel yüksek okullardan mezun olanların üniversite
mezunlarının haklarına sahip olacaklarına ve bunlara verilecek diplomanın
üniversitelerce verilen diplomalara eş olduğuna dair bir hüküm de
bulunmamaktadır.
Maddede
özel yüksek okulların çalışma konulan belli edilmediğine göre incelenle konusu
l inci maddenin özel yüksek okulların üniversitelerin çalışma konuları arasında
bulunan konularda da öğretim yapmalarına imkân verdiği bu durumun ise o özel
yüksek okulun üniversite sayılmasını gerektirdiği görüşünü benimsemek de mümkün
değildir.
Üniversite
ile yüksek okul ayrımında konuya tek ve dar bir açıdan bakılır ve
üniversitelerin çeşitli yönlerden ayırıcı nitelikleri gözönünde tutulmadan
yalnız öğretim konusunun benzerliği ölçü olarak kullanılırsa yanlış bir sonuca
varılabilir. Aynı konuda muhtelif nitelik, derece ve seviyede öğretim
yapılabilir. Belli bir konuda öğretim yapan özel yüksek okulun, üniversite o
konuya el atmadıkça yüksek okul ve üniversite el atmış veya sonradan el atarsa
üniversite sayılması gerektiği yolundaki görüş, üniversite yüksek okul ayırımı
bakımından yerinde olmamakla beraber böyle bir görüş kabul edilirse, bir yüksek
okulun öğretim konusunda üniversitenin de öğretim yapmaya sonradan karar
vermesi halinde o üniversite konusu ve öğretim yapan okul da üniversite
sayılacağına ve Anayasa'nın 120. maddesi ise özel üniversite açılmasına cevaz
vermediğine göre, o öğretim konusunun ve o konuda öğretim yapan özel teşebbüslerin,
üniversitelerin idari bir karan ile devletleştirilmesi durumu veya zorunluğu
gibi Anayasa ile bağdaşmayan bir sonuç doğar.
Özetlersek
: 625 sayılı kanunun l inci maddesinde özel öğretim kurumlan tarif edilmiş bu
kurumlar arasında her derecedeki okullarda yer almıştır. Kanunun diğer
hükümlerinden anlaşılacağı üzere her derecedeki okullar, resmî okullarda olduğu
gibi, ilk, orta ve yüksek okullardan ibarettir. Kanunlarda ve uygulamada
üniversitelerden ayrı olarak yüksek okullarda vardır. Anayasa koyucu bildiği bu
durumda bir değişiklik yapmamıştır. Kanunun çeşitli hükümleri ile, denklik
yönünden, özel yüksek okullarla üniversiteler arasında değil resmî yüksek
okullar arasında bir ilişki kurulmuştur.
Anayasa'nın
120. maddesinin hükmü ise gayet açıktır. Üniversitelerle ilgili bir hükümdür.
Ve Anayasa'nın 21. maddesindeki eğitim ve öğretimin serbestliği ilkesine bir
istisna teşkil etmektedir. O halde yorumunda da maddedeki açıklık dışına
çıkmamak gerekir. 120. madde, koyduğu usul ve esaslara uymayan şekilde özel
veya resmî üniversite sayılacak nitelikte, yüksek öğretim kurumlarının
açılmasına engel isede, yüksek öğretimi tüm olarak Devlet tekeline almış
bulunmadığı gibi, yukarıda da açıklandığı üzere, 625 sayılı Kanunun 1. maddesi
de yüksek okulların açılmasına cevaz vermiş olup, üniversite şeklinde ve
niteliğinde bir öğretim kuruma açılmasına müsait olmadığından, bu hükümde 120.
maddeye aykırılık saz konusu değildir.
B-
Anayasa'nın 50. maddesine aykırılık yönüne gelince : Anayasa'nın bu maddesinin
1. fıkrasında "halkın öğrenim ve eğitim ihtiyaçlarını sağlamak Devletin
başta gelen ödevlerindendir." denilmektedir. Bu hükümle bu alanda bir
isteme hakkı tanınmış, Devletede, başka alanlarda olduğu gibi, öğrenim ve
eğitim alanında da bir ödev yüklenmiş ve (Başta gelen) sözü ile de bu ödevin
önemi belirtilmek istenmiştir. Bu fıkrada veya maddenin diğer fıkralarında
Devlete yüklenen bu ödevin, özellikle Anayasa'nın 21. maddesinin serbest
bıraktığı öğretimi de kapsamak üzere, bir Devlet tekelini tazammun ettiğine dair
bir işaret yok tur. 2. fıkradaki "ilk öğrenim, kız ve erkek bütün
vatandaşlar için mecburidir ve Devlet okullarında parasızdır." hükmü ise
böyle bir düşüncenin yerinde olmadığını gösteren niteliktedir.
