ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas No.:1963/330
Karar No.:1964/15
Karar tarihi:11/2/1964
Resmi Gazete tarih/sayı:14.7.1964/11753
İtiraz
eden : Urfa Birinci Ağır Ceza Mahkemesi
İtirazın
konusu : Kangütme sebebiyle işlenen adam öldürme ve buna teşebbüs cürümleri
failleri hısımları hakkında tatbik olunacak muameleye dair 11/6/1937 günlü ve
3236 sayılı kanunun Anayasa'ya aykırılığı sebebiyle iptaline karar verilmesi
istenmiştir.
İnceleme
:
Anayasa
Mahkemesi İçtüzüğünün 15 inci maddesi gereğince yapılan ilk incelemede,
kangütme sebebiyle öldürmeye teşebbüsten sanık bazı kimseler hakkındaki
mahkûmiyet kararının kesinleşmesi üzerine bunların hısımlarının 3236 sayılı
kanuna göre nakillerine 24/1/1952 tarihinde karar verildiği görülmüş; bu karara
vâki itirazların müddetinde olup olmadığı anlaşılamadığından kararın tebliğ
edildiği ve itirazların yapıldığı tarihlerin bildirilmesi ve itirazdan sonraki
işlemlere ait tutanak örneğinin gönderilmesi mahkemesinden istenmiştir.
Eksiklerin tamamlanmasından sonra itirazların süresinde olduğu anlaşıldığından
esasın incelenmesine dair verilen karar üzerine düzenlenen rapor okunarak
gereği görüşülüp düşünüldü:
Gerekçe
:
l-
Haklarında nakil kararı verilenlerin durumu bakımından Urfa Ağır Ceza
Mahkemesi, itirazın karara bağlanmasında, 3236 sayılı kanunun yalnız l inci ve
2 nci maddelerini uygulayabileceğinden, Anayasa'nın 151 inci ve 22/4/1962 günlü
ve 44 sayılı kanunun 27 nci maddeleri uyarınca ancak bu hükümlerin iptali
isteğiyle Mahkememize başvurma yetkisine sahip olduğundan, kanunun tümü
üzerinde değil, l inci ve 2 nci maddelerine hasren inceleme yapılmasına
oybirliği ile karar verilmiştir.
2-
3236 sayılı kanunun, inceleme konusu yapılan l inci maddesinde "kangütme
sebebiyle adam öldüren veya öldürmeye teşebbüs eden veya başkasını bu cürmü
işlemeye azmettiren veya tahrik eyleyen kimsenin, cürüm işlendiği zaman bir dam
altında yaşayan usul ve füruları ve kardeşleri ve karı veya kocası
ikametgâhlarının bulunduğu yerden başka bir yere nakledilirler".
Aynı
kanunun 2 nci maddesinde de "fail ile bir dam altında yaşamasalar bile
cürüm işlendiği zaman failin ikametgâhının bulunduğu köy veya kasaba veya şehir
içinde ikamet eden birinci maddede yazılı hısımlarından ve amca, davı, hala,
teyze, yeğen, kaynana veya kaynatasından herhangi birinin de takdir edilecek
lüzuma göre nakillerine karar verilebilir" denilmektedir.
İtiraz
eden mahkeme, yukarıda yazılı kanun hükümlerinin, Anayasa'nın 33 üncü ve 18/2
nci maddelerine aykırı olduğu kanısındadır.
Anayasa'nın
33 üncü maddesinde cezaların ve ceza tedbirlerinin ancak kanunla konulacağı ve
ceza sorumluluğunun şahsî olduğu belirtilmiştir. 18 inci maddesinde de herkesin
dilediği yerde yerleşme hürriyetine sahip olduğu; bu hürriyetin, ancak millî
güvenliği sağlama, salgın hastalıkları önleme, kamu mallarını koruma, sosyal,
iktisadî ve tarımsal gelişmedi gerçekleştirme zorunluğuyla ve kanunla
sınırlanabileceği açıklanmıştır.
