ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas No.:1963/245
Karar Sayısı:1963/203
Karar Günü:23/7/1963
Resmi Gazete tarih/sayı:4.11.1963/11546
İtiraz
yoluyle iptal isteminde bulunan : İş dâvalarını görmeğe yetkili Tunceli Asliye
Hukuk Mahkemesi.
İtirazın
konusu : Çalışma Bakanlığının kuruluş ve görevleri hakkındaki 4841 sayılı kanunun
9 uncu maddesinin A bendinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının 8 inci ve 132
nci maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüş ve iptali istenmiştir.
Olay
: Elâzığ - Van hudut hattı inşaat bölge müdürlüğünde gündelikli uzman işçi
sıfatiyle çalıştırılan Mahmut Nedim Söylemez'in şoför Ahmet Erdoğan
idaresindeki jeep arabasiyle yaptığı bir iş yolculuğu sırasında kamyonla
çarpışma sonucu Ölmesi üzerine olay iş kazası kabul edilerek İşçi Sigortaları
Kurumunca ölenin mirasçıları olan eşine ve oğluna 87,383,07 lira değerinde
peşin sermayenin geliri bağlanmış ve rücu hakkını kullanan kurum 4772 sayılı
kanunun değişik 37 nci maddesine dayanarak bu paranın kazada yüzde yüz kusurlu
olduğu ileri sürülen şoför Ahmet Erdoğan'dan ve kendisini çalıştıran
Bayındırlık Bakanlığından müştereken ve müteselsilen tahsili için Tunceli İş
Mahkemesinde (İş dâvalarını görmeğe yetkili Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesi)
962/1 esas sayılı dâvayı açmıştır.
Dâvâlılardan
Ahmet Erdoğan vekili iş Mahkemesinin bu dâvaya Bakamayacağını ileri sürmüş;
mahkeme görev konusunu sonuca bağlamak üzere sigortalı Nedim Söylemez'in işçi
sayılıp sayılamıyacağının incelenmesini gerekli görerek bilirkişi dinlemiş;
davacı vekili bu konuda bilirkişi dinlenemiyeceğini, bir kimsenin işçi olup
olmadığını belli edecek tek ve nihai merciin Çalışma Bakanlığı olduğunu iddia
etmiştir. Bunun üzerine dâvâlılardan Ahmet Erdoğan vekili, Çalışma Bakanlığına
bu yetkiyi veren 4841 sayılı kanunun 9 uncu maddesinin A bendinin 7/5/1956
günlü ve 1966 sayılı T. B. M. M. kararının ışığı altında aldığı anlama göre,
Anayasa'ya aykırı bulunduğunu ileri sürmüş; mahkeme iddianın ciddi olduğu
kanısına vararak dâvayı geri bırakmış ve Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
İlk
inceleme :
Anayasa
Mahkemesince içtüzüğün 15 inci maddesine göre yapılan ilk incelemede işte
eksiklik ve içtüzüğün 15 inci maddesinin son fıkrasının uygulanmasına yer
bulunmadığı anlaşıldığından esasın incelenmesi 12/6/1963 gününde
kararlaştırılmıştır.
Esasın
incelenmesi :
Başvurmanın
esası üzerindeki rapor, Tunceli İş Mahkemesinin Kararı, duruşma tutanağı örneği
ve ekleri, Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülen kanun hükmü ile dayanılan
Anayasa hükümleri, bunların gerçekleri ve bunlara ilişkin meclis görüşmeleri
tutanakları okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
I-
Görüşmelere başlanırken Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesinin böyle bir başvurmada
bulunup bulunamıyacağı söz konusu olmuş ve üyelerden Rifat Göksu, Şemsettin
Akçoğlu, İhsan Keçecioğlu, Celâlettin Kuralmen ve Muhittin Gürün Mahkemenin bu
dâva dolayısiyle 4841 sayılı kanunun 9 uncu maddesinin A bendinin iptali için
Anayasa Mahkemesine başvuramıyacağı görüşünü ileri sürmüşlerdir.
Mahkemenin
bakmakta olduğu dâva İş Kanununa tabi sigortalı bir şahsın ölmesi ile onun
yardımından mahrum kalanların halefi olarak İşçi Sigortalan Kurumunun işveren
Bayındırlık Bakanlığı ve işverenin müstahdemlerinden şoför Ahmet Erdoğan
aleylerine 4772 sayılı kanunun değişik 37 nci maddesi uyarınca açtığı tazminat
davasıdır.
5/10/1960
günlü 10621 sayılı Resmî Gazete'de çıkan 29/6/1964 günlü ve E. 13/K. 15 sayılı
içtihadı birleştirme kararına göre bu türlü dâvalarda vazifeli mahkeme iş
mahkemeleridir. Dâva sırasında dâvâlılardan Erdoğan'ın vekili görev itirazında
bulunmuştur. Esasen mahkeme bu ciheti re'sen nazara almak durumundadır. Dâvaya
iş mahkemesinin bakabilmesi için dâvâlının işveren; davacının halefi bulunduğu
kimselerin miras bırakanın ise İş Kanununa tabi sigortalı olması gerekir, öyle
ise görevsizlik iddiasını bir karara bağlayabilmek için mahkeme ölen Mahmut
Nedim Söylemezin iş Kanuna tabi bir işçi olup olmadığını araştırmak zorundadır.
7/5/1956 günlü ve 1966 sayılı T. B. M. M. kararının ışığı altında 4841 sayılı
kanunun 9 uncu maddesinin A bendi hükmüne göre bu konuda söz sahibi çalışma
Bakanlığıdır. Mahkeme Söylemez'in İş Kanununa tabi işçi olup olmadığını Çalışma
Bakanlığından soracaktır. Yani 4841 sayılı kanunun 9 uncu maddesinin A bendi
mahkemenin bu dâvada uygulayacağı kanun hükümleri arasındadır. Anayasa'nın 151
inci ve 22/4/1962 günlü ve 44 sayılı kanunun 27 nci maddeleri ise mahkemeye,
bir dâva sebebiyle uygulayacağı kanun hükmünü Anayasa'ya aykırı gurur veya
taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına
varırsa, Anayasa Mahkemesine başvurma yetkisini taramaktadır.
