logo
Norm Denetimi Kararları Kullanıcı Kılavuzu

(AYM, E.1969/17, K.1969/49, 30/09/1969, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

 

Esas Sayısı:1969/17

Karar Sayısı:1969/49

Karar Günü:30/9/1969

Resmi Gazete tarih/sayı:18.5.1970/13497

 

İtiraz yoluna başvuran : Kıbrısçık Sulh Ceza Mahkemesi

İtirazın konusu : 6831 sayılı Orman Kanununun 108. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan "kime ait olursa olsun" deyiminin, Anayasa'nın 33. maddesinin beşinci ve altıncı fıkraları hükümlerine aykırı olduğu görüşüne varılarak ve yine Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının 151. maddesine dayanılarak Anayasa Mahkemesine başvurulmuştur.

I. OLAY :

Devlet ormanından izinsiz yaş sarıçam tomruğu keserek öküz arabası ile taşımak suçundan üç sanık hakkında Orman Kanununun 91/1. ve 108/4. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları işlemiyle ve 25/9/1968 günlü iddianame ile Kıbrısçık Sulh Ceza Mahkemesinde açılan 1968/199-1969/105 esas sayılı dâvanın Yargıtay bozma ilâmı üzerine yapılan ilk duruşmasında mahkeme, suçta kullanılan araç ve teferruatının 6831 sayılı Kanunun 108/4. maddesi açıklığına aykırı olarak zoralım yerine iadesine karar verilmesinin de bozma nedenlerinden biri olduğunu; ancak bu hükmün Anayasa'nın 33. maddesinin beşinci ve altıncı fıkralarına aykırı görüldüğünü ileri sürerek Anayasa Mahkemesine başvurulmasına, duruşmanın geri bırakılmasına ve bozma ilâmına daha sonra mukteza tâyinine 16/4/1969 gününde karar vermiştir.

III. Yasa metinleri :

I- İtiraz konusu hüküm :

6831 sayılı Orman Kanununun 108. maddesinin itiraz konusu dördüncü fıkrası şöyledir :

(Madde 108/4- Kaçak orman mallarının taşınmasında kullanılan canlı ve cansız bütün nakil vasıtaları kime ait olursa olsun idarece zapt ve mahkemelerce müsaderesine hükmolunur.)

2- Dayanak olarak ileri sürülen Anayasa hükümleri :

6831 sayılı Kanunun 108. maddesinin dördüncü fıkrasındaki "kime ait olursa olsun" deyiminin Anayasa'ya aykırı olduğu yolundaki görüşü desteklemek üzere mahkemece ileri sürülen Anayasa'nın 33. maddesinin beşinci ve altıncı fıkraları hükümleri şunlardır :

(Madde 33/5, 6- Ceza sorumluluğu şahsidir.

Genel müsadere cezası konulamaz.)

IV. İlk inceleme :

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 22/5/1969 gününde yapılan ilk incelemede dosyanın eksiği bulunmadığı anlaşıldığından Anayasa'nın 151. ve 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 27. maddelerine uygunluğu görülen işin esasının incelenmesi oybirliğiyle kararlaştırılmıştır.

V. Esasın incelenmesi :

İtirazın esasına ilişkin rapor, mahkemenin 21/4/1969 günlü. 1969/199-4 sayılı yazısına bağlı olarak gelen gerekçeli karar ve ekleri, Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülen hüküm, aykırılık görüşüne dayanaklık eden Anayasa hükümleri; bunlarla ilgili gerekçeler ve Meclis görüşme tutanakları ve konu ile ilişkisi bulunan öteki metinler okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü :

l- Anayasa'ya aykırılık iddiasının daha önce başka bir itiraz dolayısiyle incelenmiş bulunması durumu :

6831 sayılı Kanunun 108. maddesinin dördüncü fıkrasındaki "kime ait olursa olsun" deyiminin Anayasa'ya aykırı olduğu yolundaki iddia daha önce 1966/14 esas sayılı iş dolayısiyle incelenmiş ve hükmün Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine 21/9/1966 gününde 1966/36 sayı ile ve oybirliğiyle karar verilmişti. (Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi - Sayı 4, Sayfa 204-209)

Görüşmelerin başında Şeref Hocaoğlu ve Muhittin Gürün şu duruma ve Anayasa'nın Anayasa Mahkemesi kararlarının kesinliğini ve bağlayıcılığını saptayan 152. maddesi hükmüne göre konunun yeniden incelenemiyeceğini ileri sürmüşlerdir.