3-
İtiraz eden mahkemenin gerekçesinde Anayasa'nın iki maddesine aykırılık söz
konusu edildiğinden meseleyi bu maddeler açısından incelemek gerekmektedir :
A -
Anayasa'nın 33 üncü maddesi hükmü ile 3236 sayılı kanunun l inci ve 2 nci
madelerini karşılaştırmadan önce suçlu hısımlarının başka yere nakillerinin
hukukî niteliği üzerinde durulmak gerekir :
a)
3236 sayılı kanunun Hükümet gerekçesinde, kangütme sebebiyle işlenen adam
öldürme suçlarından failin hısımlarının, bulundukları yerlerden başka yere
sürülecekleri, suçluyu katil fiiline tahrik eden veya azmettiren ve bilerek
buna vasıta olanların da aynı cezaya tabi tutulacağı, sürgün yerinin 500
kilometre uzakta olmasının uygun görüldüğü yazılıdır.
Bu
gerekçeye göre kanun, l inci ve 2 nci maddede yazılı olan hısımları sürgün
cezasına çarptırmak amacını gütmektedir.
Adalet
Komisyonu, kanun tasarısını esas bakımından benimsemekle birlikte, ceza
hukukunun ana prensiplerinden biri olan, cezaların şahsi olması esasına aykırı
bulunduğu düşüncesiyle sürgün cezasının uygulanmasına ilişkin hükmü kaldırmış,
yerine bir emniyet tedbiri olmak üzere bu kimselerin belli bir bölgede
oturmalarının yasaklanması esasını öngörmüştür.
Böylece,
kanundaki müeyyide (Sürgün cezası) olmaktan çıkarılarak (Emniyet tedbiri)
şekline sokulduğundan bu tedbirin hukukî niteliğinin araştırılması, kimler
hakkında uygulanabileceğinin belli edilmesi ve 3236 sayılı kanunun l inci ve 2
nci maddelerinde yazılı kimselere uygulanmasında Anayasa'nın 33 üncü -maddesine
aykırılık bulunup bulunmadığının araştırılması gerekir.
b)
Suçları önlemek, faillerinin yeniden suç işlemelerine engel olmak için ceza
yeterli gelmemekte, bazı suçlular sorumsuz oldukları için cezalandırılamamakta
bazılarına verilen cezalar yeniden suç işlemelerini önlemeye yetmemektedir.
Toplumun
tehlikeden korunması, sözü geçen şahısları, mümkünse terbiye, islâh veya tedavi
etmek; değilse topluma zarar vermiyecek hale sokmakla mümkün olabilir. Bunun
sağlanması için de, bunlar hakkında, cezadan ayrı olarak bazı tedbirler
alınması gerekir. Bunlara ceza hukukunda emniyet tedbirleri denilmektedir. Ruh
hastalarının muhafaza ve tedavi atına alınması; onbir yaşını bitirmemiş
küçüklerle farık ve mümeyyiz olmayan dilsizlerin - terbiye ve ıslâhı için - bir
kuruma konulması; uyuşturucu madde kullanmada ve sarhoşlukta alışkanlığı
düşkünlük derecesine varan kimselerin, iyileşinciye kadar bir hastahanede
muhafaza ve tedavi edilmeleri hakkında Ceza Kanunumuzun 46 ncı, 53 üncü, 58
inci, 404 üncü ve 573 üncü maddelerindeki müeyyideler, durumları dolayısiyle,
kendilerine ceza verilemiyenlerin ıslâh ve tedavileri amaciyle konulmuş ve
bugünkü anlamında emniyet tedbiri niteliğinde bulunmuş olduğu halde böyle
adlandırılmamış; Ceza Kanunumuzun 28 inci maddesinde yer alan (Emniyeti Umumiye
İdaresinin nezareti mahsusası altında bulundurulmak) müeyyidesi de, yine bir
emniyet tedbiri niteliğinde iken kanunda (Fer'i ceza) olarak kabul edilmiştir.