Belli
bir kuruluşun tekeline verildiği veya ancak kamu kurumlarınca yapılabileceği
Anayasa'da açıkça belirtilmemiş olunan alanların, ilke olarak özel teşebbüse
açık bulunması Anayasa'nın genel ilkelerinin ve temel haklar ve hürriyetlere
ilişkin hükümlerin tabiî bir neticesidir, özel teşebbüse açık alanların ve özel
teşebbüslerin de, hukukî bir sebebe dayanarak, Anayasa çerçevesi içinde,
kanunla devletleştirilmesi mümkün isede buna karar vermek kanun koyucunun
taktiri ve yetkisi içinde olan bir husustur.
Anayasa'nın
temel hakları ve hürriyetleri gösteren hükümleri arasında yer alan 21.
maddesinde eğitim ve öğretimin Devlet gözetimi ve denetimi altında serbest
olduğu açıkça belirtilmiş bulunduğuna göre, 50. madde hükmünün Öğretim alanında
bir Devlet tekelini kapsadığı şeklinde yorumlanması mümkün değildir.
Anayasa'nın
21. maddesiyle 50. maddesinin hükümlerini birlikte incelemek ve yorumlamak,
bunu yaparkende bu hükümlerden bîrinin diğerini gereksiz ve anlamsız bırakması
sonucunu doğuracak şekilde değil her hükmün kendi konusu ve alanı içinde
uygulama olanağını sağlayacak bir yorumu tercih etmek gerekir ve ancak böyle
bir yorum doğru olur. 50. maddenin bir Devlet tekelini koyduğu ve özel öğretim
kurumlarının açılmasına cevaz vermediği yolunda yorumlanması halinde 21.
maddenin az önce değenilen hükümlerinin hiçbir anlamı kalmıyacağı açıktır.
Halbuki özel yüksek okulların açılmasının serbest olduğu ve Anayasa'nın
öğretimi Devlet tekeline vermediği yolundaki bir yorum 50. maddenin
uygulanmasına ve Devletin bu maddenin yüklediği Ödevi yerine getirmesine bir
engel teşkil edemiyeceği ve Devletin bu ödevinden kurtulmuş sayılamayacağı
açıktır. Anayasa'nın Devlete ödev yükleyen hükümlerinin, bir açıklık olmadıkça,
o alanlarda Anayasal bir Devlet tekelini de kapsadığı ilkesi kabul
edilemiyeceği gibi, 50. maddedeki başta gelen sözünün de bu alanda bir tekeli
kapsadığı yolunda yorumlanması mümkün görülmemektedir.
Özel
okul açanların iktisadî kazanç kastı güdüp gütmediği yönünün, özel öğretim
kurumlarının açılmasına Anayasal cevaz bulunup bulunmadığı bakımından yapılan
bir incelemede, sonucu etkilemesi söz konusu olamaz. Anayasa'nın gerek 50. ve
gerekse 21. maddesinde böyle bir ayırım yapılmamıştır. Kaldı ki Anayasa'ya göre
öğretim Devlet tekelinde ise, niteliği ve amacı ne olursa olsun. Devlet
kurumlarından sayılmayan özel kişi ve kurumların öğretim yapmalarına müsaade
edilemez.
Anayasa'da
üniversitelerden başka öğretim şekli devletleştirilmiş değildir. 21, maddenin
serbest bıraktığı eğitim ve öğretimin kayıt ve şartları da aynı maddede
gösterilmiş olup 50. madde bu konuda bir sınırlandırmayı ve özellikle bir
Devlet tekelini kapsamamaktadır.
