ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas sayısı:1969/68
Karar sayısı:1970/34
Karar Günü .:23/6/1970
Resmi Gazete tarih/sayı:11.5.1971/13833
İtiraz
yoluna başvuran : Çerkesköy Asliye Ceza Mahkemesi.
İtirazın
konusu : Mahkemece 15/7/1963 günlü 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve
Lokavt Kanununun 20/8., 14/7/1965 günlü, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun
27. ve 8/6/1965 günlü, 624 sayılı Devlet Personeli Sendikaları Kanununun 14/f.,
22/1., 23. maddelerinin Anayasa'nın Başlangıç Kısmı ile 2., 46. ve 47.
maddelerine aykırı olduğu yolunda Cumhuriyet Savcısı tarafından ileri sürülen
iddianın ciddî olduğu kanısına varılmış ve Anayasa'nın 151. maddesine
dayanılarak Anayasa Mahkemesine baş vurulmuştur.
Olay
: Sanık, zabıtaca düzenlenen suçüstü tutanağı ile, öğretmenler boykotunu över
mahiyette sözlerle öğretmenleri tahrik etmekten sanık olarak Cumhuriyet
Savcılığına verilmiş Savcılıkça hakkında mahkemeye açılan dâvada ise, sanığın
Türkiye Öğretmenler Sendikasının grev teşebbüs ve faaliyetlerini destekleyici
davranışlarını açıkça övdüğü ve öğretmenleri grev yapmağa aleni olarak tahrik
ettiği iddiasiyle, 275 sayılı Kanunun 20/8., 652 sayılı Kanunun H/f. ve 21/1.
ve 23. maddeleri yoluyla, Türk Ceza Kanununun 311., 312. ve 79 maddeleri
hükümlerince cezalandırılması isteminde bulunulmuş ve ayrıca bu ceza
hükümlerinin uygulanmasına dayanak teşkil eden yukarıda yazılı kanım
maddelerinin Anayasa'ya aykırı bulunduğu Heri sürülmüş ve mahkemece de, sanığın
da katıldığı bu iddianın ciddî olduğu kanısına varılarak, Anayasa Mahkemesine
baş vurulmasına ve yargılamanın geri bırakılmasına 18/12/1969 gününde karar
verilmiştir.
II-
METİNLER
a)
Mahkemece iptali istenilen kanun metinleri :
15/7/1963
günlü, 275 sayılı Toplu iş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununun 20/8. maddesi
metni
Grev
ve lokavt yasakları :
Madde
20- 1. Savaş halinde: 2. Genel veya kısmî seferberlikte;
3-
ilâç imal eden işyerleri hariç olmak üzere, hastane, klinik, sanatoryum,
prevantoryum, dispanser, eczane, aşı ve serum imal eden müesseseler gibi
sağlıkla ilgili işyerlerinde;
4.
Can veya mal kurtarma işlerinde;
5.
Kamu tüzel kişilerinde veya kamu iktisadî teşebbüslerince yerine getirilen su,
elektrik ve havagazı istihsal ve dağıtımı işlerinde;
6.
Yabancı memleketlere yapmakta olduğu yolculuğu bitirmemiş deniz, hava ve kara
ulaştırma araçlarında, Türk sularında seyir halinde olan gemilerle Türkiye'de
hareket halinde bulunan hava, demir ve karayolu ulaştırma araçlarında;
7.
Noterlik hizmetlerinde;
8.
Eğitim ve öğretim kurumlarında, çocuk bakım yerlerinde;
9.
19. maddenin ikinci bendi gereğince özel hakeme başvurulması hususunda anlaşma
olmuşsa, tahkimnamenin imzalanmasından veya eğer aynî madde gereğince mahkeme
grev ve lokavt durdurma kararı almamışsa esas hakkındaki hükmün tebliğinden
sonra;
10.
19. maddenin ikinci bendi hükümleri saklı kalmak kaydiyle, toplu iş sözleşmesi
süresi içinde;
Grev
ve lokavt yapılamaz."
14/7/1965
günlü, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 27. maddesi metni :
Grev
yasağı
Madde
27- Devlet memurlarının greve karar vermeleri, grev tertiplemeleri, ilân
etmeleri, bu yolda propaganda yapmaları yasaktır.
Devlet
memurları herhangi bir greve veya grev teşebbüsüne katılamaz, grevi
destekleyemez veya teşvik edemezler.
8/6/1965
günlü, 624 sayılı Devlet Personeli Sendikaları Kanununun 14/f. 22/1. ve 23.
maddeleri metinleri :
Yasak
faaliyetler Madde
14-
Devlet personeli teşekkülleri :
a)
Herhangi bir suretle siyasî faaliyette bulunamazlar;
b)
Siyasî partilerden veya onlara bağlı teşekküllerden, 15 Temmuz 1963 tarihli ve
274 sayılı Sendikalar Kanununa göre veya Esnaf ve Küçük Sanatkârlar Kanunu
gereğince kurulan veyahut kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşu vasfını
taşıyan işçi ve işveren meslekî teşekküllerinden herhangi bir suretle maddî
yardım kabul edemez; onlara maddî yardım yapamaz ve onların teşkilâtı
içerisinde yer alamazlar;
c)
Bir siyasî partinin adı altında kurulamazlar;
d)
Hiçbir siyasî teşekkülün leh veya aleyhinde herhangi bir davranışta
bulunamazlar;
e)
Üyelerin doğum ve ölüm halindeki dinî törenler için gerekli sosyal yardımların
yapılmasından başka hiçbir dinî faaliyete girişemez ve katılamazlar;
f)
Grev teşebbüs ve faaliyetlerini destekleyici davranışlarda bulunamazlar;
g)
Gelirlerini mevzuatın ve tüzüklerinin gösterdiği amaç ve haller dışında
harcıyamazlar;
h)
Organlarının toplantı ve çalışmalarını, bu kanunun 2. maddesinde yazılı
kurumlara ayrılmış yerlerde, çalışma saatleri dışında da olsa yapamazlar;
i)
Devlet personeli hukukuna veya kamu hizmeti görevlilerine ilişkin mevzuatın
uygulanmasına dair isteklerini açıklamak veya desteklemek amacıyla açık yer
toplantıları ve gösteri yürüyüşleri yapamazlar;
(Bu
bent Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmiştir.)
3)
Bakanlar Kurulundan bir kararnameyle izin almadıkça dış kaynaklardan hiçbir
suretle yardım kabul edemezler.
k)
Bakanlar Kurulundan bir kararnameyle izin almadıkça milletlerarası teşekküllere
katılamazlar.
Bu
kanunun 2. maddesine göre Devlet Sendikası kurabilecek veya bu sendikalara üye
olabilecek kimselerin memurluk vasfım esas alarak kuracakları veya üye
olabilecekleri dernekler hakkında da bu maddede yazılı yasaklamalar uygulanır.
Bu
kanunun 7. maddesinde yazılı Devlet personelinin memurluk vasfını esas alarak
kuracakları veya üye olabilecekleri dernekler bu kanunun 13. maddesinin (f),
(g), (h), (i), (m), (n) ve (o) bentlerinde gösterilenler dışında faaliyette
bulunamazlar.
Madde
22- 1) 13. ve 14. maddeler ve 16. maddenin üçüncü bendi hükümlerine aykırı
hareket ve davranışlarda bulunan yönetim organı başkanı ve üyeleri ile bu
hareket ve davranışlar genel kurullarda vuku bulduğu takdirde, bu hareket ve
davranışları müsamaha ile karşılayan başkanlık mevkiinde görevde bulunan
kimselere 3 aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
Madde
23- Bu kanunla düzenlenmemiş hususlarda Türk Medenî Kanunu ile Cemiyetler
Kanunu hükümleri uygulanır.
b)
Mahkemenin iptal isteminde dayandığı Anayasa hükümleri :
Başlangıç
Tarihi
boyunca bağımsız yaşamış, hak ve hürriyetleri için savaşmış olan;
Anayasa
ve hukuk dışı tutum ve davranışları ile meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara
karşı direnme hakkım kullanarak 27 Mayıs 1960 devrimini yapan Türk Milleti;
Bütün
fertlerini, kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde,
millî şuur ve ülküler etrafında toplayan ve milletimizi, dünya milletleri
ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak millî birlik ruhu içinde
daima yüceltmeyi amaç bilen Türk Milliyetçiliğinden hız ve ilham alarak ve;
"Yurtta
Sulh, Cihanda Sulh" ilkesinin, millî mücadele ruhunun, millet
egemenliğinin, Atatürk devrimlerine bağlılığı tam şuuruna sahip olarak;
İnsan
hak ve hürriyetlerini, millî dayanışmayı, sosyal adaleti, ferdin ve toplumun
huzur ve refahını gerçekleştirmeyi ve teminat altına almayı mümkün kılacak
demokratik hukuk devletini bütün hukukî ve sosyal temelleri ile kurmak için :
Türkiye
Cumhuriyeti Kurucu Meclisi tarafından hazırlanan bu Anayasayı kabul ve ilân ve
onu, asıl teminatın vatandaşların gönüllerinde ve iradelerinde yer aldığı
inancı ile, hürriyete, adalete ve fazilete âşık evlâtlarının uyanık bekçiliğine
emanet eder.
