ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas No.:1965/18
Karar No.:1965/53
Karar tarihi:11/10/1965
Resmi Gazete tarih/sayı:29.3.1966/12263
İtiraz
eden : Kulp Asliye Ceza Mahkemesi
İtirazın
konusu : 4 Şubat 1329 günlü Memurin Muhakematı hakkındaki Muvakkat Kanunun 1.,
2., 3., 4., 5., 6., 7., ve 13 üncü maddelerinin Anayasa'nın 7., 12., 14., 15.,
16., 30., 31., 32. ve 132 nci maddelerine aykırı bulunduğu kanısına
varıldığından Anayasa'nın 151 ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkındaki 44 sayılı Kanunun 27 nci maddeleri uyarınca iptaline karar
verilmesi iseteminden ibarettir.
OLAY
: Kulp Merkez Mahallesinden biri kişinin yaptırmakta olduğu inşaatı için
getirdiği toprağı yol üzerine dökmesinden ötürü görevli Belediye zabıta
memurunun müdahalesiyle aralarında çıkan kavga dolayısiyle yapılan karşılıklı
şikâyet sonunda, Merkez Jandarma Karakol Komutanlığınca tutanak düzenlenmiş ve
C. Savcılığının iddianamesi ile sanığın T. C. Kanununun 266/1 inci maddesi
uyarınca görevli memura hakaretten, Belediye zabıta memurunun da T. C.
Kanununun 245 inci maddesi uyarınca kötü muameleden cezanlandırılmaları için
Asliye Ceza Mahkemesinde dâva açılmıştır.
Kulp
Aslîye Ceza Mahkemesi Belediye zabıta memurunun T. C. Kanununun 245. diğer
sanığın da T. C. Kanununun 261/1 inci maddeleri uyarınca cezalandırılmalarına
8/10/1964 gününde karar vermiştir.
Yargıtay
Dördüncü Ceza Dairesi 14/1/1965 günlü karariyle "olay, sanık Belediye
zabıta memurunun idari görevinden ileri gelmiş olmasına göre idare kurulunca
verilmiş lüzumu muhakeme kararı olmadan iddianame ile açılan dâva üzerine sanık
Tayip Akbalık hakkında yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir"
diyerek mahkeme kararını bozmuştur.
Yargıtay'ın
bozma kararı üzerine Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan duruşma sırasında,
Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunu Muvakkatin Anayasa'ya aykırılığı C.
Savcılığınca ileri sürülmesi üzerene mahkemece, adı geçen kanunun Anayasaya
aykırılığının ciddi olduğu kanısına varıldığından bahisle Anayasa Mahkemesine
başvurulmasına 29/4/1965 gününde karar verilmiştir.
İNCELEME
:
Anayasa
Mahkemesi, İçtüzüğünün 15 İnci maddesi uyarınca 25/57 1965 gününde ilk inceleme
için yaptığı toplantıda; dosyada bir eksiklik bulunmadığından işin esasının,
mahkemenin Anayasaya başvurmaya yetkisi olup olmadığı konusu ile birlikte
incelenmesine Üyelerden Şeref Hocaoğlunun mahkemenin iptali istenen kanun
hükümlerini uygulayacak durumda olmadığı, bu sebeple de itirazın yetki yönünden
reddi gerektiği, Şemsettin Akçoğlu ile İhsan Keçecioğlunun da mahkeme
başvurmaya yetkili olduğundan bu konunun ayrıca incelenmesine lüzum bulunmadığı
yolundaki muhalefetleriyle ve oyçokluğu ile karar vermiştir.
Gerek
yetki ve gerek esasın incelenmesi için 11/10/1965 gününde yapılan toplantı da
Kulp Asliye Ceza Mahkemesinin 29/4/1965 günlü kararı, itiraz konusu kanun
hükümleriyle Anayasanın bu konuya ilişkin hükümleri ve gerekçeleri, hazırlanan
rapor okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
İtiraz
yoluyla başvuran Asliye Ceza Mahkemesince; itiraz sebebi olarak özetle;
"Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunu Muvakkatin 1., 2., 3,. 4., 5., 6.,
7., ve 13 üncü maddeleri hükümlerine göre, memurların memuriyet vazifelerinden
dolayı veya memuriyet vazifelerini ifa ettikleri sırada işledikleri cürüm
nevi'nden suçlarının bidayeten adliye mahkemelerine intikal ettirilmeyerek,
idari memur ve merciler tarafından bir iptidai tahkikat icra edildikten sonra
şartları mevcut bulunduğu ahvalde adli kaza merciine sevk olunacağı, suç
işlediği ihbar veya tesbit olunan memur hakında Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununun C. Savcısına ve sorgu hâkimine tanıdığı selâhiyetler çevresi içinde
görevli memurlar ve âmirler tarafından düzenlenen hazırlık ve ilk tahkikat
evrakı ait olduğu meclise tevdi olunarak bu meclislerce de savcı veya sorgu
hâkimi gibi lüzumu muhakeme ve men'i muhakeme kararı verileceği, haklarında
lüzumu muhakeme kararı verilmiş olupta evrakı henüz C. Savcılığına tevdi
olunmayan maznun memurlar hakkında bu makamlar tarafından doğrudan doğruya
takibat icra olunamayacağı ve halbuki Anayasa'nın 7., 14., 15., 16., 30., 31.,
ve 132 nci maddelerine göre yargı yetkisinin Türk Milleti adına bağımsız
mahkemelerce kullanılacağı, kişi dokunulmazlığının ve hürriyetin hâkim kararı
olmadıkça kayıtlanamayacağı, hâkim kararı olmadan kimsenin üstünün, özel
kâğıtlarının ve eşyasının aranamayacağı, konutlara girilemeyeceği, kişilerin
tutuklanamayacağı, herkesin yargı mercileri önünde iddia ve savunma hakkına
sahip olduğu, hiç kimsenin tabiî kâkiminden başka bir merci önüne
çıkarılamayacağı belirtildiği gibi yeni Anayasa'nın 132 nci maddesinde
hâkimlerin ve mahkemelerin bağımsızlığına dair hükümler konulduğu cihetle
Memurin Muhakematı Kanununda yer alan esaslarla Anayasa'daki yargı yetkisine dair
hükümlerden inhiraf edilmiş bulunduğu, hâkim ve mahkeme niteliğini haiz olmayan
memurlara iptidai tahkikat yapmak ve yargı mercii bulunmayan idare meclislerine
ve Danıştay idari dairelerine karar vermek yetkisinin tanınmasının Anayasa'ya
aykırı düştüğü" ileri sürülmektedir.