Özetle
: 625 sayılı Kanunun 1. maddesinin üniversite seviye, biçim ve niteliğindeki
öğretim kurumlarını da kapsadığı, bir üniversite kurumunun öğretim alanına
giren konularda' yüksek okul açılamıyacağı. iktisadî kazanç sağlama amacı güden
kişi ve kurumlarca özel öğretim yapılamayacağı yolundaki görüşlere katılmak
mümkün değildir.
2-
625 sayılı Kanunun 13. maddesi bakımından : Bu madde özel yüksek okullarda
yapılacak sınavlarla ilgili hükümleri ihtiva etmekte ve imtihan haklan ve
askerlik durumları bakımından özel yüksek okul öğrencilerine resmi yüksek okul
öğrencileri gibi işlem yapılacağını belirtmektedir. Bu hükümlerle kabul edilen
sınav şeklinin üniversitelerdeki sınav şekline benzememesi Anayasa'nın 12.
maddesine aykırı düşen bir durum sayılamaz. Üniversitelerle yüksek okullar
farklı kurumlar olduğu gibi öğretimleri de ayrı seviye ve nitelikte
bulunduğundan sınavlarının da farklı olması mümkündür.
Bu
maddenin özel yüksek okullara cevaz vermiş olmasında da. yukarıda kanunun 1.
maddesine ilişkin bölümde açıklanan gerekçelerle, Anayasa'ya bir aykırılık
görülmemektedir.
Bu
sebeplerle kararın bu maddelere ilişkin l ve 2 sayılı bölümlerine karşıyım.
GEREKÇENİN
YAZILIŞINA İLİŞKİN KARŞIOY YAZISI
l-
Mahkeme kararının (H/3) bölümünün sonuna şu bendin yazılması gerekli iken bu
yün gözönünde tutulmamıştır :
Anayasa'nın
21. maddesiyle 120. maddesinin, karşılaştırılması sırasında, Anayasa'nın 21.
maddesinde dahi, üniversitelerin bu 21. madde kapsamının dışında düşünüldüğünü
gösteren bir durum da saptanmaktadır; 21. maddenin üçüncü fıkrasında özel
okulların bağlı olduğu esasların Devlet okullarıyle erişilmek istenilen düzeye
uygun olarak yasa ile düzenlenmesi öngörülmüştür. Demekki yalnızca özel
okullarla Devlet okulları arasında düzey denkliği söz konusu edilmiş, buna
karşılık üniversitelerle özel okullar arasında düzey denkliği kuralın kapsamı
dışında bırakılmıştır; böylece, Üniversite ereğini güden bir özel okulun
düşünülemeyeceği anlatılmıştır.
2-
Mahkeme kararının (H/4) bölümünün (a) bendine şu gerekçenin eklenmesi gerekli
iken bu yön gözönünde tutulmamıştır:
Devletin
bugünkü olanaklarının sınırlılığı dolayısiyle bütün isteklilere üniversite
öğretimi verebilecek kurumlar açamayacağı için özel yüksek okulların her alanda
zorunlu bulunduğu düşüncesi dahi doğru değildir; üniversite açma konusunda en
büyük zorluk, öğretim üyesi bulmakta kendisini gösterir; oysa bugünkü özel
yüksek okullardaki öğretim üyelerinin büyük çoğunluğu, üniversite öğretim
üyeleridir. Demek bu kaynak açısından bir yetersizlik yoktur; olsa olsa
kaynağın gereğince kullanılmaması söz konusudur.
Genellikle
malî kaynak bulunup özel yüksek okullar açıldığına göre üniversitelerin daha
hızla geliştirilip özel yüksek okullara gereksinme bırakılmaması, malî kaynak
yetersizliğinden değil, üniversite konusuna gereken önceliğin tanınmamış
olmasındandır. Kaldı ki Devlet Anayasa çerçevesindeki sosyal ve iktisadî
planlama yoluyla yüksek öğretim isteklilerinin sayısını güzelce denetleyebilir;
örneğin büyük sayıdaki öğrencinin, öğrenimin daha erken evresinde meslek
okullarına ve teknik okullara kaymasını sağlayabilir.
Sonuç
:Yukarıdaki nedenlerle kararın gerekçesinin eksik yazıldığı kanısındayım ve bu
bakımdan gerekçenin yazılışına karşıyım.