Madde
2- Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanan, millî demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.
Madde
46- Çalışanlar ve işverenler, önceden izin almaksızın, sendikalar ve sendika
birlikleri kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten ayrılma hakkına
sahiptirler.
İşçi
niteliği taşımayan kamu hizmeti görevlilerinin bu alandaki hakları kanunla
düzenlenir.
Sendika
ve sendika birliklerinin tüzükleri, yönetim ve işleyiş demokratik esaslara
aykırı olamaz.
Madde
47- İşçiler, işverenlerle olan münasebetlerinde, iktisadî ve sosyal durumlarını
korumak veya düzeltmek amacı ile toplu sözleşme ve grev haklarına sahiptirler.
Grev
hakkının kullanılması ve istisnaları ve işverenlerin haklan kanunla düzenlenir.
III
İlk
inceleme :
Anayasa
Mahkemesi içtüzüğünün 15. maddesi uyarınca, 8/1/1970 gününde 44 sayılı Kanunun
37. maddesine göre bu toplantıyı yönetmek üzere seçilen Feyzullah Uslu'nun
başkanlığında, üye Salim Başol, A. Şeref Hocaoğlu, Fazlı Öztan, Celâlettin
Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu, Fazıl Uluocak, Sait Koçak, Avni Givda, Muhittin
Taylan, Şahap Arıç, İhsan Ecemiş, Recai Seçkin, Ahmet Akar ve Muhittin Gürün'ün
katılmalariyle yapılan ilk inceleme toplantısında :
1-
Mahkemece bakılmakta olan dâvada Cumhuriyet Savcısının iddianamesine göre memur
olmayan sanığın Devlet personeline yasak edilen kimi eylemleri övdüğü ve
personeli bu eylemlere kışkırttığı ileri sürülerek Türk Ceza Kanununun 31i.,
312. ve 79. maddeleri uyarınca cezalandırılmasının istenilmiş olduğu
anlaşıldığından kamu personeli ve kamu personeli teşekküllerine ilişkin olmayan
275 sayılı Kanunun grev ve lokavt yasaklariyle ilgili 20. maddesinin 8 sayılı
bendinin ve 624 sayılı Kanunun, 13. ve 14. maddelerindeki yasaklara aykırı
hareket eden Devlet personeli teşekkülleri yönetim organları başkan ve üyeleri
hakkında uygulanabilecek cezayı gösteren 22/1. ve Türk Medenî Kanununa ve
Cemiyetler Kanununa gönderme yapan 23. maddelerinin dâvada uygulama yeri
bulunmadığı için mahkemenin bu hükümler aleyhine Anayasa Mahkemesine başvurma
yetkisi olmadığına oybirliğiyle,
2-
Mahkeme itirazında, sanığa isnat olunan suçun niteliği bakımından hakkında Türk
Ceza Kanununun 311. ve 312. maddelerini uygulayabilmek için 657 sayılı Kanunun
27. ve 624 sayılı Kanunun 14/f. maddelerine dayanmak zorunluğu bulunduğunu
ileri sürdüğüne ve sanığa kamu personelinin ve kamu personeli teşekküllerinin
bazı davranışlarını övmek suçu isnat edildiğine, iptali istenilen hükümler de
bu kişi ve teşekküller hakkındaki yasaklara ilişkin bulunduğuna ,dâva konusu
olayda geçen eylemlerin bu hükümlerin kapsamına girmesinin mümkün olmadığı
söylenemeyeceğine ve mahkemenin itiraz yetkisi yönünden verilecek kararın olayı,
grev olup obuama bakımından nitelendirme anlamına gelmeyeceğine ve esasen
Anayasa Mahkemesinin bu hususu karara bağlaması söz konusu olamayacağına göre
mahkemenin bu hükümleri Anayasa Mahkemesine getirmeye yetkili olduğuna
üyelerden Avni Givda ve Ahmet Akar'ın karşıoylarıyla ve oyçokluğu ile,
3-
Dosyanın eksiği bulunmadığından 657 sayılı Kanunun 27. ve 624 sayılı Kanunun
14/f. maddeleri ile sınırlı olarak esasın incelenmesine oybirliği ile karar
verilmiştir.
IV
Sözlü
açıklama durumu :
Başkan
Vekili Lûtfi Ömerbaş, Üyeler; Salim Başol, FeyzuIIah Uslu, A. Şeref Hocaoğlu,
Fazlı Öztan, Celâlettin Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu, Sait Koçak, Avni Givda,
Muhittin Taylan, İhsan Ecemiş, Recai Seçkin, Ahmet Akar, Halit Zarbun ve
Muhittin Gürünün katıldıkları 31/1/1970 günlü toplantıda dâva ile ilgili
görülen Türkiye Öğretmenler Sendikası başkanının veya temsilcisinin sözlü
açıklamasının dinlenmesine Celâlettin Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu, Sait Koçak,
Muhittin Taylan, İhsan Ecemiş ve Recai Seçkin'in karşıoylariyle ve oyçokluğu
ile karar verilmiş ve bu karar gereğince 21/4/1970 gününde Türkiye öğretmenler
Sendikası Genel Başkanı Fakir Baykurt ve Sendika Üyesi, Orta Anadolu Bölgesi
Baştemsilcisi ve îlim Kurulu Üyesi Prof. Muammer Aksoy'un sözlü açıklamaları
dinlenmiştir.
Öğretmenler
Sendikası Genel Başkanı Fakir Baykurt'un sözlü açıklamasının özeti ;
624
sayılı Kanunun 14. maddesinin (f) bendi ile 657 sayılı Kanunun 27. maddesi
Türkiye'de kamu personeli sendikaları konusunda önemli bir engel teşkil
etmektedir. Millî Eğitimin başarısızlıktan kurtarılabilmesi için öğretmenlerin
eğitim yönetimine katılmaları veya grev hakkı tanınmış olarak sendika
çalışmaları yapabilmeleri gerekir. Bizde Öğretmenler yönetime katılmadıklarına
göre grev hakkı tanınmalıdır. Sadece bildiri ile tebliğ ile, kapalı salon
toplantıları ile yetinilmemelidir. Sözüne değer verilmemek, danışılmamak ve
yönetime iştirak ettirilmemekten başka idarî, mahallî ve politik bir takım
baskıların altında örgütlenme olanağı son derece kısıtlanmış olduğundan bu
şartlar içinde verimli çalışma da mümkün olmamaktadır. Öğretmenler de kamu
personelinin çoğu gibi çok az bir para ile geçinmek zorunda bırakılmaktadır.
Sorgusu yapılmadan, savunması alınmadan öğretmenlerin yerleri değiştirilmekte,
kazanılmış dâvalar için yeniden Danıştay'a başvurmak zorunda bırakılmaktadır.
Çeşitli yol ve çarelere başvurulduktan sonradır kî başka demokratik
memleketlerde daha geniş tepkilere yol açacak bu durumların devamı karşısında
boykot yoluna gidilmiştir. Bu bir protestodur, bir tepki niteliğindedir. Ya
memur sendikacılığına son verilmeli veya sendikaların grev yapabilmeleri
sağlanmalıdır. 657 sayılı Kanunun 27. maddesi grevi engelleyen bir madde olarak
Anayasa'ya uygun bir madde değildir. Çağdaş memleketlerin hepsinde grev hakkı
vardır. Çünkü grevi sendika anlamının içinde görüyorlar ve sendikaları grevle
donatmış bulunuyorlar.
Prof.
Muammer Aksoy'un sözlü açıklaması (Kısaltılmış olarak) : Grev meselesi söz
konusu olduğuna göre iki bakımdan meseleyi ele almak gerekir. Birisi
Anayasa'nın hükümleri ikincisi sevkedilen maddeler.
