ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1967/29
Karar Sayısı : 1967/28
Karar Günü : 15.9.1967
İSTEMDE BULUNAN : Hilvan Sorgu Hâkimliği.
İSTEMİN KONUSU: Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununun 124. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ve sorgu hâkimlerince verilecek
bazı kararların mensup oldukları asliye mahkemesi başkanı veya hâkiminin onayı
ile tekemmül edeceğini gösteren hükmün, Anayasa’nın 132. maddesine aykırı
olduğu kanısına varıldığından iptaline karar verilmesi istenmiştir.
İNCELEME: Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi
uyarınca yapılan ilk incelemede; hazırlanan rapor, Sorgu Hâkimliğinden gelen ve
Mahkememizin 1967/29 Esas sayısına kayıtlı bulunan dâva dosyasındaki belgeler
okunduktan, Anayasa’nın 151. ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri hakkındaki 22.4.1962 günlü ve 44 sayılı Kanunun 27. maddelerinde
itiraza yetkili merci olarak gösterilen mahkeme terimi içine sorgu hâkimliğinin
girip girmediği, bu bakımdan sorgu hâkimliğinin Anayasa Mahkemesine itirazda
bulunmağa yetkili olup olmadığı konusunun ön sorun olarak çözümlenmesi lüzumu
belirmekle bu yönle ilgili kanun hükümleri incelendikten sonra gereği görüşülüp
düşünüldü:
GEREKÇE: İlk soruşturmayı yapmakla görevli olan
sorgu hâkimliğinin, bir mahkeme niteliğinde olup olmadığının belli edilmesi
için üç yönün incelenmesi gerekmektedir.
A- Adlî teşkilât kanunlarına göre sorgu hâkimleri,
B- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu bakımında sorgu hâkimleri,
C- Anayasa’nın 151 ve 44 sayılı Kanunun 27. maddelerine göre
mahkeme.
1- Mehakimi Şer’iyenin İlgasına ve Mehakimin Teşkilâtına ait
Ahkâmı Muaddel 1340 günlü ve 469 sayılı Kanunun 1. maddesini değiştiren Ceza
Kanununun mevkii meriyete vaz’ına müteallik Kanunun 25. maddesinde “Türkiye
Cumhuriyetinde yetki ve derecesi kanunla belli edilmiş sulh mahkemeleri ve
bulundukları kazanın adıyla bir başkan ve iki üyeden kurulu asliye mahkemeleri
vardır.” Ve yine adı geçen Kanunun 3. maddesini değiştiren 26. maddesinde
“Asliye mahkemeleri, sulh mahkemelerinin görevi dışında kalan bütün hukuk, ceza
ve ticaret dâvalarını görür.” ve 28. maddesinde de “Her asliye mahkemesi
nezdinde bir C. savcısı ile lüzumu kadar sorgu hâkimi ve üye yardımcısı
bulunur.” denilmektedir. Maddelerin bu açık anlatımına göre, kuruluş
kanunlarında ve sonradan çıkan usul kanunlarında mahkemelere görev verilirken,
sorgu hâkimliğine onun mahkeme niteliğinde olduğunu kabul ettirecek yargılama
yetkisi tanınmamış ve sorgu hâkimliği, aşağıda açıklananlar dışında bir görevle
yükümlü tutulmamıştır.
2- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunun 183. maddesinde, ilk
soruşturmanın, sanık hakkında son soruşturmanın açılmasına ve muhakemenin
men’ine karar verebilmeğe elverişli delillerin elde edilmesinden ve
toplanmasından ibaret olduğu açıklanmakta ve 196. maddesinde ise, ilk
soruşturma sonunda sanığın cezayı gerektiren bir suç işledi sanısını verecek
yeterli nedenler bulunması halinde sonra soruşturmanın açılmasına karar
verileceğinden söz edilmektedir. Bu maddelere göre ilk soruşturmanın konusu,
delilleri toplamaktan, ereği de, son soruşturmanın açılması, muhakemenin men’i,
soruşturmanın geçici olarak durdurulması veya dâvanın düşürülmesi ile ilgili
kararları verebilmekten ibarettir.
Bu noktada sorgu hâkimlerinin kararlarının hukukî nitelikleri
üzerinde kısaca durmak gerekir:
A- Sorgu hâkimlerinin verdiği son soruşturmanın açılması kararı
onanmaya bağlı olmadığı gibi, buna esas yönünden de itiraz edilemez. Bu
kararlar o zamana kadar gıyabî, gizli ve yazılı olarak yapılan ilk soruşturma
işlemlerini mahkemenin açık, yüze karşı yürütülen yargılamalarının aydınlığına
çıkarmak gibi önemli bir sonuç verir; uygulamada mahkemeyi bağlamaz, sanık için
kazanılmış hak doğurmaz ve kesin hüküm olmak niteliği taşımaz.