Sayın
Recai Seçkin'in, yukarıda yazılı ve gerekçeye ilişkin bulunan karşıoy yazısına
tamamen katılıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
l-
Danıştay Dâva Daireleri Kurulunun bu dosyaya konu olan itirazı, Ege Özel
Mimarlık ve Mühendislik Yüksek Okulu tarafından verilen diplomaların iptali
istemi ile açılmış olan bir idarî dâva sırasında mahkememize yapılmış
bulunmaktadır.
Bu
sebeple sözlü açıklama bahis konusu olduğunda, herkesten önce, dâva ile birinci
derecede ilgili olan söz konusu özel yüksek okulun ve özel okulların tümü
hakkında açıklama yapabilecek durumda olan (Türkiye Özel Yüksek Öğretim
Kurumları Derneği) nin sözlü açıklamaya davet edilmeleri uygun olurdu.
Konuya
en fazla aydınlık getirebilecek durumda olan bu iki ilgili teşekkülün sözlü
açıklamalarının dinlenmesine gerek görülmediğine göre, bilimsel yönleri esasen
malum olan ve yeter derecede incelenmiş bulunan (üniversite) ve (yüksek okul)
kavramları üzerine Raportörlükçe başkaca araştırma ve inceleme yapılmasına
mahal olmadığı gibi mahkememizce çözümlenmesi gereken bir konu olması
itibariyle de sözü geçen kanunun Anayasa'ya aykırılığı iddiası hakkındaki
düşüncelerinin ne olduğunun üniversitelerden sorulması da uygun değildir.
Öte
yandan davacı, Danıştay'daki dâvası münasebetiyle konuya ilişkin görüşlerini
orada açıklamış ve bu açıklama dosyamıza da konulmuş bulunduğundan kendisinden
başkaca sözlü açıklama istenmesine de ihtiyaç yoktur.
Kararın
sözlü açıklamalarla ilişkin kısmının belirtilen bölümlerine bu nedenlerle
karşıyım.
2-
Kararın gerekçesinde, 625 sayılı Özel öğretim Kurumlan Kanununun özel yüksek
okullara ilişkin hükümlerinin Anayasa'nın 50. maddesine de aykırı olduğu ve söz
konusu hükümlerin bu madde açısından da iptali gerektiği öne sürülmektedir.
Anayasa'nın
50. maddesinde, halkın öğrenim ve eğitim ihtiyaçlarını sağlamanın Devletin
başta gelen ödevi olduğu ilkesi konulmakta ve sadece ilk öğretimin bütün
vatandaşlar için mecburi ve Devlet okullarında parasız bulunduğu
belirtilmektedir.
Anayasa'da
konuya ilişkin hüküm bundan ibaret olsaydı, şüphesiz gerekçede yer alan bu
konuya ilişkin çoğunluk düşüncesinden başka bir sonuca varılması mümkün
olamazdı.
Ancak
Anayasa'da bu konuda birde kişinin temel haklan ve ödevleri bölümünde yer alan
21. madde vardır. Bu madde ise herkesin serbestçe öğrenme ve öğretme hakkına
sahip olduğu, eğitim ve öğretimin, Devletin gözetim ve denetimi altında serbest
bulunduğu, özel okulların bağlı olduğu esasların Devlet okulları ile erişilmek
istenen seviyeye uygun olarak kanunla düzenlenileceği, açık ve seçik bir
şekilde kabul edilmiş bulunmakta, sadece çağdaş bilim ve eğitim esaslarına
aykırı eğitim ve öğretim yerlerinin açılması yasaklanmaktadır.
Görüldüğü
gibi Anayasa'nın söz konusu 21. maddesi Devletin değil, münhasıran fertlerin
eğitim ve öğretim alanındaki haklarını düzenlemekte, ve :
1-
Çağdaş bilim ve eğitim esaslarına aykırı olmamak,
2-
Devlet okulları ile erişilmek istenen seviyeye uygun bir şekilde ve kanunla
düzenlenmek,
3-
Devletin gözetim ve denetimi altında bulunmak,
Şartiyle
eğitim ve öğretimin serbest olduğu ve bu şartlar içerisinde kalınarak kişilerin
özel okul açabilecekleri açıkça gösterilmektedir. Ancak bu konuda Anayasa'nın
120. maddesinin koyduğu kayıtlamayı da gözönünde tutmak zorunludur. Zira
Anayasa, 120. maddesiyle üniversite düzeyindeki öğretim kurumlarının, maddede
öngörülen niteliklere sahip olmak şartiyle ancak Devlet eliyle ve kanunla
kurulabileceği ilkesini koymak suretiyle 21. maddedeki kişinin eğitim ve
öğretim hürriyetine bir başka sınırlama getirmiş bulunmaktadır.
