ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas No:1963/298
Karar No:1963/283
Karar tarihi:29/11/1963
Resmi Gazete tarih/sayı:24.3.1964/11664
İtirazda
bulunan : Suruç Asliye Ceza Mahkemesi.
İtirazın
konusu : Kaçakçılığın Men ve Takibine dair 1918 sayılı Kanunun 6829 sayılı
kanunla değişik 53 üncü maddesi ile 58 inci maddesinin 2 nci ve 1918 sayılı
kanuna 6829 sayılı kanunun 2 nci maddesi ile eklenen ek l inci maddenin birinci
ve ek 2 nci maddenin II sayılı fıkralarının Anayasa'ya aykırı olduğu ileri
sürülerek iptali istenmiştir.
OLAY
:
9
sayılı Tebliğ gereğince hayvanlarının miktarındaki değişikliği süresi içinde
yetkili mercie bildirmeyen sanığın, 1918 sayılı kanuna 6829 sayılı kanunla
eklenen ek 2 nci maddenin II sayılı fıkrası gereğince cezalandırılması isteği
ile kamu dâvası açılmıştır.
Suruç
Asliye Ceza Mahkemesince :
1-
1918 sayılı Kanunun değişik 53 üncü maddesinde gösterilen hallerdeki tutuklama
zorunluğunun Anayasa'nın 30 uncu maddesinin sözüne ve özüne;
2-
Aynı Kanunun değişik 58 inci maddesinin 2 nci fıkrasındaki (Mahkemece bu kanuna
göre hükmedilecek cezalar tecil edilemez) hükmünün ceza sorumluluğunun
şahsiliği prensibini koyan Anayasa'nın 33 üncü maddesinin 5 inci fıkrasına;
3- A
: 1918 sayılı Kanuna 6829 sayılı kanunla eklenen ek l inci maddenin birinci
fıkrası ile Bakanlar Kuruluna lüzum görülen yerlerde emniyet bölgesi kurma
yetkisi tanınmasının, ek 2.nci maddesinin II sayılı fıkrasiyla da cezası
belirtilen suçun unsurlarım belli etmek yetkisinin yürütme organına bırakılmış
olmasının ve idare makamlarınca çıkarılan kararname ve tebliğlerle cezası
belirtilen suçun unsurlarının hiç bir sınırlamağa bağlı tutulmadan istenildiği
şekilde düzenlenmekte bulunmasının yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde
olduğunu gösteren Anayasa'nın 5 inci ve suçun kanunda yazılı olması prensibini
koyan 33 üncü maddesine;
B :
Bir kanunun yürürlükten kaldırılması ancak bir kanunla mümkün olup ek
maddelerin yürürlükten kaldırılabilmesi hakkında idare makamlarına yetki veren
bir kanun hükmü de bulunmadığı halde, uygulamada Bakanlar Kurulunun kararını
geri alması ile emniyet bölgesi ve beyan zorunluğu ortadan kalkmakta ve böylece
ek maddelerin kendiliğinden hükümsüz kalmasının kanunun kararname ile
yürürlükten kaldırılması sonucunu doğurması bakımından yine Anayasa'nın 5 inci
maddesine;
C :
Ek l inci ve 2 nci maddelerin tanıdığı yetkiye dayanan yürütme organının,
dilediği yerlerde emniyet bölgeleri kurması, bu yerlerde dilediği malları
beyana bağlı tutması ve bunlardaki değişiklikleri belli edilecek süre içinde
bildirme zorunluğunu koyabilmesi ve bu zorunlukların ceza tehdidi altında
olması, vatandaşın beyana bağlı tutulan mallar üzerindeki mülkiyet hakkını
ister istemez kayıtlamakta ve üstelik bu kayıtlamalar iki Bakanlığın ortak bir
bildirisi ile yapılabilmekte ve istenildiği zaman daha da daraltılabilmekte
olup, uygulamalarda vatandaş beyannameli mallarındaki değişiklikleri 24 saat
içinde ilgili makama bildirmek zorunda bırakılmakta, uzaklık ve zorlayıcı
sebeplerle bu sürenin uzatılacağı da düzenlenmemiş bulunmakta olduğundan
beyanname verilen makama uzak yerde oturan ve çoğu okuma yazma bilmeyen
vatandaşların bu durumda uğrayacakları maddî ve manevî kayıplar karsısında; bu
sınırlamalarda kamu yararı da bulunmadığından bu hükümlerin mülkiyet hakkının
ancak kamu yararına sınırlanabileceğini gösteren Anayasa'nın 36 ncı maddesinin
ikinci fıkrasına;
Aykırı
olduğu kanısı ile Anayasa Mahkemesine başvurulmasına ve dâvanın görülmesinin
geri bırakılmasına ve bu kararla ilgili kâğıtların mahkememize gönderilmesine
30/7/1963 gününde karar verilmiştir.