GEREKÇE
:
Kanunların
Anayasa'ya aykırı olamayacağı hakındaki Anayasa'nın 8 inci maddesi hükümleri
karşısında iptali istenen maddelerin Anayasa hükümleriyle çelişmekte olup
olmadığının incelenmesi gerekir.
Memurin
Muhakematı Hakkındaki Kanunu Muvakkatin itiraz konusu olan ve Anayasa'ya
aykırılığı ileri sürülerek iptali istenen maddeleri şöyledir :
Madde
l -Memurinin vazifei memuriyetlerinden münbahfe veya vazifei memuriyetlerinin
ifası sırasında hadis olan cürümlerinden dolayı icrai muhakemeleri şeraiti
âtiye dairesinde mehâkimi Adliyeye aittir."
"Madde
2 - Memurinden birinin vazifei memuriyetinden dolayı veya ifayı vazife
esnasında bir cürüm ika eylediği ............ anlaşıldıkta ..................
Vali ve mutasarrıf ve kaymakam veya merbut bulunduğu şubei idare âmiri
tarafından usulü muhakematı cezaiye kanununa tevfikan bizzat veya bilvasıta
hakkında tahkikatı iptidaiye icra edebilir. ..."
"Madde
3 - Tahkikatı iptidaiye evrakı mevaddı âtiyede beyan olunan usul veçhile ait
olduğu meclise tevdi olunur. Ve bu meclisin memurinden olan azaları içtima
ederek süveri âtiye veçhile tetkikatı idariyede bulunurlar. Ancak tahkikatı
iptidaiye fezlekesini tanzim ve imza eden..."
"Madde
4 - Kazalarda kaza kaymakamı ile şuabatı idarei kaza rüesai memurininden ve
meclisi idarei kaza âzasından maada bilcümle memurin ve müstahdemin ile nahiye
müdür ve müstahdemini hakkındaki evrakı tahkikiye kaza meclisi idaresine
............ tevdi edilerek işbu meclislerce mevaddı âtiye veçhile memuru
maznunun lüzum veya men'i muhakemesine karar verilir."
"Madde
5 - Tahkikatı iptadiye evrakı beyan olunan meclislerden birine geldikte bir
hafta zarfında tetkikata mübaşeret olunarak tetkikata mükemmele icra ve icap
edenlerden tahriren yahut şifahen izahatı lâzime ahzedilerek memuru maznunun
tahtı muhakemeye alınmasına lüzum görülür ise lüzumu muhakemesi esbabını
mübeyyin bir mazbata tanzim edilip memuru maznuna tebliğ edilir....... Müddeti
itirazın hitamında veyahut indelitiraz dereei saniyede icra kılınacak tetkikat
neticesinde mezkûr mazbata tasdik edildiği takdirde müstantik kararnamesi
mahiyetinde olan işbu mazbata ve evrakı tahkikiye (Cünhalarda doğrudan doğruya
mahkemeye) ve cinayetlerde heyeti ithamiyeye) sevkolunmak üzere ait olduğu
mahkemei Adliye müddeumumisine tevdi olunur. Memuru mumaylehin tahtı muhakemeye
alınmasına lüzum görülmez ise esbabının beyanı ile men'i muhakemesi hakkında
bir mazbata yapılıp memuru mumaylehin mensup olduğu idare reisine ve var ise
müddei şahsiye tebliğ edilir........"
"Madde
6 - Tahkikatı iptidaiye icrasında ve lüzum veya men'i muhakemeye ait muamelâtta
işbu kanunda musarrah olmıyan hususatta usulü muhakematı cezaiye ahkâmına
tevfikan hareket olunur. Bir meclisin kararı aleyhindeki itiraz mafevki
mecliste ve bir vilâyet meclisi idaresinin kararlarına vukubulacak itirazat
dahi Şûrayı Devlet Mülkiye Dairesinde tetkik edilir..........."
"Madde
7 - ...... Şu kadar ki bir kaza meclisi idaresince lüzumu muhakemesine karar
verilen bir memurun cürmü cinayet nevinden ise muhakemesi ...... cinayet
dâvasını rüyet eden mahkemeye aittir. .........."
