ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:1970/34
Karar Sayısı:1970/47
Karar günü:22/12/1970
Resmi Gazete tarih/sayı:1.6.1971/13852
İtiraz
yoluna başvuran : Ödemiş Asliye Ceza Mahkemesi.
İtirazın
konusu : Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunun tümünün ve 5442 sayılı ÎI
îdaresi Kanunun 58., 60., 61. ve 64. maddelerinin Anayasa'nın 16., 30. ve 32.
maddelerine, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 27. ve 624 sayılı Devlet
Personeli Sendikaları Kanununun 14/f. maddelerinin Anayasa'nın 46. ve 47,
maddelerine aykırı olduğu yolunda Cumhuriyet Savcısının ileri sürdüğü ve
sanıklar vekilinin de katıldığı iddia mahkemece ciddi görülmüş ve Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 151. maddesine dayanılarak Anayasa Mahkemesine
başvurulmuştur.
I-
Olay :
Öğretmen
boykotuna katılmak ve Özürsüz dersele girmemek eylemlerinden dolayı Ödemiş îlçe
idare Kurulunca Türk Ceza Kanununun 236. maddesine göre lüzumu muhakemelerine
31/3/1970 gönünde 1970/31-sayı ile karar verilen ondört sanığa ilişkin 1970/233
esas sayılı davanın Ödemiş Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan duruşması sırasında
Cumhuriyet Savcısı 4/2/1329 günlü Memirin muhakematı hakkındaki Kanunun tümünün
ve 5442 sayılı II İdaresi Kanununun 58., 60., ve 61. ve 64. maddelerinin
Anayasa'nın 16., 30, ve 32. maddelerine ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 27. ve 624 sayılı Devlet personeli Sendikaları Kanununun 14/f.
maddelerinin Anayasa'nın 46. ve 47. maddelerine aykırı olduğunu ileri sürmüş;
sanıklar ve vekilleri bu görüşe katılmış, mahkemede iddianın ciddi olduğu
kanısına vararak her dört kanun için Anayasa Mahkemesine başvurulmasına ve
duruşmanın başka bir güne bırakılmasına 10/6/1970 gününde karar vermiştir.
III-
Yasa metinleri :
1-
İtiraz konusu hükümler :
Mahkeme,
Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunun tümünün, 5442 sayılı Kanunun dört ve 657
sayılı Kanunun bir maddesinin, 624 sayılı Kanunun da bir maddesinin bir
bendinin incelenmesini istemişse de aşağıda görüleceği üzere Anayasa
Mahkemesince verilen sınırlama kararı uyarınca buraya yalnız Memurin Muhakematı
Hakkındaki Kanunun 13. maddesi alınmıştır.
(Madde
13- Birinci madde mucibince hadis olacak cürümlerden dolayı lüzumu
muhakemelerine karar verilip mahkemeye sevkedilmek üzere evrakı ve lüzumu
muhakeme mazbatası müddeiumumilere tevdi edilmedikçe bunlar tarafından memurin
hakkında doğrudan doğruya takibat icrası memnudur.)
2-
Dayanak olarak ileri sürülen Anayasa hükümleri :
Anayasa'ya
aykırılık görüşünü desteklemek üzere ileri sürülen Anayasa maddeleri (Sınırlama
kararı çerçevesi içinde) aşağıda gösterilmiştir :
(Madde
16- Konuta dokunulamaz.
Kanunun
açıkça gösterdiği hallerde usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; millî
güvenlik veya kamu düzeni bakımından gecikmede sakınca bulunan hallerde de,
kanunla yetkili kılman merciin emri bulunmadıkça, konuta girilemez, arama
yapılamaz ve buradaki eşyaya el konulamaz.)
(Madde
30- Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmayı veya
delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadiyle veya bunlar
gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunla gösterilen diğer hallerde hâkim
karariyle tutuklanabilir. Tutukluluğun devamına karar verilebilmesi aynı
şartlara bağlıdır.
Yakalama,
ancak suç üstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir;
bunun şartlarını kanun gösterir.
Yakalanan
veya tutuklanan kimselere, yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki
iddiaların yazılı olarak hemen bildirilmesi gerekir.
Yakalanan
veya tutuklanan kimse, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için
gerekli süre hariç, yirmi dört saat içinde hâkim önüne çıkarılır ve bu süre
geçtikten sonra hâkim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun kılınamaz.
Yakalanan veya tutuklanan kimse, hâkim önüne çıkarılınca durum hemen
yakınlarına bildirilir.
Bu
esaslar dışında işleme tabi tutulan kimselerin uğrayacakları her türlü zararlar
kanuna göre Devletçe ödenir.)
(Madde
32- Hiç kimse tabiî hâkiminden başka bir merci önüne çıkarılamaz.
Bir
kimseyi tabiî hâkiminden başka bir merci önüne çıkarma- sonucunu doğuran yargı
yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz.)
IV-
İlk inceleme :
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 3/7/1970 gününde Lütfi Ömerbaş, A.
Şeref Hocaoğlu, Fazlı Öztan, Celâlettin Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu, Fazıl
Uluocak, Sait Koçak, Avni Givda, Muhittin Taylan, İhsan Ecemiş, Ahmet Akar,
Halit Zarbun, Ziya Önel, Mustafa Karaoğlu ve Muhittin Gürün'ün katılmalariyle
yapılan ilk inceleme toplantısında dosyanın eksiği bulunmadığı anlaşılmış;
ancak Ödemiş Asliye Ceza Mahkemesinin Anayasa'ya uygunluk denetimi için Anayasa
Mahkemesine getirdiği kanun hükümlerinin çokluğu ve çeşitliliği itiraz yoluna
baş vuran mahkeme bakımından yetki sorununun etraflıca incelenip çözülmesini
gerekli kılmıştır.
Mahkemenin
Anayasa'ya uygunluk denetimini istediği yasalar şunlardır :
a)
Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun (Kanunun tümü).
b)
10/6/1949 günlü, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu (58., 60., 61. ve 64.
maddeleri).
c)
14/7/1965 günlü, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu (27. madde).
ç)
8/6/1965 günlü, 624 sayılı Devlet Personeli Sendikaları Kanunu (14. maddenin f
bendi).
Anayasa'nın
151. ve 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 27. maddelerine göre bir mahkemenin
Anayasa'ya uygunluk denetimi için Anayasa Mahkemesine getirebileceği hükümler
ancak bakmakta bulunduğu davada uygulanacak olanlarla sınırlıdır. Bir başka
deyimle itiraz yoluna baş vuran mahkemenin elinde bakmakta olduğu bir dava
bulunmalı ve Anayasa Mahkemesine getirdiği hükümleri o davada doğrudan doğruya
uygulama durumunda olmalıdır.
Ödemiş
Asliye Ceza Mahkemesinin elinde bakmakta olduğu bir dava bulunduğunda kuşku
yoktur. Bu, öğretmen boykotuna katılmak ve özürsüz derslere girmemek
eylemlerinden dolayı on dört öğretmene karşı Memurin Muhakematı Hakkındaki
Kanun uyarınca açılmış ceza davasıdır. Demek ki olayda, Anayasa Mahkemesine
itiraz yoluyla başvurulabilmesi için Anayasa'nın 151. maddesinde öngörülen
koşullardan birincisi vardır.
İkinci
koşulun var olup olmadığına gelince : Mahkeme bu dava dolayısiyle yukarıda
açıklanan dört kanunun belirli hükümlerinin Anayasa'ya uygunluk denetiminin
yapılmasını istemektedir. İtiraz konusu hükümlerin sözü geçen davada
uygulanacak hükümlerinden olup olmadığının saptanabilmesi için bu dört yasanın
her biri üzerinde itiraz konusu hükümlerle sınırlı olarak ayrı ayrı durulması
gerekecektir.
l-
İtirazın kapsamı : (Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun yönünden)
Ödemiş
Asliye Ceza Mahkemesi, Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun tümünün Anayasa'ya
aykırı olduğu yolundaki iddiayı ciddî görmüş ve böylece kanunun bütün
hükümlerinin incelenip Anayasa'ya uygunluk denetiminin yapılmasını ister duruma
geçmiştir.
Memurin
Muhakematı Hakkındaki Kanun 21 maddedir.
1.