B- Sorgu hâkimliğinin muhakemenin men’ine ilişkin kararı:
Bu kararın kesin sonuç doğurmadığı, dolayısiyle kesin hüküm teşkil
etmediği. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun yazılı emirle bozmaya ilişkin 343.
maddesinin son fıkrasında yer alan “Eğer bozma sorgu hâkimi kararları ile
dâvanın esasını halletmeyen mahkeme kararları hakkında ise, yeniden yapılacak
tetkik ve tahkik neticesine göre icap eden karar verilir.” şeklindeki hükümden
de anlaşılmaktadır. Çünkü madde, yazılı emir yolu ile verilen bu bozma
kararının, sanık aleyhine etki yapacağını, duraksamaya yer vermeyecek derecede
açıklamış bulunmaktadır. Öte yandan sorgu hâkimlikleri, kamu dâvasının ortadan
kaldırılmasına (Af Kanunu ve zaman aşımı hükümlerinin uygulanmasında olduğu
gibi) karar verebilirse de bu çeşit kararlar, kamu dâvasının esasını çözümleyen
nitelik taşımazlar.
Bu açıklamalar, sorgu hâkimlerinin, ilk soruşturma evresinde yargı
işi yaptıklarını ve fakat yargılama yapmadıklarını göstermektedir.
Ceza yargılaması, ortak bir faaliyeti gerektirir, mahkemelere
özgü, herkese açık duruşma (Anayasa madde: 135) çevresinde gelişir ve
uyuşmazlığı çözümleyen hükümle son erer. Bu bakımdan (mahkeme) yi, yargılamayı
yapan ve uyuşmazlığı kesinlikle çözümleyen organ olarak anlamak zorunluğu
vardır. Bu niteliğe sahip olmayan sorgu hâkimliklerinin ise (mahkeme) deyimi
kapsamına girmediklerini kabul etmek gerekir.
3- Anayasa’nın 151. maddesinde “Bir dâvaya bakmakta olan mahkeme,
uygulanacak bir kanunun hükümlerini Anayasa’ya aykırı görürse veya taraflardan
birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddî olduğu kanısına varırsa,
Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar dâvayı geri bırakır.
Mahkeme, Anayasa’ya aykırılık iddiasını ciddî görmezse, bu iddia,
temyiz merciince esas hükümle birlikte karara bağlanır.
Anayasa Mahkemesi işin kendisine gelişinden başlamak üzere üç ay
içinde kararını verir.
Bu süre içinde karar verilmezse, mahkeme, Anayasa’ya aykırılık
iddiasını kendi kanısına göre çözümleyerek dâvayı yürütür. Ancak Anayasa
Mahkemesi’nin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse,
mahkemeler buna uymak zorundadır.” denilmekte, 44 Sayılı Kanunun 27. maddesinde
de, Anayasa maddesinin birinci fıkrası hükmü tekrarlanmaktadır. Metindeki
(mahkeme) deyimi ile, bu konudaki itiraz yetkisinin mahkemelere tanınmış olduğu
açıkça belirmiş bulunmaktadır.
SONUÇ: Anayasa’nın 151. maddesiyle 44 sayılı Kanunun 27, maddesinde “bir
dâvaya bakmakta olan mahkeme” den söz edilmiş olup, mahkeme kavramı içine
girmeyen sorgu hâkimliğinin, Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkisi
bulunmadığından istemin 44 sayılı Kanunun 21. maddesi uyarınca reddine üyelerden
Hakkı Ketenoğlu ve Recai Seçkin’in karşı oylarıyle ve oyçokluğu ile 15.9.1967
gününde karar verildi.
Başkan
İbrahim SENİL
|
Başkan Vekili
Lûtfi ÖMERBAŞ
|
Üye
Şemsettin
AKÇOĞLU
|
Üye
İhsan KEÇECİOĞLU
|
Üye
Salim BAŞOL
|
Üye
Feyzullah USLU
|
Üye
Fazlı ÖZTAN
|
Üye
Celâlettin
KURALMEN
|
Üye
Hakkı KETENOĞLU
Karşıoy
ilişiktir.
|
Üye
Avni GİVDA
|
Üye
Muhittin TAYLAN
|
Üye
İhsan ECEMİŞ
|
Üye
Recai SEÇKİN
Karşı oy yazısı
eklidir.
|
Üye
Halit ZARBUN
|
Üye
Muhittin GÜRÜN
|
KARŞIOY YAZISI
Çoğunluk kararı, Anayasa’nın 151. maddesi uyarınca Anayasa
Mahkemesine başvurabilecek hâkimlerin bir dâvayı esas yönünden karara bağlamak
üzere Dâvaya bakan hâkimler olduğu, sorgu hâkimlerinin ise dâvanın esasını
karara bağlamaya yetkili hâkimlerden bulunmadıkları için Anayasa Mahkemesine
başvuramayacakları ilkesine dayanmaktadır. Buna göre Anayasa’mızın 151.
maddesindeki (bir dâvaya bakmakta olan mahkeme) sözlerinin ne anlama
geldiğinin, Anayasa’ya ne gibi bir ereğe dayanılarak konuldukları daha gözönünde
tutularak, incelenmesi gerekmektedir.
