ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
E. No:1968/37
K. No:1968/34
Karar tarihi:24/9/1968
Resmi Gazete tarih/sayı:19.4.1969/13179
İstemde
bulunan : Alaşehir Sorgu Hâkimliği.
İstemin
konusu: Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun değişik 124. maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan ve sorgu hakimlerince verilecek bazı kararların mensup
oldukları asliye mahkemesi başkanı veya hakiminin onayı ile tekemmül edeceğini
öngören hükmün, Anayasa'nın 132. maddesine aykırı olduğu kanısına varıldığından
iptaline karar verilmesi istenmiştir.
İNCELEME
:
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca yapılan ilk incelemede; hazırlanan
rapor, sorgu hâkimliğinden gelen ve Mahkememizin 1968/37 esas sayısına kayıtlı
bulunan dosyadaki belgeler okundu. Anayasa'nın 151. ve Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri hakkındaki 22/4/1962 günlü ve 44 sayılı Kanunun
27. maddelerinde sözü edilen mahkeme terimi içine, sorgu hâkimliğinin girip
girmediği, bir başka deyimle sorgu hâkimliğinin Anayasa Mahkemesine itirazda
bulunmağa yetkili olup olmadığı konusunun ön sorun olarak çözümlenmesi
gerektiğinden bu yönle ilgili hükümler incelendikten sonra gereği görüşülüp
düşünüldü :
GEREKÇE:
İlk
soruşturmayı yapmakla görevli olan sorgu hâkimliğinin, bir mahkeme niteliğinde
olup olmadığının belli edilmesi için üç yönün incelenmesi gerekmektedir;
A)
Adlî teşkilât kanunlarına göre sorgu hâkimleri,
B)
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu bakımından sorgu hâkimleri,
C)
Anayasa'nın 151. ve 44 sayılı Kanunun 27. maddelerine göre mahkeme,
1-
Mehâkimi Şer'iyenin ilgasına ve Mehâkimin Teşkilâtına ait Ahkâmı Muaddil 8
Nisan 1340 günlü ve 469 sayılı Kanunun 1. maddesini değiştiren Ceza Kanununun
Mevkî Meriyete Vazına Müteallik Kanunun 25. maddesinde "Türkiye
Cumhuriyetinde yetki ve derecesi kanunla belli edilmiş sulh mahkemeleri ve
bulundukları kazanın adı ile bir başkan ve iki üyeden kurulu asliye mahkemeleri
vardır." ve yine aynı kanunun 469 sayılı kanunun 3. maddesini değiştiren
26. maddesinde "Asliye mahkemeleri, sulh mahkemelerinin görevi dışında
kalan bütün hukuk, ceza ve ticaret dâvalarını görür" ve 28. maddesinde de
"Her asliye mahkemesi nezdinde bir C. Savcısı ile lüzumu kadar sorgu
hâkimi ve üye yardımcısı bulunur." denilmektedir. Gerek bu hükümlerde
gerekse usul kanunlarında mahkemelere görev verilirken, sorgu hâkimliğine
mahkeme niteliğini kazandıracak şekilde yargılama yetkisi tanınmamış ve sorgu
hâkimliği aşağıda açıklananlar dışında bir işle görevlendirilmemiştir.
2-
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 183. maddesinde, ilk soruşturmanın sanık
hakkında son soruşturmanın açılmasına veya muhakemenin men'ine karar
verebilmeğe elverişli delillerin toplanmasından ve elde edilmesinden ibaret
olduğu açıklanmakta ve değişik 196. maddesinde ise, ilk soruşturma sonunda
sanığın cezayı gerektiren bir suç işlediği sanısını verecek yeterli nedenler
bulunması halinde son soruşturmanın açılmasına karar verileceğinden söz
edilmektedir. Bu maddelere göre ilk soruşturmanın konusu, delilleri toplamaktan
ereği de, son soruşturmanın açılması, muhakemenin men'i soruşturmanın geçici
olarak durdurulması veya davanın düşürülmesi ile ilgili kararları verebilmekten
ibarettir.
Bu
noktada sorgu hâkimlerinin kararlarının hukukî nitelikleri üzerinde kısaca
durmak gerekir :
a)
Sorgu hâkimlerinin verdikleri son soruşturmanın açılması kararları onanmaya
bağlı olmadığı gibi, buna esas yönünden de itiraz edilemez. Bu kararlar o
zamana kadar gıyabî, gizli ve yazılı olarak yapılan ilk soruşturma işlemlerini,
mahkemenin açık ve yüze karşı yürütülen yargılamalarının aydınlığına çıkarmak
gibi önemli bir sonuç verir; uygulamada mahkemeyi bağlamaz, sanık için
kazanılmış hak doğurmaz ve kesin hüküm olmak niteliğini taşımaz.
b) Sorgu
hâkimliğinin muhakemenin men'ine ilişkin olarak: Verdiği kararın kesin sonuç
doğurmadığı, dolayısiyle kesin hüküm teşkil etmediği, Ceza .muhakemeleri Usulü
Kanununun yazılı emirle bozmaya ilişkin değişik 343. maddesinin son fıkrasında
yer alan "Eğer bozma sorgu hâkimi kararları ile davanın esasını
halletmeyen mahkeme kararları hakkında ise, yeniden yapılacak tetkik ve tahkik
neticesine göre icap eden karar verilir." şeklindeki bükümünden de
anlaşılmaktadır . Çünkü fıkra yazılı emir yolu ile verilen bu bozma kararının,
sanık aleyhinde etkili olacağını, duraksamaya yer vermiyecek bir açıklıkla
belirtmiş bulunmaktadır. Öte yandan sorgu hâkimleri, kamu davasının ortadan
kaldırılmasına (Af Kanunu veya zaman aşımı hükümlerinin uygulanmasında olduğu
gibi) karar verebilirse de bu çeşit kararlar, kamu davasının esasını çözümleyen
nitelik taşımazlar.