Şu
duruma göre, başvurmanın Anayasa'nın 151 inci ve 44 sayılı kanunun 27 nci
maddelerine uygun bulunduğu yukarıda adları yazılı üyelerin muhalefetleriyle ve
oyçokluğu ile kararlaştırılmıştır.
II-
Çalışma Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri hakkındaki 4841 sayılı kanunun, l
inci maddesiyle Çalışma Bakanlığına genel olarak çalışma hayatının
düzenlenmesi, çalışanların yaşama seviyesinin yükseltilmesi, çalışanlar ile
çalıştıranlar arasındaki münasebetlerin memleket yararına ahenkleştirilmesi,
memleketteki çalışma gücünün genel refahı artıracak surette verimli kılınması,
tam çalışma ve sosyal güvenliğin sağlanması görevlerini ve 9 uncu maddenin A
bendiyle ayrıntılı olarak Çalışma Genel Müdürlüğüne ve binnetice Çalışma
Bakanlığına İş Kanununun uygulama alanının tâyinini, iş akdine, işin tanzimine,
iş hayatının denetleme ve teftişine ilişkin hükümlerinin yerine getirilmesi
görevlerini vermiştir.
3008
sayılı İş Kanunu, 5518 sayılı kanunla değişik l inci maddesiyle işçi, işveren,
işveren vekili ve işyeri deyimlerini tarif ettikten sonra, yine 5518 sayılı
kanunla değişik 2 nci maddesinde bu kanunun bir iş yerinde uygulanabilmesi için
o işyerinin yolunda işleyebilmesini sağlamak şartiyle günde en az
çalıştırılması gereken işçi sayısı üzerinden bir ölçü koymuş; böylece iş
Kanununun uygulama alanının tâyininde işçi belli başlı bir unsur olmuştur, İş
Kanununun 5518 sayılı kanunla değişik l inci maddesinin yorumlanmasına mahal
bulunmadığı sonucuna varmakla beraber İş Kanununun değişik l ve 2 nci maddelerine
ve 4841 sayılı kanunun 9 uncu maddesinin A bendine ışık tutan 7/5/1956 günlü ve
1966 sayılı T. B. M. M. kararında da belirtildiği üzere İş Kanununun uygulama
alanını tâyinle görevli bulunan Çalışma Bakanlığının bu alanın tâyininde belli
başlı unsur olan işçilik niteliğinin kimlere verilip kimlere verilmiyeceğini
tesbit ile de görevli ve yetkili bulunduğunda şüphe yoktur. Bakanlığın bu
yoldaki işlemleri idari tasarruf niteliğinde olup, idari kazanın denetimine
tabidir ve Anayasa'nın 114 üncü maddesi uyarınca Danıştay tarafından iptal
edilmedikçe elbette ki mahkemeleri bağlar. Ancak bu bağlayışı yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere verilmiş bir emir ve talimat
niteliğinde saymak mümkün ve caiz değildir. Çalışma Bakanlığı bu türlü işlemleri
sadece kanunun kendisine verdiği görev ve yetkilerin gereğini yerine
getirmektedir. Mahkemenin bu konuda takdirim kullanamaması ve Bakanlık
bildirilerinin İsabet derecesini araştırmaması Anayasa'nın kabul ettiği bir
sistemlin yani idari karar ve işlemlerin idari yargının denetimine bağlı
bulunması kuralının gereği ve sonucudur. Öyle ise 4841 sayılı kanunun 9 uncu
maddesinin A bendinin Anayasa'ya aykırı olduğu düşünülemez; itirazın reddî
gerekir.
Sonuç:
Çalışma
Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri hakkındaki 4841 sayılı kanunun 9 uncu
maddesinin A bendi Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sına aykırı olmadığından
itirazın reddine esasta oybirliği ve gerekçede üyelerden Osman Yeten, İsmail
Hakkı Ülkmen, Şemsettin Akçoğlu, İhsan Keçecioğlu ve Ekrem Tüzemen'in muhalefetleriyle
ve oyçokluğu ile 23/7/1963 gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
44
sayılı kanunun 37 nci maddesi uyarınca seçilen Lütfi Akadlı
|
Üye
Osman
Yeten
|
Üye
Rifat
Göksu
|
Üye
İ.
Hakkı Ülkmen
|
|
|
|
|
Üye
Şemsettin
Akçoğlu
|
Üye
İbrahim
Senil
|
Üye
İhsan
Keçecioğlu
(muhalefet
şerhim eklidir)
|
Üye
Salim
Başol
|
|
|
|
|
Üye
Celâlettin
Kuralmen
(muhalefet
şerhim ilişiktir)
|
Üye
Hakkı
Ketenoğlu
|
Üye
Fazıl
Uluocak
|
Üye
Avni
Givda
|
|
|
|
Üye
Muhittin
Gürün
(muhalefet
şerhim eklidir)
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Ekrem
Tüzemen
|
MUHALEFET
ŞERHİ
İşçi
dâvalarını görmekle yetkili Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından bu dosya
ile açılmış olan dâva, Çalışma Bakanlığı Kuruluş ve Görevleri hakkındaki
28/1/1946 tarihli ve 4841 sayılı kanunun 9 uncu maddesinin A bendinin
Anayasa'ya aykırı olduğundan iptalini hedef tutmaktadır.
Bahse
konu 9 uncu madde hükmü aynen şöyledir :
(Madde
9- Çalışma Genel Müdürlüğünün görevleri şunlardır :
A-
İş Kanununun uygulanma alanının tayini iş akdi, işin tanzimi, iş hayatının
denetlenme ve teftişine ait hükümlerin yerine getirilmesiyle ilgili işlemleri
yürütmek,
B- A
fıkrasında yazılı görevlerle ilgili kanun ve tüzüklerin taşanlarını
hazırlamak).
Görülüyorki
maddenin A fıkrası hükmü, Çalışma Bakanlığı içerisinde de bir daire olan
Çalışma Genel Müdürlüğünün görevlerinden bir kısmını belirtmektedir.
