ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas No:1967/31
Karar No:1967/34
Karar tarihi:24/10/1967
Resmi Gazete tarih/sayı:6.1.1968/12793
İstemde
bulunan : İzmir Birinci Sorgu Hakimliği
İstemin
konusu : Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 124. maddesinin ikinci fıkrasında
yer alan ve Sorgu Hakimlerince verilecek bazı kararların mensup oldukları
asliye mahkemesi başkanı veya hâkiminin onayı ile tekemmül edeceğini gösteren
hükmün, Anayasa'nın 132. maddesine aykırı olduğu kanısına varıldığından
iptaline karar verilmesi istenmiştir.
İnceleme
:
Anayasa
Mahkemesi içtüzüğünün 15. maddesi uyarınca yapılan ilk incelemede; hazırlanan
rapor, Sorgu Hâkimliğinden gelen ve Mahkememizin 1967/31 esas sayısına kayıtlı
bulunan dâva dosyasındaki belgeler okunduktan Anayasa'nın 151 ve Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri hakkındaki 22/4/1962 günlü ve 44
sayılı Kanunun 27 maddelerinde itiraza yetkili merci olarak gösterilen mahkeme
terimi içine Sorgu Hâkimliğinin girip girmediği, bu bakımdan sorgu hâkimliğinin
Anayasa Mahkemesine itirazda bulunmağa yetkili olup olmadığı konusunun ön sorun
olarak çözümlenmesi lüzumu belirmekle bu yönle ilgili kanun hükümleri
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
Gerekçe
:
İlk
soruşturmayı yapmakla görevli olan sorgu hâkimliğinin, bir mahkeme niteliğinde
olup olmadığının belli edilmesi için üç yönün incelenmesi gerekmektedir.
A)
Adlî teşkilât kanunlarına göre sorgu hâkimleri,
B)
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu bakmamdan sorgu hâkimleri,
C)
Anayasa'nın 151. ve 44 sayılı Kanunun 27. maddelerine göre mahkeme,
l-
Mehakimi Şer'iyenin ilgasına ve Mehakim Teşkilâtına ait Ahkâmı Muaddil 1340 günlü
ve 469 sayılı Kanunun 1. maddesini değiştiren Ceza Kanununun Mevkii Mer'iyete
Vaz'ına müteallik Kanunun 25. maddesinde "Türkiye Cumhuriyetinde yetki ve
derecesi kanunla belli edilmiş sulh mahkemeleri ve bulundukları kazanın adı ile
bir başkan ve iki üyeden kurulu asliye mahkemeleri vardır." ve yine adı
geçen Kanunun 3. maddesini değiştiren 26. maddesinde "Asliye Mahkemeleri,
sulh mahkemelerinin görevi dışında kalan bütün hukuk, ceza ve ticaret dâvlarını
görür." ve 28. maddesinde de "Her asliye mahkemesi mezdinde bir C.
Savcısı ile lüzumu kadar sorgu hâkimi ve üye yardımcısı bulunur."
denilmektedir. Maddelerin bu açık anlatımına göre, kuruluş kanunlarında ve
sonradan çıkan usul kanunlarında mahkemelere görev verilirken, sorgu
hâkimliğine, onun mahkeme niteliğinde olduğunu kabul ettirecek yargılama
yetkisi tanınmamış ve sorgu hâkimliği, aşağıda açıklananlar dışında bir görevle
yükümlü tutulmamıştır.
2-
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunun 183. maddesinde, ilk soruşturmanın sanık
hakkında son soruşturmanın açılmasına ve mahakemenin men'ine karar verebilmeğe
elverişli delilerin, elde edilmesinden ve toplanmasından ibaret olduğu
açıklanmakta ve 196. maddesinde ise, ilk soruşturma sonunda sanığın cezayı
gerektiren bir suç işlediği sanısını verecek yeterli nedenler bulunması halinde
son soruşturmanın açılmasına karar verileceğinden söz edilmektedir. Bu
maddelere göre ik soruşturmanın konusu, delileri toplamaktan, ereği de son
soruşturmanın açılması, mahakemenin men'i, soruşturmanın geçici olarak
durdurulması veya davanın düşürülmesi ile ilgili kararları verebilmekten
ibarettir.
Bu
noktada sorgu Hâkimlerinin kararlarının hukuki nitelikleri üzerinde kısaca
durmak gerekir.
A)
Sorgu Hâkimlerinin verdikleri son soruşturmanın açılması kararları onanmaya
bağlı almadığı gibi, buna esas yönünden de itiraz edilemez. Bu kararlar o
zamana kadar gıyabi, gizli ve yazılı olarak yapılan ilk soruşturma işlemlerini
mahkemenin açık, yüze karşı yürütülen yargılamalarının aydınlığa çıkarmak gibi
önemli bir sonuç verir; uygulamada mahkemeyi bağlamaz, sanık kazanılmış hak
doğurmaz ve kesin hüküm olmak niteliği taşımaz.