Bu
açıklamalar, sorgu hâkimlerinin, ilk soruşturma evresinde yargılama
yapmadıklarını göstermektedir.
Ceza
yargılaması, ortak bir faaliyeti gerektirir, mahkemelere özgü, herkese açık
duruşma (Anayasa Madde : 135) çevresinde gelişir ve uyuşmazlığı çözümleyen
hükümle sona erer. Bu bakımdan (Mahkeme) yi yargılamayı yapan ve uyuşmazlığı
kesinlikle çözümleyen organ olarak anlamak zorunluluğu vardır. Böyle bir
niteliği olmayan sorgu hâkimliklerinin ise (Mahkeme) deyimi kapsamına
girmedikleri kabul edilmek gerekir.
3-
Anayasa'nın 151. maddesinde "Bir davaya bakmakta olan mahkeme uygulanacak
bir kanunun hükümlerini Anayasa'ya aykırı görürse veya taraflardan birinin
ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddî olduğu kanısına varırsa, Anayasa
Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır.
Mahkeme,
Anayasa'ya aykırılık iddiasını ciddî görmezse, bu iddia temyiz merciince esas
hükümle birlikte karara bağlanır.
Anayasa
Mahkemesi işin kendisine gelişinden başlamak üzere 3 ay içinde kararını verir.
Bu
süre içinde karar verilmezse, mahkeme Anayasa'ya aykırılık iddiasını kendi
kanısına göre çözümleyerek davayı yürütür. Ancak Anayasa Mahkemesinin kararı,
esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkemeler buna uymak
zorundadır" denilmekte, 44 sayılı Kanunun 27. maddesinde de, Anayasa
Maddesinin birinci fıkrası hükmü tekrarlanmakta; böylece metindeki (Mahkeme)
deyimi ile, bu konudaki itiraz yetkisinin mahkemelere tanınmış olduğu açıkça
belirmiş bulunmaktadır.
SONUÇ:
Anayasa'nın
151. maddesiyle 44 sayılı Kanunun 27. maddesinde "Bir davaya bakmakta olan
mahkeme" den söz edilmiş olup, mahkeme kavramı içine girmeyen sorgu
hâkimliğinin, Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkisi bulunmadığından istemin bu
nedenle reddine üyelerden Hakkı Ketenoğlu ve Recai Seçkinin karşı oylarıyla ve
oyçokluğu ile 24/9/1968 gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkanvekili
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Salim
Başol
|
Üye
Feyzullah
Uslu
|
Üye
A.
Şeref Hocaoğlu
|
|
|
|
|
Üye
Fazlı
Öztan
|
Üye
Celalettin
Kuralmen
|
Üye
Hakkı
Ketenoğlu
|
Üye
Sait
Koçak
|
|
|
|
|
Üye
Avni
Givda
|
Üye
Muhittin
Taylan
|
Üye
İhsan
Ecemiş
|
Üye
Recai
Seçkin
|
|
|
|
Üye
Ahmet
Akar
|
Üye
Halit
Zarbun
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
KARŞI
OY YAZISI
Çoğunluk
kararı, Anayasa'nın 151. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesine başvurabilecek
hâkimlerin bir dâvayı esas yönünden karara bağlamak üzere dâvaya bakan hâkimler
olduğu, sorgu hâkimlerinin ise dâvanın esasını karara bağlamaya yetkili hâkimlerden
bulunmadıkları için Anayasa Mahkemesine başvuramayacakları ilkesine
dayanmaktadır. Buna göre Anayasa'mızın 151. maddesindeki (Bir davaya bakmakta
olan mahkeme) sözlerinin ne anlama geldiğinin, Anayasa'ya ne gibi bir ereğe
dayanılarak konuldukları dahi gözönünde tutularak incelenmesi gerekmektedir.
1-
Anayasamız, Anayasa Mahkemesini Anayasa'nın koruyucusu olarak kurmuş, belli
organlara da doksan günlük süre içinde herhangi bir yasa veya yasama meclisi
içtüzüğüne karşı Anayasa'ya aykırılık nedeniyle iptal davası açmak yetkisi
tanımıştır. Ancak doksan günlük sürenin geçirilmesi veya dava açabilecek
organların dikkatsizlikleri veya herhangi bir siyasal düşünceleri yüzünden dava
açmamış olmaları sonunda Anayasa'ya aykırı herhangi bir hükmün hukuk düzeni
içinde kalması ve uygulanması tehlikesini dahi Önlemeyi erek edinen Anayasa
koyucusu, mahkemelerin belli bir dâvada uygulayacakları bir hükmün Anayasa'ya
aykırı olup olmadığını Anayasa Mahkemesine incelettirmek yetkisini mahkemelere
de tanımıştır. Bu durum, Anayasa'nın Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerini
gösteren 147., doğrudan doğruya iptal dâvası açabilecekleri gösteren 149.,
iptal dâvası için hak düşüren süreyi bildiren 150. Anayasa aykırılığın
ilgililerce öbür mahkemelerde ileri sürülmesi veya öbür mahkemelerce
kendiliklerinden gözönünde tutulması üzerine işin Anayasa Mahkemesine
gönderileceğini gösteren 151. ve Anayasa Mahkemesinin gerek iptal davası,
gerekse öbür mahkemelerin başvurması üzerine vereceği iptal kararları, sonunda
Anayasa'ya uymayan hükmün yürürlükten kalkacağı ilkesinin benimseyen 152.