Anayasa'nın
söz konusu 21. ve 120. maddelerinin açık hükümleri karşısında, kişinin ticarî
amaç taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, sadece maddelerde yer alan kayıtlara
uymak şartiyle eğitim ve öğretim yapmakta ve üniversite düzeyinde olmayan özel
okullar açmakta serbest olduğunu tartışma konusu yapmak bile mümkün değildir.
Anayasa'nın
50. maddesi, yukarıda da açıklandığı gibi, Devletin eğitim ve öğretim
alanındaki ödevlerini belirtmekte olup yerine getirilmesi, Anayasa'nın 53.
maddesi gereğince iktisadî gelişme ile malî kaynaklarının yeterli ölçüsüne
bağlanmış bulunan söz konusu Devlet ödevi ile Anayasa'nın 21. maddesinde yer
alan ve bu madde ile 120. maddedeki sınırlamalar dışında başkaca herhangi bir
kayıt ve şarta tabi bulunmayan kişinin eğitim ve öğretim hürriyeti arasında bir
ilişki kurulması mümkün değildir.
Öte
yandan, Anayasa, Devletin eğitim ve öğretim alanındaki ödevine ilişkin
kuralları, diğer kamu hizmetlerine ilişkin konularda olduğu gibi sadece 50. ve
120. maddelerle düzenlemekle yetinmemiş, bu alanda bir de kişiye hürriyet
içinde serbestçe çalışabileceği bir alan ayırmış ve bunu yaparken de "kâr
amacı güden özel teşebbüs" açısından başkaca bir sınırlama koymamıştır.
Aksine 50. maddenin ilk öğrenimin mecburî olduğuna ilişkin ikinci fıkrasında,
bu öğrenimin (Devlet okullarında parasız) olduğu belirtilmek suretiyle Devlet
okulları dışında da paralı öğretim yapan ilk öğretim kurumlan olabileceğine,
kapalı (zımnî) ve dolaylı bir şekilde ışık tutulmuştur.
Öteyandan,
Anayâsa'nın 50. maddesinin konunun çözümüne dayanak yapılması halinde, maddenin
tüm olarak ele alınması zorunlu olur :
Söz
konusu 50. madde, öğrenim cinsi ve derecesi bakımından bir ayırım yapmaksızın
halkın tüm öğrenim ve eğitim ihtiyacım sağlamak işini Devlete başta gelen bir
ödev olarak yüklemektedir. Buna göre her sınıf ve derecedeki tüm okulların
Devletçe açılması zorunluluğu, çoğunluk düşüncesinin doğal sonucu olarak kabul
edilmelidir. Zira maddede, başta gelen bu Devlet görevine, kâr amacı olmayan
özel teşebbüslerin katılabileceği, kâr amacı olanların katılamıyacağı yolunda
ayırıcı bir işaret görülmediğinden, kararda yapıldığı gibi bu açıdan bir ayırım
yapılması da mümkün değildir.
Kaldı
ki, kararın çoğunluk düşüncesinde benimsendiği gibi bu açıdan bir ayırım
yapılarak 50. maddenin sadece "kâr amaçlı özel teşebbüse" eğitim ve
öğretim alanını kapatmakta olduğu bir an için var sayılırsa bu kuralın tüm
öğretim alanını kapsamı içine alması gerektiğini ve bu nedenle, de ilk, orta,
yüksek diye ikinci bir ayırım yapılmayarak hangi dereceden olursa olsun tüm
özel okulların, "kâr amaçlı özel kişiler ve teşebbüsler" tarafından
açılamıyacağı sonucunun çıkarılması zorunlu olur.