Anayasa'nın 152. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi kararları kesindir. Kesin yargı karan, kararı veren mahkemece veya başka bir yargı yerince yeniden incelenip değiştirmesi olanağı bulunmayan karar demektir. Anayasa Mahkemesinin Anayasa'ya aykırılık iddialarına ilişkin kararları Anayasa'nın 149. veya 151. maddelerine dayanılarak yapılmış belli istemler üzerine verilebileceğinden her kararın kesinliği de o kararın verilmesini gerektiren belli dâva veya itiraz açısından söz konusu olabilir. Bu durumun sonucu olarak belirli bir dâva veya itirazın karara bağlanması aynı konuda bir başka dâva veya itirazın Anayasa Mahkemesine gelmesine ve incelenmesine engellik edemez.

İptal kararlariyle dâva veya itirazın reddine ilişkin kararlar arasında açık bir ayırım vardır. İptal kararları karar gününde ve eğer ayrıca yürürlük günü belirtilmişse o günde iptal konusu hükümleri yürürlükten kaldırır. Yürürlükte bulunmayan bir kanunun Anayasa'ya aykırılığı İleri sürülemiyeceğine göre böylece çözümlenmiş konuların bir daha mahkemeye gelmesi düşünülemez. Gelse de yeniden incelemenin gereği ve konusu olmaz ve iş karar verilmesine yer olmadığı yolunda bir kararla kapanır. Dâvanın veya itirazın reddi ile sonuçlanmış kararlara konu olan hükümler ise yürürlükte kalmış ve kararlar belirli durumlara ve koşullara dayanmakta bulunmuştur. Kararın bağlayıcılığı da bu kapsam içinde ve belirli bir dava veya itiraz bakımındandır. Durumların ve koşulların değişmesi halinde, sonucunda değişik olması gerekir. Böyle bir değişmenin bulunup bulunmadığı ise ancak yeni dava veya itirazın incelenmesinin sonunda anlaşılabilir.

Bir dâva veya itiraz redle sonuçlanırsa aynı konuda gelecek başka dâvaların ve itirazların incelenemiyeceği yolunda bir görüş kimi hükümlere dokunulmazlık tanımak, bu hükümler hakkında yargı mercilerinin yetkilerini kullanmalarını önlemek, hukukî görüşleri dondurup kalıplaştırmak olur.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının böyle bir ereği bulunduğu düşüncesini destekliyecek doyurucu bir kanıtın ileri sürülmesi olanaksızdır. Şu duruma göre itiraz konusu hükmün daha önce başka bir itiraz dolayısiyle incelenmiş ve Anayasa'ya aykırı görülmiyerek itirazın reddine karar verilmiş bulunmasının konunun 1969/17 sayılı dosyada yeniden incelenmesine engellik edemiyeceğine Şeref Hocaoğlu ve Muhittin Gürün'ün karşı oylariyle ve oyçokluğu ile karar verilerek esas sorunun görüşülmesine geçildi.

2- İtiraz konusu hükmün Anayasa'ya aykırı olup olmadığı sorunu :

6831 sayılı Kanunun 108. maddesinin dördüncü fıkrası, kaçak orman mallarının taşınmasında kullanılan canlı ve cansız taşıtların, sahiplerinin suçla ilişkisini gözetmeden zoralımı öngörmekte ve mahkeme kanun hükmünü, bu durumiyle, ceza sorumunun şahsiliği ilkesine aykırı bulmakla birlikte bir yandan da genel müsadere cezası niteliğinde saymaktadır.

Ceza sorumunun şahsiliği ceza hukukunun temeli ilkelerindendir. Bu ilke "yalnız suç işleyenlerle ortakların ceza görmesi", bir başka deyimle; "herkesin ancak kendi eyleminden sorumlu tutulabileceği; suç işlemedikçe ya da işlenmesine katılmadıkça kimseye ceza sorumu yükletilemiyeceği" biçiminde tanımlanabilir.

İlk bakışta itirazın konusu zoralım hükmü ceza sorumunun şahsiliği ilkesine aykırı gibi görünür; bir kimsenin eyleminden dolayı bir başka kimseye ceza sorumu yükletiliyor izlenimini bırakır. Ancak doğrudan doğruya suçluluğu veya suçla ortaklığı olmadığı halde taşıtı üzerinde zoralım hükmü uygulanan kimse gerçekte kusursuz ve olayla büsbütün ilişkisiz değildir. Aşağıda daha etraflıca açıklanacağı üzere böyle bir kimsenin kusuru, yükümlü olduğu dikkati ve özeni göstererek kendi taşıtiyle yasak eylemin işlenmesine engel olmamaktan doğmakta; böylece sorumlu tutulan kimsenin davranışı ve ortaya çıkan sonuç arasında nedensellik ilgisi oluşmaktadır.