Madde memurların görevlerinden doğan veya görev sırasında işlenen suçlardan
dolayı adliye mahkemelerince yargılanmaları ilkesini koymakta ve "şeraiti
âtiye dairesinde" demek suretiyle aşağıdaki maddelere gönderme
yapmaktadır.
2.
Maddede sanık memur hakkında, merkez veya il memuru olduğuna göre, bakanlık,
daire, vali, kaymakam veya idare şubesi amirince doğrudan doğruya veya başkası
aracılığı ile "Usulü Muhakematı Cezaiye Kanunu" uyarınca ilk
soruşturma yapılacağı, soruşturma sonucunun fezlekeye bağlanacağı ve fezlekenin
soruşturmayı yapan kimsece imzalanacağı veya mühürleneceği açıklanmıştır.
3.
Madde soruşturma kâğıtlarının 4. maddede yazılı kurallardan birine verilmesi,
kurulun kâğıtlar üzerinde "tetkikatı idariyede" bulunması, ilk
soruşturma fezlekesini düzenleyen ve imzalayan daire amirinin bu kurullara üye
olarak girmemesi hakkındadır.
4.
maddede memurun durumuna ve kimliğine göre ilk soruşturma kâğıtlarını
inceleyerek "lüzumu muhakeme" veya "men'i muhakeme" kârarı
verecek kurullar sayılmaktadır.
5.
maddede lüzumu muhakeme ve nem'i muhakeme kararlarının hangi hallerde ve nasıl
verileceği, kararların nasıl kesinleşeceği ve itiraz yolları gösterilmiş;
kesinleşen lüzumu muhakeme kararının müstantik kararnamesi niteliğinde olduğu
açıklanmıştır.
6.
maddede itiraz mercileri gösterilmekte ve yasada açıklanmayan hususlarda ceza
muhakemeleri usulü hükümlerine uyulacağı belirtilmektedir.
7.
maddede lüzumu muhakemesine karar verilen memurların, durumlarına ve
kimliklerine göre, hangi yer mahkemelerinde yargılanacakları gösterilmiştir.
Kanunun
8. maddesi suç işleyen valiler 9. maddesi elçiler, 10. maddesi "irade ile
atanan memurlar" 11. maddesi bakanlık müsteşarları hakkında yapılacak
işlemleri belirlemekte; 12. maddede ise işten el çektirme hükmü yer almaktadır.
13.
madde memurluk görevinden dolayı veya bu görevin yerine getirilmesi sırasında
suç işleyen memur hakkında Cumhuriyet savcılarının doğrudan doğruya kovuşturma
yapamayacağı ilkesini koymaktadır.
14.
maddede memurun, hangi suçtan lüzumu muhakemesine karar verilirse yalnız o suç
dolayısiyle yargılanabileceği, duruşma sırasında başka suçları da ortaya
çıkarsa yahut yargılanması yapılan suça başka memurların iştiraki anlaşılırsa
ilgili daireye haber verileceği, dairesinin de bu kanun uyarınca soruşturma
yapacağı belirtilmiş; 15. maddede suç ortağı memurların çeşitli sınıflardan
olması durumu öngörülmüştür.
16.
madde, kimi durumlarda idare kurullarını tutuklama kararı vermeğe ve en büyük
mülkiye memurları ile bakanları tutuklama kararlarını onaylamağa yetkili kılmaktadır.
Bu madde Anayasa Mahkemesinin 19/10/1963 günlü, 11535 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 20/ 9/1963 günlü, 1963/59 - 225 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
(Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi - Sayı 2, sayfa 33 - 35)
Kanunun
17. maddesi "elviyei gayrimülhaka" memurlarına ilişkindir. 18. madde
memur dâvalarının öteki dâvaların önüne alınmasını öngörmüştür. 19. madde
yürürlük günü, 20. madde kaldırılan hükümler, 21. madde kanunu yürütme görevi
halandadır.
Yukarıda
hükümleri teker teker açıklanan Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun 8 den 12
ye ve 14 den 21 e kadar olan maddelerinin, uygulanmak bir yana, mahkemenin
bakmakta bulunduğu dâva dolayısiyle mahkemece gözden geçirilmesinin bile söz
konusu olamayacağı ortadadır.
l
den 7 ye kadar olan maddelere gelince : Mahkemenin el koyduğu evre son
soruşturma evresidir. Söz konusu hükümler uyarınca yapılan işlemlerin yer
aldığı evre ise bu evrenin dışında ve bu evreden öncedir.
Bir
başka deyimle Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun l - 7. maddeleri iş mahkemeye
gelmeden önce mahkeme dışındaki yetkililerce uygulanmıştır. Uygulanmamış olsa
işe mahkemenin el koymasına olanak yoktur. Mahkeme yalnızca son soruşturma ile
uğraşacağına göre bu evreye varılabilmesi için mahkeme dışındaki belirli
mercilerce önceden uygulanması zorunlu hükümlerin son soruşturma sırasında o
mahkemece uygulanması elbetteki söz konusu olamaz.
Sanıklar
memur olduğuna ve suç memurluk görevi ile ilgili bulunduğuna göre mahkemenin
sanıklar hakkında usulünce verilmiş bir lüzumu muhakeme karan bulunup
bulunmadığını araştırması tabiidir. Ancak bu araştırma son soruşturma
evresinden önce yalnız mahkeme dışındaki mercilerce uygulanabilecek olan ve
uygulanan hükümlerin mahkemece de uygulanması niteliğini taşımaz. Böyle bir
araştırmada mahkeme Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun "memurların
memurluk görevinden dolayı yahut görevin yerine getirilmesi sırasında oluşan
suçlardan lüzumu muhakemelerine karar verilip mahkemeye sevkedilmek üzere
evrakı ve lüzumu muhakeme mazbatası savcılara verilmedikçe bunların memur
hakkında doğrudan doğruya kovuşturma yapmalarını yasaklayan" 13. maddesi
hükmünü uygulamış duruma geçer. Şu hale göre Memurin Muhakematı Hakkındaki
Kanun yönünden itirazın kapsamı bu yasanın, mahkemenin bakmakta olduğu dâva
gerçekten uygulama durumunda bulunduğu 13. maddesi ile sınırlandırılması
gerekecektir.
Ziya
Önel Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun tümünün ve Celâlettin Kuralmen,
Hakkı Ketenoğlu, Fazıl Uluocak ve Muhittin Taylan aynı yasanın 1., 2., 3., 4.,
5., 6., 7. ve 14. maddelerinin de incelenmesi gerektiğini ileri sürerek bu
görüşe katılmamışlardır.
2-
İtirazın kapsamı (5442 sayılı İl idaresi Kanunu yönünden) :
Ödemiş
Asliye Ceza Mahkemesi 10/6/1949 günlü, 5442 sayılı il idaresi Kanununun 58.,
60., 61. ve 64. maddelerinin Anayasa'ya aykırı olduğu yolundaki iddiayı da
ciddî görmüş ve böylece bu hükümlerin de incelenip Anayasa'ya uygunluk
denetiminin yapılmasını ister duruma geçmiştir.
11
idaresi Kanununun 58. maddesi ilçe idare kurulunun kimlerden oluşacağını
göstermektedir. Bu maddeye göre ilçe idare kurulunun başkanı kaymakam, üyeleri
de tahrirat kâtibi, malmüdürü, hükümet hekimi, millî eğitim memuru, tarım
memuru ve veterinerdir.
60.
madde idare kurullarının alacakları kararların niteliklerini belirlemektir. Bu
maddeye göre kurullar idarî, istişari ve kazaî olmak üzere türlü kararlar
alırlar. İdarî yetkileri kanun ve tüzüklerle kendilerine verilen görevlerdir.
61.
maddede idare kurullarının kazaî, idarî ve istişarî konulardaki görüşmelerinin
mürettep üyenin yarısından bir fazlası olmadıkça yapılamayacağı, oyların
eşitliği halinde başkanın bulunduğu yanın çoğunluğu kazanmış sayılacağı;
üyelerden teşkilât noksanı veya tayin edilmek ve vekili bulunmamak gibi
nedenlerle bir veya ikisi eksik olduğunda bunların mürettep ve belli heyet nisabında
hesaba katılmayacağı hükümleri yer almıştır.