maddesi hükümlerinin tüm olarak ve birbirleriyle karşılaştırılarak
incelenmesinden anlaşılmaktadır. Ayrıca, Anayasa'nın hazırlık çalışmalarına
ilişkin belgelerin gözden geçirilmesi dahi bizi yine bu sonuca ulaştırmaktadır;
nitekim, İstanbul Öntasarısının 104. ve 105. maddelerinin hem belli organların,
hem de bir dâvaya bakan mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkili
oldukları ve bu mahkemenin Anayasa'ya aykırılık nedeniyle verdiği iptal kararları
sonunda iptal edilen hükümlerin yürürlükten kalkmasını benimseme ilkelerine
dayandığı görülmektedir. (Burada avukat Kâzım Öztürk'ün Türkiye İş Bankası
kültür yayınlarından olup Ajans -Türk Matbaası-Ankara, 1966 da basılmış bulunan
İzahlı, Gerekçeli, Anabelgeli ve Maddelere göre tasnifli bütün tutanakları ile
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası adlı kitabına gönderme yapılmıştır.) (Cilt 1. S.
75 382 ve 383). Yine Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonunun yargıya ilişkin
hükümleri düzenleyen alt komisyonun raporunda (Mahkemelerin hangi hukukî
esasları uygulayacaklarının Anayasa'ya dercedilmesi lâzımdır. Eskidenberi
mahkemenin bütün kanunları ve idarî tasarrufları kayıtsız, şartsız
uygulayacağı, bunların Anayasa'ya veya kanuna uygunluğu üzerinde duramayacağı
düşüncesi ileri sürülegelmiştir. Halbuki kurulmak istenilen hukuk devletinde
böyle bir anlayışa yer verilemez. Mahkeme bir kanun hükmünün Anayasa'ya aykırı
olduğunu görürse bu hususta kesin bir karar verilmesini Anayasa Mahkemesinden
istiyebilmelidir.) (Cilt 1. S. 561) denilmektedir. Bu alt komisyonca yazılan
metnin 16. maddesiyle, doğrudan doğruya iptal davası, 17. maddesiyle bu davanın
süresi ve 18. maddesiyle de mahkemelerin ellerindeki davayı durdurarak Anayasa
mahkemesine başvurma yetkileri hükme bağlanmıştır. Bu 18. maddenin gerekçesinde
sistem açıklandıktan sonra bir kanunun Anayasa'ya uygunluğunu incelemek
yetkisinin bütün hâkimlerde bulunduğu ve işin gösterdiği özellik dolayısıyle
Anayasa Mahkemesinin kurulmuş olduğu yazılmakta ve daha sonra "Fakat unutmamak
lâzımdır ki, bütün hâkimler Anayasa'ya aykırılık iddiasını incelemeye
yetkilidirler. Bu sebeple, Anayasa Mahkemesinin üç ay içinde karar vermemesi
halinde mahkemelerin Anayasaya aykırılık iddiasını re'sen karara bağlamaları
esasen haiz bulundukları bir yetkiyi istisnaî olarak kullanmalarından ibaret
olup prensipleri ihlâl eden bir mahiyet arz etmemektedir" (Çift 1. S. 582)
denilmektedir.
Temsilciler
Meclisi Anayasa Komisyonunun raporunda, genel ilkelerin yargıya ilişkin
bölümünde (Hukuk Devletinin temel unsuru, bütün devlet faaliyetlerinin hukuk
kurallarına uygun olmasıdır. Bu uygunluğu sağlıyacak makamlar yargı
organlarıdır. Tasarı, bütün devlet faaliyetlerini kaideler hiyerarşisi içinde
kazai murakabeye tabi tutmuş bulunmaktadır. Yasama organının faaliyetleri, yeni
kurulan Anayasa Mahkemesinin kazaî denetimi altındadır. Bu denetimin
müessiriyetini sağlamak için ilgililere tanınan iptal davası yetkisi yanında,
defi yoluyla murakabe imkânı da açık bırakılmıştır.) (Cilt 1. S. 605) denildiği
gibi yine o raporda, metin bakımından değişikliğe uğramamış bulunan Anayasa'nın
132. maddesi 1. fıkrası hükmü için, konumuzla ilgili olarak (Tasarının 8.
maddesinde Anayasa hükümlerinin yargı organlarını bağlayan "Doğrudan
doğruya uygulanması gereken temel hukuk kuralı" olduğu yazılıdır. Bu hale
göre hâkim bir kanunu tatbik ederken onun Anayasa'ya uygun olup olmadığını her
zaman nazara alabilecektir ve Tasarının 152. maddesinde yazılı olduğu şekilde
hareket edebilecektir.) (Cilt 3. S. 3748) sözleri yer almıştır. Hatırlatalım ki
Tasarının 152. maddesi, Anayasa'nın 152. maddesinin karşılığıdır. Raporda 151.
maddeye gönderme yapılmak istendiği anlaşılmaktadır; zira, bir yasa hükmünün
Anayasa'ya aykırılığı söz konusu olan durumlarda mahkemenin yapacağı işlemleri
gösteren hüküm 151. maddededir ve 152. maddede bu yönü kapsayan bir hüküm
yoktur.