B)
Sorgu hâkimliğinin muhakemenin men'ine ilişkin kararı:
Bu
kararın kesin sonuç doğurmadığı, dolayısiyle kesin hüküm teşkil etmediği, Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunun yazılı emirle bozmaya ilişkin 343. maddesinin son
fıkrasında yer alan "Eğer bozma sorgu hâkimi kararları ile dâvanın esasını
halletmeye mahkeme kararları hakkında ise, yeniden yapılacak tetkik ve tahkik
neticesine göre icap eden karar verilir." şeklindeki hükmünden de
anlaşılmaktadır. Çünkü madde, yazılı emir yolu ile verilen bu bozma kararının,
sanık aleyhine etki yapacağım, duraksamaya yer vermeyecek derecede açıklamış
bulunmaktadır. Öte yandan Sorgu Hâkimleri, kamu dâvasının ortadan
kaldırılmasına (Af Kanunu veya zaman aşımı hükümlerinin uygulanmasında olduğu
gibi) karar verebilirse de bu çeşit "kararlar, kamu dâvasının esasını
çözümleyen nitelik taşımazlar.
Bu
açıklamalar, sorgu hâkimlerinin, ilk soruşturma evresinde yargılama
yapmadıklarını göstermektedir.
Ceza
yargılaması, ortak bir faaliyeti gerektirir, mahkemelere özgü, herkese açık
duruşma (Anayasa Madde : 135) çevresinde gelişir ve uyuşmazlığı çözümleyen
hükümle sona erer. Bu bakımdan (Mahkeme) yi, yargılamayı yapan ve uyuşmazlığı
kesinlikle çözümleyen organ olarak anlamak zorunluğu vardır. Bu niteliğe sahip
olmayan sorgu hâkimliklerinin ise (Mahkeme) deyimi kapsamına girmedikleri kabul
edilmek gerekir.
3-
Anayasa'nın 151. maddesinde "Bir dâvaya bakmakta olan mahkeme uygulanacak
bir kanunun hükümlerini Anayasa'ya aykırı görürse veya taraflardan birinin
ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa
Mahkemesinin bu konuda vereceği kararlar kadar dâvayı geri bırakır.
Mahkeme,
Anayasa'ya aykırılık iddiasını ciddi görmezse, bu iddia, temyiz merciince esas
hükümle birlikte karara bağlanır.
Anayasa
Mahkemesi işin kendisine gelişinden başlamak üzere 3 ay içinde kararını verir.
Bu
süre içinde karar verilmezse, mahkeme, Anayasa'ya aykırılık iddiasını kendi
kanısına göre çözülmeyerek dâvayı yürütür. Ancak Anayasa Mahkemesinin kararı,
esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkemeler buna uymak
zorundadır." denilmekte, 44 sayılı Kanunun 27. maddesinde de Anayasa
Maddesinin birinci fıkrası hükmü tekrarlanmaktadır. Metindeki (Mahkeme) deyimi
ile, bu konudaki itiraz yetkisinin mahkemelere tanınmış olduğu açıkça belirmiş
bulunmaktadır.
Sonuç
:
Anayasa'nın
151. maddesiyle 44 sayılı Kanunun 27. maddesinde "Bir dâvaya bakmakta olan
mahkeme" den söz edilmiş olup, mahkeme kavramı içine girmeyen sorgu
hâkimliğinin, Anayasa mahkemesine başvurmaya yetkisi bulunmadığından istemin 44
sayılı Kanunun 21. maddesi uyarınca reddine üyelerden Hakkı Ketenoğlu, Recai
Seçkin ve Ziya Önel' in karşı oylariyle ve oyçokluğiyle 24/10/1967 gününde
karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
İbrahim
Senil
|
Başkanvekili
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Salim
Başol
|
Üye
Feyzullah
Uslu
|
|
|
|
|
Üye
A.
Şeref Hocaoğlu
|
Üye
Fazlı
Öztan
|
Üye
Celâlettin
Kuralmen
|
Üye
Hakkı
Ketenoğlu
|
|
|
|
|
Üye
Sait
Koçak
|
Üye
Avni
Givda
|
Üye
Muhittin
Taylan
|
Üye
Recai
seçkin
|
|
|
|
Üye
Halit
Zarbun
|
Üye
Ziya
Önel
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
KARŞI
OY YAZISI
Çoğunluk
kararı, Anayasa'nın 151. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesine başvurabilecek
hâkimlerin bir dâvayı esas yönünden karara bağlamak üzere dâvaya bakan hâkimler
olduğu, sorgu hâkimlerinin ise dâvanın esasını karara bağlamaya yetkili
hâkimlerden bulunmadıkları için Anayasa Mahkemesine başvurmayacakları ilkesine
dayanmaktadır. Buna göre Anayasamız 151. maddesindeki. (Bir dâvaya bakmakta
olan mahkeme) sözlerinin ne anlama geldiğinin, Anayasa'ya ne gibi bir ereğe
dayanılarak konuldukları dahi gözönünde tutularak, incelenmesi gerekmektedir.