Kanunumuz,
bu haliyle kendilerine ceza verilmekle birlikte suç işlemeğe alışan kimseler
hakkında -emniyeti umumiye nezareti altında bulundurulmaktan başka - bir
emniyet tedbiri alınmasına elverişli bulunmamaktadır. Halbuki, yeni ceza
kanunlarında, mahkûmların yeni bir suç işlemelerini önleyici emniyet
tedbirlerinin alınması için mahkemeIere geniş bir takdir hakkı tanınmış;
mahkemeler, böylece, kararlarında suç ile suçlunun hususî durumunu birlikte ele
almak; bazı suçlulara yalnız Ceza Kanununda gösterilmiş cezayı vermek;
bazılarına da buna ek olarak bir emniyet tedbiri uygulamak suretiyle toplumu,
bu suçlular tarafından yeniden suç işlenmesi tehlikesinden kurtarmak
yetkilerine sahip kılınmış olmaktadırlar.
c)
Emniyet tedbirleri, bir suçun diğerlerini kovalamasını önlemek suretiyle toplumu
tehlikeden korumak amacını güttüğüne göre, emniyet tedbirlerinin alınması için,
evvelâ ortada bir suç ve suçlu bulunması, bunun sonucu olarak emniyet
tedbirlerinde de (Kanunilik) ve (Şahsilik) prensiplerinin gözönünde tutulması
gerekir. Nasıl bir fiil, ancak kanunda suç sayıldığı ve faili, belli olduğu
takdirde, ceza verilebilecekse emniyet tedbirinin uygulanması da aynı şartlara
bağlıdır. Böylece emniyet tedbirinin uygulanabilmesi için yine ortada kanunun
suç saydığı bir fiil bulunacak; bu fiilin faili belli olacak ve bu fail ruh
hastası, küçük, farik ve mümeyyiz olmayan dilsiz, uyuşturucu madde kullanmakta
veya sarhoşlukta alışkanlığı olan bir kimse ise kendisine ceza verilemiyecek bu
fail, yeniden suç işlemesine engel bir emniyet tedbiri olarak ıslâh evine veya
hastahaneye konacaktır. Öte yandan faile ceza verilmesi halinde de bu cezanın
yeni bir suç işlemesini önleyecek derecede olup olmadığı ve bu kimsenin
cezasını çektikten sonra yine toplum için tehlike teşkil edip etmeyeceği
mahkemece takdir olunacak, böyle bir tehlike varsa onun hakkında da cezadan
başka emniyet tedbiri uygulanacaktır. O halde suçların kanuniliği ve şahsiliği
prensiplerinin, ceza uygulanmasında olduğu gibi, emniyet tedbirleri alınmasında
da gözönünde bulundurulması gerektiğine şüphe edilemez.
Ceza
hukuku müellifleri de bu görüşü desteklemektedir.
d)
Anayasa'nın 33 üncü maddesinde "Cezalar ve ceza tedbirleri ancak kanunla
konulur... Ceza sorumluluğu şahsidir" denilmektedir.
Anayasa'da
(Emniyet tedbirleri) yerine (Ceza tedbirleri) teriminin yanlış olarak
kullanıldığı, amacın (Emniyet tedbirleri) olduğu aşikârdır. Zira ne ceza
kanunumuzda ne de ceza hukukunda (Ceza) dan ve (Emniyet tedbiri) nden başka
ayrıca bir (Ceza tedbiri) müessesesine yer verilmemiştir. Ceza hukuku
bilginlerinin de bu hususu benimsedikleri anlaşılmaktadır.
3236
sayılı kanunla emniyet tedbirleri konulmasında hukuk kurallarına ve dolayısiyle
Anayasa'ya aykırılık yoksa da; kanunun l inci Ve 2 nci maddeleri, yer
değiştirme tedbirinin suçlu veya ortakları hakkında değil, suçla bir ilgisi
bulunmıyan hısımlar hakkında uygulanmasını öngörmekle ceza sorumluluğunun
şahsiliği prensibini zedelediğinden Anayasa'nın 33 üncü maddesine aykırı
bulunmaktadır.