Yine
sözü edilen raporda, 151. maddenin gerekçesi olarak, bu maddenin yasaların
Anayasa'ya aykırılığının itiraz yoluyla ileri sürülmesi usulünü düzenlediği,
Anayasa Mahkemesinin kurulması sonucunda, bir dava sırasında ortaya atılacak
olan bir yasanın Anayasa'ya aykırılığı iddiasının, artık kural olarak, mahkeme
için bir bekletici mesele olacağı, dâvanın sürüncemede kalmasını önlemek üzere,
Anayasa Mahkemesinin en çok üç ay içinde Anayasa Mahkemesi karar vermezse,
Anayasa'ya aykırılık yönünü mahkemenin kendisinin inceleyip çözümleyeceği
bildirilmiştir. (Cilt 3. S. 3787).
Adı
anılan komisyonun raporunda 145. maddenin gerekçesinde (Cilt 3. S. 3706)
(Tasarı, kanunların Anayasa'ya uygunluğunun kazaî murakebesî prensibini kabul
etmiştir. Bu prensip, memleketimiz için yenidir. Yıllardan beri, Anayasa'ya
aykırı kanunlardan şikâyet edilen memleketimizde, bu prensibin kabul edilmesi,
mühim gelişmelerden biri telâkki edilmiş ve bu sebeple son batı Avrupa
Anayasalarında görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi teşkili uygun görülmüştür.)
sözleriyle Mahkemenin ne gibi bir ihtiyacı karşılamak ereğiyle kurulduğu
özellikle belirtilmiştir.
Kimlerin
Anayasa Mahkemesine başvurarak iptal davası açabileceğini düzenleyen 149.
maddenin Temsilciler Meclisinde görüşülmesi sırasında bir üye, (Egemenlik
kayıtsız, şartsız ulusundur.) dendiğine göre, verdiği oylarla kurulan meclisi
denetleyebilmesi için yurttaşların Anayasa Mahkemesinde iptal davası açmaya
yetkili kılınmaları gerektiğini ileri sürerek bir önerge vermiştir.) (Cilt 3.
S. 3775). Bunu destekleyen başka bir üye, Anayasa Mahkemesinin kapısının
kişilere sun sıkı kapatılmış bulunması ile temel hak ve hürriyetlerin Öz sahibi
olan kişiler için teminat kalmayacağını, temel hak ve hürriyetleri
çiğneyenlerin resmî kişiler olduğunu, iptal dâvası açına hakkının ise yalnızca
bu resmî kişilere tanınıp hakkı çiğnenen yurttaşlara tanınmadığını ortaya atmıştır
(Cilt 3. S. 3776). Herkesin dava açabilmesi görüşüne karşılık komisyon
sözcülerinden Ardıçoğlu, bunun bugün artık bırakılmış bir yol olduğunu (Cilt 3.
S. 3773). Aksoy ise, iptal davası açma yetkisinin belli kişilere verildiğini,
öbürlerinin ise ancak defi yoluna gitmelerinin kabul edildiğini, Mecliste bir
yeralan herkesin iptal davası açabilmesi ilkesinin benimsenmesinin öte yandan
iptal davası açma yetkisinin herkesten esirgenmesinin istendiğini söyledikten
sonra (Halbuki biz bu fikirlerin ortasında bir yol tutarak, iptal davası açmak
hakkını mahdut şahıslara ve teşekkülere tanıdık, diğerlerine de, dâvalarını
defi yoluyla her zaman dermeyan etmek imkânını verdik), (S. 3778), meclis
üyelerinden Necip Bilge (27 milyon vatandaştan dava hakkına sahip 10-15 milyon
vatandaşı nazarı itibara alacak olursak, bir kanunun iptal edilmesi hususunda
re'sen bir kaç dava hakkı tanımak çok tehlikeli olur. Kaldı ki, Anayasa'ya
aykırı bir kanun vatandaşa tatbik edilmişse o kişi defi yoluyla Anayasa
Mahkemesine müracaat yapabilir. Onun için defi dışında iptal dâvası bir istisna
olmak gerekir.), Esat Çağa ise bütün yurttaşlara iptal davası yetkilisinin
tanınmasının doksan günlük hak düşüren süre dolayısiyle yurttaşların yararına
olmayacağını savunmuş ve (Kanunlar menfaatlerimize dokundukları zaman
Anayasa'ya bir kanunun mugayir olup olmadığını düşünürüz. Onun için 151.
maddede vatandaşa bir imkân tanınmıştır. Anayasa'ya mugayir görüyorsak defan
dermeyen etmemiz lâzımdır. ... Binaenaleyh defi yolu dâva yolundan vatandaşın
daha lehimdedir. Vatandaş için en teminatlı yol ihtiyar edilmiştir.) demiştir.
Anayasa
Mahkemesine ilişkin hükümlerin ilki olan 147. maddenin görüşülmesi sırasında
Temsilciler Meclisinde söz alan üyeler (Anayasa- Mahkemesi, Anayasa'nın
koruyucusu olacaktır. (S. 3754), (Devlet teşkilâtımızda yer alacak olan yeni
müessese, hukuk devletinin tahakkukuna hizmet edecek bir müessesedir. İnşallah
bundan sonra kanunların Anayasa'ya aykırı olmayacak şekilde tedvini bu
müessesenin kontrolü ile mümkün olacak ve memleketimiz hakikaten çoktan beri
özlenen hukuk devletine kavuşacak ve büyük milletimiz bundan büyük huzur ve
refah duyacaktır.) (S. 3776), (Anayasa Mahkemesi, insan haklarını korumak ve
kötü niyetli iktidarların baskı rejimi kurmalarını önlemek bakımından pek çok faydalar
sağlayacak) (S. 3770) diyerek Mahkemenin kuruluş amacını belirtmişlerdir.