l-
Anayasa'mız, Anayasa Mahkemesini Anayasa'nın koruyucusu olarak kurmuş, belli
organlara da doksan günlük süre içinde her hangi bir yasa veya yasama meclisi
içtüzüğüne karşı Anayasa'ya aykırılık nedeniyle iptal dâvası açmak yetkisi
tanınmıştır. Ancak doksan günlük sürenin geçirilmesi veya dâva açabilecek
organların dikkatsizlikleri veya her hangi bir siyasal düşünceleri yüzünden
dâva açmamış olmaları sonunda Anayasa'ya aykırı herhangi bir hükmün hukuk
düzeni içinde kalması ve uygulanması tehlikesini dahi önlemeyi erek edinen
Anayasa Koyucusu, mahkemelerin belli bir dâvada uygulayacakları bir hükmün
Anayasa'ya aykırı olup olmadığını Anayasa Mahkemesine incelettirmek yetkisini
mahkemelere de tanımıştır. Bu durum, Anayasa'nın, Anayasa Mahkemesinin görev ve
yetkilerini gösteren 147., doğrudan doğruya iptal dâvası açabilecekleri
gösteren 149., iptal dâvası için hak düşüren süreyi bildiren 150. Anayasa'ya
aykırılığın ilgililerce öbür mahkemelerde ileri sürülmesi veya öbür mahkemelerce
kendiliklerinden gözönünde tutulması üzerine işin Anayasa Mahkemesine
gönderileceğini gösteren 151. ve Anayasa Mahkemesinin gerek iptal dâvası,
gerekse öbür mahkemelerin başvurması üzerine vereceği iptal kararları sonunda
Anayasa'ya uymayan hükmün yürürlükten kalkacağı ilkesini benimseyen 152.
maddesi hükümlerinin tüm olarak ve birbirleriyle karşılaştırılarak
incelenmesinden anlaşılmaktadır. Ayrıca, Anayasa'nın hazırlık çalışmalarına
ilişkin belgelerin gözden geçirilmesi dahi, bizi yine bu sonuca ulaştırmaktadır;
nitekim, İstanbul öntasarısının 104. .ve 105. maddelerinin hem belli
organların, hem de bir dâvaya bakan mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurmaya
yetkili oldukları ve bu Mahkemenin Anayasa'ya aykırılık nedeniyle verdiği iptal
kararlan sonunda iptal edilen hükümlerin yürürlükten kalkmasını benimseme
ilkelerine dayandığı görülmektedir. Burada avukat Kâzım Öztürk'ün Türkiye İş
Bankası kültür yayınlarından olup Ajans - Türk Matbaası/Ankara, 1966 da
basılmış bulunan izahlı, Gerekçeli, Anabelgeli ve Maddelere göre tasnifli bütün
tutanakları ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sı adlı kitabına gönderme
yapılmıştır.) (Cilt l S. 75, 382 ve 383). Yine Temsilciler Meclisi Anayasa
Komisyonunun yargıya ilişkin hükümleri düzenleyen Alt Komisyonunun raporunda (Mahkemelerin
hangi hukukî esasları uygulayacaklarının Anayasa'ya dercedilmesi lâzımdır.
Eskidenberi mahkemenin bütün kanunları ve idarî tasarrufları kayıtsız, şartsız
uygulayacağı, bunların Anayasa'ya veya kanuna uygunluğu üzerinde duramıyacağı
düşüncesi ileri süregelmiştir. Halbuki kurulmak istenilen hukuk devletinde
böyle bir anlayışa yer verilemez. Mahkeme bir kanun hükmünün Anayasa'ya aykırı
olduğunu görürse bu hususta kesin bir karar verilmesini Anayasa Mahkemesinden
istiyebilmelidir. (Cilt l, S. 561) denilmektedir. Bu Alt Komisyonca yazılan
metnin 16. maddesiyle, doğrudan doğruya iptal dâvası, 17. maddesiyle bu dâvanın
süresi ve 18. maddesiyle de mahkemelerin ellerindeki dâvayı durdurarak Anayasa
Mahkemesine başvurma yetkileri hükme bağlanmıştır. Bu 18. maddenin gerekçesinde
sistem açıklandıktan sonra bir kanunun Anayasa'ya uygunluğunu incelemek
yetkisinin bütün hâkimlerde bulunduğu ve işin gösterdiği özellik dolayısiyle
Anayasa Mahkemesinin kurulmuş olduğu yazılmakta ve daha sonra "Fakat
unutmamak lâzımdır ki bütün hâkimler Anayasa'ya aykırılık iddiasını incelemeye
yetkilidirler. Bu sebeple, Anayasa Mahkemesinin üç ay içinde karar vermemesi
halinde mahkemelerin Anayasa'ya aykırılık iddiasını resen karara bağlamaları
esasen haiz bulundukları bir yetkiyi istisnaî olarak kullanmalarından ibaret
olup prensipleri ihlâl eden bir mahiyet arz etmemektedir" (Cilt 1. S. 582)
denilmektedir.