İNCELEME:
12/8/1963
gününde mahkememize gelen karar ve ekleri kâğıtların Anayasa Mahkemesi
içtüzüğünün 15 inci maddesi uyarınca yapılan ilk incelemesinde : Dosyada
eksiklik bulunmadığı ve başvurmanın; Anayasa'nın 151 inci ve Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri hakkındaki 22/4/1962 gün ve 44
sayılı Kanunun 27 nci maddesine uygun olduğu anlaşılmakla esasın incelenmesine
20/9/1963 gününde karar verilerek düzenlenen rapor, iptali istenen kanun
maddeleri ve gerekçeleri, mahkeme kararı ve ekleri, Anayasa'nın ilgili
maddeleri ve Anayasa Komisyonu raporunun ilgili bölümleri ile Meclis Görüşme
Tutanakları okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
İtiraz
konusu 1918 sayılı Kanunun 6829 sayılı Kanunla değiştirilen 53 üncü maddesi ile
58 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkraları, bu Kanuna 6829 sayılı kanunun 2
nci maddesi ile eklenen ek l inci maddenin birinci fıkrası ve ek 2 nci maddenin
II sayılı fıkrası şöyledir:
Madde
53- Maznuna isnat olunan kaçakçılık suçunun asgari haddi 6 ay veya daha yukarı
hürriyeti bağlayıcı bir ceza ile muhakemesi ve maznun, hüviyetini ispat
edememiş veya kaçak eşya ile yakalanmış veyahut kaçakçılıktan mükerrir
vaziyetine gelmiş ise, tahkikat ve muhakemesi mevkufen icra olunur.
Türkiye'de
muayyen ikametgâhı bulunmayanlar mahkûm oldukları hürriyeti başlayıcı cezayı
çekmiş olsalar dahi hükmedilen para cezasının tamamım ödemedikçe veya para
cezasına mukabil usulü dairesinde, teminat göstermedikçe para cezasının
miktarına göre tahvil olunacak hapis cezası müddetince tahliye edilemezler.
Madde
58- Bu kanun hükümlerine muhalefet edenler hakkında yapılacak tahkikat ve
takibat, 3005 sayılı Kanunun birinci maddesinin (a) bendindeki mahal ve aynı
kanunun 4 üncü maddesinde yazılı zaman kayıtlarına bakılmaksızın mezkûr kanun
hükümlerine tevfikan icra olunur.
Mahkemece
bu Kanuna göre hükmedilecek cezalar tecil edilemez.
Ek
Madde l- Kaçakçılığın men ve takibi için lüzum görülen yerlerde İcra Vekilleri
Heyeti Kararı ile emniyet bölgeleri ihdas olunur.
Ek.
Madde 2-
II-
Emniyet bölgelerinde istihsal, imal veya sair suretlerle tedarik edilmiş olan
yahut gerekli müsaade verilmiş bulunan mallar elden çıkarılmış olsa dahi
bunların istihlâk, istimal ve satış gibi suretlerle sarf mahallerini talepte
bildirilecek müddet içerisinde izah ve isbat edemiyenler (6) aydan (3) seneye
kadar hapis ve kaçağa sarfedilmiş sayılan şeylerin rayiç değeri miktarınca,
değerin tesbiti mümkün olmayan hallerde (500) liradan aşağı olmamak üzere ağır
para cezası ile cezalandırılırlar.
Gerekçe
:
Esasa
girilmeden önce itirazın, 53 üncü maddenin tümünü kapsayıp kapsamadığı
görüşülmüş ve itirazın 53 üncü maddenin tümünü kapsamayıp birinci fıkrasına
ilişkin olduğu itirazın gerekçesinden anlaşılmış ve mahkemenin de yalnız bu
fıkrayı uygulama durumunda bulunmuş olmasına göre, incelemenin sözü geçen
fıkraya hasrı oybirliği ile kararlaştırılmıştır.
Ek
maddelerin belirli fıkralarına ilişkin itirazlar daha önce başka bir işte
incelenerek reddedilmiş olduğundan tekrar görüşülüp bir karara varılması
gerekip gerekmiyeceği üzerinde durulmuş ve bir konudaki istemin daha önce
reddine karar verilmiş olması, aynı konuda diğer bir işin esasının yeniden
incelenmesine engel olamıyacağından itiraz edilen ek birinci maddenin birinci
fıkrasının tekrar görüşülerek bir karara varılması gerektiğine Üyelerden Şeref
Hocaoğlu ve Muhittin Gürün'ün muhalefetleri ile ve ek 2 nci maddenin IV sayılı
fıkrasından sonra gelen (Yukarıdaki fıkraların tatbiki ile alâkalı olarak Dahiliye
ve Gümrük ve İnhisarlar Vekâletlerince müştereken neşir ve ilân edilecek
tebliğlere riayet etmiyenlerin...) cezasını belirten hükmün de itiraz konusu
dışında olduğu cihetle incelenmesine yer olmadığına Üyelerden İsmail Hakkı
Ülkmen ve İhsan Keçecioğlu'nun muhalefetleri ile ve oyçokluğu ile karar
verildikten sonra bu esas çevresinde yapılan incelemede:
1-
1918 sayılı kanunun 6829 sayılı kanunla değişik 53 üncü maddesinin birinci
fıkrası hükmü, mahkememizin 27/10/1963 gün ve 1963/ 293-282 sayılı kararı ile
itiraz gününden sonra iptal edilmiş olduğundan aynı fıkraya ilişkin bulunan
itiraz hakkında karar verilmesine yer görülmemiştir.