Eğer
Anayasa belli bir olayı tasvip ediyor, bir suç mahiyetinde görmüyorsa, bir
hakkın kullanılması olarak görüyorsa ve buna karşılık ilgili kanun maddeleri
ise bunu cezalandıracak bir fiil olarak görmüşse o zaman Anayasa ile kanun
arasında çatışma var demektir. Ancak ilk bakışta Anayasa'ya aykırı gibi görünen
maddeler Anayasa'ya uygun bir yorumlama ile Anayasa'ya uygun bir hale
getirilebilirse de bu yapılamayacak ve Anayasa'ya uygun görülemeyecekse iptali
gerekecektir. Bun dan dolayı da ilgili olaylar üzerinde durmak zorunluğu
vardır. Yıllarca Anayasa'nın tanıdığı haklardan ve teminattan Anayasa'ya aykırı
olarak mahrum bırakılan öğretmenler, bütün yollara başvurduktan sonra, bir
açıklama ve uyarma yolu olarak, 4 gün vazifelerine gitmeme yoluna
başvurmuşlardır. Yerlerinde çalışanlara da engel olmamışlardır. Şahsi ve
meslekî maddî ve manevî yararlarını koruyabilmek için yapılmıştır. Buna grev
hükümleri değil fikir açıklaması hükümlerinin uygulanması lâzımdır. Çünkü bu
yola Anayasal bir uyarma için başvurulmuştur. Niteliği bakımından çeşitli
yönlerden grevden tamamen ayrıdır, îlim adamları da bu hareketi grev olarak
değil bir protesto olarak kabul etmişlerdir, iktidar dahi benzerlerinde ve
meselâ asistanların protesto hareketinde bir grev niteliği görmemiştir ve bir
grev takibatı yapılmamıştır. Hatta yüksek hâkimlerin lâiklik ilkesinin devamlı
surette zedelenmesi karşısında protesto yürüyüşü de aynı niteliktedir. Anayasa
Mahkemesi yapacağı yorumla dâvanın konusunu teşkil eden olayın grev kavramının
dışında kaldığını ve Anayasa'nın 20. maddesine girdiğini belirttiği takdirde
Anayasa hükümlerinin uygulanması sağlanmış olacaktır.
Olay
bir protesto sekimde değil de tam bir grev niteliğinde olsaydı bile Anayasa'nın
böyle bir öğretmen grevini yasakladığı söylenemezdi. Grev hakkını düzenleyen
47. maddede memurların veya onlardan bir bölümünün grev yapamayacağına dair bir
hüküm yoktur. Anayasa bu hususta sustuğuna göre diğer hüküm ve ilkelerinden
çıkarılacak anlama göre bir sonuca varılmalıdır. Anayasa'nın yorumlanmasında
kelime oyunları, katı bir kelimeci, lafızcı bir yorum ile toplum problemleri
çözülemez. Anayasanın amaçları vardır ve toplumu bu hedeflere yönetmek gayesini
güder. Getirmek istediği bir toplum düzeni ve temel ilkeleri vardır. Anayasa
buna göre yorumlanacaktır. Çünkü doğru yorum sadece geniş anlamda dinamik ve
amaççı yorumdur. Anayasa'nın ve ilgili kanun hükümlerinin tatbik edildiği
andaki sosyal şartlar, ulaşılmış olan safha ve toplumsal ihtiyaçlar gözönünde
tutularak onlara cevap veren ve uygun düşen en doğru manayı maddelerden
çıkarmak şeklinde olmalıdır.
47.
maddeye bu açıdan bakılınca bir yasak karşısında değiliz. Anayasa komisyonu
sözcüsünün Kurucu Mecliste söylediği sözün hiçbir değeri yoktur. Başka Anayasa
Komisyonu sözcülerinin söylediği sözlerin de değeri yoktur. Çünkü, oy, sözcünün
sözüne göre verilmiyor, oy tüm olarak sisteme veriliyor. Bizde Anayasa'nın
yapılış ve kabul ediliş özelliği de gözönünde tutulursa meclis zabıtlarının
değeri son derece azdır. O tarihte ne düşünüldüğünü gösterir. 47. madde
işçilerin grev hakkını söylemiş ve memurların grev hakkı konusunda ise susmuş
yani ileriye, ileride çıkarılacak manaya bırakmış. Kanun koyucuya bıraktığı
şüphesiz ise de yalnız onun iradesine bırakmamış, kanun koyucu Anayasa'daıı
Çıkması lâzım gelen bir hakkı tanımazsa Anayasa Mahkemesi kendi yetki sının
içerisinde faaliyete geçecek ve Anayasa'nın ilkelerinden ve maddelerinden bu
çıkar diyecek, ihtiyaçların değişmesi karşısında Anayasa Mahkemesinin yapacağı
yoruma bırakılmış demektir. Anayasa'nın Anayasa tamamen susmuş olsaydı Anayasa
Mahkemesi Anayasa'nın gerçekleştirmek istediği toplum düzeni bakımından hem
işçiler hem de memurlar için grev hakkına sahip olmalıdır diyebilecekti. O
halde şimdi aynı sonuca daha kolay varılabilir. Anayasa'nın prensipleri
karşısında başka bir sonuca varmak imkânı da yoktur. Çünkü Anayasa'nın
demokratik olma ilkesi, insan hakları temeline dayanma, sosyal devlet ve hukuk
devleti ilkeleri Ve bunların da üstünde bütün uygar memleketlerde uygulanan
hukukun genel ve üstün kurallarından çıkarılacak ve varılacak sonuç memurların
hele memurlar içinde belli bir kategori dışında kalanların grev hakkından
yararlanabilecekleri sonucudur.
Gerçekten;
demokratik düzende çalışanlar kendi aylıklarını, malî durumlarını, sosyal
haklarını kabul ettirebilmek için grev hakkına sahiptirler. Grev hakkı olmayan
demokrasi tasavvur edilemez. Kaderleri üzerinde başkaca tesir edebilme imkânına
da sahip olmayan geniş bir çalışanlar zümresinin grev hakkından mahrum
edilmeleri onların bu yolda elde edebilecekleri sonuçların tamamen iktidarın
keyfine bırakılması demektir. Anayasa'nın 41. ve 45. maddelerinin çalışanlara
tanıdığı hakların garantisi yok demektir. İsçilerin durumu memurlara nazaran
geniş ölçüde ve birden ancak grev hakkı sayesinde değişti. Memura hem yönetime
katılma hakkı hem de grev hakkı tanımayan hiç bir demokratik memleket yoktur.
Sosyal
devlet çalışanlara insan haysiyetine yaraşır bir yaşama tarzı sağlayan devlet
olduğuna göre, çalışanlardan büyük bir kategoriye bunu sağlama aracı ve imkânı
verilmemiş ise, grev hakkından da mahrum edilmeleri sosyal devlet ilkesi ile
bağdaşmaz.
Hukuk
devleti ilkesi dahi memurların belli kategorileri hariç umumî surette grev
hakkına sahip olmalarını gerektirir. Hukuk devleti ilkesinin bir garantisi
olarak grev hakkına ihtiyaç vardır. Anayasa'nın ilkelerine saygı gösteren bir
yorumlama yapıldığı takdirde memurların grev hakkına sahip olması sonucuna
varılacağı gibi Anayasamızın bîr denge Anayasası olması niteliği de bu sonuca
varılmayı gerektirir. Anayasa'da bu hakkın sarahaten belirtilmemesi ortaya
çıkacak münakaşaları ve uzun sürecek müzakereleri önlemek içindir. Bu yüzden
ileriye, soyut Anayasa koyucuya başka bir deyimle Anayasayı yorumlayacak olan
Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Anayasa Mahkemesinin yapacağı yorumlamanın
Anayasanın kurduğu ve kurulmasını istediği dengeyi sağlayacak yani memurlara
grev hakkını tanıyacak istikamette olması zorunluğu vardır. Memurlara grev
hakkı bütün uygar memleketlerde kabul edildiği gibi bu hakkın memurlara
yasaklandığı devirlerden kalma bazı hükümler bulunan memleketlerde bile
mahkemeler kanun koyucu onu değiştirmeden hüküm veriyorlar ve grev hakkını
tanıyorlar. Yorumlamada gereğinde ruha uygun bir yorumlama ile kanunun lafzına,
açık metnine karşı yorumlama yapıyorlar. Grev hakkı bazen kanunlardan önce
mahkemelerce veya Anayasa Mahkemesi sayesinde sağlanabilmiştir. 47. madde bir
kategori için açıklamış ve ötekisi için susmuşsa başka türlü sonuca varılamaz.
Öte
yandan 46. madde kamu görevlileri için sendika hakkı tanımıştır. Sendika bir
baskı grubudur. Mücadele imkânı ve unsuru olmayan bir sendika tasavvur
edilemez. Bir kuruluşun sendika olabilmesi için muhakkak grev hakkına sahip
olması lâzımdır. Başka memleketlerin büyük çoğunluğunda yönetime katılma
yanında bir de grev hakkı tanınmıştır. Bizde ise tanınmamıştır. Bir grev hakkı
kalmaktadır. Onu da tanımadığımız zaman sendika hakkı ve Anayasanın 46. maddesi
iptal edilmiş demektir. Anayasanın 11. maddesine aykırı düşer. Bazı kategoriler
ve meselâ hâkimiyet görevlerini yerine getirenler için bazı istisnalar kabul
edilse bile yine de grev hakkının tanınması lâzımdır. Belli bazı kategoriler
hakkında grev hakkı tam olarak tanınmayabilir. Anayasa bu yönü meskût geçiyorsa
konu ileride kanunlar düzenlenirken ya da Anayasa Mahkemesince ele alındığında
daha serbestçe düzenlemeyi mümkün kılmak içindir. Aksi yönde bir yorumlama
halinde Türk toplumu için hazin denecek sonuçlara varılabiliyor. Yorumlamada
Anayasa metnini uygulanır hale getirmek zorunluğu vardır. Bu yönden Anayasanın
bekçiliği Anayasa Mahkemesine düşer. Kamu personelinin kaderi iktidarın keyfine
bırakılamaz, bunu grev hakkı sağlar.