Temsilciler
Meclisi Anayasa Komisyonunun raporunda, genel ilkelerin yargıya ilişkin
bölümünde (Hukuk Devletinin temel unsuru, bütün devlet faaliyetlerinin hukuk
kurallarına uygun olmasıdır. Bu uygunluğu sağlıyacak makamlar yargı
oraganlarıdır. Tasarı, bütün devlet faaliyetlerini kaideler hiyerarşisi içinde
kazaî murakabeye tabi tutmuş bulunmaktadır. Yasama organının faaliyetleri, yeni
kurulan Anayasa Mahkemesinin kazaî denetimi altındadır. Bu denetimin
müessiriyetini sağlamak için ilgililere tanınan iptal dâvası yetkisi yanında,
defi yoluyla murakabe imkânı da açık bırakılmıştır. (Cilt 1. S. 605) denildiği
gibi yine o raporda, metin bakımından değişikliğe uğramamış bulunan Anayasa'nın
132. maddesi 1. fıkrası hükmü için, konumuzla ilgili olarak (Tasarının 8.
maddesinde Anayasa hükümlerinin yargı organlarım bağlayan "Doğrudan
doğruya uygulanması gereken temel hukuk kuralı" olduğu yazılıdır. Bu hale
göre hâkim bir kanunu tatbik ederken onun Anayasa'ya uygun olup olmadığım her
zaman nazara alabilecektir ve Tasarının 152. maddesinde yazılı olduğu şekilde
hareket edebilecektir.) (Cilt 3. S. 3748) sözleri yer almıştır. Hatırlatalım ki
Tasarının 152. maddesi, Anayasa' nın 152. maddesinin karşılığıdır. Raporda 151.
maddeye gönderme yapılmak istendiği anlaşılmaktadır; zira, bir yasa hükmünün
Anayasa'ya aykırılığı söz konusu olan durumlarda mahkemenin yapacağı işlemleri
gösteren hüküm 151. maddededir ve 152. maddede bu yönü kapsayan bir hüküm
yoktur.
Yine
sözü edilen raporda, 151. maddenin gerekçesi olarak, bu maddenin yasaların
Anayasa'ya aykırılığının itiraz yoluyla ileri sürülmesi usulünü düzenlediği,
Anayasa Mahkemesinin kurulması sonucunda, bir dâva sırasında ortaya atılacak
olan bir yasanın Anayasa'ya aykırılığı iddiasının, artık kural olarak, mahkeme
için bir bekletici mesele olacağı, dâvanın sürüncemede kalmasını önlemek üzere,
Anayasa Mahkemesinin en çok üç ay içinde işi karara bağlaması gerekeceği, üç ay
içinde Anayasan Mahkemesi karar vermezse, Anayasa'ya aykırılık yönünü
mahkemenin kendisinin inceleyip çözümleyeceği bildirilmiştir. (Cilt 3. S.
3787).
Adı
anılan Komisyonun raporunda 145. maddenin gerekçesinde (Cilt 3. S. 3706)
(Tasarı, kanunların Anayasa'ya uygunluğunun kazaî murakabesi prensibini kabul
etmiştir. Bu prensip, memleketimiz için yenidir. Yıllardan beri, Anayasa'ya
aykırı kanunlardan şikayet edilen memleketimizde, bu prensibin kabul edilmesi,
mühim gelişmelerden biri telâkki edilmiş ve bu sebeble son batı Avrupa
Anayasalarında görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi teşkili uygun görülmüştür.)
sözleriyle Mahkemenin ne gibi bir ihtiyacı karşılamak ereğiyle kurulduğu
özellikle belirtilmiştir.
Kimlerin
Anayasa Mahkemesine başvurarak iptal dâvası açabileceğini düzenleyen 149.
maddenin Temsilciler Meclisinde görüşülmesi sırasında bir üye, (Egemenlik
kayıtsız, şartsız ulusundur.) dendiğine göre, verdiği oylarla kurulan meclisi
denetleyebilmesi için yurttaşların Anayasa Mahkemesinde iptal dâvası açmaya
yetkili - kılınmaları - gerektiğini ileri sürerek bir önerge vermiştir.) (Cilt
3. S. 3775). Bunu destekleyen başka bir üye, Anayasa Mahkemesinin kapısının kişilere
sim sıkı kapatılmış bulunması ile temel hak ve hürriyetlerin öz sahibi olan
kişiler için teminat kalmayacağını, temel hak ve hürriyetleri çiğniyenlerin
resmî kişiler olduğunu, iptal dâvası açma hakkının ise yalnızca bu resmî
kişilere tanınıp hakkı çiğnenen yurttaşlara tanınmadığını ortaya atmıştır (Cilt
3. S. 3776). Herkesin dâva açabilmesi görüşüne karşılık komisyon sözcülerinden
Ardıçoğlu, bunu bugün için artık bırakılmış bir yol olduğunu (Cilt 3. S. 3773).