2-
1918 sayılı kanunun 6829 sayılı kanunla değişik 58 inci maddesinin ikinci
fıkrasındaki mahkemelerce bu kanuna göre verilecek cezalar tecil edilemez.
Hükmünün Anayasa'nın 33 üncü maddesinde yer alan (Ceza sorumluluğu şahsidir.)
kuralına aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Bu madde gerekçesinde açıklandığı
üzere ceza sorununun şahsiliği prensibinin kavramı, kişinin ancak kendi fiil ve
ihmalinden sorumlu tutulabileceğidir. Bu da kişinin başkalarının fiilinden
dolayı cezalandırılmasına kalkışılmasını önlemeyi sağlar. Ceza nazariyatında
cezanın şahsileştirilmesine hizmet ettiği kabul edilen ve ceza kanununda yer
alan tecil müessesesinin Anayasa'daki ceza sorumluluğunun şahsiliği kuralı ile
ilgisi yoktur ve bunlar ayrı niteliktedir. Anayasa'da tecil müessesesine yer
verilmediğine göre bu yönden de Anayasa'ya bir aykırılık söz konusu olamaz.
3-
İtiraz konusu 1918 sayılı kanuna 6829 sayılı kanunla eklenen ek l inci maddenin
birinci fıkrası ile ek 2 nci maddenin II sayılı fıkrasındaki hükümlere
dayanılarak çıkarılan 9/2/1963 günlü ve 11330 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan
18/12/1962 günlü ve 6/1208 sayılı Bakanlar Kurulu kararının 2 nci maddesi ile
Suriye, Irak, İran sınır çizgilerinden içeri doğru 5 kilometrelik bir sürekli
emniyet bölgesi ile 5 kilometrelik ikinci bir geçici tedbir bölgesi kurulmuş ve
bu maddenin; (B) fıkrası ile de; bu bölgeye girmesi izne bağlı hayvan ve
maddelerin neler olduğu gösterilmiş ve maddenin (C) fıkrası ile de; (B)
fıkrasında gösterilen hayvan ve maddelerin bakım ve ticaretleri ile uğraşan
gerçek ve tüzel kişilerin, bildiri ile belli edilecek süre içerisinde tasarruf,
nezaret ve muhafazaları altında bulunan bu hayvan ve maddelerin cins ve
miktarını tebliğde belirtilen makamlara yazılı olarak bildirmeleri zorunluğu
konmuştur. Bu karara uyularak içişleri, Gümrük ve Tekel Bakanlıklarınca
ortaklaşa hazırlanıp 22/2/1963 günlü ve 11341 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan
9 sayılı tebliğin 3 üncü maddesi ile; bu beyanın mahallin en büyük mülkiye
âmirine beyanname verilmek suretiyle yerine getirileceği ve 4 üncü maddesi ile
de hayvanların miktarlarındaki doğumla olacak değişikliklerin en çok 5 gün ve
ölüm, hırsızlık ve satış gibi olaylar yüzünden meydana gelecek değişikliklerin
de 24 saat içerisinde, beyannamenin verildiği mülkiye amirliğine yazılı olarak
bildirileceği esası konmuştur.
Mahkemeye
açılan davanın konusu bu tebliğde belirtilen süre içerisinde hayvanların
miktarlarındaki değişikliğin bildirilmemiş olmasıdır. Bu sebeple sözü edilen
Bakanlar Kurulu kararı ile 9 sayılı tebliğin diğer hükümlerinin burada
açıklanmasına lüzum görülmemiştir.
334
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının 5 inci maddesinde (Yasama yetkisi Türkiye
Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.) 33 üncü maddesinin birinci
ve ikinci fıkralarında, (Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç
saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz.
Cezalar
ve ceza tedbirleri ancak kanunla konulur.) 36 ncı maddesinin de birinci ve
ikinci fıkralarında (Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu
haklar ancak kamu yararı amacı ile, kanunla sınırlanabilir) denmektedir.
İtiraz,
Anayasa'nın, metinleri yukarıya çıkarılan, hükümlerine dayanmaktadır. Bu
sebeple itiraza konu olan kanun hükümlerinin, Anayasa'nın koyduğu bu kurallarla
çatışmakta olup olmadığının, diğer bir deyimle olayda yasama yetkisinin yürütme
organına devri ve suçta kanunilik prensibinin bozulması ve mülkiyet hakkının
kamu yararı dışında sınırlandırılmış olup olmadığının çözümlenmesi gerekir:
a)
Kanun koyucu kaçakçılığın men ve takibi için lüzum görülen yerlerde emniyet
bölgeleri kurmak ve bu bölgelerde belli edeceği malların kontrolünü sağlamak
amacı ile beyana bağlı tutmakla yürütme organını görevlendirmiş ve yürütme
organının bu konuda aldığı kararlara aykırı hareketi de suç saymış ve cezasını
belirtmiştir.