6831 sayılı Kanunun 27. maddesinin son fıkrasına göre damgasız ve nakliyesiz. orman ürünleri kaçak sayılır. 108. maddenin dördüncü fıkrasında ise kaçak orman mallarının taşınmasında kullanılan canlı ve cansız bütün taşıtların kimin olursa olsun, zoralımı öngörülmüştür. Kanunu bilen veya "kanunu bilmemek mazeret sayılmaz" kuralı uyarınca bildiği varsayılan kimse taşıtının kaçak orman mallarının taşınmasında kullanılmaması için gereken dikkat ve özeni göstermekle yükümlüdür. Bu yükümü yerine getirmeyen taşıt sahibinin, yasak eylem işlendiğinde, kusurlu sayılması ve kusurlu davranışının sonucu olan zoralım cezasını görmesi gerekir.

Öte yandan Anayasa (Madde 131) ormanların korunması ve ormanlık sahaların genişletilmesi için gerekli kanunları koymak, tedbirleri almak ve ormanlara zarar verebilecek hiç bir faaliyet ve eyleme müsaade etmemekle Devleti ödevli kılmıştır, itiraz konusu hükmün. Devlete bu alanda Anayasa ile verilmiş ödevlerin kapsamı içine giren bir niteliği olduğu da ortadadır. Kaldı ki yine Anayasa (Madde 11/2) kamu yararı, genel ahlâk, kamu düzeni, sosyal adalet ve millî güvenlik gibi nedenlerle kanunun bir hakkı ve hürriyeti, özüne dokunmaksızın, sınırlayabileceğim kabul eylemektedir. İtiraz konusu hükmün, orman kaçakçılığını önleme ereğiyle konulmuş bulunduğundan, bu ereğin kamu yararını güttüğünde kuşku yoktur. Sınırlamanın bir hakkın ve hürriyetin özüne dokunduğu da düşünülemez.

6831 sayılı Orman Kanununun 108. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan "kime ait olursa olsun" deyiminin Anayasa'nın 33. maddesinin beşinci fıkrası yönünden durumu ve hukukî niteliği budur. Aynı hükmün, yine 33. maddenin genel müsadere cezasını yasaklayan altıncı fıkrasına aykırı olduğu iddiasına gelince: Bu fıkrada sözü geçen genel müsadere cezası ile itiraz konusu hükmün öngördüğü ve niteliği yukarda tartışılan zoralım arasındaki ayırım öylesine büyük, keskin ve açıktır ki üzerinde ayrıca durulması yersiz olacaktır.

Özetlendikte : Orman Kanununun 103. maddesinin dördüncü fıkrasında gecen "kime ait olursa olsun" deyimi, 1966/14-1966/36 sayılı, 21/9/1966 günlü Anayasa Mahkemesi kararında da saptandığı gibi, Anayasa'nın 33. maddesinin beşinci ve altıncı fıkralarına ve öteki hükümlerine aykırı değildir. İtirazın reddî gerekir.

VI. SONUÇ :

6831 sayılı Orman Kanununun 108. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan "kime ait olursa olsun" deyiminin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine 30/9/1969 gününde oybirliği ile karar verildi.

 

 

 

 

 

Başkanvekili

Lütfi Ömerbaş

Üye

Feyzullah Uslu

Üye

A. Şeref Hocaoğlu

Üye

Fazlı Öztan

 

 

 

 

Üye

Celâlettin Kuralmen

Üye

Fazıl Uluocak

Üye

Sait Koçak

Üye

Avni Givda

 

 

 

 

Üye

Muhittin Taylan

Üye

Şahap Arıç

Üye

İhsan Ecemiş

Üye

Recai Seçkin

 

 

 

 

Üye

Ahmet Akar

Üye

Mustafa Karaoğlu

Üye

Muhittin Gürün

 

 

KARŞI OY YAZISI

6831 sayılı Kanunun 108. maddesinin bu itiraz dosyasına konu olan hükmü, yukarıki karar içinde de belirtildiği gibi, bir başka mahkemenin itirazı üzerine daha önce incelenerek Anayasa'ya aykırı olmadığına karar verilmiş olduğuna, Anayasa'nın 152. ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri hakkındaki 44 sayılı Kanunun 50. ve 51. maddelerinde, Anayasa Mahkemesi kararlarının, bir ayırım yapılmaksızın, kesin, yasama, yürütme, yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayıcı olduğu, herhangi bir duraksamaya yer vermiyecek derecede açıklıkla belirtilmiş bulunduğuna göre şu veya bu düşünce ile bu açık hükümlere aykırı işlem yapılması caiz değildir .