"Madde
13 - Birinci madde mucibince hâdis olacak cürümlerinden dolayı lüzumu
muhakemelerine karar verilip mahkemeye sevk edilmek üzere evrakı ve lüzumu
muhakeme mazbatası müddeiumumilere tevdi edilmedikçe bunlar tarafından memurin
hakkında doğrudan doğruya takibat icrası memnudur."
Anayasa'nın
151 inci maddesinde "bir dâvaya bakmakta olan mahkeme uygulanacak bir
kanunun hükümlerini Anayasa'ya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri
sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa
Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar dâvayı geri bırakır."
denilmekte ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki 44
sayılı Kanunun 27 nci maddesinde de buna muvazi hükümlere yer verilmekte
olduğundan, olayda Asliye Ceza Mahkemesinin bakmakta olduğu bir dâvanın var
olup olmadığı ve Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülen hükümlerin o dâvada
uygulanıp uygulanmayacağı ve böylece Kulp Asliye Ceza Mahkemesinin bu konuda
Anayasa Mahkemesine başvurmağa yetkili bulunup bulunmadığı hususunda görüşme
açılmıştır.
A)
Görüşme sırasında Üyelerden Şeref Hocaoğlu, Sait Koçak, Avni Givda, Ahmet Akar
ve Muhittin Gürün; memurların, görevlerinden doğan veya görevlerinin ifası
sırasında meydana gelen cürümlerinden dolayı Memurin Muhakematı hakkındaki
Kanun hükümleri gereğince lüzumu muhakemelerine karar verilip mahkemeye
sevkedilmek üzere evrakı ve lüzumu muhakeme mazbatası müddeiumumiliğe tevdi
edilmedikçe bunlar tarafından memurlar hakkında doğrudan doğruya takibat icra
edilemeyeceğine göre böyle bir karar alınmadan C. Savcılığınca açılmış olan
dâvanın kanun bakımından var sayılmasına imkân bulunmadığından Anayasa'nın 151
ve 44 sayılı Kanunun 27 nci maddeleri hükümleri karşısında Kulp Asliye Ceza
Mahkemesinin Anayasa Mahkemesine başvurmağa yetkisi olmadığını ve itirazın
esasa girilmeksizin bu yönden reddi gerektiği düşüncesini ileri sürmüşlerdir.
Memuriyet
görevlerinin yerine getirilmesinden doğan veya memuriyet görevinin ifası
sırasında meydana gelen cürümlerden dolayı memurlar hakkında Memurin Muhakematı
hakkındaki Kanun hükümleri dairesinde yetkili merciler tarafından lüzumu
muhakeme kararı verilmedikçe C. Savcılığınca doğrudan doğruya kovuşturma
yapılamayacağı aynı kanunun 13 üncü maddesi hükmü gereğinden bulunmakta ise de,
C. Savcılığının iddianamesiyle belediye zabıta memuru hakkında kötü muameleden
dolayı T. C. Kanununun 245 inci maddesi uyarınca Asliye Ceza Mahkemesine
yetkili idari mercilerce bir karar verilmeden doğrudan doğruya dâva açılmış ve
yapılan duruşma sonunda verilen hükmün Yargıtayca yukarda belirtilen sebeplerle
bozulmuş olmasına göre, ortada Asliye Ceza Mahkemesince bakılmakta olan bir
dâvanın varlığı açık bulunduğu ve dâvanın yanlış açılmış olması, yok sayılması
için yeter bir sebep teşkil edemeyeceği cihetle, Asliye Ceza Mahkemesinin
itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurmağa yetkili bulunduğuna çoğunlukla
karar verilmiştir.
B)
Asliye Ceza Mahkemesinin itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine baş vurabilmesi
için yalnız bakmakta olduğu bir dâvanın varlığı yeterli olmayıp, itirazın o
dâva sebebiyle uygulayacağı hükümlere ilişkin bulunması da gerekeceğinden,
mahkemenin Memurin Muhakematı hakkındaki Kanun hükümlerini uygulayacak durumda
olup olmadığı ve bunlardan hangilerini uygulayacağı hususunun da ortaya
atılması üzerine Üyelerden Fazıl Uluocak, Asliye Ceza Mahkemesinin itiraz
konusu hükümlerinin hiç birisi hakkında Anayasa Mahkemesine başvurmağa yetkili
bulunmadığı ve 13 üncü maddeye ilişkin itirazın da yetki yönünden reddi
gerekeceği, Şemsettin Akçoğlu, İbrahim Senil, İhsan Keçecioğlu, Celâlettin
Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu, Lûtfi Ömerbaş'da Asliye Ceza Mahkemesinin itiraz
konusu hükümlerin hepsi hakkında Anayasa Mahkemesine başvurmağa yetkili bulunduğu
ve 13 üncü maddeyle birlikte diğer hükümlerin de incelenmesi gerekeceği
düşüncesini savunmuşlardır.
İtiraz
konusu Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunun l inci maddesinde, memurların
memuriyet görevlerinden doğan veya memuriyet vazifelerinin yapılması sırasında
meydana gelen cürümlerinden dolayı muhakemelerinin icrasının diğer maddelerde
yazılı koşullar çerçevesinde adliye mahkemelerine ait olduğu belirtilmiştir.