Aksoy ise, iptal dâvası açma yetkisinin belli kişilere verildiğini, öbürlerinin
ise ancak defi yoluna gitmelerinin kabul edildiğini, Mecliste bir yandan
herkesin iptal dâvası açabilmesi ilkesinin benimsenmesinin öte yandan iptal
dâvası açma yetkisinin herkesten esirgenmesinin istediğini söyledikten sonra
(Halbuki biz bu fikirleri, ortasında bir yol tutarak, iptal dâvası açmak hakkım
mahdut şahıslara ve teşekküllere tanıdık, diğerlerine de, dâvâlının - defi -
yoluyla - her zaman dermeyan etmek imkanını verdik). (S. 3778), meclis
üyelerinden Necip Bilge (27 milyon vatandaştan dâva hakkına sahip 10-15 milyon
vatandaşı nazarı itibara alacak olursak, bir kanunun iptal edilmesi hususunda
re'sen bir kaç dâva hakkı tanımak çok tehlikeli olur. Kaldı ki, Anayasa'ya
aykırı bir kanun vatandaşa tatbik edilmişse o kişi defi yoluy la Anayasa
Mahkemesine müracaat yapabilir. Onun için defi dışında iptal dâvası bir istisna
olmak gerekir.) Esat Çağa ise bütün yurttaşlara iptal dâvası yetkisinin
tanınmasının doksan günlük hak düşüren süre dolayı-siyle yurttaşların yararına
olmayacağını savunmuş ve (Kanunlar menfaatlerimize dokundukları zaman
Anayasa'ya bir kanunun mugayir olup olmadığım düşünürüz. Onun için 151. maddede
vatandaşa bir imkân tanınmıştır, Anayasa'ya mugayyir görüyorsak defan dermeyan
etmemiz lâzımdır... Binaenaleyh defi yolu dâva yolunda vatandaşın daha
lehindedir. Vatandaş için en teminatlı yol ihtiyar edilmiştir.) demiştir.
Anayasa
Mahkemesine ilişkin hükümlerin ilki olan 147. maddenin görüşülmesi sırasında
Temsilciler Meclisinde söz alan üyeler (Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın
koruyucusu olacaktır.) (S. 3754), (Devlet teşkilâtımızda yer alacak olan yeni
müessese, hukuk devletinin tahakukuna hizmet edecek bir müessesedir. İnşallah
bundan sonra kanunların Anayasa'ya aykırı olamayacak şekilde tedvini bu müessesenin
kontrolü ile mümkün olacak ve memleketimiz hakikaten çoktan beri özlenen hukuk
devletine kavuşacak ve büyük milletimiz bundan büyük huzur ve refah
duyacaktır.) (S. 3776), (Anayasa Mahkemesi, insan haklarını korumak ve kötü
niyetli iktidarların baskı rejimi kurmalarını önlemek bakımından pek çok
faydalar sağlayacak) (S. 3770) diyerek mahkemenin kuruluş amacını
belirtmişlerdir.
II-
Yukarıki bentte anılan hazırlık çalışmalardan anlaşılıyor ki, Anayasa'nın 151.
maddesi hükmü, Anayasa'nın 132. maddesinin 1. fıkrasındaki (Hâkimler
görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasa'ya kanuna, hukuka ve vicdanî kanaatlerine
göre hüküm verirler.) yollu hükümle bağlantılıdır ve baktığı dâvada her hukuk
kuralından önce Anayasa'yı uygulamakla ödevli tutulan hâkim, belli dâvada
uygulayacağı bir yasa hükmünün Anayasa hükmüyle çatıştığını gördüğünde
Anayasa'nın 151. maddesindeki açık hüküm uyarınca dâvayı durduracak ve Anayasa
Mahkemesinden karar isteyecektir ve şayet Anayasa Mahkemesi üç ay içinde karar
vermemiş bulunursa o zaman Anayasa'ya aykırılık sorununu kendisi
çözümleyecektir; başka deyimle belli dâvada hâkim tarafından Anayasa'nın
uygulanması, eğer o konuda Anayasa'yla çatışır gibi görünen bir yasa hükmü
varsa, Anayasa'ya aykırılık yönü için Anayasa Mahkemesinden karar istenmesi ve
şayet karar 3 ay içinde verilmezse, bu yönün kendisi tarafından karara
bağlanması biçiminde olacaktır
III-
Dâvaya bakmak, onu sonuçlandırmak için incelemek demektir. Yoksa her halde
dâvanın esasının karara bağlamak için incelemek değildir. Görevsiz veya
yetkisiz bir mahkemede dâva açılmış ise, o mahkemenin görev ve yetki yönünü
incelemesi dahi, Türk Hukuk dilinde dâvaya bakmaktır. Dâvayı görmek sözü de
yine o anlamda kullanılır.