Yasama
organı kanun yaparken bütün ihtimalleri gözönünde bulundurarak ayrıntılara
ilişkin hükümleri de belli etmek yetkisine sahip olmakla birlikte zamanın
gereklerine göre sık sık değişik tedbirler alınmasına veya alınan tedbirlerin
kaldırılmasına ve yerine göre tekrar konmasına lüzum görülen hallerde; yasama
organının yapısı bakımından ağır işlemesi ve günlük olayları izleyerek
zamanında tedbirler almasının güçlüğü karşısında esaslı hükümleri belli
ettikten sonra ihtisas ve idare tekniği ile ilgili olan konuların düzenlenmesi
için yürütme organını görevlendirmesinin yasama yetkisinin yürütme organına
bırakıldığı anlamına gelmiyeceği, ek l inci maddenin birinci fıkrası ile ek 2
nci maddesinin l sayılı fıkrasının Anayasa'ya aykırılığı iddiası üzerine
Mahkememizce verilen 10/12/1962 günlü ve 1962/198-111 sayılı kararda
gerekçeleriyle açıklanmış ve ortada bu görüşü değiştirecek bir durum da
bulunmamıştır.
İtiraz
konusu hükümlerle de; kanun koyucu kaçaklığın men ve takibi için lüzum görülen
yerlerde emniyet bölgeleri kurulmasını ve kaçakçılığı önlemek amacı ile bu
bölgelerde bir kısım malların kontrole bağlı tutulması esaslarını kabul etmiş,
ancak, bu bölgelerin yer ve sınırlarının ve kontrole bağlanacak malların cins
ve nevilerinin belirtilmesi, zamanın gereklerine ve teknik ölçülere göre
olacağından bu konuların yasama organınca düzenlenmesindeki sakıncaları
gözönünde tutarak bunların sağlanması için gereken hükümlerin konmasını yürütme
organına bırakmış ve yasama yetkisini böylece kullanmayı uygun bulmuştur.
Yürütme
organı, kanun koyucunun belirttiği bu esas ve amaca uygun olarak görevini
yerine getirmek zorundadır. Kanunun emrine dayanarak yürütme organının bu
konuda objektif kararlar alabileceğini kabul etmek idare hukuku esaslarına da
uygun düşer. Kaldı ki idarenin bütün eylem ve işlemleri yargı mercilerinin
denetimi altında olduğundan bu işlemleri yaparken kanunun gözettiği sınır ve
maksat dışına çıkılmasının önlenmesi de mümkündür. Bu bakımlardan yasama
yetkisinin yürütme organına devredildiği yolundaki itiraz yerinde
görülmemiştir.
b)
İtiraz konusu ek 2 nci maddenin II sayılı fıkrasında suçun ve cezasının ne
olduğu gösterilmiştir. Buna göre; emniyet bölgelerinde üretimle yapılmış veya
başka yollarla edinilmiş olan, yahut gerekli izin verilmiş bulunan mallar,
elden çıkarılmış olsada bunların tüketimi, kullanma ve satış gibi suretlerle
sarf yerlerini talepte bildirilecek süre içinde ispat edemeyenlere maddede
belirtilen ceza verilecektir. Bu maddenin kişilere uygulanabilmesi için;
emniyet bölgesinin ve bu bölgede beyana bağlı mallarla beyan şartlarının idare
makamlarınca daha önce alınacak kararlarla belli edilmesi ve kararların kişilere
duyurulması gerekecektir. Bu durumda idarenin gelişi güzel suç unsurlarım
belirttiği ve suçun kararname ile yaratıldığı gibi bir görüşe varmak doğru
olamaz. Burada suç kanunla belirtilmiş ve temel hakların kayıtlandırılması da
kanuna dayanmakta bulunmuştur. İdarenin alacağı karar da kanunun emrine uygun
olacaktır. Bir an için idarenin kanunun emri dışına çıkmış olabileceği
düşünülse bile bunun Anayasa ile ilgisi yoktur. Çünkü bu takdirde kararın
kanuna aykırılığı söz konusu olur ki bu da yargı mercilerinin denetimi
altındadır. Kararlar ve tebliğler Resmî Gazete ile yayımlanmakta ve ayrıca
mahallerinde "ilân edilmekte olduğuna göre, kişi kanunla yükletilen
zorunluğun ne olduğunu, uyulmadığı takdirde ne ceza verileceğini önceden
bilmekte ve böylece de kişi güvenliği sağlanmış bulunmaktadır. Bu sebeplerle
sözü edilen hükmün suçda kanunilik prensibini bozduğu itirazı yersiz
görülmüştür.