Halbuki
yukarıda da açıklandığı gibi 50. maddede, bn yolda bir sonuca ulaşmamızı
sağlıyacak açık veya kapalı herhangi bir İfade veya işaret bulunmadığı gibi,
Anayâsa'nın diğer maddelerinde tir, üniversite düzeyindeki yüksek öğrenime
ilişkin 120. maddeye benzer bir hüküm bulunmamakta, aksine Anayâsa'nın 21.
maddesinde, oradaki kayıtlara uyulmak şârtiyle özel okulların serbest olduğu
açıkça belirtilmektedir. Bunun aksine olan düşünce, Anayasa'nın 21. maddesi
hükmünü görmezlikten gelmek veya maddeye, yasa koyucunun öngörmediği yeni bir
hüküm eklemek sonucunu doğurur.
Özetlemek
gerekirse 625 sayılı özel öğretim Kurumları Kanununun özel yüksek okullara
ilişkin hükümlerinde Anayâsa'nın 50. maddesine aykırı bir yön olmadığından
iptal kararının gerekçesinde bu maddeye dayanılmaması gerekir. Aykırılığın
sadece Anayâsa'nın 120. maddesi açısından belirtilmesi yeterlidir.
Bu
nedenle karar gerekçesinin Anayasa'nın 50. maddesine ilişkin bölümüne karşıyım.
KARŞI
OY YAZISI
l-
Yüksek okul ile üniversite arasındaki ilişki, üniversitenin bir yüksek okullar
manzumesi olması, yani bu okulların tek bir idarî ve malî yönetim altında
bulunmasından ibarettir (Bakınız : Encyclopaedia Britanica; Üniversity:
Community ör Corporation; - Grand Larousse: Grouppe decoles nommees suivant leş
pays "Facultes" ou "Colleges" qui donnent l'enseignement
superieur; - Der Grosse Brockhaus : Die höchste Bildungsstatte und Leitform der
wissenschaftlichen Hochschule). Doktrinde olsun, uygulamada olsun bağımsız bir
yüksek okulun bilimsel yönden üniversitenin herhangi bir fakültesinin verdiği
tahsil seviyesinin .altında olduğu ileri sürülmemiştir. Özellikle yüksek okulun
meslek adamı yetiştirdiği, halbuki üniversite fakültesinin akademik tahsil
sağladığı konusundaki eleştirmeler de bilimsel dayanaktan yoksundur. Şu halde
üniversite deyince; tek tek yüksek okulların birleşip üniversite adı altında
müşterek yönetime tabi bir kuruluş haline gelmesi hatıra gelmektedir. Böyle
müşterek bir kuruluş Anayasa'nın 120. maddesi uyarınca Devlet eliyle meydana
gelir ve işletilir. Fakat mücerret bilimsel bir meslek dalı için yüksek tahsili
amaç güden bir yüksek okulun üniversite sayılmasına imkân yoktur. Böyle
olmasına ekonomik bakımdan da zorunluk vardır. Çünkü üniversite kurulması
önemli bir malî yüküm altına girmeye bağlıdır. Halbuki sadece belirli bir
konuda yüksek tahsil sağlayan bir okulun açılması bu malî güçlüğü hafifletir.
Ayni zamanda memleketin genel öğrenim ve öğretim ihtiyaçları bakımından da
bağımsız bir yüksek okulun, üniversite gibi külfetli bir kuruluşa nazaran daha
yararlı yönleri olduğu düşünülebilir. Anayasa'nın 41. maddesi bu amacın
gerçekleşmesine elverişli bir ilke koymaktadır. Herne kadar uygulamada bazen
bir merkezde bulunan üniversitenin, diğer bir ilde kendisine bağlı fakülteler
açtığı görülmektedir. Fakat bu girişimler, daha çok, kurulan fakültenin
bulunduğu yerde zamanla yeni bir üniversite açılmasını hedef almakta ve gelecek
bir üniversitenin nüvesini teşkil etme gayretleri olarak nitelendirilmektedir.