Diğer maddelerde ise bu suçlardan dolayı kimler tarafından ve ne şekilde
tahkikat yapılacağına ve hangi idari mercilerce haklarında karar verileceğine
dair usul hükümleri sevkedildikten sonra, aynı kanununun 13 üncü maddesinde,
lüzumu muhakemelerine karar verilip mahkemeye sevkedilmek üzere evrakı ve
lüzumu muhakeme mazbatası müddeiumumilere tevdi edilmedikçe bunlar tarafından
memurlar hakkında doğrudan doğruya takibat yapılamayacağı açıklanmıştır. Burada
Asliye Ceza Mahkemesinin araması ve üzerinde durması gereken husus, 13 üncü
maddede yazıldığı üzere bu suçlardan dolayı C. Savcılığınca aleyhine dâva
açılan memur hakkında önceden Memurin Muhakematı Kanunu hükümlerine dayanılarak
yetkili meclis ve dairelerce bir lüzumu muhakeme kararı verilmiş olup
olmadığıdır. Şu halde mahkeme kendisini bağlayan 13 üncü maddeye dayanarak bir
karar vermek ve sadece bu maddeyi inceleyip uygulamak durumundadır. Yukarıda
belirtildiği gibi Yargıtay 4 üncü Ceza Dairesince, olayın belediye zabıta
memuru bulunan sanığın idari görevinden ileri geldiğinden bahisle idare
kurulunca verilmiş lüzumu muhakeme kararı olmadan iddianameyle açılan dâva
üzerine mahkemece sanık hakkında verilen hükmün bozulmuş olması da mahkemenin
uygulama alanının 13 üncü maddeye inhisar edeceğini gösterir.
Memurin
Muhakematı Kanununun 13 üncü maddesinin dışında kalan ve itiraza konu teşkil
eden diğer 1., 2., 3., 4., 5., 6. ve 7. maddeleri ise, ancak dâva açılmadan
önce idari makam ve heyetler tarafından uygulanması gereken hükümleri
kapsadığından mahkemenin bu hükümleri uygulama suretiyle bir karar vermesi söz
konusu olamaz. Bu sebeplerle Kulp Asliye Ceza Mahkemesinin uygulamak durumunda
olduğu Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunun 13 üncü maddesinin iptali için
Anayasa Mahkemesine başvurmağa yetkili olduğuna ve uygulama alanı dışında kalan
ve C. Savcılığınca dâva açılmadan önce ancak idari makam ve merciler tarafından
uygulanması gereken aynı kanunun 1., 2., 3., 4., 5., 6. ve 7. maddeleri bakında
itirazda bulunmaya yetkili olmadığına ve bu maddelere ilişkin itirazın yetki
yönünden reddine oy çokluğu ile karar verildikten sonra işin esasının incelenmesine
geçildi:
Kulp
Asliye Ceza Mahkemesinin itirazı böylece Memurin Muhakematı hakındaki Kanunun
13 üncü maddesine hasredildiğine göre incelemememizin bu madde üzerinde
toplanması gerekeceği şüphesizdir. Ancak, Asliye Ceza Mahkemesi C. Savcılığı ve
Sorgu Hâkimliği müessesesini, hâkimlerden kurulu bir yargı mercii ve
faaliyetlerini de yargılama niteliğinde bir işlem sayarak gerek soruşturma ve
kovuşturma yapılmasının ve gerekse lüzumu muhakeme yani son soruşturmanın
açılması kararının hâkim olmayan kişiler tarafından yapılamayacağını, herkesin
yargı mercilerinde iddia ve savunma hakkına, sahip olduğunu, hiç kimsenin tabiî
hâkiminden başka bir merci önüne çıkarılamayacağını ileri sürmüş olmasına göre
Anayasa'nın bu noktalara ilişkin hükümlerine de değinmek gerekecektir.
Memurin
Muhakematı hakkındaki Kanunun 13 üncü maddesinde, memurların memuriyet
görevlerinden doğan veya görevlerinin ifası sırasında işledikleri suçlardan
dolayı lüzumu muhakemelerine karar verilip mahkemeye sevk edilmek üzere evrakı
ve lüzumu muhakeme tutanakları C. Savcılarına tevdi edilmedikçe bunlar
tarafından kovuşturma yapılmasının yasaklandığından söz edilmektedir.
Demek
ki, memurların bu kabil suçlarından dolayı C. Savcılıklarınca haklarında
kovuşturma yapılabilmesi, adı geçen kanuna göre kurulmuş idare heyet ve
meclislerince bir karar verilmiş olmasına bağlıdır.
İtirazın
hasredildiği hükümle ilgili Anayasa'nın 7., 14., 15., 16., 30., 31., 32 nci
maddelerindeki hükümler şöyledir :
"Madde
7 - Yargı yetkisi Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır."
"Madde
14 - ............... kişi dokunulmazlığı ve hürriyeti, kanunun açıkça
gösterdiği hallerde, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça
kayıtlanamaz."
"Madde
15 - Özel hayatın gizliliğine dokunulamaz. Adlî kovuşturmanın gerektirdiği
istisnalar saklıdır.
Kanunun
açıkça gösterdiği hallerde, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; kamu
düzeninin gerektirdiği hallerde de, kanunla yetkili kılınan merciin emri
bulunmadıkça, kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz."