Üyelerden
bir kısmı bu fıkra hükmünce; mallar elden çıkarılmış olsa dahi bunların
tüketim, kullanma ve satış gibi yollarla sarf yerlerinin talepte bildirilecek
süre içerisinde ispat edemiyenlerin ceza görecekleri ve malların kaçağa sarf
edilmiş sayılacağı kabul edilmekte olmasına göre sanığın ispatla yükümlü
tutulduğu, halbuki ceza dâvalarında ispat yükümünün sanığa düşmiyeceği, bu
hükmün aleyhinde deliller bulunmadıkça kimsenin sorumlu tutulamıyacağı
prensibine uymadığı ve dolayısiyle de savunma hakkını zedeleyici nitelikte
bulunduğu ve böylece Anayasa'ya aykırı olduğundan iptali gerektiği görüşünde
bulunmuşlarsa da:
Kontrola
bağlı malların ne olduğunu, nereye gittiğini ellerinde bulunduranların bilmesi
gerektiğinden bunların ispatla yükümlü tutulmalarında hukuk esaslarına aykırı
ve bu konuda bütün meşru yollardan yararlanarak savunma hakkının kullanılmasını
engelleyici bir durum bulunmadığından çoğunluk bu görüşe katılmamıştır,
c)
Mahkeme itirazında Bakanlar Kurulunun kararını geri alması ile ek maddelerin
hükümsüz kalmakta olduğunu ve böylece kanunun kararname ile yürürlükten
kaldırılması gibi bir sonuç doğmakta bulunduğunu ve bunun da Anayasa'nın 5 inci
maddesine aykırı düştüğünü ileri sürmüştür.
Bakanlar
Kurulunun kararını geri alması ile kanunun yürürlükten kalktığını iddia etmenin
hukuki bir dayanağı bulunmamaktadır. Uygulamanın bu yolda olması kanunun
emredici hükmü gereğidir. Bu bakımdan Anayasa'ya aykırılık söz konusu olamaz,
d)
itiraz sebeplerinden birisi de emniyet bölgelerinde vatandaşlara yükletilen
zorunlukların ister istemez mülkiyet hakkını sınırlaması, bu sınırlamada kamu
yararı bulunmaması ve bunun da Anayasa'nın 36 ncı maddesinin 2 nci fıkrasına
aykırı olmasıdır.
Yurdun
ekonomik yapısı üzerinde önemli derecede zararlı etkileri olduğundan şüphe
edilmiyecek olan kaçakçılık suçlarının önlenmesi için alınacak kanuni
tedbirlerle mülkiyet hakkının sınırlanmasında kamu yararı olduğu açıktır ve bu
yöne ilişen itirazda yerinde değildir.
Sonuç
:
1.
1918 sayılı kanunun 6829 sayılı kanunla değişik 53 üncü maddesinin birinci
fıkrası 27/11/1963 günlü ve 1963/293-282 sayılı kararla ve itiraz gününden
sonra iptal edilmiş olduğundan aynı fıkraya ilişkin bulunan itiraz hakkında bir
karar verilmesine yer olmadığına oybirliği ile;
2.
Aynı kanunun yine 6829 sayılı kanunla değişik 58 inci maddesinin ikinci
fıkrasının tecil müessesesinin Anayasa'da yer almamış ve tecil işleminin
Anayasa'nın 33 üncü maddesinde yer alan ceza sorumluluğunun şahsiliği kuralı
ile bir ilgisi bulunmamış olması bakımından Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
buna ilişkin itirazın reddine oybirliği ile;
3.
1918 sayılı kanuna 6829 sayılı kanunla eklenen ek birinci maddenin birinci
fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve buna ilişkin itirazın reddine
üyelerden İsmail Hakkı Ülkmen'in muhalefeti ile ve oy çokluğu ile;
4.
1918 sayılı kanuna 6829 sayılı kanunla eklenen ek 2 nci maddenin II sayılı
fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve bu fıkraya ilişkin itirazın reddine
üyelerden İsmail Hakkı Ülkmen, İbrahim Senil, Abdurrahman Şeref Hocaoğlu ve
Hakkı Ketenoğlu'nun muhalefetleri ile ve oyçokluğu ile;
29/11/1963
gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Sünuhi
Arsan
|
Üye
Osman
Yeten
|
Üye
İ.
Hakkı Ülkmen
|
Üye
Lütfi
Akadlı
|
|
|
|
|
Üye
Şemsettin
Akçoğlu
|
Üye
İbrahim
Senil
|
Üye
İhsan
Keçecioğlu
|
Üye
A.
Şeref Hocaoğlu
|
|
|
|
|
Üye
Celâlettin
Kuralmen
|
Üye
Hakkı
Ketenoğlu
|
Üye
Fazıl
Uluocak
|
Üye
Ahmet
Akar
|
|
|
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Ekrem
Tüzemen
|
MUHALEFET
ŞERHİ
l-
Dâva hayvanlarının miktarındaki değişikliği, süresi içinde yetkili mercie
bildirmeyen sanığın 1918 sayılı kanuna 6829 sayılı kanunla eklenen ek 2 nci
maddenin II sayılı bendi gereğince cezalandırılması isteğiyle açılmıştır.