IV-
Anayasa'nın 151. maddesinde Anayasa'ya aykırılık iddiasının mahkemece ciddî
görülmemiş olması halinde bu yönün temyiz merciince esas kararla birlikte
inceleneceği hükmüne dayanılarak 151. maddedeki mahkemenin esas üzerinde karar
verebilecek mahkeme olduğu sonucuna varılamaz; çünkü, Anayasa'ya bu hükmün
konulmasının nedeni, (Mahkeme, Anayasa'ya aykırılık iddiasını ciddî görmezse,
bu iddia esas-hükümle birlikte karara bağlanır) yollu yazılıştan ve hazırlık
çalışmalarındaki belgelerden (Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonu gerekçesi)
(Cilt 3. S. 3787) anlaşıldığı üzere, Anayasa'ya aykırılık iddiasının reddine
ilişkin ara kararının son karar beklenmeksizin temyiz edilebilmesini ve böylece
dâvaların sürüncemede kalmasını önlemektir. Bundan dolayı, bu hüküm, sorgu
hâkimlerini Anayasa Mahkemesine başvurmak yetkisinden yoksun bırakacak biçimde
yorumlanamaz.
V-
Anayasa'mızda hâkim ve mahkeme sözleri, çoğu kez, eş anlamlı sözler olarak
kullanılmıştır; nitekim 32. maddedeki tabiî hâkim tabiî mahkeme, olağan
mahkeme; 132/3 teki mahkeme kararlan, hâkim kararları; 22/6 daki mahkeme hâkim,
geçici 9. maddenin 1. fıkrasındaki mahkeme, hâkim; 14, 15, 16, 17 ve 27.
maddelerin 2. fıkralarındaki hâkim, mahkeme; 22/4 deki hâkim tarafından,
mahkeme tarafından, 22/5 teki hâkim, mahkeme; 30/1 ve 30/4 teki hâkim, mahkeme
ve yine 30/4 teki mahkeme sözcüğü de hâkim anlamına gelmektedir. Buna göre
Anayasa'mızın 151. maddesindeki mahkeme sözcüğünün de hâkim yerine kullanıldığı
kabul edilebilir. Bu, o denli doğrudur ki maddedeki mahkeme, sözcüklerinin
yerine hâkim sözcüğü yazılmış olsaydı metnin anlamında hiç bir değişiklik
olmazdı.
Gerek
Medenî yasada, gerekse öbür yasalarımızda da hâkim ve mahkeme sözlerinin eş
anlamlı olarak kullanıldığı hükümler çoktur. Anayasa Mahkemeside, Anayasa'mızda
ve olağan yasalarımızda ve özellikle Anayasa'nın 151. maddesinde, (Hâkim) ve
(Mahkeme) sözlerinin birbiri yerine, eş anlamlı sözler olarak
kullanılageldiğini kabul etmektedir. (Anayasa Mahkemesinin esas 1966/15, karar
1966/33 sayılı, 20/9/1966 günlü kararı, gerekçe II ve bu gerekçede anılan
1965/2 - 57 sayılı ve 26/ 10/1965 günlü kararı Anayasa Mahkemesi Kararlar
Dergisi, Sayı 4, S.189 ve 190)
VI-
Yukarıki açıklamalardan anlaşıldığı üzere Anayasa'nın 151. maddesi, defi
voliyle Anayasa'ya aykırılığın hâkim önünde ileri sürülmesini sağlamak ereğiyle
Anayasa Koyucu tarafından kabul edilmiştir. Sorgu hâkimi, esas hakkında kesin
karar verebilen bir hâkim değilse de, kişisel durumu bakımından bir adliye
hâkimi olduğu, herkesçe kabul edilmektedir. Sorgu hâkimi ancak kamu dâvasından
sonra dâvaya el atan ve ilk soruşturma yaparak dâvayı yürüten bir hâkim olduğu
için dâvaya bakan bir hâkimdir. Bu hâkime karşı gerek sanık, gerekse kişisel
davacı, her türlü iddia ve savunmada başka deyimle her türlü defi veya itirazda
bulunabilirler. Anayasa'ya aykırılık itirazı da bu savunmaların en
önemlilerindendir. Buna göre, sorgu hâkimlerine karşı baktık-lan dâva
dolayısiyle ileri sürülen Anayasa'ya aykırılık itirazını, öbür itirazlar gibi
gözönünde tutmak ve itirazı ciddî görürse dâvayı durdurarak işi Anayasa
Mahkemesine ulaştırmak yetkisinin bu hâkimlere tanınması, 151. madde hükmünün
konuluş amacına uygun ve bu yetkinin tanınmaması, Anayasa'ya aykırı olur.
VII-
Defi veya itiraz yoluyla Anayasaya aykırılık iddiasını hâkime karşı ileri sürme
yetkisi, Anayasa'mızda kişilere Anayasa Mahkemesinde iptal dâvası açma
yetkisinin tanınmamış olmasına karşılık Anayasa'ya aykırı hükmün kendilerine
uygulanmasına engel olmak amacıyla tanınmıştır. Sorgu hâkimi kamu dâvasının
açılması sonunda dâvaya bakmakta olan bir hâkimdir; o halde, Anayasa'ya
aykırılık iddiasının ona karşı da ileri sürülmesi ve onun da işi Anayasa
Mahkemesine ulaştırarak karar isteyebilmesi, yurttaşın Anayasa ile korunmuş hak
ve hürriyetlerinin bir an önce gerçekleştirilmesi bakımından zorunludur.