64.
madde ise, idare kurullarının yargı görevi için yaptıkları toplantılarda idarî
davaya esas olan kararı vermiş bulunan idare amirinin üye niteliği ile
toplantıya ve oya katılmasını yasaklamaktadır.
Görülüyor
ki itiraz yoluna başvuran mahkeme, Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun 4.
maddesi uyarınca ilçe idare kurulunun verdiği lüzumu muhakeme kararı üzerine
ancak eline gelebilen bir ceza davası dolayısiyle ilçe idare kurulunun
oluşmasına, göreceği işlere, toplanma ve oylama usullerine ilişkin bir takım
hükümleri de bakmakta olduğu davada uygulayacağı görüşündedir. Oysa bunlar
mahkemelerin değil ancak idare kurullarının toplanmaları ve toplantıları
sırasında uygulayabilecekleri kurallardır. Mahkeme, elindeki davanın kaynağı
bir ilçe idare kurulunun lüzumu muhakeme karan olduğuna göre bu kurulların
nasıl toplanıp çalıştıklarını merak ederek II idaresi Kanununun kimi
hükümlerini gözden geçirebilir. Ancak bu davranış hiçbir zaman o hükümlerin
mahkemece uygulanması niteliğini taşımaz.
Öte
yandan yukarıda açıklandığı üzere (IV/I) Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun
sanık memurlara ilişkin soruşturma kâğıtlarını inceleyerek lüzumu muhakeme veya
men'i muhakeme kararı verme yetkisini idare kurullarına tanıyan 4. maddesinin
mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulayacağı hükümlerden olmadığı sonucuna
varıldığına göre 11 idaresi Kanununun bu kurulların oluşmasına, görevlerine,
toplanma ve oylama usullerine ilişkin maddelerinin mahkemenin uygulayacağı
hükümlerden bulunup bulunmadığı üzerinde durulmasına artık yer olmayacağı da
ortadadır. Şu duruma göre 5442 sayılı Kanunun mahkemenin Anayasaya uygunluk
denetimi için Anayasa Mahkemesine getiremeyeceği açıkça beliren 58., 60., 61.
ve 64. maddelerinin inceleme kapsamı dışında bırakılması zorunlu bulunmaktadır.
3-
İtirazın kapsamı (657 sayılı Devlet Memurları Kanunu yönünden) :
İtiraz
yoluna başvuran mahkeme 14/7/1965 günlü, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun
27. maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğu yolundaki iddiayı da ciddi görmüştür.
657
sayılı Kanunun 27. maddesi Devlet memurlarının greve karar vermelerini, grev
tertip etmelerini, ilân etmelerini, bu yolda propaganda yapmalarını, herhangi
bir greve veya grev teşebbüsüne katılmalarını, grevi desteklemelerini veya
teşvik etmelerini yasaklamaktadır.
Mahkemenin
bakmakta olduğu ceza dâvasının sanıkları hakkında görevli ilçe idare kurulu
Türk Ceza Kanununun 236. maddesine göre lüzumu muhakeme kararı vermiştir. Bu
madde "Devlet memurlarından üç veya daha çok kimsenin daha önce aralarında
uyuşup kararlaştırarak usul ve nizama aykırı biçimde memuriyetlerini
bırakmalarını" suç haline getirmiş ve ceza tehdidi altına koymuştur.
1/7/1926 günü yürürlüğe giren 1/3/1926 günlü, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun-ki
bu kanun Türkiye Büyük Millet Meclisince 18/3/1926 günlü, 788 sayılı Memurin
Kanunundan dahi önce kabul edilmiştir. - Memurlara ilişkin bir suçu ve cezasını
belirleyen söz konusu 236. maddesinin 14/7/1965 günlü, 657 sayılı Kanunun 27.
maddesindeki grev yasağının müeyyidesi olduğu düşünülemez. 657 sayılı Kanunun
27. maddesinde "Grev" deyiminin memurlar yönünden bir tanımlanmasına
gidilmeyerek bu eylemle Türk Ceza Kanununun 236. maddesinde unsurları açıklanan
suç arasındaki ilişki derecesi ve niteliği ortaya konulmadığı gibi yine 236. maddeye
herhangi bir göndermede de bulunulmamıştır. Şu hale göre mahkeme, 657 sayılı
Kanunun 27. maddesini bakmakta olduğu dâvada, ne kendiliğinden ne de sanıkların
eylemine uygun görüldüğü lüzumu muhakeme kararında açıklanan Türk Ceza
Kanununun 236. maddesi dolayısiyle uygulayacak durumda değildir. Böylece 657
sayılı Kanunun, mahkemenin Anayasa'ya uygunluk denetimi için Anayasa
Mahkemesine getiremeyeceği açıkça beliren 27. maddesinin inceleme kapsamı
dışında bırakılması gerekmektedir.
Fazlı
Öztan, Celâlettin Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu ve İhsan Ecemiş bu görüşe
katılmamışlardır.
4-
İtirazın kapsamı (624 sayılı Devlet Personeli Sendikaları Kanunu yönünden):
İtiraz
yoluna başvuran mahkeme 8/6/1965 günlü, 624 sayılı Devlet Personeli Sendikaları
Kanununun 14. maddesinin f bendinin Anayasaya aykırı olduğu yolundaki iddiayı
da ciddî görmüştür.
624
sayılı Yasanın 14. maddesi Devlet personeli teşekküllerine yasak edilen
eylemlere ilişkindir. Yasak eylemler arasına bu maddenin f bendi ile "Grev
teşebbüs ve faaliyetlerini destekleyici davranışlarda bulunmak" eylemi de
katılmıştır.
Daha
önce bir iki kez değinildiği üzere mahkemenin bakmakta olduğu ceza dâvası
öğretmen boykotuna katılmak ve özürsüz derslere girmemek eyleminden sanık
ondört öğretmen hakkındadır. Bu davada herhangi bir Devlet personeli teşekkülü
ile ilgili bir kovuşturma söz konusu değildir. Öte yandan 624 sayılı Yasanın
14. maddesinin f bendi üzerinde, yukarıda (IV/3) bölümünde söylenenler ayrıca
ileri sürülebilir. Bu bendin, mahkemenin elindeki dâvada uygulayacağı
hükümlerden olmadığı apaçık ortadadır.
Şu
duruma göre 624 sayılı Kanunun 14. maddesinin mahkemenin Anaysaya uygunluk
denetimi için Anayasa Mahkemesine getiremeyeceği böylece beliren f bendinin
inceleme kapsamı dışında bırakılması gerekli bulunmaktadır.
5-
İnceleme konusunun sınırlanması :
Yukarıdan
beri açıklanan nedenlerle işin esasının, mahkemenin bakmakta olduğu dâvada
uygulama durumunda bulunduğu Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun 13. maddesi
ile sınırlı olarak incelenmesine;
Ziya
Önel'in Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun tümünün ve Celâlettin Kuralmen,
Hakkı Ketenoğlu, Fazıl Uluocak ve Muhittin Taylan'ın aynı kanunun 1., 2., 3.,
4., 5., 6., 7. ve 14. maddelerinin;
Fazlı
Öztan, Celâlettin Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu ve İhsan Ecemiş'in ayrıca 657
sayılı Kanunun 27. maddesinin de;
İncelenmesinin
gerektiği yolundaki karşı oylariyle ve oyçokluğu ile 3/7/1970 gününde karar
verilmiştir.
V-
Esasın incelenmesi :
İtirazın
esasına ilişkin rapor, Cumhuriyet Savcılığı aracılığı ile gelen Ödemiş Asliye
Ceza Mahkemesinin 12/6/1970 günlü, 1970/233 sayılı yazısı ve ekleri, (Sınırlama
kararı uyarınca) Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülen hüküm, Anayasa'ya
aykırılık görüşüne dayanaktık eden Anayasa maddeleri; bunlarla ilgili
gerekçeler ve başka yasama belgeleri; konu ile ilişkisi bulunan öteki metinler
okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
l-
Anayasa'ya aykırılık iddiasının daha önceki itirazlar dolayısiyle incelenmiş bulunması
durumu :
Memurin
Muhakematı Hakkındaki Kanunun 13. maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğu yolundaki
iddia daha önce 1965/18, 1967/14 ve 1968/14 esas sayılı işler dolayısiyle
incelenmiş; hükmün Anayasaya aykırı olmadığı ve itirazın reddi 11/10/1965, 14/11/1967
ve 26/9/1968 günlerinde 1965/53, 1967/36 ve 1968/35 sayılarla karara
bağlanmıştı.