Sözü
geçen bent hükmünün sânığa uygulanabilmesi için bildirilmesi gereken hususun
neden ibaret olduğunun, süresinin ve hangi mercie bildirilmesi gerekeceğinin
tâyini icap eder. Bu bilgiler ise ancak ek 2 nci maddenin IV sayılı bendinden
sonra gelen ve yukarıdaki fıkraların tatbiki ile alâkalı olarak ibaresiyle
başlayan fıkra gereğince İçişleri, Gümrük ve Tekel Bakanlıklarınca müştereken
yayınlanan 9 sayılı tebliğde mevcuttur, yani Bakanlar Kurulunun 18/12/1962
tarihli ve 6/1208 sayılı kararı ile ihdas olunan emniyet bölgeleri içinde oturan
kişilerin hangi madde ve eşyaları ve bunların miktarından sonradan vukua
gelecek değişiklikleri ne kadar süre içinde; hangi mercilere bildirecekleri
içişleri, Gümrük ve Tekel Bakanlıklarınca yayınlanan 9 sayılı tebliğ ile
belirtilmiştir. Şu suretle bu Tebliğ ek 2 nci maddenin II sayılı bendi hükmünü
tamamlamaktadır ve uygulamada o bent ile birlikte nazara alınması
gerekmektedir.
Mahkeme,
bakmakta olduğu dâvada sanığın suçluluğuna veya beraetine hükmedebilmek için
iki Bakanlığın müştereken yayınladıkları 9 sayılı tebliğle konulan
mecburiyetleri nazarı itibara almak zorunda olduğundan dâva ek 2 nci maddenin
II sayılı bendine göre açılmış olsa bile IV sayılı bendi takip eden (yukarıki
fıkraların tatbiki ile alâkalı olarak) ibaresiyle başlayan hükmü de dâvada
uygulayacaktır.
Bu
sebeple sözü geçen hükmü itiraz konusu dışında bırakan çoğunluk görüşüne
iştirak etmiyorum.
2-
1918 sayılı kanuna eklenen ek l inci madde ile yürütme organına, takip edilecek
siyasetin hudut ve şümulü belli edilmeden lüzum görülen yerlerde emniyet
bölgeleri ihdas etmek yetkisinin verilmesi, yasama yetkisinin devri mahiyetinde
bulunduğundan bu ek maddenin birinci cümlesi, yasama yetkisinin devrini
yasaklayan Anayasa'nın 5 inci maddesine aykırıdır.
Yine
aynı kanunla eklenen ek 2 nci maddenin II sayılı bendi ve bunu tamamlayan aynı
maddenin IV sayılı bendinden sonra gelen fıkranın İçişleri ve Gümrük ve Tekel
Bakanlıklarına yetki veren hükmü yürütme organına kararname ve hattâ genel
tebliğler ile suç ihdası yetkisi verdiğinden suçların kanuniliği ilkesine koyan
Anayasa'nın 33 üncü maddesine aykırıdır.
Bu
görüşlerimin dayandığı gerekçelerle 24/1/1963 tarihli Resmî Gazete ile
yayınlanan Mahkememizin 10/12/1962 tarihli ve esas 1962/198, karar 1962/111
sayılı kararına yazdığım muhalefet şerhinde belirtilmiştir.
Bu
sebeple çoğunluk kararının sonuç kısmında özetlenen 3 ve 4 sayılı kısımlarına
muhalifim.
MUHALEFET
ŞERHİ
1918
sayılı kanunun itiraz konusu olan ek ikinci maddesinin II işaretli fıkrasında,
metinde bahsedilen malların sarf mahallerini talepte bildirilecek müddet
içerisinde izah ve ispat edemiyenlerin cezalandırılacakları yazılıdır.
Anayasa'nın
33 üncü maddesinin dördüncü fıkrası gereğince, kimse, kendisini veya kanunun
gösterdiği yakınlarını suçlandırma sonucunu doğuracak beyanda bulunmağa veya bu
yolda delil göstermeğe zorlanamaz. Anayasa koyucusu bu yasaklama ile bir
kimsenin, suçlu olduğunu ortaya koymağa mecbur tutulmasını önlemek ve böylece
kişiyi, itham makamlarının tehdidi ve baskısı altında bulunmak tehlikesinden
korumak istemiştir. Bu hüküm, Ceza Usulü Hukukunun ilkelerinden ve fert
hürriyetinin teminatından olan masumluk karinesi ile itham sisteminin Anayasa'da
teyididir. Anayasa'nın koyduğu bu yasaklama kişi lehine bir hak tesis
etmektedir. Bu hak temel haklardandır. Ve bunun, diğer temel haklarda olduğu
gibi bazı sebeplerle kanun koyucu tarafından sınırlanabilmesi Anayasa'da ön
görülmemiştir. Gerçi Anayasa'nın 11 inci maddesine göre temel hak ve
hürriyetler Anayasa'nın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla sınırlanabilir;
ancak aynı maddenin ikinci fıkrasında yazılı sebepler ve benzerleri ile de olsa
kanun bir hakkın ve hürriyetin özüne dokunamaz.