B-
Anayasa'nın 18 inci maddesinin ikinci fıkrasında (Herkes, dilediği yerde yerleşme
hürriyetine sahiptir. Bu hürriyet, ancak millî (güvenliği sağlama, salgın
hastalıkları önleme, kamu mallarını koruma, sosyal, iktisadî ve tarımsal
gelişmeyi gerçekleştirme zorunluğuyla ve kanunla sınırlanabilir) denilmektedir.
a)
Kangütme sebebiyle adam öldürülmesi veya buna teşebbüs olunması halinde failin
yakın hısımlarının başka yerlere naklinde, salgın hastalıkları önleme, kamu
mallarını koruma, iktisadî ve tarımsal gelişmeyi gerçekleştirme maksatlarının
bulunmadığı açıktır.
b)
Anayasa'nın 33 üncü maddesinin ikinci görüşülmesi sırasında Temsilciler
Meclisinin bir üyesi bu maddeye "kangütme sebebiyle işlenen suçlar
hakkında kanunla konacak hükümler saklıdır" fıkrasının eklenmesini
isteyince komsiyon sözcüsü : "böyle bir hükmün Anayasa'ya konulması için
bir sebep yoktur.... Eğer sosyal gelişmemiz bakımından bir zaruret halini
almışsa seyahat ve yerleşme hürriyelerini düzenliyen maddelerdeki kayıtlar
gerekli hükmün konulmasını mümkün kılar" cevabını vermiştir.
Bu
düşünce kangütme sebebiyle işlenen suçlar hakkında, Anayasa'nın 33 üncü
maddesine bir istisna konulmasının istenmediğini göstermektedir. Kangütme
sebebiyle adam öldüren veya öldürmeye teşebbüs eden veya başkasını bu cürmü
işlemeğe azmettiren veya tahrik eyleyen kimsenin hısımları hakkındaki 3236
sayılı kanunun (Yeni suçlar işlenmesini önleyerek cemiyeti tehlikeden koruma)
amacını hedef tuttuğu gözönüne alınınca bu kanun hükümlerinin Anayasa'nın 18
inci maddesinde yer alan (Sosyal gelişmeyi gerçekleştirme) şartı ile bir ilgisi
bulunmadığı ortaya çıkar. Bu sebeple, Temsilciler Meclisinde geçen bu
görüşmenin 3236 sayılı kanunun, Anayasa'nın 18 inci maddesine uygunluğu
hakkında bir karine olarak kabulü mümkün değildir.
c)
3236 sayılı kanunun (Millî güvenlilği sağlama) amacının gerçekleşmesini sağlıyacağı
da düşünülemez. Çünkü, 18 inci maddenin görüşülmesi sırasında komisyon
sözcüsünün belirttiği gibi bu şartın maddeye konulusu bazı bölgelere girmeyi ve
özellikle yerleşmeyi yasaklamaya imkân vermek içindir.
Kaldı
ki, 18 inci maddede güdülen amaçlar genel niteliktedir. Bir bölgeye girmek veya
yerleşmek millî güvenliği sarsıyorsa, oraya hiç kimsenin girmemesi ve
yerleşmemesi, yerleşmiş olanların da oradan çıkarılması gerekir. Yoksa, yalnız
kangütme sebebiyle adam öldüren veya buna teşebbüs eden kimselerin hısımlarına
uygulanabilecek bir yasakta millî güvenliği sağlama amacının bulunduğu
düşüncesi savunulamaz.
Şu
halde 3236 sayılı kanunun l inci ve 2 nci maddeleri Anayasa'nın 18 inci
maddesinin ikinci fıkrası hükmime de aykırıdır.
4-
Başkan Sünuhi Arsan ve Üyelerden Rifat Göksu, Şemsettin Akçoğlu, İhsan
Keçecioğlu, Hakkı Ketenoğlu, Ekrem Tüzemen 3236 sayılı kanunun l inci ve 2 nci
maddelerinin Anayasa'nın 18/2 nci ve 33 üncü madelerine, ismail Hakkı Ülkmen,
yalnız 33 üncü maddesine, İbrahim Senil ve Şeref Hocaoğlu yalnız 18/2 nci
maddesine aykırı bulunduğundan iptallerine karar verilmesi gerektiği oyunda
bulunmuşlardır.