1- Anayasa’mız, Anayasa Mahkemesini Anayasa’nın koruyucusu olarak
kurmuş, belli organlara da doksan günlük süre içinde herhangi bir yasa veya
yasama meclisi içtüzüğüne karşı Anayasa’ya aykırılık nedeniyle iptal dâvası açmak
yetkisi tanınmıştır. Ancak doksan günlük sürenin geçirilmesi veya dâva
açabilecek organların dikkatsizlikleri veya herhangi bir siyasal düşünceleri
yüzünden dâva açmamış olmaları sonunda Anayasa’ya aykırı herhangi bir hükmün
hukuk düzeni içinde kalması ve uygulanması tehlikesini dahi önlemeyi erek
edinen Anayasa koyucusu, mahkemelerin belli bir dâvada uygulayacakları bir
hükmün Anayasa’ya aykırı olup olmadığını Anayasa Mahkemesine incelettirmek
yetkisini mahkemelere de tanımıştır. Bu durum, Anayasa’nın, Anayasa
Mahkemesinin görev ve yetkilerini gösteren 147., doğrudan doğruya iptal dâvası
açabilecekleri gösteren 149., iptal dâvası için hak düşüren
süreyi
bildiren
150., Anayasa'ya aykırılığın ilgililerce öbür mahkemelerde ileri sürülmesi veya
öbür mahkemelerce kendiliklerinden gözönünde tutulması, üzerine işin Anayasa
Mahkemesine gönderileceğini gösteren 151. ve Anayasa Mahkemesinin gerek iptal
dâvası, gerekse öbür mahkemelerin başvurması üzerine vereceği iptal kararları
sonunda Anayasa’ya uymayan hükmün yürürlükten kalkacağı ilkesini benimseyen
152. maddesi hükümlerinin tüm olarak ve birbirleriyle karşılaştırılarak
incelenmesinden anlaşılmaktadır. Ayrıca, Anayasa’nın hazırlık çalışmalarına
ilişkin belgelerin gözden geçirilmesi dahi, izi yine bu sonuca ulaştırmaktadır;
nitekim, İstanbul Öntasarının 104. ve 105. maddelerinin hem belli organların,
hem de bir dâvaya bakan mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkili
olduklarını ve bu Mahkemenin Anayasa’ya aykırılık nedeniyle verdiği iptal
kararları sonunda iptal edilen hükümlerin yürürlükten kalkmasını benimseme
ilkelerine dayandığı görülmektedir. (Burada Avukat Kâzım Öztürk’ün Türkiye İş
Bankası kültür yayınlarından olup Ajans Türk Matbaası Ankara, 1966-da basılmış
İzahlı, Gerekçeli, Anabelgeli ve Maddelere göre Tasnifli Bütün Tutanakları ile
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sı adlı kitabına gönderme yapılmıştır). (Cilt 1 s.
75, 382 ve 383). Yine Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonunun yargıya ilişkin
hükümleri düzenleyen Alt Komisyonunun raporunda (Mahkemelerin hangi hukukî esasları
uygulayacaklarının Anayasa’ya dercedilmesi lâzımdır. Eskiden beri mahkemenin
bütün kanunları ve idarî tasarrufları kayitsiz, şartsız uygulıyacağı, bunların
Anayasa’ya veya kanuna uygunluğu üzerinde duramıyacağı düşüncesi ileri
sürülegelmiştir. Halbuki kurulmak istenilen hukuk devletinde böyle bir anlayışa
yer verilemez. Mahkeme bir kanun hükmünün Anayasa’ya aykırı olduğunu görürse bu
hususta kesin bir karar verilmesini Anayasa Mahkemesinden isteyebilmelidir.)
(Cilt 1. s. 561) denilmektedir. Bu altkomisyonca yazılan metnin 16. maddesiyle,
doğrudan doğruya iptal dâvası, 17. maddesiyle de bu dâvanın süresi ve 18
maddesiyle de mahkemelerin ellerindeki dâvayı durdurarak Anayasa Mahkemesine
başvurma yetkileri hükme bağlanmıştır. Bu 18. maddenin gerekçesinde istem açıklandıktan
sonra bir kanunun Anayasa’ya uygunluğunu incelemek yetkisinin bütün hâkimlerde
bulunduğu ve işin gösterdiği özellik dolayısiyle Anayasa Mahkemesinin kurulmuş
olduğu yazılmakta ve daha sonra “Fakat unutmamak lâzımdır ki, bütün hâkimler
Anayasa’ya aykırılık iddiasını incelemeye yetkilidirler. Bu sebeple, Anayasa
Mahkemesinin üç ay içinde karar vermemesi halinde mahkemelerin Anayasa’ya
aykırılık iddiasını resen karara bağlamaları esasen haiz bulundukları bir
yetkiyi istisnaî olarak kullanmalarından ibaret olup prensipleri ihlâl eden bir
mahiyet arz etmektedir.” (Cilt 1 s. 582) denilmektedir.
Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonunun raporunda, genel
ilkelerin yargıya ilişkin bölümünde (Hukuk Devletinin temel unsuru, bütün
devlet faaliyetlerinin hukuk kurallarına uygun olmasıdır. Bu uygunluğu
sağlıyacak makamlar yargı organlarıdır. Tasarı, bütün devlet faaliyetlerini
kaideler hiyerarşisi içinde kazaî murakabeye tâbi tutmuş bulunmaktadır. Yasama
organının faaliyetleri, yeni kurulan Anayasa Mahkemesinin kazaî denetimi
altındadır. Bu denetimin müessiriyetini sağlamak için ilgililere tanınan iptal
dâvası yetkisi yanında, def’i yoluyla murakebe imkânı da açık bırakılmıştır.)
(Cilt 1. s. 605) denildiği gibi yine o raporda, metin bakımından değişikliğe
uğramamış bulunan Anayasa’nın 132. mad. 1. fıkrası hükmü için, konumuzla ilgili
olarak (Tasarının 8. maddesinde Anayasa hükümlerinin yargı organlarını bağlayan
“doğrudan doğruya uygulanması gereken temel hukuk kuralı” olduğu yazılıdır. Bu
hale göre hâkim bir kanunu tatbik ederken onun Anayasa’ya uygun olup olmadığını
her zaman nazara alabilecektir ve Tasarının 152. maddesinde yazılı olduğu
şekilde hareket edebilecektir) (Cilt 3, S. 3748) sözleri yer almıştır.
Hatırlatalım ki Tasarının 152. maddesi, Anayasa’nın 152. maddesinin
karşılığıdır. Raporda 151. maddeye gönderme yapılmak istendiği anlaşılmaktadır;
zira, bir yasa hükmünün Anayasa’ya aykırılığı söz konusu olan durumlarda
mahkemenin yapacağı işlemleri gösteren hüküm 151. maddedir ve 152. maddede bu yönü
kapsayan bir hüküm yoktur.
Yine sözü edilen raporda, 151. maddenin gerekçesi olarak, bu
maddenin yasaların Anayasa’ya aykırılığının itiraz yoluyla ileri sürülmesi
usulünü düzenlediği. Anayasa Mahkemesinin kurulması sonucunda, bir dâva
sırasında ortaya atılacak olan bir yasanın Anayasa’ya aykırılığı iddiasının,
artık kural olarak, mahkeme için bir bekletici mesele olacağı, dâvanın
sürüncemede kalmasını önlemek üzere, Anayasa Mahkemesinin en çok üç ay içinde
işi karara bağlaması gerekeceği, üç ay içinde Anayasa Mahkemesi karar vermezse,
Anayasa’ya aykırılık yönünü mahkemenin kendisinin inceleyip çözümleyeceği
bildirilmiştir. (Cilt 3, s. 3787).
Adı anılan Komisyonun raporunda 145. maddenin gerekçesinde (Cilt 3
S. 3706) (Tasarı, kanunların Anayasa’ya uygunluğunun kazaî murakabesi
prensibini kabul etmiştir. Bu prensip, memleketimiz için yenidir. Yıllardan
beri, Anayasa’ya aykırı kanunlardan şikâyet edilen memleketimizde, bu prensibin
kabul edilmesi, mühim gelişmelerden biri telâkki edilmiş ve bu sebeple son batı
Avrupa anayasalarında görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi teşkili uygun
görülmüştür.) sözleriyle Mahkemenin ne gibi bir ihtiyacı karşılamak ereğiyle
kurulduğu özellikle belirtilmiştir.
Kimlerin Anayasa Mahkemesine başvurarak iptal dâvası açabileceğini
düzenleyen 149. maddenin Temsilciler Meclisinde görüşülmesi sırasında bir üye,
(egemenlik kayıtsız, şartsız ulusundur.) dendiğine göre, verdiği oylarla
kurulan meclisi denetleyebilmesi için yurttaşların Anayasa Mahkemesinde dâva
açmaya yetkili kılınmaları gerektiğini ileri sürerek bir önerge vermiştir.