"Madde
16 - ............ hâkim kararı olmadıkça ............... konuta girilemez,
arama yapılamaz ve buradaki eşyaya el konulamaz."
"Madde
30 - Kişiler ............ hâkim kararı ile tutuklanabilir."
"Madde
31 - Herkes meşru bütün vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya dâvâlı olarak, iddia ve savunma hakkına
sahiptir.........."
"Madde
32 - Hiç kimse, tabiî hâkiminden başka bir merci önüne
çıkarılamaz............."
Burada,
Memurin Muhakematı hakkındaki Kanun hükümleri çerçevesinde yapılan soruşturmaya
dayanılarak lüzumu muhakeme kararı verilmesi ve C. Savcılarınca soruşturma
yapılması işlemlerinin bir yargılama niteliğinde olup olmadığı ve bu işlemlerin
yalnız hâkim ve mahkemeler tarafından yapılması gerekip gerekmediği hususunun
belli edilmesinden sonra itiraz konusu hükümlerle Anayasa arasında bir çelişme
bulunup bulunmadığı sonucuna varmak mümkün olur.
Şu
yönü önceden belirtmek gerekir ki; Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunun l inci
maddesi, memurların söz konusu suçlarından dolayı muhakemelerinin yapılmasını
adlî mahkemelere yani yargı yerlerine bırakmış bulunmaktadır.
Şu
halde haklarında bu kanun gereğince lüzumu muhakeme kararı verilen memurların
muhakemeleri, herhangi bir idari makam ve mercilerce değil, yargı yetkisini Türk
Milleti adına kullanan bağımsız mahkemelerce yapılacaktır. Böyle olunca
memurların, meşru bütün vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı yerleri
önünde iddia ve savunma hakkını kullanacakları şüphesizdir. Bu durum karşısında
Anayasa'da geçen (yargı yetkisi) ve (mahkeme) deyiminin nasıl bir anlamda
kullanıldığının bilinmesi gerekmektedir.
Lüzumu
muhakeme kararı veren daire ve heyetlerin teminatlı hâkimlerden kurulmadığı
yolundaki itiraza gelince; yukarda değinildiği gibi Anayasa, sadece yargı yetkisinin
mahkemelerce kullanılacağı ve kişi hürriyetinin ve dokunulmazlığının ancak
hâkim karariyle kayıtlanabileceği esasını koymuş olup, Anayasa'da kovuşturmanın
doğrudan doğruya ve herhalde savcılar, ilk soruşturmanın mutlaka hâkimler
tarafından yapılması ve son soruşturmanın açılması kararının da yine mutlaka
hâkimler tarafından verilmesi gerekeceği yolunda bir hüküm bulunmamaktadır.
Şu
halde bir hükmün Anayasa'ya aykırı olduğu sonucuna varılabilmesi için, onun
Anayasa'nın açıkça belirttiği bir hususun aksi istikametinde bir hükmü
kapsaması gerekir. Yani Anayasa herhangi konuda emredici veya yasaklayıcı bir
kural koymuşsa bunun düzenlenmesini kanun koyucunun takdirine bırakmış
demektir.
Anayasa'da,
kovuşturma ve ilk soruşturma işlemleriyle son tahkikatın açılması kararı
verilmesinin mutlaka hâkime ait olduğu yolunda bir hüküm bulunmadığı cihetle
kanun koyucunun, bu konudaki işlemlerin yapılması ve kararların verilmesi için
hâkim olmayan kişilere yetki tanınmış olması Anayasa'ya aykırı düşmez.
Nitekim
Asliye Ceza işlerinde savcının takdirine göre soruşturmanın sorgu hâkiminden
geçmeksizin mahkemeye gönderilmesi mümkündür. Şayet, dâvanın mutlaka hâkim
niteliğinde kişiler tarafından açılacağı ve lüzumu mahkeme kararlarının
"son tahkikatın açılması kararlarının" ancak hâkimler tarafından
verileceği Anayasa gereğinden bulunsaydı hâkim olmayan savcılar tarafından
kovuşturma yapılması ve sanığın, sorgu hâkiminden geçmeksizin mahkemeye verilmesi
mümkün olamazdı. Şu halde, hâkim olmayan C. Savcılarınca tahkikat yapılması ve
iddianameyle sanığın mahkemeye gönderilmesi nasıl Anayasa'ya aykırı değilse
idare heyetleri ve meclislerince lüzumu muhakeme kararı verilmesi de Anayasa'ya
aykırı değildir.
Gerçekten
kişi dokunulmazlığının ve hürriyetinin usulüne göre verilmiş hâkim kararı
olmadıkça kayıtlanamayacağı, kimsenin üstünün, özel kâğıtlarının ve eşyasının
aranamayacağı, konut dokunulmazlığının ihlâl edilemiyeceği, tutuklanamayacağı
birer Anayasa kuralıdır. Anayasa ile münhasıran hâkime verilen bu yetkilerin
hâkim olmayan memurlar ve idare meclisleri tarafından kullanılmasına açıkça
cevaz veren bir kanunun Anayasa'ya uygunluğu elbette kabul edilemez. Fakat
aslında Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunda soruşturma yapacak memurların
veya idare heyetlerinin hâkim yetkisini taşıdıkları ve hâkimlere verilen bu
yetkilerin onlar tarafından da kullanılabileceği yolunda herhangi açık bir
hüküm yoktur. Sözü geçen Kanunun 2 nci maddesinde yer alan, soruşturmanın Ceza Usulü
Muhakemeleri Kanununa göre yapılacağı hakkındaki hüküm ise, tutuklama, arama
gibi yukarda yazılı hususlarda Anayasa'nın yalnız hâkime tanıdığı yetkilerin,
bu idari makam ve merciler tarafından kullanılacağı anlamına gelmez.