Üyelerden
Lûtfi Akadh, Salim Başol, Celâlettin Kuralmen, Ahmet Akar, Muhittin Gürün ve
Lûtfi Ömerbaş ise 3236 sayılı kanunun l inci ve 2 nci maddelerinin Anayasa'ya
aykırı olmadığı görüşünü savunmuşlardır.
Öte
yandan sözü edilen kanunun diğer maddeleri hakkında 22/4/ 1962 günlü ve 44
sayılı kanunun 28 inci maddesinin ikinci fıkrası hükmünün uygulanmasına yer
olmadığı, üyelerden Rifat Göksu, Şemsettin Akçoğlu, İhsan Keçecioğlu ve Şeref
Hocaoğlu'mm muhalefetleriyle ve oyçokluğu ile kararlaştırılmıştır.
Sonuç
:
Yukarıda
yazılı sebeplerden ötürü 3236 sayılı kanunun l inci ve 2 nci maddelerinin
iptaline ve olayda 22/4/1962 günlü ve 44 sayılı kanunun 28 inci maddesinin
ikinci fıkrası hükmünün uygulanmasına yer olmadığına 11/2/1964 gününde
oyçokluğu ile karar verildi.
Başkan
Sûnuhi
Arsan
|
Başkanvekili
Lütfi
Akadlı
|
Üye
Rifat
Göksu
|
|
|
|
Üye
İ.
Hakkı Ülkmen
|
Üye
Şemsettin
Akçoğlu
|
Üye
İbrahim
Senil
|
|
|
|
Üye
İhsan
Keçecioğlu
|
Üye
A.
Şeref Hocaoğlu
|
Üye
Salim
Başol
|
|
|
|
Üye
Celâlettin
Kuralmen
|
Üye
Hakkı
Ketenoğlu
|
Üye
Ahmet
Akar
|
|
|
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lûtfi
Ömerbaş
|
Üye
Ekrem
Tüzemen
|
MUHALEFET
ŞERHİ
"Kan
gütme sebebiyle işlenen adam öldürme ve buna teşebbüs cürümleri failleri
hısımları hakkında tatbik olunacak muameleye dair" olan 11/6/1937 günlü
3236 sayılı kanunun inceleme konusu yapılan ve metinleri yukarıdaki karar
içinde aynen yazılmış bulunan l ve 2 nci maddeleri, kan gütme sebebiyle adam
öldüren veya öldürmeye teşebbüs eden veya başkasını bu cürmü işlemeğe
azmettiren veya tahrik eyleyen kimselerin;
a -
l inci maddede yazılı hısımlarının mecburi olarak,
b -
2 nci maddede yazılı hısımlarının da, hâkimin lüzum görmesi halinde,
Bulundukları
yerden başka yerlere nakledilecekleri hükmünü taşımaktadır.
Görüldüğü
gibi bu hükümleri, itirazda bulunan mahkeme tarafından ileri sürüldüğü şekilde
birer ceza olarak düşünmek caiz değildir. Zira kan gütme sebebiyle adam öldüren
veya öldürten kimselerin bu maddelerde yazılı bulunan hısımları, kangütme
geleneğine göre öldürülme sırası kendilerine geldiği için korunmaları
maksadiyle başka tarafa nakledilmektedirler. Bunun bir ceza veya suçlular
hakkında alınan bir emniyet tedbiri olmayıp ölüm tehlikesi ile karşı karşıya
bulunan insanları, bu akibetten korumak; maksadiyle baş vurulan bir muamele
olduğu meydandadır.
Bu
nakil işleminde, yukarıdaki esas maksada ilâveten, kan gütme sebebiyle adam
öldürme niyetinde olanları, bu cürmü işledikleri takdirde, kendilerinin
çarptırılacakları cezadan ayrı olarak, ailesinin bir çok fertlerinin de, velev
canlarının korunması için de olsa, başka tarafa göç ettirilmeleri suretiyle
tedirgin olacaklarını düşünmeğe sevkederek böyle bir cinayete teşebbüs etmekten
önlemek maksadının bulunduğu da düşünülebilir. Zira bir kısım insanların ruh
hallerinde, kendilerinin çarptırılacakları cezadan daha ziyade, ailelerinin
mâruz kalacakları muamelenin önem kazandığının ve hareketlerine etkili olduğunun
unutulmaması lâzımgelir.