Görüşmelerin
başında Nuri Ülgenalp ve Muhittin Gürün şu duruma ve Anayasa'nın Anayasa
Mahkemesi kararlarının kesinliğini ve bağlayıcılığını saptayan 152. maddesi hükmüne
göre konunun yeniden incelenemeyeceğini ileri sürmüşlerdir.
Anayasa'nın
152. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi kararlan kesindir. Kesin yargı kararı,
kararı veren mahkemece veya başka bir yargı yerince yeniden incelenip
değiştirilmesi olanağı bulunmayan karar demektir. Anayasa Mahkemesinin
Anayasa'ya aykırılık iddialarına ilişkin kararları Anayasa'nın 149. veya 151.
maddelerine dayanılarak yapılmış belli istemler üzerine verilebileceğinden her
kararın kesinliği de o kararın verilmesini gerektiren belli dava veya itiraz
açısından söz konusu olabilir. Bu durumun sonucu olarak belirli bir dava veya
itirazın karara bağlanması aynı konuda bir başka dava veya itirazın Anayasa
Mahkemesine gelmesine veya incelenmesine engellik edemez.
İptal
kararlariyle dava veya itirazın reddine ilişkin kararlar arasında açık bir
ayırım vardır. İptal kararlan karar gününde ve ayrıca yürürlük günü
belirtilmişse o günde iptal konusu hükümleri yürürlükten kaldırır. İptal
dolayısiyle artık yürürlükte bulunmayan bir kanunun Anayasa'ya aykırılığı ileri
sürülemeyeceğine göre böylece çözülmüş konuların bir daha mahkemeye gelmesi
düşünülemez. Gelse de yeniden incelenmesinin gereği ve konusu olmaz ve iş karar
verilmesine yer bulunmadığı yolunda bir sonuçla kapanır. Davanın veya itirazın
reddi ile sonuçlanmış kararlara konu olan hükümler ise yürürlükte kalmış ve
kararlar belirli durumlara ve koşullara dayanmakta bulunmuştur. Kararın
bağlayıcılığı da bu kapsam içinde, belirli bir dava ve itiraz bakımındandır.
Durumların ve koşulların değişmesi halinde sonucun da değişik olması gerekir.
Böyle bir değişmenin bulunup bulunmadığı ise ancak yeni dava veya itirazın
incelenmesi sonunda anlaşılabilir.
Bir
dava veya itiraz redle sonuçlanırsa aynı konuda gelecek başka davaların ve
itirazların incelenemiyeceği yolunda bir görüş kimi hükümlere dokunulmazlık
tanımak, bu hükümler hakkında özellikle yargı mercilerinin yetkilerini
kullanmalarını önlemek, hukukî görüşlerini dondurup kalıplaştırmak olur.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın böyle bir ereği bulunduğu düşüncesini
destekliyecek, doyurucu bir kanıtın ileri sürülmesi olanaksızdır.
Şu
duruma göre inceleme konusu hükmün daha önceki itirazlar dolayısiyle
denetlenmiş ve Anayasa'ya aykırı görülmeyerek itirazların reddine karar
verilmiş bulunmasının konunun 1970/34 esas sayılı dosyada yeniden ele
alınmasına engellik edemeyeceğine Nuri Ülgenalp ve Muhittin Gürün'ün karşı
oylariyle ve oyçokluğu ile karar verilerek Anayasa'ya aykırılık sorununun
görüşülmesine geçildi.
2-
Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun 13. maddesinin Anayasa'ya aykırı olup
olmadığı sorunu :
Doğrudan
doğruya Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun 13. maddesinin Anayasa'ya aykırı
olup olmadığının tartışılmasına geçmeden önce bu yasanın getirdiği düzen
üzerinde durulmasında ve Anayasa Mahkemesinin geçmişteki konuya ilişkin
kararlarında söylenenlerin özetlenerek hatırlatılmasında yarar vardır.
Bilindiği
üzere Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun, en başta memurların memurluk
görevinden doğan veya memurluk görevini yerine getirme sırasında işlenen
suçların mahkemeye gelmeden önceki evrede, kovuşturulması usulünü düzenleyen
bir yasadır. Yasanın işin mahkemeye gelmesinden sonraki evresini ilgilendiren
ancak birkaç maddesi vardır. (14., 15., 18. maddeleri gibi.) Bunlar da ayrıntı
niteliğinde hükümlerdir.
Kanun,
memurluk görevinden dolayı veya bu görevin yerine getirilmesi sırasında suç
işleyen memur hakkında Cumhuriyet Savcılarının doğrudan doğruya kovuşturma
yapamıyacağı ilkesini koymuştur. (Madde 13). Böyle bir suç dolayısiyle kamu
davası açılabilmesi için, memur hakkında yine bir memurca soruşturma yapılması,
memurlardan oluşmuş bir kurulca lüzumu muhakeme kararı verilmesi ve kararın
kesinleşmesi gerekmektedir.
Bir
suçun mahkemeye gelmesinden önceki evre, genel olarak, hazırlık soruşturması ve
ilk soruşturma işlemini kapsar. Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunda bu
işlemler birleştirilmiş ve adına eski deyimle "tahkikatı iptidaiye"
denilmiştir. Bu yasanın koyduğu usulün adlî usuldekinden asıl değişik yönü ilk
soruşturmayı yapanla soruşturma sonucunu karara bağlayan mercilerin ayrı ayrı
oluşudur.
Memur
suçlarından dolayı yapılacak ilk soruşturmanın idare mercilerine bırakılmasında
Anayasa'ya aykırılık olup olmadığının araştırılması için önce ilk soruşturmanın
niteliği üzerinde durulması ve Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunla düzenlenen
usulün yargı yetkisine müdahaleyi oluşturup oluşturmadığının incelenmesi
gerekir. Yargı yetkisinin ne olduğu hususunda ceza yargılaması usulü
hükümlerine ve kuramlarına gidilmesinin yeri yoktur. Çünkü Anayasa kendi yönünden
bu sorunu çözmüş ve 7. maddesinde "yargı yetkisi Türk Milleti adına
bağımsız mahkemelerce kullanılır" diyerek mahkemelerin gördüğü işler
dışında yargı yetkisi kavramının yeri olmadığına işaret etmiştir. Ceza
Mahkemeleri Usulü Kanunu uyarınca ilk soruşturma sorgu hakimlerince
yapılmaktadır. Sorgu hâkimlerinin mahkeme niteliğinde olmadığı ise Anayasa
Mahkemesinin içtihadı ile desteklenen bir vakıadır. Böylece ilk soruşturmanın
yargı yetkisinin tekeline giren bir işlem olmadığı kendini göstermektedir.
Öte
yandan ilk soruşturmanın hâkimlerce yapılmasını ve karara bağlanmasını zorunlu
kılan bir Anayasa hükmü yoktur. Anayasa herhangi bîr konuda buyurucu yahut
yasaklayıcı bir ilke getirmemişse bunun düzenlenmesini kanun koyucunun
takdirine bırakmış demektir. Öyle ise söz konusu kanunun memur suçlarının
soruşturulmasında hâkim olmayan kimselere yetki tanımış bulunması Anayasa'nın
verdiği takdir hakkının Anayasa'ya aykırı düşmeyen bir biçimde kullanılmasından
başka bir nitelik taşımaz.
İlk
soruşturma sırasında görülmesi yalnızca hâkimlerin yetkileri içinde bulunan
işler elbette ki çıkabilir. Kişi dokunulmazlığını (Anayasa- Madde 14), özel
hayatın gizliliği (madde 15), konut dokunulmazlığını (madde 16), haberleşme
hürriyetini (madde 17) ilgilendiren işlemlerde bulunulması gerekebilir. Ancak
Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunda bu konularda idare mercilerine açıkça bir
hâkim gibi karar alma yetkisi tanıyan bir hüküm (16. madde dışında) yoktur.