İlk
soruşturma yolu, yurttaşlar bakımından, beraatle sonuçlanabilecek dâvaların
açılarak yurttaşların herkese açık duruşmalarda sanık olarak kamuya
tanıtılmasını önleme ereğiyle konulmuştur. Yurttaşların haysiyetlerinin
korunmasını hak ve hürriyetlerine bir an önce kavuşmalarını ve adaletin gecikmeden
ortaya çıkmasını sağlama, Anayasa'nın başlıca temel ilkelerindendir. Anayasa'ya
aykırı bir hükme dayanılarak kendisine karşı ilk soruşturma açılmış olan bir
yurttaşın Anayasa'ya aykırılık savunmasını sorgu hâkiminin ciddî görmesi veya
sorgu hâkiminin dâvaya temel olan ceza hükmünü Anayasa'ya aykırı görmesi
durumunda dâvayı durdurarak işi Anayasa Mahkemesine göndermesi, ilk
soruşturmanın ve Anayasa'nın yurttaşların haysiyetlerini koruma ve adaleti
gecikmeden ortaya çıkarma ereklerinin gereği, çoğunluk düşüncesi ise bu
ereklere ve dolayısiyle Anayasa'ya aykırı bulunmaktadır.
VIII-
Sorgu hâkimlerinin son soruşturmanın önlenmesine ilişkin kararlarının asliye
hâkiminin onamasına bağlı bulunması, bu kararların hâkim kararı sayılmamasını
gerektirmez; nitekim, ağır ceza mahkemelerinin ölüm cezasına, veya ölünceye dek
ağır hapse ve belli bir sınırı aşan hapse ilişkin kararları da Yargıtay'ca
incelenip onanmadan hiç bir hukukî sonuç doğurmazlar. Bu durum, onların hâkim
kararı ve ağır ceza mahkemelerinin başkan ve üyelerinin hâkim sayılmasına hiç
bir zaman engel olamaz.
Tekrarlayalım
ki bu hâkimler, bir çok kararlariyle dâvayı sonuçlandırmaktadırlar. Sorgu
hâkimlerinin yaptıkları ilk soruşturma, ceza dâvasında gerçeğe varılması için
zorunlu olduğu gibi bu hâkimler son soruşturmanın açılmasının önlenmesine,
zaman aşımı veya af dolayısiyle dâvanın ortadan kaldırılmasına karar vererek
dâvayı sonuçlandırma yetkisine de sahiptirler. Verdikleri bu türlü kararlar,
son soruşturma sonunda verilen kararlar oranında kesin hüküm değerini kazanmaz
ise de, bu kararların dâvaya son verdikleri ve belli bir ölçüde kesin hüküm
değerini taşıdıkları da, bir gerçektir; sorgu hâkimi dahi belli sonuçlara
varmak üzere işlemler yapan, yasa ve öbür hukuk kurallarını tıpkı son
soruşturma yapan hâkim gibi uygulayan ve dâvanın esasına karar verebilecek
mahkemece işin ele alınmasına engel olup dâvayı sonuçlandıran kararlar veren
bir hâkim olması dolayısiyle, onun dahi dâvanın sonuçlandırılması için
uygulayacağı usule veya esasa ilişkin hükümlerin Anayasa'ya aykırılığını
Anayasa Mahkemesine incelettirme yetkisi olmalıdır.
Öğreti
alanında, ileri sürüldüğüne göre, son soruşturma açılmaması kararları,
uyuşmazlığı dolayısiyle sonuçlandırılır, sorgu hâkimi, eylemin suç olmaması
nedeniyle talepnamenin reddine veya son soruşturmanın açılmamasına karar
verdiğinde, bu kararlar işin esasını doğrudan doğruya çözdükleri için taraflar
bakımından kesinleşince, kesin hüküm niteliğini alırlar. (Nurullah Kunter, Ceza
Muhakemesi Hukuku, İkinci Baskı, Sermet Matbaası, İstanbul 1964, No. 146/4, No.
454/1), son soruşturmanın açılmaması kararıyla kamu dâvası ortadan kalkar, bu
karar ancak "İzafi kesin hüküm" etkisi doğurur, bundan dolayı,
kararın kesinleşmesinden sonra "Dâva, ancak yeni vakıaların veya yeni
delillerin meydana çıkması halinde açılabilir" (Ceza Yargılama Usulü Ka.