İtiraz
konusu olan ek 2 nci maddenin II işaretli fıkrası gereğince, bu fıkrada yazılı
malların sarf mahallerini izah ve ispata kişilerin davet edilmeleri ve bunu
yapmayanların ceza tehdidi altında bulundurulmaları Anayasa'nın yukarıda
belirtilen 33 üncü maddesi hükmüne aykırıdır. Zira bu kişiler, bu konuda bir
suç işlemişlerse bunu beyan etmekle veya aleyhlerine delil göstermekle
kendilerini suçlandırma sonucunun doğmuş olacağı ve ilgili kişilerin bunu
yapmağa kanunun, itiraz konusu olan hükmüne dayanılarak yetkili makamlarca
zorlanmış olacakları meydandadır. Öte yandan kişilerin bu yolda bir beyanda
bulunmağa veya delil vermeğe zorlanmalarını haklı gösterecek bir Anayasa sözü
bulunmadığı gibi Anayasa'nın ruhundan da bu zorlamayı tecviz eden bir mâna
çıkarılamaz. Kaldıki itiraz konusu olan kanun hükmü, Anayasa'nın 33 üncü
maddesinde kişiye tanınan temel hakkı sınırlamamakta bilâkis, bunu topyekûn
kaldırmakta ve böylece hakkın özüne dokunmaktadır. Bu hükmün kanuna konulmasını
gerektiren sebepler ne olursa olsun, bu zorlamanın Anayasa'ya aykırı
sayılmasını haklı gösteremez. Bu itibarla söz konusu kanun hükmü Anayasa'nın 11
inci maddesine de aykırıdır.
1918
sayılı kanunun itiraz konusu olan fıkrası Anayasa'ya bu sebeplerle aykırı
olduğundan iptali gerektiği kanisiyle çoğunluğun bu fıkraya ilişkin kararına
muhalifiz.
|
|
Üye
İbrahim
Senil
|
Üye
A.
Şeref Hocaoğlu
|
MUHALEFET
ŞERHİ
Olay
: 9 sayılı Tebliğe aykırı olarak beyannamede gösterilen hayvanların
miktarlarındaki değişikliği süresinde merciine bildirmemekten ibarettir.
Mahkemece,
bu tebliğin dayandığı kanun hükmünün de Anayasa'ya aykırı olduğu ileri sürülmüş
olmasına göre : 1918 sayılı kanuna 6829 sayılı kanunla eklenen ek 2 nci
maddenin IV sayılı fıkrasını takip eden (Yukarıdaki fıkraların tatbiki ile
alâkalı olarak Dahiliye ve Gümrük ve İnhisarlar Vekâletlerince müştereken neşir
ve ilân edilecek tebliğlere riayet etmiyenlerin cezasını gösteren) fıkranın da
birlikte inceleme konusu yapılarak bir karara bağlanması gerekeceği
görüşündeyim.
MUHALEFET
ŞERHİ
Ek
madde 2- Emniyet bölgelerinde istihsal, imal veya sair suretlerle tedarik
edilmiş olan, yahut gerekli müsaade verilmiş bulunan mallar elden çıkarılmış
olsa dahi bunların istihlâk, istimal ve satış gibi suretlerle sarf mahallerini
talepte bildirilecek müddet içerisinde izah ve ispat edemiyenler 6 aydan 3
seneye kadar hapis, kaçağa sarfedilmiş sayılan şeylerin rayiç değeri miktarınca
ağır para cezası ile cezalandırılır.
Bu
madde aşağıdaki mükellefiyetleri ihdas ediyor.
I -
İstihsal, İmal veya tedarik edilmiş olan veyahut gerekli müsaade verilmiş
bulunan malları elden çıkaranlar bunların sarf yerlerini gösteren sübut
vesikalarını temin etmeli ve sağlamalıdır.
II -
Talep vukuunda tâyin olunan süre içinde ispat edememek kaçağa sarfedilmiş
sayılma ve tecziye için kâfi görülmüştür.
Bu
esaslar Anayasa'nın 33 üncü maddesinde yer alan ceza sorumluluğunun şahsiliği
esaslarına aykırıdır.
Çünkü
yasak bölgede çalışan çifçi aileler, aile birliği halinde istihsal ve istihlâk
yaparlar. Birlikte çalışıldığı gibi birlikte yenilip içilir. Ticari ve sınai
faaliyet ise âçli ve kanuni ortaklıklar şeklinde de olabilir. Ürün veya mamul
ile hayvan mevcuduna ilişkin beyannameleri vermiş olan şahsın haberi olmadan
yabancılar tarafından çalınma aile efradı tarafından gizlice satılma ve her ne
şekilde olursa olsun zayi edilme ihtimalleri kuvvetle mevcutur. Bunların ispatı
ise çok zaman imkânsızdır. Buna rağmen aile reisi ve beyanname mumzisi verilen
müddet içinde ispat edemezse bulunmayan malları kaçağa sarfetmiş sayılacaktır.
Halbuki kendisinin belki o güne kadar fiilden ve fiilîn işleniş tarzından ve
hatta eksilmenin neden ileri geldiğinden dahi haber yoktur. Fakat isbat
edememekle suçluluğu kabul olunacak ve masum olduğu kadar zararlı olan aile
reisi ve beyanname mumzisi ceza sorumluluğunun şahsiliği prensibine rağmen 6
aydan 3 seneye kadar cezalandırılacaktır.