II-
Yukarı ki bentte anılan hazırlık çalışmalarından anlaşılıyor ki Anayasa'nın
151. maddesi .hükmü Anayasa'nın 132. maddesinin 1. fıkrasındaki (Hâkimler
görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasa'ya kanuna, hukuka ve vicdanî kanaatlerine
göre hüküm verirler) yollu hükümle bağlantılıdır ve baktığı dâvada her hukuk
kuralından önce Anayasa'yı uygulamakla ödevli tutulan hâkim, belli dâvada
uygulayacağı bir yasa hükmünün Anayasa hükmüyle çalıştığını gördüğünde
Anayasa'nın 151. maddesindeki açık hüküm uyarınca dâvayı durduracak ve Anayasa
Mahkemesinden karar isteyecektir ve şayet Anayasa Mahkemesi üç ay içinde karar
vermemiş bulunursa o zaman Anayasa'ya aykırılık sorununu kendisi çözümleyecektir;
başka deyimle belli dâvada hâkim tarafından Anayasa'nın uygulanması, eğer o
konuda Anayasayla çatışır gibi görünen bir yasa hükmü varsa, Anayasa'ya
aykırılık yönü için Anayasa Mahkemesinden karar istenmesi ve şayet karar 3 ay
içinde verilmezse, bu yönün kendisi tarafından karara bağlanması biçiminde
olacaktır.
III-
Dâvaya bakmak, onu sonuçlandırmak için incelemek demektir; yoksa her halde
dâvanın esasını karara bağlamak için incelemek değildir. Görevsiz veya yetkisiz
bîr mahkemede dâva açılmış ise, o mahkemenin görev veya yetki yönünü incelemesi
dahi, Türk hukuk dilinde dâvaya bakmaktır. Dâvayı görmek sözü de yine o anlamda
kullanılır.
IV-
Anayasa'nın 151. maddesinde Anayasa'ya aykırılık iddiasının mahkemece ciddî
görülmemiş olması halinde bu yönün temyiz merciince esas kararla birlikte
inceleneceği hükmüne dayanılarak 151. maddedeki mahkemenin esas üzerinde karar
verebilecek mahkeme olduğu sonucuna varılamaz; çünkü, Anayasa'ya bu hükmün
konulmasının nedeni, (Mahkeme, Anayasa'ya aykırılık iddiasını ciddî görmezse,
bu iddiası esas hükümle birlikte karara bağlanır) yollu yazılıştan ve hazırlık
çalışmalarındaki belgelerden (Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonu Gerekçesi
Cilt 3. S. 3787) anlaşıldığı üzere, Anayasa'ya aykırılık iddiasının reddine
ilişkin ara kararının son karar beklenmeksizin temyiz edilebilmesini ve böylece
dâvaların sürüncemede kalmasını önlemektir. Bundan dolayı, bu hüküm, sorgu
hâkimlerini Anayasa Mahkemesine baş vurmak yetkisinden yoksun bırakacak biçimde
yorumlanamaz.
V-
Anayasa'mızda hâkim ve mahkeme sözleri, çoğu kez, eş anlamlı sözler olarak
kullanılmıştır; nitekim 32. maddedeki tabiî hâkim, tabiî mahkeme, olağan
mahkeme; 132/3 teki mahkeme kararları, hâkim kararları; 22/6 daki mahkeme,
hâkim; geçici 9 maddenin 1. fıkrasındaki mahkeme, hâkim, 14, 15, 16, 17 ve 27.
maddelerin 2.fıkralarındaki hâkim mahkeme; 22/4 teki hâkim tarafından, mahkeme
tarafından; 22/5 teki hâkim, mahkeme 30/1 ve 30/4 teki hâkim, mahkeme ve yine
30/4 teki mahkeme sözcüğü de hâkim anlamına gelmektedir. Buna göre Anayasa'mızın
151. maddesindeki 'mahkeme sözcüğünün de hâkim yerine kullanıldığı kabul
edilebilir. Bu, o denli doğrudur ki .maddedeki mahkeme, sözcüklerinin yerine
hâkim sözcüğü yazılmış olsaydı metnin anlamında hiç bir değişiklik olmazdı.