Bu
maddede bir şahsın işçi olup olmadığının tâyin ve tesbiti görevinin bu daireye
verildiğine ve bu husustaki kararlara karşı dâva yolunun kapatılmış olduğuna
dair bir hüküm yoktur.
Mahkemece
bu konudaki itirazın mesnedi olarak Büyük Millet Meclisinin 7/5/1956 tarih ve
1966 sayılı Umumi Heyet kararı ileri sürülmektedir.
Bahse
konu Umumi Heyetin kararı da aynen şöyledir :
"İş
Kanununun 5518 sayılı kanunla muaddel birinci maddesinin tefsirine mahal
bulunmadığı hakkında Umumi Heyet Kararı :
Karar
numarası 1966
İş
Kanununun 5518 sayılı kanunla muaddel birinci maddesinin tefsirine mahal
bulunmadığına dair Çalışma Encümenince hazırlanan aşağıdaki mazbata Umumi
Heyetin 7/5/1956 tarihli in'ikadında kabul edilmiştir.
-YÜKSEK
REİSLİĞE-
İş
Kanununun 5518 sayılı kanunla muaddel birinci maddesinin tefsiri hakkındaki
Başvekâlet tezkeresi, Çalışma ve Maliye Vekâletleri Temsilcilerinin de
iştirakiyle Encümenimizin 20/4/1956 tarihli toplantısında tetkik ve müzakere
olundu.
Mezkûr
tezkereden, İş Kanununun birinci madesindeki işçi tefrikinin mâna ve
şümulünün tâyini ile ilgili olarak 6452 sayılı kanunla işçilere ödenmesi derpiş
olunan ikramiyenin müstahaklarının tesbiti ve umumiyetle İş Kanununun tatbik
sahasının tâyini bakımından tatbikatta, işçi vasfında olanların tefriki ve bu
tefriki yapacak selâhiyetli merciin tâyini hususlarında tereddüde düşüldüğü
anlaşılmaktadır.
İş
Kanununun 5518 sayılı kanunla muaddel ikinci maddesinin A fıkrasında (Bu kanun
mahiyeti itibariyle yolunda işleyebilmesi için günde en az 10 işçi çalıştırmayı
gerektiren iş yerlerine ve buralarda çalışan işçilerle bunların iş verenlerine
uygulanır.
Vukubulacak
itirazlar kanunun uygulanmasını durdurmaz, itiraz Bakanlıkça incelenerek kesin
karara bağlanır).
Hükmü
bulunduğuna ve bir işyerlerinin İş Kanunu şümulünde bırakılmasının bu iş
yerinde çalışanlardan hangilerinin işçi vasfında olup olmadığının tesbiti ile alâkalı
bulunduğuna göre ve diğer taraftan Çalışma Vekâletinin Kuruluş ve Görevleri
hakkındaki 4841 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin A fıkrasında Çalışma Genel
Müdürlüğünün görevleri meyanında (İş Kanununun uygulanma alanının tâyini)
hususu da tadat olunduğuna ve iş Kanununun tatbik sahası şümulünün tesbirinde
yalnız iş yerinin değil, işçi ve iş verenin de bahis mevzuu olacağına göre bir
iş yerinde çalışanlardan hangilerinin İş Kanununun muaddel birinci maddesi
şümulüne giren işçi vasfında olup olmadığının tâyini hususunun Çalışma
Vekâletine mevdu vazife ve salâhiyetler cümlesinden bulunduğu aşikâr olduğundan
mezkûr birinci maddenin ayrıca tefsirine mahal bulunmadığına ittifakla karar
verilmiştir).
Görülüyorki
söz konusu Umumi Heyet kararı, mahkemece Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülen
4841 sayılı kanunun 9 uncu maddesinin A fıkrası hakkında olmayıp İş Kanununun
5518 sayılı kanunla değiştirilen birinci maddesi hakkındadır. Karar içerisinde
4841 sayılı kanunun 9 uncu maddesinden, dolayısiyle ve İş Kanununun birinci
maddesindeki hükmün tatbikatiyle ilgilendirmek suretiyle bahis edilmiştir.
Kaldı ki İş Kanununun birinci maddesinin; iş yerini ve işçiyi tâyin ve tesbit
etmek vazifesini Çalışma Bakanlığının mahallî teşkilâtına verdiği, ancak itiraz
halinde Bakanlığa görev yükletildiği de, maddenin metninde açıkça
görülmektedir.
Bu
duruma göre İtirazda bulunan Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından nezdinde
açılmış bulunan dâvada, dâvâlının işçi olup olmadığı hususunun çözümünde
uygulanacak kanun hükümleri Çalışma Bakanlığı Kuruluş ve Görevleri hakkındaki
4841 sayılı kanunun 9 uncu maddesinin A fıkrası olmayıp İş Kanununun 5518
sayılı kanunla değiştirilen birinci maddesiyle Büyük Millet Meclisinin bu
maddenin yorumuna mahal bulunmadığı hakkındaki 1966 sayılı Umumi Heyet
kararıdır.
Anayasa'nın
147 nci maddesiyle Anayasa Mahkemesine verilen vazife, kanunlarının ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüklerinin Anayasa'ya uygunluğunu denetlemekten
ibarettir. Yine Anayasa'nın 151 inci maddesine göre bir dâvaya bakmakta olan mahkemenin,
uygulanacak kanunun hükmünü Anayasa'ya aykırı görmesi veya taraflardan birinin
ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması halinde
Anayasa Mahkemesine itirazda bulunması mümkün olabilmektedir. Bu hükümlerden de
anlaşıldığı üzere, Anayasamız yorum müessesesini kabul etmediği ve kanunların
yorumu hakkını Büyük Millet Meclisine tanımadığı cihetle yorumların veya
yorumlarla ilgili Meclis kararlarının Anayasa'ya aykırılığı yargılama mevzuu
üzerinde bir hüküm sevketmemiştir.
Ancak
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri hakkındaki 44 sayılı
kanunun geçici 5 inci maddesinin son fıkrasında bu konu ile ilgili hüküm
bulunmakta olup, aynen şöyle denilmektedir :
"25
Ekim 1961 tarihinden önce Yasama Organınca alınan yorum istemlerine ilişkin
kararlar hakkında bu madde gereğince iptal dâvası açılamaz. Ancak Anayasa
Mahkemesi, bu şekilde karar konusu teşkil etmiş kanun veya kanun mahiyetindeki
metinleri veyahut bunların belirli madde ve hükümlerini, yorum istemine ilişkin
kararda açıklanan mâna içerisinde ele almak mecburiyetindedir."