33
üncü maddenin Anayasa Komisyonu gerekçesinde (İnsanları başkalarının fiilinden
dolayı cezalandırmaya cüret edebilen totaliter rejimlerin insanlığa getirdiği
acı tecrübelerden sonradır ki bir kimsenin yalnız kendi fiil veya ihmalinden
sorumlu olabileceği esasının Anayasalarda yer alması lüzumu bilhassa
hissedilmektedir. Esasen bu kaidenin Anayasa'ya konulması sayesinde basın
dâvalarında yazı ve karikatürün müelliflerinden başka gazete sahip ve yazı
işleri müdürlerinin rastgele cezalandırılmasını derpiş eden kanun hükümleri
bertaraf edilmiş olacaktır) ibaresi yazılı ve prensip bu misallerle
belirtilmiştir.
Evlâdın
israfı, damat veya hizmetkârın mala tecavüzleri veya muhtelif şahısların
değişik sebeplerle malları elden çıkarmaları ve akla gelebilen sair olaylar
yüzünden husule gelen eksilmeler, hiçbir şeyden haberi olmayan beyanname
sahibinin, sadece bunları ispat imkânından yoksun bulunması sebebiyle malların
bu şahıs tarafından kaçağa sarfedildiğini kabul esasını benimseyen madde ceza
hukukuna da aykırıdır. Çünkü Ceza Hukuku esaslarına göre sorumluluk için kaçağa
sarfedildiğinin davacı mevkiini alan iddia makamınca ispatı lâzım ve şarttır.
Ceza
Usulü Hukukunun bu değişmez prensibi dolaysiyledir ki masumiyet ve suçsuzluğun
ispatı külfeti sanığa tahmil edilemez. İspat daima iddiaya, müdafaa da sanığa
ve mütteheme düşer. Bu kaide Anayasa'da yer almasa dahi ceza Hukukunun Anayasal
kurallarındandır.
Bendin;
ispat imkânsızlığında mal sahibinin malı kaçağa sarfettiğini kabule müntehi
olan kaidesi ise kanuni delil vasfında ve iddia makamını ispat külfetinden
koruyucu bir kaidedir.
Yukarıda
belirtildiği gibi malın çalındığını, davar sürüsünden bir kısmını kurt
sürüsünün götürdüğünü, israf ve gizli satışları ve diğer yollarla aile
efradının, çırak veya ortağın malını eksiltmiş olduğunu İspat edemiyen
beyanname mumzisinin bu bent hükmü ile suçluluğunun ve kaçakçılığının kabulü,
başkasının fiilînden ceza görmeyi intaç edebilecek ve böylece ceza
sorumluluğunun şahsiliği esası çiğnenmemiş olacaktır.
İşte
bu sebeplerle ek 2 nci maddenin II numaralı bendinin Anayasa'nın 33 üncü
maddesinde yazılı ceza sorumluluğunun şahsiliği prensibine ve ayrıca Ceza
Hukukunun "Suçsuzluğun ispatı sanığa yükletilemez" şeklindeki esasa
aykırı bulunduğundan işbu bendin iptali reyindeyim.
MUHALEFET
ŞERHİ
Kaçakçılığın
Men ve Takibine Dair Olan 1918 sayılı kanuna 6829 sayılı kanunla eklenen ek : l
inci maddenin l inci fıkrasındaki "Kaçakçılığın Men ve Takibi için lüzum
görülen yerlerde İcra Vekilleri Heyeti kararı ile emniyet bölgeleri ihdas
olunur." hükmünün Anayasa'ya aykırı olmadığı; başka bir dâva dolayısiyle
Anayasa Mahkemesince gerilip 24/1/1963 günlü ve 11316 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanış bulunan 10/12/1962 günlü ve 1962/198-111 sayılı kararda tesbit ve
kabul edilmiş olduğundan, bir defada bu dâva sebebiyle aynı fıkra hükmünün
Anayasa karşısındaki durumunun tekrar incelenerek esas hakkında yeni bir karar
verilmesine, Anayasanın 152 nci maddesinin (Anayasa Mahkemesinin kararlarının
kesin olup Devletin yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını,
gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağını) belirten hükümleri karşısında imkân
bulunmamakta, sadece durumun açıklanarak (Yeni bir karar verilmesine yer
olmadığına) karar verilmesi gerekmektedir.
Halbuki
mahkememiz bu kararı ile, meseleyi çözmüş bulunan önceki kararın mevcudiyetine
rağmen, söz konusu fıkra hakkındaki dâvayı esas bakımından inceleyerek yeniden
karar vermiş bulunmaktadır.
Anayasa
Mahkemesinin 30 Nisan 1963 günlü ve 11394 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmış
bulunan 26/12/1962 günlü ve 1962/223-122 sayılı, takip edilen usul bakımından
benzeri olan, kararına ait muhalefet şerhinde daha geniş bir surette açıklanan
sebeplere binaen bu kararda uygulanan usule muhalifiz.
|
|
Üye
A.
Şeref Hocaoğlu
|
Üye
Muhittin
Gürün
|