(Cilt 3, S. 3775). Bunu destekleyen başka bir üye, Anayasa Mahkemesinin
kapısının kişilere sım sıkı kapatılmış bulunması bile temel hak ve
hürriyetlerin öz sahibi olan kişiler için teminat kalmayacağını, temel hak ve
hürriyetleri çiğneyenlerin resmî kişiler olduğunu, iptal dâvası açma hakkının
ise yalnızca bu resmî kişilere tanınıp hakkı çiğnenen yurttaşlara tanınmadığını
ortaya atmıştır. (Cilt 3, S. 3776). Herkesin dâva açabilmesi görüşüne karşılık
Komisyon sözcülerinden Ardıçoğlu, bunun bugün için artık bırakılmış bir yol
olduğunu (Cilt 3, S. 3773), Aksoy ise, iptal dâvası açma yetkisinin belli
kişilere verildiğini, öbürlerinin ise ancak defi yoluna gitmelerinin kabul
edildiğini, Mecliste bir yandan herkesin iptal dâvası açabilmesi ilkesinin
benimsenmesinin, öte yandan iptal dâvası açma yetkisinin herkesten
esirgenmesinin istendiğini söyledikten sonra
(halbuki biz bu fikirlerin ortasında bir yol tutarak, iptal dâvası
açmak hakkını mahdut şahıslara ve teşekküllere tanıdık, diğerlerine de,
dâvalarını defi yoluyla her zaman dermeyan etmek imkânını verdik), (S. 3778),
Meclis üyelerinden Necip Bilge (27 milyon vatandaştan dâva hakkına sahip 10-15
milyon vatandaşı nazarı itibara alacak olursak, bir kanunun iptal edilmesi
hususunda re’sen birkaç dâva hakkı tanımak çok tehlikeli olur. Kaldı ki
Anayasa’ya aykırı bir kanun vatandaşa tatbik edilmişse o kişi defi yoluyla
Anayasa Mahkemesine müracaat yapabilir. Onun için, defi dışında iptal dâvası
bir istisna olmak gerekir.), Esat Çağa ise bütün yurttaşlara iptal dâvası
yetkisinin tanınmasının doksan günlük hak düşüren süre dolayısiyle yurttaşların
yararına olmayacağını savunmuş ve (kanunlar menfaatlerimize dokundukları zaman
Anayasa’ya bir kanunun mugayir olup olmadığını düşünürüz. Onun için 151.
maddede vatandaşa bir imkân tanınmıştır. Anayasa’ya mugayir görüyorsak def’an
dermeyan etmemiz lâzımdır…. Binaenaleyh defi yolu dâva yolundan vatandaşın daha
lehinedir. Vatandaş için en teminatlı yol ihtiyar edilmiştir.) demiştir.
Anayasa Mahkemesine ilişkin hükümlerin ilki olan 147. maddenin
görüşülmesi sırasında Temsilciler Meclisinde söz alan üyeler (Anayasa
Mahkemesi, Anayasa’nın koruyucusu olacaktır.) (S. 3754), (Devlet teşkilâtımızda
yer alacak olan yeni müessese, hukuk devletinin tahakkukuna hizmet edecek bir
müessesedir. İnşallah bundan sonra kanunların Anayasa’ya aykırı olmayacak
şekilde tedvini bu müessesenin kontrolü ile mümkün olacak ve memleketimiz
hakikaten çoktan beri özlenen hukuk devletine kavuşacak ve büyük milletimiz
bundan büyük huzur ve refah duyacaktır.) (S. 3756) (Anayasa Mahkemesi, insan
haklarını korumak ve kötü niyetli iktidarların baskı rejimini kurmalarını
önlemek bakımından pek çok faydalar sağlayacak) (S. 3770) diyerek mahkemenin
kuruluş amacını belirtmişlerdir.
II- Yukarıki bentte anılan hazırlık çalışmalarından anlaşılıyor ki
Anayasa’nın 151. maddesi hükmü, Anayasa’nın 132. maddesinin 1. fıkrasındaki (Hâkimler
görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasa’ya, kanuna, hukuka ve vicdanî kanaatlerine
göre hüküm verirler) yollu hükümle bağlantılıdır ve baktığı dâvada her hukuk
kuralından önce Anayasa’yı uygulamakla ödevli tutulan hâkim, belli dâvada
uygulayacağı bir yasa hükmünün Anayasa hükmüyle çatıştığını gördüğünde
Anayasa’nın 151. maddesindeki açık hüküm uyarınca dâvayı durduracak ve Anayasa
Mahkemesinden karar isteyecektir ve şayet Anayasa Mahkemesi üç ay içinde karar
vermemiş bulunursa o zaman Anayasa’ya aykırılık sorununu kendisi
çözümleyecektir; başka deyimle belli dâvada hâkim tarafından Anayasa’nın
uygulanması, eğer o konuda Anayasayla çatışır gibi görünen bir yasa hükmü
varsa, Anayasa’ya aykırılık yönü için Anayasa Mahkemesinden karar istenmesi ve
şayet karar üç ay içinde verilmezse, bu yönün kendisi tarafından karara
bağlanması biçiminde olacaktır.
III- Dâvaya bakmak, onu sonuçlandırmak için incelemek demektir.
Yoksa her halde dâvanın esasını karara bağlamak için incelemek değildir.
Görevsiz veya yetkisiz bir mahkemede dâva açılmış ise, o mahkemenin görev veya
yetki yönünü incelemesi dahi, Türk Hukuk dilinde dâvaya bakmaktır. Dâvayı
görmek sözü de yine o anlamda kullanılır.