Görülüyorki
yorum istemleriyle ilgili Büyük Millet Meclisi kararlarının; Anayasa'ya
aykırılığı iddiasiyle müstakillen itiraz ve iptal dâvasına konu olmaları mümkün
değildir. Ancak bir kanun hükmü hakkında, o hükmün yorumu ile ilgili Büyük
Millet Meclisi kararı bulunduğu takdirde o hükmün mezkûr karardaki mâna
dairesinde ele alınması icap etmektedir.
Yukarıda
da belirtildiği üzere itiraz eden Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesince, nezdinde
açılmış olan dâvada dâvâlı tarafın işçi vasfında olup, olmadığının tâyini
hususunda uygulanacak kanun hükmü çalışma Bakanlığı Kuruluş ve Görevleri
hakkındaki kanunun 9 uncu maddesinin A fıkrası olmayıp İş Kanununun
değişik birinci maddesidir ve bu maddenin de 1966 sayılı Büyük Millet Meclisi
Kararında belirtilen mânâsıdır.
Bu
duruma göre mahkemece sözü geçen İş Kanununun değişik birinci maddesinin
Anayasa'ya aykırılığı konusunda bir itirazda bulunulması mümkün olabilir.
Halbuki mahkeme, muhakeme edeceği dâvada uygulanması bahis konusu olmıyan 4841
sayılı kanunun 9 uncu maddesinin A fıkrasının Anayasa'ya aykırılığını ileri
sürmüş ve itirazın bu maddeye ve bu madde hakkında ittihaz edilmemiş olan 1966
sayılı Büyük Millet Meclisi kararına yöneltmiştir.
Bu
sebeplerle, Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesi, bakmakta olduğu dâva dolayısiyle, o
dâvada uygulanacak bir kanun hükmü olmayan 4841 sayılı kanunun 9 uncu madesinin
A fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğundan bahisle mahkememize itirazda
bulunamıyacağından kararın bu itirazı kabul, eden kısmına muhalifim.
MUHALEFET
ŞERHİ
Olay
: Trafik kazasında ölen Elâzığ - Van inşaat Bölge Müdürü Yüksek Mühendis Mahmut
Nedim Söylemez'in mirasçılarına İşçi Sigortaları Kurumunca ödenen tazminatın
rücuen kazayı yapan Bayındırlık Bakanlığı Şoförü Ahmet Erdoğan ile adı geçen
bakanlıktan müştereken ve müteselsilen tahsili talebiyle İşçi Sigortaları
Kurumu tarafından iş dâvalarını görmekle görevli Tunceli Asliye Hukuk
Mahkemesine açılan dâvada; ölen şahsın işçi sayılıp sayılamıyacağının
tesbitidir.
l-
İptali istenen hüküm; Çalışma Bakanlığının kuruluş ve görevleri hakkındaki 4841
sayılı kanunun 9 uncu maddesinin A bendidir. Bu madde Çalışma Genel
Müdürlüğünün görevini göstermekte olup A bendi "İş Kanununun uygulama
alanının tayini iş akdi, işin tanzimi, iş hayatını denetleme ve teftişine ait
hükümlerin yerine getirilmesiyle ilgili işlemleri yürütmek" şeklindedir.
İtirazda
söz konusu olan 7/5/1956 gün ve 1966 sayılı T. B. Millet Meclisi Kararı; İş
Kanununun 5518 sayılı kanunla değişik birinci maddesindeki (İşçi) deyiminin
anlam ve kapsamını tayindeki tereddüdü gidermek amacı ile Başvekâlet tezkeresi
üzerine alınmış ve kararda sözü geçen l inci maddenin ayrıca tefsirine mahal
bulunmadığını izah sadedinde 4841 sayılı kanunun 9 uncu maddesinin A bendinde
Çalışma Genel Müdürlüğünün görevleri meyanında İş Kanununun uygulama alanının
da sayılmasına ve kanunun uygulama alanının tayininde yalnız iş yerinin değil,
işçi ve işvereninde bahis konusu olacağına göre : Bir iş yerinde çalışan
kimselerden hangilerinin işçi vasfında bulunduklarının tâyininin Çalışma Bakanlığına
verilmiş görev ve yetkilerinden olduğu belirtilmiştir.
Mahkeme
gerekçesinde; T. B. Millet Meclisinin bu kararı bir şahsın işçi sayılıp
sayılmadığının tâyin ve tesbiti için mahkemeleri behemahal Çalışma Bakanlığının
mütalâasına başvurmak ve neticede bu mütalâa ile bağlı kalmak zorunda
bırakmıştır : Nitekim Yargıtay 4 üncü Hukuk Dairesi de bu şekilde yani Çalışma
Bakanlığından sorulması ve alınacak cevaba göre karar verilmesi gerektiği
içtihadında bulunmuştur. Calışma Bakanlığının bu yoldaki işlemlerinin yargı
yetkisinin kullanılmasında mahkemelere verilmiş emir ve talimat niteliğinde
olması bakımından Anayasa'nın 132 nci maddesine aykırı denmekte ve bu sebeple
de 4841 sayılı kanunun 9 uncu maddesinin A bendinin iptali istenmekte ise de;
Çalışma
Genel Müdürlüğünün görevini gösteren bu maddede bir şahsın işçi sayılıp
sayılmadığının tâyin ve tesbiti görevinin bu daireye verildiğine dair bir hüküm
bulunmamaktadır. İşçiyi tarif eden hüküm; İşçi Kanununun 5518 sayılı kanunla
değişik l inci maddesinde yer almıştır. Ve Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı
da sözü edilen l inci maddeye göre alınmıştır. Ve bu maddedeki işçi tarifine
ilişkindir. Bu kararda 4843 sayılı kanunun 9 uncu maddesinden bahsedilmesi İş
Kanununun değişik l inci maddesinin tatbikatı ile ilgili görülmesindendir. Şu
hale göre Dâvada uygulanacak hüküm iptal istemine konu olan 4841 sayılı kanunun
9 uncu maddesinin A bendi olmayıp iş Kanununun işçi tarifini kapsayan değişik l
inci maddesidir.
Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri hakkındaki 44 sayılı kanunun 5 inci
maddesinin son fıkrasında 25 Ekim 1961 tarihinden Önce yasama organınca alınan
yorum istemlerine ilişkin kararlar hakkında bu madde gereğince iptal dâvası
açılamıyacağı ancak Anayasa Mahkemesinin bu şekilde karar konusunu teşkil etmiş
kanun ve kanun mahiyetinde ki metinlere veyahut bunların belirli madde ve
hükümlerini, yorum istemine ilişkin kararda açıklanan mâna içerisinde ele almak
mecburiyetinde olduğu belirtilmiş olduğuna göre; mahkemenin yorum istemleriyle
ilgili T. B. Millet Meclisi kararlarının iptali için Anayasa Mahkemesine
başvuramıyacağı da bir gerçektir.
O
halde yukarıda açıklandığı üzere iptali istenen 4841 sayılı kanunun 9 uncu
maddesinin A bendinin mahkemenin bu dâvada uygulayacağı bir hüküm olmamasına ve
7/5/1956 gün ve 1966 sayılı T. B. Millet Meclisinin kararının da İş Kanununun
değişik l inci maddesinin tefsirine mahal olmadığına ilişkin bulunmasına göre
Anayasa'nın 151 inci maddesi sarahati karşısında mahkemenin itiraz yolu ile
Anayasa Mahkemesine başvuramıyacağı cihetle itirazın esası incelenmeksizin bu
sebepten reddine karar verilmesi gerektiği reyindeyim.
2-
Mahkemenin sorusu üzerine bir iş yerinde çalışan bir kimsenin işçi sayılıp
sayılmıyacağının Büyük Millet Meclisi kararı uyarınca Çalışma Bakanlığınca
bildirilmesi, mevcut bir hukukî durumu belirtmekten ibaret bir işlem olup
binnetice doğrudan doğruya adlî yargı mercilerince halli lâzım gelen bir
ihtilâfa taallûk etmesi bakımından hususi hükümle görevlendirilmiş resmî
bilirkişi mütalâası niteliğindedir. Bu itibarla hâkimi takyit etmiyeceğinden
Anayasa'ya aykırı bir tarafı bulunmadığı cihetle itirazın bu yönden reddi
gerekeceği düşüncesiyle bu işlemin Bakanlığın idarî tasarruflarından olduğu ve
idari yargı merciinin denetimine tabi bulunduğu yolundaki çoğunluk gerekçesine
de muhalifim.
-MUHALEFET
ŞERHİ-
İtirazda
bulunan mahkemenin bakmakta olduğu dâvanın konusu, bir trafik kazasında ölen
şahsın işçi sayılıp sayılmayacağını tâyin ve tesbitten ibaret bulunmaktadır.
Mahkeme ise (Çalışma Bakanlığının Kuruluşu ve Görevleri hakkındaki 4841 sayılı
kanunun (9) uncu maddesinin (A) bendinin iptalini istemektedir. Bu bend
(Çalışma Genel Müdürlüğü) nün görevinin (İş Kanununun uygulanma alanını tâyin,
iş akdi, işin tanzimi, iş hayatını denetleme ve teftişe ait hükümlerin yerine
getirilmesi ile ilgili işlemleri yürütmek) olduğunu göstermektedir.
İtirazda
bahis konusu edilen 1966 sayılı tefsir istemine ilişkin Türkiye Büyük (Millet
Meclisi kararı da İş Kanununun 5518 sayılı kanunla değiştirilen (1) inci
maddesindeki (İşçi) tabirinin mânasını tâyine taallûk etmektedir. Anayasa'nın
(151) inci maddesine göre,bir dâvaya bakmakta olan mahkemenin, ancak
uygulanacak kanun hükmünü Anayasa'ya aykırı görmesi veya taraflardan birinin
ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması halinde
Anayasa Mahkemesine itirazda bulunması mümkündür. (Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri) hakkındaki kanunun geçici (5) inci maddesinin
son fıkrasında da (25 Ekim 1961 tarihinden önce yasama organınca alınan yorum
istemlerine ilişkin kararlar hakkında iptal dâvası açılamıyacağı, ancak Anayasa
Mahkemesinin bu şekilde karar konusu teşkil etmiş, kanun veya kanun
mahiyetindeki metinleri veyahut bunların belirli madde ve hükümlerini yorum
istemine ilişkin kararda açıklanan mâna içerisinde ele almak mecburiyetinde
bulunduğu) belirtilmiştir.
İtirazda
bulunan mahkemede bakılmakta olan dâvada Ölen şahsın (İşçi) vasfını haiz olup
olmadığını tâyin hususunda uygulanacak kanun hükmü ise (4841) sayılı kanunun
(9) uncu maddesinin (A) bendi olmayıp İş Kanunu'nun değişik (1) inci maddesi ve
buna taallûk eden 1960 sayılı Büyük Millet Meclisi kararının belirtilen mânası
olmak lâzım gelir.
Mahkeme,
4841 sayılı Kanunun (9) uncu maddesinin (A) bendinin Anayasa'ya aykırılığını
ileri sürmüş ve itirazın bu madde ile bu madde hakkında alınan 1966 sayılı
Büyük Millet Meclisi kararına yöneltilmiş olmasına ve halbuki sözü geçen 4841
sayılı kanunun (9) uncu maddesinin (A) bendi mahkemenin bakmakta olduğu dâvada
uygulanacak bir hüküm bulunmamasına göre bu bendin Anayasa'ya aykırı olduğundan
bahisle mahkemenin itiraz etmeğe yetkisi olmadığı ve bu sebeple itirazın reddi
lâzım geldiği reyindeyiz.
|
|
Üye
Rifat
Göksu
|
Üye
Celalettin
Kuralmen
|
-MUHALEFET
ŞERHİ -
Olayda
bir iş ihtilâfı bahis konusu değildir. Sadece bir trafik kazasında ölen Elazığ
- Van inşaat bölge müdürü Yüksek Mühendis Mahmut Nedim Söylemez'in
mirasçılarına İşçi Sigortaları Kurumu tarafından ödenen tazminatın rücuan
kazayı yapan Bayındırlık Bakanlığı şoförü Ahmet Erdoğan ile adı geçen
bakanlıktan müştereken ve müteselsilen tahsili zımnında açılan dâva dolayısiyle
ölü Mahmut Nedim Söylemez'in işçi sayılıp sayılmayacağına taallûk etmektedir.