Gerek
Medenî Yasada, gerekse öbür yasalarımızda da, hâkim ve mahkeme sözlerinin eş
anlamlı olarak kullanıldığı hükümler çoktur; Anayasa Mahkemesi de,
Anayasa'mızda ve olağan yasalarımızda ve özellikle Anayasa'nın 151. maddesinde,
(Hâkim) ve (mahkeme) sözlerinin birbiri yerine, eş anlamlı sözler olarak
kullanıla geldiğini kabul etmektedir. (Anayasa Mahkemesinin esas 1966/15 karar
1966/33 sayılı, 20/9/1966 günlü kararı, gerekçe 11 ve bu gerekçe de anılan
1965/2-57 sayılı ve 26/10/1965 günlü kararı - Anayasa Mahkemesi Kararlar
Dergisi, Sayı 4, S, 189 ve 190)
V|-
Yukarıki açıklamalardan anlaşıldığı üzere Anayasa'nın 151. maddesi, defi
yoluyla Anayasa'ya aykırılığın hâkim önünde ileri sürülmesini sağlamak ereğiyle
Anayasa koyucu tarafından kabul edilmiştir. Sorgu hâkimi, esas hakkında kesin
karar verebilen bir hâkim değilse de, kişisel durumu bakımından bir adliye
hâkimi olduğu, herkesçe kabul edilmektedir. Sorgu hâkimi ancak kamu dâvasından
sonra dâvaya el atan ve ilk soruşturma yaparak dâvayı yürüten bir hâkim olduğu
için dâvaya bakan bir hâkimdir. Bu hâkime karşı gerek sanık, gerekse kişisel
davacı, her türlü iddia ve savunmada başka deyimle her türlü defi veya itirazda
bulunabilirler. Anayasa'ya aykırılık itirazı da bu savunmaların en
önemlilerindendir. Buna göre, sorgu hâkimlerine karşı baktıkları dâva
dolayısıyla ileri sürülen Anayasa'ya aykırılık itirazını, öbür itirazlar gibi
gözönünde tutmak ve itirazı ciddî görürse dâvayı durdurarak işi Anayasa
Mahkemesine ulaştırmak yetkisinin bu hâkimlere tanınması, 151. madde hükmünün konulmuş
amacına uygun ve bu yet kinin tanınmaması, Anayasa'ya aykırı olur.
VII-
Yukarıda 1. bentte açıklandığı gibi, defi veya itiraz yoluyla Anayasa'ya
aykırılık iddiasını hâkime karşı ileri sürme yetkisi, Anayasa'mızda kişilere
Anayasa Mahkemesinde iptal dâvası açma yetkisinin tanınmamış olmasına karşılık
Anayasa'ya aykırı hükmün kendilerine uygulanmasına engel olmak amacıyla
tanınmıştır. Sorgu hâkimi kamu dâvasının açılması sonunda dâvaya bakmakta olan
bir hâkimdir; o halde, Anayasa'ya aykırılık iddiasının ona karşı da ileri
sürülmesi ve onun da işi Anayasa Mahkemesine ulaştırarak karar isteyebilmesi,
yurttaşın Anayasa ile korunmuş hak ve hürriyetlerinin bir an önce
gerçekleştirilmesi bakımından zorunludur.
İlk
soruşturma yolu, yurttaşlar bakımından, beraatle sonuçlanabilecek dâvaların
açılarak yurttaşların herkese açık duruşmalarda sanık olarak kamuya tanıtılması
önleme ereğiyle konulmuştur. Yurttaşların haysiyetlerinin korunmasını hak ve
hürriyetlerine bir an önce kavuşmalarını ve adaletin gecikmeden ortaya
çıkmasını sağlama, Anayasa'nın başlıca temel ilkelerindendir. Anayasa'ya aykırı
bir hükme dayanılarak kendisine karşı İlk soruşturma açılmış olan bir yurttaşın
Anayasa'ya aykırılık savunmasını sorgu hâkiminin ciddî görmesi veya sorgu
hâkiminin dâvaya teme! olan ceza hükmünü Anayasa'ya aykırı görmesi durumunda
dâvayı durdurarak işi Anayasa Mahkemesine göndermesi, ilk soruşturmanın ve
Anayasa'nın yurttaşların haysiyetlerini koruma ve adaleti gecikmeden ortaya
çıkarma ereklerinin gereği, çoğunluk düşüncesi ise bu ereklere ve dolayısıyla
Anayasa'ya aykırı bulunmaktadır.
VIII-
Sorgu hâkimlerinin son soruşturmanın önlenmesine İlişkin kararlarının asliye
hâkiminin onamasına bağlı bulunması, bu kararların hâkim karan sayılmamasını
gerektirmez; nitekim ağır ceza mahkemelerinin ölüm cezasına, veya ölünceye dek
ağır hapis ve befli bir sınırı aşan hapse ilişkin kararları da Yargıtay'ca
incelenip onanmadan hiç bir hukukî sonuç doğurmazlar. Bu durum onların hâkim
kararı ve ağır ceza mahkemelerinin başkan ve üyelerinin hâkim sayılmasına hiç
bir zaman engel olamaz.
Tekrarlıyalım
ki bu hâkimler, bir çok kararlarıyla dâvayı sonuçlandırmaktadırlar, sorgu
hâkimlerinin yaptıkları ilk soruşturma, ceza dâvasında gerçeğe varılması için
zorunlu olduğu gibi bu hâkimler son soruşturmanın açılmasının önlenmesine
zamanaşımı veya af dolayısiyle dâvanın ortadan kaldırılmasına karar vererek
dâvayı sonuçlandırma yetkisine de sahiptirler. Verdikleri bu türlü kararlar,
son soruşturma sonunda verilen kararlar oranında kesin hüküm değerini kazanmaz
ise de, bu kararların dâvaya son verdikleri ve belli bir ölçüde kesin hüküm
değerini taşımadıkları da, bir gerçektir; sorgu hâkimi dahi belli sonuçlara
varmak üzere işlemler yapan, yasa ve öbür hukuk kurallarının tıpkı son
soruşturma yapan hâkim gibi uygulayan ve dâvanın esasına karar verebilecek
mahkemece işin ele alınmasına engel olup dâvayı sonuçlandıran kararlar veren
bir hâkim olması dolayısıyla, onun dahi dâvanın sonuçlandırılması için
uygulayacağı usule veya esasa ilişkin hükümlerin Anayasa'ya aykırılığını
Anayasa Mahkemesine incelettirme yetkisi olmalıdır.