Her
nekadar bu kanundaki bütün tedbirlere ve başka taraflara yapılan nakillere
rağmen zaman, zaman, şurada burada, hatta büyük şehirlerin ortalarında ve en
işlek yerlerinde kan gütme sebebiyle adam öldürme olaylarının meydana gelmekte
olması, kanun koyucunun her iki maksadında da tam bir başarıya ulaştığını iddia
etmeğe imkân vermemektedir. Ancak bu konuda gerekli istatistik bilgileri ve
yapılmış etraflı incelemeleri gösterir yayınlar bulunmadığı cihetle alınan bu
tedbirlerin başarı nispetleri hakkında kesin bir fikir söylemek veya bunların
tamamen faydasız olduklarını ileri sürmek de mümkün değildir. Esasen
incelememizin konusu da sözü geçen kanun hükümlerinin etkili veya etkisiz
olduğunu araştırma olmayıp Anayasa'ya uygunluk veya aykırılık durumlarını
tesbit etmekten ibaret bulunduğu cihetle bu nokta üzerinde daha fazla
durulmasına mahal görülmemektedir. Nitekim aşağıdaki açıklamalardan da
anlaşılacağı üzere, Anyasa'nın 33 üncü maddesinin Temsilciler Meclisinde
görüşülmesi sırasında söz konusu kanun hükümlerinin bu madde ile ilgili
sanılarak bazı önergeler verilmesi üzerine, Anayasa Komisyonu sözcüsü, bahse
konu hükümlerin bu madde ile bir ilgisi bulunmayıp "Seyahat ve dilediği
yerde oturma" hürriyetlerini düzenleyen Anayasa hükümlerine ilişkin
bulunduğunu açıklamak suretiyle 3236 sayılı kanunun, suçlulara değil de onların
hısımlarına uygulanması gereken hükümleri taşıyan l inci ve 2 nci maddelerinin
Anayasa'nın) 33 üncü maddesindeki "Ceza sorumluluğunun şahsiliği"
prensibiyle herhangi bir ilgisi olmadığını belirtmiş bulunmaktadır.
Bu
durum karşısında 3236 sayılı kanunun l inci ve 2 nci maddeleri hükümlerinin
Anayasa'nın 33 üncü maddesine aykırı bulunduğu iddiasını haklı görmeğe imkân
yoktur.
Diğer
taraftan "kan gütme" diye adlandırılan ve yurdumuzun bazı
bölgelerinde içtimai bir afet halinde nesilden nesile devam edegelen sakîm
geleneğin aile ocaklarını harap ve çalışan kolları helak etmek suretiyle o
bölgelerin içtimai ve iktisadî kalkınmasına ve huzuruna ciddi bir engel teşkil
ettiği ve yaygın olduğu bölgeleri, yaşadığımız yüzyılın medenî karakterinden
çok gerilere, ortaçağ şartlarına iten onulmaz bir yara halinde işlediği
herkesin bildiği yurt gerçeklerinden birisidir ve bu bölgelerin sosyal ve
iktisadi gelişmesini sağlayacak çeşitli tedbirler arasında bu dertten de
kurtarılmaları lâzım geldiğinde kimsenin şüphesi yoktur.
Her
nekadar Anayasa'nın 18 inci maddesinde, (Herkes dilediği yerde yerleşme
hürriyetine sahiptir.) denmekte ise de aynı maddede, hemen bu hükmün
arkasından; bu hürriyetin, millî güvenliği sağlama, salgın hastalıkları önleme,
kamu mallarını koruma, sosyal, iktisadi ve tarımsal gelişmeyi gerçekleştirme
zorunluğu ile ve kanunla sınırlanabileceği de kabul edilmiş bulunmaktadır.
"Kan
gütme" gibi ilkel toplumlara yakışır bir geleneğin etkisinden kendisini
kurtaramamış olan bir kısım halkımızın uygar toplumlara yaraşır bir davranışa
ulaşmasını sağlayacak tedbirlerinin alınmasında o bölgelerdeki sosyal
gelişmenin gerçekleştirilmesi için zorunluluk bulunduğu da bir gerçektir.