Yargıtay
4 üncü Hukuk Dairesi Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7/5/1956 tarihli ve 1966
sayılı kararı gereğince bir şahsın işçi sayılıp sayılmıyacağı hususunun tâyini
yetkisi mutlak şekilde Çalışma Bakanlığına ait olduğundan mahkemelerce adı
geçen Bakanlığın mütalâası alınması ve ona uyulması gerekeceğini içtihat etmiş
ve Elâzığ İş Mahkemesi de sözü geçen meclis kararının mahkemeleri bağladığını
ve delillerin serbestçe takdirine ve bilirkişi vasıtasîyle inceleme yapılmasına
mâni olduğunu ve bu niteliği ile mahkemelere verilmiş bir talimat mahiyetini
aldığını ve bu sebeple bu kararın matufu olan Çalışma Bakanlığı Kuruluş ve
Görevleri hakkındaki 28/1/1946 tarihli ve 4841 sayılı kanunun 9 uncu maddesinin
A bendinin Anayasa'nın 133 üncü maddesine aykırı bulunduğunu ileri sürerek
iptalini istemiştir.
Halbuki
1966 sayılı Meclis kararı, Çalışma Bakanlığına böyle mutlâk bir yetki veren bir
hükmü ihtiva etmeyip esasında işçilere ikramiye verilmesini âmir bulunan 6452
sayılı kanunun uygulanmasında bazı dairelerle Sayıştay Genel Kurulu arasında
çıkan bir görüş ayrılığı sebebiyle İş Kanununun 5518 sayılı kanunla
değiştirilen birinci maddesindeki işçi tabiimin mâna ve şümulünü tâyin için
mezkûr maddenin tefsirini isteyen Hükümet talebi üzerine maddenin açık olduğu
ve tefsire ihtiyaç bulunmadığı hakkında ittihaz edilmiştir.
Mezkûr
kararda hükümet talebinin "6452 sayılı kanunla işçilere ödenmesi derpiş
edilen ikramiyenin müstahiklerinin tesbiti ve umumiyetle İş Kanununun tatbik
sahasının tâyini bakımından tatbikatta isçi vasfında olanların tefrik ve bu
tefriki yapacak selâhiyetli merciin tâyini hususlarına taaluk ettiği"
açıklanmış ve İş Kanununun 5518 sayılı kanunla tadil edilen birinci ve ikinci
maddeleri hükümlerine ve Çalışma Bakanlığı Kuruluş ve Görevleri hakkındaki 4841
sayılı kanunun Çalışma Genel Müdürlüğünün Görevlerini sayan 9 uncu maddesinin A
bendinde (İş Kanununun uygulama alanının tâyini) hususu da gösterilmiş olduğuna
işaret edilerek (İş Kanununun tatbik sahası şümulünün tesbitinde yalnız iş
yerinin değil, işçi ve işverenin de bahis mevzuu olacağına göre bir iş yerinde çalışanlardan
hangilerinin İş Kanununun muaddel birinci maddesi şümulüne giren işçi vasfında
olduğunun tâyini hususunun çalışma Vekâletine mevdu vazife ve selâhiyetler
cümlesinden olduğu belirtilerek İş Kanununun birinci maddesinin ayrıca
tefsirine mahal bulunmadığı) beyan edilmiştir.
Görülüyor
ki Meclis kararında her türlü ihtilâflarda bir şahsın işçi sayılıp
sayılmıyacağı yetkisinin Çalışma Bakanlığına mevdu bulunduğunu gösteren bir
hüküm yoktur. Aksine Çalışma Bakanlığının merkezi idare teşkilâtı arasında İş
kanununun uygulanması görevini yüklenmiş olması itibariyle bir işyerinin İş
Kanununa tabi yerlerden olup olmadığının tâyini bakımından yetkili olduğunu
belirtmektedir. Tatbikat alanında bir şahsın işçi niteliğini hazi olup olmadığı
yalnız İş Kanununun uygulanması bakımından değil, bilfarz vergi mevzuatının
uygulanması gibi İş Kanununun tatbikatı ile ilgili bulunmıyan hususlarda da
bahis konusu olabilir. İş Kanununun uygulama alanı dışında bu hususun tâyini
yetkisi Çalışma Bakanlığını ilgilendirmez. Bu itibarla Çalışma Bakanlığının İş
Kanununun uygulanması dışında bu hususa dair vereceği karar, nihayet mütehassıs
bir daire sıfatı ile bir görüş ve mütalâa beyanından ileri geçemez; ve diğer
kanunların uygulanması ile görevli daireleri ve özellikle yargı organlarını
bağlayamaz.
Çalışma
Bakanlığının bu kabil mütalâalarını idari yargı tarafından bozulmadıkça
lazımülinfaz bir karar saymak mümkündür değildir. Çünkü adı geçen Bakanlığın
görev ve yetkisi çalışma hayatının düzenlenmesi ve bu düzeni koyan İş Kanununun
uygulama alanının tesbiti, işçi ve işveren münasebetlerinin tanzimidir, ve
ancak o alan içinde vereceği kararlar lâzımülicra bir mahiyet arzeder. Yoksa İş
Kanununun uygulanması dışında işçi ile ilgili her konuda vereceği kararı
lazımülinfaz bir idari tasarruf mahiyetinde telâkki etmek idare hukuku esasları
ile telif edilemez.