V
Esasın
incelenmesi :
Esasın
incelenmesi için 23/6/1970 günü yapılan toplantıda : Anayasada ve 44 sayılı
Kanunda Anayasanın 151. maddesine dayanılarak itiraz yolu ile ileri sürülen
iptal istemlerinin sözü geçen maddedeki üç aylık karar süresinin bitiminden
sonra esastan karara bağlanabilmesi için, önce; dâvanın karara
bağlanmış ve kesinleşmiş olup olmadığının itirazcı mahkemeden sorulmasını
gerektiren ve bu hususun Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkisini
etkiliyebileceğini gösterir bir hüküm bulunmadığından, bu güne değin benzeri
işlerde, hukukî bir sebep ve yarar görülmediği için, böyle bir uygulama yoluna
da gidilmediğinden, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce, itiraz konusu
hükümlerin uygulanacağı dâvanın karara bağlanmış ve kararın kesinleşmiş olup
olmadığının mahkemeden sorulmasına yer olmadığına, Celâlettin Kuralmen ve Avni
Givda'nın iş 22/12/1969 gününde Anayasa Mahkemesine geldiğine göre aradan geçen
süre dolayisile sorulması gerektiği yolundaki karşı' oylan ile ve oyçokluğu ile
karar verildikten sonra dâvanın esasına ilişkin rapor dava dilekçesi iptali
istenen kanun metinleri ile dayanılan Anayasa hükümleri bunlara ilişkin
gerekçeler ve yasama meclisleri görüşme tutanakları okundu ve gereği görüşülüp
düşünüldü :
A-
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 27. maddesi yönünden inceleme :
a)
İtiraz eden mahkemenin iptalini istediği 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun
27. maddesi devlet memurlarının greve karar vermelerini, grev tertiplemelerini,
ilân etmelerini, bu yolda propaganda yapmalarını, herhangi bir greve veya grev
teşebbüsüne katılmalarını, grevi desteklemelerini veya teşvik etmelerim
yasaklamaktadır. Buna göre dâvanın çözümü memurlara grev hakkının
tanınmamasında Anayasa'ya bir aykırılık bulunup bulunmadığının anlaşılmasına,
başka bir deyimle bu hükmün Anayasaya aykırı olması, Anayasa'da memurlara grev
hakkını tanıyan ya da kanun koyucuya bu konuda görev veren bir hükmün
bulunmasına bağlıdır.
Anayasa'da
memurlarla ilgili temel hükümler 117., 118. ve 119. maddelerde yer almıştır.
Anayasa bu alanı düzenlerken önemli görerek kanun koyucuya bırakmak istemediği
bazı yönleri, hakları ve yükümleri belirtmekte yetinmiş; kural olarak, bu
yönlerin düzenlenmesi "memurların nitelikleri, atanmaları, ödev ve
yetkileri, haklan ve yükümleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri
kanunla düzenlenir" hükmü ile, geniş ölçüde, kanuna bırakmıştır.
Anayasa'nın
117. maddesinin buyruğuna uyarak Devlet memurları ile ilgili düzenlemeyi yapan
657 sayılı Kanunun çeşitli yasakları arasında ve grev yasağı başlığı altında
yer almış bulunan dava konusu hüküm, kanunun gerekçesinde de belirtildiği gibi,
kamu hizmetlerinin aksamamasını sağlamak için konulmuştur.
Kamu
hizmetinin gereği gibi yürümesini sağlamak amacı ile konulduğu anlaşılan itiraz
konusu 27. maddenin kapsadığı yasağın memurların anayasal haklarına dokunup
dokunmadığı yönünden yapılacak incelemede ise, önemli olan, Anayasa'da grevi
memurlar için teminat altına alan bir hükmün bulunup bulunmadığıdır.
Konuya
bu açıdan bakılınca hemen belirtilmesi gerekir ki Anayasa'nın memurlarla ilgili
hükümleri arasında memurlara grev hakkı tanıyan ya da bu konuda kanun koyucuyu
bağlayan bir hüküm yoktur.
İptal
isteminde dayanılan hükümler karşısındaki duruma gelince:
Anayasa'da
grev hakkına sosyal ve iktisadî haklar ve ödevler bölümünde yer verilmiş ve 47.
madde ile : (İşçiler, işverenlerle olan münasebetlerinde iktisadî ve sosyal
durumlarını korumak veya düzeltmek amacıyla toplu sözleşme ve grev haklarına
sahiptirler. Grev hakkının kullanılması ve istisnaları ve işverenlerin haklan
kanunla düzenlenir.) şeklinde belirtilmiş bulunmaktadır. Bu hükümden,
Anayasanın çalışanlardan yalnız işçiler için, grevi, kullanılması ve
istisnaları kanunla düzenlenecek bir hak olarak tanıdığı açıkça
anlaşılmaktadır. Anayasanın 46. maddesindeki (çalışanlar ve işverenler, önceden
izin almaksızın sendikalar ve sendika birlikleri kurma bunlara serbestçe üye
olma ve üyelikten ayrılma hakkına sahiptirler. İşçi niteliği taşımayan kamu
hizmeti görevlilerinin bu alandaki hakları kanunla düzenlenir.) hükmünden
anlaşılacağı üzere memurlar çalışanlardan sayılmış ise de işçi sayılmamıştır.
47. maddede memurlardan söz edilmemiş, memur grevi konusunda kanun koyucuyu
bağlayıcı bir hüküm konulmamış ve böylece memurlar 47. maddenin kapsamı içine
alınmamıştır.
47.
madde üzerinde Temsilciler Meclisindeki görüşmeler sırasında üyelerce ileri
sürülen sorular üzerine, ilgili komisyon sözcüsü (memurlar için de grev hakkını
Anayasa teminatı altına almak adımını henüz atmadık, şartlarımızın henüz buna
elverişli olduğuna kani değiliz; bu demek değildir ki kanun koyucu ileride bu
hakkı benimseyemez. Maddede bu hakkın memurlara tanınmayacağını ifade eden bir
kayıt yoktur. Ancak bu hak memurlara dahi Anayasa ile teminat altına alınmış
değildir. Memurlara grev hakkı tanınmazsa Anayasa Mahkemesine müracaat edilerek
Anayasa ihlâl ediliyor denemiyecektir.) açıklamasını yapmış ve Federal Almanya,
Avusturya, İngiltere, Birleşik Amerika, Kanada, Finlandiya, gibi memleketlerde
memurlara grev hürriyeti tanınmadığını ileri sürmüştür.
Anayasa'nın
47. maddesinin memur grevine ilişkin, yalnız grev yönünden değil başka bir
yönden de memurlarla ilgili bir hükmü ihtiva etmemesi karşısında, yorum yoluyla
bu maddenin memurlar için grev hakkını da kapsadığı ve yasa koyucuya memurlara
grev hakkını tanımak zorunluğunu yüklediği kabul edilemez.
Gerçi
bu maddede memurlar için grevi yasaklayan bir hüküm de yoktur. Ancak bundan
çıkarılabilecek anlam kanun koyucunun bu alanda Anayasa çerçevesi içinde,
gerekli gördüğü düzenlemeyi yapabileceğidir.
Kanun
koyucunun düzenleme yetkisini kullanırken koyduğu ya saklayıcı bir hükmün,
Anayasa'da böyle bir hüküm bulunmadığı gerekçesine dayanılarak Anayasaya
aykırılığı ileri sürülemez. Bu nedenle memurlar için grevi yasaklayan inceleme
konusu hükmün Anayasa'nın 47. maddesine aykırı olduğu yolundaki görüşün hukukî
dayanağı yoktur.
b)
Öte yandan memurlara 47. maddenin kapsamı dışında kalmış ve Anayasa'da
memurlara grevi bir temel hak olarak tanıyan özel bir hüküm de bulunmamış olsa
bile, bu yasağın Anayasanın genel ilkelerine ya da başka bir hükmüne aykırı
olduğu, çünkü, memurlar için grevin Anayasada yer alan genel ilke ve hükümlerin
veya başka bir temel hakkın unsurlarından bulunduğu ve bu ilke ve hakların
memurlar için grev hakkını da teminat altına aldığı ve bu sebeple de iptali
istenilen hükmün Anayasa'ya aykırı düştüğü görüşü de yerinde değildir.