Esasen
itiraz konusu Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunun uygulanması sırasında
hâkimlerce karar verilmesi gereken hallerde ilgililerin her zaman hâkime
başvurarak karar almakta olmaları da bu düşünceyi destekler niteliktedir.
Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunun 16 ncı maddesindeki, soruşturma yapan
memurların isteği ve idare meclislerinin kararı üzerine en büyük mülkiye memuru
ve vekil tarafından onanacak tutuklama müzekkeresiyle memurların tutuklanmasına
açık olarak cevaz veren hükmün de daha Önce Anayasa Mahkemesince Anayasa'ya
aykırılığından dolayı İptal edilmesi karşısında artık bu idari makam ve
merciler tarafından hâkimlere ait herhangi bir yetkinin kullanılabilmesi mümkün
olamaz.
Bu
sebeplerle Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunun 13 üncü maddesinin Anayasa'ya
aykırı bir yönü olmadığından itirazın reddi gerekir.
Sonuç:
Memurin
Muhakematı hakkındaki 4/2/1329 günlü Kanunun 13 üncü maddesinin Anayasa'ya
aykırı olmadığına ve itirazın reddine üyelerden İhsan Keçecioğlu ve Hakkı
Ketenoğlu'nun esasta, Şemsettin Akçoğlu'nun da gerekçede muhalefeileriyle ve
oyçokluğuyla;
11/10/1965
gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Lûtfi
Akadlı
|
Başkanvekili
Rifat
Göksu
|
Üye
Asım
Erkan
|
Üye
Şemsettin
Akçoğlu
|
|
|
|
|
Üye
İbrahim
Senil
|
Üye
İhsan
Keçecioğlu
|
Üye
A.
Şeref Hocaoğlu
|
Üye
Celâlettin
Kuralmen
|
|
|
|
|
Üye
Hakkı
Ketenoğlu
|
Üye
Fazıl
Uluocak
|
Üye
Sait
Koçak
|
Üye
Avni
Givda
|
|
|
|
|
Üye
Ahmet
Akar
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
|
|
|
|
|
|
|
|
MUHALEFET
ŞERHİ
l -
İtiraz eden Mahkeme, Memurin Muhakematı hakkındaki muvakkat Kanunun tesbit
ettiği hususi muhakeme usulünün ve, binnetice, kanunun sevkindeki maksat ve
gayenin Anayasa'ya aykırılığını ileri sürmekte, saydığı maddelerin iptalini
istemektedir.
Kanunun
birinci maddesi, memurların vazifeden doğan suçlarından dolayı muhakeme
edilebilmelerinin diğer maddelerdeki şartlara uyulmasiyle kabil olacağını
göstermektedir. Mahkeme, bu maddenin de iptalini istediğine göre kanunun tümü
üzerinde inceleme yapılması zaruridir. Yalnız 13 üncü madde ele alınarak
mahkemece gösterilen aykırılık sebeplerinin tahlil ve münakaşası mümkün
değildir. Nitekim, 13 üncü maddeye hasren incelemeye karar veren çoğunluk bu
imkânsızlıklarla karşılaşmış, kanunun birinci maddesiyle Anayasa hükümleri
arasında aykırılık bulunmadığını tesbite lüzum görmüş; 13 üncü maddede
tahkikatın nasıl yapılacağı, lüzumu muhakeme kararının hangi mercice verileceği
hakkında hiçbir hüküm olmadığı halde -diğer maddelerde yazılı- daire ve
heyetlerin kovuşturma yaparak muhakemenin lüzumunu veya men'ine dair kararlar
vermeye yetkili kılınmalarının kezalik Anayasa'ya aykırı olmadığını belirtmek
zorunda kalmıştır.
Halbuki,
hasren 13 üncü madde ele alındığından bu konular inceleme ve müzakere dışında
kalmıştır.
Kanaatimce,
13 üncü maddenin atıf yaptığı l inci madde ve l inci maddeyi tamamlayan diğer
hükümler incelendikten sonra, memur suçları hakkındaki hususi ve istisnai
muhakeme usulünün Anayasa'ya aykırı bulunmadığı sonucuna varıldığı takdirde
itiraz olunan maddelerde Anayasa'ya aykırılık olup olmadığı teker teker
incelenmek; istisnai bir muhakeme usulünün Anayasa'nın tecviz etmediği sonucuna
varıldığı takdirde de - 44 sayılı kanunun 28 inci maddesinden de faydalanılarak
- kanunun tümünün iptaline karar vermek gerekirdi.
Bu
sebeplerle, incelemenin 13 üncü maddeye hasredilmesine muhalifim.
2-
C. Savcısının, lüzumu muhakeme kararı olmadan dâva açamayacağını gösteren
hüküm, yalnız başına, Anayasa'nın hiçbir hükmüne aykırı değildir.
İncelemeyi
kanunun diğer maddelerine teşmil eder mahiyetteki gerekçeye de katılmıyorum.