Bu
itibarla Yargıtay 4 üncü Hukuk Dairesinin içtihadı alt mahkemelerce lâzımül
ittiba olmakla beraber bu lüzum Meclis kararından değil doğrudan doğruya o
kararı Çalışma Bakanlığına geniş bir yetki veren mahiyette telâkki eden
Yargıtay 4 üncü Hukuk Dairesi içtihadından doğmakta bulunduğu ve bizatihi
mahkemeleri bağlayıcı bir mahiyet taşımadığı gibi lazımülinfaz bir idari karar
mahiyetinde de bulunmadığı cihetle dâvanın bu gerekçe ile reddi icap edeceği
mütalâası ile çoğunluk kararının gerekçesine muhalifim.
-MUHALEFET
ŞERHİ-
l-
Tunceli Asliye Hukuk (tş) Mahkemesinin Anayasaya aykırı gördüğü hüküm, Çalışma
Bakanlığının Kuruluşu ve Görevleri hakkındaki 4841 sayılı kanunun 9 uncu
maddesinin A bendinde yer almaktadır. Bu hükmün mahkemece üzerinde durulan bir
ibaresine göre (İş) Kanununun uygulanma alanının tâyini) görevi Çalışma Genel
Müdürlüğüne mevdudur.
Bakanlıkların
kuruluş ve görevlerini tâyin eden kanunların o bakanlığa mevdu hizmetlerin
hangi dairelerce görüleceğini gösteren hükümleri harici münasebetlerde
uygulanacak nitelikte değildir, o daire veya bakanlıkça anlaşıldığı mânada
yerleşen tatbikat hiçbir meselede ihtilâf konusu olamaz; bakanlığın
görevleriyle ilgili mevzularda karar mevkiinde bulunan bakandır. Bakanlığa
verilmiş bir görevin o bakanlığın hangi dairesince ifa edileceğini gösteren bir
hükmün - konusu ne olursa olsun - hiçbir ihtilâfı halletmeyeceğine; binnetice,
hiçbir dâvada uygulanamıyacağına şüphe bulunmadığından ve Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri hakkındaki 44 sayılı kanunun 27 nci maddesi
gereğince mahkemeler, ancak gördükleri bir dâvada uygulanacak kanun hükümleri
hakkında Anayasa'ya aykırılık iddiasiyle mahkememize başvurabileceklerinden, bu
maddeye uygun bulunmayan müracaatın yetki bakımından reddi gerekir.
2-
Tunceli Mahkemesi kararından anlaşıldığına göre: Bir trafik kazasında ölen ve
ailesine İşçi Sigortaları Kurumunca tazminat verilen bir kimsenin hakikatte
İşçi olmadığı, Kurum tarafından açılan rücu dâvasında, ölüme sebebiyet veren
şoförün vekili tarafından ileri sürülmüş, mahkeme de - vazifeli olup olmadığını
tâyin için - Ölen kimsenin işçi olup olmadığını araştırmaya lüzum görmüştür. Bu
konuda evvelâ bilirkişi tetkikatı yaptırılmışken sonradan 7/5/1956 tarihli ve
1966 sayılı B. M. M. kararı gereğince ihtilaflı hususun Çalışma Bakanlığından
sorulması gerektiği ve oradan alınacak cevabın mahkemeyi bağlıyacağı, bunun da
Anayasa'nın 8 ve 132 nci maddelerine aykırı bir netice doğuracağı mülahâzasiyle
4841 sayılı kanunun 9 uncu maddesinin A bendinin iptali gerektiği düşüncesiyle
mahkememize başvurulmuştur.
Yukarıda
(1) numaralı bentte izah edildiği gibi, Çalışma Genel Müdürlüğünün vazifelerini
tâyin eden bu hüküm dâvaya uygulanacak nitelikte olmamakla beraber Büyük Millet
Meclisinin 1966 sayılı kararında da, mahkemeyi Anayasa'ya aykırılık kanısına
götürecek bir mâna yoktur. Filhakika:
a)
Hükümetin tefsir isteği 4841 sayılı kanunun 9 uncu maddesinin A bendi hakkında
değil İş Kanununun 5518 sayılı kanunla değişik l inci maddesi hakkındadır.
b)
B, M, M. kararının dayanağı 4841 sayılı kanundaki bu hüküm olmayıp gene iş
Kanununun 5518 sayılı kanunla değişik 2 nci maddesinde mevcut (İtiraz,
Bakanlıkça incelenerek kesin karara bağlanır) hükmüdür. Dâvada, olsa olsa, bu
hüküm uygulanabilir. Halbuki mahkeme, İş Kanununun 2 nci maddesi hükmünün iptali
talebiyle mahkememize müracaat etmiş değildir.
c)
B. M. M. kararı İş Kanununun 2 nci maddesinin A bendine dayandığına göre bu
bendin tatbik sahasında bir izah olabilir. Yani, bir işyerinin İş Kanununun
şümulüne alınması sırasında o yerdeki bir kimsenin işçi olup olmadığı
noktasında doğacak ihtilâfların Çalışma Bakanlığınca halledileceğini ifade
edebilir. Yoksa, bir işyeri İş Kanununun şümulüne alınıp bu husus
kesinleştikten sonra orada çalışanlardan birinin işçi olup olmadığı hususu,
ancak işveren ile işçiyi bir de işçi Sigortaları Kurumunu ilgilendirir. Bu
şahıslar arasında doğacak böyle bir ihtilâfın Çalışma Bakanlığınca
halledileceğine dair hiçbir kanun hükmü yoktur.
O
halde, Tunceli Mahkemesi, ölen kimsenin işçi sayılıp sayılmıyacağını, Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununda gösterilen delillerle tesbitte serbesttir.
d)
B. M. M. kararının daha şümullü, bir kimsenin işçi olup olmadığı hususundaki
her ihtilâfın Çalışma Bakanlığınca halli gerektiğini derpiş eden bir mâna
taşıdığı gözükmektedir. Bunun sebebi de İş Kanununun değişik 2 nci maddesinin A
bendi hükmünün tamamının karara alınmamış olmasıdır. A bendi aynen şöyledir :
(Bu
Kanun, mahiyeti itibariyle yolunda işleyebilmesi için günde en az on işçi
çalıştırmayı gerektiren işyerlerine ve buralarda çalışan işçilerle bunların
işverenlerine uygulanır. Bir işyerinin İş Kanununun şümulüne alındığı keyfiyeti
işverene tebliğ edilir. Bu tebliğ işveren tarafından işyerinde ilân olunur.