204) (Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku Ajans-Türk Matbaası, Ankara 1964 No. 124)
Son
soruşturmanın açılmaması veya dâvanın ortadan kaldırılması gibi kamu dâvasını
sona erdiren kararları dahi verebilen bir hâkimin, açılmış dâva üzerinde bir
sonuca varabilmek amacıyla o dâvayı incelemesine soruşturma denilmekle
yetinilip dâvaya bakma denilmemesi, hukukî gerçeği olduğu gibi değerlendirmek
sayılamaz. Ceza Usulü Yasasının değişik 197. maddesindeki (Sorgu hâkimi,
maznunun muhakemesinin men'ine karar verirse bu kararında fiilî veya hukukî
sebeplerden hangisine istinad ettiğini gösterir.) hükmü, sorgu hâkiminin de son
soruşturma sonunda karar verecek olan mahkeme gibi hukuk kurallarını
uygulayacağını belirttiği gibi son soruşturmanın açılması kararında sorgu
hâkiminin suçun ne olduğunu ve uygulanması gereken kanun maddesinin hangisi
olduğunu yazması ödevi de yine onun öbür hâkimler gibi hukuk hükümlerini
uygulayacağını anlatmaktadır. Yine Ceza Usulü Yasasının değişik 204.
maddesindeki (Sorgu hâkimi muhakemenin men'ine karar verip de bu karar
kat'ileştikten sonra dâva, ancak yeni vakıaların yeni delillerin meydana
çıkması halinde tekrar açılabilir.) hükmü de sorgu hâkiminin son soruşturma
açılmaması kararı ile ceza dâvasının bittiğini, hiç bir tartışmaya yer
bırakmayacak açıklıkta, bildirmektedir. Af ve zaman aşımı yüzünden dâvanın
ortadan kaldırılması kararları dahi, kuşkusuz yeni dâvayı sona erdiren
nitelikte kararlardır. Şayet hâkimin Anayasa'ya aykırı gördüğü bir ceza hükmü
iptal edilirse onun vereceği karar dahi yine dâvayı sonuçlandıracaktır.
Bu
açıklamalardan anlaşılıyor ki, son soruşturma yapan bir bakim gibi hukuk
kurallarını uygulayan ve yerine göre dâvayı sona erdirecek nitelikte kararlar
verebilen sorgu hâkiminin dâvaya baktığını kabul etmemek ve yalnızca son
soruşturma yapan hâkimlerin dâvaya baktıkları ilkesini benimsemek, usul
kanununun sözüne de, özüne de uygun değildir.
IX-
Bir an için Anayasa'nın 151. maddesindeki (Dâvaya bakan mahkeme) sözlerinin (Dâvanın
esası üzerinde karar vermek üzere dâva ya bakan mahkeme) anlamına geldiği
varsayılsa bile, Anayasa'daki bu yazılış, sorgu hâkimlerinin Anayasa
Mahkemesine başvurma yetkisinden yoksun bırakılması amacıyla benimsenmiş
sayılamaz; çünkü bir kez yukarıki bentlerde açıklanan hazırlık çalışmalarından
hiç birinde söz konusu yetkinin yalnızca dâvanın esasına hükmedebilecek
hâkimler için tanınmak istendiğini gösteren hiç bir söz yoktur; bütün hazırlık
çalışmalarında iptal dâvasının gerek davacılar, gerekse süre bakımından
sınırlandırılmış olmasından yurttaşlar için doğan sakıncayı karşılamak ve iptal
dâvası açma süresinin geçirilmiş olması yüzünden yürürlükte kalmış bulunan
Anayasa'ya aykırı hükmün yürürlükten kaldırılmasını sağlamak için yurttaşa defi
veya itiraz yolunu açmak düşüncesi ortaya atılmış ve bunun için (Dâvaya bakan
mahkeme) den söz edilmiştir. Gerçekten, yurttaşın hakkının korunmasını
istiyebileceği ve yurttaşın Anayasa'ya aykırılık iddiasını tam bir güven içinde
ileri sürebileceği resmî bir yer düşünülünce ilk hatıra gelen yer, dâvaya
bakacak olan mahkemedir ve bundan dolayı 151. maddede dâvaya bakmakta olan
mahkemeden söz edilmiş olabilir, yoksa sorgu hâkimlerini maddenin kapsamı,
dışında tutmak için hiç bir hukukî neden yoktur. 151. maddede, dâvada
uygulanacak hüküm sınırlandırmasının konulması da, bir defi veya bir itirazın,
hukuk bakımından, ancak dâvada uygulama yeri olabilecek bir hüküm için söz
konusu edilebilme sindendir; dâvada uygulama yeri olmayan bir hüküm için
Anayasa Mahkemesine başvurma yetkisinin tanınması, bütün mahkemelere hem de
doksan günlük süre söz konusu edilmeden, bütün yasalar için iptali isteme
yetkisinin tanınması demek olurdu ki, 149 ve 150. maddelerde benimsenen ilkeye
aykırı düşerdi. Demek ki dâvaya bakan mahkemeden söz edilmesi, olsa olsa, dâva
ile uğrasan hâkimler için en uygun olan durumu anlatmak amacına dayanır, yoksa
dâvayı sonuçlandırmak üzere dâvanın ortadan kaldırılması veya son soruşturma
açılması kararları verebilecek olan sorgu hâkimlerini Anayasa Mahkemesine başvurmaktan
yoksun bırakmak ve böylece yurttaşa son soruşturmaya değin Anayasa'ya aykırı
bir hükmün uygulanmasına göz yummak amacına değil...
sonuç
: Yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü çoğunluk kararına karşıyız.
|
|
|
Üye
Recai
Seçkin
|
Üye
Ziya
Önel
|
Üye
Hakkı
Ketenoğlu
|