Esasen bu gibi teşebbüslerin, bağımsız bir yüksek okulun kurulmasına engel bir
hukukî sebep olarak gösterilmesine imkân yoktur. Bağımsız yüksek okulların 1961
Anayasa'sından önce ve sonra devlet eliyle kurulduğu bir vakıadır. Devletin
kurduğu bir yüksek okulun bir üniversiteye bağlı olması mümkün bulunduğu gibi,
bağımsız olması da mümkündür. Gerçekten Anayasa'nın 1.20. maddesi, muhtelif
fakülteleri ihtiva eden bir üniversite kuruluşunun devlet eliyle olacağını
öngörmüştür. Oysa her bir yüksek tahsil müessesesini üniversite olarak mütalaa
etmek 1961 Anayasa'nın hazırlandığı ve halk oyunca kabul edildiği tarihteki
uygulamaya da aykırı düşer. Reaksiyoner bir niteliği olduğu kabul edilen
Anayasa'mızın koyucusu böyle düşünse idi, bu tarihteki uygulamaya engel olmak
için, bağımsız yüksek okul açılamıyacağını hükme bağlardı. Demekki Anayasa
üniversite mefhumu dışında yüksek okulların varlığını kabul etmektedir.
Herhangi
bir üniversiteyi teşkil eden fakültelerden birinin konusu olan yüksek
öğretimin, artık üniversiteden başka yüksek okul adı altında yapılamıyacağını
düşünmek mümkün değildir. Devlet tarafından bu gibi yüksek okullar açılsa dahi,
bunların, salt üniversite öğretimi sağladığı ilkesinden hareketle, üniversite
sayılmasına, yukarıda açıklandığı üzere, üniversite mefhumu elverişli değildir.
Çünkü üniversite ile yüksek okul arasındaki fark, bilimsel öğretim yönünde
deyil müteaddit yüksek öğretim, kurumlarının birleşik malî ve idarî yönetiminde
toplanmaktadır. 120. madde de sözü edilen devlet tekeli, üniversite mefhumu
içme giren büyük kuruluşlar için düşünülmüş olduğu halde, aynı madde de sözü
edilen özerklik ilkeleri, bilimsel temele dayanan yüksek öğretim alanın
tamamına ilişkin olmak gerektir. Aksi takdirde, bu gün üniversitelere bağlı
herhangi bir fakülte, okul veya enstitüde öğrenim konusu yapılmayan, fakat
bilimsel esaslara dayalı ve topluma yararlı bir meslek dalı için kurulmuş bir
yüksek okulun, tarafsız ve çağdaş bir yüksek öğrenim için Anayasa'nın 120.
maddesinde öngörülen özerklik ilkelerinden ayrık tutulabileceğini kabul sonucu
doğar ki, bu da Anayasa koyucusunun amacını aşan bir davranış olur. Hal böyle
olunca, bir üniversiteye bağlı olmayarak yüksek okulların açılmasında Anayasa
yönünden bir hukukî engel bulunmamaktadır. Kaldı ki bu gibi bağımsız kuruluşlar
ekonomik yönden ve devletin öğretim politikası ve memleket ihtiyaçları
bakımından da, Anayasa'nın 50/1 ve 41/2. maddelerinin öngördüğü ilkelerin
gerçekleşmesine yararlı olmuşlardır.
2-
Üniversiteye bağlı bir fakültede olsun veya bir bağımsız yüksek okulda olsun,
güdülen amaç, tarafsız ve çağdaş bir öğrenim ve öğretim sağlanmasıdır. Bu
amacın gerçekleşmesi, kuruluşun idarî ve bilimsel özelliğe sahip olmasile
mümkündür. İdarî özerklik kuruluşun kendi kendini idare etmesi, öğretim
üyelerinin işe alınmada veya işe son vermede, başka makamların müdahalelerine
maruz bırakılmamasıdır. Bilimsel özerklik ise, öğretim üyelerinin serbestçe
bilimsel çalışma yapabilmeleri ve öğretimde bulunabilmeleri demektir. Her iki
özerklikten yoksun kalan bîr kuruluş tarafsız ve çağdaş bir öğrenim ve öğretim
sağlayamaz. Şu halde yüksek okulların, özel kanunla kurulmuş olsalar dahi, bu
ilkelerle bağdaşamıyacak bir nitelik kazanmaları, Anayasa'nın 120. ve 21.
maddelerine aykırı olur.