Çünkü
Anayasada temel haklar ve ödevler ikinci kısım olarak 10-62. maddelerde oldukça
geniş ve etraflı bir şekilde gösterilmiş ve düzenlenmiştir. Sosyal ve iktisadî
haklara ilişkin, özellikle çalışma ile ilgili, çalışanların iktisadî ve sosyal
haklarının ve bu alanda öngörülen dengenin sağlanmasına ve korunmasına
yarayacak hükümlere de bu kısmın 35 - 53. maddelerinde yer verilmiş, bunlar
arasındaki 47. madde ile de az önce değinilen nitelikteki bir grev hakkı
belirtilmiş bulunmaktadır.
Anayasada
işçiler için grev hakkı, diğer temel haklarda olduğu gibi, ayrıca ele alınmış
ve 47. madde ile düzenlenmiş olduğuna göre Anayasa koyucu memurlar için dahi
grev hakkını teminat altına almak istemiş olsaydı, aynı ilkeye uyarak, şüphesiz
bu konuda da gereken belirtme ve düzenlemeyi yapardı.
Özetlenecek
olursa; Anayasa grevi işçiler için, kullanılması kanuni bir düzenlemeye bağlı
bir temel hak olarak kabul etmiş ve bu düzenlemeyi yapmak ödevini kanun
koyucuya yüklemiş ise de, memurlar için grevi bir hak olarak teminat altına
almamış ve kanun koyucuya bu konuda ödev yükleyen bir hüküm koymamıştır.
c)
Anayasa'daki genel ilkelerin ya da temel hakların memurlar için grevi de bir
temel hak olarak kapsadığı görüşünün tutarsızlığı karşısında memurlar için
grevin yasaklanmış olması onların bir kişi olarak mevcut temel haklarının özüne
dokunduğu çünkü bu haklardan yararlanmalarına engel teşkil ettiği görüşü de
dayanıksız kalmaktadır. Kaldı ki memurluk sıfat ve alâkasından doğmayan haklar
bakımından grevin bir vasıta olarak kullanılması söz konusu olamaz.
ç)
İnceleme konusu Hükmün Anayasa'nın 46. maddesiyle memurlar bakımından tanınmış
olan hakkın özüne dokunduğu görüşü de yerinde değildir. Çünkü, yukarıda
açıklandığı üzere, 46. maddenin memurlar için grev hakkını da kapsadığı görüşü
dayanaksızdır. Bu sebeple de itiraz konusu 27. maddenin Anayasa'nın 46. maddesine
aykırı olduğu görüşü savunulamaz.
d)
İtiraz konusu 27. maddenin Anayasa ile memurlara tanınmamış olan grevden başka
Devlet memurlarının kişi olarak Anayasa'da bulunan iktisadî ve sosyal haklarını
isteme ve kamu oyuna duyurma çerçevesi içinde işi bırakma hareketlerini de
yasaklamakta ve düşünce hürriyetinin özünü zedelemekte olduğu görüşüne gelince:
Önce
şu yönü belirtmek gerekir ki, Anayasa'da memurlar için grev hakinin tanınmamış
olması, kanun koyucunun grevi yasaklayan bir hüküm getirmesine engel olamaz. Bu
çeşit eylemleri önlemek ve bir müeyyideye bağlamak ihtiyacı bunu zorunlu kılar.
Bu bakımdan 27. maddedeki yasağın grevden başka bir eyleme yöneltilmiş olduğu
düşünülemez.
27.
maddede, memurlar için, grevle ilgili olmayan düşünce hürriyetinin veya başka
bir temel hakkın özünü zedeleyen yasaklan kapsadığı sonucunu çıkarmaya müsait
bir ifade bulunmaması karşısında da bu görüşün tutarsızlığı ortadadır.
Öte
yandan, memurların, grev dışında, herhangi bir amaç ve sebepte özellikle
Anayasa'daki kişisel hakların isteme ve kamu oyuna duyurma için, görevlerini
etkileyecek, grevle ilgili olmayan başka eylemlerinin kanunla yasaklanmasında
Anayasa'ya aykırılık bulunup bulunmadığı yönü, ortada böyle bir hüküm için
ileri sürülmüş bir istem bulunmadığından, bu dâvanın konusu dışında kaldığı ve
burada incelenmesine lüzum ve imkân olmadığı açıktır. İtiraz konusu maddeyi
açık olan kendi kapsamı ve amacı içinde ele almak ve incelemek gerekir ve bu
bakamdan da, yukarıda açıklandığı üzere, Anayasa'ya aykırı bir yönü yoktur.
Avni Givda, Ahmet Akar ve Muhittin Gürün bu görüşe katılmamışlardır.
B -
624 sayılı Kanunun 14. maddesinin f bendi bakımından inceleme :
Bu
hüküm devlet personeli teşekküllerinin grev teşebbüs ve faaliyetlerini
destekleyici davranışlarda bulunmalarını yasaklamaktadır. Anayasa'nın 46.
maddesine dayanılarak çıkarılmış bulunan 624 sayılı Devlet Personeli
Sendikaları Kanununun 1. ve 2. maddelerinden anlaşılacağı üzere, Devlet
personeli teşekkülleri, işçi niteliği taşımayan kamu hizmeti personelinin ortak
meslekî, kültürel, sosyal ve iktisadî hak ve menfaatlerini korumak, özellikle
meslekî gelişmeyi ve aralarındaki yardımlaşmayı sağlamak amacıyla, devlet ve
diğer kamu tüzel kişilerinin, genel idare esaslarına göre yürütmekle görevli
oldukları kamu hizmetlerinin görüldüğü; 2. maddede sayılan kuruluşların aslî ve
sürekli görevlileri ile bu görevlerden emekliye ayrılmış olanlarca
kurulabilecek sendikalar ve meslekî birliklerdir. Anayasa'nın 46. maddesinde de
(İşçi niteliği taşımayan kamu hizmeti görevlilerinin bu alandaki hakları
kanunla düzenlenir.) denilmektedir. Buna göre, Devlet personelinin kuracakları
meslekî - teşekküllerin, mensuplarının kamu hizmeti ile görevli bulunmaları
itibariyle, sendikacılıktan beklenen sonuçlardan yararlanma bakımlarından,
işçilerin benzeri teşekküllerine nazaran farklı ve kamu hizmetinin gerektirdiği
bazı kayıt ve şartlarla sınırlı olabileceği şüphesizdir. Kaldı ki 624 sayılı
Kanunun 14. maddesiyle Devlet personeli teşekkülleri için yasaklanan
faaliyetler arasında yer alan itiraz konusu (f) bendinin, meslek kuruluşlarının
grevi desteklemelerini yasaklamasının, Anayasa'ya aykırı olup olmadığı yönü
incelenirken, önce, bu kuruluşların üyeleri olan Devlet personeline grev
hakkının tanınmış bulunup bulunmadığına bakılmalıdır. Çünkü, yukarıda
açıklandığı üzere sendika kurma hakkı grev hakkını kapsamadığı gibi,
mensuplarının ortak çıkarlarını korumak amaciyle kurulan meslekî teşekküllerin
grev teşebbüs ve faaliyetlerini destekleyici davranışlarda bulunabilmeleri
üyelerinin grev hakkına sahip olması ile gerçekleşebileceğinden, Devlet
personelinin grev teşebbüs ve faaliyelerinde bulunmaları yasaklanmış ise
kurdukları meslekî teşekkülün böyle bir davranışta bulunmasına hukukî imkân
kalmaz ve üyeleri bakımından böyle bir yasaklamada Anayasa'ya aykırılık yoksa
meslekî kuruluş için, konulan bu yasağın da Anayasa'ya aykırılığı söz konusu
olamaz. Bu yön ise, yukarıda (A) bölümünde incelenmiş, Devlet memurları için
grevin yasaklanmasından Anayasa'ya bir aykırılık bulunmadığı sonucuna
varılmıştır. Bu sonucun dayandığı görüş ve gerekçeler hizmet ve görevlerinin
niteliklerine az önce değinilen Devlet personeli ve 624 sayılı Kanunun 14.
maddesinde söz konusu Devlet personeli teşekkülleri için de geçerlidir.
Özetlenecek
olursa: Anayasa'da grev işçiler için bîr temel hak olarak tanınmış olup işçi
niteliği taşımayan kamu hizmeti görevlilerine grev bir temel hak olarak
tanınmadığından, bunların kuracakları meslekî teşekküllerin bu yoldaki
davranışlarının önlenmesinde de Anayasa'ya aykırılık yoktur. Avni Givda, Ahmet
Akar ve Muhittin Gürün bu görüşe katılmamışlardır.