IV- Anayasa’nın 151. maddesinde Anayasa’ya aykırılık iddiasının
mahkemece ciddî görülmemiş olması halinde bu yönün temyiz merciince esas
kararla birlikte inceleneceği hükmüne dayanılarak 151. maddedeki mahkemenin
esas üzerinde karar verebilecek mahkeme olduğu sonucuna varılamaz; çünkü,
Anayasa’ya bu hükmün konulmasının nedeni, (Mahkeme, Anayasa’ya aykırılık
iddiasını ciddî görmezse, bu iddia esas hükümle birlikte karara bağlanır) yollu
yazılıştan ve hazırlık çalışmalarındaki belgelerden (Temsilciler Meclisi
Anayasa Komisyonu gerekçesi Cilt 3, S. 3787) anlaşıldığı üzere, Anayasa’ya
aykırılık iddiasının reddine ilişkin ara kararının son karar beklemeksizin
temyiz edilebilmesini ve böylece dâvaların sürüncemede kalmasını önlemektir.
Bundan dolayı, bu hüküm, sorgu hâkimlerini Anayasa Mahkemesine başvurmak
yetkisinden yoksun bırakacak biçimde yorumlanamaz.
V- Anayasamızda hâkim ve mahkeme sözleri, çoğu kez, eş anlamlı
sözler olarak kullanılmıştır; nitekim 32. maddedeki tabiî hâkim tabiî mahkeme,
olağan mahkeme, 132/3 teki mahkeme kararları, hâkim kararları; 22/6 daki
mahkeme, hâkim, geçici 9. maddenin 1. fıkrasındaki mahkeme, hâkim; 14, 15, 16,
17. ve 27. maddelerin 2. fıkralarındaki hâkim, mahkeme; 22/4 teki hâkim
tarafından, mahkeme tarafından, 22/5 teki hâkim, mahkeme; 30/1 ve 30/4 teki
hâkim, mahkeme ve yine 30/4 teki mahkeme sözcüğü de hâkim anlamına gelmektedir.
Buna göre Anayasa’mızın 151. maddesindeki mahkeme sözcüğünün de hâkim yerine
kullanıldığı kabul edilebilir. Bu, o denli doğrudur ki maddedeki mahkeme,
sözcüklerinin yerine hâkim sözcüğü yazılmış olsaydı metnin anlamında hiçbir
değişiklik olmazdı.
Gerek medenî yasada, gerekse öbür yasalarımızda da hâkim ve
mahkeme sözlerinin eş anlamlı olarak kullanıldığı hükümler çoktur; Anayasa
Mahkemesi de, Anayasa’mızda ve olağan yasalarımızda ve özellikle Anayasa’nın
151. maddesinde, (hâkim) ve (mahkeme) sözlerinin birbiri yerine, eş anlamlı
sözler olarak kullanılageldiğini kabul etmektedir. (Anayasa Mahkemesinin Esas
1966/15, Karar 1966/33 sayılı, 20.9.1966 günlü kararı gerekçe II ve bu
gerekçede anılan 1965/2-57 sayılı ve 26.10.1965 günlü kararı (Anayasa Mahkemesi
Kararlar Dergisi, Sayı 4, Sa. 189 ve 190).
VI- Yukarıki açıklamalardan anlaşıldığı üzere Anayasa’nın 151.
maddesi, defi yoluyla Anayasa’ya aykırılığın hâkim önünde ileri sürülmesini
sağlamak ereğiyle Anayasa koyucu tarafından kabul edilmiştir. Sorgu hâkimi,
esas hakkında kesin karar verebilen bir hâkim değilse de, kişisel durumu
bakımından bir adliye hâkimi olduğu, herkesçe kabul edilmektedir. Sorgu hâkimi
ancak kamu dâvasından sonra dâvaya elatan ve ilk soruşturma yaparak dâvayı
yürüten bir hâkim olduğu için dâvaya bakan bir hâkimdir. Bu hâkime karşı gerek
sanık, gerekse kişisel dâvacı, her türlü iddia ve savunmada başka deyimle her
türlü defi veya itirazda bulunabilirler. Anayasa’ya aykırılık itirazı da bu
savunmaların en önemlilerindendir. Buna göre, sorgu hâkimlerine karşı
baktıkları dâva dolayısıyla ileri sürülen Anayasaya aykırılık itirazını, öbür
itirazlar gibi gözönünde tutmak ve itirazı ciddî görürse dâvayı durdurarak işi
Anayasa Mahkemesine ulaştırmak yetkisinin bu hâkimlere tanınması, 151. madde
hükmünün konuluş amacına uygun ve bu yetkinin tanınmaması, Anayasa’ya aykırı
olur.
VII- Defi ve itiraz yoluyla Anayasa’ya aykırılık iddiasını hâkime
karşı ileri sürme yetkisi, Anayasa’mızda kişilere Anayasa Mahkemesinde iptal
dâvası açma yetkisinin tanınmamış olmasına karşılık Anayasa’ya aykırı hükmün
kendilerine uygulanmasına engel olmak amacıyla tanınmıştır. Sorgu hâkimi kamu
dâvasının açılması sonunda dâvaya bakmakta olan bir hâkimdir; o halde, Anayasa’ya
aykırılık iddiasının ona karşı da ileri sürülmesi ve onun da işi Anayasa
Mahkemesine ulaştırarak karar isteyebilmesi, yurttaşın Anayasa ile korunmuş hak
ve hürriyetlerinin bir an önce gerçekleştirilmesi bakımından zorunludur.