3-
Anayasa'nın 21. maddesi özel okul açılabileceğini öngörmüştür. 120. maddesinde
ise, sadece üniversite kuruluşlarının devlet elile kurulup işletileceğinden söz
edilmektedir. Oysa üniversite kuruluşları dışında bağımsız yüksek okulların
varlığını, yukarıda l ve 2 No.lu bentlerde açıklandığı üzere, kabul etmek
zorunludur. Başka bir deyim ile, üniversiteler hakkında devlet tekeli olduğu
halde, yüksek okullar için Anayasa böyle bir tekeli öngörmüş değildir. Hal
böyle olunca, bağımsız yüksek okulların özel teşebbüs şeklinde kurulması
mümkündür. Ancak böyle kuruluşların, yukarıda 2 No. lu bentde işaret ettiğimiz
gibi, bilimsel ve idarî özerkliğe sahip olmaları gereklidir. Bu niteliklerden
yoksun olan özel yüksek okulların kurulması Anayasa'ya aykırı düşer. Çünkü
Anayasa'nın 21. maddesinde: "Özel okulların bağlı olduğu esaslar, devlet
okullarile erişilmek istenen seviyeye uygun olarak kanunla düzenlenir"
denilmektedir. Devlet yüksek okullarının tabi olacağı esaslar, bilimsel ve
idarî özerklik ilkeleri çerçevesinde düzenlenmesi gerektiğine göre, özel yüksek
okulların da bu ilkeler dışında düzenlenebileceği düşünülemez. 625 sayılı Kanun
sözünü ettiğimiz niteliklerden yoksun özel yüksek okulların kurulmasını da
mümkün kılacak hükümleri ihtiva etmesi bakımından Anayasa'ya aykırıdır. Bir
özel yüksek okulun, Anayasa'nın öngördüğü tarafsız ve çağdaş bir öğrenim ve
öğretim sağlayabilmesi için bilimsel ve idarî özerkliğe sahip olması ve bu
amacın gerçekleşmesi bakımından da okulu kuran sermaye sahibi gerçek veya tüzel
kişinin, okulun her türlü yönetiminden elini çekmesi gereklidir. Bu da kâr
amacı gütmeyen vakıf kuruluşlar veya kamuya yararlı dernekler yolu ile mümkün
olabilir. O halde özel yüksek okula ilişkin kanun hükümlerinde bilimsel ve
idari özerklik ilkelerine tam bir uygunluk aranmalı, kamuya yararlı dernekler
veya vakıf kuruluşlar biçiminde tesis edilmeleri halinde, bu özerklik ile
teçhiz edilmelerini sağlayacak kanun hükümleri sevkedilmelidir. Böyle
kuruluşlara dayanan yüksek okulların, devlet kuruluşlarına nazaran malî
bakımdan daha esnek bir özerkliğe sahip olabilecekleri de düşünülebilir.
Nitekim kapitalist düzene çok sıkı bağlı devletlerin başında gelen Birleşik
Amerika'da dahi özel teşebbüs olarak sadece bu tür öğretim kuruluşlarına
müsaade edilmekte, bunun dışında kâr amacı güden bir öğrenim müessesesi
açılmasına asla müsaade edilmemektedir. Birleşik Amerika Dış Münasebetler
Servisinden Türk Eczacılar Birliği Başkanlığına yazılan ve bir örneği
dosyamızda bulunan 18 Mart 1964 günlü yazıda bu yön gayet açık bir şekilde
belirtilmektedir. Anayasa'nın 2. maddesi uyarınca demokratik ve sosyal bir
hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti için tarafsız ve çağdaş bir öğretimin
sağlanabilmesi bakımından özel yüksek, okul sermayedarının, kâr getiren bir
müessese sahibi olma niteliğinden uzaklaştırılması zorunludur ve bu zorunluluk
Anayasa'nın 21. ve özellikle 50. maddelerinin öngördüğü ilkelere dayanmaktadır.
Halkın öğrenim ve eğitim ihtiyaçlarım sağlamanın devletin başta gelen
ödevlerinden sayan Anayasa, Özel okullara ancak 53. maddenin elverdiği
yetersizlik hallerinde ve ancak çok istisnaî ve ölçülü bir şekilde yer vermekte
olduğu göz önünde tutulursa, bu okulların kâr zihniyetine dayanan kuruluşlar
olabileceğini kabul etmiş sayılmasına asla imkân tasavvur edilemez.
Çoğunluk
kararının 2, 3 ve 4. bentlerinde yer alan bir kısım gerekçeye yukarıda anılan
nedenlerle katılmıyorum.