Sonuç
:
1-
İtiraz konusu hükümlerin uygulanacağı dâvanın karara bağlanmış ve kararın
kesinleşmiş olup olmadığının itiraz yoluna baş vuran mahkemeden sorulmasına yer
olmadığına Celâlettin Kuralmen ve Avni Givda'nın iş 22/12/1969 gününde Anayasa
Mahkemesine geldiğine göre aradan geçen süre dolayısiyle sorulması gerektiği
yolundaki karşıoylariyle ve oyçokluğu ile;
2-
a) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 27. maddesinin birinci fıkracının
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın bu hükme yönelen bölümünün reddine
Avni Givda, Ahmet Akar ve Muhittin Gürün'ün hükmün Devlet memurlarının
kendilerine tanınmamış olan grev hakkı dışında kişi olarak Anayasa'da bulunan
başka sosyal ve iktisadî haklarını isteme ve kamu oyuna duyurma çerçevesi
içinde işi bırakma hareketlerini de yasaklamakta ve düşünce hürriyetinin özünü
zedelemekte olması bakımından Anayasa'ya aykırı olduğu ve bu nedenlerle iptali
gerektiği yolundaki karşıoylariyle ve oyçokluğu ile;
b)
Aynı maddenin ikinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olamadığına ve itirazın bu
hükme yönelen bölümünün reddine Avni Givda, Ahmet Akar ve Muhittin Gürün'ün
yukarıdaki gerekçeye dayanan karşıoylariyle ve oyçokluğu ile;
3-
624 sayılı Devlet Personel Sendikaları Kanununun 14. maddesinin (f) bendinin
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın bu hükme yönelen bölümünün de reddine
Avni Givda, Ahmet Akar ve Muhittin Gürün'ün yukarıdaki gerekçeye dayanan
karşıoylariyle ve oyçokluğu ile,
23/6/1970
gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkanvekili
Lütfü
Ömerbaş
|
Üye
Fazlı
Öztan
|
Üye
Celalettin
Kuralmen
|
Üye
Hakkı
Ketenoğlu
|
|
|
|
|
Üye
Fazıl
Uluocak
|
Üye
Sait
Koçak
|
Üye
Avni
Givda
|
Üye
Muhittin
Taylan
|
|
|
|
|
Üye
Şahap
Arıç
|
Üye
İhsan
Ecemiş
|
Üye
Ahmet
Akar
|
Üye
Halit
Zarbun
|
|
|
|
Üye
Ziya
Önel
|
Üye
Mustafa
Karaoğlu
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
KARŞIOY
YAZISI
I-
İtiraz yoluna başvuran Çerkesköy Asliye Ceza Mahkemesinin bakmakta olduğu dâva.
Cumhuriyet Savcılığının "sanığın Türkiye Öğretmenler Sendikasının grev
teşebbüs ve faaliyetlerini destekleyici davranışlarını açıkça övdüğü ve
öğretmenleri grev yapmaya alenî olarak tahrik ettiği ve Türk Ceza Kanununun
311., 312. ve 79. maddeleri uyarınca cezalandırılması gerektiği" yolundaki
iddianamesiyle açılmıştır.
Türk
Ceza Kanununun değişik 311. maddesi "bir suçun işlenmesini alenî olarak
tahrik eylemeyi", yine değişik 312. maddesi ise "kanunun cürüm
saydığı bir fiilî açıkça övmeyi veya iyi gördüğünü söylemeyi veya halkı kanuna
itaatsızlığa veyahut cemiyetin muhtelif sınıflarını umumun emniyeti içi
tehlikeli bir tarzda kin ve adavete tahrik eylemeği" suç sayarak ceza yaptırımına
bağlamaktadır.
Buna
karşılık mahkemenin Anayasaya uygunluk denetimi için Anayasa Mahkemesine
getirdiği hükümlerden 14/7/1965 günlü, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun
27. maddesi "Devlet memurlarının greve karar vermelerinin, grev
tertiplemelerinin, ilân etmelerinin, bu yolda propaganda yapmalarının yasak
olduğuna; Devlet memurlarının herhangi bir greve veya grev teşebbüsüne
katılamayacaklarına, grevi destekleyemeyeceklerine veya teşvik
edemiyeceklerine"; 8/6/1965 günlü, 624 sayılı Devlet Personeli Sendikaları
Kanununun 14. maddesinin f bendi ise "Devlet personeli teşekküllerinin
grev teşebbüs ve faaliyetleri ni destekleyici davranışlarda
bulunmıyacaklarına" ilişkindir.
Mahkeme
bakmakta olduğu dâvada sanığın eyleminde Türk Ceza Kanununun 311. ve 312
maddelerinde yazılı unsurların bulunup bulunmadığını araştırırken tabiatiyle
övdüğü veya işlenmesine başkalarını kışkırttığı eylemlerin kanunca suç sayılıp
sayılmadığı üzerinde duracaktır. Ancak bu tutum hiçbir zaman mahkemenin,
sanığın işlenmesi için kışkırtmada bulunduğu yahut övdüğü eylemleri suç sayan
kanun hükümlerini o dâvada uygulaması anlam ve niteliğini taşıyamaz. Tersine
bir görüş Anayasa'nın 151. maddesinde geçen "uygulanacak" deyimini
değil delâlet ettiği hukukî kavramdan, sözlük anlamından bile uzak düşürecek
biçimde bir yorum zorlaması olur; iptal dâvası (Anayasa -madde 149) ve itiraz
(madde 151) yolları arasında hiç bir ayırım bırakmaz. Oysa bu iki yol
arasındaki anayasal ayırım göze batacak keskinliktedir.
657
sayılı Devlet Memurları Kanununun 27. maddesi ve 624 sayılı Devlet Personeli
Sendikaları Kanununun 14. maddesinin f bendi yukarıda açıklandığı üzere, itiraz
yoluna başvuran mahkemenin bakmakta olduğu "suç işlenmesini tahrik"
ve "kanunun cürüm saydığı bir eylemi açıkça övme" dâvasında uygulayacağı
hükümler değildir. Anayasanın 151. maddesine göre bir mahkeme ancak bakmakta
olduğu dâvada uygulanacak kanun hükümlerini Anayasa'ya aykırılığını ileri
sürerek Anayasa Mahkemesine getirebilir. Bu hükmün benzeri 22/4/1962 günlü, 44
sayılı Yasanın 27. maddesinde de vardır. Onun içindir ki mahkeme söz konusu iki
hükmü, Anayasaya uygunluk denetimi için Anayasa Mahkemesine getiremez.
Anayasanın 151. ve 44 sayılı Kanunun 27. maddelerine uymayan itirazın, itirazda
bulunan mahkemenin yetkisizliği yönünden reddi gereklidir.
1969/68
esas sayılı işte 8/1/1970 günlü ilk inceleme toplantısında mahkemenin 657
sayılı Kanunun 27. maddesini ve 624 sayılı Kanunun 14. maddesinin f bendini
Anayasa Mahkemesine getirmeye yetkili olduğu yolunda verilen karara bu
nedenlerle karşıyım.
II-
Çerkesköy Asliye Ceza Mahkemesinin itirazı 22/12/1969 gününde Anayasa
Mahkemesine gelerek 1969/68 esas sayısını almıştır. İşin esasının incelenmesine
ise 23/6/1970 gününde başlanmıştır. Arada geçen süre altı aydır.
Anayasanın
151. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları hükümlerine göre Anayasa Mahkemesi
işin kendisine gelişinden başlamak üzere üç ay içinde kararını verir. Bu süre
içinde karar verilemezse mahkeme, Anayasa'ya aykırılık iddiasını kendi kanısına
göre çözerek davayı yürütür. Ancak Anayasa Mahkemesinin kararı esas hakkındaki
karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkemeler buna uymak zorundadır.
İnceleme
konusu işin Anayasa Mahkemesine gelişi üstünden altı ay geçmiştir. Üç ayın
sonunda itiraz yoluna başvuran mahkeme Anayasaya aykırılık konusunu, kendi kanısına
göre çözmeğe yetkilidir. Mahkemenin yetkisini kullanarak dâvayı bitirmiş ve
verilen hükmünde kesinleşmiş bulunması düşünülebilir. Bu halde Anayasanın 151.
maddesiyle öngörülen itiraz yolu artık tıkanmış ve o yolun konulmasiyle güdülen
erek itirazla ilgili dâva yönünden gerçekleşemez duruma düşmüş bulunacağından
Anayasa Mahkemesinin geçerliği kalmayan bir itirazı inceleyerek etkisini
önceden yitirmiş bir kararı vermesinin yeri olmadığı ortadadır.