Bu
durum karşısında "kan gütme" geleneğinin yavaş yavaş silinmesi ve
tahripkâr tesirlerinden de halkın korunması için alınması gerekli çeşitli
tedbirler arasında 3236 sayılı kanunla alınmış bulunan tedbirlerin de
Anayasa'nın 18 inci maddesiyle "dilediği yerde yerleşme hürriyetine"
yapılması kabul edilmiş bulunan sınırlama niteliğinde olduğu meydandadır.
Esasen
bu cihet Anayasa tasarısının Temsilciler Meclisinde müzakeresi sırasında söz
konusu edilerek aynı sonuca varılmıştır.
Nitekim,
Anayasa tasarısının 33 üncü maddesinin Temsilciler Meclisindeki ikinci
müzakeresi sırasında 33 üncü maddeye bazı hükümlerin eklenmesi hakkında iki
teklif yapılmıştır.
Bu
tekliflerden birisi;
"Kan
gütme sebebiyle işlenen suçlar hakkında kanunla konacak hükümler
saklıdır."
Diğeri
de;
"Kan
gütme geleneği köklü ve yaygın olan yerlerde, tehlike yaratan ve tehlikeye
mâruz bulunan kişiler başka bölgelere göçtürülebilirler.
Göçtürüleceklerin
hısımlık dereceleri, malların tasfiyesi, göç ve yerleştirmede yapılacak Devlet
yardımı, kamu güvenliği ve Adalet ilkelerinin gerektirdiği ölçüler içinde
kanunla tesbit edilir."
Hükümlerinin
33 üncü maddeye eklenmesini istemiştir.
Böyle
bir hükmün Anayasa'da yer almasını gerektiren sebepleri açıklayan önerge
sahibinden sonra söz alan Anayasa Komisyonu Sözcüsü aynen :
"Efendim,
böyle bir hükmün Anayasa'ya konması için bir sebep yoktur. İhtiyaç var mı, yok
mu' Biz bir kanun yapmıyoruz ki. Bir an için, hakikaten ihtiyacın var olduğunu
kabul edelim. O zaman, diğer hükümler bunu mümkün kılar. Eğer varsa yani sosyal
gelişmemiz bakımından bir zaruret halini almış ise, yerleşme ve seyahat
hürriyetlerini düzenleyen maddelerdeki kayıtlar, gerekli hükmün konulmasını
mümkün kılacaktır. Binaenaleyh ayrıca böyle bir hükmü belirtmek, modern
Anayasalarda kabul edilemez. Zaruret kendisini gösterdiği zaman, Anayasa'nın
mevcut hükümleri bunu mümkün kılabilir.
Meselenin
muhteva bakımından münakaşasına geçmek istemiyorum. Ancak şu kadarına dokunmak
isterim ki, bu yoldaki kanunî kayıtların pek de pratik bir sonuç sağlamadığı,
vurmayı kafasına koyan adamın gelip İstanbul'da köprünün üstünde bile
vurabilmesiyle sabittir. Mamafih bu meselenin münakaşa edilmesinin yeri Anayasa
olmadığı için ileriye bırakıyoruz."