MUHALEFET
ŞERHİ
1-
Memurin Muhakematı hakkındaki muvakkat Kanunun 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7. Ve 13
üncü maddelerinin Anayasa'ya aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenmiştir.
İptal
isteminin bunlardan yalnız 13 üncü maddeye hasrı ve diğer maddelerin itiraz
yoluyla başvuran mahkemenin uygulayacağı hükümlerden olmadığı gerekçesiyle
inceleme konusu yapılmaması yerinde görülmemiştir.
Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulü hakkındaki 44 sayılı Kanunun 27 nci
maddesi: bir davaya bakmakta olan mahkemeye o dâva sebebiyle uygulanacak olan
kanun hükümlerini Anayasa'ya aykırı görürse ihptali için Anayasa Mahkemesine
başvurma yetkisini tanımaktadır.
Mahkemece
bakılmakta olan dâvada, Belediye Zabıta Memuru olan sanığın iddianemede
belirtilen suçu idari görevini yaptığı sırada işlediği ileri sürüldüğüne göre
hakkında idare idare kurulunca verilmiş lüzumu muhakeme kararı olmadan dâvanın görülüp
hükme bağlanmasının kanuna aykırı olduğu yolundki yargıtay bözma kararına
uyulması halinde mahkemenin uygulayacağı hüküm yalnız başına kanunun 13 üncü
maddesi değildir.
13
üncü madde : 1 inci madde mucibince hâdis olacak ürümlerden dolayı memur hakkında
meciince lüzumu muhakeme kararı verilmedikçe C. Savcısı tarafıhndan doğrudan
doğruya takibat yapılamayacağını göstermektedir. Bu maddenin uygulanabilmesi,
atıfta bulunduğu 1 inci maddenin ele alınmasiyle mümkündür. 1. Maddede: Memurin
vazifei memuriyetlerinden münbais veya vazifei memuriyetlerinin ifası sırasında
hâdis olan cürümlerden dolayı icrai muhakemeleri şeraiti atiye dairesinde
muhakimi adliyeye aittir. Denmektedir. Şeraiti atiye de, tahkik usullerini ve
karar mercilerini göstermekte olan diğer maddelerdeki hükümlerdir.
Şu
halde mahkeme önce olayın 1 inci maddenin kapsamına girdiğini kabul edecek ve
ondan sonra bu maddenin yapılmasını öngördüğü soruşturma sonunda ancak idare
kurulunca bir lüzumu muhakame kararı verilmesiyle dâvaya bakılabileceğini
kararlaştıracaktır ki bu hal, iptali istenen maddelerin dâvaya bakılabileceğini
kararlaştıracaktır ki bu hal, iptali istenen maddelerin dâvada uygulanmasından
başka bir anlam taşımaz.
Bu
itibarla mahkemenin iptalini istediği maddelerin tümünün inceleme konusu
yapılması gerektiği düşünülmektedir.
2 -
Tahkik memurları ile idare heyetlerinin ve yetkilerinin incelenmesinde şu
sonuca varılmaktadır.
Yapılacak
iptidai tahkikatın Usulü Muhakematı Cezaiye Kanununa tevfikan icra olunacağı
kanunun 2 nci ve bu tahkikat üzerine idare heyetince düzenlenen mazbatanın
müstantik kararnamesi mahiyetinde olduğu 5 inci ve tahkikatı iptidaiye
icrasında lüzum veya men'i muhakemeye ait muamelâtta bu kanunda musarrah
olmayan hususta usulü muhakematı cezaiye kanununun uygulanacağı 6 ncı
maddesinde yazılıdır.
Bu
hükümler açıkça göstermektedirki; bu kanuna göre yapılan soruşturma ve verilen
karar ceza muhakemeleri usulü kanununda yer alan sorgu hâkiminin yaptığı ilk
tahkikat ve sonunda verdiği son soruşturmanın açılması veya muhakemenin men'i
kararları niteliğindedir. Böyle olunca, tahkik memurlarının ve idare
kurullarının sorgu hâkiminin ceza muhakemeleri usulü kanununca haiz olduğu
bütün yetkilere sahip olduğunun kabulü gerekir. Bu yetkiler arasında özellikle;
icabında sanık ve şahitlerin zorla getirilmeleri, gelmeyen şahitlere para
cezası hükmolunması, şahadetten ve yeminden sebepsiz olarak çekinme halinde
hapsen tazyik kararı verilmesi, delillerin tesbiti için aramaya ve eşya ve
belgelerin zaptına karar verilmesi gibi kişi dokunulmazlığına, özel hayatın
gizliliğine, haberleşme hürriyetine ve konut dokunulmazlığına ilişkin
hürriyetlerin kayıtlanması sonucunu doğuracak haller vardır.
Anayasa'nın
14 üncü maddesinde kişi dokunulmazlığı ve hürriyetinin ve 17 nci maddesindeki
haberleşme hürriyetinin hâkim kararı olmadıkça ve yine 15 inci maddesindeki
özel hayatın gizliliğinin ve 16 ncı maddesinde konut dokunulmazlığının bazı
istisnalar dışında yine hâkim kararı olmadıkça kayıtlanamıyacağı esası
konmuştur.