Öte yandan, Anayasa denetimi sonucunda Anayasa Mahkemesince verilen hükümlerle, diğer hukuk ve ceza dâvalarına ilişkin hükümleri, "kesinlik" kavramı bakımından aynı ölçüye vurarak sonuç çıkarmakta da isabet yoktur. Her ne kadar, öteki dâvalara ilişkin ilâmların kesinliğinin, o dâvanın tarafları bakımından öne sürülebileceği doğrudur. Zira o dâvalarda bir kanun hükmünün .olayın özelliğine ve tarafların o olaydaki durum ve tutumlarına uygulanarak ihtilâfın çözümü bahis konusudur. Bu bakımdan, dâva sonunda verilen ilâmın kesinliği, sadece tarafları aynı olan o ihtilâf için söz konusudur. Halbuki Anayasa Mahkemesine açılan iptal dâvalarında, belli bir kanun hükmünün Anayasa kuralları karşısındaki durumu objektif bir biçimde incelenerek Anayasa'ya uygun olup olmadığı hükme bağlanmaktadır. Bu incelemelerde tarafların durum ve tutumunun, veya olayın (İtiraz yolu ile gelen işlerde) karara etkisi söz konusu değildir. Bu bakımdan Anayasa Mahkemesi kararlarının "kesin" olma niteliğinin çözümlenmesinde, öteki ilâmlar için doğru olan düşüncelerin öne sürülmesi mümkün değildir.

Esasen Anayasa'nın 152. maddesi, Anayasa Mahkemesi kararlarının "kesin" olduğu kuralını koyduktan sonra bu kararların, yasama, yürütme ve yargı organları da dahil olmak üzere herkesi bağlayacağı kuralını da ilâve etmekle, bu konuyu herhangi bir duraksamaya yer vermiyecek açıklıkta çözümlemiş bulunmaktadır. Zira Anayasa Mahkemesi kararlarının kesinliğinin de, öne sürüldüğü gibi, sadece olay ve olaydaki taraflar bakımından söz konusu olabileceğinin kabulü halinde Anayasa'da yer almış bulunan "her organı ve herkesi bağlayıcılık kuralı" na mana verilmesi imkânsız olur.

Bu konuya ilişkin öteki düşüncelerimizin, 28/6/1966 günlü ve 1963/132 - 1966/29 ve 14/2/1967 günlü ve 1963/144-1967/6 sayılı kararlarına ilişkin muhalefet şerhlerinde belirtilmiştir. (Resmî Gazete; 27/6/1967, No : 12632, Sahife : 8, 9, 14)

Açıklanan sebeplerle bu kararda uygulanmış olan usule muhalifiz.

 

 

 

Üye

A. Şeref Hocaoğlu

Üye

Muhittin Gürün

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Dönemi 1961
Karar No 1969/49
Esas No 1969/17
İlk İnceleme Tarihi 22/05/1969
Karar Tarihi 30/09/1969
Künye (AYM, E.1969/17, K.1969/49, 30/09/1969, § …)    
Dosya Sonucu (Karar Türü) Esas - Ret
Başvuru Türü İtiraz
Başvuran (Genel) - Başvuran (Özel) Sulh Ceza Mahkemesi - Kıbrısçık
Resmi Gazete 18/05/1970 - 13497
Üyeler Lütfi ÖMERBAŞ
Feyzullah USLU
A. Şeref HOCAOĞLU
Fazlı ÖZTAN
Celalettin KURALMEN
Fazıl ULUOCAK
Sait KOÇAK
Avni GİVDA
Muhittin TAYLAN
Şahap ARIÇ
İhsan ECEMİŞ
Recaî SEÇKİN
Ahmet AKAR
Mustafa KARAOĞLU
Muhittin GÜRÜN

II. İNCELEME SONUÇLARI


6831 Orman Kanunu 108/4 Esas - Ret Anayasaya esas yönünden uygunluk yok yok

T.C. Anayasa Mahkemesi