İşverenler veya işçileri tebliğ tarihinden İtibaren bir ay içinde itiraz
edebilirler. Vuku bulacak itirazlar kanunun uygulanmasını durdurmaz, itiraz,
bakanlıkça incelenerek kesin karara bağlanır).
Altı
çizilen cümleler B. M. M. kararına alınmadığından bu hükmün :
-
Bir işyerinin İş Kanununun şümulüne alınmasının işverene tebliği ve işyerinde
ilâm üzerine;
-
Tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde;
-
Tebliğ edilen (işyerinin, İş Kanununun şümulüne alındığı keyfiyetine karşı
yapılacak itirazlarda değil (Bir kimsenin işçi sayılıp sayılmayacağı)
hususundaki bütün ihtilâflarda tatbikatına müsait bir mâna meydana çıkmaktadır.
Bir
kanun hükmünün tefsir yolu ile değiştirilemiyeceğine bu hadisede bir tefsir
kararı da mevcut olmadığına; altı çizilen ve itiraz konusu ile zamanını tâyin
eden hükümlerin B. M. M. kararına alınmamış olması bu hükümleri ortadan
kaldırmadığına; mahkemeler - Anayasa'nın 132 nci madesine göre - hüküm olan
hallerde doğrudan doğruya kanun hükümlerini uygulamakla mükellef olduklarına
göre B.M.M. kararı, elindeki hâdise dolayısiyle mahkemeyi Çalışma Bakanlığına
başvurmaya zorlayamaz.
3-
Mahkemeyi, Çalışma Bakanlığına müracaat hususunda zorlayan bir kanun hükmü
yoktur.
İş
Kanununun 2 nci maddesinin A bendi hükmü ancak, bir işyerinin İş Kanununun
şümulüne alınması muamelesi dolayısıyla bir ay içinde yapılacak itirazlara
tatbik edilebilir. Bir kimsenin işçi olup olmadığının tâyini çalıştığı İş
yerinin iş Kanununun şümulüne alınması keyfiyetinde müessir oluyorsa Çalışma
Bakanlığı, bu vesile ile, İş Kanununun l inci maddesine göre bu kimsenin işçi
sayılıp sayılmıyacağını da inceleyebilir. Fakat işyerinin İş Kanununun şümulüne
girdiği hususundaki muamele itiraz müddetinin geçmesiyle veya itirazın reddi
hakkındaki kararın kanunen kesinleşmesiyle tekemmül ettikten sonra o işyerinde
çalışanların işçi sayılıp sayılamıyacakları hakkındaki ihtilâflarda Çalışma
Bakanlığının tetkik yetkisi Kalmaz. B. M. M. kararı ancak, bu manada kabul
edebilir.
Çoğunluk
kararına bu sebeplerle muhalifim
MUHALEFET
ŞERHİ
İş
Kanununa tabi bir iş yerinde çalışan bir kimsenin İş Kanununun birinci
maddesindeki tarife uygun işçi sayılıp, sayılamıyacağı konusunda bir
anlaşmazlık çıkması halinde Çalışma Bakanlığının, 4841 sayılı kanunun 9 uncu
maddesinin A fıkrası uyarınca, o kimsenin gördüğü işin niteliğini inceleyerek
bu husustaki mütalâasını ilgililere bildirmeğe yetkili olduğu Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 7/5/1956 tarih ve 1966 sayılı kararında açıklanmıştır. Ne
Çalışma Bakanlığının Kuruluşu ve Görevleri hakkında 4841 sayılı kanunun 9 uncu
maddesinde, ne de Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7/5/1956 tarih ve 1966 sayılı
kararında, bazı kanunlarda olduğu gibi, Çalışma Bakanlığının bu konudaki
bildirisi aleyhine hiçbir kaza mercine başvurulmayacağına dair bir hüküm
yoktur. Şu hale göre, Bakanlığın bildirisinden zarar gördüğü iddiasında olan
her şahıs görevli kaza mercii önünde dâva açmak, veya aleyhine açılmış olan bir
dâvada bunu bir müdafaa sebebi olarak ileri sürmek suretiyle bu bildiriye
iltifat edilmemesini isteyebilir. Bu itibarla 4841 sayılı kanunun itiraz konusu
9 uncu maddesinin A bendi Türkiye Cumhuryeti Anayasa'sına aykırı değildir.
Anayasa Mahkemesinin de itirazı yalnız bu gerekçe ile reddi doğru olur.
Bakanlığın görüşünün idari bir karar mı, yoksa sadece bir bilirkişi mütalâası
mı olduğu, bunun aleyhine hangi kaza merciine başvurulabileceği konusu üzerinde
durulması doğru olamaz. Mahkemenin çoğunluktaki üyelerinin Çalışma Bakanlığının
bildirisinin bir idari karar olduğunu kabul etmelerine karşılık azınlıkta kalan
bir kısım üyelerden bunun idarî bir karar olmayıp sadece bir bilirkişi
mütalâasından ibaret olduğunu savunmuşlardır. Sonuçta ise üyelerin hepsi
Bakanlığın bildirisi aleyhine kaza merciine başvuralabileceğinde bu itibarla da
itiraz konusu kanun hükmünün Anayasa'ya aykırı olmadığında birleşmişlerdir. Bu
durum karşısında adlî ve idari kaza mercilerinin görüşleri üzerinde herhangi
bir şekilde müessir olmamak, kaza mercilerini bu konuda tamamen serbest
bırakmak gerekir. Bunların arasında görev konusunda çıkacak anlaşmazlıklar
uyuşmazlık mahkemesince halledilir. Bütün bu sebeplerle Çalışma Bakanlığının
konumuzla ilgili işleminin idari tasarruf niteliğinde olduğu, Danıştay'ca iptal
edilmedikçe mahkemeleri bağlayıcı yolundaki cümlenin kararda yer almaması
yerinde olur.
Yukarıda
arz ve izah edilen sebeplerle kararın gerekçesine muhalifiz.
|
|
Üye
Osman
Yeten
|
Üye
Ekrem
Tüzemen
|