Şu
duruma göre itiraz ve inceleme konusu hükümlerin uygulanacağı dâvanın karara
bağlanmış ve kararın kesinleşmiş olup olmadığının itiraz yoluna başvuran
mahkemeden sorulması zorunludur. Sorulmaya yer olmadığına karar verilerek işin
esastan incelenmesine ve karara bağlanmasına bu nedenlerle karşıyım.
III-
a) Ülkemizde "grev" kavramı yalnızca işçi yönünden kanunî açıklama ve
tanımlamaya kavuşturulmuştur. Anayasanın 47. maddesinde "İşçilerin
işverenlerle olan ilişkilerinde iktisadî ve sosyal durumlarını korumak veya
düzeltmek ereğiyle grev hakkına sahip oldukları, grev hakkının kullanılmasının
ve istisnalarının kanunla düzenleneceği" ilkesi yer almaktadır. 15/7/1963
günlü, 275 sayılı Toplu iş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununun 17. maddesinde
de Anayasanın 47. maddesinde sözü edilen "grev" in tanımlanması
vardır. Bu maddeye göre "İşçilerin, topluca çalışmamak suretiyle bir iş
kolunda veya iş yerinde faaliyeti durdurmak veya işin niteliğine göre önemli
ölçüde aksatmak amaciyle aralarında anlaşarak veyahut bir teşekkülün aynı
amaçla topluca çalışmamaları için verdiği bir karara uyarak işi bırakmalarına
grev; işçilerin işverenlerle olan münasebetlerinde iktisadî ve sosyal
durumlarım korumak veya düzeltmek amaciyle ve bu kanun hükümlerine uygun olarak
yapılan greve, kanunî grev; bu amacın dışında veya bu kanun hükümlerine
uymaksızın yapılan greve, kanun dışı grev denilir."
657
sayılı Kanunun itiraz ve inceleme konusu 27. maddesiyle Devlet memurlarına
karar verilmesi, tertiplenmesi ilân ve propaganda edilmesi, iştirak olunması,
desteklenmesi, teşviki yasaklanan "grev" e gelince; bunun Anayasanın
47. ve 275 sayılı Kanunun 17. maddeleri hükümlerinin kanunî niteliğini
belirlediği "grev "ile bir ve aynı olduğu düşünülemez. Çünkü
Anayasanın 47. ve 275 sayılı Kanunun 17. maddeleri hükümleri ile oluşan
kavramda bir "grev" e memurların gidebilmelerin den söz edilmesinin
bile yeri yoktur. O halde 657 sayılı Kanunun 27. maddesiyle Devlet memurlarına
yasaklanan "grev" den ne kastedildiğinin, 275 sayılı Kanunun 17.
maddesinde yazıldığı gibi, ya 27. madde yahut da 657 sayılı Kanunun öteki
maddeleri içinde açıkça ve keskin sınırlarla belirlenmesi zorunlu idi. Bu
yapılmamış ve 27. maddede "grev" adı altında karanlık, niteliği,
unsurları, kapsamı bilinmez son derece esnek ve türlü yoruma elverişli bir
kavrama yer verilmiştir.
Anayasanın
düşünce hürriyetini bir temel hak olarak düzenleyen 20. maddesine göre herkes,
düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir; düşünce ve kanaatlarını söz, yazı,
resim ile veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklayabilir ve
yayabilir. Yine Anayasanın 11. maddesi temel hak ve hürriyetlerin, Anayasanın
sözüne ve ruhuna uygun olarak ancak kanunla sınırlanabileceği; kanunim kamu
yararı, genel ahlâk, kamu düzeni, sosyal adalet ve millî güvenlik gibi
nedenlerle de olsa bir hakin ve hürriyetin özüne dokunamıyacağı ilkesini
koymuştur.
İtiraz
konusu 27. madde, "grev" deyiminin yukarıda değinilen niteliği
dolayısiyle, Devlet memurlarının düşünce hürriyetinden yararlanma sınırları
içinde kalabilecek davranışlarının bile yasaklanması sonucunu doğuracak bir
durumdadır. Bu hüküm karşısında Devlet memurlarının Anayasanın güvencesi
altında bulunan bir takım sosyal ve iktisadî haklarını isteme ve isteklerini
kamu oyuna duyurma ereğiyle sınırlı, işi kısa süre ile bırakma hareketlerine
başvurmalarının dahi yeri ve yolu yoktur. Nitekim öğretmenlik mesleğine ve
ülkenin eğitim ve öğretimine ilişkin kimi temel sorunları kamu oyuna duyurmak
üzere Türkiye Öğretmenler Sendikasının "boykot" adı altında
düzenlediği dört günlük iş bırakma hareketine katılanlar hattâ itiraz yoluna
başvuran mahkemenin elindeki dâvada olduğu gibi hareketi övenler ve teşvik
edenler hakkında kovuşturma açılması gereğine 27. maddedeki yasaktan yola
çıkılarak varılmıştır. Hükmün bu haliyle Anayasanın 20. maddesindeki düşünce
hürriyetinin özüne dokunduğu ortadadır. 657 sayılı Kanunun 27. maddesinin
Anayasanın 20. ve 11. maddelerine aykırılığı nedeniyle iptali gerekir.
b)
İtiraz ve inceleme konusu ikinci hüküm olan 624. sayılı Devlet Personeli
Sendikaları Kanununun 14. maddesinin f bendi Devlet personeli teşekküllerine
grev teşebbüs ve faaliyetlerini destekleyici davranışlarda bulunmayı
yasaklamıştır. Buradaki "grev "deyimi de 657 sayılı Kanunun 27.
maddesinde geçen "grev" deyimiyle aynı niteliktedir. ve böylece
Devlet memurlarının Devlet personeli teşekkülleri aracılığı ile düşünce
hürriyeti gereklerinden yararlanabilmeleri yolu da kapatılmış ve bu hürriyet
yine özünden zedelenmiş olmaktadır. Yukarıda 567 sayılı Kanunun 27. maddesi
üzerinde açıklanan nedenler 624 sayılı Kanunun 14. maddesinin f bendi açısından
da geçerli olduğu için Anayasanın 20. ve 11. maddelerine aykırı bulunan hükmün
bu nedenlerle iptali gereklidir.
c)
1969/68 esas sayılı işte itirazın reddine ilişkin olarak verilen 23/6/1970
günlü, 1970/34 sayılı karara yukarıda belirtilen gerekçe ile karşıyım.
Yukarıdaki
karşıoy yazısının I ve III sayılı bölümlerine katılıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
l-
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 27. maddesi :
Bu
madde, birinci ve ikinci fıkraları ile Devlet memurlarına grev konusunda
çeşitli yasaklar koymakta, fakat grevin niteliğini, amacını, şartlarını ve
usullerini belirten veya kısa da olsa tanımlamasını yapan hiç bir hüküm
getirmemektedir.
Anayasa'nın
47. maddesinde "İşçiler, işverenlerle olan münasebetlerinde, iktisadî ve
sosyal durumlarını koruma veya düzeltmek amacıyla toplu sözleşme ve grev
haklarına sahiptirler.
Grev
hakkının kullanılması ve istisnaları ve işverenlerin haklan kanunla
düzenlenir." denilmek suretiyle grevin, Anayasa'nın 46. maddesinde sözü
edilen (Çalışanlar) kesiminden sadece işçilere tanınmış bir temel hak olduğu ve
işverenlerle olan münasebetlerinde, iktisadî ve sosyal durumlarını korumak veya
düzeltmek) amacıyla bu hakkın kullanılabileceği belirtilmiş ve hakkın
kullanılmasına ilişkin düzenlemenin de kanunla yapılacağı ilkesi konulmuştur.
Bu
konuyu düzenleyen 15/7/1963 günlü ve 275 sayılı toplu iş sözleşmesi, Grev ve
Lokavt Kanununun 17. maddesi de grevin tanımlanmasını yapmış, amacını ve
usulünü saptamış bulunmaktadır.
Bu
maddede, işçilerin, topluca çalışmamak suretiyle bir iş kolunda veya işyerinde
faaliyeti durdurmak veya i$in niteliğine göre önemli ölçüde aksatmak amaciyle
aralarında anlaşarak veyahut bir teşekkülün ayni amaçla topluca çalışmamaları
için verdiği bir karara uyarak işi bırakmalarına "grev" denilmekte ve
işçilerin işverenlerle olan münasebetlerinde iktisadî ve sosyal durumlarını
korumak veya düzeltmek amaciyle ve bu kanun hükümlerine uygun olarak yapılırsa,
(Kanunî grev, bu amacın dışında veya bu kanun hükümlerine uyulmaksızın
yapılırsa (Kanun dışı grev) sayılacağı da belirtilmektedir.