Kimi durumlarda idare kurullarını tutuklama kararı vermeğe ve en büyük mülkiye
memurları ile bakanları bu kararları onaylamağa yetkili kılan 16. madde ise
Anayasa Mahkemesince 1963 yılında iptal edilmiştir.
Kanunda
bu yetkiyi dolaylı ve üstü kapalı olarak veren hükümler de yer almamıştır.
Esasen kanunda izlenen yol buna elverişli değildir. Çünkü hâkimlere özgü bir
yetkinin idare mercilerine aktarılması söz konusu olunca bu olanağı kanun
yapıcı dolaylı değil, doğrudan doğruya ve açık hükümle sağlama yoluna
gitmiştir. 16. madde bu tutumun bir örneğidir.
Ancak
ilk bakışta böyle bir sanıyı uyandırması olasılığı bulunan, fakat üzerinde
biraz durulunca kavram ve kapsamları kolayca açıklanabilen birkaç hüküm ileri
sürülebilir. Bunlar da "Usulü Muhakematı Cezaiye Kanununa tevfikan......
tahkikatı iptidaye icra edileceği" (madde 2), "Lüzumu mahkeme
mazbatasının müstantik kararnamesi mahiyetinde olduğu" (madde 5) ve
"tahkikatı iptidaiye icrasında ve lüzum veya men'i muhakemeye ait
muamelâtta işbu kanunda musarrah olmıyan hususta usulü muhakematı cezaiye
ahkâmına tevfiki hareket olunacağı" (madde 6 ) yolundaki anlatımlardır.
Lüzumu
muhakeme mazbatasının sorgu hâkimi kararı niteliğinde sayılması durumu, açık
hükümle ayrıca yetki verilmedikçe bu belgeyi düzenleyen merciin sorgu hâkiminin
tüm yetkileriyle donatıldığı sonucunu doğuramaz. Yapılan işe ilk soruşturma
adını takan ve bu iş sırasında ceza muhakemeleri usulü hükümlerine uyulacağını
açıklayan hükümler ise, söz konusu kanunun hâkimlere özgü yetkilerin idare
mercilerine aktarılması gerektiğinde izlediği, yukarıda değinilen, yola göre,
hele Anayasa'nın buyurucu ilkeleri bir yanda dururken Ceza Mahkemeleri Usulü
Kanununun ilk soruşturma sırasında yapılmasını öngördüğü her işlemin idare
mercilerince doğrudan doğruya yürütülmesine cevaz verildiği yolundaki bir
yoruma dayanabilir nitelikte değildir.
Soruşturma
sırasında Anayasa'nın yalnız hâkimlere tanıdığı yetkilere ilişkin bir işlem söz
konusu olursa idare mercileri elbette ki gerekli kararları hâkimlerden
alacaklardır. Arada sırada tersine uygulamalar yer almışsa bu Memurin
Muhakematı Hakkındaki Kanunun değil ancak uygulamaların Anayasa'ya aykırılığını
gösterir ve Anayasa'ya uygunluk denetimi bakımından o kanun hükümlerinin
değerlendirilmesinde böyle yanlış bir tutumun etkisi olacağı düşünülemez.
Cumhuriyet
Savcısınca ileri sürülen ve itiraz yoluna başvuran mahkemece de benimsenen
gerekçede değinildiği için burada 7188 sayılı Kanunun 1. maddesindeki
başkâtiplere sorgu hâkimlerine vekâlet etme yetkisi tanıyan hükmün Anayasa
Mahkemesince 1965 yılında iptal edilmiş olması üzerinde kısaca durulacaktır.
7188 sayılı yasa başkâtiplere sorgu hâkimi vekilliğini vermekle bunları sorgu
hâkimlerinin tüm yetkileriyle donatmış olmakta idi. Böylece hâkim olmayan bir
kimsenin yalnız hâkimlere özgü yetkileri kullanmasına yol açılmış bulunuyordu.
Hükmün iptal edilmesi bu yüzdendir. Oysa yukarıda belirtildiği üzere memurlar
hakkında ilk soruşturma yapan mercilere kanunla böyle bir yetki tanınmış
değildir. Arada bu bakımdan hiç bir benzerlik bulunmamaktadır.
Tabiî
hâkim sorununa gelince : Anayasa bir kimseyi tabiî hâkiminden başka bir merci
önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler
kurulmasını yasaklamaktadır, (madde 32). Memurlar hakkında ilk soruşturma yapan
ve bunun sonucunu karara bağlayan mercilerin yargılama yetkisi yoktur; gördükleri
iş de yargılama yetkisine girmektedir. Esasen kanun memurların yargılanmalarını
açık bir hükümle (madde 1) adliye mahkemelerine, yani tabiî hâkime bırakmıştır.
Öte yandan memurin muhakematı usulünde öngörülen merciler hâkim niteliğinde ve
yetkisinde bulunmadığı için, bunların bağımsız olmayışları Anayasa'nın 132.
maddesi ile de çelişkiye düşmeyecektir.
Suçlu
memurlar hakkındaki soruşturmanın ayrı bir usule bağlanmasının kanunlar önünde
eşitlik ilkesi ile çeliştiği de düşünülemez.
Anayasa'nın
eşitlik ilkesini belirleyen 12. maddesinin birinci fıkrası hükmü incelendikte
görülecektir ki Anayasa'nın mutlak olarak yasakladığı gerçek kişilerin kanun
karşısında dillerine, ırklarına, cinsiyetlerine, siyasî düşüncelerine, felsefî
inançlarına, din ve mezheplerine göre değişik muamele görmeleridir. Bunların
dışında kanun önünde eşitlik ancak niteliklerde benzerlik halinde söz konusu
olabilir. Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun memurlara ilişkin bir yasadır.
Yalnızca memurlara uygulanan yasalarla memur olmayanların bir eşitlik ilişkisi
düşünülemez.
Öte
yandan söz konusu yasa, memurlara bir zümre, bir sınıf olarak imtiyaz tanımakta
değildir. Kanunun sağladığı memurun Şahsı değil memurluk görevi bakımından bir
çeşit teminattır. Bu da kamu hizmetinin iyi işlemesi için düşünülmüş,
düzenlenmiştir. Memur, gördüğü hizmet yüzünden sık sık isnat ve iftiralara
uğrayabilir. Kendisine memuriyetle ilgili suç isnat edilen her memurun hemen
adliyeye sevkedilmesi hem memurları tedirgin ederek hizmeti aksatır; hem de
hizmetin yürütülüşü üzerinde bir takım haksız kuşkulara yol açabilir. Bu çeşit
iddiaların önce kamu hizmetinin gereklerini ve memurluk psikolojisini iyi bilen
kimselerin süzgecinden geçirilmesi ve ortada kovuşturmaya değer bir eylem
kaldığında işin mahkemenin eline bırakılması, kamu hizmetinin yararına bir
tedbirdir ve kanuna getirilen düzenin sağladığı da budur.
Anayasa'da
memurların görevlerine ilişkin suçlarından dolayı soruşturma yapılmasının özel
kanunla düzenlenmesini buyuran bir hüküm bulunmadığı doğrudur. Ancak yasaklayan
bir hükmün de olmadığı ortadadır. Yukarıda da değinildiği üzere Anayasa her
hangi bir konuda buyurucu yahut yasaklayıcı bir ilke getirmemişse o kanun
düzenlenmesni, Anayasa'nın öteki kurallarına aykırı; düşmemek şartiyle, kanun
koyucunun takdirine bırakmış demektir
Memurlar
hakkında soruşturma yapanların ve soruşturma sonucunu karara bağlayanların
Cumhuriyet savcıları gibi teminatlı kimseler olmayışı dolayısiyle Memurin
Muhakematı Hakkındaki Kanunla getirilen soruşturma düzeninin memurların lehinde
değil aleyhinde olduğu da ileri sürülebilir. Cumhuriyet savcılarının teminat
bakımından memurlara göre ne derece üstün oldukları tartışma götürür bir
konudur. Bu durum bir yana, Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun öngördüğü
soruşturma düzeninde asıl önemli olan ve memurlardan yana sayılması gereken
husus soruşturma görevlilerinin sanıkların meslektaşları olmaları, başka
deyimle kamu hizmetinin gereklerini ve memurluk psikolojisini iyi bilecek
mevkilerde bulunmalarıdır. Kimi durumlarda, bir işin adliyenin eline gelmeden
önce, sanığın kendi meslektaşlarından veya eşitlerinden oluşuna süzgeç veya engellerden
geçirilmesi öteden beri sanık bakımından bir çeşit teminat sayılagelmiştir.
Seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyesinin kendi meclisinin kararı olmadıkça tutulamaması, sorguya
çekilememesi tutuklanamaması ve yargılanamaması (Anayasa - madde 79);
Cumhurbaşkanının vatan hainliğinden dolayı Türkiye Büyük Millet Meclisi
birleşik toplantısı karariyle suçlandırılmadan Yüce Divana sevkedilememesi
(madde 99); Başbakan veya bakanlar hakkındaki soruşturmanın her iki meclisten
eşit sayıda verilecek üyelerden kurulu komisyonca yürütülmesi ve birleşik
toplantıda sevk kararı verilmedikçe Yüce Divana götürülememeleri (madde 90);
Anayasa Mahkemesi başkan ve üyelerinin görevlerinden doğan veya görevleri
sırasında işledikleri suçlar için ancak Anayasa Mahkemesi karariyle soruşturma
açılabilmesi ve soruşturmanın bu mahkemenin üç üyesi tarafından yürütülmesi
(22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanun - madde 52); Yüksek Hâkimler Kurulu bölüm
başkanı ve üyelerinin aynı nitelikteki suçlarından dolayı haklarındaki
soruşturmanın Yüksek Hâkimler Kurulu Başkanınca, Kurul Başkanı hakkında
Yargıtay Birinci Başkanınca yapılması 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanun - madde
56); Danıştay başkanları ve üyeleriyle Başkanunsözcüsünün aynı nitelikteki
suçlarından dolayı Danıştay Birinci Başkanının seçeceği bir daire başkanı ile
iki üyeden oluşacak kurulca soruşturma yapılması (24/12/1964 günlü, 521 sayılı
Kanun - madde 147) yasalarımızda yer almış hükümler gereğidir. Bu örnekleri
daha da çoğaltmak mümkündür. Kaldı ki 521 sayılı Danıştay Kanununun 22., 49/e.
ve 54. maddelerinin incelenmesinden anlaşılacağı üzere Memurin Muhakematı
Hakkındaki Kanun uyarınca yapılacak işlemlerin büyük bir bölümü üzerinde
Danıştay ikinci Dairesi ve idarî Daireler Kurulu söz ve karar sahibidir.
Yukarıdan
beri açıklananlar Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunla getirilen soruşturma
düzeninin Anayasa'ya aykırı yönü bulunmadığını açıkça gösterir. Yanlan bu
sonuca göre kapsadığı hükmün niteliği de gözönünde tutulunca Memurin Muhakematı
Hakkındaki Kanunun 13. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığı ve itirazın
reddine karar verilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Hakkı
Ketenoğlu, Recai Seçkin, Kâni Vrana ve Şevket Müftügil bu görüşe
katılmamışlardır.
VI-
SONUÇ:
Daha
nceki sınırlama karan uyarınca incelenen Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun
13. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine Hakkı
Ketenoğlu, Recai Seçkin, Kani Vrana ve Şevket Müftügil'in karşıoylariyle ve
oyçokluğu ile 22/12/1970 gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkanvekili
Lütfü
Ömerbaş
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Celalettin
Kuralmen
|
Üye
Fazıl
Uluocak
|
|
|
|
|
Üye
Sait
Koçak
|
Üye
Avni
Givda
|
Üye
Nuri
Ülgenalp
|
Üye
Şahap
Arıç
|
|
|
|
|
Üye
Recai
Seçkin
|
Üye
Ahmet
Akar
|
Üye
Halit
Zarbun
|
Üye
Kani
Vrana
|
|
|
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Şevket
Müftügül
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
KARŞIOY
YAZISI
I-
Sayın Recai Seçkin'in yazdığı karşı oya katılıyorum.
II-
İtiraz konusu olan hükümlerin sınırlandın iması sırasında inceleme dışı
bırakılan 657 sayılı Kanunun 27. maddesi için de aşağıdaki sebeplerle karşıyım.
Asliye
Ceza Mahkemesine açılan davaya esas olarak gösterilen Ceza Kanununun 236.
maddesi ile "Devlet memurlarından 3 veya daha çok kimsenin daha önce
aralarında uyuşup kararlaştırarak usul ve nizama aykırı biçimde memuriyetlerini
bırakmaları" eylemi suç sayılmıştır. Grev eylemi de belirli maksatlar için
topluca işi bırakmakta. Memurlara bu hak tanınmadığından bu yasağa ay kın
eylemin Ceza Kanununun 236. maddesinin taşıdığı müeyyide ile cezalandırılmasına
gidilmesi ve bu maddeye dayanan davaya .bakan mahkemenin 657 sayılı Kanunun 27.
maddesini de uygulaması mümkündür. Bu nedenle işbu maddenin mahkemenin tadbik
edemiyeceği hüküm olarak kabul edilmesini yerinde bulmamaktayım. Her iki
sebeple karara karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
1-
Kendisine ilçe yönetim kurulu karariyle bir ceza davası gelen asliye ceza
mahkemesi, ilk önce o davanın hukuka uygun biçimde açılmış olup olmadığını
incelemek ile ödevlidir. Böyle bir inceleme ise, ister istemez ilçe yönetim
kuruluna bu işte yetki tanıyan yasa kuralının ve onun işlem yaparken
uygulamakla ödevli bulunduğu yasa kurallarının asliye ceza mahkemesince dahî
uygulanmasını gerektirir. Bir hukuk işlemi yapan bîr yerin veya mahkemenin o
işleme ilişkin hukuk kurallarım uygulaması zorunlu olduğu gibi bir resmî
kuruldan kendisine gelen bir davanın hukuka uygun biçimde açılmış olup
olmadığını inceleyen bir mahkemenin dahi o resmî kurulca daha önce incelenmiş
bulunan kuralları yeniden incelenmesi ve sonuç olarak uygulaması zorunludur.
Gerçekten, asliye ceza mahkemesi, ilçe yönetim kurulunca daha önce uygulanmış
bulunan veya o kurula yargı görevi veren kuralları dahi yeniden uygulamadıkça
davanın hukuka uygun olarak açılmış bulunup bulunmadığı konusunda bir sonuca
varamaz. Bu nedenlerle memurlar yargılamasına ilişkin 1329 tarihli Yasa'nın l.,
2., 3., 4., 5., 6., 7. maddesinin dahi asliye ceza mahkemesinin uygulayacağı
kurallardan sayılması gerekli iken inceleme dışı bırakılması doğru değildir.
Sözü
edilen Yasa'nın 14. maddesi ise son soruşturma sırasında belirecek duruma göre
mahkemenin uygulayabileceği kurallar arasına girebileceğinden onun dahi
inceleme dışı bırakılması, hukuka uygun görülemez.
2-
a) Memurlar Yasası'nın esas yönünden inceleme konusu edilen 13. maddesi
okunduğunda görüleceği üzere bu maddenin metni Yasa'nın daha önceki maddelerine
açıkça göndermede bulunmaktadır. Çünkü sözü edilen maddede o yasa uyarınca
verilmiş yargılama yapılması kararı bulunmadıkça yine anılan Yasa'nın 1.
maddesinde gösterilen suçlardan ötürü savcıların dava açamıyacakları kuralı
konulmuştur. Bu duruma göre 13. maddenin Anayasa açısından değerlendirilmesi
için, daha önceki maddelerle benimsenmiş bulunan soruşturma ve karar verme
düzeninin dahi incelenmesi hukukî bir zorunluluktur.