Öğreti
alanında ileri sürüldüğüne göre, son soruşturma açılmaması kararları,
uyuşmazlığı dolayısıyla sonuçlandırır, sorgu hâkimi eylemin suç olmaması
nedeniyle talepnamenin reddine veya son soruşturmanın açılmamasına karar
verdiğinde, bu kararlar İşin esasını doğrudan doğruya gördükleri için taraflar
bakımından kesinleşince, kesin hüküm niteliğini alırlar. (Nurullah Kunter. Ceza
Muhakemesi Hukuku, İkinci Baskı, Sermet Matbaası, İstanbul 1964 No. 146/4, No.
454/II, 455/1), son soruşturmanın açılmaması kararıyla kamu dâvası ortadan
kalkar, bu karar ancak "İzafikesin hüküm" etkisini doğurur, bundan
dolayı, kararın kesinleşmesinden sonra
"Dâva,
ancak yeni vakıaların veya yeni delillerin meydana çıkması halinde tekrar
açılabilir" (Ceza Yargılama Usulü Ka. 204) Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuk,
ikinci bası Ajans-Türk Matbaası, Ankara 1968 No. 123).
Son
soruşturmanın açılmaması veya dâvanın ortadan kaldırılması gibi kamu dâvasını
sona erdiren kararlan dahi verebilen bir hâkimin, açılmış dâva üzerine bir
sonuca varmak amacıyla o dâvayı incelemesine soruşturma denilmekle yetinilip
dâvaya bakma denilmemesi, hukukî gerçeği olduğu gibi değerlendirmek sayılamaz.
Ceza Usulü Yasasının değişik 197. maddesindeki (Sorgu hâkimi, maznunun
muhakemesinin men'ine karar verirse bu kararında fiilî veya hukukî sebeplerden
hangisine istinat ettiğini gösterir) hükmü, sorgu hâkiminin de son soruşturma
sonunda karar verecek olan mahkeme gibi hukuk kurallarını uygulayacağını belirttiği
gibi son soruşturmanın açılması kararında sorgu hâkiminin suçun ne olduğunu ve
uygulanması gereken kanun maddesinin hangisi olduğunu yazması ödevi de, yine
onun öbür hâkimler gibi hukuk hükümlerini uygulayacağını anlatmaktadır. Yine
Ceza Usulü Yasasının değişik 204 maddesindeki (Sorgu hâkimi muhakemenin men'ine
karar verip de bu karar kat'ileştikten sonra dâva, ancak yeni vakıaların veya
yeni delillerin meydana çıkması halinde tekrar açılabilir) hükmü de sorgu
hâkiminin son soruşturma açılmaması kararı ile ceza dâvasının bittiğini, hiç
bir tartışmaya yer bırakmayacak açıklıkta, bildirmektedir. Af ve zamanaşımı
yüzünden dâvanın ortadan kaldırılması kararlan dahi, kuşkusuz, yine dâvayı sona
erdiren nitelikte kararlardır. Şayet sorgu hâkiminin Anayasa'ya aykırı gördüğü
bir ceza hükmü iptal edilirse onun vereceği karar dahi yine dâvayı
sonuçlandıracaktır.
Bu
açıklamalardan anlaşılıyor ki, son soruşturma yapan bir hâkim gibi hukuk
kurallarını uygulayan ve yerine göre dâvayı sona erdirecek nitelikte kararlar verebilen
sorgu hâkiminin dâvaya baktığını kabul etmemek ve yalnızca son soruşturma yapan
hâkimlerin dâvaya baktıkları ilkesini benimsemek, Usul Kanununun sözüne de,
özüne de uygun değildir.
IX-
Biran için Anayasa'nın 151. maddesindeki (Dâvaya bakan mahkeme) sözlerinin
(Dâvanın esası üzerinde karar vermek üzere dâvaya bakan mahkeme) anlamına
geldiği varsayılsa bile, Anayasa'daki bu yazılış, sorgu hâkimlerinin Anayasa
Mahkemesine baş vurma yetkisinden yoksun bırakılması amacıyla benimsenmiş
sayılamaz; çünkü, bir kez, yukarıki bentlerde açıklanan hazırlık
çalışmalarından hiç birinde söz konusu yetkinin yalnızca dâvanın esasına
hükmedilebilecek hâkimler için tanınmak istendiğini gösteren hiç bir söz
yoktur. Bütün hazırlık çalışmalarında iptal dâvasının gerek davacılar, gerekse
süre bakımından sınırlandırılmış olmasından yurttaşlar için doğan sakıncayı
karşılamak ve iptal dâvası açma süresinin geçirilmiş olması yüzünden yürürlükte
kalmış bulunan Anayasa'ya aykırı hükmün yürürlükten kaldırılmasını sağlamak
için yurttaşa defi veya itiraz yolunu açmak düşüncesi ortaya atılmış ve bunun
için (Dâvaya bakan mahkeme) den söz edilmiştir. Gerçekten, yurttaşın hakkının
korunmasını isteyebileceği ve yurttaşın Anayasa'ya aykırılık iddiasını tam bir
güven içinde ileri sürebileceği resmî bir yer düşünülünce ilk hatıra gelen yer,
esas dâvaya bakacak olan mahkemedir ve bundan dolayı 151. maddede dâvaya
bakmakta olan mahkemeden söz edilmiş olabilir; yoksa sorgu hâkimlerini maddenin
kapsamı dışında tutmak için hiç bir hukukî neden yoktur. 151. maddede, dâvada
uygulanacak hüküm sınırlandırmasının konulması da bir defi veya bir itirazın
hukuk bakımından ancak dâvada uygulama yeri olabilecek bir hüküm için söz
konusu edilebilmesindendir; dâvada uygulama yeri olmayan bir hüküm için Anayasa
Mahkemesine baş vurma yetkisinin tanınması, bütün mahkemelere hem de doksan
günlük süre söz konusu edilmeden, bütün yasalar İçin iptal isteme yetkisinin
tanınması demek olur ki, 149 ve 150. maddelerde benimsenen ilkeye aykırı
düşerdi. Demek ki dâvaya bakan mahkemeden söz edilmesi, olsa olsa dâva ile
uğraşan hâkimler için en uygun olan durumu anlatmak amacına dayanır, yoksa
dâvayı sonuçlandırmak üzere dâvanın ortadan kaldırılması veya son soruşturma
açılması kararlan verebilecek olan sorgu hâkimlerini Anayasa Mahkemesine baş
vurmaktan yoksun bırakmak ve böylece yurttaşa son soruşturmaya değin Anayasa'ya
aykırı bir hükmün uygulanmasına göz yummak amacına değil...