İlk soruşturma yolu, yurttaşlar bakımından, beraatle
sonuçlanabilecek dâvaların açılarak yurttaşların herkese açık duruşmalarda
sanık olarak kamuya tanıtılmasını önleme ereğiyle konulmuştur. Yurttaşların
haysiyetlerinin korunmasını hak ve hürriyetlerine bir an önce kavuşmalarını ve
adaletin gecikmeden ortaya çıkmasını sağlama, Anayasa’nın başlıca temel
ilkelerindendir. Anayasa’ya aykırı bir hükme dayanılarak kendisine karşı ilk
soruşturma açılmış olan bir yurttaşın Anayasa’ya aykırılık savunmasını sorgu
hâkiminin ciddî görmesi veya sorgu hâkiminin dâvaya temel olan ceza hükmünü Anayasa’ya
aykırı görmesi durumunda dâvayı durdurarak işi Anayasa Mahkemesine göndermesi,
ilk soruşturmanın ve Anayasa’nın yurttaşların haysiyetlerini koruma ve adaleti
gecikmeden ortaya çıkarma ereklerinin gereği, çoğunluk düşüncesi ise bu
ereklere ve dolayısıyla Anayasa’ya aykırı bulunmaktadır.
VIII- Sorgu hâkimlerinin son soruşturmanın önlenmesine ilişkin
kararlarının asliye hâkiminin onamasına bağlı bulunması, bu kararların hâkim
kararı sayılmamasını gerektirmez; nitekim, ağır ceza mahkemelerinin ölüm cezasına,
veya ölünceye dek ağır hapse ve belli bir sınırı aşan hapse ilişkin kararları
da Yargıtay’ca incelenip onanmadan hiçbir hukukî sonuç doğurmazlar. Bu durum,
onların hâkim kararı ve ağır ceza mahkemelerinin başkan ve üyelerinin hâkim
sayılmasına hiçbir zaman engel olamaz.
Tekrarlayalım ki bu hâkimler, bir çok kararlarıyla dâvayı
sonuçlandırmaktadırlar. Sorgu hâkimlerinin yaptıkları ilk soruşturma, ceza
dâvasında gerçeğe varılması için zorunlu olduğu gibi bu hâkimler son
soruşturmanın açılmasının önlenmesine, zaman aşımı veya af dolayısıyla dâvanın
ortadan kaldırılmasına karar vererek dâvayı sonuçlandırma yetkisine de
sahiptirler. Verdikleri bu türlü kararlar, son soruşturma sonunda verilen
kararlar oranında kesin hüküm değerini kazanmaz ise de, bu kararların dâvaya
son verdikleri ve belli bir ölçüde kesin hüküm değerin taşıdıkları da, bir
gerçektir; sorgu hâkimi dahi belli sonuçlara varmak üzere işlemler yapan, yasa
ve öbür hukuk kurallarını tıpkı son soruşturma yapan hâkim gibi uygulayan ve
dâvanın esasına karar verebilecek mahkemece işin ele alınmasına engel olup
dâvayı sonuçlandıran kararlar veren bir hâkim olması dolayısıyla, onun dahi
dâvanın sonuçlandırılması için uygulayacağı usule veya esasa ilişkin hükümlerin
Anayasa’ya aykırılığını Anayasa Mahkemesine incelettirme yetkisi olmalıdır.
Öğreti alanında, ileri sürüldüğüne göre, son soruşturma açılması
kararları, uyuşmazlığı dolayısıyla sonuçlandırır, sorgu hâkimi, eylemin suç
olmaması nedeniyle talepnamenin reddine veya son soruşturmanın açılmamasına
karar verdiğinde, bu kararlar işin esasını doğrudan doğruya çözdükleri için
taraflar bakımından kesinleşince, kesin hüküm niteliğini alırlar. (Nurullah
Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, İkinci Baskı, Sermet Matbaası, İstanbul 1964
No: 146/4, No: 454/II, 455/I), son soruşturmanın açılmaması kararıyla kamu
dâvası ortadan kalkar, bu karar ancak “izafi kesin hüküm” etkisini doğurur,
bundan dolayı, kararın kesinleşmesinden sonra” dâva, ancak yeni vakıaların veya
yeni delillerin meydana çıkması halinde açılabilir (Ceza Yargılama Usulü Ka.
204) (Faruk Eren, Ceza Usulü Hukuku, Ajans-Türk Matbaası, Ankara 1964 No: 124).