b)
Çoğunluk kararında ilk soruşturmanın yargı yetkisi ile zorunlu olarak ilgili
bir işlem bulunmadığı ve adlî yargıdaki sorgu hâkimlerinin (mahkeme) durumunda
sayılamıyacağı ilkesine dayanılmaktadır. Bundan önce Mahkememiz çoğunluğunca bu
yolda verilmiş bir çok kararlara ilişkin karşıoy yazılarımızda da "örneğin
26/9/1968 günlü Esas 1968/14, Karar 1968/35 sayılı Karar - 18/4/1970 günlü,
13475 sayılı Resmî Gazete - Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi Sayı: 7, Sahife
69-73; 24/10/1967 günlü, Esas 1967/31, Karar 1967/34 sayılı Karar - 6/1/1968
günlü, 12793 sayılı Resmî Gazete - Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi Sayı : 5,
Sahife : 153-160) Çok ayrıntılı olarak açıkladığımız gerekçelere göre sorgu
hâkimleri dahi yargı yetkisini kullanan hâkimlerdir ve ilk soruşturma dahi
yargı yetkisinin kullanılmasını gerektiren bir işlemler bütünüdür. Bu
gerekçeler şöylece özetlenebilir:
aa -
Anayasa'nın hazırlık çalışmalarında ve özellikle Temsilciler Meclisinde ileri
sürülen görüşlere göre bütün yurttaşlara Anayasa Mahkemesine başvurarak
yasaların Anayasa'ya aykırılığından ötürü iptal karan isteme yetkisi tanınmış
değildir. Ancak bir dava dolayısiyle bu iddiayı hâkime karşı ileri sürerek işi
Anayasa Mahkemesine yollatmak yetkisi tanınmış ve böylece hem yurttaşa
Anayasa'ya aykırı bir kuralın uygulanması yolu kapatılmış hem de herkesin
Anayasa Mahkemesine iş getirmesinin doğuracağı sakıncalı durum önlenmiştir.
Bundan başka hâkim Anayasa'nın 132. maddesi uyarınca her dava veya işte ilk
önce Anayasa'yı uygulamakla' ödevli olduğundan Anayasa'ya aykırılık durumunda
işi Anayasa Mahkemesine göndermek yetkisi ile donatılmıştır ve üç ay içinde
Anayasa Mahkemesinden karar gelmezse sorunu kendisi belli dava açısından
çözümleyip elindeki davayı sonuçlandırmakla yükümlü kılınmıştır. Sorgu hâkimi
de elindeki davada hukuk kurallarını uygulayıp kararlar vermekle yükümlü
olduğuna göre onun da Anayasa Mahkemesine başvurma yetkisi ile donatılmış
olması, Anayasa'nın 132. maddesinin kurduğu düzenin gereklerindendir.
Davaya
bakmak, onu sonuçlandırmak için incelemek demektir. Yoksa davanın esasını
karara bağlamak için incelemek değildir.
bb -
Anayasamızda hâkim ve mahkeme sözleri, çoğu kez, eş anlamı sözler olarak
kullanılmıştır; örneğin Anayasa'nın 32. maddesindeki tabiî hâkim, tabiî mahkeme
başka, deyimle olağan mahkeme, 132/3 deki. mahkeme kararlan, hâkim kararlan;
22/6 daki mahkeme, hâkim; geçici 9. maddenin birinci fıkrasındaki mahkeme,
hâkim; 14., 15., 16., 17., ve 27. maddelerin ikinci fıkralarındaki hâkim,
mahkeme anlamına gelmektedir. Buna göre Anayasa'nın 151. maddesindeki mahkeme
sözcüğünün de hâkim yerine kullanıldığı kabul edilebilir. Bu, o denli doğrudur
ki anılan maddede (Mahkeme) yerine (Hâkim) denilseydi anlamda hiç bir
değişiklik olmayacaktı.
cc -
Anayasa'nın 136. maddesinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri ile
işleyiş ve yargılama yönetimlerinin yasa ile düzenleneceği buyruğu vardır. Yasa
koyucu, Ceza Yargılama Usulü Yasasında bu anayasal buyruğu yerine getirerek
hazırlık soruşturmasını ve dava açma yetkisini savcılara, ilk soruşturma
yaparak yargılamanın önlenmesine veya on soruşturmanın açılmasına karar verme yetkisini
ise sorgu hâkimlerine vermiştir. Sorgu hâkimleri, son soruşturmanın açılmasına
yer olmadığına yani yargılamanın önlenmesine veya davanın düşmesine karar
vererek davanın esasını çözümlerler, bu kararlar kesin hüküm sonucu doğurur.
Ceza Usulü Yasasının değişik 204. maddesindeki (Sorgu hâkimi muhakemenin
men'ine karar verip de bu karar katileştikten sonra dava, ancak yeni vakaların,
yeni delillerin meydana çıkması halinde tekrar açılabilir.) kuralı da son
soruşturma açılmaması karariyle davanın sonuçlandığını açık ve seçik olarak
bildirmektedir.
çç -
İlk soruşturma, son soruşturmaya yer olmadığına karar vererek davanın esasını
sonuçlandırma yetkisini dahi kapsadığına göre böyle bir kararın yalnızca
hâkimlerce verilebileceği açıktır ve çünkü, yargı yetkisi, hukukun nitelikçe
bir davayı inceleyip sonuçlandırma yetkisidir. Anayas'nın 7. maddesiyle yargı
yetkisi bölümünde bu kavram bu anlamda kullanılmıştır.
c)
1329 tarihli Memurları Yargılama Yasasının 4. maddesi uyarınca son
soruşturmanın açılması kararını veren ilçe yönetim kurulunu oluşturan kişiler
savcı veya hâkim durumunda bulunmayan memurlardır. Bundan başka sözü edilen
Yasanın 2. maddesi uyarınca soruşturmayı yapan kişiler dahi yine savcı veya
hâkim durumunda bulunmayan memurlardır; oysa öbür yurttaşlar bakımından
hazırlık soruşturmasını yapıp kamu davası (Ceza davası) açan görevliler
savcılar olup ilk soruşturma yapıp son soruşturmanın açılması kararını veren
görevliler ise hâkimlerdir. Bütün memurlar için yalnızca Anayasa'nın 118.
maddesinde disipline aykırı suçu kendisine açıkça bildirilip verilecek belli
süre içinde yazılı savunması alınmaksızın disiplin cezası verilmeme güvencesi
tanımış iken savcılara Anayasa'nın 137. maddesinde bundan daha çok geniş
kapsamda bir güvenç hele hâkimler için Anayasa'nın 132. maddesi uyarınca
bağımsızlık, 133. maddesi uyarınca hâkimlik teminatı denilen çok geniş bir
güvence tanınmıştır.
Demek
ki memurların, işledikleri suçlarda soruşturma yapan ve işi mahkemeye yollayan
görevlilerin hukukça sınırlı bir güvenceden yararlanmalarına karşılık öbür
yurttaşlar için hazırlık soruşturması yapıp dâva açan savcılar memurlarınkine
göre daha geniş ve daha etkin bir anayasal güvenceden yararlanan görevliler,
ilk soruşturma yaparak işi mahkemeye gönderen hâkimler ise, bağımsızlık ve hâkimlik
güvencesi ile donatılmış görevlilerdir. Oysa Memurları Yargılama Yasası,
çoğunluk kararında da belirtildiği üzere, hazırlık ve ilk soruşturmayı
savcılara ve sorgu hâkimlerine yaptırmayarak memurları daha güvenceli bir
durumda bulundurma ereği ile konulmuştur. Anayasa'mızın savcılar ve hâkimler
bakımından öngördüğü yeni düzen, memur suçlarında memurların kaderini savcı ve
sorgu hâkimlerine göre güvencesiz durumda bulunan memurların işlem ve
kararlarına bağlama sonucunu doğurmuştur, başka deyimle onları öbür
yurttaşlardan daha az güvenceli bir duruma sokmuştur. Memurları ve dolayısiyle
kamu işlerinin görülmesini güvence altına almak isteyen özel yasanın bugünkü
hukukî durumda memur olan ve olmayan yurttaşlar arasında ortaya çıkardığı bu
ayırım, hiçbir toplumsal veya hukuksal nedenle haklı gösterilemez ve bundan
ötürü, Anayasa'nın 12. maddesinde öngörülen yasa karşısında eşitlik ilkesine
aykırıdır. İmdi, Memurları Yargılama yasası'nın 13. maddesinin iptali gerekir.