Demek
suretiyle memleketin sosyal gelişmesini gerçekleştirmek için kan gütme
olaylarına karşı teklif edildiği şekilde tedbirler alınmasına zaruret bulunduğu
takdirde Anayasa'nın dilediği yerde yerleşme hürriyetine dair olan hükümlerinin
verdiği imkânlar içerisinde bu hakta sınırlamalar yapılabileceğini Temsilciler
Meclisi huzurunda ifade ermiş ve bu suretle önerge sahipleri de, önergeleriyle
sağlamak istedikleri maksatlarının esasen Anayasa'da mevcut hükümlerle
karşılanmakta olduğu cevabını almaları üzerine tekliflerini geri almışlar ve
mesele kapanmıştır. (Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi Cilt : 4 Sahife :
487-489)
Her
nekadar Komisyon Sözcüsü, beyanlarının sonunda bu yoldak5 kanunî kayıtlardan
pratik bir sonuç sağlanamadığı, alınan tedbirlerin etkili olmadığı hususlarına
değinmiş bulunmakta ise de konumuz alınan tedbirlerin kifayetli ve etkili olup
olmadığını tesbit olmayıp bu tedbirlerin Anayasa'ya uygun bulunup
bulunmadıklarının tâvini olduğu ve Komisyon Sözcüsünün kendisi dahi, meselenin,
tedbirlerin etkisi acısından incelenmesinin yerinin Anayasa olmadığını açıklamış
bulunduğu cihetle 3236 sayılı kanun hükümlerinin tatbikatta olumlu neticeler
verip vermediğinin tartışılmasının konu ile ilgisi bulunmamaktadır.
Buraya
kadar yapılan açıklamalardan çıkan netice şudur :
Anayasa'nın
18 inci maddesi, sosyal gelişmemizin gerçekleştirilmesinin zorunlu kılacağı
hallerde kanunlarla "dilediği yerde yerleşme hürriyetinde" sınırlama
yapılabileceğini kabul etmiştir, "kan gütme" geleneğinin etkisi
altında bulunan bir kısım halkımızı bu dertten kurtarmak ve tahribatından
korumak suretiyle sosyal gelişmelerinin gerçekleştirilmesi için bazı tedbirler
alınmasında zorunluk bulunduğu şüphesizdir. Bunun bir sonucu olmak üzere de,
3236 sayılı kanunun l ve 2 nci maddeleriyle alınmış olan tedbirlerin,
"dilediği yerde yerleşme hürriyetinde" Anayasa'nın caiz gördüğü
nitelikte yapılmış bir sınırlama olarak kabul edilmesi gerekmektedir.
Alınan
bu tedbirlerin, sosyal bünyede arzu edilen gelişmeyi sağlıyarak nitelikte olup
olmadığı hususu ise, Anayasa'ya uygunluk konusu ile igili bulunmayan ayrı
mesele olduğundan incelememizin dışında bulunmaktadır.
Bu
durum karşısında sözü geçen kanunun l inci ve 2 nci maddeleri hükümlerinin
Anayasa'nın 18 inci maddesine aykırılığı da bahis konusu değildir.
Bu
sebeplerle karara muhalifiz.
Başkan
Vekili
Lütfi
Akadlı
|
Üye
Salim
Başol
|
Üye
Celâlettin
Kuralmen
|
|
|
|
Üye
Ahmet
Akar
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
MUHALEFET
ŞERHİ
Anayasa'nın
18 inci maddesinin ikinci fıkrası ile seyahat ve yerleşme hürriyetinin (Sosyal
gelişmeyi) gerçekleştirme zorunluğu ile ve kanunla sınırlanabileceğinin kabul
edilmiş olmasına ve bu maddenin görüşülmesi sırasında Temsilciler Meclisinde
cereyan eden müzakerelere ve komisyon sözcüsünün açıklamalarına göre 3236
sayılı kanunun l inci ve 2 nci maddelerinin bu hükme aykırı olmadığı ve bu
itibarla sadece Anayasa'nın 33 üncü maddesine dayanılarak iptali gerektiği
reyindeyim.
MUHALEFET
ŞERHİ
3236
sayılı kanunun l ve 2 nci maddelerinin cezaların kanunî ve sahsi olması
prensibini koyan Anayasa'nın 33 ve seyahat ve yerleşme hürriyetini tanıyan 18/2
nci maddelerine aykırı olduğundan bahisle iptaline karar verilmiş olduğuna
göre; bu iptal sebepleri karşısında aynı prensipleri ihlâl eden kanunun diğer
hükümleri hakkında da 22/4/1962 günlü ve 44 sayılı kanunun 28 inci maddesinin
uygulanması gerektiği düşüncesindeyiz.
Üye
Rifat
Göksu
|
Üye
Şemsettin
Akçoğlu
|
Üye
İhsan
Keçecioğlu
|
|
Üye
A.
Şeref Hocaoğlu
|