Öte
yandan grevin, işçilerle işveren arasındaki toplu iş sözleşmesi müzakerelerinin
olumlu sonuca ulaşamaması hallerinde işvereni, işçilerin istekleri
doğrultusunda toplu sözleşme yapmağa zorlamanın bir aracı ve yaptırımı olduğu
da, kanunun 19 ve sonraki maddelerinde açıkça görülmektedir.
Bu
kısa açıklamadan da anlaşılacağı üzere sözü geçen düzenleme, Anayasa'nın 47.
maddesinin işçiler bakımından öngörmüş bulunduğu düzenlemedir ve memurlarla
uzak - yakın bir ilişkisi yoktur. Zira toplu iş sözleşmesi bahis konusu olmayan
Devlet memurları hakkında bu kanunun belirttiği nitelikteki bir grevden söz
edilebilmesi de mümkün değildir.
Her
ne kadar Devlet Memurları Kanununun 27. maddesine ilişkin gerekçede, (Grev
Kanununda açıkça belirtilen yasağa uygun olarak) maddenin kaleme alındığı
yazılmak suretiyle, grev kanununda nitelikleri ve şartları belirtilmiş bulunan
grevin memurlara yasaklanmak istendiği anlaşılmakta ise de yukarıda da
açıklandığı üzere Grev Kanununda belirtilen şart ve nitelikteki bir grevin
Devlet memurları bakımından uygulamaya konulması, yani daha önce bir toplu iş
sözleşmesi müzakeresi ve bunun sonunda greve baş vurulması, hem maddî yönden
hem de hukuk yönünden mümkün olmadığı için yasa koyucunun bu noktada yanlış bir
benzetme yaptığı ve bu suretle Devlet memurlarının hangi maksat ve şekilde
olursa olsun işin bırakmaları halinin "grev" olarak
nitelendirilmesine olanak sağladığı görülmektedir.
Halbuki,
yukarıki açıklamadan da anlaşıldığı gibi, Anayasa'nın 47. maddesinde işçiler
bakımından bir temel hak olarak tanınmış bulunan grevin, aynı niteliklerle
Devlet memurları için de tanınması esasen mümkün değildir, bu yüzden de
"grev", Anayasamız'da bir temel hak olarak memurlara tanımamıştır.
Şayet tanımış olsa idi memur grevinin niteliğinin ve şartlarının işçilerin
grevinden farklı biçimde ve memurluk görevi ve statüsünün özelliklerine ve
gereklerine göre ayrıca düzenlenmesi ve şayet bu konuda bir yasaklama gerekli
ise, Anayasa'daki öteki ilkeleri zedelemeden ve fiil ile orantılı ve adaletli
ölçüde yapılması zorunlu olurdu.
Ancak
Anayasa'da, memurlar için grevin bir teme hak olarak tanınmamış olmasına
dayanılarak, grev yasağı adı altında memurların, Anayasa'daki öteki temel
haklarının özünü zedeleyici nitelikte hükümler konulmasının mümkün
olmayacağında da kuşku gösterilemez.
657
sayılı Kanunun söz konusu 27. maddesinin bu açıdan incelenmesi aşağıdaki
sonuçları ortaya koymaktadır :
1-
Devlet memurları için işçilere tanınan nitelikte bir grev uygulaması aslında
olanak dışı olduğundan söz konusu hüküm bu noktada yeni bir yasaklama getirmiş
değildir.
2-
Buna mukabil her ne maksat ve şekilde olursa olsun, işlerini bırakan memurlar
"grev" halinde sayılmış ve haklarında bu hükmün uygulanması yolu
tutulmuştur.
Örneğin,
bu dosyanın konusunu teşkil eden olay, öğretmene ilişkin bir kısım sorunlarla
birlikte yurdun eğitim ve öğretimine ilişkin temel bazı konulardaki görüş ve
düşünüşün kamu oyuna duyurulabilmesi için Türkiye Öğretmenler Sendikasının
verdiği karar üzerine 15-18 Aralık 1969 tarihleri arasında sürdürülen 4 günlük
işi bırakma, (iki sendikaca boykot adı ile ilân edilmiştir) hareketinin
öğretmen olmayan iki vatandaş tarafından övülmesi ve konuştukları öğretmenlerin
bu harekete katılmaya teşvik edilmesinden ibarettir.
Söz
konusu öğretmen boykotunda, Anayasa'nın 47. maddesinde öngörülen ve 275 sayılı
Kanunun 17. maddesinde tanımı, amacı, şekil ve şartları gösterilen işçi grevi
niteliği yoktur. Bu harekette hâkim olan fikir, öğretmenlik meslekî ve tüm
olarak memleketin öğretim ve eğitim sistemi hakkındaki görüş ve düşünüşün kamu
oyuna etkili bir biçimde duyurulması ve o yönden siyasal kuruluşlara etki
yapılmak istenmesinden ibarettir. Yani burada boykot eylemi, Anayasa'nın 20.
maddesiyle kişiye bir temel hak olarak tanınmış olan düşünce hürriyetinin
kullanılmasının vasıtası olarak seçilmiştir. Zira söz konusu 20. maddede
(Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir; düşünce ve kanaatlarını söz,
yazı, resim ile veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklayabilir
ve yayabilir.) denilmektedir. Sendika ve onun kararına uyan öğretmenler ise
düşüncelerini "boykot" yolu ile yaymayı uygun bulmuşlardır.
Bu
hareket, olayda olduğu gibi 4 gün süreli veya daha uzun veya çok daha kısa
(meselâ l - 2 saat gibi) süreli de olabilir. Şayet bu yoldaki eylemlerin, yani
Devlet Memurları Kanununda veya öteki kanunlarda ayrıca yasaklanmış ve
müeyyideleri de gösterilmiş bulunan (Görevi temelli olarak terk) etme maksadı
taşımayarak geçici nitelikte ve belli bir düşünceyi duyurmak maksadı ile
görevden uzak kalma hallerinin, zaman ve süresine göre kamu hizmetinde
sakıncalı bir hal yaratması bahis konusu ise bunun tanımlaması açıkça yapılarak
ve unsurları gereği gibi belli edilerek kanunla düzenlenmesi gerekirdi.
657
sayılı Kanunun söz konusu 27. maddesi ile böyle yapılmamış, Devlet memurları
ile ilgisi bulunmayan işçi grevinin memurlar tarafından yapılmasını yasaklamak
suretiyle konu her yöne götürülebilecek bir hale sokulmuş ve neticede Devlet
memurlarının düşünce hürriyetini kullanma sınırları içinde kalabilecek
hareketlerini dahi yasaklama sonucu meydana getirilmiştir. Nitekim bu maddenin,
olayda olduğu gibi 4 gün süren ve bu bakımdan kamu hizmetindeki etkisi oldukça
önemsiz ve hatta ilk öğretimde ders yılını dört gün uzatmak suretiyle telâfisi
de mümkün olan boykot hareketini dahi yasakladığı ve bu harekete katılan
öğretmenler ve hatta bu hareketi doğru bulduklarını ve ona katılmanın yerinde
olduğunu söyleyen vatandaşlar hakkında bile kovuşturma açılmasına sebep olduğu
ortadadır.
Bu
derece müphem ve geniş kapsamlı niteliği ile Anayasa'nın 20. maddesindeki
düşünce hürriyetini de gereksiz yere kısıtlayarak özünü zedeleyen söz konusu
657 sayılı Kanunun 27. maddesinin tümü Anayasa'ya aykırı olduğundan iptaline
karar verilmelidir.
2- 624
sayılı Kanunun 14. maddesinin f. bendi :
Bu
fıkrada, Devlet personeli teşekküllerinin (Grev teşebbüs ve faaliyetlerini
destekleyici davranışlarda) bulunmaları yasaklanmaktadır.
Devlet
personeli sendikalarının üyeleri Devlet personelidir. Yukarıda, "grev"
ile ilişkin yasağın bu personelin Anayasa'daki bir temel hak kının özünü
zedelemekte olduğundan Anayasa'ya aykırı bulunduğu belirtilmişti. 624 sayılı
Kanunun 14. maddesinin f bendi ise, bu personelin, başlamış olan bir greve (îş
bırakma haline) ilişkin düşünce ve kanaatlerini, kurdukları kendi meslek
teşekkülleri aracılığı ile yaymalarını da yasaklamayı ön görmekte ve bu suretle
Anayasa'nın 20. maddesine aykırı olan bir durumun, Devlet personeli
teşekküllerine kadar uzatılarak Devlet memurlarının bu teşekkülleri dili ile de
düşünce ve kanaatlerini serbestçe söyleyip yayabilme haklarını yine gereksiz
olarak kısıtlayarak özünü zedelemektedir.
Bu
nedenle 624 sayılı Kanunun 14. maddesinin söz konusu f bendi de Anayasa'nın 20.
maddesine aykırı bulunduğundan iptal edilmelidir.
Yukarıki
nedenlerle karara karşıyım.