ç)
Memur suçlarının idarî çalışmanın özelliklerini bilen kişilerce soruşturulup
değerlendirildikten sonra son soruşturma açılması karan verilmesi gereği
üzerinde durulacak, olursa alt idarî mahkemelerin kurulması soruşturma yapma ve
ceza mahkemesine gönderme karan verme yetkisinin bu mahkemelere tanınması
yoluyle bu ereğe varılabilir ve yukarıki bentte belirtilen eşitsizlik durumu
dahi böylece ortadan kaldırılabilir.
SONUÇ
:
Yukarıda
açıklanan gerekçelerle çoğunluğun incelemenin Memurları Yargılama Yasası'nın
13. maddesi kuralı ile sınırlandırılması ve 13. maddeye ilişkin itirazın reddi
kararlarına karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
Dâvaya
konu olan Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunun 13 üncü maddesi bir memur
hakkında usulünce lüzumu muhakeme karan verilmeden, savcılar tarafından
soruşturma ve kovuşturma açılamıyacağını öngörmektedir. Daha açık bir deyim
ile, bir memurun görevi dolayısiyle işlediği eylem hakkında soruşturma yapılıp
dâvaya yer olup olmadığına karar verecek makamın savcılar olmayıp, savcılık
teminatından yoksun idarî makamlar olacağı esası konulmuştur. Bu prosedür
Anayasa'ya aykırıdır. Çünkü:
1)
Lüzumu muhakeme karan verilmesi halinde iş mahkemeye intikal edeceğinden, memur
bu durumda teminatlı bir sonuca kavuşmuş demektir. Fakat lüzumu muhakeme kararı
verilmeyen hallerde kamu haklarının gerçekten zarar görüp görmediği kamu oyunda
gereğince açıklığa kavuşmuş olamaz. Savcılık ve hâkimlik teminatını haiz
olmayan kişiler veya kurullarca yaptırılan soruşturma ve kovuşturmalar çeşitli
etkiler altında cereyan edebilir ve sonunda verilen yargılamaya yer olmadığına
ilişkin kararlar kamu oyunda duraksamalara ve kuşkulara sebep olabilir.
Cumhuriyet Savcılığı niteliğinde olmayan bu kuruluşlara görev verilmesi
Anayasa'nın 137 nci maddesine aykırıdır.
2)
Devlet, çalışanlar için bir çalışma güvenci sağlamak durumundadır. Teminatlı
olmayan kişiler tarafından yapılan soruşturmalar kamu hizmeti gören memurlar
bakımından güvence sağlayıcı nitelikte sayılamaz. Gerek soruşturmayı yapan,
gerek hakkında soruşturma 'yapılan memur, korku ve kuşku içinde görev yaparsa,
bundan Anayasa'nın öngördüğü kamu hizmetleri müteessir olur kî, bu da Anayasa'nın
42 nci maddesine aykırı bir sonuç doğurur.
3)
Bir kimse hakkında soruşturma yaparak onu muhakeme altına alıp almama karan
vermek, yargısal bir görev yapmak olur. Yargı yetkisi, Anayasa'nın 7 nci
maddesi uyarınca Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır. Oysa dâva
konusu olan hüküm, yargısal bir görevin bir bölümünü yargı mekanizması dışına
taşırmıştır. Yargısal görevin sınırları soruşturma ve kovuşturma ile birlikte
yargılama ve hükmü dahi içine alacak bir kapsamda bulunması itibariyle her safhası
birbirine etkili ve birbirine bağlı yargı düzenini parçalayarak bir bölümünü,
yargıya yetkisi olmayan kuruluşlara bırakmak Anayasa'nın 7 nci maddesinde
öngörülen ana ilkeye aykırı düşer.
4)
Yargısal görev, Anayasa'nın 7 nci maddesi uyarınca bir bütün olarak yargı
erkine tevdi edilmiştir. Normal soruşturma ve kovuşturma prosedürü dışında özel
-yetkiyi haiz yargı mercileri ihdas etmek Anayasa'nın 32 nci maddesine aykırı
olur. Dâva konusu olan Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunun 13 üncü maddesi,
kişiyi Anayasa'nın 32 nci maddesinde sözü edilen normal yargısal mekanizma
dışında özel yetkili bir merci huzuruna getiren bir prosedür ortaya
koymaktadır. Bu düzenleme Anayasa'ya aykırıdır.
5)
Yargı erkinin görevleri, bu yetkiyi kullananların nitelikleri, teminatları,
görevin bağımsız olarak yerine getirilmesine ilişkin ilkenin anlamı Anayasa'nın
132 nci ve sonraki maddelerinde açıkça belirtilmiştir. Yargısal görev ve
yetkilerin, Anayasa'nın gösterdiği mercilere kullandırılmaması, kamu haklarına
yapılan zararlar dolayısiyle bu mercilerin doğrudan doğruya soruşturma hak ve
yetkilerinden yoksun tutulması Anayasa'nın 8 inci maddesinde belirtilen kurala
aykırı düşer. Gerçekten Memurin Muhakematı Kanununun 13 üncü maddesi; yargısal
görevi ve yetkileri olan Cumhuriyet Savcılarının, Anayasa dışı bir takım
mercilerin izni olmaksızın, kamu görevlilerinin bu görevle ilgili suç
niteliğindeki işlemleri dolayısiyle doğrudan doğruya soruşturma
yapamıyacaklarını, kamu haklarını savunamayacaklarını hükme bağlamaktadır ki,
bu düzenleme kaynağını Anayasa'dan almamakta ve böylece Anayasa'nın 4 üncü
maddesi hükmüne de aykırı bir hukukî durum ortaya çıkmaktadır. Açıklanan
nedenlerle çoğunluk kararına karşıyız.
|
|
Üye
Kani
Vrana
|
Üye
Şevket
Müftügil
|
KARŞIOY
YAZISI
Memurin
Muhakematı hakkındaki Kanunun 13. maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğu yolunda,
değişik mahkemeler tarafından 1965, 1967 ve 1968 yıllarında yapılmış olan
itirazlar sonucunda söz konusu maddenin Anayasa'ya aykırı olmadığına dört kez
karar verilmiş ve bu kararlar da Resmî Gazetelerle ilân edilmiştir. (Bak :
Anayasa Mahkemesi kararları: Gün: 11/10/1965, 14/11/1967, 26/9/1968, Sayı:
1965/18-1965/53, 1967/14 -1967/36, 1967/16 -1967/37, 1968/14 -1968/35.
Resmî
Gazeteler: Gün 29/3/1966, 29/4/1968, 2/5/1968, 18/4/1970, Sayı : 12263, 12886,
12888, 13475).
Yukarıki
kararla, söz konusu 13. madde hükmü bir kere dee bu dosya ile yapılmış bulunan
itiraz vesilesiyle beşinci kez inceleme konusu yapılarak yeniden karar
verilmesi yolu tutulmuş bulunmaktadır.
Halbuki
Anayasa'nın 152. ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkındaki 44 sayılı Kanunun 50. ve 51. maddelerinde, Anayasa Mahkemesi
kararlarını, hiçbir ayırım yapılmaksızın, kesin, yasama, yürütme, yargı
organlarını, İdare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlayıcı olduğu,
herhangi bir duraksamaya yer vermiyecek açıklıkla belirtilmiş bulunduğuna göre,
hakkında Anayasa Mahkemesi tarafından Anayasa'ya uygunluk karan verilmiş
bulunan hükümlerin bir başka dâva veya itiraz vesilesiyle tekrar incelenerek
yeni bir karara, esas bakımından, konu yapılması mümkün değildir. Bu gibi
hallerde, önceki karardan bahisle (Yeni bir karar" verilmesine yer
olmadığı) yolunda karar verilmesi yeterlidir.
Bu
konuya ilişkin ayrıntılı düşüncelerim, 28/6/1966, 14/2/1967, 30/ 9/1969 günlü
ve 1963/132 - 1966/29, 1963/144 - 1967/6, 1969/17 1969/49 sayılı Anayasa
Mahkemesi kararlarına' ait karşı oy yazılarında geniş olarak açıklanmış
bulunmaktadır. (Bak . Resmî Gazete : 27 Haziran 1967 Sayı ; 1-2632, Sahife
'8-9-14, 18 Mayıs 1970, Sayı : 13497, Sahife : 9)
Tekrarını
gerekli görmediğim aynı düşüncelerle yukarıki kararda uygulanan usule karşıyım.