Bundan
önce, sorgu hâkimlerinin Anayasa'ya aykırılık nedeniyle Mahkememize iş
gönderemiyecekleri yollu kararlarının Anayasa'ya uygun bulunmadığını belirten
bilimsel görüşlere dahi rastlanmaktadır; nitekim, Profesör Nurullah Kunter,
"Anayasa'da yargılama yetkisini kullananların sadece mahkeme olarak
gösterilmesi (Any. 7), hâkimlikle mahkeme makamları arasında farkın gözden
kaçması ile izah olunabilir. Ancak, Anayasa'da hâkim ve mahkemelere emir
verilmemesinden de bahsolunmuştur. (An. 132) Böylece hâkimlerin, mahkemelerden
başka bir makamda da yani hâkimlik makamında da faaliyette bulunabileceği kabul
edilmiş olmaktadır. Hâkimlik ve mahkeme makamları ayırımını nazara almamış olan
bir kanun uygulanırken tâbirlere bakıp bu ayırımı yapmak, meselâ sorgu
hâkimlerinin, kanunların Anayasa'ya uygunluğunun kontrolü bakımından Anayasa
Mahkemesine baş vuramıyacağı sonucuna varmak (Any. M. 12/1/1965, 64/51-65/3, RG
16/10/1965), elbet yorum kaidelerine aykırıdır "ve" Anayasa'nın (m.
151) ve 44 sayılı Kanunun (m. 27)-dâvaya bakan mahkeme-tâbirini kullanmasına
bakarak (Sorgu hâkimliği mahkeme değildir ve dâvaya bakmaz) diyerek sorgu
hâkiminin uygulayacağı kanun hakkında Anayasa Mahkemesine baş vurmasını kabul
etmemek, kanunların Anayasa'ya uygunluğunun kontrolü müessesesinin gayesine
aykırı ve hatalı bir yorumdur. Kanun-koyucu mahkeme derken, hâkimlik ve mahkeme
makamları arasındaki farkı, düşünmüş değildir. Dâvaya bakmak ise, muhakeme
kollektif faaliyetinde yargılama görevi yapmak mânasındadır ve sorgu hâkiminin
yaptığı da yargılamadır. (No. 447) Porf. Nurullah Kunter-Ceza muhakemesi
Hukuku-Yenileştirilmiş ve geliştirilmiş üçüncü bası - Doğan Kardeş Matbaacılık
Sanayii A.Ş. Basımevi - İstanbul 1967 S. 79 Not 14 ve S. 355 Not 52) dediği
gibi Prof. Baki Kuru dahi, Anayasa'nın 151. maddesindeki (Mahkeme) deyimi için,
Buradaki mahkeme deyimine icra tetkik mercii (İİK m. 4) de dahildir (Anayasa
Mahkemesinin 26/10/1965 gün ve 25/57 sayılı kararı : RG 8/12/1965, sayı 12171).
Buna mukabil, buradaki mahkeme kavramı içine sorgu hâkiminin girmediğine ve
böylece sorgu hâkiminin Anayasa Mahkemesine baş vurma yetkisinin bulunmadığına karar
verilmiştir. (Anayasa Mahkemesinin 21/1/1965 gün ve 964/51-3 sayılı ve 7/2/1967
gün ve 4/5 sayılı kararlan : RG 16/10/1965, sayı 12128 ve RG 2/12/1967 sayı
12766). Fikrimizce buradaki mahkemeden maksat, objektif hukuku müşahhas
meseleler tatbik eden yani kazai faaliyet icra eden bağımsız hâkimlerdir ve
sorgu hâkimi de bu anlamda bağımsız bir hâkimdir. Bu sebeple, söz konusu
kararlara muhalif kalan üyelerin fikri, bizce de daha doğrudur." (Prof.
Dr, Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü genişletilmiş ikinci baskı -Sevinç
Matbaası-Ankara 1968 S. 214 Not 2) demektedir.
Sonuç
: Yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü çoğunluk kararına karşıyız.
|
|
Üye
Hakkı
Ketenoğlu
|
Üye
Recai
Seçkin
|