Son soruşturmanın açılmaması veya dâvanın ortadan kaldırılması
gibi kamu dâvasını sona erdiren kararları dahi verebilen bir hâkimin, açılmış
dâva üzerine bir sonuca varmak amacıyla o dâvayı incelemesine soruşturma
denilmekle yetinilip dâvaya bakma denilmemesi, hukukî gerçeği olduğu gibi
değerlendirmek sayılamaz. Ceza Usulü Yasası’nın değişik 197. maddesindeki
(Sorgu hâkimi, maznunun muhakemesinin men’ine karar verirse bu kararında fiilî
veya hukukî sebeplerden hangisine istinat ettiğini gösterir.) hükmü, sorgu
hâkiminin de son soruşturma sonunda karar verecek olan mahkeme gibi hukuk
kurallarını uygulayacağını belirttiği gibi son soruşturmanın açılması kararında
sorgu hâkiminin suçun ne olduğu ve uygulanması gereken kanun maddesinin hangisi
olduğunu yazması ödevi de yine onun öbür hâkimler gibi hukuk hükümlerini
uygulayacağını anlatmaktadır. Yine Ceza Usulü Yasası’nın değişik 204.
maddesindeki (Sorgu hâkimi muhakemenin men’ine karar verip de bu karar
kat’ileştikten sonra dâva, ancak yeni vâkıaların veya yeni delillerin meydana
çıkması halinde tekrar açılabilir.) hükmü de sorgu hâkiminin son soruşturma
açılmaması kararı ile ceza dâvasının bittiğini, hiçbir tartışmaya yer
bırakmayacak açıklıkta, bildirmektedir. Af ve zaman aşımı yüzünden dâvanın
ortadan kaldırılması kararları dahi, kuşkusuz, yine dâvayı sona erdiren
nitelikte kararlardır. Şayet sorgu hâkiminin Anayasa’ya aykırı gördüğü bir ceza
hükmü iptal edilirse onun vereceği karar dahi yine dâvayı sonuçlandıracaktır.
Bu açıklamalardan anlaşılıyor ki, son soruşturma yapan bir hâkim
gibi hukuk kurallarını uygulayan ve yerine göre dâvayı sona erdirecek nitelikte
kararlar verebilen sorgu hâkiminin dâvaya baktığını kabul etmemek ve yalnızca
son soruşturma yapan hâkimlerin dâvaya baktıkları ilkesini benimsemek, usul kanununun
sözüne de, özüne de uygun değildir.
IX- Bir an için Anayasa’nın 151. maddesindeki (dâvaya bakan
mahkeme) sözlerinin (Dâvanın esası üzerinde karar vermek üzere dâvaya bakan
mahkeme) anlamına geldiği varsayılsa bile, Anayasa’daki bu yazılış, sorgu hâkimlerinin
Anayasa Mahkemesine başvurma yetkisinden yoksun bırakılması amacıyla
benimsenmiş sayılamaz; çünkü, bir kez yukarıki bentlerde açıklanan hazırlık
çalışmalarından hiç birinde söz konusu yetkinin yalnızca dâvanın esasına
hükmedilebilecek hâkimler için tanınmak istendiğini gösteren hiçbir söz yoktur;
bütün hazırlık çalışmalarında iptal dâvasının gerek dâvacılar, gerekse süre
bakımından sınırlandırılmış olmasından yurttaşlar için doğan sakıncayı
karşılamak ve iptal dâvası açma süresinin geçirilmiş olması yüzünden yürürlükte
kalmış bulunan Anayasa’ya aykırı hükmün yürürlükten kaldırılmasını sağlamak
için yurttaşa defi veya itiraz yolunu açmak düşüncesi ortaya atılmış ve bunun
için (dâvaya bakan mahkeme) den söz edilmiştir. Gerçekten yurttaşın hakkının
korunmasını isteyebileceği ve yurttaşın Anayasa’ya aykırılık iddiasını tam bir
güven içinde ileri sürebileceği resmî bir yer düşünülünce ilk hatıra gelen yer,
esas dâvaya bakacak olan mahkemedir ve bundan dolayı 151. maddede, dâvaya
bakmakta olan mahkemeden söz edilmiş olabilir, yoksa sorgu hâkimlerini maddenin
kapsamı dışında tutmak için hiçbir hukukî neden yoktur. 151. maddede, dâvada
uygulanacak hüküm sınırlandırmasının konulması da, bir defi veya bir itirazın,
hukuk bakımından, ancak dâvada uygulama yeri olabilecek bir hüküm için söz
konusu edilebilmesindendir; dâvada uygulama yeri olmayan bir hüküm için Anayasa
Mahkemesine başvurma yetkisinin tanınması, bütün mahkemelere hem de doksan
günlük süre söz konusu edilmeden, bütün yasalar için iptal isteme etkisinin
tanınması demek olurdu ki, 149. ve 150. maddelerde benimsenen ilkeye aykırı
düşerdi. Demek ki dâvaya bakan mahkemeden söz edilmesi, olsa olsa, dâva ile
uğraşan hâkimler için en uygun olan durumu anlatmak amacına dayanır, yoksa
dâvayı sonuçlandırmak üzere dâvanın ortadan kaldırılması veya son soruşturma
açılması kararları verebilecek olan sorgu hâkimlerini Anayasa Mahkemesine
başvurmaktan yoksun bırakmak ve böylece yurttaşa son soruşturmaya değin
Anayasa’ya aykırı bir hükmün uygulanmasına göz yummak amacına değil……
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü çoğunluk kararına karşıyım.
Üye
Hakkı KETENOĞLU
|
Üye
Recai SEÇKİN
|