Yukarıda
sözü edilen bu kurallara göre, iptal konusu 13 üncü maddede yazılı lüzumu
muhakeme kararını verecek kurul üyeleri ile bu kurulun kararına esas olan
soruşturmayı yapacak olan kimsenin de Anayasa'nın 132 nci ve 133 üncü
maddelerinde öngörülen bağımsız ve teminata sahip hâkim niteliğinde olmaları
lâzımdır. Halbuki gerek tahkik memurunun ve gerekse karar verecek merci olan
(Danıştay 2 nci Dairesi hariç) İdare Kurulları Üyelerinin bu niteliği haiz
olmadıkları meydandadır. Nitekim Mahkeme Başkâtiplerinin icabında sorgu
hâkimliği vekâletini yapacaklarına dair olan kanun hükmü de bu gerekçe ile
mahkamemizce iptal olunmuştur.
Bu
sebeplerle, Memurin Muhakematı Kanunu ile tahkik memurlarına ve idare
heyetlerine tanınan yetkinin sınırlı olduğuna ve Anayasa' nın münhasıran
hâkimlere tanıdığı bu kabil yetkilerin bunlar tarafından kullanılacağı yolunda
kanunda açık bir hüküm bulunmadığına dayanan çoğunluk görüşüne iştirak
olunmadığından dâva konusu hükmün iptali gerektiği oyundayım.
MUHALEFET
ŞERHİ
Anayasa'nın
151 inci ve Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri hakkındaki
Kanunun 27 nci maddeleri, (Bir dâvaya bakmakta olan mahkemeye) o dâva sebebiyle
uygulanacak kanun hükümlerinin Anayasa'ya aykırılığı konusunda Anayasa
Mahkemesi nezdinde itirazda bulunmağa yetki vermektedir.
Şu
halde bir mahkemenin, bir kanun hükmünün Anayasa'ya aykırı bulunduğu hakkında
Anayasa Mahkemesine itirazda bulunabilmesi için evvelâ (Bir dâvaya bakmakta
olması) gerekmektedir. Her nekadar gerek Anayasa'da gerekse 44 sayılı kanunda
söz konusu (Dâva) deyimiyle neyin kastedildiği hususunda bir açıklama
bulunmamakta ise de bunun "kanunlara uygun olarak açılmış olan ve
mahkemenin yetkisi içinde bulunan) bir dâva olduğunda şüphe edilemez. Aksi
düşünce, yani kanunlara uygun olmıyarak ve mahkemenin de yetkisi içinde
bulunmayarak mahkeme önüne fiili surette getirilmiş olan bir olayı, Anayasa'nın
ve kanunların; "dâva" niteliğinde gördüklerini ve "dâva"
ların tabi bulunduğu hukuki statü içinde değerlendirdiklerini kabul etmeğe
müncer olur ki, bunun "kanuni" ve "hukuki" olmayan bir
işleme "kanunilik" ve hukukilik" niteliğini tanımaktan öteye bir
manası olamaz. Anayasa ve kanun hükümlerinin bu yolda yorumlanmasının mümkün ve
caiz olmadığı meydandadır.
Bu
dosyaya konu olan olayda ise, Memurin Muhakemat Kanununa göre yetkili kılınmış
olan mercilerden son tahkikatın açılması kararı alınmadan "memur"
durumunda olan bir şahıs hakkında savcılıkça doğrudan doğruya koğuşturma
yapılarak Kulp Asliye Ceza Mahkemesinden; Ceza Kanununun belirli hükümlerine
göre cezalandırılması istenilmiştir. Bu nitelikteki bir işleme
"kanun" karşısında "açılmış bir dâva" gözü ile bakmak
mümkün değildir.
Kanuna
göre; olayı, "dâva" olarak mahkeme önüne getiren savcı buna yetkili
olmadığı gibi Kulp Asliye Ceza Mahkemesi de, usulüne uygun olarak verilmiş,
"son tahkikatın açılması" kararı olmayan bir olaya "dâva"
olarak el koymaya ve karar vermeğe yetkili değildir.
Şu
halde bu olayda savcının ve mahkemenin muameleleri, "hukuki" ve
"kanuni" değeri bulunmayan fiili işlemlerden ibarettir. Nitekim
Yargıtay'da bu ciheti tesbit ederek adı geçen mahkemenin kararını bozmakla,
böyle bir dâvaya bakmağa yetkisi olmadığını tesbit etmiştir.
Bu
dosyaya konu olan olay bakımından, "hukuki" ve "kanuni"
alandaki durumu yukarıda açıklandığı şekilde olan Kulp Asliye Ceza Mahkemesine;
hukuki ve kanuni mânada "dâva" deyimiyle nitelendirilebilecek bir
ihtilâfı çözmek durumunda olan mahkemelere Anayasa ve 44 sayılı kanunla
tanınmış bulunan Anayasa'ya aykırılık konusunda Anayasa Mahkemesine itirazda
bulunmak yetkisinin tanınması, yukarıda da belirtildiği üzere, kendisi
"hukuki" ve "kanuni" zeminde bulunmayan mahkemeye ve onun
işlemlerine, hukuki değer vermek ve kanuni yetki tanımak neticesi doğurur ki
bunun caiz görülmemesi icap eder.
Bu
sebeplerle söz konusu itirazın, mahkemenin yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle
reddolunması icap ettiğinden kararın bu konuya ilişkin kısmına muhalifiz.
|
|
Üye
A.
Şeref Hocaoğlu
|
Üye
Muhittin
Gürün
|